25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 1999 SALI 14 i l LJ-K. kultur@cumhuriyet.com.tr PORTAL DtKMEN GÜRÜN Melih Fereli île yarııilara doğruIstanbul Kültür ve Sanat Vakfi Festival sezonunu kapattı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da nisan aytnda başlayan maraton temmu2 ortalannda bitti. Sırada, 6. Uluslararası Istanbul Bienafi var. "Maraton bit- ti" diyorum, ama hâlâ trafik çok yoğun. Beyoğ- lu'nun orta yerinde, Luvr apartmanında, bu inanıl- maz sıcağa ve rutubete karşm müthiş bir hareketli- lik yaşanıyor... 2000, 2001, 2002 yıllannın prog- ramlan hazırlanıyor, yazılıyor-çizilıyor, maliyetler hesaplanıyor Tabii, özellikle maliyet hesaplan sıra- sında kımi kez güneş daha parlıyor, kimi kez orta- lığı kara bulutlar sanyor... Ama, çark, dış dünyanın temposuna uyum sağlayacak bir biçimde hızla dö- nüyor. Uluslararası sanat platformundayapımcı ku- ruluşlar arasında yer almanın kaçmılmazlığını gö- ren tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi bir süredir bu yön- de önemli adımlar atıyor, temaslannı geliştiriyor, yurt dışından gelen önerileri değerlendiriyor. 1999 yılında gerçekleştırilen etkınlikler bu doğrunun uzan- tılan. Kısaca değinecek olursak; 27. Uluslararası ts- tanbul Müzik Festivah"nde Pier- Lırigj Pizzfnin yo- rumladığı "Bayead" operası dünya prömiyerini yap- tı. "Bayezjd" şımdi dünya pazarlanna çıkma hazır- lıklan içinde. IKSV, Antelope ve BBC ortak yapı- mı "MozartTürkiye'de" filminın çekimleri tamam- landı. 2000 yılında CD'sı ıle birlikte yayımlanacak. Tiyatro Festıvali'nde ilk göstenminı yapan Türk- Yunan ortak yapımı "Herakles Üçlemesir> Japon- ya'da Tiyatro Olimpıyatlan'na katıldı. Yıne gejen ay Lincoln Center'de dünya prömiyerini yapan "On- ceki Günler" Tiyatro Festivah"nin ortak yapımcı olarak imza attığı bir dığer çalışma. Bu ârada, Mu- ratfaan Mungan'ın Ankara Dev let Tiyatrosu yapımı olan"Geyikler Lanetter" adlı oyununun Berlin'de çok önemli uluslararası bir festivale katılmasında da tKSV'nın rolü yadsınamaz. tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi 'na genel müdür ola- rak adım attığı günden başlayarak bu kuruma yeni bir boyut, yenı bir açılım kazandırma bağlamında çok önemli çalışmalaryapan Melih FereH,ÎKSV'nin ya- şamakta olduğu bu değışımın nedenlenni değerlen- dirirken şu hususlara dıkkat çekiyor: "Uluslararası nitetikte yapdan bir olayı sadece kendi seyirciınizin tüketimine sunmanm veya kendi yerel konumumuz- daki söylemlere uygun bir şekilde algılamanın dışı- na taşacak bir birikime sahibiz. Bu birikimi. bir an- lamda saklı enerji olarak tanımlayabitiriz. Saklı ener- ji, ancak bir dürtüy le birdenbire büyük bir parJama olarak ortaya çıkar. tKSV'de bu birikim ve bu ener- ji vardı. Bir katalizör gerekiyordu. Bu katalizör de son beş yılda birlikte yapüan çalışmalann bizi getir- diğj noktanın kendi iç dinamiğinden kaynaklaruyor." Yapılan çalışmalann kökünde evrensel bir söylem aravışının yatmakta olduğunu \nrgulayan Fereli "Bu arayıstan kendimizi uzak tutmadığunız sürece kul- vanmıza. gerçekleştirdiğimiz projeierin çok daha büyükleri gJrecektir" dıyor. Yine bu bağlamda, dış dünyada bir proje ele alınırken İKSV'nin akla gelır erişım noktalanndan biri olmasını insan ve kurum ilişkılerinde sergilenen profesyonellikle bağdaştın- yor. "Son 5 yılda -gerçi biriikte çahşmanuz 6.5 yıl ol- du- çok somut ve bilinçli bir şekilde dünyanın önem- li sanat platformlannda kişisel temaslar kurma, ku- rulmuş olanlan sürdürmc. önemli topluluklar. yönet- menler, miizisyenier ile bir diyalog arayışı içersine gjr- me çabalanmız yoğunlaştı. Kunılan ilişkiler süreldi bir besienme kaygısıyla ele ahndığı için kendimizi bu uluslararası dncirin içersinebir halka olarak sokma uğraşlanımz çokönem kazandL Bu birikim, belld bi- raz bardağın dolnıasına benzedL Bardak doidu ve bu yıl birdenbire taşo." 'Mozart Türkiye'de' "MozartTürkrye'de" fılmi bardaktan taşan suyun birbölümü. Melıh Fereli'ninbırkaçyıldırsürenyo- ğun çabalannın ürünü. "Saraydan Kız Kaçınna"run 90 dakıkalık bir opera filmine dönüş serüveni de ol- dukça ılginç 1993 Martı'nda tKSV'ye geldiğinde Aydm Gün'ün sahneye koymuş olduğu yapım oy- nanmakta. Fereli, bu yapıma bir yıl ara veriyor ve 1995 'te uluslararası bir kadroyla perde yeniden açı- lıyor Friends of Covent Garden, Friends of Metro- pobtan Opera Housegıbı çok önemli kurumlann dost- İarı arasında bulunan izleyicı Idtlesi de tstanbul'açe- kiliyor 1996'da yıne aynı sistem uygulanıyor "Ama, o yıl görüldü ki bir önceki yıl bulunduğumuz spon- soru bulamadık. Uluslararası çapta bir yapımı sür- dürmek için uluslararası kuruluşlaria çahşmak zo- rundavdık ve bunun malnetini göğüsleyemeyeceği- miz açıktı. Ya orkestradan ya uluslararası kadrodan vazgeçecektik. Bu da projenin \aroluş nedenine ters düşmemiz demekti. Aynca o sırada Topkapı Sara- yı'nın tahsis edilmemesi gibi bir tehlikeyle de karşı karşıyadık ve mekân olarak TopkapTyı riskeedemez- dflt"1995'te "Saraydan Kız Kaçırma" Müzik Fes- tivali ve Topkapı Sarayı ile vedalaşıyor, ama "Mo- zartTürkiye'de''nin tohumlan da yine o yıl atıhyor. ÎKSV'nin danışmanı olan Sir John Tooley izleyici olarak tstanbul'a geltnış olan Antelope Fılm'in Ge- nel Müdürü Mick Csaky'e bu operayı filmi dönüş- türmekte, ölümsüzleştirmekte yarar gördüğünü söy- lüyor "Çünkü," diyer Melih Fereli "Mozart'm bu operası dünyanın her yerinde sahnetenebilir, ama Topkapı Sarayı bir tane. Bu iki unsur bir araya gel- diğinde özgfin bir ürün elde ermek kaçııulmazdı. Ay- nca böyle bir çahşmanın hem Türkiye'nin hem vak- fln tamtımı açısından yararb olacağı düşüncesindey- dik. Ama bu düşünceyi hayata geçirmek kolay olma- dL Çalışmalann başlaması için ne yank ki,3 yümgeç- lstanbul Kültür ve Sanat Vakfi Genel Müdürü Melih Fereli. luslararası nitelikte yapılan bir olayı sadece kendi seyircimizin tüketimine sunmanın veya kendi yerel konumumuzdaki söylemlere uygun bir şekilde algılamanın dışına taşacak bir birikime sahibiz. Bu birikimi, bir anlamda saklı enerji olarak tanımlayabiliriz. Saklı enerji, ancak bir dürtüyle birdenbire büyük bir patlama olarak ortaya çıkar. iKSV'de bu birikim ve bu enerji vardı. Bir katalizör gerekiyordu. Bu katalizör de son beş yılda birlikte yapılan çalışmalann bizi getirdiği noktanın kendi iç dinamiğinden kaynaklanıyor.' mesi gereknV Uzun bir süre işin gerektirdiği bütçe- nın nasıl finanse edileceğine ilişkin çözüm buluna- mıyor. Ama Sir John Tooley'in uğraşlan sonucun- da, en sonunda kapılan açan BBCnin ortak yapım- cı olarak devreye girmesı oluyor. "BBC'yi kazan- dıktan sonra işin finansmanı gerek yurtiçinde gerek yurtdışuıda çok daha kolaylaşn. tstanbul Menkul Kıymetkr Borsası bu çok büyük projenin sponsonı olmayı kabul erti. Aynı miktarda katkıyı TC Başba- kanbkTanıtma Fonu'ndan aMık. kültiir Bakanhğı'nın, TKTnin desteklerini almak da bizim için çok önem- liydi. Kültür Bakanhğı Topkapı Sarayi'nı hiçbir üc- ret almaksızın tahsis erti. Çekimlere 18 Haziran'da başlandı ve 7 Temmuz'a kadar sürdü. Her şey mü- kemmel gitti. Bu mükemmefliği VTikalamamızda en önemi unsur Topkapı Sarayı Müdürü Sayın Dr. Fi- liz Çağman ve onun proje sorumlusu olarak Topka- pı Sara>ı adına atadığı Sayın Coşkun Öziş'tir. Ina- ndmaz bir özveri\ le çalışülar. Çoğu gece sabahladık, ama uluslararası kalitede -eleştirilecek yönleri ola- bilir- hepimizin gurur duyacağı bir ürünün altmda imzamız obıcak. Onun için, hem ülkem adına hem Topkapı Sara>ı adına ve her şeyden önemhsi \akif adına çok sevüüyorum böyle bir projeyi gerekleştir- diğimiz için." Uluslararası Sahne Sanatian Derneği Biraz da ISPA'dan soz edıvoruz. Merkezi Ame- nkada olan ISPA' nın (Uluslararası Sahne Sanatia- n Derneği) tekTürküyesi Melih Fereli. ISPAileolan ilişkilerinde de temel hareket noktası, lstanbul Kül- tür ve Sanat Vakfı ile bu kuruluş arasında sağlam köp- rüler kurmak, zengin bir alışveriş ortamı oluşturmak. ISPA Amerikan odaklı bir dernek, ama Avrupa'dan ancak davet bazında üye kabul ediyor. Seçicı bir grup. Fereli. Concertgebouw'un Yönetım Kurulu Başkanı olan Martijn Senders'in referansıyla iki yıl önce üyelik için davet almış. ISPA her yıl iki büyük kongre yapıyor. Noel'den hemen önce New York'ta yapılan kongrenin kent anlamında mekânı hiç de- ğişmıyor. Yine her yıl hazıran ayında yapılan yaz kong- resı ise değişik kentlerde oluyor. Melih Fereli 2003 yılındaki yaz kongresinin tstanbul'da yenı Kültür ve Kongre Merkezi'nde yapılması için öneri götürdü- ğünü belirtiyor. u Bizim festrv^Uerimiz dönemine denk düşeceği için önemli kuruluşlann sanat > önet- menlerini burada ağııiayabiieceğiz. Aynca gelecek ki- şilerin çoğu South Bank Center. Lincoln Center gi- bi büyük kuruluşlann başında olduklan için yenior- taklık zeminlerioluşabilecek. 2003yıhkongresini bu- rada gerçekleşurebflirsek bizi sadece mekânımızla de- P, o mekânımızm ev sahipliği vapoğı yapımlarla fl- gili olarak tammalannda ikri\e dönük çok önemli adımlar ve tohumlar aülır diye düşünüyorum." Me- lih Fereli bu yıl New York'ta yapılacak olan gele- neksel kış kongresinin organizasyon komitesinde. Ko- mite artistik direktörlerin, küratörlerin yer aldığı 9 kişiden oluşuyor. 7 Amerikalı, 1 lngiliz ve 1 Türk. Kongrenin teması ıse çeşıtlı boyutlarda tartışmaya açık, güncelliğjni hiçbir dönemde yitirmeyecek bir tema. Risk ve ÖdüL "Sanat ve sanatçuun bulundu- ğu ortam hep bir riskler ortamı değil midir?" dıyor Fereli. "RisklerinbeOddeenyoğunyaşandığj ortam. Sanat, bir anlamda. özünde risk almaknr. Ote yan- dan, riskin karşılığında odülün v arbğmı vadsıyama- >TZ. Tabii, burada maddevle ölçülemevecek bir ödül- den söz edivorum. Sanat eserinin bir iletisi olmahdır. Bir mesaj içermelidir. Ortaya konan esere bu mesa- jın yansıülabilmesi ve izleyidyle bunun paylaşüabil- mesi oranında sanatçı kendini ödüllendirflmiş bula- cakür." Fereli ile konuşurken zaman keyifli geçiyor. IS- PA ile ilişkiler kapsamında çok önemli bir noktaya daha değiniyor ve bu zevkli sohbeti noktalıyoruz. "Amerika'da önemli kuhariardan biri de üniversi- teler. California, Atlanta, New \ork. \ale, Indiana ti- yatro ve müzik aianında göz ardı edilemeyecek ulus- lararası çalışmalar yapıyoriar. Bir bakıvorsunuz Phı- lip Glass, Rıchard Foreman, Lucinda Chılds gibi isimler o üniversitelerle çaaşıyor. Bu yapıuann dün- ya prömiyerleri o ünrversitelerde yapıhyor. Üniver- siteler kendi profesyonel yarabcı kadrolanm olustu- ruyorlar. Bu kurumlarla niçin ortak yapıma konu- muna girmeyelim? Bizim mekânımız çok başanlı bir mekân haline gelirse. hem kendi üniversiteleri- mizle hem sözünü ettiğim bu ünrversiteleıie işin eği- tim kısmına da eğilen bir yapüanmaya gidebuiriz. Bu- nu kotarabiirsek 10-15yıl sonra bir Lincoln Centeriden bir Brookly Academy of Music'dan (BAM) çok da- ha iyisini tstanbul'da gerçekkştirebitiriz."' Genlere gıdıyorum, 6.5 yıl öncesine... Düşünü- yorum, gülümsüyorum. Biliyorum ki, Melih Fere- li'nin söylediklennin hepsi gerçekleşecek. '2000IstanbulMSlenium 'pmjesi Şimdi sırada bir önemli proje daha var "2000 lstanbul Mfllenium". tstanbul'a, Türkiye'ye kültürel anlamda çok büyük bir ivme kazandıracak olan tstanbul Kültür ve Kongre Merkezf nin açılışı Nisan 2001 olarak düşünülüyordu. ama 2000 yılında tKSV'ye bu mekânda özel bir etkinlik yapmak yaraşır düşüncesi çalışmalann bu çızgide gelişmesine neden oldu. Melih Fereli adeta bir şantiye şefi gibi her gün bu muazzam inşaata gidip geiiyor ve özellikle bu projede kullanılacakolan Konser salonuna ilişkin gelişmeleri gözlemliyor. Konser salonunun gösterim için saptanan tarihe (2000 Mayıs) yetişmeyeceği kesin, ama kollar bu gerçek bilinerek sıvanmış durumda. Fereli "Tabii ki olaya, 2000 yılının mayıs ayına kadar lstanbul Küİtür ve Koagre Merkezi Konser Salonu'nun henüz tamamlanmamış bir gorüntü vereceğini bflerek yaklaşmak dunımundaydık" diyor ve merkezin yapımıyla ılgili olarak para akışında önemli sıkıntılar yaşanmakta olduğunun da altını çiziyor. "Bu, çok dddi bir sorun. Yine de bu bitmemiş haHyie bUe İKKM'de böyle bir projeyi kotarabileceğimiz! düşünüyorum.*' Hayli zor olacağı kesin ama umudedilen, maddi sorunlann çözümlenmesi ve 2000'de Tiyatro Festivati için de unutulmaz bir açılışın gerçekleşmesi. "Böyle bir mekânda izteykfleri etkileyebilecek, aynı zamanda ulustararası arenada ses getirebilecek ve beDd de buradan sonra yurt dışına taşmabüecek bir projeyi acaba nazumzm gececeği hangi vönetmene götiirmeliyiz diye düşimürken hepimizin akhna hem yakın dostluğuna hem yaratıcıkğuıa güvendiğiıniz Robert Wîlson geldi. Hatırlayacaksınız, kendisine bu öoeriyi sunduğumuzda heyecanlandı ve "Mekânı göreyim" dedi lstanbul Kültürve Kongre MerkezTnin maketL Mekân, onu bizim sunuşumuzdan daha da heyıcanlandırdı, öoeriyi kabul etti." Projenin bir arayış süreci içinde oluşacağını belirtirken çok önemli bir hususun da ısrarla üzerinde duruyor Melih Fereli: "Hedeflerimiz, nûrascısı oMuğumuz ve Baü uygarhğnun beşiği olarak sürekli gönderme yapöğı kfittürterin dünya ite payiaşunını sağlayacak ve dünyaya \-erdigi evrensel mesajlan ortaya çıkartabDecek bir yapım. Metnin oluşrurulması sırasında mirascısı olduğumuz kürtürlere çok yakm seyretmek zonındayız, ama bu metinkrin yerel ağırhkh olmamasına, tam tersine evrensellik, paylaşımcılık unsurlarmı vurgularcasına oluşturuhnasına özen göstereceğiz. Müziğin hareketin, ışıgjn. sözün iç içe gireceği uluslararası kodlar taşryan bir çalışma olacağı inanondayTz." Böyle bir projenin bir anlamda, ilerde gerçekleşecek çok önemli olaylann haberrisi olduğunu da vurgulamadan geçmiyor. "tKKM'ye geçtikten sonra gerek sponsorlanmız gerekse 'ortak' adayianmızm bize bakışı bizi sunucu konumundan yoğun bir şekilde ortak veya solo yapımlara adım atmak doğrultusunda keyifli baskılarla karşı karşıya bırakacak. Bundan kaçamayız. Zaten kaçmak da istemi voruz." Liv Ullman 'ruhsal bir cinayet filmi' çekiyor Lrv Ulmaa, lngmar ve Ingrid Bergman 1970'li yıUarda. GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Norveçli oyuncu, yazar ve yönetmen Liv Ullman, tsveçli yönetmen lng- mar Bergman'ın biyografık kitabının filmini çekiyor. 'Inançsslar' adlı kitapta Bergman, ol- dukça sorunlu geçen çocukluğunu. anne ve ba- bası arasındaki ilişkiyi, bu ilişkinin kendisini nasıl etkilediğini anlatıyor. Yeni fılm projesini Stockholm'de düzenledi- ği basın toplantısında anlatan Liv Ullman filmin "erotik tutku ve psikolojik gerflim fımıi" oldu- ğunu açıkladı: "Bu fihne cinayetsiz bir Alfred Hitchcock fflmi de denikbilir* Belkj de ruhsal cinayet filmi demek daha doğru olur" sözleriy- le tanıtıyor Ullman Fılmi. Filmin başrollerini Bergman'ın yakın dosru ve hemen her filmin- de rol almış olan ErlandJosephson ile tiyatrodan • Ingmar Bergman'ın biyografik kitabından yola çıkan filmde ünlü yönetmenin sorunlu geçen çocukluğu, anne ve babası arasındaki ilişki ve bu ilişkinin kendisini nasıl etkilediği anlatılıyor. sinemaya geçen ve Bergman'ın "Bu roMeoyna- mazsa film de otmaz" dediği Lena Endre pay- laşıyor. Filmin yansı, Bergman'ın Farö Adasf ndaki evinin çalışma odasmda geçiyor. Sanatçının al- ter ego'su Erland Josephson yaşlı bir yazan can- landınyor. Kendisinden çok genç bir artist ro- lündekı Lena Endre'yle önce hayali bir aşk ya- şıyor. Daha sonra bir tutkuya dönüşen bu aşk ha- yal olmaktan çıkınca işler kanşıyor. Genç oyun- cu, ünlü bir orkestra şefiyle (Thomas Hanzon) evli çünkü. Ortaya çıkan üçlü dramda en büyük acıyı evli çıftin 9 yaşındaki oğlu çekiyor. Yönet- men Ullman, Bergman"m kitabını değerlendi- rirken şu sözlere yer veriyor "Ingmar Berg- man, artık çocukluğunda nedenler aramıyor; şöyieyapom, böy le yapom diyor yauıızca. Neden öyleyaptığmıaçıklamakderdidedeğiL" Liv Ull- man, 'uıançsızlar' adının yüzyılımızın sonunda belirginleşen ahlaki çöküşü yansıttığmı belirti- yor: "Günümüzde insanlar inanca sahip değO- ler. Hayatunızı, bügisayarlara ve diğer makine- lere emanet ediyoruz. Birbirimize ve Allah'a uıanmıyoruz. Hiçbir şey ölüm kalım mesclesi de- ğil. Dav ranışlannıız hiçbir şeye yol açmayacak- mış gibi yaşıyoruz." tsveç ltalyan ve Alman or- tak yapımı olan fılm, gelecek yıhn başlannda 10 kadarAvrupa ülkesinde aynı anda vizyona gjrecek. YAZI ODASI SELİM İLERİ Ayten Alpman 1955 veya 56 ol- malı. lstanbul Rad- yosu'nun stüdyo- larında bir sorun çıkmış. Kaydı ya- pılacak bir prog- ram bu yüzden Teknik Üniversi- te'ninstüdyosuna alınmış. O yıllarda adım başı radyo, stüdyo yok. Evcek, büyük heyecanla, Teknik Ünıversite stüdyosuna gidiyor, koituklanmıza gö- mülüyoruz. Programda neler olup bitti, unutmu- şum. Unutmadığım, genç bir kadın. Adı Ayten Alpman ya da Ayten Gencer. Genizden gelen sesi var. Sesin inceliklerini çok daha sonra yakalayacağım. Beyaz bir rob giy- miş. Sahnede dümdüz duruyor, aydıniık gülüm- seyişiyle. Şarkılar söylüyor. "Sayanora "yı da söylemiş miydi? "Sayano- ra", bu, Hayat 'mecmua'sında yayımlanan tef- rika romandır ve filmi de Site sinemasında oy- nayacaktır. OnarılmışMadame Butterfly hikâye- si. Ayten Alpman, "Sayanora"y\ söylediyse bile, hatırlamama olanak yok. Çünkü geçen yaz, de- ğerli dostum Cemal Unlü dinletti; "Kim bu Ame- rikalı şarkıcı? Geçmişten bu ses..." dedim. Ay- ten Alpman'mış. Başkalannada dinlettim, çıka- ramadılar. Güçlü bir söyleyiş, o kadar özenli bir orkestra. Teknik Üniversıte, radyo kaydından sonra, kü- çük bir salonda küçük bir toplantı düzenlemiş. Babam üniversitede öğretim üyesi ya, biz de ka- tılıyoruz. Ayten Alpman kremalı pastayı benim- le birlikte kesiyor ve bu an'ı hemen bellegime ça- kıyorum. O çok genç kadın, ilkoku! öğrencisine gülümsüyor... lstanbul Radyosu'ndaki Ayten Alpman, Ça- tı'daki Ayten Alpman derken yıllar geçecek, caz şarkılan söyleyen, Ingilızce şarkılar söyleyen Ay- ten Alpman Isveç'e gidecektir. 1960'larfilan. Dö- nüşte, Naim Dilmener'ınsaptayımıyla. "herşey altüst olmuştur müzik aianında". Şimdi Türkçe sözlü şarkılar dönemi başlamıştır. Ayten Alpman'ı Türkçe sözlü şarkılanyla sah- nede çok dinledim. Sahnenin 'saz caz' havası- na hiç uyum sağlamayan, bu havaya uymaya hiç yanaşmayan bir şarkıcıydı. Bambaşka. Düm- düz. Hep o aydıniık gülümseyiş. Adeta kıpırda- madan şarkı söylerdi. Müthiş etkilenirdim. Ga- zinonun vur patlasın-çal oynasın ortamı birden diner, Ayten Alpman kalırdı birtek. Bu çok önemli yorumcu, ne tuhaf, "Memleke- tim", "O Sabah"gibi şarkılanna kadarsanki on- ca yorumu, onca değerli çalışması yokmuş gi- bi, günümüzde hep bu iki çalışmayla biliniyor- du. Gerçi "TekBaşına", "Yanımda O/sa"akıllar- daydı ama, Alpman'ı toplumsal çalkantılı günler- den tanıyanlan da azımsamamalı. Hemen bir 'gerçi' daha ekleyelim: Ayten Alp- man 'kahramanlık' şarkılarını da 'hamaset'e as- la düşmeden söylemiştir gerçi. Şimdi 1980'lere uzanıyorum. Sonbahar gece- si. Yeniköy'de iskele üstünde içkili lokanta. Biti- şikte Bilsak. Bahçe. Ayten Alpman söylüyor, caz, Türkçe sözlü şarkılar. Yaz yağmurunu çağnştı- ran sonbahar yağmuru başlıyor. Bilsak'ta seyrek masa. Yapraklar dökülüşüyor. Lokantanın pen- ceresinden bakıyorum. Hep sonbahar yaprak- ları. Bundan daha etkileyici film sahnesi olabilir mi?! Ayten Alpman'ı sahnede son görüşüm. Hâ- lâ yaşatmak istediğim film sahnesi... Ada Müzik, "Eski 45'likler Dizisi"nöen Ayten Alpman'ın albümünü yayımladı. Türk pop müzi- ğinin alçakgönüllü yazan, tarihçe çıkancısı Na- im Dilmener yine alıp götürüyor geçmişe: Kan- dilli Kız Usesi'nde bir genç kız, Judy Garland'dan Ingilizce şarkılar, Ibrahim Özgûr'den Türkçe tangolar okuyor. Bütün kırk beşlikler gibi anılarla yüklenmiş bir CD bu. (Yalnız, "Kimbilir Kim Var"\n CD'ye ge- çirilmemesine epey üzüldüm. Gelecek defaya...) Öyle anılar ki, usta bir yorumcuyu, onun sahne- deki soylu tutumunu gündeme getirmekle kal- mıyor, bugünün cavalacoz müzik ortamından, ba- yagılıklar ve aptallıklar piyasasından ne kadar farklı günlerin yaşanmış olduğuna işaret ediyor. Evet, Naim'in dediği gibi, gerçekten özlemişiz Ayten Alpman'ı. Kişiliğini, seçimini, tutumunu. Takvimde tz Bırakan: "(...) yüzüne melankoliklerin ünlü ironik gülüm- semesi gelir." Serol Teber, Melankoli, Say Ya- yınlan, 1997. Alfped Hitchcock'un Londra'daki evi zjyarete açılıdı • Kültür Servisi - Bütün dünyada ölümünün 100. yıldönümü kutlanan ünlü yönetmen Alfred Hitchcock'un kızı Patricia Hitchcock O'Connell. sanatçının Londra'da yaşadığı dönemde oturduğu evi ziyarete açtı. Gerilirrun ustası olarak tanınan Hitchcock ve kansı Ahna, 1926-39 yıllan arasında Londra'nın batısında yer alan bu evde yaşamışlardı. Hitchcock daha sonra kendisini bir sinema dahisi olarak kanıtlayarak Amerika'ya yerleşmişti. 13 Ağustos 1899'da Londra'mn doğusunda dünyaya gelen Hitchcock'un ölüm yıldönümü bütün dünyada kutlanırken sanatçının anayurdu tngiltere'nin bu kutlamalara ilgisiz kalması da dikkat çekiyor. BUGUN • RUMELİHİSARI KONSERLERİ'nde saat 21.30"da Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu ızlenebihr. (287 84 81 j • AÇKHAYA TİYATROSU'nda Most Production'ın düzenlediği konserler çerçevesinde saat 21.00'de Yaşar yer alacak. (296 36 00) • BEYOĞLU StNEMASI YAZ ŞENLİĞl'nde Trainspotting adlı film göstenlecek.(257 32 40)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle