23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA v-.. CUMHURİYET 28 MART 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Gumhuriyet'in Kitaplan... DURSUNAKÇAM T emizlikçi Ayten Haıum, Cumhuriyet'i evirdi çe- virdi. "Bu gazatamn Kar- naval'ı,Şok'u, Bahar'ı ne- >i yok mn" dedi. "Yok" dedim Zınk durdu. "Ga- zata olur da hiç hedaye vermez" miydi? Yanıtını aldı: "Kitap verir!" Dudakla- rını büzdü: "AUah'a şükür" onun kita- bı vardı, duvarda asılıydı, "Kelâm-i ka- dim!" Okuyamazdı. anlayamazdı, ama Kuran'm evde bulunması "sevap"tı, uğur getirirdi! A>ien Hanım "sesszçoğunluk"tandı. Başı e\ ınde "Kelâm-i kadim"e, gazete- lerde "promasyon"a. televizyonda "Tür- nike", "Çarki Felek"e bağhydı. "Bir lokma ekmek uğnına" bir kapıdan öbü- rüne koşturuyordu. "Yüce pariamen- to"ya seçilmek isteyen "parlamenter'" adaylan, Ayten Hanım'ın oyunu alabil- mek için kıyasıya bir yanş içindeydiler. Aralanndaholdingtutmalan. şeriat *ta- kıyye"cıleri, kasaba bezirgânlan, rant- çılar, mafyacılaroldukçaçoktu. Güven- celeri. harcayacaklan milyarlar, çevire- cekleri katakullilerdi! Ve Kütüphaneler Genel Müdiresi Gülçin Hanım açıklıyor- du Hürriyet'ten Faruk Büdirici'ye: Ki- tap okuyanlar devede kulak sayılmaz- larcftftfkemizde.Okullarda. okul yapım projelerinde kitaba. kitaphğa yer yok- tu. Televizyon programlannda, yerli ya- pım filmlerde kitabın adı geçmezdı. Ge- zilerde, dinlence yerlerinde içki içilir, si- gara içilir, tespih çekilirdi, ama kıtap okunmazdı. Anadolu'da büyük bir kita- bevinin günlük cirosu 10-15 milyon ara- sındaydı. Kitaplar pahalıydı. dar gelir- liler satm alamıyorlardı. tşte Cumhuriyet gazetesinin okurla- nna parasız sunduğu kitaplan böyle bir ortam içinde düşünürsek. şapkamızı çı- karmamız gerekmez mi? Bır kitabın or- talama baskısı taş çatlasa üç bini geç- meyen bir ülkede, her hafta 140 bin, her ay 360 bin kitap! Kitap ama adam gibi kitap. cep kitabı boyutunda, biraz ince ama damıtılmış kitap! Cumadan cuma- ya, günümüze ve yakın tarihimize ışık tutan belgesel nitelikli yapıtlar, salıdan sahya, yüzyıllann süzgecinden geçmiş dünya edebıyatından seçme klasikler... Feynir ekmek yercesine Bu kitaplardan, özellikle klasiklen her alışımda, 50 yıl önce Köy Enstitü- sü'nde kayberriğim sevgili dostlanma ye- niden kavuşmuş gibi olurum. Aynı boy, ayru biçim, aynı renk. Yine o ölümsüz insan Hasan Âli Yücel'ın önsözü ıle baş- layan. "aydınlanma döneminin" ışıkla- n her bin.. Cılavuz Köy Enstitûsü'ne yazıldiğım ilk günlerdi. Dersler daha başlamamış- tı. Ilgimi çekenlerden binsi de kitap bol- luğuydu. Öğrenci l4 ağabey"lerin elin- de. cebinde hep kitap! Konılukta. park- ta, duvar köşelerinde ne de çok okuyan- lar vardı! Okumayanlar mandolın çalı- yorlardı ya da çalışıyorlardı işyerlerin- de. Onlann arasında boş gözlerle aylak dolaşmaktan utanıyordum. Şavşatlı Şem- settin Altun Ağabey, bitirdiğı kıtabı ba- na verdi, "Alsendeoku" dedi. Vottaire'in "Candide.*" Hemen başladım. ama an- lamakta güçlük çekiyordum Saçlan ta- ralı köylü kılıklı bir adam ilgı>le yanı- mayaklaştı, "Aferin" dedi. "köyünden gelir gelmez sen de başladın okumaja!*" Kitababaktı. "Bunusonraokursunn di- yerek kütüphaneye götürdü beni. "Grimm Masallan"nı \erdi. Bu ada- mın, "Türkçeci Kemal öğretmen" ol- duğunu daha sonra öğrenecektim. Ya- nm yûzyıl sonra o kıtaplann ıkisi de ar- dı ardına çıkageldiler Cumhuriyet'le birlikteevimıze!.. Küçük torunum Ca- ner'i okşarcasına kucaklanm bu sevim- li klasikleri her alışımda. Bazen daya- namam, okuduklanma yeni baştan baş- lanm. Gnmm Masallan okuma eylemınin bır başlangıcıydı benim için enstitüde. Bir kitaplar diinyasındaydım. Mehmet Ba- şaran'ın deyişi ile "Peynir ekmek yer- cesine okurduk" köy çocuklan. Öğle- den sonralan her gün düzenli okuma saatleri vardı dersanelenmizde, Türkçe öğretmenlerinin gözetımınde. Herkes okuduğu kitabı sıra ile arkadaşlanna an- latmak. sınıfta tartışmaya açmak zorun- daydı... Iki yıl sonra Talip Apaydın gel- di Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitü- sü'nden. Bıyığı yeni terlemiş genç bir öğretmendı. Küme (sınıf) öğretmeni- miz oldu aynı zamanda. Talip Apay- dm'la okuma işı daha bir renk ve boyut kazandı. Hikâye. roman, şiir. tiyatro, müzık. resim iç içe harmanlaşmıştı... Hey gidi günler. nereden nereye gel- dik!.. Köy Enstitüleri'ni kitap okuma eylemı yıkmıştır.dersekjendir! "Aydın- lanma aklın inançtan, bilimin dinden bağunscdaşması>ia başlarruşör" diyor Ö- han Sekjuk. Biz köy çocuklannın aklı da dinden. fanatizmden okuma yoluyla ba- ğımsızlaşmıştı bu enstitülerde1 Seksen beşine merdiven dayamış tey- zem. yinelerdururbeni hergördükçe "Ay ogul seni Cılavuz yoklan çıkardı. Ne gü- zd sesin vardu hanz olurdun, imam olur- dun,başına bunca dertleraçmazdın." Ye- tinmez başka öğütler de verir politika- dan. dünyanın gidişatından!.. Hep gü- lergeçerdim. Sonunda dayanamadım, hiç okumayan, yazamayan, radyo ve televiz- yonlardan haberleri dinlemeyen, dinle- se de anlayamayan bır kişi. nasıl olur da her şeyi bilebilirdi? Ama o kendinden çok emindi. "Dursun can, ben okumam. yazmam, biryerleri degezmem ama bel bûJürüm. Ne denir, Allah vergBİ!" Teyzemin yanıtı, genelde Türkiye in- sanının gerçeğini de yansıtmaktadır. On- lar okumasalar, bir araştırma yapmasa- lar da mangalda kül bırakmazlar hemen her konuda!.. Devlet katında olanlann bilgileri. kültürleri de unvanlanyla oran- tılı olarak aşama aşama yükselır! Dev- let başkanlığına oturanlarsa katına eri- şilmez bilge olurlar. Kitle iletişim araç- lanndan >-urttaşlanmızı sürekli "irşat buyururlar" iki satırlık birhazırlığa ge- reksinim duymadan! Cumhuriyetlebaşlayan "aydınlanma döncnıi" 1950'lerden sonra "takı>'>'e''ler- le karartılmaya başlandı. Karanlıkta, ka- ranlık kafalarbüyüdü... Cumhuriyet ga- zetesi okurlanna sunduğu kitapcıklarla, 50 yıl öncesinin aydınlığından izdüşüm- ler taşımaktadır günümüze diye düşü- nüyorum. "Kitapsız karanlık" içinde bu girişimi çok önemli biryurtseverlik görevi sayıyorum. Emeği geçenleri kutlanm. m 9 Tanıtım Otesi Yaklaşımlar ABDULLAHTEKİN Türkiye'nin turistik boyutlu tanıtımı söz konu- su olduğunda çok ciddi bir eksiklikten söz edil- mesi doğru değildir. Devlet de özel sektör de bu alanda elinden geleni yapıyor ve henûz bekleni- len çizgide olmasa bile başan yakalanıyor. Eksik olan. olumsuz gözüken tablo. bu aşama- dan sonra göze çarpıyor. Clkeye gelen turist mem- nun kalıp bunu çevresine, yakınlanna anlatacak konumda yansımıyor. Turizmin yazılı olmayan yasalanndan biri. yanı memnunbirturistinontu- rist daha gctireceği yaklaşımı işlevsiz kalıyor. Gerek devlet gerekse özel sektör, turist hava- alanına indikten sonra görevlerini bitmiş sayarak ilgisiz kalıyor, ne olup bittiğini izlemek istemi- yor. Daha sonra herhangi bir olumsuzluk, eksiklik ve aksakhk olduğunda bunlann gözlenmesi ve giderilmesi yolunda çaba harcanmadığından so- runun kökeni yine tanıtım eksıkliği yaklaşımına bağlanıp kenara geçilmektedir. Deyim yerindey- se her yıl aynı filmi birkaç kez izlemek mümkün. Artık iyice bilinmelidir ki turizmin gelişmesı ve ilerlemesi salt konaklama işletmelerinin çoğal- tılması ve henüz içeriği yanlış saptanan tanıtım çabalannın sergilenmesîne bağlı değildir. Turizm bir hizmet sektörüdûr ve turistin ülkemizi tercih nedenleri bellidir. Bu iki yaklaşıma koşut olarak havaalanında, sokakta, çarşı-pazardaki davranış biçimleri, temizlik, çevre ve doğanın korunması. kültürel doku örneği aynntılar turizm hareketle- rini yönlendirmede büyük önem taşır. Doğamızı, kültürümüzü, tarihimizı, kentleri- mizi iyi korumak zorundayız. Tanitımla ilgilı ça- lışmalanmızda hep konaklama işletmelerini ön pla- na çıkanyoruz. Konuya yönelik olarak kurulan der- nek ve vakıfçalışmalan, hazırlanan kataloglar fu- arlardaki yaklaşımlar tümüyle bu boyutta göze çar- pıyor. Turistler bir ülkeye salt konaklama işletme- lerini görmek için gitmezler. Oranın tarihi, kül- türü, doğası, güzellikleri, insanı, çevresi ömeğı un- surlar dikkate alınır. Antalya için bir 'dünya kenti' benzetmesi aldı başını gidiyor. Yerel yönetim başkanlanndan tu- nzmcilere uzatılacak çızgıde Antalya'yı dünya kenti yapmaya kararlı birçok gönüllü (!) çaba har- cıyor. Bırakın Antalya, kültürü, doğası, çevresi ve özellıkleriyle bir Akdeniz kenti, bir Anadolu ken- ti olarak kalsın. Antalya'yı bir dünya kenti yaparsanız ilginçli- ği kalır mı? Onu bir Akdeniz kenti gibi koruvun, bu iyiliğiniz yeter.. Mimari özellikleri. kültürü, ye- rel özellikleri giderek bozulan kenti kalkıp bir de "dünya kenti'ne dönüştürmeye çalışmak hangi ak- lın işidir. Şirin bır Akdeniz kentinden kalanlan da yok etmenin anlamı var mı? Ama tanıtımdan salt konaklama işletmelenni algılıyorsanız dünya ken- tidir diyebilirsiniz. Gerçekten donanımlı konak- lama işletmeleri için bu tür bir saptama yanlış ol- maz. Tanıtım konusunda yapılan en belirgın yanlış- lık Kemer örneğinde göze çarpar. Kemer, seçkin konaklama işletmelerine sahiptir, ama yürüyüş yollan, sportif olanaklar, kültürel doku, tarihsel mekânlarkimseyi ilgilendırmemektedir. Olympos antik kentinden yeterince yararlanılmamaktadır. Phaselis antik tiyatrosu yıkılmaya yüztutmuş Idy- ros kaderine terk edılmiş. Selçuklu av köşkü bir kıyıda unutulmuştur. Doğamızı. tarihimizi iyi ko- ruyup onlan ön plana çıkardığımızı söyleyebilir miyız.. Konaklama işletmelerinden sokağa çıkan tu- rist, çevre, temizlik, gürûltü, kişilerin davranışı ör- neği alanlarda iyi izlenim edinebiliyor mu soru- sunun yanıtını aramak durumundayız. Öbür tür- lü iyi tanıtım yapamıyoruz, tanıtımda yeterli de- ğiliz yaklaşımlan fazla gerçekçi bir anlam taşı- maz. Sonuç 1) Tanıtım yapanlar neyi tanıtmaya ça- lıştıklannı öğrenmekzorundadır. Bunu öğrendik- leri zaman kataloglan otel resimleriyle değil, mü- ze, kuş, köprü, balık, ağaç, tiyatro resimleriyle do- lu olacaktır. Sonuç 2) Tanıtım yapanlar, turist ülkeye girdik- ten sonra da onu izleyip nelerle karşılaştığını iz- lemek zorundadır. Madem ki hizmet sektörü ve madem ki memnun birturist on turist getirir, o hal- de onlann niçin memnun kalmadıklanru görüp yeni yöntemler saptayabileceğini düşünmelidir. 4 Vatan Mahzun Ben Mahzûn' • li BEHZATAY 9 çinde bulunduğumuz ortama baktıkça I Nanuk Kemal' in sözünü yineliyorum sık sık: " Vatan mahzun ben mahzun!" Olup bitenleri izledikçe üzülmemek büyük bir duyarsızlıktır... Kirlilikten kurtulmaktan, temiz toplumdan sıkça söz ediliyor. Ama bakıyorsunuz, birbirini malvarlığı konusunda sürekli suçlayan iki partinin başkanı. hükümet kurma. ortaklaşa hükümet olmak için hemen adım adım yaklaşıp komisyondaki üyelerine buyruk veriyorlar ve bu buyruklar sayesinde ko- misyonda aklanıveriyorlar... O günlerde ANAP kurultayı başladı. Zorun- luymuş gibi, partinin başkanı durup duruıken Tur- gut Özal'ı övmeden edemedi. Neden? Turgut Ozal, "Ben zenginleri severim" diyerek köşe dönmeyi körüklediği için mi? "Benim memu- rum işini biHr" diyerek rüşvetçiliği teşvik ettiği için mi? Belki bunlar için ve de belli ki oy top- lamak. yandaş edinmek için... Bugün birkaç parti başkanının maKarlıklan insanı şaşalatacak denli çok. Yalnız başkanlann mı? Milletvekillerinin de... Dahası ıl başkanla- nnın da... Kaç milletvekilinin özel uçağı var bi- liyor musunuz? Şu anda ben kesin olarak bile- miyorum. Bırakın milletvekillerini. ilbaşkanla- nnın da özel uçağı olduğunu (sözgelimi bir par- tinin Bursa il başkanının özel uçağı olduğunu bu yazıyı yazdığım gün -24Ocak 1989-)öğrenmiş bulunuyorum... Bu özel uçak paralannı nasıl sağladılar? Elbette bankalar, krediler, işbilirlik- lerle... Yoksullann verdiği vergilerleoluşandev- let bütçesinden bitlenerek... Ve bu baylar ba- yantar böylece varsıUaştıkçavarsıllaştılar... Fîk- ret'indizelerini söylüyoruzsıksık: "\lyin,efen- diler. yiyin, bu eğlenceli sofra sizin. -do>unca>a, tıksınncaya. patla\ıncaya kadar yiyin!" (A. Ka- dir'in Türkçesiyle) Şimdi yazmanmtam zamanı: Düşük tstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Ziya Gökalp'ın olduğunu söylediği hamasi vebölücülük, kışkır- AÇIK/OPEN ARISTONE v i n i z e d e ğ e r k a t a r Servislerimiz bayramda da sizlere hizmet vermeye devam ediyor. Bayramınız kutlu olsun KURBAN BAYRAMI NÖBETÇİ SERVİS LİSTESİ 0800 1850 YrtkiU Salit 'SE y ^ t e r l i l i k 1 gesın# sjhip ^iyp çafnnda 220 w f Ğ ARISTON 1 m^ \m 51 İSTANBUl (AVRUPA) İSTAK8UL (AKADOLU) TRAKYA BURSA ANKARA İZMİR ADANA GAZİANTEP 28 MART 1999 29 MART 1999 30 MART 1999 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 30 MART 1999 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 3 0 M A « T 1 9 9 9 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 30 MART 1999 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 30 MART 1999 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 30 MART 1999 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 30 MART 1999 31 MART 1999 28 MART 1999 29 MART 1999 30MART1999 31 MART 1999 BAYRAMIN l.GUNU BAYRAMIN 2. GUNU BAYRAMIN 3. GUNU BAYRAMIN 4. GÜNÜ BAYRAMIN 1 GUNÜ BAYRAMIN 2. GUNÜ BAYRAMIN 3 GUNU BAYRAMIN 4 GUNÜ BAYRAMIN 1 GUNÜ BAYRAMIN 2. GUNU BAYRAMIN 3. GUNU BAYRAMIN 4. GÜNÜ BAYRAMIN 1 GUNO BAYRAMIN 2. GUNÜ BAYRAMIN 3 GUNÜ BAYRAMIN 4 GÜNÜ BAYRAMIN 1 GUNU BAYRAMIN 2.GÜN0 BAYRAMIN 3. GUNO BAYRAMIN 4. GÜNÜ BAYRAMIN 1 GÜNÜ BAYRAMIN 2. GUNU BAYRAMIN 3. GÜNÜ BAYRAMIN 4. GÜNÜ BAYRAMIN 1. GÜNÜ BAYRAMIN 2. GÜNÜ BAYRAMIN 3. GUNU BAYRAMIN 4. GUNÜ BAYRAMIN 1. GUNÜ BAYRAMIN 2. GÜNÜ BAYRAMIN 3. GUNÜ BAYRAMIN 4. GUNU ŞişJ AlCSARAY ETİLER B.ÇEKMECE S.CEOİT PENDİK PAŞABAHÇE UMRANIYE EDİRNE (KEŞAN) EOİRNE LÜLEBURGAZ ÇORLU . , BURSA BURSA BURSA BURSA KUBTULUŞ B.EVLER GÖLBAŞI SİNCAN AiSANCAK BORNOVA KARŞIYAKA GÖZTEK SEYHAN ' SEYHAN SEYHAN SEYHAN GAZİANTEP 6A2İANTEP GUİAHTEI» GAZİANTEP TEL: (0212) 233 5860 TEL: (0212) 664 40 70 TEU (0212) 287 3617 TEU (0212)88125*5 TEU (0216) 350 24 93 TEL: (0216) 491 84 27 TEU (0216) 33112 51 TEU (0216) 335 43 95 TEL: (0284) 714 49 26 TEÜ (0284) 213 1763 TEU (0288) 412 22 98 TEU (0282) 651 20 21 TEU (0224) 252 56 30 TEU (0224) 360 56 65 TEU (0224) 246 73 82 1 cL. (Uz/fl TEU (0224 TEI: (0224 246 73 82 252 5630 TEU (0312) 433 2949 TEU (0312) 213 26 46 TEU (0312) 484 01 55 TEU (0312) 271 94 38 TEU (0232) 421 71 90 TEU (0232) 343 77 77 TEU (0232) 323 70 51 TEU (0232) 232 93 00 TEU (0322) 2481112 TEU (0322) 359 64 06 TEU (0322) 2481113 TEU (0322) 226 08 44 TEU (0342) 339 39 93 TEU (0342) 232 05 58 _ TEU (0342) 23165 39 I TEU (0342) 339 39 93 tıcılık kokan bir şiir okudu ve Yüce Yargı tara- fından da cezalandınldı. Bu baylar, bayanlar Zi- ya Gökalp'i çok seviyorlarsa, onun şu özdeyi- şini niçin söylemiyorlar: "Zenginlerin servetin- de yoksullann payı vardır." Ve bu büyük kentin belediye otobüsünün ca- mına Saidi İS'ursi'den sonra Nakşi bayrağını eli- ne alan Şevh Mehmet Zahh Kotku'nun büyük boy resmini asıp (altında adı ve özdeyişi de ol- mak üzere) propaganda yapanlar (21 U Uğur Mumcu otobüsünde 23 Kasım 1998 günü gör- düm), "Zenginin debdebesine yarayan her şey, yoksulun açltğının nedenidir" diyen Hz. Ali'nin resmini açıp sözünü yazabiliyorlar mı? Amaçlan bölücülük, kışkırtıcılık, kıyım... Ço- rum"da. Maraş'ta ve Sı- vas'ta olduğu gibi!.. Yıllardır adım adım pa- ranın her şeyi satın alaca- ğı bir düzen kuruldu. Pa- rası olanlann adam yerine konduğu. olmayanların horlandığı korkunç bir or- tamdayız. Bunun için maf- yalar, çeteler türedi. Gün gün kirlilik, kokuşmuşluk artarak korkunç boyuüara ulaştı... Demokrasiden söz edi- liyor sık sık. Oysa demok- rasinin D'sinde bile deği- liz henüz. Evet, 1946'dan beri çok partili bir dözene geçtik. Amademokrasiye ulaşamadık. Seçim meçim demokrasi değildir. Seçim demokrasinin bir çeşit ara- cıdır. Üstelik bizdeki seçim oyunlannı da düşünürsek, bu biçimin de sakatlığını anlanz... Bir temizlik devrimi ge- rekjyorsa-ki ivedilikle ge- rekiyor- önce siyasacılar- dan başlamak gerekir. Bu- na kesin olarak inanalım. Ancak ve ancak böylece kargaşa, karmaşa, rûşvet, soygun, vurgun, yağma. zulüm ortammdan uzakla- şabiliriz... Ve temizlik devrimini başlatabiliriz... Dilsiz olmayalım. Ar- tık seslerimizi yükselte- lim alanlarda... "Geincan- lar bir olalım." Tam elli yıl önce Nâzım Hikmet ne yazıyordu, "Dünyanm EnTuhafVlah- luku" adlı güzelim şiırin- de: "Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek ve hâlâ şarabımızı ver- mekiçin üzüm gibi eziHyorsak, kabahat senin demeye de dilim \-arrru- yorama, kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" PENCERE Metropolde Kurban Bayramı.. Babil Hükümdan rtemrut doğacak çocuklardan belâ gelmesin diye bütün gebe kadınları gözaltın- datutardı, annesi Uşa, Hazreti Ibrahim'i bu yüz- den bir mağarada doğurmak zorunda kaldı. Ibra- him daha küçük yaşta tek tanrıya inandı; bir gün Babil halkı kurban kesmek amacıyla kent dışına çıkınca, tapınaktaki bütün pırtlan kırdı. Babilliler dövünmeye başladılar: - Kim yaptı bu işi?.. Ibrahim yanıtladı: - En büyük put yaptı... - Bir put bunu yapabilir mi?.. - Madem yapılabileceğine inanmıyorsunuz, öy- leyse neden ona tapıyorsunuz?.. Nemrut öfkelenip, Ibrahim'i ateşe attırdı, ama, peygamber yanmadı. Ibrahim'in iki oğlu oldu; Ishak ve Ismail. Tanrı, Hazreti Ibrahim'i sınamak için Ismail'i (ya da bir söylentiye göre ishak'ı) kurban etmesini istedi. ib- rahim eline bıçağı aldı, çocuğu yatırdı, kıtır kıtır ke- secekken gökten bir koyun indirdi Tann... Ibrahim koyunu kurban etti. • Kurban, Müslümanlıktan önce çeşrüi dinlerde be- nimsenmiş bir töredir. Holivutfilmlerindeak sık rast- lanan sahnedir: llkel toplum, tapınaktaki sunağa genç kızı yatırmış, boğazlayacak; tam o sırada "beyaz adam" ımdada yetişip kızı kurtarır... Sonra da evlenir. Ne var ki kurban geleneğinin eski uygulamala- nnda dünya bir başkaydı: ne sanayi vardı, ne elekt- rik, ne fabrika, ne asfalt, ne mezbaha, ne beton, ne koskoca metropoller, ne de gökdelenleıi.. Ta- nm toplumunda, ağaçlann, çimenlerin ortasında, bağlık bahçelik yörelerin kuytuluklannda kesilen kurbanın kanını toprak içerdi. Istanbul gibi betonlaşmış bir metropolde on mil- yon kişi yaşryor, kaç yüz bin kurban kesiliyor?.. Ko- ca kent kanı revan içinde kalıyor... Toprak artık kurbanın kanını içemiyor. Apartmanın boşluğunda, gökdelenin yangın merdiveninde, mahallenin göbeğinde, caddenin kaldınmında, sokağın betonunda, blokun köşesin- de, sitenin ortasında kurbanlar kesiliyor, koyunla- nn bağırsaklan ortaya dökülüyor, işkembeleri ser- gileniyor, postlan yüzülüyor, yeşil sinekler uçuşu- yor, koca metropol büyük bir mezbahaya dönü- şüyor... Kentin zenginleri, varsılları, tuzukurulan bay- ramda sağa sola kaçışıyor... Şehir boşalıyor. Kankokuyor. ,." ' • Kurbanın amacı ne?.. llkel toplumlar tannların gazabından kurtulmak için kurban keserlerdi. Islam'da kurbanın sosyal adalete dönük yanı ağır bastı, varsıllann kestikleri kurbanlann etini yoksul- lara dağıtmak zorunluğu fakir fukaranın yüzünü yil- da bir kez olsun güldürmek içindi. Peki, bu ama- ca uygarca ulaşmakiçin çağdaş toplum örgütle- J nemez mi?.. llle de apartmanırrkapısının önünde hayvan boğazlamak mı gerekiyor?.. Kurban ke- simini çağın gereklerine, kamu yaranna, sağlık koşullarına göre yeniden düzenlemek zorunda değil miyiz?.. Bugün camiler elektrikli.. Minarelerhopariörlü.. V : 'H. Bid'atmi?.. " J-; Bektaşiye sormuşlar: - Baba Erenlersen kurban kesmiyor musun?.. Bektaşi: - Imanım, demiş, Sırat köprüsünde sırtına bi- neceğimiz hayvanı kızdırmaya gelmez. Sevgili anneciğim Ç İ L E R Sensiz bir yıl daha geçti. Dostlann ve sevenlerin seni unutmadılar. LUTFİYE DİZDAR Kurban bayramınızı en içten dileklerimizle kutlar, sağhk, mutluluk ve esenlikler dileriz. ÎTÜRKİYE JOKEY KULÜBÜ! FATtH 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1999/111 Esas Mahkememizin 1999' 111-232 esas ve karar sayılı 10.3./ 1999 tanhh ılamı ıle: Bolu, Düzce, Yörükköyü, cilt 231.02, sayfa 50 ve kütük 147'de nüfiısa kayıtlı Ne- sim ve Hatıce kızı, Düzce 28.5.1326 doğumlu Zülfıye Başkurt'un hasta olması sebebiyle kısıtlanarak, aynı yerde nüfusa kayıtlı eşi Ömer oglu 1932 doğumlu Mahmut Başkun vasi tayın edilmiştır. Keyfiyet ilan olunur. Basın: 13737
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle