23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9MART1999SALI 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL . Frank': Çeteler ve bankacıhkHauptmann-Brecht ortak çalışma- sı "Mutlu Son"un final repliklerinde, gangster çetelerinin yaptığı banka soy- gunlanyla, çeteleşmiş özel bankalann egemen olduğu genel soygun düzeni karşılaştınlır. Sıradan gangsterlerin ey- lemini "küçüksuç"a indirgeyen bu iro- nik saptamayla "vahşr kapitalizm gün- deme getirilır. Ancak oyun bitmiştir. Gündeme taşınan konu seyircinin zih- ninde oyun ötesine ulaşır. "Mutlu Son^dan yaklaşık kırk yıl sonra yazılan "5. Frank", "Mutlu Son"un bittiğı noktadan başlar gibi- dir. tkinci Dünya Savaşı sonrası tiyat- ro yazarlan kuşağınm en önemli isim- lerinden sayılan lsviçreli yazar Fried- rich Dürrenmatt. bu müzikli oyunun- da, özel bir bankanın serüvenini dile ge- tirir. Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı "Mutlu Son"dan sonra, Adana Devlet Tiyatrosu da "5. Frank"ı sahneye ta- şıdı. tlk kez 1980'de Ankara Devlet Tiyatrosu'nda AJpay Izbırakın reji- siyle sahnelenen oyunun müziğini Tur- gay Erdener, sahne ve giysi tasanmı- nı Serpil Tezcan yapmıştı. 1998 yapı- mı ıse Ayşenil Şamlıoğlu'nun imzası- nı taşıyor. Müzik Paul Burkhard'm. çevre ve giysi tasarımı Giil Emre"nin. Karşımızda, içinde bulunduğumuz ti- yatro döneminin en özenli yapımla- nndan biri var. Oyun. ilk yapımda da olduğu gibi, Tahsin Saraç'm çevırisiy- le sunuluyor. "5. Frank", içeriğiyle Türkiye'nin "güncei" konulanndan biri olan ban- ka-çete ılişkisine yaptığı gönderme ya- nında. Dürrenmatt tiyatrosunun biçim- sel özelliklerini yansıtması açısından da çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Brecht tiyatrosunun yadırgatma teknik- leriyle, "uyumsuz tiyatro"nun grotesk anlatım biçimlerine sık sık yer veren Dür- renmatt tiyatrosu, bu ikı tür tıyatronun içer- dıği bakış açı lannın ortasında yer alan bir dünya görüşü yansıtır. • Yönetmen Ayşenil Şamlıoğlu'nun çahşmasını belirleyen temel özelliklerden biri, pek çok oyunun "duyarlı denge"sini bozan farklı oyunculuk biçemlerinin üstesinden gelerek. gerek rolle oyuncu arasında. gerekse oyuncular arasında sıkı bir iletişim ağı oluşturmuş olması. Bu nedenle, hem bireysel kompozisyonlann. hem de toplu oyunculuğun aynı anda öne çıkabildiği, tüm sanatçılann görevlerini başanyla yerine getirdiği bir oyunculuk düzeyi söz konusu. Dürrenmatt "evrenseT olanın biröğ- reti kapsamında açıklanabıleceğıne inanmaz. (Bu noktada Brecht'le yolla- n aynlır.) Dürrenmatt için "evrenser olan, dünya savaşlan sonrasmdakı dün- yanın içinde bulunduğu uçsuz bucak- sız kargaşadır. (Bu noktada "uyumsuz tiyatro"nun bakış açısına yaklaşılır.) Ancak, insanoğlu, yaşadığı dünyada sürüp giden çılgınlıklara ödün verme- melidir. (Dürrenmatt. bu aşamada, uyumsuz tiyatronun umarsız yaklaşı- mından bir adım uzaklaşır ve Brecht tiyatrosunun uyancı tutumuna bir adım yaklaşır.) Dürrenmatt "5. Frank" oyununda "vahşi kapitalizırTın bankacıhk düz- lemindeki eylemini. oyun yazarhğı uğ- raşının üç temel yerlemini oluşturan "para", "güç" ve "ölüm" olgulan üs- tünde yapılandınr. "5. Frank", şıddet ve dolandıncılık yoluy la beş kuşak boyu haksız kazanç sağlayarak "ünparatorlaşan" Frank ai- lesinin grotesk öyküsüdür. Frank bankacılannın çete düzenin- de tek değer "para". tek amaç ıse "güç"tür. Para ile güç arasındaki ortak- lığın süregelmesinin önkoşulu. sevgi. iyilik. sevecenlik, acıma gibi insana özgü duyguların bütünüyle yok olma- sıdır. Vahşi kapitalizmin oyunlarım "kural dışrna çıkarak da oy nayabile- ceklerinı düşünenlerin cezası, tıpkı çe- tenın sayısız "kurban"ı gibi "ölüm" olacaktır. Dürrenmatt, seyirciyi kötü ve güçlü glanın herzaman kazançlı çıktığı. "çığ- nndan çıkmış" dünyanın. ironileriyle baş başa bırakıverir. insanı insana so- ğukkanlıhkla izlenebilecek bir uzaklık- tan. eğlendirici bir biçimde sergileye- rek, dünya düzenine egemen olan çıl- gınlığa karşı durulması gerektiği uya- nsını yapmaktadır. Savaş sonrası dö- nemin duyarhğıyla yapılmış bir uya- nnın. kırk yıl sonra. üstelik de insan- lık yenı biryüzy ılın başlangıcındayken bıle geçerliliğini koruyor olması Dür- renmatt'ın yapıtlanna çağdaş klasikler arasında yer açıyor. Adana Devlet Tiyatrosu yapımmda Şener Kökkaya. Raif Hikmet Çam, Do- ğan Turan gıbı kıdcmlı sanatçılarla, yirmili otuzlu yaşlarını yaşayan. çoğu profesyonel sahneye ilk kez Adana Devlet Tiyarrosu'nda çıkmış genç ve - yetenekli sanatçılar yer alıyor. Yönet- men Ayşenil Şamlıoğlu'nun çalişma- sını belirleyen temel özelliklerden bi- ri, pek çok oyunun "duyaıiı denge"si- ni bozan farklı oyunculuk biçemleri- nin üstesinden gelerek. gerek rolle oyuncu arasında. gerekse oyuncular arasında sıkı bir iletişim ağı oluşturmuş olması. Bu nedenle. hem bireysel kompo- zisyonlann. hem de toplu oyunculuğun aynı anda öne çıkabildiği, tüm sanat- çılann görevlerini başanyla yerine ge- tirdiği bir oyunculuk düzeyi söz konu- su. Şamlıoğlu. almış olduğu mimarlık eğitimıni. sahnede birmekândan birbaş- ka mekâna geçilirken oluşturulan de- vinim yoluyla değerlendiriyor. Gül Em- re'nin birbirini (oyun zamanından çal- maksızın) art arda izleyen tablolan oyunculuk düzeniyle bire bir örtüşerek. yapımı pürüzsüzce kayıp giden bir tar- tımaoturtuyor. Yine Gül Emre'nin gro- tesk bırestetikle biçimlendirilmışgiy- sileri, seyirci algılaması açısından her tabloda özel bir uyancılık taşıyor. Devlet Tiyatrolan'nın başka tiyat- rolara en büyük üstünlüğü canlı or- kestra kullanabilmeleri. Canlı müzik- le, canlı icracılarla sahne olayı arasın- da kurulan iletişim, bu yapımda da vu- rucu bir işlev taşıyor. Kısacası. tüm aynntılanyla inceden inceye tasarlanmış. tasarlananı mate- matiksel bir düzen içinde gerçekleşti- ren bir sahne çalışması var karşımız- da. Hem eğlendirici, hem uyancı ola- bilen. Biraz da korkutucu. "Korkutucu 1 " dememin nedeni. sah- ne olayının içerdiği görsel/işitsel öğe- lerin yaptığı "göstergeler bombardı- manı**nın. oyunun ıkıncı yansında se- yirciyi yavaş yavaş bir yılgınlığa gö- türmesi. Belki dansların ve müziğin tekdüzeleşemsiyle, belki grotesk anla- tımın baskısıyla belki de metnin han- tallaşmasıyla seyirci olarak yoruluyor- sunuz. "Ses"in biraz kısılması, "söz"ün biraz kesilmesi. dans ve şarkı bölüm- lennin kısaltılması gerekli sanki. Bel- ki de bu sorunlar, oyunu Ankara'da, sahnelendiğinden farklı bir mekânda iz- lemiş olmamdan kaynaklanıyor. "5. Frank" Türk tiyatrosuna. Dev- let Tiyatrolan'na. Türk seyircisine ya- raşan, Adana Devlet Tıyatrosu'nundi- ğer tiyatrolarla rahatça yanşabildiğini gösteren bir yapım. Mutlaka izlen- meli... Alman video sanatmın yapıtlan İstanbul^ Kültür Servisi - Video günü- müzde. geniş anlamda televizyo- nun ve onun ilettiği kitle kültürü ve eğlencesinin, özellikle pop müzık dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak biliniyor. Ancak, video tekniği ile elde edilen gö- rüntülerin salt gerçeğin görüntü- lenmesı ve bılgılendirme işlevı taşımadığı da, en az iki kuşaktır bilinen bir gerçek. Video tekniğiyle üretilen görün- tülerin belirli bir kavram ve dü- şünce doğrultusunda denetlen- mesi vebiçimlendirilmesınin 'sa- nat yaprtı' olarak tammlanması ise kuşkusuzbirdizi koşulun yerine getinlmesiyle gerçekleşiyor. . Video teknikleriyle üretilmiş görüntüler, çağdaş sanat söylem- leri ve eleştirisi içinde yer alabildiği, birifade ara- cı gibi kullanıldığı, öteki tekniklerle üretilmiş sanat yapıtlan gibi mekânda var olabildiği, izle- yicinin algısal ve düşünsel katılımını sağlayabil- diği sürece 'video-sanaü' olarak adlandınlabili- yor. Video sanatı genç bir sanat dalı. Çok yakın za- mana kadar, izleyiciler miize ve sergi ortamla- nnda gördükleri video sanatına kuşkuyla yakla- şıyordu. Bugün artık bu kuşku ilgıye dönüşmüş durumda. Ticari telev izyonlann yönlendirmele- rinden bunalan izleyici için. video sanatı özgür ve bağımsız bir yorum alanı sunuyor. Küratörtüğünü Herzogenrath yapıyor Istanbullu sanat izleyicileri de son yıllarda çe- şitli sergilerde sıkça karşılaş,ıyorlar bu sanat da- lının uygulamalanyla. Özellikle 1995 ve 1997 Uluslararası Istanbul Bienallerinde, 1995 'te 'So- mutÖngörüfcr'sergisinde,yine 1995'te 'Xamp- le' sergisinde ve 1997"de 'In Medias Res' sergi- sinde video sanatının önemli ürünlerini görme olanağını buldu izleyici. 10 Mart-10 Nisan günleri arasında tstanbul"da düzenlenecek bir sergi ise. bu sanatın Almanya'da- ki temsikilerini tanıtacak sanatseverlere. Alman- ya Dış İlişkiler Enstirüsü. İstanbul Goethe Ens- titüsü. BM ÇağdaşSanatMerkezi'ninişbirliğiy- le ve TC Kültür Bakanlığı nın katkılanyla Ata- türk Kültür Merkezi'nin sergi salonlannda ger- çekleştirilecek olan •Almaırya'da YTdeo-Heykel (1963-1994)' sergisi. aralannda Nam June Palk. Ulrike Rosenbach. Wblf Vostell gibi, İstanbul iz- leyicisınin de yakından tanıdığı ünlü sanatçıla- nn bulunduğu 17 sanatçının yapıtlannı içeriyor. Serginin başlığı her ne kadar Almanya'yı işaret ediyorsa da. burada bir Alman video sanatından söz edılmiyor, uluslararası bir sanat fenomeni olan \ ıdeo sanatına bu ülkenin yaklaşımı sergi- lenıyor. 1963"ten günümüze Almanya'da video sana- tını gösteren serginin küratöriüğünü Wulf Her- zogenrath yapıyor. Başlangıcından bugüne dek video sanatı ile ilgilenen ve birçok önemli ser- giye imza atmış olan Herzogenrath, bu sergiye Almanya'da yaşayan, çalışan ve eğitim veren sa- natçılan davet etti. Video sanatının büyük ve yaşlı ustalanndan Nam June Paik ve kısa bir sü- re önce yaşamını yitiren Wolf Vostell'in yanı sı- ra genç kuşaktan Anna Anders ve Birgit Bre- ner'in yapıtlan bir araya gelıyor. Claus Bohm- ler, Klaus vom Bruch, İngoGünther. Jean Fran- çoisGuiton. Wolf Kahlen. Dieter Kiessling. Fran- ziska ıMegert, Marcel Odenbach. Rainer Rut- • 10 Mart-11 Nisan arasında AKM'de gerçekleşecek olan 'Almanya'da Video- Heykel (1963-94)' sergisi. aralannda Nam June Palk, Ulrike Rosenbach, Wolf Vostell gibi. İstanbul izleyicisinin de yakından tanıdığı ünlü sanatçılann bulunduğu 17 sanatçının yapıtlannı içeriyor. henbeck. Jeffre> Shaw. VVolfgang Staehle ve Her- bertVVetschersergıdeyapıtlan yer alan diğer sa- natçılar. Grafıkler. desenler. video-heykeller ve video- enstalasyonlannın yer aldığı sergide 60'lı yılla- nn Fluxus eğilimlerinden (Nam June Paik. Wolf Vostell, VV'olf Kahlen) günümüzde izleyiciyi işin içine katan bilgisayar tekniği ve kamerayla ya- pılmış ışlere (Jeffrey Shavv). katı minimalıst yak- laşımlardan (Dieter Kiesling) görsel-işitsel çağ- nşımlı şiirsel anlatımlara (François Guiton), fe- minist vurgulamalardan (Ulrike Rosenbach. Fran- ziska Megert, Birgit Brenner) sanat tarihini hic- veden görüntülere (Herbert VVentscher), Alman- ya'nm yakın tarihini ırdeleyen eleştirilerden (Kla- us vom Bruch, Marcel Odenbach), iletişim med- yasının içerdiği 'resimiktidan'nın tanımlanna (In- go Günther) kadar geniş bir söylem. anlatım ve yorum bekliyor izleyiciyi. YAZIODASI ^ SELİM İLERİ Yazmak Bir Sevdaydı Marguerite Duras'ın birdenemesi var: 'Yaz- mak'. Son yazılanndan biri. Gizinetam varama- dığımdan olacak, sayfalarını arada biryeniden kanştınnm. Hep yeni bir şeyler çıkar karşıma: "Günlük kitaplar, vakit geçirten, yolculukta okunan kitaplar. Kafanızın içine kene gibiyapı- şan ve tüm biryaşamın kara yasını anlatan, her düşüncenin en can alıcı noktasını yakalayan kitaplar değil." (Aykut Derman çevirisi.) Ben vakit geçirten kitaplan da çok severim. Onlarsız bir hayat düşünemem. Günlerin belli saatleri vardır, o soy kitaplar eşlik eder bana. Her gece beş on sayfa, bir polisiye! Yolculuk- lar için 'sürükleyici' romanlar! Tatilde hem po- lisiyeler, hem uçucu aşk romanlan -bu yaşa gel- dim, vazgeçmedim aşk romanlarından-. Arada bir 'büyük tarihi roman 'lara iştahım kabarır, der- ken bir gülmece romanı... Bununla birlikte, Duras'ın 'değil' dediği soy- dan öyküler, romanlar yazmaya çabalayıp dur- dum. Bütün birhayatın 'karayas'ını anlatmaya didindim. Neydi o kara yas? Katherine Mansfield'ın 'Garden Parti'sini okudunuz mu? Bir zamanlar Vaıiık Yayınlan ara- sında çıkmış Yolculuk'ta yer alır bu eşsiz öykü, Memet Fuat'ın eşsiz çevirisiyle. Laura orada şöyle der: "Hayat diye kekeledi, 'hayat...' Demek iste- diğini, hayatın ne olduğunu anlatacak kelime- leri bulamıyordu." 'Garden Parti'y\ okuduğumda on yedi yaşım- daydım, 'yazar' olmaya hazırlanıyordum. Büyük heyecanlanm vardı, Laura'nın kekelediği 'hayat'\ yazacaktım. Yazmak için çıldınyordum. Babamdan yadigâr ihtiyar yazı makinesi ba- şında günler geçirirdim. Kara yası hissederdim de, birtürlü söze dökemez, dile getiremezdim. Ya da, kaleme getirdiğime inandığım satırlar, sayfalar olur; o satırlar, o sayfalar için esriyişler yaşardım. Sonra dergilerde yazılanm, öykülerim yayım- landı. İlk kitabım Cumartesi Yalnızlığı! Nasıl bir sevinçti, nasıl bir baş dönmesi!.. Çabuk geçmedi yürek çarpıntısı. Ama sonra bir şeyoldu, hayatı.. Kara yası ya- zamadığımı, yazamayacağımı mı ayırt ettim, Sait Faik'in 'Haritada Bir Nokta'da inanılmaz yalınlıkla belirttiği gibi, yazmanın da 'A?/rstan başka bir şey olmadığına mı vardım, yalnızca gerilere... Hep daha gerilere çekilmek isteği duydum. Duras'ı onaylamak, Duras'a katılmak istemi- yorum: "Insan, içinde ne var ne yok ortaya dökmüş- se, bir kitabı dolduracak kadar şeyi yani; kim- seyle paylaşılamayacak belirli biryalna.Uk için- de demektir. Insanlan, sizinlebirşeypaylaşma- yazoriayamazsınız. YazdığıniiMabı otunjpteM başınıza okumanız, kendinizi o kitaba hapsef- meniz gerekir." Yıne de öyle bir şey... Marguerite Duras, yazarlığın kimliksel sınırla- nnı çizmiş, alımlamış bir ülkede yaşadı. Türki- ye'de, 'yazarlık', hele 'ecte/bfeser'yazarlığı, her geçen gün anlamından yitiriyor. Cumhuriyet'e giden dikenli yolda Kurtuluş Savaşı'nın yazarları ateş çemberini yazdılar. Onlan, Halide Edib'inden Yakup Kadri'sine. Ru- şen Eşref'inden Falih Rıfkı'sına, Yahya Ke- mal'in Eğil Dağlar'ına, onları veeserlerini oku- madan, cumhuriyetimizi savunmak istiyoruz bugün. Neyi niye okuduğumuz belli değil. Şu 'defter tutma zorunluğu' tartışması belki başka bir gündem oluşturabilir. Gerçi sorun, açık mektubumu özel olarak da bilgilendiren Başbakan Sayın Bülent Ecevffin duyarlılığıyla bir ölçek çözümlendi, ama Türki- ye'de yazarlığın sorunlan henüz gündeme gel- medi. Bir televizyon programıma katılma inceliğini gösteren Sayın Ecevit, Ankara'yı kendisi anlat- makla yetinmemiş, evinden getirdiği 'Ankara resmini', Turan Erol'un emeğini de izleyicileri- mizle paylaşmak istemişti. O gün çok etkilen- miştim. Yazarlarımız, ressamlanmız, heykeltıraşlan- mız, tiyatro adamlanmız, hele çevirmenlerimiz..., televizyon ve magazin dünyasının vur patlasın çal oynasın ortamından uzak durmayı artık tek ülkü edinmiş bütün sanatçılarımız... Evet, on- lar kimler? Ne yaparlar, nasıl yaşarlar, erekleri nedir... Gündemde hiç mi yeri yok? Takvimde h Bırakan: "Yazmak, konuşmamaktırda. Susmaktır. Ses- siz çığlıklar atmaktır." Marguerite Duras, Yaz- mak, Can Yayınlan, 1997. - .. . . Mevlana 'nın yolculuğu sürüyorKültür Servisi -Tasavvuf felsefesinin en önemli isimlerinden Mevlana'nın rubaileri ile ressam Erol Akyavaş'ın bu felsefenin mistisismi ve duygu yoğunluğunu çağnştıran resimleri Türkiye tş Bankası tarafından yayımlanan Candan Cana adlı kitapta buluştu. Kitapta, Tann'vı bulma yolunda aşkı kendisine kılavuz edinen Mevlana'nın rubaileri Prof. Talat Sait Halmanın Türkçesiyle sunuluyor. Talat Sait Halman'ın deyişiyle "insancıl ve coşkulu tasav vufun panoramasından bir kesit" sunan kitapta Mevlana'nın 131 rubaisı yer alıyor. Halman, Mevlana'nın dehasını yansıtan rubaileri şöyle değerlendıriyor: "Tek tek okunduğunda göz kamaştıncı ışıltılar... Birlikte okunduğunda. bir güneş aydmlığı... Gerek tema ve konulardaki çeşitlilik, gerek üsluptaki değişkenlik bakımından akıllara durgunluk veren bir şiir cografyasıdır bu. Derin acılardan tadına dov um ohnaz sevinçlere, tasavTufun enginliğinden ince nüktelere, rindlerin inançlanndan amansız hicivlere, aşkın mutluluğundan ıstırabın karanlıklanna uzanan yollar..." Tasanmını Ersu Pekin'in yaptığı kitapta Talat Sait Halman'ın da bir giriş yazısı bulunuyor. Türkiye lş Bankası adına yazılan Sunuş yazısında şu sözlere yer veriliyor: *Sa\isız rubaisinde ve Mesnevi'sinde dile getirilen düşüncelerin, XIII. yüzyıldan günümüze tazeÜğini ve evrenselliğini korumasL Mevlana'nın önemini ortava koymaktadır. Pek çok uvgariığın beşiği Anadolu'da doğan ve sanatla bugünlere taşınan şiirsel bir düşünce sisteminin üriinü olan rubailerden seçilerek hazırlanan Candan Cana'nın gelecek kuşaklara da ışık verecek bir armağan olduğunu düşünüyoruz.' LTNESCO'nun ilk genel direktörü, Ingilız bilgin. Julian Huxley. yüce mutasavvıfın ınsanlığı birlik ve bütünlüğe kavuşturma ülküsünü överken Papa X.\IM'üncü Jean 1958de, "Katolik dünvası adına Mevlana'nın anısı önünde saygıyla eğüirim" diyodu. Insanlığı hırstan. kötülükten, yalan ve ikiyüzlülükten annıp gerçek güzelliği bulmaya çağıran, 'Candancanagörkenıli biryol var/ Gönlüm uyanık, o volda sevdavı arar / Hoştur gönlüm hoştur - saf bir su gibi / Saf bir su ışıldar - aya saf ayna tutar' diyerek Tann'sal sevgivi arayan Mevlana'nın volculuğu. yüzyıllar öncesinden günümüze sunduğu ışıkla sürüyor. y KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK iUlLUJ. ,s.3o İnsanın Halleri: Yöneten: Artun Ünsal Konuşmacılar: Ahmet Oktay, Aydın Engin, Gencay Gürsoy İ T U R K C E L L salonu, MeşrutiyetCad.153 Tepebaşı Istiklal Cad. Korsan Çıkmazından girilebilir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle