Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 1999 SALI
OIAYLAR VE GORUŞLER
Bir özeleştiri: Biz çocuk hekimleri, suçlu muyuz?
Prof. Dr. Nil ARISOY Türk Pediatri Kurumu Başka,
Ç
ocuklar için yapamadıkla-
nmız, hâlâ yaptıklanmız-
dan çok daha fazla. Bu ne-
denle 3. bin yıla girerken
biz çocuk hekimleri ciddi
bir özeleştiri yapıp çocuk-
lann o parlak geleceklerini yakalama-
lannı sağlamalıyız.
Şimdılerdeçokminicikbebekleri ya-
şatabiliyor, yenidoğana kalp ameliyatı
yapabiliyor, lösemide yüzde 80 tam şi-
fa sağlayabiliyoruz. Ama ülkemizde alt
solunum yolu hastalıklanndan çocuk
ölüm oranı hâlâ ikinci sırada. Çarpıklık
nerede? Tabii ki temelde. düzende, ama
çocuklara yeterince sahip çıkmadığımız
için bizde de... Bizler, bıze ulaşan ço-
cuklara elimizden gelen yardırru yapma-
ya çalışıyoruz, ama somut olarak karşı-
mızda görmediğimiz çocuklann sorun-
lanna göz ve kulaklanmızı kapatıyo-
ruz.
Ülkem için konuşuyonım, ama dün-
yada da durum böyle. Biz çocuk hekim-
len, ilaç firmalannın bizleri magripten
maşnka kongrelere taşımalanndan, ben
dahıl, çok hoşlanıyor, fakat ilaç ve ma-
ma fıyatlannın herkesin ulaşabileceği bo-
yutlara çekilebilmesi için hiç sesimizi
çikartmıyoruz. Birkaç örnekle durumu
vurgulamak istiyorum.
On kilo bır çocuğun 10 gün süren an-
m
tibiyotik tedavisi: Üçüncü jenerasyon
sefalosporinle 49.270.000.- TL. Imipe-
nem+silastatin grubu antibiyotikle
81.230.000.- TL. Vancomycinle
81.35O.OOO.-TL.
Bir örnek de formula mama ile bes-
lenmeden vermek istiyorum:
Oç aylık bir bebeğin 1 aylık beslen-
me gideri 40 milyon TL civannda ve bu
ülkede asgari ücret yalnızca 59 milyon
TL.
Suçlu muyuz, değil miyiz? Oçüncü bin
yıla girerken dünyada, hâlâ milyonlar-
ca çocuk işçi var ve oyun oynayıp oku-
la gidecekleri çağlarda, son derece sağ-
lıksız koşullarda. en az 8-10 saat çalış-
tınlıyorlar.
Hanlann havalandırmalan bile olma-
yan güneşsiz odalannda kuyumcu, ayak-
kabı imalatçısı, akücü olmaya zorlanan
çocuklar, her türlü kimyasal maddeye ma-
ruz kalarak. Oto tamirhanelerinde, so-
gukta, pis araba altlanna gırerek çalışan
çocuklar, hemen her gûn görûp görmez-
lıkten geldığimiz...
Büyük şehırlerde soğukta, sıcakta, sa-
bahın erken saatlerinden gece yanlan-
na kadar kâğıt mendil satmaya zorla-
nan, yaşlan 5 ila 12 arasında değişen ço-
cuklar. Olkemizden sadece birkaç ömek...
Çalıştınlan çocuklar konusunda ken-
dimden bir duyarsızlık ömeği vermek
istiyorum. Mendilci çocuklara çok üzü-
lüyorve herseferinde "buçocuklariail-
giligazetetereyazılaryaznıaLyım'* dıyor,
fakat nedense hiç zaman bulamıyorum.
Tüm dünya çocuklan için ciddi sağ-
lık sorunlan yaratan çocuk işçiler soru-
nuna yeterli duyarhlığı göstermediği-
miz için suçluyuz.
Sayın Hıfn Topuz'un bir yazısından
bir alıntı yapacağım. 1998'de dünyada
tûketime harcanan para, 1975'te harca-
nanın iki katı. bu paranın yüzde 86'sını
varlıklı ülkeler halklannın yüzde 20'si
tüketiyor. Dünyanın en zengin 3 adamı-
nm varlığı. 48 yoksul ülkenin gayrisafi
ulusal gelirinden yüksek.
Dünyanın en varlıklı 15 kişisinin var-
lığı kara Afrika ülkelerinin tümünün
ulusal gelirinin üstünde. Ve dünyanın
en zengin 225 insanının varlığının yüz-
de 4'ü, bütün dünyadaki insanlann sos-
yal gereksinimlerinı karşılamaya yete-
cek güçte. Ve bu dünyada çocuklar aç-
hktan ölüyor!..
Bu güçler karşısmda bizler ne yapa-
biliriz ki demek kolaya kaçmak olur.
Eger biz dünya pediatristleri toplu ola-
rak mücadele edersek çocuklar açlık-
tan ölmeyebilir. Tüm uygar geçinen ül-
ke erkekleri, uçaklara doluşup. az geliş-
miş ülkelere, çocuk denecek yaşta kız-
larla seks yapmaya gidiyorlar. O küçü-
cük bedenlerde gerek fiziksel, gerekse
ruhsal açıdan onanlmaz yaralar açıyor-
lar. Bu çocuklar fiziksel travmayı atlat-
salar bile ruhsal travmalannı atlatamı-
yorlar ve Dünya Bankası'nın bir rapo-
runda belirtildiği gibi, erişkinlere gü-
venlerini yitirdiklen için çok sorunlu
insanlara dönüşüyorlarya da intihar edi-
yorlar.
Benzer olaylar farklı boyutlarda ülke-
mizde de yaşanıyor.
Biz çocuk hekimleri, çocuklarla seks
yapmaya karşı çok agır yaptınmlar ge-
tirtemez miyiz?
Bir çocuk şarkısı. "Göklerdeyeraçın
uçurtmaiara1
* der. Bizler, göklerin en mo-
dern teknolojilerle üretilmiş savaş uçak-
lan ve füzelerle doldurulmasına göz
yumduk. Uçurtmalara yer kalmadı.
Kır çiçekleri ile bezenmiş çayırlara ma-
yınlar yerleştirildi ve iblisçe bir yakla-
şımla bu mayınlann bir kısmı oyuncak-
lara benzetildi. Binlerce çocuk öldü ya
da sakat kaldı. Bizler mayınlara ses çı-
karmadık. Suçluyuz!
UNICEF kaynaklanna göre savaşlar-
da son 10 yılda 2 milyon çocuk ölmüş
ve büyük ozan Nâzun'ın dedigi gibi, şe-
ker de yiyememışler. 4.5 milyon çocuk
sakat kalmış, 12 milyon çocuk mülteci
olmaya zorlanmış, 1 milyon çocuk ye-
tim kalmış. 10 milyon çocukta ciddi psi-
kolojik travma ortaya çıkmış.
En acısı, en az 25 ülkede, 16 yaşın al-
tında binlerce çocuk savaşa eylemli ola-
rak (bilfiil) katılmış. Çocuklar, çıkma-
sma hiçbir katkılan olmayan savaşlar-
dan en fazla zarar gören gnıp ve bizler
çocuklan savaşlardan koruyamadık. Suç-
luyuz!
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana
dünyada 128 savaş çıkmış, ikisi dışm-
da öbürleri az gelişmiş ya da gelişmek-
te olan ülkelerde.
Silah üretiminin yüzde 60 küsuru
ABD, kalanı öbür gehşmiş ülkelerde
yapılıyor ve az gelişmiş ya da gelışmek-
te olan ülkelerin çocuklan bu sılahlar-
la ölüyorlar. Silah yapımlanna ses çıkar-
madık. Suçluyuz!
Hepinizin bildiği bır Afrika sözü,
"Dünyabizeataknmızdan miras kalma-
dı, biz onu çocuklanmızdan emanet al-
dık" der. Bizler bu emanete hıyanet edil-
mesine göz yumduk. Vahşi kapitalizm,
çarkını döndürmek için tüm doğal kay-
naklan kirletti.
Bizler çocuklara miras olarak kırli
hava, kirli ve ormansız bir toprak, kirli
su ve kirli denız bırakıyoruz. Çocuk sağ-
lığını birincil olarak etkileyen öğelerden
biri olan çevre kirliliğine yeterli duyar-
lılıgı göstermediğimiz için suçluyuz!
Sizlere keşke çok parlak tablolar çi-
zebilseydim, ama dürüst olalım istedim,
çok dürüst. Belki böylece, biz, çocuk-
larla uğraşan hekımler ciddi özeleştiri-
ler yapar ve 3. bin yılda çocuklan ger-
çekten daha parlak geleceklere ta-
şıyabiliriz.
"Yaşamım boyunca en çok
Mustafa Kemal'e, Bağımsızlık
savaşına katılanlara, bu uğur-
da şehıt düşünlere, Cumhuri-
yetin kurulması için özvehde
bulunanlara acıdım. Bugünkü
dunıma bakarak, savaşımlan-
na, yokluklara katlanmalanna,
canlannı bu ülkeye siper etmelerine
değermiydi, diyedüşünürüm. Şuson
Anayasa değışikliğındeki tutumia da ka-
nıtlandığı gibi gerçekten değmez."
Öztin Akgüç'ün geçen pazar günü
gazetemizde çıkan yazısını pek çok
okur gibi, sonsuz bir hüzünleokudum...
"Değer miydi?': diye soruyor? Değer
miydi Bağımsızlık savaşından sonra
oluşan tam bağımsız Türkiye Cumhu-
riyeti'ni kurmak için canla başla çalış-
maya değer miydi?.. Döndük doiaştık
Mütareke günlenne dönmedik mi? Trab-
lusgarp, Balkan, Birinci Dünya Sava-
şı'ndan sonra yanmış, yıkılmış, ordu-
lan dağıtılmış, cephaneieri elinden alın-
mış bir ülkeyi kurtaran kahramanlann
çocuklan, torunlan mı şu anda işbaşın-
da olup da dış sömürgenlere boyun
eğenler?
Tahkim olayının Anayasa'da yer al-
masını dört yüzden çok milletvekili
onaylamış! Attmış kadan aleyhte oy
kullanmış, bir o kadan da ortada gö-
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Nerde 0 Düşünen Kafalar?
rünmemiş! Bu dört yüz kişinin adlannı
öğrenmek yurttaşlık görevimızdir, diye
düşünüyorum. Gerçı elektronik sistem-
le oylama yapıldığı için kim oy verdi
kim vermedi, anlamak kolay değil....Yi-
ne de Türk halkı yabancı güçlere tes-
lim olan bu dört yüz 'seçilmiş 'i tanıma-
lıdır. Bugün için, daha da çok yannlar
için!..
Bugünkü Türkiye bir uçurumun ke-
nanndamıdır? Kurtuluş için hiçbir umut,
bir çare yok mudur? Partilerimiz, poli-
tikacılanmızı tam teslimiyete sürükle-
yen, ülkeyi bir bakıma yabancılann yar-
dımınabırakan bu uyuşmuşiuk, bu ürk-
müşlük nerden kaynaklanmaktadır?
Kim getirdi ülkeyi bu duruma?.. Kırkyıl-
dıryönetimdekilerdeğilse, kim? Demi-
rel'i, Ecevrt'i, Erbakan'ı, Evren'i 80
sonrası ortaya çıkan Tansu'lu, Me-
sut'lu hükümetler değilse, kim? Şim-
di tek kurtuluşun tahkimli yollardan
geçtiğini söyleyerek milleti bir kez da-
ha uyutmaya kalkışanlar hep aynı kad-
ro değil mi?
Fazla söze gerek yok. Iş-
te, Mustafa Kemal Paşa'nın
Büyük Söylevi'nde söyle-
dikleri:
"Maddi ve özellikle ma-
nevi çökûş korku ile acz ile
başiar. Aciz ve kori<ak insan-
larherhangi bır felâket karşısmda mil-
letin de hareketsizliğe sürüklenmesi-
ne ve birkenara çekilip kalmasına yol
açariar. Aciz ve duraksamada öylesi-
ne ileri giderler ki sanki kendilerini al-
çaltıriar. Derierki: Biz adam değiliz ve
olamayız. Kendi kendimize adam ola-
mayız. Biz variığımızı kayrtsız şartsız
bir yabancının eline bırakalım... Türki-
ye'yi, böyle yanlış yollarda dağılma ve
yok olma uçurumlanna sürükleyenle-
n'n elinden kurtarmak gerekir. Bunun
için bulunmuş bir gerçek vardır, ona
uyacağız. O gerçek şudur. Türkiye'nin
düşünen kafalannı büsbütün yeni bir
inançla donatmak... Bütün millete sağ-
lam bir maneviyat vermek..."
1920'lerde kurtuluşu "düşünen ka-
falarda" bulan Mustafa Kemal'in 77 yıl
önce verdiği ders bugün her zaman-
kinden daha önemli, daha güncel...
Ama bunu o dört yüz 'teslimiyetçi'ye
nasıl anlatmalı, o 'düşünen kafalan' ner-
den bulmalı?
îşçi Haklarına Saldm
Dr. Sabiha ÇAYCI işHukuku
hükümetin en
önemli ve çalışan
• kitleleri ilgilendiren
yasa çalışmalan bügünlerde ba-
sında ve kamuoyunda genış tar-
tışmalara yol açmıştır.
Hükümetin, kamu çalışanlan-
na uygun gördüğü yüzde 20'lik
zam oranıyla Meclis'te görüşül-
mekte olan ve önemli maddeleri
çalışanlann eylemlerine ragmen
kabul edilen Sosyal Güvenlik
Yasa Tasansı toplumsal olaylara
neden olmuştur.
_ 1980'den sonra uygulanan
Özal'ın monaterist politikalan
gereği olarak, emekçinin hakla-
n, yasal kısıtlamalar ve uygula-
malarla gerilerken, sendikalar
güçsüzleşirken ve işçinin reel ge-
liri bugün yüzde 60 oranında azal-
mışken, işçi ücretlerinin hükü-
metlerce enflasyonun yükselme-
sine neden olarak gösterilmesi
olanaklı değildir.
Bu gerekçelerle çalışanlann
Aristonlar
ARISTON
1»" •.
,0800
«2114042
21140 43
• U50 Yetkill Slbcı • T5E
yeterlillk !>elnsln« sJhlp
TBıkiyc çapıMı 120 yetfcni
strvls «« konusondi
uzmm 650 servls elemanı E v i n i z e d e ğ e r k a t a r
YETKlll SERVİSfni
aylıklanna yapılan zamlann dü-
şük tutulmasının büyük haksızhk
olduğu açıktır.
Iktidarlar, bütçe açığını gerek-
çe göstererek ucuz emek kullan-
ma politikalannı pervasızca sür-
düımektedirler.
Geçmiş koalisyon hükümetle-
ri dönemlennde, işçi haklannda
gelişme sağlayabilecek nıtelikte
kimı yasa tasanlan TBMM"ye
sunulmuş, ancak özellikle işveren-
lerden gördüklen tepkilerle yasa-
laşması engellenmiştir.
Çalışma hakkına saldınnın
özünde yaşam hakkına saldın ola-
rak gören AB ülkelennde, işçiye
iş güvencesi sağlamak yolunda-
ki çalışmalar yıllarca önce başla-
mışken ülkemizde hâlâ işçiye iş
güvencesi sağlanamamış.
Bugün özelleştirme uygulama-
lanyla ve özellikle sendikah ol-
duklan için ışten çıkarmalarla iş-
sizlik büyük boyutlara varmıştır.
CHP'nin Çalışma Bakanhğı'nı
üstlendiği dönemde hazır-
lanan Iş Güvencesi Yasa
Tasansı işçiye bır ölçüde
güvence saglayacak ve iş-
çiye yargıya gitme hakkı ta-
nıyacak nitelikteydi. Yine
işverenlerin baskısıyla
TBMM'de tartışılarak ka-
bul edilmedi.
Bu nedenlerle tşsizlik
Sigortasf nın tartışılması
daha çok önem kazanmış-
tır.
Geçmişte koalisyon hü-
kümetinin programının ge-
reği olarak yaptığı Işsizlik
Sigortası konusundakı ça-
lışmalar işverenlerce, iş-
levı tamamen farklı olan
kıdem tazminatı öne sürü-
lerek engellenmişti. Bu-
gün tşsizlik Sigortası, Sos-
yal Güvenlik Sistemi içe-
risinde zorunlu olarak ele
alınmalıdır.
Hükümetin hazırladığı
tşsizlik Sigortası yasa ta-
sansının öngördüğu işsiz-
lik ödentisi ve koşullan
Batı'daki örnekleriyle kı-
yaslandığmda yetersiz ve
gülünç kalmakta, Sosyal
Güvenlik Yasa Tasansı'na
karşı olan tepkileri önle-
mek için göstermelik bir ni-
telik taşıdığı izlenimini ver-
mektedir.
Son tasan hakkındaki
eleştirilere kaülmamak ola-
naklı değildir. Bu tasany-
la geçiş dönemindeki ça-
lışmalann da bir ölçüde
prim ödeme miktarlan ile
yaş sımrlan yükseltilmek-
tedir.
Bu uygulama kazanıl-
mış haklann gasp edilme-
si değil midir? Bütçede sa-
dece SSK'ye ilişkın kara
delik mi var? Öbür delik-
ler için ne gibi önlemler
alındığını hükümet kamu-
oyuna açıklamak duru-
mundadır.
Bizce Iş Güvencesi Ya-
sası'yla ciddi bir tşsizlik
Sigortası Yasası kabul edil-
meden. Sosyal Güvenlik
sisteminin kurulması ve iş-
lerliğe kavuşması olanak-
lı görülmemektedir.
Ezilen emekçi kitlesinin
enflasyonist modelin uy-
gulanmasına daha ne kadar
katlanacağı, bu modeli uy-
gulayan iktidarlardan nele-
ri ve nasıl etkili olarak ta-
lep edeceği başta işçi örgüt-
leri olmak üzere sıvil top-
lum örgütlerinin en gün-
cel araştırma ve tartışma
konusu olmalıdır.
PENCERE
Para Kokusu
Koku insanın yaşamını güdüler, kimi zaman da
kişiyi av köpeğinden beter eder.
Gül kokusu...
Ihlamur kokusu..
Kadın kokusu..
Ter kokusu.. • •,-
Bok kokusu..
Kan kokusu.. ". ' - • -
En önemlisi:
Para kokusu..
Kokmak ile kokuşmak arasındaki aynm ise ki-
tap dolusu anlam yüklüdür; en kısa yoldan vur-
gulamak bir örnekle olası:
Bugün Türkiye kokmuyor..
Kokuşuyor.
Nereye elini atsan çüaimüş, lif lif dökülüyor, iğ-
renç bir koku insanın genzine doluyor, ciğerlerine
sızıyor; dayanılır gibi değil...
•
Kokuşmanın kökeninde ne var?..
Para kokusu..
1980'lerde egemenleşen parasal ekonomi tut-
kusu insanımızın kanına girdi, benliğini sardı. Pa-
ra, para, para!.. Çalışmak, üretmek, yaratmaktuka-
ka!.. Çalışmayacaksın, zahmete girmeyeceksin,
alın teri dökmeyeceksin; parayı çalıştıracaksın!..
Nedir bunun yolu?..
Faiz!..
Paradan para kazanmanın bizim kutsal krtabı-
mtzda lanettendiğini, halkının yüzde 99 buçuğu Müs-
lüman olan bu ülke bilmiyor mu?.. Son dönemde
dincilikle faizciliğın atbaşı yanşıp burun buruna ipi
göğüslemeye çalışmalan rastlantı mı?.. Faizcilik,
tefecilik, murabahacılık, dızdızcılık, üçkâğıtçılıkla
sonunda başımız göğe erdi; Türkiye tefeciler cen-
netine dönüştü; birbirimizi söğüşlemeye başla-
dık. En kolayı devleti kazıklamak!.. Devlet ensesi
kalından vergi alamıyor, bu yolda yasa salamıyor;
yüzde 130 faizle 'devlet kâğıdı' çıkanp borç alı-
yor; ama, ala ala öyle bir duruma düştü ki devlet,
bu kez tefeciler ülkede egemenleştiler. Devlet borç
batağında boğuldu boğulacak...
•
Peki, ne yapmalı?..
Denize düşen yılana sanlır; bizimkiler de IMF'ye
sanldılar; aklı evvel olduğumuzdan beterin bete-
rinden kurtulma yolunun reçetesini bulduk..
Diyorlar ki:
- Devlet faiz batağındadır. Içerdeki tefecilere
yüzde 130 faizle gırtlağına dek borçlanmıştır. Dı-
şanya olan borcumuz ise daha düşük oranlı!.. So-
luk almak için iç borcu dış borca dönüştürelim;
IMF'nin her dediğini sızıltısız yaparsak bize dış
borçlanmanın musluklannı yeniden açar...
- Ne kadar para gelebilir dışardan?..
- 15-20 milyar dolar geldi mi, iç borçlanmada
frene basabiliriz; faiz yükümüz bir ölçüde azalır...
Ama IMF'nin dediklerini harfi harfine yerine getir-
meltyiz ki bu işler olsun; paralar gelsin...
- IMF ne istiyor?..
- Gazeteleryazıyorlar, artık herkes biliyor, IMF'nin
patronu Amerika, istedikleri de belli...
- Peki, çağdaşlık bu mu?.. IMF'nin kesenin ağ-
zını açmak için istediği koşullar çağdaşlık mı ol-
du?..
- Boş ver sen!.. Vampirlerin kan kokusu aldık-
ları gibi, bizimkiler de para kokusunu aldılar mı ön-
lerinde kimse duramaz...
Siz de duyuyor musunuz?.. Para kokusu!.. Gı-
cır gıcır yemyeşil Amerikan Dolan'nın kokusu bu
kokuşmuş ülkede bütün kokuları bastınyor..
Gerisi lâf-ı güzaf...
Cumhuriyet
k ı I J p I J r ı
Ulviye Alpay
MAVI BIR MERHABA
Bu kitap "1999 Yunus Nadi Öykü ÖdülQ"nü
paylaştı.Yüceyi bulma çabasında bir yazarla
tanışmak isterseniz okuyun bu kitabı. Yepyeni bir
öykû biçemi. pınl pınl bir dil, insanı sarsan
kahramanlar... Yazınımıza kutlu olsun.
Oıtnhuriyrt Çağ Pazarlama A Ş TürKocağı Cad. No.39/41
kitap kulûbü (34334)Cağaloğlu-istanbul Tel (212)514 0196
AKÇAKOCA ASLİ\T HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Davacı Birgül Susam (Karakaş) tarafından davalı Hü-
seyın Susam hakkında evlilik birliğinin temelinden sar-
sılmış olması nedenine dayalı bosanma davası sonucun-
da mahkememizin 14.6.1999 tarih 1998/133 esas
1999/157 karar sayılı karan ile davanın kabulü ile taraf-
lann boşanmalanna, 596.000 TL. karar ve ilam harcı ile
19.148.000. TL yargılama giderimn davalıdan alınma-
sına karar verilmiş, tüm aramalara rağmen adresi sapta-
namayan davalıya karann tebliğı yerine geçmek üzere,
ılanen tebliğ edilır. 30.7.1999
Basın: 38466
Başka Türkiye Yok
Haydi Fidan Dikelim
ORMAN RAKANLIĞI
AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