Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9MART1999SALI
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
. Frank': Çeteler ve bankacıhkHauptmann-Brecht ortak çalışma-
sı "Mutlu Son"un final repliklerinde,
gangster çetelerinin yaptığı banka soy-
gunlanyla, çeteleşmiş özel bankalann
egemen olduğu genel soygun düzeni
karşılaştınlır. Sıradan gangsterlerin ey-
lemini "küçüksuç"a indirgeyen bu iro-
nik saptamayla "vahşr kapitalizm gün-
deme getirilır. Ancak oyun bitmiştir.
Gündeme taşınan konu seyircinin zih-
ninde oyun ötesine ulaşır.
"Mutlu Son^dan yaklaşık kırk yıl
sonra yazılan "5. Frank", "Mutlu
Son"un bittiğı noktadan başlar gibi-
dir. tkinci Dünya Savaşı sonrası tiyat-
ro yazarlan kuşağınm en önemli isim-
lerinden sayılan lsviçreli yazar Fried-
rich Dürrenmatt. bu müzikli oyunun-
da, özel bir bankanın serüvenini dile ge-
tirir.
Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı
"Mutlu Son"dan sonra, Adana Devlet
Tiyatrosu da "5. Frank"ı sahneye ta-
şıdı. tlk kez 1980'de Ankara Devlet
Tiyatrosu'nda AJpay Izbırakın reji-
siyle sahnelenen oyunun müziğini Tur-
gay Erdener, sahne ve giysi tasanmı-
nı Serpil Tezcan yapmıştı. 1998 yapı-
mı ıse Ayşenil Şamlıoğlu'nun imzası-
nı taşıyor. Müzik Paul Burkhard'm.
çevre ve giysi tasarımı Giil Emre"nin.
Karşımızda, içinde bulunduğumuz ti-
yatro döneminin en özenli yapımla-
nndan biri var. Oyun. ilk yapımda da
olduğu gibi, Tahsin Saraç'm çevırisiy-
le sunuluyor.
"5. Frank", içeriğiyle Türkiye'nin
"güncei" konulanndan biri olan ban-
ka-çete ılişkisine yaptığı gönderme ya-
nında. Dürrenmatt tiyatrosunun biçim-
sel özelliklerini yansıtması açısından
da çarpıcı bir örnek oluşturuyor.
Brecht tiyatrosunun yadırgatma teknik-
leriyle, "uyumsuz tiyatro"nun grotesk
anlatım biçimlerine sık sık yer veren Dür-
renmatt tiyatrosu, bu ikı tür tıyatronun içer-
dıği bakış açı lannın ortasında yer alan bir
dünya görüşü yansıtır.
• Yönetmen Ayşenil
Şamlıoğlu'nun çahşmasını
belirleyen temel
özelliklerden biri, pek çok
oyunun "duyarlı
denge"sini bozan farklı
oyunculuk biçemlerinin
üstesinden gelerek. gerek
rolle oyuncu arasında.
gerekse oyuncular
arasında sıkı bir iletişim
ağı oluşturmuş olması. Bu
nedenle, hem bireysel
kompozisyonlann. hem de
toplu oyunculuğun aynı
anda öne çıkabildiği, tüm
sanatçılann görevlerini
başanyla yerine getirdiği
bir oyunculuk düzeyi
söz konusu.
Dürrenmatt "evrenseT olanın biröğ-
reti kapsamında açıklanabıleceğıne
inanmaz. (Bu noktada Brecht'le yolla-
n aynlır.) Dürrenmatt için "evrenser
olan, dünya savaşlan sonrasmdakı dün-
yanın içinde bulunduğu uçsuz bucak-
sız kargaşadır. (Bu noktada "uyumsuz
tiyatro"nun bakış açısına yaklaşılır.)
Ancak, insanoğlu, yaşadığı dünyada
sürüp giden çılgınlıklara ödün verme-
melidir. (Dürrenmatt. bu aşamada,
uyumsuz tiyatronun umarsız yaklaşı-
mından bir adım uzaklaşır ve Brecht
tiyatrosunun uyancı tutumuna bir adım
yaklaşır.)
Dürrenmatt "5. Frank" oyununda
"vahşi kapitalizırTın bankacıhk düz-
lemindeki eylemini. oyun yazarhğı uğ-
raşının üç temel yerlemini oluşturan
"para", "güç" ve "ölüm" olgulan üs-
tünde yapılandınr.
"5. Frank", şıddet ve dolandıncılık
yoluy la beş kuşak boyu haksız kazanç
sağlayarak "ünparatorlaşan" Frank ai-
lesinin grotesk öyküsüdür.
Frank bankacılannın çete düzenin-
de tek değer "para". tek amaç ıse
"güç"tür. Para ile güç arasındaki ortak-
lığın süregelmesinin önkoşulu. sevgi.
iyilik. sevecenlik, acıma gibi insana
özgü duyguların bütünüyle yok olma-
sıdır. Vahşi kapitalizmin oyunlarım
"kural dışrna çıkarak da oy nayabile-
ceklerinı düşünenlerin cezası, tıpkı çe-
tenın sayısız "kurban"ı gibi "ölüm"
olacaktır.
Dürrenmatt, seyirciyi kötü ve güçlü
glanın herzaman kazançlı çıktığı. "çığ-
nndan çıkmış" dünyanın. ironileriyle
baş başa bırakıverir. insanı insana so-
ğukkanlıhkla izlenebilecek bir uzaklık-
tan. eğlendirici bir biçimde sergileye-
rek, dünya düzenine egemen olan çıl-
gınlığa karşı durulması gerektiği uya-
nsını yapmaktadır. Savaş sonrası dö-
nemin duyarhğıyla yapılmış bir uya-
nnın. kırk yıl sonra. üstelik de insan-
lık yenı biryüzy ılın başlangıcındayken
bıle geçerliliğini koruyor olması Dür-
renmatt'ın yapıtlanna çağdaş klasikler
arasında yer açıyor.
Adana Devlet Tiyatrosu yapımmda
Şener Kökkaya. Raif Hikmet Çam, Do-
ğan Turan gıbı kıdcmlı sanatçılarla,
yirmili otuzlu yaşlarını yaşayan. çoğu
profesyonel sahneye ilk kez Adana
Devlet Tiyarrosu'nda çıkmış genç ve
-
yetenekli sanatçılar yer alıyor. Yönet-
men Ayşenil Şamlıoğlu'nun çalişma-
sını belirleyen temel özelliklerden bi-
ri, pek çok oyunun "duyaıiı denge"si-
ni bozan farklı oyunculuk biçemleri-
nin üstesinden gelerek. gerek rolle
oyuncu arasında. gerekse oyuncular
arasında sıkı bir iletişim ağı oluşturmuş
olması.
Bu nedenle. hem bireysel kompo-
zisyonlann. hem de toplu oyunculuğun
aynı anda öne çıkabildiği, tüm sanat-
çılann görevlerini başanyla yerine ge-
tirdiği bir oyunculuk düzeyi söz konu-
su.
Şamlıoğlu. almış olduğu mimarlık
eğitimıni. sahnede birmekândan birbaş-
ka mekâna geçilirken oluşturulan de-
vinim yoluyla değerlendiriyor. Gül Em-
re'nin birbirini (oyun zamanından çal-
maksızın) art arda izleyen tablolan
oyunculuk düzeniyle bire bir örtüşerek.
yapımı pürüzsüzce kayıp giden bir tar-
tımaoturtuyor. Yine Gül Emre'nin gro-
tesk bırestetikle biçimlendirilmışgiy-
sileri, seyirci algılaması açısından her
tabloda özel bir uyancılık taşıyor.
Devlet Tiyatrolan'nın başka tiyat-
rolara en büyük üstünlüğü canlı or-
kestra kullanabilmeleri. Canlı müzik-
le, canlı icracılarla sahne olayı arasın-
da kurulan iletişim, bu yapımda da vu-
rucu bir işlev taşıyor.
Kısacası. tüm aynntılanyla inceden
inceye tasarlanmış. tasarlananı mate-
matiksel bir düzen içinde gerçekleşti-
ren bir sahne çalışması var karşımız-
da. Hem eğlendirici, hem uyancı ola-
bilen. Biraz da korkutucu.
"Korkutucu
1
" dememin nedeni. sah-
ne olayının içerdiği görsel/işitsel öğe-
lerin yaptığı "göstergeler bombardı-
manı**nın. oyunun ıkıncı yansında se-
yirciyi yavaş yavaş bir yılgınlığa gö-
türmesi. Belki dansların ve müziğin
tekdüzeleşemsiyle, belki grotesk anla-
tımın baskısıyla belki de metnin han-
tallaşmasıyla seyirci olarak yoruluyor-
sunuz. "Ses"in biraz kısılması, "söz"ün
biraz kesilmesi. dans ve şarkı bölüm-
lennin kısaltılması gerekli sanki. Bel-
ki de bu sorunlar, oyunu Ankara'da,
sahnelendiğinden farklı bir mekânda iz-
lemiş olmamdan kaynaklanıyor.
"5. Frank" Türk tiyatrosuna. Dev-
let Tiyatrolan'na. Türk seyircisine ya-
raşan, Adana Devlet Tıyatrosu'nundi-
ğer tiyatrolarla rahatça yanşabildiğini
gösteren bir yapım. Mutlaka izlen-
meli...
Alman video sanatmın
yapıtlan İstanbul^
Kültür Servisi - Video günü-
müzde. geniş anlamda televizyo-
nun ve onun ilettiği kitle kültürü
ve eğlencesinin, özellikle pop
müzık dünyasının ayrılmaz bir
parçası olarak biliniyor. Ancak,
video tekniği ile elde edilen gö-
rüntülerin salt gerçeğin görüntü-
lenmesı ve bılgılendirme işlevı
taşımadığı da, en az iki kuşaktır
bilinen bir gerçek.
Video tekniğiyle üretilen görün-
tülerin belirli bir kavram ve dü-
şünce doğrultusunda denetlen-
mesi vebiçimlendirilmesınin 'sa-
nat yaprtı' olarak tammlanması ise
kuşkusuzbirdizi koşulun yerine
getinlmesiyle gerçekleşiyor. .
Video teknikleriyle üretilmiş
görüntüler, çağdaş sanat söylem-
leri ve eleştirisi içinde yer alabildiği, birifade ara-
cı gibi kullanıldığı, öteki tekniklerle üretilmiş
sanat yapıtlan gibi mekânda var olabildiği, izle-
yicinin algısal ve düşünsel katılımını sağlayabil-
diği sürece 'video-sanaü' olarak adlandınlabili-
yor.
Video sanatı genç bir sanat dalı. Çok yakın za-
mana kadar, izleyiciler miize ve sergi ortamla-
nnda gördükleri video sanatına kuşkuyla yakla-
şıyordu. Bugün artık bu kuşku ilgıye dönüşmüş
durumda. Ticari telev izyonlann yönlendirmele-
rinden bunalan izleyici için. video sanatı özgür
ve bağımsız bir yorum alanı sunuyor.
Küratörtüğünü Herzogenrath yapıyor
Istanbullu sanat izleyicileri de son yıllarda çe-
şitli sergilerde sıkça karşılaş,ıyorlar bu sanat da-
lının uygulamalanyla. Özellikle 1995 ve 1997
Uluslararası Istanbul Bienallerinde, 1995 'te 'So-
mutÖngörüfcr'sergisinde,yine 1995'te 'Xamp-
le' sergisinde ve 1997"de 'In Medias Res' sergi-
sinde video sanatının önemli ürünlerini görme
olanağını buldu izleyici.
10 Mart-10 Nisan günleri arasında tstanbul"da
düzenlenecek bir sergi ise. bu sanatın Almanya'da-
ki temsikilerini tanıtacak sanatseverlere. Alman-
ya Dış İlişkiler Enstirüsü. İstanbul Goethe Ens-
titüsü. BM ÇağdaşSanatMerkezi'ninişbirliğiy-
le ve TC Kültür Bakanlığı nın katkılanyla Ata-
türk Kültür Merkezi'nin sergi salonlannda ger-
çekleştirilecek olan •Almaırya'da YTdeo-Heykel
(1963-1994)' sergisi. aralannda Nam June Palk.
Ulrike Rosenbach. Wblf Vostell gibi, İstanbul iz-
leyicisınin de yakından tanıdığı ünlü sanatçıla-
nn bulunduğu 17 sanatçının yapıtlannı içeriyor.
Serginin başlığı her ne kadar Almanya'yı işaret
ediyorsa da. burada bir Alman video sanatından
söz edılmiyor, uluslararası bir sanat fenomeni
olan \ ıdeo sanatına bu ülkenin yaklaşımı sergi-
lenıyor.
1963"ten günümüze Almanya'da video sana-
tını gösteren serginin küratöriüğünü Wulf Her-
zogenrath yapıyor. Başlangıcından bugüne dek
video sanatı ile ilgilenen ve birçok önemli ser-
giye imza atmış olan Herzogenrath, bu sergiye
Almanya'da yaşayan, çalışan ve eğitim veren sa-
natçılan davet etti. Video sanatının büyük ve
yaşlı ustalanndan Nam June Paik ve kısa bir sü-
re önce yaşamını yitiren Wolf Vostell'in yanı sı-
ra genç kuşaktan Anna Anders ve Birgit Bre-
ner'in yapıtlan bir araya gelıyor. Claus Bohm-
ler, Klaus vom Bruch, İngoGünther. Jean Fran-
çoisGuiton. Wolf Kahlen. Dieter Kiessling. Fran-
ziska ıMegert, Marcel Odenbach. Rainer Rut-
• 10 Mart-11 Nisan
arasında AKM'de
gerçekleşecek olan
'Almanya'da Video-
Heykel (1963-94)'
sergisi. aralannda
Nam June Palk,
Ulrike Rosenbach,
Wolf Vostell gibi.
İstanbul izleyicisinin
de yakından tanıdığı
ünlü sanatçılann
bulunduğu 17
sanatçının yapıtlannı
içeriyor.
henbeck. Jeffre> Shaw. VVolfgang Staehle ve Her-
bertVVetschersergıdeyapıtlan yer alan diğer sa-
natçılar.
Grafıkler. desenler. video-heykeller ve video-
enstalasyonlannın yer aldığı sergide 60'lı yılla-
nn Fluxus eğilimlerinden (Nam June Paik. Wolf
Vostell, VV'olf Kahlen) günümüzde izleyiciyi işin
içine katan bilgisayar tekniği ve kamerayla ya-
pılmış ışlere (Jeffrey Shavv). katı minimalıst yak-
laşımlardan (Dieter Kiesling) görsel-işitsel çağ-
nşımlı şiirsel anlatımlara (François Guiton), fe-
minist vurgulamalardan (Ulrike Rosenbach. Fran-
ziska Megert, Birgit Brenner) sanat tarihini hic-
veden görüntülere (Herbert VVentscher), Alman-
ya'nm yakın tarihini ırdeleyen eleştirilerden (Kla-
us vom Bruch, Marcel Odenbach), iletişim med-
yasının içerdiği 'resimiktidan'nın tanımlanna (In-
go Günther) kadar geniş bir söylem. anlatım ve
yorum bekliyor izleyiciyi.
YAZIODASI ^
SELİM İLERİ
Yazmak Bir Sevdaydı
Marguerite Duras'ın birdenemesi var: 'Yaz-
mak'. Son yazılanndan biri. Gizinetam varama-
dığımdan olacak, sayfalarını arada biryeniden
kanştınnm. Hep yeni bir şeyler çıkar karşıma:
"Günlük kitaplar, vakit geçirten, yolculukta
okunan kitaplar. Kafanızın içine kene gibiyapı-
şan ve tüm biryaşamın kara yasını anlatan, her
düşüncenin en can alıcı noktasını yakalayan
kitaplar değil." (Aykut Derman çevirisi.)
Ben vakit geçirten kitaplan da çok severim.
Onlarsız bir hayat düşünemem. Günlerin belli
saatleri vardır, o soy kitaplar eşlik eder bana.
Her gece beş on sayfa, bir polisiye! Yolculuk-
lar için 'sürükleyici' romanlar! Tatilde hem po-
lisiyeler, hem uçucu aşk romanlan -bu yaşa gel-
dim, vazgeçmedim aşk romanlarından-. Arada
bir 'büyük tarihi roman 'lara iştahım kabarır, der-
ken bir gülmece romanı...
Bununla birlikte, Duras'ın 'değil' dediği soy-
dan öyküler, romanlar yazmaya çabalayıp dur-
dum. Bütün birhayatın 'karayas'ını anlatmaya
didindim.
Neydi o kara yas?
Katherine Mansfield'ın 'Garden Parti'sini
okudunuz mu? Bir zamanlar Vaıiık Yayınlan ara-
sında çıkmış Yolculuk'ta yer alır bu eşsiz öykü,
Memet Fuat'ın eşsiz çevirisiyle. Laura orada
şöyle der:
"Hayat diye kekeledi, 'hayat...' Demek iste-
diğini, hayatın ne olduğunu anlatacak kelime-
leri bulamıyordu."
'Garden Parti'y\ okuduğumda on yedi yaşım-
daydım, 'yazar' olmaya hazırlanıyordum. Büyük
heyecanlanm vardı, Laura'nın kekelediği 'hayat'\
yazacaktım. Yazmak için çıldınyordum.
Babamdan yadigâr ihtiyar yazı makinesi ba-
şında günler geçirirdim. Kara yası hissederdim
de, birtürlü söze dökemez, dile getiremezdim.
Ya da, kaleme getirdiğime inandığım satırlar,
sayfalar olur; o satırlar, o sayfalar için esriyişler
yaşardım.
Sonra dergilerde yazılanm, öykülerim yayım-
landı. İlk kitabım Cumartesi Yalnızlığı! Nasıl bir
sevinçti, nasıl bir baş dönmesi!..
Çabuk geçmedi yürek çarpıntısı.
Ama sonra bir şeyoldu, hayatı.. Kara yası ya-
zamadığımı, yazamayacağımı mı ayırt ettim,
Sait Faik'in 'Haritada Bir Nokta'da inanılmaz
yalınlıkla belirttiği gibi, yazmanın da 'A?/rstan
başka bir şey olmadığına mı vardım, yalnızca
gerilere... Hep daha gerilere çekilmek isteği
duydum.
Duras'ı onaylamak, Duras'a katılmak istemi-
yorum:
"Insan, içinde ne var ne yok ortaya dökmüş-
se, bir kitabı dolduracak kadar şeyi yani; kim-
seyle paylaşılamayacak belirli biryalna.Uk için-
de demektir. Insanlan, sizinlebirşeypaylaşma-
yazoriayamazsınız. YazdığıniiMabı otunjpteM
başınıza okumanız, kendinizi o kitaba hapsef-
meniz gerekir."
Yıne de öyle bir şey...
Marguerite Duras, yazarlığın kimliksel sınırla-
nnı çizmiş, alımlamış bir ülkede yaşadı. Türki-
ye'de, 'yazarlık', hele 'ecte/bfeser'yazarlığı, her
geçen gün anlamından yitiriyor.
Cumhuriyet'e giden dikenli yolda Kurtuluş
Savaşı'nın yazarları ateş çemberini yazdılar.
Onlan, Halide Edib'inden Yakup Kadri'sine. Ru-
şen Eşref'inden Falih Rıfkı'sına, Yahya Ke-
mal'in Eğil Dağlar'ına, onları veeserlerini oku-
madan, cumhuriyetimizi savunmak istiyoruz
bugün.
Neyi niye okuduğumuz belli değil.
Şu 'defter tutma zorunluğu' tartışması belki
başka bir gündem oluşturabilir.
Gerçi sorun, açık mektubumu özel olarak da
bilgilendiren Başbakan Sayın Bülent Ecevffin
duyarlılığıyla bir ölçek çözümlendi, ama Türki-
ye'de yazarlığın sorunlan henüz gündeme gel-
medi.
Bir televizyon programıma katılma inceliğini
gösteren Sayın Ecevit, Ankara'yı kendisi anlat-
makla yetinmemiş, evinden getirdiği 'Ankara
resmini', Turan Erol'un emeğini de izleyicileri-
mizle paylaşmak istemişti. O gün çok etkilen-
miştim.
Yazarlarımız, ressamlanmız, heykeltıraşlan-
mız, tiyatro adamlanmız, hele çevirmenlerimiz...,
televizyon ve magazin dünyasının vur patlasın
çal oynasın ortamından uzak durmayı artık tek
ülkü edinmiş bütün sanatçılarımız... Evet, on-
lar kimler? Ne yaparlar, nasıl yaşarlar, erekleri
nedir... Gündemde hiç mi yeri yok?
Takvimde h Bırakan:
"Yazmak, konuşmamaktırda. Susmaktır. Ses-
siz çığlıklar atmaktır." Marguerite Duras, Yaz-
mak, Can Yayınlan, 1997. - .. . .
Mevlana 'nın yolculuğu sürüyorKültür Servisi -Tasavvuf felsefesinin en önemli
isimlerinden Mevlana'nın rubaileri ile ressam Erol
Akyavaş'ın bu felsefenin mistisismi ve duygu yoğunluğunu
çağnştıran resimleri Türkiye tş Bankası tarafından
yayımlanan Candan Cana adlı kitapta buluştu. Kitapta,
Tann'vı bulma yolunda aşkı kendisine kılavuz edinen
Mevlana'nın rubaileri Prof. Talat Sait Halmanın
Türkçesiyle sunuluyor.
Talat Sait Halman'ın deyişiyle
"insancıl ve coşkulu tasav vufun
panoramasından bir kesit" sunan
kitapta Mevlana'nın 131 rubaisı
yer alıyor. Halman,
Mevlana'nın dehasını yansıtan
rubaileri şöyle
değerlendıriyor: "Tek tek
okunduğunda göz kamaştıncı
ışıltılar... Birlikte okunduğunda.
bir güneş aydmlığı... Gerek tema
ve konulardaki çeşitlilik, gerek
üsluptaki değişkenlik bakımından
akıllara durgunluk veren bir şiir
cografyasıdır bu. Derin acılardan tadına
dov um ohnaz sevinçlere, tasavTufun enginliğinden ince
nüktelere, rindlerin inançlanndan amansız hicivlere, aşkın
mutluluğundan ıstırabın karanlıklanna uzanan yollar..."
Tasanmını Ersu Pekin'in yaptığı kitapta Talat Sait
Halman'ın da bir giriş yazısı bulunuyor.
Türkiye lş Bankası adına yazılan Sunuş yazısında şu
sözlere yer veriliyor: *Sa\isız rubaisinde ve Mesnevi'sinde
dile getirilen düşüncelerin, XIII. yüzyıldan günümüze
tazeÜğini ve evrenselliğini korumasL Mevlana'nın önemini
ortava koymaktadır. Pek çok uvgariığın beşiği Anadolu'da
doğan ve sanatla bugünlere taşınan şiirsel bir düşünce
sisteminin üriinü olan rubailerden
seçilerek hazırlanan Candan Cana'nın
gelecek kuşaklara da ışık verecek bir
armağan olduğunu
düşünüyoruz.' LTNESCO'nun
ilk genel direktörü, Ingilız
bilgin. Julian Huxley.
yüce mutasavvıfın
ınsanlığı birlik ve
bütünlüğe kavuşturma
ülküsünü överken Papa
X.\IM'üncü Jean 1958de,
"Katolik dünvası adına
Mevlana'nın anısı önünde saygıyla
eğüirim" diyodu.
Insanlığı hırstan. kötülükten, yalan ve
ikiyüzlülükten annıp gerçek güzelliği
bulmaya çağıran, 'Candancanagörkenıli biryol var/
Gönlüm uyanık, o volda sevdavı arar / Hoştur gönlüm
hoştur - saf bir su gibi / Saf bir su ışıldar - aya saf ayna tutar'
diyerek Tann'sal sevgivi arayan Mevlana'nın volculuğu.
yüzyıllar öncesinden günümüze sunduğu ışıkla sürüyor.
y
KÜLTÜR SANAT
YAYINCILIK
iUlLUJ. ,s.3o
İnsanın Halleri:
Yöneten: Artun Ünsal
Konuşmacılar: Ahmet Oktay, Aydın Engin,
Gencay Gürsoy
İ T U R K C E L L salonu, MeşrutiyetCad.153 Tepebaşı
Istiklal Cad. Korsan Çıkmazından girilebilir