28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 1999 SALI OIAYLAR VE GORUŞLER Bir özeleştiri: Biz çocuk hekimleri, suçlu muyuz? Prof. Dr. Nil ARISOY Türk Pediatri Kurumu Başka, Ç ocuklar için yapamadıkla- nmız, hâlâ yaptıklanmız- dan çok daha fazla. Bu ne- denle 3. bin yıla girerken biz çocuk hekimleri ciddi bir özeleştiri yapıp çocuk- lann o parlak geleceklerini yakalama- lannı sağlamalıyız. Şimdılerdeçokminicikbebekleri ya- şatabiliyor, yenidoğana kalp ameliyatı yapabiliyor, lösemide yüzde 80 tam şi- fa sağlayabiliyoruz. Ama ülkemizde alt solunum yolu hastalıklanndan çocuk ölüm oranı hâlâ ikinci sırada. Çarpıklık nerede? Tabii ki temelde. düzende, ama çocuklara yeterince sahip çıkmadığımız için bizde de... Bizler, bıze ulaşan ço- cuklara elimizden gelen yardırru yapma- ya çalışıyoruz, ama somut olarak karşı- mızda görmediğimiz çocuklann sorun- lanna göz ve kulaklanmızı kapatıyo- ruz. Ülkem için konuşuyonım, ama dün- yada da durum böyle. Biz çocuk hekim- len, ilaç firmalannın bizleri magripten maşnka kongrelere taşımalanndan, ben dahıl, çok hoşlanıyor, fakat ilaç ve ma- ma fıyatlannın herkesin ulaşabileceği bo- yutlara çekilebilmesi için hiç sesimizi çikartmıyoruz. Birkaç örnekle durumu vurgulamak istiyorum. On kilo bır çocuğun 10 gün süren an- m tibiyotik tedavisi: Üçüncü jenerasyon sefalosporinle 49.270.000.- TL. Imipe- nem+silastatin grubu antibiyotikle 81.230.000.- TL. Vancomycinle 81.35O.OOO.-TL. Bir örnek de formula mama ile bes- lenmeden vermek istiyorum: Oç aylık bir bebeğin 1 aylık beslen- me gideri 40 milyon TL civannda ve bu ülkede asgari ücret yalnızca 59 milyon TL. Suçlu muyuz, değil miyiz? Oçüncü bin yıla girerken dünyada, hâlâ milyonlar- ca çocuk işçi var ve oyun oynayıp oku- la gidecekleri çağlarda, son derece sağ- lıksız koşullarda. en az 8-10 saat çalış- tınlıyorlar. Hanlann havalandırmalan bile olma- yan güneşsiz odalannda kuyumcu, ayak- kabı imalatçısı, akücü olmaya zorlanan çocuklar, her türlü kimyasal maddeye ma- ruz kalarak. Oto tamirhanelerinde, so- gukta, pis araba altlanna gırerek çalışan çocuklar, hemen her gûn görûp görmez- lıkten geldığimiz... Büyük şehırlerde soğukta, sıcakta, sa- bahın erken saatlerinden gece yanlan- na kadar kâğıt mendil satmaya zorla- nan, yaşlan 5 ila 12 arasında değişen ço- cuklar. Olkemizden sadece birkaç ömek... Çalıştınlan çocuklar konusunda ken- dimden bir duyarsızlık ömeği vermek istiyorum. Mendilci çocuklara çok üzü- lüyorve herseferinde "buçocuklariail- giligazetetereyazılaryaznıaLyım'* dıyor, fakat nedense hiç zaman bulamıyorum. Tüm dünya çocuklan için ciddi sağ- lık sorunlan yaratan çocuk işçiler soru- nuna yeterli duyarhlığı göstermediği- miz için suçluyuz. Sayın Hıfn Topuz'un bir yazısından bir alıntı yapacağım. 1998'de dünyada tûketime harcanan para, 1975'te harca- nanın iki katı. bu paranın yüzde 86'sını varlıklı ülkeler halklannın yüzde 20'si tüketiyor. Dünyanın en zengin 3 adamı- nm varlığı. 48 yoksul ülkenin gayrisafi ulusal gelirinden yüksek. Dünyanın en varlıklı 15 kişisinin var- lığı kara Afrika ülkelerinin tümünün ulusal gelirinin üstünde. Ve dünyanın en zengin 225 insanının varlığının yüz- de 4'ü, bütün dünyadaki insanlann sos- yal gereksinimlerinı karşılamaya yete- cek güçte. Ve bu dünyada çocuklar aç- hktan ölüyor!.. Bu güçler karşısmda bizler ne yapa- biliriz ki demek kolaya kaçmak olur. Eger biz dünya pediatristleri toplu ola- rak mücadele edersek çocuklar açlık- tan ölmeyebilir. Tüm uygar geçinen ül- ke erkekleri, uçaklara doluşup. az geliş- miş ülkelere, çocuk denecek yaşta kız- larla seks yapmaya gidiyorlar. O küçü- cük bedenlerde gerek fiziksel, gerekse ruhsal açıdan onanlmaz yaralar açıyor- lar. Bu çocuklar fiziksel travmayı atlat- salar bile ruhsal travmalannı atlatamı- yorlar ve Dünya Bankası'nın bir rapo- runda belirtildiği gibi, erişkinlere gü- venlerini yitirdiklen için çok sorunlu insanlara dönüşüyorlarya da intihar edi- yorlar. Benzer olaylar farklı boyutlarda ülke- mizde de yaşanıyor. Biz çocuk hekimleri, çocuklarla seks yapmaya karşı çok agır yaptınmlar ge- tirtemez miyiz? Bir çocuk şarkısı. "Göklerdeyeraçın uçurtmaiara1 * der. Bizler, göklerin en mo- dern teknolojilerle üretilmiş savaş uçak- lan ve füzelerle doldurulmasına göz yumduk. Uçurtmalara yer kalmadı. Kır çiçekleri ile bezenmiş çayırlara ma- yınlar yerleştirildi ve iblisçe bir yakla- şımla bu mayınlann bir kısmı oyuncak- lara benzetildi. Binlerce çocuk öldü ya da sakat kaldı. Bizler mayınlara ses çı- karmadık. Suçluyuz! UNICEF kaynaklanna göre savaşlar- da son 10 yılda 2 milyon çocuk ölmüş ve büyük ozan Nâzun'ın dedigi gibi, şe- ker de yiyememışler. 4.5 milyon çocuk sakat kalmış, 12 milyon çocuk mülteci olmaya zorlanmış, 1 milyon çocuk ye- tim kalmış. 10 milyon çocukta ciddi psi- kolojik travma ortaya çıkmış. En acısı, en az 25 ülkede, 16 yaşın al- tında binlerce çocuk savaşa eylemli ola- rak (bilfiil) katılmış. Çocuklar, çıkma- sma hiçbir katkılan olmayan savaşlar- dan en fazla zarar gören gnıp ve bizler çocuklan savaşlardan koruyamadık. Suç- luyuz! İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünyada 128 savaş çıkmış, ikisi dışm- da öbürleri az gelişmiş ya da gelişmek- te olan ülkelerde. Silah üretiminin yüzde 60 küsuru ABD, kalanı öbür gehşmiş ülkelerde yapılıyor ve az gelişmiş ya da gelışmek- te olan ülkelerin çocuklan bu sılahlar- la ölüyorlar. Silah yapımlanna ses çıkar- madık. Suçluyuz! Hepinizin bildiği bır Afrika sözü, "Dünyabizeataknmızdan miras kalma- dı, biz onu çocuklanmızdan emanet al- dık" der. Bizler bu emanete hıyanet edil- mesine göz yumduk. Vahşi kapitalizm, çarkını döndürmek için tüm doğal kay- naklan kirletti. Bizler çocuklara miras olarak kırli hava, kirli ve ormansız bir toprak, kirli su ve kirli denız bırakıyoruz. Çocuk sağ- lığını birincil olarak etkileyen öğelerden biri olan çevre kirliliğine yeterli duyar- lılıgı göstermediğimiz için suçluyuz! Sizlere keşke çok parlak tablolar çi- zebilseydim, ama dürüst olalım istedim, çok dürüst. Belki böylece, biz, çocuk- larla uğraşan hekımler ciddi özeleştiri- ler yapar ve 3. bin yılda çocuklan ger- çekten daha parlak geleceklere ta- şıyabiliriz. "Yaşamım boyunca en çok Mustafa Kemal'e, Bağımsızlık savaşına katılanlara, bu uğur- da şehıt düşünlere, Cumhuri- yetin kurulması için özvehde bulunanlara acıdım. Bugünkü dunıma bakarak, savaşımlan- na, yokluklara katlanmalanna, canlannı bu ülkeye siper etmelerine değermiydi, diyedüşünürüm. Şuson Anayasa değışikliğındeki tutumia da ka- nıtlandığı gibi gerçekten değmez." Öztin Akgüç'ün geçen pazar günü gazetemizde çıkan yazısını pek çok okur gibi, sonsuz bir hüzünleokudum... "Değer miydi?': diye soruyor? Değer miydi Bağımsızlık