16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12ŞUBAT1999CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Efsanevi film'Yol' çekiminden yıllar sonra bugün kendi ülkesinde de gösterime çıkıyor Ehıyarsız kahnamayan bir çığhkCannes"da Altın Palmiye'yi kazan- masından 17 yıl sonra nihayet yolu ken- di ülkesiyle de kesişen, unutulmaz yol destanı 'Yol', bugün sinemaseverlerin karşısına çıkıyor, yeniden elden geçiril- miş, taze kopyasıyla. Meraklısmın iyi bil- diği gibi, 12 Eylül askeri darbesi nede- niyle, izinlerin kaldınldıgı uzun bir dö- nemin ardından bir haftalık bayram iz- nine çıkan 5 mahkûmun, yanaçık bir cezaevınden memleketlerine gidişlerini ve dışanda onlan bekleyen çeşitli sorun- lan ve acılan hikâye eden'YbT, yıllar son- ra kendi ülkesınin sinemalannda göste- rime çıkmasıyla, herhalde bu mevsimin olay-filmi sayılabilir şimdiden. Kanh canh karakterier geçidi Sinemamıza, hâlâ aşılamamış en bü- yük uluslararası başanyı getırmesine karşın askeri cuntanın, üstümüze ölü topragı serpıldiği 1980'li yıllar boyun- ca yasakladığı bu efsanevi filmi yıllar sonra yine alabildiğine etkilenip duy- gulanarak ve sarsılarak izledik. 'Yol', bir an önce evlerine, yakınlanna kavuş- ma heyecanı içindeki 5 mahkûmun, as- keri bir kışla gibi idare edilen, asker- jandarmanın yollannda hep arama yap- tıgı ülkeyi boydan boya kateden otobüs ve kara tretılerdeki çileli yolculuklan (ve sonrası) aracılığıyla 12 Eylül döne- minin son derece canlı, gerçekçi ve ay- nntılı bir panoramasını veriyor. Feodal yapırun koşullannda ezilmiş, anlayışsız devletin hoyTathklannı, düzenin zulmü- nü sineye çekerek yaşam ve var olma (kendi dilini konuşabilme) mücadelesi veren doğunun yoksul kırsal kesim in- sanlanndan, kadınıyla erkeğiyle unu- tulmaz ve değişken insan manzaralan su- nan 'Yol', seyirciyi cezaev indekı mek- tup dağitımı sahnesınden fınaldeki ızin dönüşlerine kadar hemen ele geçirip bir daha bırakmayan. yoğun bir duyarhlık ve insancılhk boyutunda seyrettiriyor baştan sona. Karamsar, hüzünlü, insanın ıçine otu- ran ve alabildiğine evrensel bir başya- pıt niteliğindeki 'Yol', olanca karamsar- lığma ve nesnel gerçekçiliğine karşın aslında 'umutsuz degO,umutışıralan sa- çan' bir fılm: özellikle her kahramanın Yönetmen: Şerif Gören / Senaryo, montaj: Yılmaz Güney / Kamera: Erdoğan Engin / Müzik: Zülfü Livaneli / Oyuncular: Tank Akan, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Hikmet Çelik, Tuncay Akça, Şerif Sezer, Meral Orhonsay, Semra Uçar, Hale Akınlı, Sevda Aktolga, Hikmet Taşdemir/1982 (Güney Film- Cactus Film) Tank Akan, Şerif Sezer'i kara kışa teslim ederken. kendi kişisel hikâyesi boyunca geçirdi- ği evTeler düşünülürse. Ornekse 5 mah- kûmdan Tank Akan'ın oynadığı Seyit Ali. kötü yola düşen sevgili kansı Zine'yi (Şerif Sezer) geleneklerin baskısı, aile onayı ve dayatması sonucunda. kara, ti- piye, ayaza teslim ederek cezalandınyor yüreğı elvermese de. hem de küçük oğul- lannın gözü önünde. Son anda ağır ba- san sevgisi de. Zine'yi donmaktan kur- taramıyor ve pişman pişman, yapayal- nız cezaev inin dönüş yolunu tutuyor Se- yit Alimiz. Suriye sınınndaki birkaçak- çı köyündeki yoksul ana-baba evine ge- len, cezaevine dönmemeye kararlı, at ve doğa tutkunu. kaçakçılıktan mah- kûm, Urfalı bekâr Kürt dehkanlısı Ömer'se (Necmettin Çobanoğlu). ka- çakçı agabeyi Abuzer'in ölüsüne bile sahip çıkamasa da gelenekler geregi al- dığı agabeyinin kansıyla çocuklannın so- rumluluğunu üstlenip bir değişimden geçerek dönüyor cezaev ine fınalde. Kor- kaklıgı yüzünden kayınbiraderinin vu- rulup ölmesine neden oldugu için Diyar- bakır'da karısının yakınlannca kinle, nefretle karşılanan şofor Memed Salih (Halil Ergün) de daha önce yalana sığın- mışken dogruyu söyleyebilme cesareti- ni gösteriyor sonunda. Yol ve yolculuk destanı Ancak gizlice görüşüp ikna ettigi ka- nsı (.Meral Orhonsay) ve ikı çocuğuyla bindiği trende. ailenin arkalanndan gön- derdiğı. genç horoz gibi ateşli, küçük ka- yınbiraderinin intikam kurşunlarından kurtulamıyoryinede. Nişanhsıylaşöy- le dilediğince vakit geçırememekten. ateşini söndürememekten dertli Antep- li Me\ lüt'se (Hikmet Çelik) çok geçme- den solugu genelevde alıyor. îzin belge- sini yitirdıgi içın bütün iznini, kapatıl- dıgı nezarethanede geçirmek zorunda kalan ve öldügünü daha bilmediği kan- sına hediye aldığı kanaryayı arkadaşla- nna teslim eden gariban Yusuf'sa (Tıın- cay Akça), kahramanlanmızın en baht- sızı (ve en az işleneni). Filmde yogun acılann, sorunlann, ge- lenek-göreneklerin çarpıttığı insan iliş- kilerinin, cinsel baskıların, gerçekçi, nesnel tasviri ağır basıyor. Doğulu ka- dınm ezilmişliğiyle erkegin zavallılığı- nın birbirine koşut gittiği film, hâlâ ge- çerli katı aıle göreneklerini, feodal âdet- leri açık seçik gözler önüne seriyor. Keskın bir çığlık gibi seyredenin bo- ğazına saplanan bu kolayca unutulamaz yol ve yolculuk destanı, kesinlikle hiç- bir seyircinin duyarsız kalamayacagı bir başyapıta dönüşüyor iki saat süresince. Yaşamının en verimli yıllannı 'dam- da' geçirmek zorunda kalmış, hapisha- neyle iç içe yaşayıp hastalanmış Yılmaz Güney'in 'içeride' bizzat başından geç- miş ve tanık oldugu, dınledigi. araştır- dıgı kimi mahpushane gerçeklerinden yo- la çıkarak yazdığı dört dörtlük bir senar- yodan, yönetmen Şerif Gören'in çekti- gi 'Yol', Yılmaz Güney sinemasınm ru- hunu ve ahnosferini yakalayan, 'din- mek bibneyen bir insancıl duygular ya- nardağı' gibi sürekli patlayan sahneler- le bezeli, hüzünlü, görkemli, yaman bir fresk. Sinemaımzın donıklanndan... 20 yıl kadaröncesindeki. politik ve sos- yal yabancılaşmanın ve kutuplaşmanın alttan alta altımızı oyduğu bir baskı dö- neminin sancılı Türkiyesi'ne tanıklık eden, gösterildiği ABD ve Avrupa ülke- lerinde büyük bir ilgiyle karşılanan bu başyapıtın, dünyada yarattığı rüzgârlar- dan yıllar sonra nihayet kendi ülkesin- de de gösterilebilmesi, alışılmış deyiş- le kesinlikle kaçınlmaması gereken bir olay bizce. Yılmaz Güney'in senaryo yazımının dışında montajmı da yaptığı, yönetmen Şerif Gören'in belki de en başarılı ya- pıtı sayılabilecek 'Yol'un müzikleri de Sebastian Argol takma isimli Zülfü LJ- vaneli'nın Yakın dönemde, 'tstanbul Kanadanmm Altrnda', 'Eşkıya' ya da 'Ağır Roman'ı kucaklayan bütün sine- maseverlerden şimdi beklenen, kuşku- suz sinemamızın doruklanndan biri ni- teliğindeki bu 'YoTa sahip çıkmak olma- h diye düşünüyoruz. Suurh bir gazete ya- zısının boyutlanndan taşacak kadar zen- gin, çarpıcı ve evrensel bu Yılmaz Gü- ney- Şerif Gören başyapıtmın çok daha hacimli ve aynntıh incelemelere konu edilmesi gerekir kanısmdayız. Tam bir 'özgürlük ve özgür bir ülke' özlemini yürekten duyanlann es geçmeyeceği, hem sert, kıyıcı hem de sevecen ve duy- gu yüklü olabilen bu olağanüstü 'Yol'a ilgisiz kalmak ne mümkün? Tony Scott'tan umulmadık kadar sürükleyici ve aksiyonla karışık bir politik gerilim serüveni olmadığımız bir çete...Özel hayatın mahremiyetini tanımayan, devletin gücünü. ola- naklannı kendi çıkanna kulla- nan bir çetenin çevirdigi dolap- lan konu edinen "Enemy of the State- Devlet Düşmanı" bakalım bu ne menem bir aksıyonmuş di- ye biraz burun kıvırarak gittigi- miz, oysa bayagı sıkı bir senar- yoya, sürükleyici bir tempoya, gerçekçi ve esprili, eli yüzü düz- gün bir anlatıma sahip sıkı bir si- yasal gerilim fılmi çıktı. Son yıllarda "The Rok", "Con- Air", "Armageddon" gibi göste- rişli "action" üstün yapımlany- la sivrilmiş, Hollywood'un nam- lı yapımcilanndan Jerry Bruck- heimar'la bizim gözümüzde aga- beyi Ridley'in saygın konumu- na hiçbir zaman ulaşamamış, "Top Gun", "Da\s ofThunder", "Crimson Tide" gibi gişeye yö- nelik tezgâhlanmış, gözalıcı Hollyvvood seyirlikJerini imzala- yarak küpünü doldurmuş, bir tek Quentin Tarantino'nun senaryo- sunu yazdıgı "Thıe Romance- Çdgm Romantik" iyle anımsadı- gımız lngiliz yönetmen Tony Scott'un işbirliğinin ürünü "Enemy of the State" Coppo- la'ya saygı niteliğindeki "The Conversation" başyapınnı çagnş- tıran bir açılış sekansıyla başlı- yor. Francis Coppola'ya savgı Göl kıyısındaki bir parkta özel görüşen, korumalannın az ötede beklediği iki kodaman adam. Bi- ri, devletin güvenliği adına tele- fonlann dinlenmesine, evlerin gözetlenmesine, kuşkulu vatan- daşlann izlenmesine yeşil ışık yakan ve bireyin özel yaşamını her çeşit izleme, dinleme, gözet- leme yoluyla tehdit eden bir "bü- yük biraderinizin gözü hep üze- rinizde" yasasının meclisten geç- mesini isteyip bu sayede müdür olmayı uman ulusal güvenlik ör- gütü yöneticisi birbürokrat, Tho- mas Brian Reynolds (Jon Vo- ight). Ötekiyse bu baskıcı yasaya karşı çıkrnasının bedelinı canıy- la ödeyen, önemli bir muhalif politikacı (Jason Robards). He- men GeorgeOnveD'in dehşeten- giz "1984"ünü akla getiren bu inanılmaz yasa girişimine onay vermeyen meclis üyesi Rey- nolds'un çetesince anında öldü- rülüyor ve kalp krizi geçirerek arabasıyla göle yuvarlanmış ha- vası veriliyor cinayete. Ancak parktaki Kanada kazlannı yaşa- mını filme çeken bir kuş göz- lemcisinin kamerası tarafından VVlll Smith, kaçmaktan fırsat buldukça kansı için kadın iç çamaşın da ahyor. Enemy of the State / Yönetmen: Tony Scott / Senaryo: David Marconi / Kamera: Dan Mindel / Müzik: Trevor Rabin- Harry Gregson- VVilliams / Oyuncular: Will Smith, Gene Hackman, Jon Voight, Lisa Bonet, Regina King, Gabriel Byrne, Loren Dean, Jake Busey, Jason Lee, Jason Robards, James LeGros, Barry Pepper/1998 ABD (UIP) tüm aynntısıyla kaydediliyor bu politik cinayet tesadüfen. Tabii güvenlik örgütü ajanlannm der- hal peşine düştüğü kuş gözlem- cisi (Jason Lee),elindeki bomba gibi kasedi, kaçarken rastladığı, eski okul arkadaşı, iş hukuku avukatı. mutlu aile babası Ro- bert Olaytın Dean'in (Will Smith), çoluk çocuğuna aldıgı yılbaşı armağanlannı doluşturdu- ğu poşete gizlice sallandınyor can havliyle, icabına bakılma- dan önce. Dehşetengiz gözetiemeler Italyan asıllı bir sendika maf- yasıyla uğraşırken farkında ol- maksızın bu kaset aracılığıyla belaya bulaşıp gırtlağına kadar batan. kendinden emin avukatı- mız can derdine düşerek kaçma- ya koyuluyor, peşindeki çetenin soluğunu her an ensesinde. ürper- tiyle hissederek. Bütün olanaklannı ne pahası- na olursa olsun. kasedi ele geçi- rip yok etmeye seferber etmiş ulusal güvenlik örgütü ajanlan- nın, teknolojinin son harikası ni- teliğindeki uydudan izleme-din- leme aygıtlanyla nerdeyse soluk alışını bile kaydettikleri masum vatandaş-avukat kahramanımız, bir anda tepetaklak oluvererek işini, evini. düzenini kaybediyor. Kredi kartlan bile geçersiz kılı- nan, hukuk eğitiminden tanıdığı eski sevgilisi (Lisa Bonet) de te- mize havale edilen avukat De- an'in altüst olan yaşamı, ölümü- ne bir takip serüvenine dönüşü- yor giderek. Hayatını geri isteyen avukatm akıllara durgunluk ve- YENİ BASLAYANLAR... YENI BASLAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR Psycho-Sapık Alfred Htehcock'un neredeyse 40 yıldır gerilim sinemasıyla özdeşleş- miş unutulmaz klasiği "Ps>cho-Sa- pık" da 1990'h yıllarda Hollywo- od'da ayyuka çıkan re make-yeni- den çevrim sendromundan nasibini aldı sonunda. Hitch Amca'nm 1960 yapımı "Psycbor> sunu seyreden milyonlar- ca sey irci. perdede izlediği şiddet ve seksyüklü, ürkütücü sahneleri bir da- ha unutamadı ve cinlerin top oyna- dığı, ücra, ıssız bir motelin, Anthony Perkins tarafindan canlandınlan, za- man zaman ortadan kaldırdıgı yaşlı annesi- nin karakterine bürünen, üşütük sahibi Nor- man Bates karakten belleklere çakılı kaldı. Hitch Amca'nın hızlı, akıcı ve insan psi- kolojisinin en karanlık köşelerine inmeyi başaran tempolu anlahmıyla yıllardır gelmiş geçmiş en korkutucu gerihm fılmi oîagelen "Psycho*nun yeniden çevriminde Anüıony Perkins'in yerinde VTnce Vaughn. duşda bı- çaklanan Janet Leigh'nin yerinde de Anne Hech var. Psycho'nun yeni versiyonunun yönetmeniyse Gus Van Sant Blade tnsanüstü özelliklere sahip, yan insan ya- n vampir biri olan Blade (\Vesley Snipes), ha- yatını vampirlerle mücadele etmeye ada- mıştır. Gün ışığında normal insan- lar gibi sokaklarda gezınen Blade, düşmanlanm geceleri yok eder. Gizlice örgütlenerek insanhğın kökünü kurutmayı ve uygarlığı ele geçirmeyi amaçlayan Blade'in eze- li düşmanı olan en tehlikeli vampir Deacon Frost'u (Stephen DorfT) en- gelleyebilecek tek kişi Blade'dir. Ve Blade insanhğı korumak için bütün gücünü ve keskin bıçağını kullanmak zorundadır. Bilinen vampir fılmlerinden bir ölçüde aynlan, aksiyon ağırhklı bu fantastik denemeyi yönetmen Stq>- hen Norrington imzalamış. Yönetmen Ales Proyas'm "Dark Oty" fıl- minin de senaristi olan DavisS.Goyer'in se- naryosundan çekilen fılmde, Hollyvvood'un baştacı ettiği yeni kuşak zenci oyunculardan, bir dudağı yerde bir dudağı gökte Wesley Sni- pes'dan eski topraktan Kris KrHtofferson'a ve yenilerden Stephen Dorff'a, Udo Kier'e kadar uzatılacak parlak bir oyuncu kadrosu var. ren serüvenleri aracılığıyla nezih VVashington D.C.'de geçen aman- sız bir kovalamacanın dolambaç- lanna dalıyoruz dur durak tanı- maksızın. Elinde olmadan poli- tik bir cinayete ve entrikaya bu- laşarak her an izlenen Dean'in ka- pıldığı karabasandan farksız bu olaylar zinciri. sürekli sökün eden sürprizlerle sürerek seyirciyi kol- tuğuna mıhlıyor. Peşindeki gözü kara çeteye av olmamak için tek çaresi, köşesine çekilmiş, yılla- nn dinleme-izleme uzmanı ve örgütün eski "iletişim analisti" olan yaşlı kurt bir casus emekli- sinin, 1978'de Iran'da şaha kar- şı yapılan bir operasyondan so- rurnlu sayıhp ıskartaya çıkanlmış, Brill kod adlı Ed Lyle'in (eşsiz Gene Hackman. "Konuşma"da- ki gençliğini hatırlatıyor) yardı- mma başvuruyor. Ve tabii ki din- sızın hakkmdan imansız geliyor. 'Fişekgıbrefekfler David Marconi'nin senaryo- sundan çekilmiş, biraz uzun tu- tulmuş bu tempolu takip-kovala- maca serüveni, yönetmen Tony Scott'un teknisyen becerisini ser- gilediği, hedefıni vuran, bizim de yabancısı olmadığımız güncel çağnşımlarla baştan sona ilgiy- le izlenen, esaslı bir politik thril- ler. Hem katıksız aksiyon hem güncel siyasal gerçeklere daya- nan sürükleyici bir gerilim, hem de alabildiğine spektaküleT bir Amerikan eğlenceliği sayılacak fılmde her şey tıkır tıkır işlerken dehşetengiz boyutlara erişmiş teknolojinin çeşitli mikrofon, ka- mera ve uydularla muzır vatan- daşlann her hareketini izlemesi, bogucu bir hal alıyor, hafif pa- ranoya ürpertisiyle kanşık. Hitch Amca'nın "North by Nortimest- Gizli Teşjölat" klasi- ginden "Konuşma"ya ve yakın dönemin "Kaçak"ına kadar uza- tılacak çeşitli etkileri içeren bu "High-tech" gösterisinde yan- dan sonra devreye giren Gene Hackman, aksiyonu çekip sü- rükleyen, görkemli bir lokomo- tif gibi yine dökrürürken 2 met- relik sempatik zenci Will Smith de ustasına ayak uyduruyor. Gab- riel Byrne'den Lisa Bonet'e dek yan rollerdeki ünlü oyunculann da katkısıyla, becerisiyle çekil- miş, klişe deyişle fışek gibi efekt- lerle donatılmış "Deviet Düşma- nı" seyircisini yer yer parano- yak etse de gerçekten ilgınç bir Hollywood gerilimi olarak sey- redeğer bir Tony Scott fılmi so- nuçta. KEDİ GÖZÜ VECDİSAYAR Bir Nehin, Bir Yol "Ne dedin -birtenedaha mı buldular? -Seni duyamıyorum- bu sabah nehirde biri daha mı yüzüyordu? yüksek ses/e konuş -cesaret bile edemedin demek kimse teşhis edemıyor mu onu? polis dedi ki annesi bile onu doğuran annesi biie o bile yapamadı öyle mi dediler? öbûr kadınlar zaten denediler -anlayamıyorum ne söylediğini, sırt üstü çevirip yûzüne baktılar, baktılar ellerine, peki, hepsi bekliyor sessizce, yas içinde nehrin kıyısında onu sudan çıkardıiar çıplaktı doğduğu günkü gibi..." • • • "Gecenin sessizliğinde gizli polis tarafından evlerin- den alınıp götürülen, bir daha kendilennden hiç haber alınamayan, sankihiç varolmamışlarcasına cesetleriya- kınlanndan saklanan kayıp erkekler ve kadmlan" anla- tan bir şiir: "Kayıplar". Uzun yıllannı sürgünde geçirmış bıryazar-,Ariel Dorf- man. ÖnceArjantın'dekı diktadan kaçmış. Şih'yesığın- mış. Pinochet'nin ıktidan ele geçırmesi ile Şili'yi de terk etmek zorunda kalmış. İçindeki acıyı önce bir şiire dök- müş (yukandaki satırlar, yalnızca bir bölümü bu şiirin). Sonra, bir romana dönüştürmüş isyanını ("Dullar", Can Yayinlan). Tiyatrocu dostlan, bu yapıtından bir tıyatro oyunu yazmaya ikna etmişler Dorfrnan'ı. İyi ki de etmişler. Fi- liz Ofiuoğlu'nun dilimize kazandındığı, Rutkay Aziz'in, Metin Deniz'le birlikte Ankara Sanat Tıyatrosu'nun o daracık sahnesine yerleştırdiğı nehır bu hafta başında Istanbul'a uzandı. Sahnede yakılan ateşle aydmlandı salonlar. ASTın de- neyimli kadrosunun (Altan Erkekli'den Serap Kıran Öner'e, Erol Demiröz'den Yaşar Akın'a, Cavidan Po- latkan Artüz'e nıce eski dost), yanı sıra Devlet Tiyatro- su'ndan dört dörtlük bir oyuncu, Nurşim Demir ve hıç kuşkusuz Türk tıyatrosunun en büyük oyunculanndan biri olan Kerim Afşar, Rutkay Aziz'in sınemasal tad- lar, zengin aynntılar içeren yorumuna katkıda bulunu- yorlardı. Ama belki de bu yapımın en çarpıa güzelliği, Ankara'nınçeşittiüniversiteterindetiyatroöğrenimigör- mekte olan gençlerin performansı idi. Rutkay. yalnızca AST'ı yaşatmakla kalmıyor. Yeni bir kuşakla buluştur- mayı başanyor. ••• Bir gün sonra. Istanbul'un bir başka salonunda, bir başka coşku yaşanıyor. Sinemamızın bir başyaprtı yıl- lar sonra seyırcisi ile buluşuyor. Fatoş Güney'in ve Yıl- maz Guney Vakfı'nın çabalan sonucu. Tank Akan, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Şe- rif Sezer, Meral Orhonsay, Hikmet Çelik ve filme kat- kısı olmuş sınema emekçılennın hemen hepsı orada. Yal- nızca onlar mı? Yılmaz'ın tüm dostlan... Vedat Günyol'dan Fethi Naci'ye, Mehmet Ulusoy dan Osman Şahin'e, ülkemiz sanatının nice emekçisi... Keşke Şerif Gören de kırgınlığı bir yana bırakıp bu mutiuluğu paylaşabıl- se... Rlmin yönetmenı okjuğunu kimse yadsımıyor ki... ' Arra"Vo/"uY*razGüney'insinemaserüvenındenso- - Jutlayarak alkışlamamızı da kimse bekiemesin. Sanatn zamana karşı direncınisımgehyorsanki°Yo/". On yedi yılda gücünden hiçbir şey yitirmemiş. Dünya sinemasınm büyük destanlanndan biri olduğunu yadsı- maya çalışanlara, filmin başansını politk gerekçetere bağ- lamaya çalışanlara en güçlü yanıt filmin kendisı. Gidin, izleyin "Yo/"u. Bakalım, etkisinden kendinizi kurtarabilecek misiniz? Güneydoğu'nun bir köyünde çatışmada öldürülen kardeşini. bir kamyonun arkasın- da cansız görüp de tanımazlıktan gelmek zorunda ka- lan Kürt gencinin öyküsü ile 'Kayıplar"öakı kardeşlerin öyküsünün nasıl -ve neden- bu kadar benzeştiğini dü- şünmeden rahat yataklannıza yatabılecek misiniz? • • • "Kayıplar"\, bekleyen, gızlenmiş kadınlara adamış Dorfrnan. "Ölûmün sessizanlatıcılan olan kadınlara"... Mayıs Meydanı'nın annelerine, Pinochet'nin zindanla- nnda öldürülen Şilıli devnmcilerin kanlanna. kızlarına... Biliyor ki dünyanın pek çok köşesinde "kendılerinı öl- düren katillen suçlamayı, adaletın yerine gelmesını, ken- dilerini unutmaya fazlaca heveslı birtoplumun onlan ha- brlamasını bekleyen" cesetler var... Biliyor ki bu ölüler unutulmayacak. Ama yalnızca onlar değil, unutulmayacak olan. Halklann acılannı unutulmaz kılan yazarlar da unutul- mayacak. Ariel Dortman ya da Yılmaz Güney gibi ya- zarlar, yaratıcılar, ülkelerinin onur kaynagı olarak tarihe Peki, ya onlan öldürenler, "faili meçhul" cinayetlerin sonjmlulan? Sevgılı Nükhet Izet Ipekçi'nin dediğı gibi, "ö/üm- süzleştirdiğimiz" insanlara sanlıp katillen unutuyor rnu- yuz yoksa? "Kayıplar"\ ve "Yo/"u izlerken, Nükhet Ipekçi'nin bir- kaç gün önce Abdi Ipekçi'yi anma törenindeki sözleri kulaklanmda çınlıyordu: "Ne kadaraciz, ne kadar çaresiz ve ne kadar azız as- lında. Cinayet işleyen gûç karştsında ne kadar dağınık. kopuk ve soyut duruyoruz. Katillerin sergiledıklen da- yanışmadan, süreklilikten ne kadar da uzaktayız..." Nükhet'e, "O kadar da karamsar olma" demek geli- yor içinden kedinin. En iyisi, "Vö/"un ve "Kayıplar"\r\ izleyici sayılannı bek- temek... K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle