28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 1u: CUMHURİYET 18 NİSAN 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Köy Enstitulü Kişilik Düzeni Rahatsız Etti OSMAN BOLULU G eçmişten bu yana, dünya- yı kendısinegörebiçırrüen- diren. uygarlığı yaratan. teknolojiyı geliştiren in- san değil midir? Insana. yenı bir uygarlık, yenı tek- nolojı gerekiyorsa. yeni tavır takınmak. değişık düşüniişlerle kendisini, çevresını değiştirip dönüştürmek istiyorsa... Çag de- ğiştirmek. yeni yapılanmaya gitmek iste- yen Türkiye'nin insanı. hıçbir soruyu as- kıda bırakmayacak donaram ve nitelikte ol- malıydı ki çağının adamı olabılsindi. Öy- le bır insan tipı yaratılmalıydı ki. bu insan gereksinımlerini karşılayabılecek, esenli- ğinı sağlayacak dünyayı, yenıden kurabi- lecek. Böylesı insanın. kesınkes özgür dü- şünceli. sorgulayıcı, yapıcı. yaratıcı olma- sı gerekirdi. Bu nıteliktekı birey, klasık ki- tap sayfalanndan çıkamazdı. O halde eği- tim. yaşamın ıçınden kaynaklanmalıydı. İnsan boğuşa boğuşa hera gereksemeleri- ni gıderebilmeli, hem kendi kişilik mode- lıni yaratabilmeliydi. Köy Enstitüleri'ndeki egitim: tlk bakış- ta Köy Enstıtüsii. kö\ yaşamının gerektir- diği bılgilerle donanmış insanı (meslek er- babını). ış içinde yetiştırmeyı ilke edınmiş eğitim kurumu olarak görünür. Oradaki eğıtim uygulaması. bunun çok daha ötesi- ne uzanır: Yetiştinlecek ınsan; hem kafa- ca donanmış olacak, hem de kazandığı be- cerisıyle, gereksemelenni başkasının yar- dımı olmaksızm karşılayabilecek: çevre- sine de bu kazanımlanyla ömeklık, ön- derlık edecekti. Köy, içinden canlandınla- caktı. Yüzyıllardan bu yana uyuklamaya terk edilmiş, ilkel koşullara hapsedilmiş in- san kaynağı. kendi benlığinin gücünün ayırdına varacak; kendisini değıştinp dö- nüştürüp kalkındınrken. yurt kalkınması- na ana kaynaklık etsindi. Cumhuriyetli ya- pı tabandan geliştirilecekti. Oradan çıka- caktık çağdaş uygarlığın üstüne. Köy Enstıtüleri'nde de, öieki okullarda- ki ders kitaplan okutuluyordu. Ama yal- nız onlarla kalınmıyordu. Ulusal oyundan ancılık. hayvancılık, kooperatifçiliğe de- ğin bırçok ders eklenmışti, kJasik dersle- rin üstüne. Bırinci sınıfta (6. sınıf) 21 çe- şit dersimiz olduğunu anımsıyorum. Gün, ders saatlerinın sınınnı çok çok aşıyordu. L'yku, yemek saatlerinın dışında kalan za- manda hep edim, iş üstündeydik. 1936-47 (10 yıllık) dönemde, Köy Enstitüleri'ne aynlan resmı ödenek 50 milyon liradır. Bunun 5 milyon lirası da personel ücreti. 1946'da Köy Enstitüleri'ninodenegi 24.831 lira. (Bugün ne alabiliyorsunuz bu paraya?) Aynı yıl, Köy Enstıtüleri'nde 5.080 türde, 589.600 çeşit iş üretilmiş. Bugünün de- ğerleriyle trilyonlarla ıfade edilemeyecek kaynak öğrencilerin emeğiyle yaratılmış- tır. Eğjtimin ûç ana kaynağı Köy Enstitüleri'nin öteki eğitim kurum- lanndan farklı, yetiştirdiklerinin kişilik modelini biçımleyen üç değışik eğitim diz- gesi nelerdir. niçin oralardan daha başka nitelikli insan yetişti? 1) I5 içiiKİeeğitim: Köy Enstitüleri'nde- ki ış eğitımı öğrenmehk, temrinlik değil- di, yarara dayalıydı. Köy Enstitüleri gerek- sınimlerini öğrencilerin emeği, üretimiy- le karşılardı. Klasik eğitimi iş içerisinde uy- gulardı, Pisagor Teoremini. kendimiz için yapnğımız bına temelinin bir ucundan öte- ki ucuna çaprazlamasına gerdiğımiz ip üzerinden öğrendimizi anımsıyorum. Bel- leğımden çıkar mı hiç? Binalanmızı ken- dimiz yapıp içinde banndık, ders gördük. Tarlalanmızda ürettik besinimizı, meyve- mizi bahçemizden yedik, emeğimizin lez- zetıyle. Traktörün üstünde, santralın başın- da, marangoz, demir, yapıcılık işliklerin- de öğrenci vardı. tçecek, yıkanacak suyu- muzu, uzaklardan kendimiz getırdik. Ul- kenin yoksulluğunu, bize kaynak ayıracak güçte olmadığını biliyorduk. Kendimiz üretiyor, kendimiz tüketiyorduk. Türk top- lumunun, devletin üstüne yük değildik. (Nedense bırilen, sonradan yük saydı biz- len, horlamaya çalıştı). Köy Enstitüleri, salt iş eğitimıne dayan- saydı, yalnız meslek erbabı, zanaatkâr dü- zeyinde kalırdık. Özgür kişilik modelımı- zin bir yanı eksik düşerdi. Kafası beslen- meyen, yürekten devinim gücü almayan sa- vaşımcılık sürdürebilir mıydi? İş yapan üretir, kendisine güveni artar. İş becerme, gönenme kaynağıdır. Üretenin. kendisine saygısı çoğalır. Başkalannın yap- tıklanna bağunlılığı azaldığı için özgürle- şır. Yarar sağladığı öteki insanlarla arasın- daki bağ güçlenır. onlar tarafından kabul görür, aranan, sevılen kışi olur: yaratmak çoğalmaktır. İş; kişilik kazanmanın, top- lumsal yapıya kenetlenmenin baş etmeni- dir. Üretımin tadını alan kişı, bir kez dur- du mu, hızla dönen değırmenin duruşu gı- bi, boşluğa düşer, şaşkınlaşır. anlamsızla- şır. İş içerisinde kişilik kazanmış bırisinin durniası, yitmektir. ölümdür. O, özüne say- gısını yıtirmemek için işlevini sürdürme- ye zorunludur artık. Üretirken kendisini ayaktatutacak. ötekilerine ömeklik edecek; özüne saygılı, bağımsız kişıliklerin yetiş- mesine katkıda bulunacaktır. (Köy Ensti- tüleri'nin öğrencisi bellidir). Bu noktada bir özün, anlayışın yargılısıdır artık. Öğ- reti ve anlayışının engelleriyle savaşmak, onun için kaçınılmaz görev olmuştur, zo- runluluktur. 2) Serbest okuma: Inançlan bilinçle emişmemiş, bilimsel gerçeklere oturmamış, yüreğinde insan sevgisınin çıçeği açmamış olanlann savaşımı nereye kadardır? İnsan, bilincıni, inancını, sevgisini; yaşam dene- yim ve gözlemlerinin yanı sıra, insanlığın serüveninı dokuyan kıtaplardan devşirir. Köy Enstıtüsü, öğrencisını kafasından bes- lemek, yüreğinden ınsan sevgisini emzir- mek için, her ögrencıyi yılda 20 seçkin ki- tabı okumava zorunlu kılmıştı. Hasan ÂB YüceTın önderliğıyle Türkçeye çevrilen dünya klasiklerini okurduk, Türkçenin öz- gün yapıtlannı ihmal etmezdik. Kitaplar üzenne tartışmak. söyleşmek, okumada yanşmak. vazgeçilmez alışkanlığımız ol- muştu. Zamanın öteki okullanna kolay gı- remeyen Marko Paşalan, bılım ve sosya- lizm gibi yayın organlan elimızden düşmez- di. Serbest okumamıza sırurgetirilmemiş- ti. tersine, yönlendirilırdik. Edebiyat, sa- nat üzenne yazılmışlan okumakta yanş ederdik. Her sınıf bir duvar gazetesi çıka- nrdı. tek başına gazete çıkaranlanmız var- dı. 1945 yıltnda (orta üçüncü sınıftayken) 367 kitabı okuduğum yazılı, anı defterim- de. Yüzyıllar öncesinin düşünürleriyle ta- nışıyor, çağın sanatçılany la söyleşiyorduk, kitap üzerinden. Dünya kültürüyle ulusal kültürümüzü emiştiriyorduk. Kafa çapı- mız genışliyor, yüreğimiz ınceliyor, daha da insanlaşıyorduk. 3) Demokratik, katdunayaşam: Cumar- tesilerin birinde. müdüründen hizmetlisi- ne. ustabaşına herkes toplanır, bırlikte eğ- lenilirdi. Ama sulu, yasaksavıcı eğlenti de- ğil: Anadolu'dan türküler, oyunlar. fikra- lar. yaşam kesitlerinin anlatımı. kiminde özgün yapıtlann temsıli. öğrencilerin yaz- dıgı piyeslerin seyri. Halk kültürü yoğru- luyor. eleştirilıyor, çağcıla evTİltilıyordu 0 gecelerde. Mıızaffer Sansözen, Köy Ens- titülen'ni dolaştı. bizlerden türküler din- ledi, banda aldı. Bugün radyolanmızda okunan türkülenmızin kamuya yansıyan ağzı, 0 kara kuru köy çocuklannın ağzı- dır. O türküleri kendimiz söylüyormuş gi- bi. içimız kabanr bızim, Anadolu ezgile- ri okundukça. O gecelerin sabahında. her günün başlangıcında bin kişi birden Har- mandahna. San Zeybeğe. Sıvas Halayı- na... dururduk. Sonrasında bizı. milliyet- sizlikle suçlayanlar oldu. yurtseverlik kay- naklanmızdan birisi, o gecelerden, Ana- dolu ezgilerinden mayalanmıştır, ana ek- senimiz olarak sürer gider. Sonraki cumartesi. yine tam kadro ens- tıtüsü toplanır, 15 günün edimi, tartışma- ya açılırdı. Eleştiri oklanndan kimse kur- tulamazdı. Bizimle arkadaşlık eden öğret- menlerimizin emeğıni. tutumunu hiç yad- sıyamayız (inkâr edemeyız). Bunun ya- nında Köy Enstitüleri'ndeki ışeğitiminın, serbest okumanın, okulun işleyışmde söz sahibi olmanın, kışılık modelımizin yapı- lanmasındakı etki ve katkısını da hiç gö- zardı etmemek gerekir. Yeri değil ama, bu- günkü okullara bakınız. Türkiye'deki eği- tünin yozutulmasını anlarsınız... Özetler- sek. Köy Enstitulü kişilik, özgür düşünüş- lü, tuttuğunu kopanr. yapıcı. yaratıcı, sa- dece sorumluluğunun gereğıni yapmakla yetinmeyen, sorumlulardan hesap soran. haksızlıklara karşı koymaktır... Kendisini yetke sayan yönetıcıleri hiç hazır değildi bu tavTa. Halİc da böylesıne bırtiple ılk kez karşılaşıyordu. Gürültü. işte ondan sonra koptu. Dünün kara kuru oğlanlan, başı yazmalı kızlan. toplumun ıçıne. bırer eleş- tırici olarak girmişlerdi. Düzeni sarsacak sözler söylüyor. ona aykın edimde bulu- nuyorlardı. Uslu (!) yurttaş değildi bunlar. Bunlann başı burulmalı. Köy Enstitülen kapatılmalıydı. Söktü mü bu baskı, sindirebildilermi Köy Enstitulü düşünüşü? Bugün, 60 yıl sonra yurdun çeşitli yerlennde 17 Nisan kutla- nıyor. Köy Enstitülüleraranıyor. Salt Köy Enstitulü kişıligın gücünden mı bu° Köy Enstitüleri Kurtuluş Savaşı üstüne temel- lenen Türk çağdaşlamasının, kendisine öz- gü, üretici eğitim kurumlanydı da ondan!.. Şımdi köyde olsaydım diyorum. Azmak'a doğru iner, Halil'de bir kadeh rakımı içer, dolaşan ördekleri seyrederdim... Günün gürültü- sünden uzakta bir ikindı saatınde... Ama Istanbul'dayım! Az sonra sandığa gideceğim. Bir kez daha yurrtaşlık görevımı yerine getirmek için... içimde tuhaf bır duygu. Bir umut mu, bir özlem mi? Elli yıl öncenin coşkusu kimde var, bu yanm yüzyılı türlü serüvenleriyle yaşamış hangi kişide, hangi yaşıtımda? • • • Şiir kitaplannı bir araya getirmeye çalıştım sabah sabah. Şiirieriy- (e yaşayan, şıirterinde yaşayan şair dostlar bır bir gözümün önünde: Edip Cansever 'Sonrası Kalır'... Fatih'te bır apartıman katında bir rakı sofrası. Salâh Birsel, ben ve Edip... Hep şiir konuşuluyor. Hep şairler. Kımı eleştirilıyor, kımı çekiştiriliyor. "Ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır I Asıl bu kalır" demiş... "Biz ki, bir konuşuruz geriye on şey kalır" demiş... Yaşlılık, bilmeyen şairlerden, hep genç kalacak! Metin Eloğlu'nu son kez Ankara'da bir hastane kondorunda gör- müştüm. Sonra çekip gittı! "Hiçbir şey geçen yıla benzemez" diyor- du. Üsküdar öksüz kaldı. Tek şaıriydı oralann... "Yazık I Unuttumdu ölümü I Bir olgu ki kabataslak I Eledik ezdik ufaladık ah I Hadi ba- ,./ja eyvallah I Yaşam denen asalak." r ••• . . "Şiir olmasaydı, yaşama dediğimiz oluşum çarklanndan biri EVET/HAYIR OKTAY AKBAL 'Şiir Olmasaydı' eksilirdi. Belki kıyamet kopmazdı, ama insanlar sevişemez, öpü- şemez, beğenemez, yannlann yeni düzenine şiirii dünyanın hı- zıyla kavuşamazdr (Oktay Rıfat) Oktay Rifat'ı Bostancı'nın bir içkili lokantasında görmüştüm en son... Metin Boğlu daoradaydı... Şiirden başka ne konuşulurki! Son- ra birlikte Caddebostanı'na geldik. Yıllardır gönjşmemıştik. Uzakta, kendi halınde yaşardı. Topluluklardan uzak. Eskı dostlardan da!.. "Birinci Selim kanı severdi / Ikinci Selim şarabı / Üçüncü Se- lim'in sazda sözde aklı / Dördüncü Selim diye biri yok / (yi ki yok!" Alsam yanıma Oktay Rifat'ın kitaplannı. Kıyıya insem. Nisan sonu yüzücuterine baksam uzaktan. Oktay Rifat'ın denizte, ağaçla, insan* la itgıli dizetenni okusam, dalıp gıtsem adaşımın şiııii saatlerine... • • • Bugün hem pazar, hemde seçim var! Neden hep böyle yaparfar? Başka gün yokmuş gibı! Ben pazarlan sevmem. Daha ilk gençligım- den ben. Öyküsünü de yazmıştım elli yıl önce... Parka mı gitmelı, de- nız kıytsı yoksa. Bır kahve ıçmelı... Şiırier anımsamalı. Kendim yaz- mış gibı duyduğum dizeleri... • • • "Şaırterin en ressamı, ressamlann en şaıri" dıye takılıriardı. Bed- ri Rahmi büyük sanatçı, hem şıirde, hem resimde. Az rastlanır biriy- di: "Bitiyor kardeşim bitiyor I Dişier bitiyor I Saçlar bitiyor I Gözler kulaklar bitiyor I Nasıl başladığını hatıriamıyorum bu şarkının I Na- sıl bıttığini duyuyorum I Bitiyor işte yavaş yavaş I Dolanı dolanı ge- liyor ölüm I İşte en boku I Ârzular tükeniyor" demiş o da bir zaman- lar. Belki Kadıköy'deki o ufacık evin bahçesinde... • • • Günler geçiyor. Sonra yıltar! İnsanlar gidiyor... Şiirler, anılar, dost- luklar yaşıyor. Salâh Birsel'ın son şiirlennden 'Nerdesiniz Nerdesi- nız'de dediğı gıbi: "Anılanm nerdesiniz / Yukarda mı aşağıda mı / Yerde gökte / Ses verin nerdesiniz... Koşun koşun / Sesim kesilmeden / Stop etmeden yûzüm / Koşun hadisenize be." • • • Ne var ki anrtar her zaman gelmez! Oktay Rifat'ın seslenişine ku- lak verin: "Anılar kuşlar gibidir I Dal ister konacak." PENCERE Küreselleşmede Can Pazarı... Üç harfli bir sözcük can, ama öyiesine zengin ki anlam dağarı bu köşeye sığmaz... Can pazan, can atmak, can vermek, can dama- n, can çekişmek, canı çekmek, can kulağı, cana yakın, can yakmak, canı cehenneme, can sıkmak, can pahasına, can feda, can almak, canevi, canı tatlı vb... Insan sevdiğine nasıl seslenir: - Canım... Can'ın tasavvuftaki yeri, Tann'nınkiyle birdir; in- san, enel hakk'\ bu nedenle vurguladı. Insanhk 'can hakkı'na kaçıncı yüzyılda kavuş- tu?.. Eskiden kulun canı, sultanın iki dudağı ara- sındaydı; buyurgan can alır, kimseye hesap ver- mezdi. Günümüzde yaşam hakkı, 'Insan Haklan Bildirisi'nde birincil sıradadır. • 2000'e 8 kala yeryüzünün altmış yöresinde 'can pazan' kuruldu; silahlı çatışmalarda can alınıp can veriliyor; canını feda edenler de gençler... Yaşlıların canı tatlı!.. Dünyada zenginlerin de canı çok değerii; Ame- rikalı ile Iraklı bir mi?.. Irak'ta yoksulun canı hiçe sayılıyor; kundakta- ki bebek, evdeki gebe kadın, yatalak nine, eli aya- ğı tutmaz dede, okuldaki çocuğun canı cehenne- me!.. Artık cephe savaşı da yok!.. Eskiden askerier cephede karşı karşıya gelirler, dövüşürlerdi; şımdi cephe gök ile yer arasında ku- ruluyor. Gökte zengin var, yerde yoksul!.. Balkan- lar'daki cephe de yatay değil, dikey!.. Eni boyu yok, yüksekliği söz konusu!.. Göktekiler ölüm yağdı- racak, yerdekilerölecekL Göktekiler kimler?.. Canı pahalı olanlar.. Yerdekiler kimler?.. Canı ucuz olanlar. • 'Küresel can pazan' gezegenimizin tüm enlem ve boylamlannda kuruldu. Adı konan iki savaş var: Körfez Savaşı.. ' Balkan Savaşı.. Adı konmamış savaşlar ise her enlem ve boy- lamda sürüyor. Bu savaşlarda zenginin adı var, yok- J sulun adı yok!.. Açlıktan gözlerini kapayanlar, yok- sulluktan can verenler, zalimlerin zulmüyİe telefolan- lar, modern silahlarla biçilenler, füzelerle yok edi- lenlerin nüfus kâğıtları 'can pazan 'nın borsasın- da üç kuruş otuz para bile değil, sıfıra srfır elde varsıfır... 21'inci yüzyılın eşiğinde gök ile yer arasında cephe kuruldu. Bilesiniz ki gökte artık Tann yok... , : Insan var mı?.. Eski yatağımzı verin^lstikbalHe yenilenin. Selin, Çift Kişilik İkız Tatak, Şimdi, İstikbal, markası ne olursa olsun, eskimif, yıpranmı? yatağtntzt evinizden, değerinden alıp pefinattan düşüyor. Yerine, size uygun bir İstikbal yaylı yatak teklif ediyor. Hem de peşin fiyattna 5 taksitle, J,± aya uzanan vadelerle... İstikbaVle dejjiftirin, yenilenin. Kompanyoya iliflcin aynnhlı bilgi için, lütfen «n yakın istikbal Satıs Noktası'na ugrayınız. Futura Tatak, Armada Dcri Baza & Baılık ÜcnMıTükrtiaHallı 08003615558 Kompanya, TC Sonayi fialconlığı'nın 25 Moyıs \994 torih v« 21940 »oyılı Resmı Gaz«t*'d«yoyınUjnan tvblığıne uygumiur Uttkbal, önc«d*n bBİ»r1mslui2İn, urunlerı üzerınd« dsğmk « yop-.o haH.aa lohıprr 12 03 1999 tonh.nds bafloyon komponya. üretım «a ıto4 ımkanlorıykı smırlıdir İstikbal A $ O S B U Cd No 13, 38070 KAYSEKİ. www.istikbal.com.tr istikbal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle