Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 1999 SALI
14 i l LJ-K. kultur@cumhuriyet.com.tr
PORTAL DtKMEN GÜRÜN
Melih Fereli île yarııilara doğruIstanbul Kültür ve Sanat Vakfi Festival sezonunu
kapattı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da nisan aytnda
başlayan maraton temmu2 ortalannda bitti. Sırada,
6. Uluslararası Istanbul Bienafi var. "Maraton bit-
ti" diyorum, ama hâlâ trafik çok yoğun. Beyoğ-
lu'nun orta yerinde, Luvr apartmanında, bu inanıl-
maz sıcağa ve rutubete karşm müthiş bir hareketli-
lik yaşanıyor... 2000, 2001, 2002 yıllannın prog-
ramlan hazırlanıyor, yazılıyor-çizilıyor, maliyetler
hesaplanıyor Tabii, özellikle maliyet hesaplan sıra-
sında kımi kez güneş daha parlıyor, kimi kez orta-
lığı kara bulutlar sanyor... Ama, çark, dış dünyanın
temposuna uyum sağlayacak bir biçimde hızla dö-
nüyor. Uluslararası sanat platformundayapımcı ku-
ruluşlar arasında yer almanın kaçmılmazlığını gö-
ren tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi bir süredir bu yön-
de önemli adımlar atıyor, temaslannı geliştiriyor,
yurt dışından gelen önerileri değerlendiriyor. 1999
yılında gerçekleştırilen etkınlikler bu doğrunun uzan-
tılan. Kısaca değinecek olursak; 27. Uluslararası ts-
tanbul Müzik Festivah"nde Pier- Lırigj Pizzfnin yo-
rumladığı "Bayead" operası dünya prömiyerini yap-
tı. "Bayezjd" şımdi dünya pazarlanna çıkma hazır-
lıklan içinde. IKSV, Antelope ve BBC ortak yapı-
mı "MozartTürkiye'de" filminın çekimleri tamam-
landı. 2000 yılında CD'sı ıle birlikte yayımlanacak.
Tiyatro Festıvali'nde ilk göstenminı yapan Türk-
Yunan ortak yapımı "Herakles Üçlemesir>
Japon-
ya'da Tiyatro Olimpıyatlan'na katıldı. Yıne gejen
ay Lincoln Center'de dünya prömiyerini yapan "On-
ceki Günler" Tiyatro Festivah"nin ortak yapımcı
olarak imza attığı bir dığer çalışma. Bu ârada, Mu-
ratfaan Mungan'ın Ankara Dev let Tiyatrosu yapımı
olan"Geyikler Lanetter" adlı oyununun Berlin'de
çok önemli uluslararası bir festivale katılmasında da
tKSV'nın rolü yadsınamaz.
tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi 'na genel müdür ola-
rak adım attığı günden başlayarak bu kuruma yeni
bir boyut, yenı bir açılım kazandırma bağlamında çok
önemli çalışmalaryapan Melih FereH,ÎKSV'nin ya-
şamakta olduğu bu değışımın nedenlenni değerlen-
dirirken şu hususlara dıkkat çekiyor: "Uluslararası
nitetikte yapdan bir olayı sadece kendi seyirciınizin
tüketimine sunmanm veya kendi yerel konumumuz-
daki söylemlere uygun bir şekilde algılamanın dışı-
na taşacak bir birikime sahibiz. Bu birikimi. bir an-
lamda saklı enerji olarak tanımlayabitiriz. Saklı ener-
ji, ancak bir dürtüy le birdenbire büyük bir parJama
olarak ortaya çıkar. tKSV'de bu birikim ve bu ener-
ji vardı. Bir katalizör gerekiyordu. Bu katalizör de
son beş yılda birlikte yapüan çalışmalann bizi getir-
diğj noktanın kendi iç dinamiğinden kaynaklaruyor."
Yapılan çalışmalann kökünde evrensel bir söylem
aravışının yatmakta olduğunu \nrgulayan Fereli "Bu
arayıstan kendimizi uzak tutmadığunız sürece kul-
vanmıza. gerçekleştirdiğimiz projeierin çok daha
büyükleri gJrecektir" dıyor. Yine bu bağlamda, dış
dünyada bir proje ele alınırken İKSV'nin akla gelır
erişım noktalanndan biri olmasını insan ve kurum
ilişkılerinde sergilenen profesyonellikle bağdaştın-
yor.
"Son 5 yılda -gerçi biriikte çahşmanuz 6.5 yıl ol-
du- çok somut ve bilinçli bir şekilde dünyanın önem-
li sanat platformlannda kişisel temaslar kurma, ku-
rulmuş olanlan sürdürmc. önemli topluluklar. yönet-
menler, miizisyenier ile bir diyalog arayışı içersine gjr-
me çabalanmız yoğunlaştı. Kunılan ilişkiler süreldi
bir besienme kaygısıyla ele ahndığı için kendimizi bu
uluslararası dncirin içersinebir halka olarak sokma
uğraşlanımz çokönem kazandL Bu birikim, belld bi-
raz bardağın dolnıasına benzedL Bardak doidu ve bu
yıl birdenbire taşo."
'Mozart Türkiye'de'
"MozartTürkrye'de" fılmi bardaktan taşan suyun
birbölümü. Melıh Fereli'ninbırkaçyıldırsürenyo-
ğun çabalannın ürünü. "Saraydan Kız Kaçınna"run
90 dakıkalık bir opera filmine dönüş serüveni de ol-
dukça ılginç 1993 Martı'nda tKSV'ye geldiğinde
Aydm Gün'ün sahneye koymuş olduğu yapım oy-
nanmakta. Fereli, bu yapıma bir yıl ara veriyor ve
1995 'te uluslararası bir kadroyla perde yeniden açı-
lıyor Friends of Covent Garden, Friends of Metro-
pobtan Opera Housegıbı çok önemli kurumlann dost-
İarı arasında bulunan izleyicı Idtlesi de tstanbul'açe-
kiliyor 1996'da yıne aynı sistem uygulanıyor "Ama,
o yıl görüldü ki bir önceki yıl bulunduğumuz spon-
soru bulamadık. Uluslararası çapta bir yapımı sür-
dürmek için uluslararası kuruluşlaria çahşmak zo-
rundavdık ve bunun malnetini göğüsleyemeyeceği-
miz açıktı. Ya orkestradan ya uluslararası kadrodan
vazgeçecektik. Bu da projenin \aroluş nedenine ters
düşmemiz demekti. Aynca o sırada Topkapı Sara-
yı'nın tahsis edilmemesi gibi bir tehlikeyle de karşı
karşıyadık ve mekân olarak TopkapTyı riskeedemez-
dflt"1995'te "Saraydan Kız Kaçırma" Müzik Fes-
tivali ve Topkapı Sarayı ile vedalaşıyor, ama "Mo-
zartTürkiye'de''nin tohumlan da yine o yıl atıhyor.
ÎKSV'nin danışmanı olan Sir John Tooley izleyici
olarak tstanbul'a geltnış olan Antelope Fılm'in Ge-
nel Müdürü Mick Csaky'e bu operayı filmi dönüş-
türmekte, ölümsüzleştirmekte yarar gördüğünü söy-
lüyor "Çünkü," diyer Melih Fereli "Mozart'm bu
operası dünyanın her yerinde sahnetenebilir, ama
Topkapı Sarayı bir tane. Bu iki unsur bir araya gel-
diğinde özgfin bir ürün elde ermek kaçııulmazdı. Ay-
nca böyle bir çahşmanın hem Türkiye'nin hem vak-
fln tamtımı açısından yararb olacağı düşüncesindey-
dik. Ama bu düşünceyi hayata geçirmek kolay olma-
dL Çalışmalann başlaması için ne yank ki,3 yümgeç-
lstanbul Kültür ve Sanat Vakfi Genel Müdürü Melih Fereli.
luslararası
nitelikte yapılan bir
olayı sadece kendi
seyircimizin
tüketimine
sunmanın veya
kendi yerel
konumumuzdaki
söylemlere uygun
bir şekilde
algılamanın dışına
taşacak bir birikime
sahibiz. Bu birikimi,
bir anlamda saklı
enerji olarak
tanımlayabiliriz.
Saklı enerji, ancak
bir dürtüyle
birdenbire büyük bir
patlama olarak
ortaya çıkar.
iKSV'de bu birikim
ve bu enerji vardı.
Bir katalizör
gerekiyordu. Bu
katalizör de son beş
yılda birlikte yapılan
çalışmalann bizi
getirdiği noktanın
kendi iç
dinamiğinden
kaynaklanıyor.'
mesi gereknV Uzun bir süre işin gerektirdiği bütçe-
nın nasıl finanse edileceğine ilişkin çözüm buluna-
mıyor. Ama Sir John Tooley'in uğraşlan sonucun-
da, en sonunda kapılan açan BBCnin ortak yapım-
cı olarak devreye girmesı oluyor. "BBC'yi kazan-
dıktan sonra işin finansmanı gerek yurtiçinde gerek
yurtdışuıda çok daha kolaylaşn. tstanbul Menkul
Kıymetkr Borsası bu çok büyük projenin sponsonı
olmayı kabul erti. Aynı miktarda katkıyı TC Başba-
kanbkTanıtma Fonu'ndan aMık. kültiir Bakanhğı'nın,
TKTnin desteklerini almak da bizim için çok önem-
liydi. Kültür Bakanhğı Topkapı Sarayi'nı hiçbir üc-
ret almaksızın tahsis erti. Çekimlere 18 Haziran'da
başlandı ve 7 Temmuz'a kadar sürdü. Her şey mü-
kemmel gitti. Bu mükemmefliği VTikalamamızda en
önemi unsur Topkapı Sarayı Müdürü Sayın Dr. Fi-
liz Çağman ve onun proje sorumlusu olarak Topka-
pı Sara>ı adına atadığı Sayın Coşkun Öziş'tir. Ina-
ndmaz bir özveri\ le çalışülar. Çoğu gece sabahladık,
ama uluslararası kalitede -eleştirilecek yönleri ola-
bilir- hepimizin gurur duyacağı bir ürünün altmda
imzamız obıcak. Onun için, hem ülkem adına hem
Topkapı Sara>ı adına ve her şeyden önemhsi \akif
adına çok sevüüyorum böyle bir projeyi gerekleştir-
diğimiz için."
Uluslararası Sahne Sanatian Derneği
Biraz da ISPA'dan soz edıvoruz. Merkezi Ame-
nkada olan ISPA' nın (Uluslararası Sahne Sanatia-
n Derneği) tekTürküyesi Melih Fereli. ISPAileolan
ilişkilerinde de temel hareket noktası, lstanbul Kül-
tür ve Sanat Vakfı ile bu kuruluş arasında sağlam köp-
rüler kurmak, zengin bir alışveriş ortamı oluşturmak.
ISPA Amerikan odaklı bir dernek, ama Avrupa'dan
ancak davet bazında üye kabul ediyor. Seçicı bir
grup. Fereli. Concertgebouw'un Yönetım Kurulu
Başkanı olan Martijn Senders'in referansıyla iki yıl
önce üyelik için davet almış. ISPA her yıl iki büyük
kongre yapıyor. Noel'den hemen önce New York'ta
yapılan kongrenin kent anlamında mekânı hiç de-
ğişmıyor. Yine her yıl hazıran ayında yapılan yaz kong-
resı ise değişik kentlerde oluyor. Melih Fereli 2003
yılındaki yaz kongresinin tstanbul'da yenı Kültür ve
Kongre Merkezi'nde yapılması için öneri götürdü-
ğünü belirtiyor. u
Bizim festrv^Uerimiz dönemine
denk düşeceği için önemli kuruluşlann sanat > önet-
menlerini burada ağııiayabiieceğiz. Aynca gelecek ki-
şilerin çoğu South Bank Center. Lincoln Center gi-
bi büyük kuruluşlann başında olduklan için yenior-
taklık zeminlerioluşabilecek. 2003yıhkongresini bu-
rada gerçekleşurebflirsek bizi sadece mekânımızla de-
P, o mekânımızm ev sahipliği vapoğı yapımlarla fl-
gili olarak tammalannda ikri\e dönük çok önemli
adımlar ve tohumlar aülır diye düşünüyorum." Me-
lih Fereli bu yıl New York'ta yapılacak olan gele-
neksel kış kongresinin organizasyon komitesinde. Ko-
mite artistik direktörlerin, küratörlerin yer aldığı 9
kişiden oluşuyor. 7 Amerikalı, 1 lngiliz ve 1 Türk.
Kongrenin teması ıse çeşıtlı boyutlarda tartışmaya
açık, güncelliğjni hiçbir dönemde yitirmeyecek bir
tema. Risk ve ÖdüL "Sanat ve sanatçuun bulundu-
ğu ortam hep bir riskler ortamı değil midir?" dıyor
Fereli. "RisklerinbeOddeenyoğunyaşandığj ortam.
Sanat, bir anlamda. özünde risk almaknr. Ote yan-
dan, riskin karşılığında odülün v arbğmı vadsıyama-
>TZ. Tabii, burada maddevle ölçülemevecek bir ödül-
den söz edivorum. Sanat eserinin bir iletisi olmahdır.
Bir mesaj içermelidir. Ortaya konan esere bu mesa-
jın yansıülabilmesi ve izleyidyle bunun paylaşüabil-
mesi oranında sanatçı kendini ödüllendirflmiş bula-
cakür."
Fereli ile konuşurken zaman keyifli geçiyor. IS-
PA ile ilişkiler kapsamında çok önemli bir noktaya
daha değiniyor ve bu zevkli sohbeti noktalıyoruz.
"Amerika'da önemli kuhariardan biri de üniversi-
teler. California, Atlanta, New \ork. \ale, Indiana ti-
yatro ve müzik aianında göz ardı edilemeyecek ulus-
lararası çalışmalar yapıyoriar. Bir bakıvorsunuz Phı-
lip Glass, Rıchard Foreman, Lucinda Chılds gibi
isimler o üniversitelerle çaaşıyor. Bu yapıuann dün-
ya prömiyerleri o ünrversitelerde yapıhyor. Üniver-
siteler kendi profesyonel yarabcı kadrolanm olustu-
ruyorlar. Bu kurumlarla niçin ortak yapıma konu-
muna girmeyelim? Bizim mekânımız çok başanlı
bir mekân haline gelirse. hem kendi üniversiteleri-
mizle hem sözünü ettiğim bu ünrversiteleıie işin eği-
tim kısmına da eğilen bir yapüanmaya gidebuiriz. Bu-
nu kotarabiirsek 10-15yıl sonra bir Lincoln Centeriden
bir Brookly Academy of Music'dan (BAM) çok da-
ha iyisini tstanbul'da gerçekkştirebitiriz."'
Genlere gıdıyorum, 6.5 yıl öncesine... Düşünü-
yorum, gülümsüyorum. Biliyorum ki, Melih Fere-
li'nin söylediklennin hepsi gerçekleşecek.
'2000IstanbulMSlenium 'pmjesi
Şimdi sırada bir önemli proje daha var "2000
lstanbul Mfllenium". tstanbul'a, Türkiye'ye
kültürel anlamda çok büyük bir ivme
kazandıracak olan tstanbul Kültür ve Kongre
Merkezf nin açılışı Nisan 2001 olarak
düşünülüyordu. ama 2000 yılında tKSV'ye bu
mekânda özel bir etkinlik yapmak yaraşır
düşüncesi çalışmalann bu çızgide gelişmesine
neden oldu. Melih Fereli adeta bir şantiye şefi
gibi her gün bu muazzam inşaata gidip geiiyor
ve özellikle bu projede kullanılacakolan
Konser salonuna ilişkin gelişmeleri
gözlemliyor. Konser salonunun
gösterim için saptanan tarihe (2000 Mayıs)
yetişmeyeceği kesin, ama kollar bu gerçek
bilinerek sıvanmış durumda. Fereli
"Tabii ki olaya, 2000 yılının mayıs ayına kadar
lstanbul Küİtür ve Koagre Merkezi Konser
Salonu'nun henüz tamamlanmamış bir
gorüntü vereceğini bflerek yaklaşmak
dunımundaydık" diyor ve merkezin yapımıyla
ılgili olarak para akışında önemli sıkıntılar
yaşanmakta olduğunun da altını çiziyor. "Bu,
çok dddi bir sorun. Yine de bu bitmemiş
haHyie bUe İKKM'de böyle bir projeyi
kotarabileceğimiz! düşünüyorum.*' Hayli zor
olacağı kesin ama umudedilen, maddi
sorunlann çözümlenmesi ve 2000'de
Tiyatro Festivati için de unutulmaz bir
açılışın gerçekleşmesi. "Böyle bir mekânda
izteykfleri etkileyebilecek, aynı zamanda
ulustararası arenada ses getirebilecek ve
beDd de buradan sonra yurt dışına
taşmabüecek bir projeyi acaba nazumzm
gececeği hangi vönetmene götiirmeliyiz diye
düşimürken hepimizin akhna hem yakın
dostluğuna hem yaratıcıkğuıa güvendiğiıniz
Robert Wîlson geldi. Hatırlayacaksınız,
kendisine bu öoeriyi sunduğumuzda
heyecanlandı ve "Mekânı göreyim" dedi
lstanbul Kültürve Kongre MerkezTnin maketL
Mekân, onu bizim sunuşumuzdan daha da
heyıcanlandırdı, öoeriyi kabul etti." Projenin
bir arayış süreci içinde oluşacağını belirtirken
çok önemli bir hususun da ısrarla üzerinde
duruyor Melih Fereli: "Hedeflerimiz,
nûrascısı oMuğumuz ve Baü uygarhğnun
beşiği olarak sürekli gönderme yapöğı
kfittürterin dünya ite payiaşunını sağlayacak ve
dünyaya \-erdigi evrensel mesajlan ortaya
çıkartabDecek bir yapım. Metnin oluşrurulması
sırasında mirascısı olduğumuz kürtürlere çok
yakm seyretmek zonındayız, ama bu
metinkrin yerel ağırhkh olmamasına, tam
tersine evrensellik, paylaşımcılık unsurlarmı
vurgularcasına oluşturuhnasına özen
göstereceğiz. Müziğin hareketin, ışıgjn.
sözün iç içe gireceği uluslararası kodlar
taşryan bir çalışma olacağı inanondayTz."
Böyle bir projenin bir anlamda, ilerde
gerçekleşecek çok önemli olaylann haberrisi
olduğunu da vurgulamadan geçmiyor.
"tKKM'ye geçtikten sonra gerek
sponsorlanmız gerekse 'ortak' adayianmızm
bize bakışı bizi sunucu konumundan yoğun bir
şekilde ortak veya solo yapımlara adım atmak
doğrultusunda keyifli baskılarla karşı karşıya
bırakacak. Bundan kaçamayız. Zaten kaçmak
da istemi voruz."
Liv Ullman 'ruhsal bir cinayet filmi' çekiyor
Lrv Ulmaa, lngmar ve Ingrid Bergman 1970'li yıUarda.
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Norveçli oyuncu, yazar ve
yönetmen Liv Ullman, tsveçli yönetmen lng-
mar Bergman'ın biyografık kitabının filmini
çekiyor. 'Inançsslar' adlı kitapta Bergman, ol-
dukça sorunlu geçen çocukluğunu. anne ve ba-
bası arasındaki ilişkiyi, bu ilişkinin kendisini
nasıl etkilediğini anlatıyor.
Yeni fılm projesini Stockholm'de düzenledi-
ği basın toplantısında anlatan Liv Ullman filmin
"erotik tutku ve psikolojik gerflim fımıi" oldu-
ğunu açıkladı: "Bu fihne cinayetsiz bir Alfred
Hitchcock fflmi de denikbilir* Belkj de ruhsal
cinayet filmi demek daha doğru olur" sözleriy-
le tanıtıyor Ullman Fılmi. Filmin başrollerini
Bergman'ın yakın dosru ve hemen her filmin-
de rol almış olan ErlandJosephson ile tiyatrodan
• Ingmar Bergman'ın biyografik
kitabından yola çıkan filmde
ünlü yönetmenin sorunlu geçen
çocukluğu, anne ve babası
arasındaki ilişki ve bu ilişkinin
kendisini nasıl etkilediği anlatılıyor.
sinemaya geçen ve Bergman'ın "Bu roMeoyna-
mazsa film de otmaz" dediği Lena Endre pay-
laşıyor.
Filmin yansı, Bergman'ın Farö Adasf ndaki
evinin çalışma odasmda geçiyor. Sanatçının al-
ter ego'su Erland Josephson yaşlı bir yazan can-
landınyor. Kendisinden çok genç bir artist ro-
lündekı Lena Endre'yle önce hayali bir aşk ya-
şıyor. Daha sonra bir tutkuya dönüşen bu aşk ha-
yal olmaktan çıkınca işler kanşıyor. Genç oyun-
cu, ünlü bir orkestra şefiyle (Thomas Hanzon)
evli çünkü. Ortaya çıkan üçlü dramda en büyük
acıyı evli çıftin 9 yaşındaki oğlu çekiyor. Yönet-
men Ullman, Bergman"m kitabını değerlendi-
rirken şu sözlere yer veriyor "Ingmar Berg-
man, artık çocukluğunda nedenler aramıyor;
şöyieyapom, böy le yapom diyor yauıızca. Neden
öyleyaptığmıaçıklamakderdidedeğiL" Liv Ull-
man, 'uıançsızlar' adının yüzyılımızın sonunda
belirginleşen ahlaki çöküşü yansıttığmı belirti-
yor: "Günümüzde insanlar inanca sahip değO-
ler. Hayatunızı, bügisayarlara ve diğer makine-
lere emanet ediyoruz. Birbirimize ve Allah'a
uıanmıyoruz. Hiçbir şey ölüm kalım mesclesi de-
ğil. Dav ranışlannıız hiçbir şeye yol açmayacak-
mış gibi yaşıyoruz." tsveç ltalyan ve Alman or-
tak yapımı olan fılm, gelecek yıhn başlannda 10
kadarAvrupa ülkesinde aynı anda vizyona gjrecek.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Ayten Alpman
1955 veya 56 ol-
malı. lstanbul Rad-
yosu'nun stüdyo-
larında bir sorun
çıkmış. Kaydı ya-
pılacak bir prog-
ram bu yüzden
Teknik Üniversi-
te'ninstüdyosuna
alınmış. O yıllarda
adım başı radyo,
stüdyo yok.
Evcek, büyük
heyecanla, Teknik
Ünıversite stüdyosuna gidiyor, koituklanmıza gö-
mülüyoruz. Programda neler olup bitti, unutmu-
şum. Unutmadığım, genç bir kadın. Adı Ayten
Alpman ya da Ayten Gencer.
Genizden gelen sesi var. Sesin inceliklerini çok
daha sonra yakalayacağım. Beyaz bir rob giy-
miş. Sahnede dümdüz duruyor, aydıniık gülüm-
seyişiyle. Şarkılar söylüyor.
"Sayanora "yı da söylemiş miydi? "Sayano-
ra", bu, Hayat 'mecmua'sında yayımlanan tef-
rika romandır ve filmi de Site sinemasında oy-
nayacaktır. OnarılmışMadame Butterfly hikâye-
si.
Ayten Alpman, "Sayanora"y\ söylediyse bile,
hatırlamama olanak yok. Çünkü geçen yaz, de-
ğerli dostum Cemal Unlü dinletti; "Kim bu Ame-
rikalı şarkıcı? Geçmişten bu ses..." dedim. Ay-
ten Alpman'mış. Başkalannada dinlettim, çıka-
ramadılar. Güçlü bir söyleyiş, o kadar özenli bir
orkestra.
Teknik Üniversıte, radyo kaydından sonra, kü-
çük bir salonda küçük bir toplantı düzenlemiş.
Babam üniversitede öğretim üyesi ya, biz de ka-
tılıyoruz. Ayten Alpman kremalı pastayı benim-
le birlikte kesiyor ve bu an'ı hemen bellegime ça-
kıyorum. O çok genç kadın, ilkoku! öğrencisine
gülümsüyor...
lstanbul Radyosu'ndaki Ayten Alpman, Ça-
tı'daki Ayten Alpman derken yıllar geçecek, caz
şarkılan söyleyen, Ingilızce şarkılar söyleyen Ay-
ten Alpman Isveç'e gidecektir. 1960'larfilan. Dö-
nüşte, Naim Dilmener'ınsaptayımıyla. "herşey
altüst olmuştur müzik aianında". Şimdi Türkçe
sözlü şarkılar dönemi başlamıştır.
Ayten Alpman'ı Türkçe sözlü şarkılanyla sah-
nede çok dinledim. Sahnenin 'saz caz' havası-
na hiç uyum sağlamayan, bu havaya uymaya hiç
yanaşmayan bir şarkıcıydı. Bambaşka. Düm-
düz. Hep o aydıniık gülümseyiş. Adeta kıpırda-
madan şarkı söylerdi. Müthiş etkilenirdim. Ga-
zinonun vur patlasın-çal oynasın ortamı birden
diner, Ayten Alpman kalırdı birtek.
Bu çok önemli yorumcu, ne tuhaf, "Memleke-
tim", "O Sabah"gibi şarkılanna kadarsanki on-
ca yorumu, onca değerli çalışması yokmuş gi-
bi, günümüzde hep bu iki çalışmayla biliniyor-
du. Gerçi "TekBaşına", "Yanımda O/sa"akıllar-
daydı ama, Alpman'ı toplumsal çalkantılı günler-
den tanıyanlan da azımsamamalı.
Hemen bir 'gerçi' daha ekleyelim: Ayten Alp-
man 'kahramanlık' şarkılarını da 'hamaset'e as-
la düşmeden söylemiştir gerçi.
Şimdi 1980'lere uzanıyorum. Sonbahar gece-
si. Yeniköy'de iskele üstünde içkili lokanta. Biti-
şikte Bilsak. Bahçe. Ayten Alpman söylüyor, caz,
Türkçe sözlü şarkılar. Yaz yağmurunu çağnştı-
ran sonbahar yağmuru başlıyor. Bilsak'ta seyrek
masa. Yapraklar dökülüşüyor. Lokantanın pen-
ceresinden bakıyorum. Hep sonbahar yaprak-
ları. Bundan daha etkileyici film sahnesi olabilir
mi?! Ayten Alpman'ı sahnede son görüşüm. Hâ-
lâ yaşatmak istediğim film sahnesi...
Ada Müzik, "Eski 45'likler Dizisi"nöen Ayten
Alpman'ın albümünü yayımladı. Türk pop müzi-
ğinin alçakgönüllü yazan, tarihçe çıkancısı Na-
im Dilmener yine alıp götürüyor geçmişe: Kan-
dilli Kız Usesi'nde bir genç kız, Judy Garland'dan
Ingilizce şarkılar, Ibrahim Özgûr'den Türkçe
tangolar okuyor.
Bütün kırk beşlikler gibi anılarla yüklenmiş bir
CD bu. (Yalnız, "Kimbilir Kim Var"\n CD'ye ge-
çirilmemesine epey üzüldüm. Gelecek defaya...)
Öyle anılar ki, usta bir yorumcuyu, onun sahne-
deki soylu tutumunu gündeme getirmekle kal-
mıyor, bugünün cavalacoz müzik ortamından, ba-
yagılıklar ve aptallıklar piyasasından ne kadar
farklı günlerin yaşanmış olduğuna işaret ediyor.
Evet, Naim'in dediği gibi, gerçekten özlemişiz
Ayten Alpman'ı. Kişiliğini, seçimini, tutumunu.
Takvimde tz Bırakan:
"(...) yüzüne melankoliklerin ünlü ironik gülüm-
semesi gelir." Serol Teber, Melankoli, Say Ya-
yınlan, 1997.
Alfped Hitchcock'un Londra'daki
evi zjyarete açılıdı
• Kültür Servisi - Bütün dünyada ölümünün 100.
yıldönümü kutlanan ünlü yönetmen
Alfred Hitchcock'un kızı Patricia Hitchcock
O'Connell. sanatçının Londra'da yaşadığı
dönemde oturduğu evi ziyarete açtı.
Gerilirrun ustası olarak tanınan Hitchcock ve
kansı Ahna, 1926-39 yıllan arasında Londra'nın
batısında yer alan bu evde yaşamışlardı.
Hitchcock daha sonra kendisini bir sinema
dahisi olarak kanıtlayarak Amerika'ya yerleşmişti.
13 Ağustos 1899'da Londra'mn doğusunda
dünyaya gelen Hitchcock'un ölüm yıldönümü
bütün dünyada kutlanırken sanatçının anayurdu
tngiltere'nin bu kutlamalara ilgisiz kalması da
dikkat çekiyor.
BUGUN
• RUMELİHİSARI KONSERLERİ'nde saat
21.30"da Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu
ızlenebihr. (287 84 81 j
• AÇKHAYA TİYATROSU'nda Most
Production'ın düzenlediği konserler çerçevesinde
saat 21.00'de Yaşar yer alacak. (296 36 00)
• BEYOĞLU StNEMASI YAZ ŞENLİĞl'nde
Trainspotting adlı film göstenlecek.(257 32 40)