savaşından sonra oluşan tam bağımsız Türkiye Cumhu- riyeti'ni kurmak için canla başla çalış- maya değer miydi?.. Döndük doiaştık Mütareke günlenne dönmedik mi? Trab- lusgarp, Balkan, Birinci Dünya Sava- şı'ndan sonra yanmış, yıkılmış, ordu- lan dağıtılmış, cephaneieri elinden alın- mış bir ülkeyi kurtaran kahramanlann çocuklan, torunlan mı şu anda işbaşın- da olup da dış sömürgenlere boyun eğenler? Tahkim olayının Anayasa'da yer al- masını dört yüzden çok milletvekili onaylamış! Attmış kadan aleyhte oy kullanmış, bir o kadan da ortada gö- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Nerde 0 Düşünen Kafalar? rünmemiş! Bu dört yüz kişinin adlannı öğrenmek yurttaşlık görevimızdir, diye düşünüyorum. Gerçı elektronik sistem- le oylama yapıldığı için kim oy verdi kim vermedi, anlamak kolay değil....Yi- ne de Türk halkı yabancı güçlere tes- lim olan bu dört yüz 'seçilmiş 'i tanıma- lıdır. Bugün için, daha da çok yannlar için!.. Bugünkü Türkiye bir uçurumun ke- nanndamıdır? Kurtuluş için hiçbir umut, bir çare yok mudur? Partilerimiz, poli- tikacılanmızı tam teslimiyete sürükle- yen, ülkeyi bir bakıma yabancılann yar- dımınabırakan bu uyuşmuşiuk, bu ürk- müşlük nerden kaynaklanmaktadır? Kim getirdi ülkeyi bu duruma?.. Kırkyıl- dıryönetimdekilerdeğilse, kim? Demi- rel'i, Ecevrt'i, Erbakan'ı, Evren'i 80 sonrası ortaya çıkan Tansu'lu, Me- sut'lu hükümetler değilse, kim? Şim- di tek kurtuluşun tahkimli yollardan geçtiğini söyleyerek milleti bir kez da- ha uyutmaya kalkışanlar hep aynı kad- ro değil mi? Fazla söze gerek yok. Iş- te, Mustafa Kemal Paşa'nın Büyük Söylevi'nde söyle- dikleri: "Maddi ve özellikle ma- nevi çökûş korku ile acz ile başiar. Aciz ve kori<ak insan- larherhangi bır felâket karşısmda mil- letin de hareketsizliğe sürüklenmesi- ne ve birkenara çekilip kalmasına yol açariar. Aciz ve duraksamada öylesi- ne ileri giderler ki sanki kendilerini al- çaltıriar. Derierki: Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam ola- mayız. Biz variığımızı kayrtsız şartsız bir yabancının eline bırakalım... Türki- ye'yi, böyle yanlış yollarda dağılma ve yok olma uçurumlanna sürükleyenle- n'n elinden kurtarmak gerekir. Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacağız. O gerçek şudur. Türkiye'nin düşünen kafalannı büsbütün yeni bir inançla donatmak... Bütün millete sağ- lam bir maneviyat vermek..." 1920'lerde kurtuluşu "düşünen ka- falarda" bulan Mustafa Kemal'in 77 yıl önce verdiği ders bugün her zaman- kinden daha önemli, daha güncel... Ama bunu o dört yüz 'teslimiyetçi'ye nasıl anlatmalı, o 'düşünen kafalan' ner- den bulmalı? îşçi Haklarına Saldm Dr. Sabiha ÇAYCI işHukuku hükümetin en önemli ve çalışan • kitleleri ilgilendiren yasa çalışmalan bügünlerde ba- sında ve kamuoyunda genış tar- tışmalara yol açmıştır. Hükümetin, kamu çalışanlan- na uygun gördüğü yüzde 20'lik zam oranıyla Meclis'te görüşül- mekte olan ve önemli maddeleri çalışanlann eylemlerine ragmen kabul edilen Sosyal Güvenlik Yasa Tasansı toplumsal olaylara neden olmuştur. _ 1980'den sonra uygulanan Özal'ın monaterist politikalan gereği olarak, emekçinin hakla- n, yasal kısıtlamalar ve uygula- malarla gerilerken, sendikalar güçsüzleşirken ve işçinin reel ge- liri bugün yüzde 60 oranında azal- mışken, işçi ücretlerinin hükü- metlerce enflasyonun yükselme- sine neden olarak gösterilmesi olanaklı değildir. Bu gerekçelerle çalışanlann Aristonlar ARISTON 1»" •. ,0800 «2114042 21140 43 • U50 Yetkill Slbcı • T5E yeterlillk !>elnsln« sJhlp TBıkiyc çapıMı 120 yetfcni strvls «« konusondi uzmm 650 servls elemanı E v i n i z e d e ğ e r k a t a r YETKlll SERVİSfni aylıklanna yapılan zamlann dü- şük tutulmasının büyük haksızhk olduğu açıktır. Iktidarlar, bütçe açığını gerek- çe göstererek ucuz emek kullan- ma politikalannı pervasızca sür- düımektedirler. Geçmiş koalisyon hükümetle- ri dönemlennde, işçi haklannda gelişme sağlayabilecek nıtelikte kimı yasa tasanlan TBMM"ye sunulmuş, ancak özellikle işveren- lerden gördüklen tepkilerle yasa- laşması engellenmiştir. Çalışma hakkına saldınnın özünde yaşam hakkına saldın ola- rak gören AB ülkelennde, işçiye iş güvencesi sağlamak yolunda- ki çalışmalar yıllarca önce başla- mışken ülkemizde hâlâ işçiye iş güvencesi sağlanamamış. Bugün özelleştirme uygulama- lanyla ve özellikle sendikah ol- duklan için ışten çıkarmalarla iş- sizlik büyük boyutlara varmıştır. CHP'nin Çalışma Bakanhğı'nı üstlendiği dönemde hazır- lanan Iş Güvencesi Yasa Tasansı işçiye bır ölçüde güvence saglayacak ve iş- çiye yargıya gitme hakkı ta- nıyacak nitelikteydi. Yine işverenlerin baskısıyla TBMM'de tartışılarak ka- bul edilmedi. Bu nedenlerle tşsizlik Sigortasf nın tartışılması daha çok önem kazanmış- tır. Geçmişte koalisyon hü- kümetinin programının ge- reği olarak yaptığı Işsizlik Sigortası konusundakı ça- lışmalar işverenlerce, iş- levı tamamen farklı olan kıdem tazminatı öne sürü- lerek engellenmişti. Bu- gün tşsizlik Sigortası, Sos- yal Güvenlik Sistemi içe- risinde zorunlu olarak ele alınmalıdır. Hükümetin hazırladığı tşsizlik Sigortası yasa ta- sansının öngördüğu işsiz- lik ödentisi ve koşullan Batı'daki örnekleriyle kı- yaslandığmda yetersiz ve gülünç kalmakta, Sosyal Güvenlik Yasa Tasansı'na karşı olan tepkileri önle- mek için göstermelik bir ni- telik taşıdığı izlenimini ver- mektedir. Son tasan hakkındaki eleştirilere kaülmamak ola- naklı değildir. Bu tasany- la geçiş dönemindeki ça- lışmalann da bir ölçüde prim ödeme miktarlan ile yaş sımrlan yükseltilmek- tedir. Bu uygulama kazanıl- mış haklann gasp edilme- si değil midir? Bütçede sa- dece SSK'ye ilişkın kara delik mi var? Öbür delik- ler için ne gibi önlemler alındığını hükümet kamu- oyuna açıklamak duru- mundadır. Bizce Iş Güvencesi Ya- sası'yla ciddi bir tşsizlik Sigortası Yasası kabul edil- meden. Sosyal Güvenlik sisteminin kurulması ve iş- lerliğe kavuşması olanak- lı görülmemektedir. Ezilen emekçi kitlesinin enflasyonist modelin uy- gulanmasına daha ne kadar katlanacağı, bu modeli uy- gulayan iktidarlardan nele- ri ve nasıl etkili olarak ta- lep edeceği başta işçi örgüt- leri olmak üzere sıvil top- lum örgütlerinin en gün- cel araştırma ve tartışma konusu olmalıdır. PENCERE Para Kokusu Koku insanın yaşamını güdüler, kimi zaman da kişiyi av köpeğinden beter eder. Gül kokusu... Ihlamur kokusu.. Kadın kokusu.. Ter kokusu.. • •,- Bok kokusu.. Kan kokusu.. ". ' - • - En önemlisi: Para kokusu.. Kokmak ile kokuşmak arasındaki aynm ise ki- tap dolusu anlam yüklüdür; en kısa yoldan vur- gulamak bir örnekle olası: Bugün Türkiye kokmuyor.. Kokuşuyor. Nereye elini atsan çüaimüş, lif lif dökülüyor, iğ- renç bir koku insanın genzine doluyor, ciğerlerine sızıyor; dayanılır gibi değil... • Kokuşmanın kökeninde ne var?.. Para kokusu.. 1980'lerde egemenleşen parasal ekonomi tut- kusu insanımızın kanına girdi, benliğini sardı. Pa- ra, para, para!.. Çalışmak, üretmek, yaratmaktuka- ka!.. Çalışmayacaksın, zahmete girmeyeceksin, alın teri dökmeyeceksin; parayı çalıştıracaksın!.. Nedir bunun yolu?.. Faiz!.. Paradan para kazanmanın bizim kutsal krtabı- mtzda lanettendiğini, halkının yüzde 99 buçuğu Müs- lüman olan bu ülke bilmiyor mu?.. Son dönemde dincilikle faizciliğın atbaşı yanşıp burun buruna ipi göğüslemeye çalışmalan rastlantı mı?.. Faizcilik, tefecilik, murabahacılık, dızdızcılık, üçkâğıtçılıkla sonunda başımız göğe erdi; Türkiye tefeciler cen- netine dönüştü; birbirimizi söğüşlemeye başla- dık. En kolayı devleti kazıklamak!.. Devlet ensesi kalından vergi alamıyor, bu yolda yasa salamıyor; yüzde 130 faizle 'devlet kâğıdı' çıkanp borç alı- yor; ama, ala ala öyle bir duruma düştü ki devlet, bu kez tefeciler ülkede egemenleştiler. Devlet borç batağında boğuldu boğulacak... • Peki, ne yapmalı?.. Denize düşen yılana sanlır; bizimkiler de IMF'ye sanldılar; aklı evvel olduğumuzdan beterin bete- rinden kurtulma yolunun reçetesini bulduk.. Diyorlar ki: - Devlet faiz batağındadır. Içerdeki tefecilere yüzde 130 faizle gırtlağına dek borçlanmıştır. Dı- şanya olan borcumuz ise daha düşük oranlı!.. So- luk almak için iç borcu dış borca dönüştürelim; IMF'nin her dediğini sızıltısız yaparsak bize dış borçlanmanın musluklannı yeniden açar... - Ne kadar para gelebilir dışardan?.. - 15-20 milyar dolar geldi mi, iç borçlanmada frene basabiliriz; faiz yükümüz bir ölçüde azalır... Ama IMF'nin dediklerini harfi harfine yerine getir- meltyiz ki bu işler olsun; paralar gelsin... - IMF ne istiyor?.. - Gazeteleryazıyorlar, artık herkes biliyor, IMF'nin patronu Amerika, istedikleri de belli... - Peki, çağdaşlık bu mu?.. IMF'nin kesenin ağ- zını açmak için istediği koşullar çağdaşlık mı ol- du?.. - Boş ver sen!.. Vampirlerin kan kokusu aldık- ları gibi, bizimkiler de para kokusunu aldılar mı ön- lerinde kimse duramaz... Siz de duyuyor musunuz?.. Para kokusu!.. Gı- cır gıcır yemyeşil Amerikan Dolan'nın kokusu bu kokuşmuş ülkede bütün kokuları bastınyor.. Gerisi lâf-ı güzaf... Cumhuriyet k ı I J p I J r ı Ulviye Alpay MAVI BIR MERHABA Bu kitap "1999 Yunus Nadi Öykü ÖdülQ"nü paylaştı.Yüceyi bulma çabasında bir yazarla tanışmak isterseniz okuyun bu kitabı. Yepyeni bir öykû biçemi. pınl pınl bir dil, insanı sarsan kahramanlar... Yazınımıza kutlu olsun. Oıtnhuriyrt Çağ Pazarlama A Ş TürKocağı Cad. No.39/41 kitap kulûbü (34334)Cağaloğlu-istanbul Tel (212)514 0196 AKÇAKOCA ASLİ\T HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Davacı Birgül Susam (Karakaş) tarafından davalı Hü- seyın Susam hakkında evlilik birliğinin temelinden sar- sılmış olması nedenine dayalı bosanma davası sonucun- da mahkememizin 14.6.1999 tarih 1998/133 esas 1999/157 karar sayılı karan ile davanın kabulü ile taraf- lann boşanmalanna, 596.000 TL. karar ve ilam harcı ile 19.148.000. TL yargılama giderimn davalıdan alınma- sına karar verilmiş, tüm aramalara rağmen adresi sapta- namayan davalıya karann tebliğı yerine geçmek üzere, ılanen tebliğ edilır. 30.7.1999 Basın: 38466 Başka Türkiye Yok Haydi Fidan Dikelim ORMAN RAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle