20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23MART1999SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Köyden kente göç eden kadm, bir süre sonra istemeyerek tarikatlann pençesine düşüyor 'Siyasal Maııını hedefi varoşlar' • Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Tahire Erman, sol ideolojide kadm - erkek ilişkilerinde "eşitliğin", siyasal İslamda ise "erkeğe itaat ve hizmetin" esas alındığını vurguladı. AVKAJU (Cumhurivtet Bürosu) - Siyasal Is- lamın hedef kitlesmın köyden kente göçen aıle- ler olduğu kente göçen kır kökenlı ailelenn de bir süre soma istemeyerek tekke ve tarikatlann içine düştüjjü belirtildi. Bilkent Universıtesi Kamu Yönetimı Sıyaset Bilımı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tahire Erman, soı idelojılerde kadın - erkek ilişkilerin- de "eşitiiğiır, siyasal tslamda ıse "erkeğe itaat ve hizmetin" esas olduğunu vurguladı. Erman. "Hiçbirsosyal kültürel ctkintik içinde yer aJmamç. kendisniifadeedebilecek ortamlar- da bulunaraamtş kentteki kır kökenli aileler. top- lumsal yelpazedeki ekonomik ve kültürel farkb- hğın da etkish le bir süre sonra kendilerini tekke ve tarikatlann içinde ouluyoriar ve bir daha da kurtolamı>Drlar" dedı. "21. Yüzvıla Girerken Köyden kenteGöçmüş Kadın ve OzeDikle Gecekondu Kadını" konu- sunda inceleme yapan Erman, göçmen ailelenn hemen hemen tümünde sadece kocalann çalışa- rak evlerine para getırdığıni. kadmlann ıse ço- ğunlukla ev kadını olduğunu, aralannda günde- likçi, şirketlerde çaycı veya temızlikçi olarak ça- lışanlann dabıdunduğunu belırttı. Eraıan,evlen- dikten sonra kente göç eden çıftlerin sayıca faz- la ve "çekirdek aüe" tıpının hâkim olduğunu bil- dirdi. Kente göç eden ailelenn, köy yaşantısını begenmeyıp "Köyişiagjr'', "Köydeçokişvar", "Köy i$i pfa" diyerek kenti yeğlediklennı anla- tan Erman, şunlan kaydetti: "Aynca kövdeki ka- dınlar üzerindeki topiumsal kontrol ve gelinler- den ağır beklentiler. kentteki ahyapı ve hi/rnet- lerin köye oranla daha geüşmiş olması ve dolavı- sıyla daha rahat bir yaşam vaat etmesi. kadınla- n kente göç etmeye imrendirniektedir. KadınJar kentte yaşamak istemelerinin önemli bir nedeni- ni çocuklannın fğitimi olarak ifade etmektedir- ler. Dolayısıyla kent tercihlerini toplurn gözün- de kabul ediiebiiir bir hafe getinnekteduier." Kent, erkeği 'maçolaştinvor' Erman, genel kanının tersıne, kadınlann ve özelhkJe de Alevı kadınlann göçü özendınne ve gerçekleştirmede önemli roller üstlendıklerinin altını çızerken, kırni kadınlann, kocalannın kent- te, köyde olduğundan daha az "maço" oldufu- nu söyledıklerinı vurguladı. Kentte sıkılmışlık ve .ezılmışlik sonucunda tepkisinı kanlannı döve- _, rek çıkaran ya da kentte. "gözüjçdajr.ve.baş.ka, -tkadtna veya kumara zaraan ve para harcayan a- t keklerin de sayıca fazla olduğunu anlatan Er- man, kente göç eden kadmlann kendılennı yal- nız duyumsamayıp komşulan ıle karşılıklı yar- dımlaştiklannı. ödünç para almıp verildiğını, bir araya geldiklerinde kocalannı çekiştirdiklerini, sohbetlennde sıkça cinselliğin söz konusu oldu- ğunu anlattı. Doç. Dr. Tahire Erman, kente göç eden aile- lenn, özellikle gecekondularda yaşayanlann "dışlanmışuk ve jtilmiştik" duygusuna kapıldık- lanna dıkkat çekerken, bu duygulann dışa vuru- munun çeşitlı siyasi örgûtlenmelere karılma ya da kendilerini dıne vurma şeklinde görüldüğü- nü belirtti. Köy kökenli ailelenn, kentteki ahla- ki çökûnrü konusunda da endışeye kapıldıklan- nı viirgulayan Erman. bunun sonucu olarak da- Köy kökenli aileler, kentteki ahlaki çöküntü konusunda endişeye kapdarak, daha fazla tutucu değer ve davraruşlan benimsemeye başbyorlar. ha fazla tutucu değer ve davTanışlan benimse- meye başladıklannı anlattı. Bunda, gıderek daha hızlı bıçımde örgütlen- meye başlayan siyasa) Islamın rolünün çok bü- yük olduğunu vurgulayan Erman, şu görüşlere yer verdr •KJmlikkrini tarikatiarda anyoriar' "Bu etkiler altında oluşan tutucu Müslünıan göçmen aiielerdeki genç kiziara toplum hayatın- da var olmak için açık olan önemli bir yol. dinsel grup ve etkinliklere katılmak. tarikat üyesi ol- maktır. Böylece hem kamu alanına akrif olarak katıimalan tutucu aileveçevrelerce onaylanmak- ta. hem de dışlayıcı ve küçümseyki davranışlara maruz kaldıkları kent ortanundan kendilerine savgın bir yer vc kimlik edinebibnektedirler." Göçmen kadınlara "kurtancr gibı görünen dinsel gruplara katılmanın bir de "karanlık yü- zü"nün olduğunu vurgulayan Erman,u KadınJar buralarda sömürülebilmekte, ömeğin: tarikat şeyhJeri tarafından zevk ve tatminleri için kulla- mlabUmektedir. Fadıme Şahın olayı buna birör- nektir" dedi. Hiçbir sosyal ve kültürel etkinlık içinde yer alamamış, kendısinı ifade edebilecek ortamlar- da bulunamamış kadm ve genç kızlann kendile- nni ifade edebilecek tek ortamlann tekkeler ve tarıkatlar olduğunu bildiren Erman, şu görüşle- ri kaydetti: Tarikat şeyhleri itaat talep ediyor "Bu genç kız ve kadınlann topiumsal ve kül- türel düzeyde çok JosıtJı yaşamalan ve yaşamla- nnuı ancak tarikattaki varhklarıy la yeni ve zen- gin anlamlar kazanmalan sonucunda tarikat şeyhleri özellikle genç ve çekki iseler, bu genç ka- dın müritJerde derin ve güçlü duygular yarata- bilmektedirter. Eski bir kadın müridin söylediği gibi. bu duygular pop yıldızlarına duyulan duy- gulardan pek de farklı dcgildir. Tarikat liderleri sahip olduklan o dinsel otorite ik müritkrinden sonsuz itaat talep ermektedirter. Bu da özellikle kadm müritteri kumalanıtabilir durumda bırak- maktadır. Toplumsalla^ma süreçleri içinde er- kek ihtiyaç ve taleplerine öncelik vermeyi, erkek otoritesinc boyun eğmev i öğrenen ve kabulienen bu genç kadınlar, etnek ve zamanlannı hatta vü- cutlanm tarikat şey hlerinin hizmetine sunabil- mektedir. Bu kaduı müritierin birçoğu alt sosyo- ekonomik gruplardandır ve kentegöç etmiş aile- lerin ikinci kuşak göçmen çocuklarıdır. Kırdan kentegöçeden kadınlann kültürel olarak olduk- ça kapalı ve pek de dost sayılamay acak arayışla- n, tarikata mürit olmak, siyasiörgütlere kabhnak ya dayerleşik eski kentliler gibi olabUmek için gi- yim ve görünüşe çok önem vermeye itiyor." ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Farklı Sopunlan Bodrum HABİTAT TrafıkKozası kolaylaştırıcısı Galip Baran 'Onde gelen sorun bananecîlîk^ANKARA (Cumhurtyet Büro- $n) - 17-21 Mart 1996 tarihinde toplanan Bodrum Habitat Konfe- ransı'nın ardından oluşturulan "Trafikkozakn"' trafikteki sorun- lardan yola çıkarak "topJu yaşam ahlakj" oluşrurmayı hedeffiyor. Bodrum HabitatTrafik Kozası ko- laylaştmcısı Galip Barao, uygun yöntemle üzerine gidıldiği takdir- de, toplumun önde gelen sorunu olan "bananecifiğin' 1 hakkından kolayiıkla geünebileceğmi söyle- di. Bodrum Habitat Trafik Kozası kolaylaştıncısı Galip Baran, Bod- rum Habitat Konferansı 'nın ardın- dan oluşturuian trafik kozalan ko- nusunda bilgi verdi. Baran, trafik kazalannda ınsan kusuru etmenini öncelikli sorun seçerek başlatılan girişimin okul dışı bir egitım çahşması olduğunu söyledi. Baran, "Bu çahşma, kent- selve kırsalcevTeyi doğayı tarihsel yapısryiakoruma\ucarpık>apılaş- maya, tiiketim savurganhğına ve her türiü haksızuğa karşı çıknıayL. sadece trafigin değiL yaşamın tûm kurallanna uymavı, bu bağtamda bir toplu yaşam ahiakı oluşturma- yı ve bananedliğe son vermeyi ön- görör'" dedi Yurttaşlıgtn bazı so- rumluluklann üstlenilmesıyle ka- zanılmış bir statü olduğunu vurgu- layan Baran şöyle konuştu. "As- kertik. vergi, o> gibi geieneksel gö- revleri yerine getinnek w Türkiye Cumhuriyeti kimiiğine sahip ol- makla kazandanvatandaşbk sitarü- süne karşın yurttaşuğı, yukanda saydanlann ötesode, fazİadan ba- '. n a sommluhıkknn üstlenilmesiyie kazarulabilecek bir statü olarak gö- rüyorum. Habitat dilryle tanımla- yacak oiursam devieti yapar kılıcı bazı projeterin yaşama geçebiune- si çabası içindeyim. Bu çabaian; yakınma. eleştirme ve protesto et- menin ilerisinde biryakiaşımla. ba- zı somutprojeler uygularayak çöz- me çalı^malan olarak tanımla- maktayim. Trafik kazalannın in- sau kusuru umuru ileügüisKiltop- . lunı çahşmajnız bu projeterin bir örneğkür." Çok ilginç bir ülkede yaşamak- tayız. Bir yandan müthiş 'güzel- //Wen'yaşarken, bir yandan hak- sızlık ve adaletsizlikler karşısında yüreğımiz burkuluyor. Gazeteye her gün çok sayıda mektup gelıyor. Arkadaşlaria al- dınp değerlendirmeye çabalıyo- rum. Zaten aylardır gazeteye uğ- rayamıyorum. Bir yandan fakül- tedeki işlerim ve sorumlulukla- nm, bir yandan IÜ Atatürk llkete- ri ve Inkılap Tarihi Enstitüsü, bir yandan Bilgi Üniversitesi ve bir yandan da ıstanbul içi ve dışjn- daki toplantılar, doğrusu nefes alacak zaman bırakmıyor. Gençliğimizde de bu tempoda koştururken, "llendeyaşlandığı- mız zaman tempoyu düşürür ve kendimize de zaman ayınnz" di- ye düşünürdük. Arkadaşlarım- dan çoğu da benim durumumda. Yaşımız ılerledikçe tempomuz art/yor. Ve kendimize grtgide da- ha az zaman ayınr olduk. Okun- ması gereken kitaplar, dağ gibi birikö... Bugün birkaç okur mektubuna değinmek istiyorum. Değindikle- ri sorunlar kesinlikle kişisel so- runlar değıl. • • • Abdullah Rıza Ergüven, Is- veç'te yaşayan bir yazanmız. Kendi Isveç'te yaşıyor, ama kal- bi Türkiye'de ve Türkiye ile bıriik- te atyor. Geçen yıl Ankara'ya gelmiş. Bir kitapçıya giderek kitaplannı sormuş. Ve tüm krtaplannın top- latılmış olduğunu öğrenmiş. Oy- saki biri dışında, toplatma karan falan yokmuş. Çok haklı olarak isyan ediyor: "...Yasak Tümceler romanım nedeniyle yaklaşık ıki yıl hapıs cezası almıştım. Bir yazann bir kitabına uygulananyasak, bütün öbür kıtaplan için de geçerfi mi? Böyle mı yasalar? Hangi yüzle AB'ye gıımek istiyoruz? Sorumlular 'dine hakaret' suç- lamasıyla yasaklan çoğaltıyor. Oysa yapıtlanmda 'aydınlanma' ve 'Atetüıic devrimlerini' işliyo- rum. Türkiye'de herşey tersyüz oldu da benim mi haberim yok? öze/deö'/, bütün Türkıye'nin so- runu bu!.." ••• Sağmalcılar Cezaevi'nden ya- zan Mahmut Yaman, özellikle televizyon yayınlannın yozlaştın- cı etkilerinin gençlerimizı sürük- lediği bataklık uzennde duoıyor. Özgürlüğünden yoksun bir insa- nın saptamalannı dikkate değer buldum: "...Evlatlanmıza, evlatlanmızın geleceğine sahip çıkalım. Bu tür ahlaksızlık, yozluk saçan prog- ramlan ızlemeyelim, evlatlanmı- zaizletmeyelım. Halkımızkötülü- ğün, fenalığın ne olduğunu bili- yor. Ama özellikle gençlerimizin bu noktaya düşenleri, bunun na- sıl olduğunu bile anlamıyor. An- latmalısınız... 'Bunlan seyret- mekle, izlemekle bir şey olmaz, pisliklerine ortak olmam, ben on- lar gibı olmam...' gibı düşünce- ler mahkûm edilmelidir. Yaşam bu düşünceleh defalarca mah- kûm etmeye devam ediyor. Onlarca gencimizin hazin so- nunu izliyorsunuzdur, biliyorsu- nuzdur. Mesele, yaratılan bu ha- zin tabloyueleştırmek, deyim uy- gunsa, 'dövünmek' değil, bu tabloyu ortadan kaldırmanınpar- çası olmaktır... ...Televizyona esır olmamalı halkımız. Sürüklenmeye çalışıl- dığı batakhğa çekılmesine izin venlmemelı. O bataklığın kuru- tulmasına yardımcı olunmalıdır. Bugörev sizın de omuzlannız- da değil mı? Hem de nasıl... Şu veya bu oranda olsa da taşınan öz kültürümüz bunu istemekte- dir, bunu beklemektedir. Anado- lu topraklannda nice sömüren, zulmeden bunu denedı. Çünkü vartığının devamında, öz kültürü bozmayı önemli gördü. Neyap- tılarsa da, sonuçta başaramadı- lar bunu. Yine başaramayacak- lar... ...Şu veya bu oranda kendi kültûrünü sahiplenmeyi gerekli bulan herkes, karşı çıkma ve çı- karma görev ve sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Hele 'aydın' olanlanngörevi çok daha boyut- ludur. Yoksa öyle değil mi?.." ••• Ankara Ulucanlar Merkez Ka- palı Hapishanesi'nden yazan Enver Yanık, üretılen 'komplo teorilerine' efeştiri getiriyor ve bi- zim gibi yazarian da bu komplo teorilerine alet olmakla suçluyor. Dili bazen fazla sıvnlıyor ve had- dini aşıyor. Ama içinde bulundu- ğu koşullara bağlıyorum. • • • Aslında işi hangi ucundan tu- tarsak tutalım; kaldırdığımızda, altından bir pislık' çıkıyor. Dıren- me gücü müthiş yüksek ve müt- hiş yaratıcı bir halkımız var. Zaten bu sayede içten ve dıştan gelen hain darbelere karşı direnebiliyo- ruz ve yıkılmıyoruz. Fakat maalesef 'yorgunluğun' iz ve işaretlerinı göruyorum. Top- lumca yorulduk ve 'bıkkınlığın' eşiğine geldik. Bir toplum bu noktaya geldi mi, genellikle 'kurtancı' aramaya başlar. Demokratikbırtoplumda, bu kurtancının sivil olması bekle- nir. örneğin 1973 ve 1977'de toplum, kurtuluşu Ecevit'tegör- müştü. Sonra.onunyenneEvren ve daha sonra da Özal geldı. Bu- gün, pek çok insan gözünü Çan- kaya'ya dikmiş durumda. Ama bunlar boş işler... Eğergünümü- zün Ecevit'i, 1970'lerin Ecevit'i olabilseydi, umutbesleyebilirdik. Fakat korkarım biraz geç kalındı. Eniyisi, toplumu 'kurtancı'arar duruma sokmamak. Çünkü da- ha sonra 'kurtancılardan kurtul- mak' çok daha zor oluyor. Not Arkadaşım Oral Çalışlar bu sabah saat 9.30'da Istanbul DGM'de savunmasını yapacak. Okuyuculanma duyururum. Balkan Dişhekimleri Kongresi 'Diş hastalıklan yaşam tarzıyla bağlantılı' • Yerli yabancı 1500 dişhekiminirj katılımıyla başlayan 4. Balkan Diş Hekimlen Kongresi'nde Türkiye'de çocuklann neredeyse tamamının dişlerinin çürük olduğu vurgulandı. Istanbul Haber Scrvisi - Danimarka'da ise vüzde 40. ize geliyor! Türkiye'de ber 100 kişıden 95'inin en az bir çürüğe sa- hip olduğu belirtildı. Manc- hester Üniversitesi Ağız Sağ- lığı Araştırmalan Bölü- mü'nden Prof. Dr. Robin M. Davies, Türkiye'de ağız-dış sağlığına verilen önemin ge- lişmış ülkelere oranla olduk- ça geri olduğunu söyledi. 4. Balkan Diş Hekimlen Kongresi dün Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayf nda başladı. 25 Mart tarihıne ka- dardevam edecek olan kong- reye yabancı ve yerlı yakla- şık 1500 hekım katılıyor. Kongrenedeniyle Jstanbul'a gelen Prof. Davies. diş ve diş etı hastalıklannın yaşam tar- zına bağlı olduğunu belirtti. Türkıye'nin, bu konuda ol- dukça geri olduğunu vurgu- layan Davies, Avrupa'da so- runun küçük yaşlarda veri- len eğitımle büyük oranda halledildiğinı söyledi. Türki- ye'de çocuklann neredeyse tamamının dişlerinin çürük olduğunu belırten Davies şöyle devam ettı: "Sanıldıgının aksine bu nonnal bir şey değil. Hiç çü- rük görüüneyen cocuk oranı İngüterede yüzde 46, Dani- marka'da yüzde54iken Tür- kiye'de yüzde 16. Yaşlı nüfus- ta da hiç dişi olmayanlann oranı Türkiye'de yüzde 75, Çocuklara sık sık biberonla şekerli yiyecekler verürnesi de çürük oranını artünyor." Davies. ""Dişlerin günde i- ki kez nrçalanması, şeker tü- ketiminin azaltılmasj ve dü- zenli hekime gidilmesi" ıle sorunun biteceğıne dıkkat çektı. Dişimize bakmıvoruz Colgate tarafından 18-45 yaslan arasındakı 1033 kişi- de yapılan bir araştırmayla da dişlerimıze bakmadığımız ortaya çıktı. Araştırmaya gö- re her 100 kışiden sadece 21'i dişlerinı günde ıkı kez fircahyor. Gelişmiş ülkelerde diş macunu tükerımı kışı ba- şına yılda 300-400 gramken Türkiye'de 50 gram. Diş fır- çası tüketimi ise yılda 18 mıl- yon. Dişftrçasmıdüzenlı de- ğiştirenlenn oranı yüzde 11, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 90'lara çıkıyor. Araş- tırmaya katılaniann yüzde 81 "ı yalnızca dişı çürüdüğü zaman hekime gıdiyor. Yine yüzde 81 'lik biroran, bakım- da en önemli ürünün diş ma- cunu olduğunu düşünuyor Colgate Polmalive Türki- ye tarafından 1995 yılında başlatılan "Agız Diş Sağlığı Eğhinı Program]''yla bugu- ne kadar 500 bınin üzerinde öğrenciye ulaşıldı. Süper starlar ev Arçe/ik Müzik Setleri ile birlikte Çelik, Ibrahim Tatlıses ve Muazzez Ersoy'un en yeni albümlerinden oluşan 5 CD'lik hediye paketi sizin. MS 5420, MS 5405, MS 5435, MS 5440 ve MS 5450 modellerinden birini seçin, gerçek ses keyfini Türkiye'nın en değerli müzisyenlerini dinleyerek, doya doya yasayın. Müzik setleri ile birlikte 5 CD İrcdiye.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle