17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 1999 CUMA 14 KULTUR Sohbetindeki lezzeti, ince esprilerini ve entelektüel donanımını özlememek mümkün değil Erol Akyavaş, hoşçakal ressamHALDUN DOSTOĞLU Erol Akyavaş uzun süren hastahğına yenilerek 20 Nisan'da aramızdan aynldı. 1985'te Ankara'da Tanbay Galerisi'ndeki ser- gisi nedeniyle tanıdığım Erol Bey'le dostluğu- muz o günden bu yana kesintisiz 14 yıl sürdü. Onun- la Galeri Nev olarak sergiler düzenledik, kitaplar yayımladık, Miraçname suitini gerçekleştirdik, projeler hayal ettik, olacak, olmayacak şeyler düş- ledik. Ama şimdi, şu an bütün bunlar bana çok önemli gelmiyor. Önemli geleni ise anlatmak çok zor. Erol Bey'le yeni projeler gerçekleştiremeyece- ğimize değil de ondan yeni şeyler öğrenemeye- ceğım fıkrine katlanmak zorunda olmak daha ağır geliyor. Amerika'da kerpiçten evler inşa edip fınnlaya- rak seramik yapılar yapan miman, Hallac-ı Man- sur'u, fihi ma fih'i Erol Bey'den öğrendim. Eero Saarinen'in dedikodulannı ya da Mary Boone'un galerici numaralannı, Shaker'lann mobilya tasa- nmlannı, Mesnevi'yi, Gülşeni Raz'ı anlatacak kimse yok artık. Renkli kişiliğini, sohbetindeki lez- zeti, ince esprilerini ve entelektüel donanımını özlememek mümkün değil. Akyavaş 1957 yılında New York'ta actığı ilk ser- gisinden bir eserle Museum of Modern Art ko- leksiyonuna katılıyor. Böylece sanat serüvenine de böyle bir müzenin koleksiyonuna dahil olarak oldukça zor ve üst bir noktadan başladı. Bu eser daha sonra müzenin koleksiyonundan yapılan bir seçmeden olusan birsergiye katılarak Mbnet,Ma- tisse, Miro, Modigliani, Magritte, Picasso, PoUock, Tapies vs. ile birlikte 1963 Aralığı'ndan 1964 Martı'na kadar Washington'da National Gallery'de sergilendi. Akyavaş'ın sanatında oldukça çeşitlilik göste- riyor olmasına rağmen 40 yılı aşkın bir süredir üret- ALkyavaş'ın 40 yılı aşkın bir süredir ürettiği yapıtlarına topluca bakıldığında ilk yapıtlan ile son yapıtlan arasındaki bağı görmek zor değildir. Duvarlar'dan enteryörlere, Che Guevara dizisinden Gazali'ye, fihi ma fihten Hallac-ı Mansur'a akan aslında aynı ırmağın suyu. > Farklı kollardan akıp giden su gelenek dettasında denizinize karışmış tiği yapıtlanna topluca bakıldığında ilk yapıtlan ile son yapıtlan arasındaki bağı görmek zor de- ğildir. Duvarlar'dan enteryörlere, Che Guevara dizisinden Gazali'ye, fihi ma fîh'ten Hallac-ı Man- sur'a akan aslında aynı ırmağın suyu. Farklı kol- lardan akıp giden su gelenek deltasında denizini- ze kanşmış hep. Kendisi geleneksel sanata iki türlü yaklaştığı- nı dile getirmıştır. 1960'lardayaptıklannı formel bir yaklaşım olarak görür ve o yıllar yaptıklannı geleneksel sembollerin sadece form olarak de- ğerlendirmesi diye yorumlar. Daha sonraki yapıt- lannda ise kullandığı sembollerin bir anlamı ol- duğunu söyler. Yazı ve sembollerin resimle, res- min içeriği ile bir ilişkisi olduğunu dile getirir. 1989'da 2. tstanbul Bienali için gerçekleştirdi- ği fihi ma fih (içindeki içindedir) adlı eseriyle 3 dinin sembollerini birden kullanarak Aya trini'de, Suttan Mehmed'in Hınstıyan annesinin ibadeti için koruduğu kilise ile bambaşka bir söylemin içine girmiştir. Bu eser Alman küratör VVleland Schmidt'ın il- gisini çekmiş ve onu 1990'da Berlin'de Martin Gropius-Bau'da da düzenlediği Gegenwart- Ewig- keit adlı sergiye koyarak başka bir kontekste okun- masına olanak tanımıştır. Bu eserle birlikte taruşrığı yeni malzeme plek- siglas ile daha sonra "İkonoklastiaricin Ikonalar" dizisini gerçekleştirmiştir. Bu dizi önce St. Peters- bourg'da Benoit Palace'da, daha sonra da Istan- bul'da sergilenmıştır. Pleksiglas'm içinden yüze- yine çeşitli tabakalardan oluşan eserlerde adeta Ak- yavaş'ın tüm serüveninin üst üste binmiş halleri- ni izledik. Bin yılı aşkın bir tarihi arkeolojik bir bütün halinde, kült-büyü-ihtişam etkisiyle sunmuş- tu bizlere. Neredeyse bu eserler, özel içten aydın- latmalan ile çok kültürlü birmitos gösterisine dö- nüşmüştü. Son 10 gündür bir proje nedeniyle beş yüze ya- kın Akyavaş eserinin dialan ile haşırneşirim... ve gördüklerim beni çok heyecanlandınyor. 1950'ler- den 90'lara uzanan bir maceraya toplu olarak bak- mak, baktıklanmın arkasındaİcini görme firsatını tanıdı. Dileğim sanatseverlerin bu heyecan veri- ci serüveni, çileyi bir gün toplu olarak izleyebil- me şansına erişmeleri. "Değişmeyeni arayarak değtşmeyi anlatan" ressamı seyretmeleri, tanıma- lan. Hoşçakal ressam. Unlü yönetmenin turnede yaşadıklarını aktaran keyifli bir belgesel: Wild Man Blues Woody'nin Marneûyleadım adım Amıpa Samira Makmalbaf ın ilk yönetmentik denemesi 'Elma'. 'Kızlar £Ü solabilirler'Fikir ve yetenek açısından 90'larda çok verimli birdÖnem ge- çiren tran sineması sürekli yeni isimler çıkanyor. Mohsen Mak- malbaf, Bisikletli Adam, Selam Sinema ve Ekmek ile Çiçek gibi yapıtlanyla Iran'ın en fazla tanı- nan sinemacılanndan biri oldu. Bu yıl ise 18 yaşındaki kızı Sa- mira. ilk yönetmenlik denemesi Elma'yla Cannes Fılm Festiva- li'ne katıldı ve büyük dikkat çek- ti. Şimdi aynı ikili Elma ve Ses- sizlik'le Istanbullu seyirciye kom- şumuzdaki sinemayı tanıtıyor. Tacikıstan'da çekilmiş Sessiz- lik, tüm dünyasmı seslerüzerine oluşturmuş. on yaşındaki kör bir çocuğun öyküsü. Çalgılann, ut- lann akortlannı yaparak geçimi- ni sağlıyor. Son sahnelerinde faz- la gözyaşı arasa da sembollerden oluşmuş sinemayla sosyal kome- dinin başanlı bir bileşimi Sessiz- lik. Her şeyden önce son sahne- lerde bakır siniler yapanlann çe- kiç darbeleriyle üretilen Beetho- ven'ın 5. Senfonisi için bile izle- nir bu yapıt. Ancak, daha önce Makmal- baf tan sevimsiz ve sert bir ger- çekçiliğin ürünlerini ızlemiş Ba- tılı eleştirmenlerin. fazla estetik arayışındaki Sessizlik'i pektutma- dıklannı da ekleyelim... Samira'nın 'olgun' bir bakışla çektiği, Iran'da kadının zor yaşa- mını metaforlarla yansıtmayı de- nediği Elma ise babasının senar- yolaştırdığı gerçek bir olayı beyaz- perdeye taşıyor. Tahran'ın fakir bir semtmde, doğumlanndan bu ya- na evden dışan çıkanlmamış iki laz çocuğu Zehra ile Masume'nin varlığı yerel yöneticilere ihbar ediliyor. Kızlann babası onlan neden evden çıkarmadığını şöy- le anlatıyor: "Kızlanm çiçektir. Güneşe çıkarlarsa solabilirier." Samira ilk filminde babasın- dan çok Kiarostami'nin etkisin- de; az parayla, fakir bir dille' ve çocuklann gözüyle aktarmayı de- niyor öyküyü. 1I.ULÜSLARARASI tSTANBUL FİLM FESTİVALİ CUMHUR CANBAZOGLU 18. Uhıslararası tstanbul Fılm Festivali bugün bir haftayı geride bırakıyor, yabancı konuklarla renk- lenecek ikinci hafta başlarken da- ha önce Moda'da gösterime girmiş fılmler Beyoğlu yakasında da se- yirciye ulaşmaya başladı. Işte gü- nün programı: Emek'te özlediğimiz Avrupa sı- nemasından hareketli bir örnekle başlıyorprogram. Modern toplum- larda çocuklann yalnızlığından. iletişim çağında insanlann ıleti- şimsizliginden yola çıkan Dolu- nay, Isviçreli yönetmen FrediMu- rer imzalı bir polisiye. Günün ikinci yapıtı ise VVfld Man Blues ise (Yön: Barbara Koppte) yıllardır her pazartesi klarnetiyle New York'taki Michael's Pub'da müzik yapan \Voody ADen'm gru- buyla 1996'da çıküğı Avrupa turnesınde ya- şadıklannı aktaran çok keyifli bir belgesel. Allen'ın eviatlığı, Soon-Yi Previn'le yasa- dığı duygusal ilişki de var fılmde... Atlas Sineması'nda ilk seans Kiarosta- mi'nin Ve Yaşam Süıüyor'una aynlmış. Doğu felsefesinin temel'ini oluşturan. ço- gu kez bir nedeni olmadan gerçekleşen fi- ziksel, düşünsel arayışın ürünü olan Ve Ya- şam Sürüyor, 1990'da depremin yerle bir ettiği, elli bin insanın yaşamını yitirdiği Iran'ın kuzeyinde geçiyor. Bir babaoğluy- la birlikte. Kiarostami'nin daha önce 'Ar- kadaşunın Evi Nerede?'yi çektiği bölgeye gidip o filmde rol almış genç oyunculann yaşayıp yaşamadığını öğrenmek istiyor... Ve Yaşam Sürüyor, Kiarostami'nin hiç ide- olojik tuzağa düşmeden, sahneleri drama- tize etmeden, trajediye bulaşmadan ger- çekleştirdiği bir sinemasal şahitlik bizce. Atlas'taki diğer film Nantesh Jacquiot yaşamın türlü sürprizleri arasında bir sa- natçınm gelişimine şahitlik yapıyor: Nazi işgaline rağmen Jacquot renkli bir çocuk- luk geçirmiştir. Babası teknik okulda oku- masını istemektedir ama onun rüyalannı si- nema yönetmenliği süslemektedir. Savaş- Woody Allen Nevv York'ta her pazartesi müzik yapıyor. tan sonra istedığini gerçekleşhrme olana- ğı bulur... Agnes Varda 33 yıl yaşamını paylaştığı kocası Jacques Demy'nin (Çe- kimlerin bıtmesinden kısa süre önce Ekim 1990'da öldü) gerçek yaşamöyküsünü an- latıyor Nantesh Jacquot'da. Alkazar'daki Hitcbcockbölümüne Sabo- tör'le devam ediliyor. Göstenmlerden ön- ce görüşlerinı aldığımız sinemaseverler, Hitchcock'un dahaönce küçük televizyon ekranında ızledikleri yapıtlannı büyük per- dede yeniden keşfetmekten son derece mut- lular. Moda'da her gün dört film Sabotör'de. 2. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, bir uçak fabrikasında çalışan Barry Kane, haksız yere sabotaj yapmak- la suçlanıyor. Kane, zamanla onun masum olduğunu anlayan bir kızın yardımıyla te- mize çıkıyor... Hitchcock filmografisinde önemli bir yer kaplamayan Sabotör'de us- ta iki kez gözüküyor; biri kovboy kıyafe- tiyle, diğeri bir gazete bayiinin önünde... Beyoğlu Sineması'ndaki yerli yapıtlann gösterimine ara verilirken yerlerine Dün- ya Festivallerinden bölümünden iki film var. Buud-Yam bir Burkina Faso-Fran- sa ortak yapımı. Gaston Jean- Ma- rie'nin yönettiği film, bir Afrika masalından yola çıkıp hoşgörü üze- rine insanoğlunun saplantılannı in- celiyor. tkinci fılm Kentin Kıytsın- dan'da genç Yunan yönetmen Cons- tantinos Giannaris, Rusya'dan Atı- na'nm varoşlanna göçüp bir türlü kente kabul edilmeyi başaramamış sorunlu gençleri getiriyor beyaz- perdeye. Bizim metropollerde yaşa- nanlarla Giannaris'in anlattıklan çok benzeşiyor. Moda Sineması heT gün dört film göstermeye devam ediyor. Vktor™ ÇokGeçOtduğunda (Yön: Sandrine Veysset) unutulmuş, bilinmemış in- sanlann kendi küçük dünyalannda birbirlerine sunduklan sımsıcak se\'- giyiyansıtıyorperdeye. Evindenka- çan on yaşındaki Victor ile 30 ya- şındaki fahişe Triche'nin toplum- sal tabulara karşı çıkan dostluklan, festivalin hoş sürprizlerinden biri. Geçen yıl ölen Alan Pakula'nın, ABD'nin eski başkanlanndan Rk- hard Nixon' 1 koltuğundan eden Wa- tergate Skandah'nı anlattığı, dört Oscarlı fılm Başkanın Tüm Adam- lan günün önemli yapıtlanndan bi- ri. Basını dördüncü güç olarak görmekten kaçınan Hollywood'un, gazetecilerin ağır- lığını ilk fark ettiği film olarak nitelenen Başkanın Tüm Adamlan, 70'lerin en bü- yük politik skandallanndan birini sinema perdesinde belgeliyor. Tarih 17 Haziran 1972; gecenin karanlığında Demokrat Par- ti'nin Washington'daki merkezine sızan beş kdşi hırsızlıktan tutuklanıyor. Washing- ton Post'un iki muhabiri Woodward (Red- förd) ile Bemstein (Hoffman) bu sıradan olayı araştırmaya başlıyor. Bir süre sonra işin içinde CIA, FBI ve Beyaz Saray'ın ol- duğu, Nixon'ın rakibi McGovern'ı gizlice dinletriği ortaya çıkıyor. VVatergate Skan- dalı diye patlayan bu olay, Başkan Nixon'ın istifasına yol açıyor... Moda'nın diğer filmleri de önemli; Por- tekizli yönetmen LuisGarvaoTeles'ın Ka- dınlar'ı, beş başanlı iş kadınını, orta yaş sendromu ve tutkulanyla yaşlanma duygu- sunu masaya yatınrken, festivalin en il- gınç köşelerinden Millenium Projesi: Yö- netmenlerin Gözüyle 2000bölümünden iki orta uzunluktaki film Frankfurt Kavşağı ve Dünyada Yaşam aynı seansta gösterili- yor. M Bir tasanmcının sürekliliğinin ürünleri Kültür Servisi- BülentErkmen' Ln ikişer yıllık dönemler içeren toplu sergilerinin dördüncüsü Kabataş Kültür Merkezi'nde yer alıyor. Erkmen' in bir gelenek haline getir- diği bu sergilerin ilkı. Aralık 1992'de AKM Sergi Salonu'nda açılmıştı ve 199 M 992 ca- lışmalarını bir araya getiriyordu. Şubat 1995'te, Milli Reasürans Sanat Galerisi 'nde 1993/1994 çalışmalannı, Mart 1998'de ise Kabataş Kültür Merkezi'nde 1995/1996 çahşmalannı sergileyen Erkmen, kaldığı yerden devam ediyorvebu kez de 1997/1998 dönemi ürünlenni sergiliyor. Yine sanat ve kültür alanına yönelik ça- lışmalannın ağırlık taşıdığı sergi, yalnızca konsept düzeyinde değil. içeriğiyle de bir önceki serginin süreğini oluşturuyor. Arre- damento Dekorasyon dergisi kapaİdan. Tek- fenbank faaliyet raporu. Uluslararası Ok- çuluk Şampıyonası kurumsal kimliğı gıbi çalışmalar, Erkmen'in yapıtındaki sürekli- lik olgusunu bir kez daha gösteren üninler oluyor. Erkmen'in tasartmcı kimliğini an- latan yapıtlan içinde büyük bir önem taşı- yan kitap tasanmlan ise yine serginin öne çıkan çalışmalan arasında bulunuyor. Ser- gide, Fol dergisi ve David Tartakover'ın "Bavnl" projesi için yapümış kavTamsal ça- lışmalann ve "Everest My Lord"un sahne uyarlamasının yanı sıra "Nakden Tarih" sergisi tasanmı ve iletişim öğeleri de yer alı- yor. Bülent Erkmen'in sergide yer alan ya- pıtlannın önemli bir bölümü, geçen yıllar içinde, uluslararası sergi, bienal ve kıtaplar- da yer almıştı. Erkmen'in "97/ 98 Çafaşma- lan" başlıklı sergisi, 15 Mayıs'a dek Orta- köy'deki Kabataş KültürMerkezi B Blok Ser- gi Salonu'nda izlenebilecek. Aynı başlığı ta- şıyan ve sergilenen çalışmalan içeren kitap da satışa sunuluyor. YAZI ODASI SELİM tLERİ Aruz Vezni Ortaöğrenimde Türkçe ve Türk Dili ve Edebiya- tı dersleri, diyebilirim ki, en sevdiğim derslerdi. Ta- rih'ten de hoşlanırdım. öteki sevdiğim dersler, öğretmenlerime duydu- ğum sevgiye göre değişir, kâh Feteefe olur, kâh Coğ- rafya, Tabiat Bilgisi, bir ara Kimya'yı biie çok sev- miştim. Türk Dili ve Edebiyatı derslerimizde, günün bi- rinde, karşıma "aruz vezni" çıktı. Bu, bir karaba- sandı. Neyse ki, değerli öğretmenlerim Bakiye Rama- zanoğlu'yla Rauf Muttuay, aruz vezni tutkunu değillerdi. Ben ve arkadaşlanm, Divan şiirinin öl- çüsünü bilgi birikimi olarak okuduk, geçtik. Oysa aruz vezni, yıllar yılı, kimbilir kaç öğrenci- yi edebiyat sanatından uzaklaştırmıştır. Edebiyat sanatından, yani "okuma sanat "ndan. Birçok genç tanıyorum, okul yıllarındaki anılanndan dolayı, bir daha yazınsal bir eser okumamışlar. Roman oku- mamışlar, öykü okumamışlar, deneme, hele şiir... Şiirdediğinizde, aruz vezni, kalıplar, bunlann di- zeye göre saptanması, o tuhaf sınav sorulan akıl- lanna geliyor, hemen hepsinin yüzü asılıyor. Unuttuğumuz Ahmet Haşim'in bir yazısı var. llginç bir yazı, 1924'te kaleme getirilmiş, Nâzım Hikmet'in şiirini övüyor, bu şiirin yenilikçi özelli- ği üzerinde duruyor. Ahmet Haşim, kendi şiir serüveninden yola çı- kıyor. Aaız vezninden yakınıyor: "Bundan on beş, on altı sene evvel, Galatasa- ray Lisesi sıralannda henüz bir talebe iken, aruz vezninin mukassi (kasvet verici) dariığı içinde ci- ğerlerimin rahat teneffüs edeme'yeceğini hisse- derek..." Işte, "Yollar", "O Belde"gibi şiirier, şairin bu hu- zursuzluğu sonucunda, aruz vezninin kasvet ve- rici dariığı dışına taşmış. "Türkçe şiir için" Ahmet Haşim artık başka düzenek aramış. Şair bununla da yetinmiyor, o 1924 yılında, aruz vezni için göz kamaştıncı biryorumu yazısına ek- liyor: "Aruz vezninin faziletleri ne olursa olsun, du- varlan rengârenk çinilerte kaplanmış bir veli ve- ya sultan türbesi gibi, asilane zjynetterine rağmen, ölüm ve uhreviyetin (öte dünyanın) haşyet (kor- ku) ve kasvetiyle doludur. Bu veznin ziyası renk- li camlardan sürüp gelen birziyadır; dışannın gü- neşli aydınlığına benzemiyor." Yalnız bu yorumu, Ahmet Haşim'in "Türkçe şi- ir için" nasıl donanımlı düşündüğünü belgeliyor. Ama onun yenilikçi, deyiş yerindeyse, ulusalcı tutumu, hemen hep gözden ırak tutulmuştur. Okullarımızda aruz vezni hâlâ "öğretiliyor" mu, bilmiyorum. Son yıllarda ders kitaplanmızı ince- lemez oldum. öğretiliyorsa, yeni yeni kuşaklar da edebiyat- tan, okuma sanatından uzak yetişecekler, öyle ya- şayacaklar besbelli. Şiir dendi mi, aruzlu bir bil- mece çıkacak karşılanna. Bir şair, aruz vezninin ortalık yerinde yetişmiş bir büyük şair, yetmiş beş yıl önce yakınmış, bu veznin sönüp gideceğine işaret etmiş. Ne var\i • eğitimcilerin dikkatini çekememiş. Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi adlı gezi yazıları eserinde, Goethe'nin evine ziyareti- ni aniatır. Gençlerden oluşan bir kalabalık, yazı ma- sasındaki mürekkep lekelerine bakabilmek için sı- raya girmiştir. Mürekkep lekeleri, Faust'un yazı- mından kalmıştır... Değişen dünyada, Goethe'nin evinde kimsele- re rastlamayacağını sanmış Haşim, bu telaşa şa- şar ve Faust'un mürekkep lekelerini yıldız serpin- tilerine benzetir. Az okuyan bir toplumdan, okumayan, hiç oku- mayan, okusa bile ne okuduğunu anlamayan, bilmeyen ya da kendisine paketlenip sunulanı okuyan bir topluma evrilirken, ortaöğretimdeki müfredat üzerinde de düşünmemiz gerekmez mi? Aruz bilmecesi, sorunlardan yalnızca biri. ISTANBUL FILM FESTİVAÜ'NDE BUGUN • EMEKStNEMASI'nda 12.00 ve 18.30'da 'Dolunav', 15.00 ve 21 30'da 'WUd Man Blues' adlı fılmler izlenebilir. (293 84 39) • ATLAS StNEMASI'nda saat 12.00'de 'Ve Yaşam Sûrüyor', 15.00 ve 21.30'da 'Ehna', 18.30'da 'Nantes'li Jacquot' adlı fıhnler gösterilecek. (252 85 76) • ALKAZARSİNEMASI'nda 12.00 ve 18.30'da 'SessizMk'. 15.00 ve 21.30'da 'Sabotör' adlı fılmler izlenebilecek. (293 24 66) • BEYOĞLU StNEMAST'nda 12.00 ve 18.30'da 'Buud-Yam', 15.00 ve21. 30'da'KentinKıyısından' adlı filmler gösterilecek. (251 32 40) • MODA SINEMASI'nda 12.00'de 'Vıctor™ Çok GeçOlduğunda 15.00'te'Kadınlar', 18.30'da 'Başkanın Tüm Adamlan', 21 30'da 'Frankfurt Kavşağı +Dûnvada Yaşam' adlı fılmler izlenebilir. (337 01 28) K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K  M İ L M A S A R A C I Kesııı olmayan sonuçlar 274
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle