22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ARALIK 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOM / ekonomi(« cumhuriyet.com.tr 13 Deıranel'e riemir-çeNk raporu • ANKARA(AA)- Sektöriin içinde bulunduğu sorunlan ve önerdikleri çözûmleri içeren bir rapor hazırlayan Demir Çelik Üreticileri Derneği, raporu Cumhuıbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu. Demir Çelik Üreticileri, Cumhurbaşkanı' na sunduklan raporda elektrik enerjisi ûzerinden alınan yüzde 3O'lara varan fon ve kesintilerin kaldınlmasını istediler. Rapora göre, halen 2 milyon ton uzun ûrün üretmekte olan ÎSDEMlR'in, ûretimi yassı ûrüne dönüştûrülmek kaydıyla süratle özelleştirilmesi gerektigi öne sürüldü. Aöklardan ekonomiye katkı • NEVŞEHİR(AA)- Nevşehir Anadolu Meslek ve Meslek Lisesi Tekstil lplikçilik Bölümü öğrencileri, kullanıldıktan sonra ekonomik olmadıklan için atılan kumaş parçalannı yeniden ekonomiye kazandınyoıiar. Nevşehir Anadolu Meslek ve Meslek Lisesi Müdürü Nilgün Koç, tekstil iplikçilik bölümûnde okuyan öğrencilerin öncelikle iplik hammaddeleri ile iplik üretim teknolojisi konulannda bilgilendirildiklerini kaydetti. 'AB ve Türidye' raporu AINKARA(AA)- A\rupa Birliği'ne adaylığı açıklanan Türkiye'nin ekonomisinin, global krizin olumsuz etkileri. ekonomik durgunluk ve depremler nedenijle bu yıl yüzde 2 kûçüîrriesi beklenirken 2000 yılında ise yüzde 5.5'lik büyüme hızı yakalaması bekleniyor. AB ekonomisinin ise ' bu yıl yüzde 2.1, 2000 yılında yüzde 2.7 büyüyeceği, enflasyon oranının da 20O0'de yüzde 1.6 olacağı hesaplanıyor. Dış Ticaret MüsteşarlığVnın "AB ve Türkiye" konulu çalışmasında. AB'de 1998 yılında yaşanan global krizin etkisiyle büyümede beklenen düşüşün kısa vadeli olacağı üzerinde duruluyor. Gürcistan'la sorunlar gideriliyor • HOPA(AA)-Artvin Valisi Selahattin Akyurt, Gürcistan ile Türkiye arastndaki ticaretin daha da geliştirileceğini ve sorunlann giderilmesine çalışılacağını bildırdı. Gürcistan'a bağlı özerk cumhuriyet Acaristan'a giderek Türk Konsolosluğu, Acaristan Ozerk Cumhuriyeti Yüksek Şûra Başkanı Aslan Abaşhidze ve Gürcistan'ın Batum Hudut Komiseri Albay Tengiz Kontzelidze'ye nezaket ziyaretinde bulunan Akyurt, görüşmelerde özellikle iki ülke arasmdaki ticaret üzerinde durulduğunu kaydetti. Derideiflas çanları |İSTANBUL(AA)- Deri ve deri ürünleri sektörü, global kriz ve deprem felaketinin ardındankan kaybetmeye devam ediyor. Toplam imalat sanayii katma degeri içinde yüzde 1.2'lik, ülke istihdamı içinde 1.52'likpayı ile ekonominin 10'uncu büyük sanayii konumundaki dericilik sektörü, bu yılın 11 ayında 469 milyon 221 bindolarlık ihracat gerçekleştirdi. Sektör, 1998'deki ihracat performansını dahi yakalayamadı. Gelişmiş ülkelerin 3. dünya ülkelerine yönelik liberalleştirme baskısı 'yeraltı'na inecek 'Şeffaflık söylemde kaklrEtonomiServisJ-Genış çaph ve etkin protesto gösterilerinden ötü- rü Seattle Zirvesi sonrasında ya- şanacak süreçte, 3. dünyaya yöne- lik baskının ve gızlıliğin artacagı- na dikkat çekildi. Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtlan Grubu sözcüsü Gaye Yılmaz, TBMM'de 7 Aralık 1999 günü onaylanan ve 4485 sayılı "Törkiye Cumhumeti Hüküme- ti ile ABD Hükümeti Arasında Ti- caretve Yaünnı tfişlrîkrinuı Genş- tirilmesine tlişkin Anlaşmanın Onaylanınasının L'ygun Bulundu- ğuna Dair Kanun"un çıkış şekli- nin de gösterdiğı üzere ulus-öte- si şirketler yaranna Çok Taraflı Yatınm Anlaşması (MAI) ile ge- tirilmek istenen ayncalıklann ar- tık gelişmiş ülkelerle yapılacak ve gizli yürütülecek üdli anlaşmalar- laeldeedileceğini belirtti. Bunun en somut göstergesinin, Devrim- • Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıü Çahşma Grubu, DlSK'in 14 Ekim 1999 tarihinde Hazine Müsteşarlığı'na bir yazı göndererek, eylül aymda 57. hükümetin Amerika gezisi sırasında yapılmış anlaşma hakkında bilgi verilmesini istediğini, ancak Hazine'den ya da herhangi bir resmi kuruluştan bu konuda hiçbir yanıt gelmediğini belirtti. ci Işçi Sendikalan Konfederasyo- nu'nun (DlSK) bütün ısranna kar- şın, görüşmeleri eylül ayında ABD'de yapılan bu ikili anlaşma hakkında hiçbir açıklama yapıl- maması olduğu belirtildi. Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çahşma Grubu, DtSK'in 14 Ekim 1999 tarihinde Hazine Müsteşarlığı'na bir yazı göndere- rek, eylül ayında 57. hükümetin Amerika gezisi sırasında yapıl- mış anlaşma hakkında "kamuoyu- naveözellikle deanlaşmadan doğ- rudan etkilenecek olan sosyal ta- raflara" bilgi verilmesini istediğı, ancak Hazine'den ya da herhangi bir resmi kuruluştan bu konuda hiçbir yanıt gelmediği belirtildi. MAI Karşıtlan'nın kamuoyuna açıklamasında. "10 Arahk 1999 tarihli 23902 sayılı Resmi Gaze- telde Uie anlaşma içeriği bffincfi ola- rak vayımlanmamış ve yalnızca onaylanmasHun uygun bulundu- ğu vazılnuştır'* ifadesi yer aldı. 3. Dünya'ya baskı artacak Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtlan Grubu sözcüsü Gaye Yılmaz. gelişmekte olan ülkelere yapılan aksi yöndeki telkinlere karşm küreselleşme sürecinde "de- mokratiklesme ve şeffaflığın lafta kalriıgım" ve sosyal taraflara ve- rilen önemin de bir "safcatartan iba- ret olduğunun" ortaya çıktığını söyledi. Yılmaz, Seattle'da aybaşında yapılan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) 3. Bakanlar Konseyi sıra- sında çıkan protesto gösterileri- nin ve kamuoyunun bu konulara artan ilgisinin, sermaye çevreleri- ni amaçlannı gerçekleştirme yö- nünde gizliliğe iteceğini ifade et- ti. Gaye Yılmaz, Seattle'da, 55 az- gelişmiş ülkenin toplantılan boy- kot ettiğini hatırlatarak, ulus-öte- si şirketlerin çıkannı kollayan ge- lişmekte olan ülkelerin, yeni ödün- ler koparacaklan anlaşmalan ar- tık "gözönündekizirvelerte değfl, gizliyürütulen ikili anlaşmaiarla" elde edeceklerine dikkat çekti. Bu sürecin ise 3. dünya ülkelerine yö- nelik liberalizasyon baskısını art- tıracağının da altını çizen Yılmaz, AB'nin tanmsal desteklemelerin kaldınlmasına yönelik itirazlan- nın 'söade' olduğunuve birliğin as- luıda bu konuda ABD'den bile da- ha liberalleşme yanlısı olduğunun sivil toplum kuruluşlannın ele ge- çirdikleri belgelerden anlaşıldığı- nı ifade etti. Yılmaz, Seattle toplantısı baş- lamadan önce 29 Kasım'da yine bir sivil toplum kunıluşunca, altında Avrupa Komisyonu, Japonya, Ma- caristan, Güney Kore, Isviçre ve Türkiye'nin imzası bulunan ve so- nuç bildırgesi biçiminde hazırlan- mış bir rapor ele geçirildiğini ha- tırlatarak bu süreçte Türkiye'nin gelişmiş ülkeler tarafinda gibi dav- ranmasını ise "anlamanın müm- kün olmadığuıT dile getirdi. Güneydoğu'nun kalkınması için acil olarak 100 trilyon Kraya daha ihtiyaç olduğu bdirtüirken, talep edilen yaünm bedelinin Türkiye Kalkmma Bankası tarafindan ancak çok az bir miktan karşılanabildi. Güneydoğu'dan gelen 31 trilyonluk talebe karşm 1 trilyon ödenebildi 'Acildestek3 Uıûycıcı karşdanuyor MAHMUTORAL DİY4RBAKIR- Mart ayında yayımlanan 12477 sayıl» Bakanlar Kurulu Karan'yla ıttalknmiftdsönceTifcli 26 ile verilmesîön- görülen Acil Destek Kredisi'ne Güneydoğu, Anadolu Bölgesi'ndeki 7 ilden toplam 31.05 trilyonluk istek geldi. Buna karşılık Türki- ye Kalkmma Bankası taraftndan yalnızca 1.381 trilyon lira ödenebildi. Güneydoğulu Sanayici ve lşadamlan Demeği (GÜNSl- AD) Başkanı Bedretün Karaboğa, başvuru- lar karşısmda ödenenin az olmasına dikkat çekerek "Güne\dogu'nun ekonomik kalkın- ması için acil olarak 100 trilyon lirahk bir kaynak daha aynbnaudır" dedi. Mart ayında 12477 sayılı Bakanlar Kuru- lu Karan'yfa yürürlüğe giren ve eylül ayının ilk haftasmda başvurma süresi dolan 'Kal- kınmada Öncetikli 26 üdeki yarun kalnuş ve anldommdakiişk^ıeteriekonomryeidtzâö^ durn&kiçm A d Destek KraHsi'nden yarar- lanmakiçin başvuran 699 firma arasında, Gü- neydoğu Anadolu bölgesindeki Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Şır- nak ve Siirt'ten 114 anonım şirket bulunu- yor. Bölgedeki 7 ilden başvuran 114 anonim şirket 20.546 triryonuişletmeve 10.504 tril- yonu da yatınm olmak üzere toplam 31.051 trilyon liralık kredi isteğinde bulundu. Tür- kiye Kalkınma Bankası tarafindan incele- meleri yapıian 114 anonim şirketten. bugü- ne kadar 43'üne kredi verilmesi uygun gö- rülürken, bu şirketlere tahsis edilen toplam kredi miktan rüm Güneydoğu Anadolu Böl- gesi için 4.286 trilyon lira olarak gerçekleş- ö. Tahsis edilen 4.286 trilyon liralık kredi tu- tanndan 27 şirkete bugüne kadar yalnızca 1.381 trilyon lirahk ödeme yapılabiidi. GÜNSlAD Başkanı Karaboğa, Acil Des- tek Kredisi için başvuran firma sayısının 699, istenilen kredinin ise 180 trilyonun üze- rinde olduğunu hatırlatarak "Bu >illa birHk- te 2000 ve 2001 yıh için verikn 40 triKon, ya- brunanuı ihtiyaanuı ûçte biri bfle değü. Bi- zim yapöğımız araşörma> p a göre Güneydo- ğa'nun ekonomik kalkınması için aciten en az 100 trilyon liraya daha ihtiyaç var" dedi. İHRACAT GERtlİYOR Güneydoğu'da tehlike sinyalleri • Bölgeden yapılan ihracat yüzde 5 azaldı. • Canlı hayvan sektöründe yüzde 9'luk düşüş var. • Hububat ve bakliyatta ihracat yüzde 42 geriledi. DtYARBAKTR (Cumhuriyet Bü- rosu)- Güneydoğu Anadolu Bölge- si'nden 1999 Ocak-Kasım ayı döne- minde gerçekleştirilen ihracat. bir ön- ceki yılın aynı dönemine oranla yüz- de 5 azalma göstererek 522- milyon dolar oldu. Bölgeden yapılan ihracat- ta; tekstil, hububat ve canh hayvan sektörlerinde büyük düşüşler yaşanır- ken, kuru meyve ve mamullerinde ise artış gözlendi. Merkezi Gaziantep'te bulunan Gü- neydoğu Anadolu Bölgesi Ihracatçı Birlikleri verilerine göre; tekstil, can- lı hayvvan ve hububat sektörlerinden yapılan ihracatta öneırüiölçüde düşüş gözlendi. Geçen yıla oranla tekstil sektörün- de yaşanan gerileme yalnızca yüzde 2 düzeyinde kalırken. en büyük düşü- şün yaşandığı hububat ve bakJiyat sek- töründe ise düşüş yüzde 42 oldu. Teks- til ıhracatı 272.2'ye, 142.3 olan hubu- bat ve bakliyat sektöründeki ihracat ise 82.5 milyon dolara geriledi. Canh hay- van ve ürunleri sektöründe ise yüzde 9'luk bir düşüşle ihracat 11.8 milyon dolar olarak gerçekleşti. DÜNYA E K O N O M İ S İ N E BAKIŞ / ERGIN YILDIZOĞLU WNDRA ergin@ergin.demon.co.uk Bu haftasonu Rusyadayapılan seçim- ler, Duma'ya kımlenn seçileceğinden çok, bir süredirülkedegelişmekte olan yeni "Ze- ith Geist"\ (zaman ruhunu) gözler önüne sermesi açısından önemliydı. Seçim sonuçlan önemli, ama... 107 milyon seçmenin, 28 sıyasi parti ve 3 bin teğnnse aday arasından 450 kişilik mec- lisi beliıiemek için sandık baştna gitmesinin, demokratik haklann kullanılması açtsından tabii ki bir önemi var. Ama, bugünün Rus- ya koşullannda bu demokratik haklann kul- lanımının kayda değer bir sonuç uretmeye- ceğini ileri sürmek de mümkün. Birincisi, bugün Rusya'da anayasa, be- lirleyicı yetkiyi Duma'ya değil devlet başka- nına veriyor. Anayasal bir ıktidarsızlıkla sa- katlanmış olan Duma, buna karşılık, devlet başkanının, her an kendisinı ıptal edebile- ceğini bilerek, bir anlamda yapısal bir şan- taj altında varlığını sürdüımeye çalışıyor. Sonuç olarak. geçmişte de gördüğümüz gi- bi, Duma her krttik olayda, devlet başkanı- nın ıradesine teslım oluyor. Ikincisi, Moshe Levin'in geçen sene Le Morvde Diplomatique'te belırttiği gibi, Rus- ya'dakı siyası sıstemle siyası kurumlann (si- yasi partiler, dernekler, sendikalar) güçlü toplumsal kökleri yok (Kasım 1998). Bu yüz- den toplumsal güven krizinin yanı sıra özel- likle bu seçimlerin öncesınde, siyasi parti- ler arasında programatik bir aynm yapmak da iyice imkânsız hale geldi. Üçüncüsü, bu ikinci sonjna bağlı olarak bugün Rusya'da hemen herkesYeltsin dö- neminden çıkıştn sorunlarından söz açıyor, ama kimsenin ortaya belirgin bir seçenek sür- düğü yok. Heritage Foundation Moskova Ofisi Direktörü Yevgeni Volk'un sözleriyle, ''Partilerin büyük çoğunluğu olumlu bırprog- ram ı/erisürmetoense rakiplerineyönelik ka- ralama kampanyalannı seçtiler". Überaller- den komünistlere kadar berkes aynı şeyi söyledr. "Güç/ü tıdertik bızde, diğerieri üç- kâğıtçı." (The Independent 18/12) Dördüncüsü, seçim kampanyası ağırlıklı olarak iki büyük grubun medya kartellerinın egemenliği attında geçti. ORT isimli devlet televizyonu Yeltsin, Berezovski, Çubais blokunun, NTV de Guzinsky, Lujkov, Pri- makov blokunun kampanyasını yürüttü. S t Petersburg Tımes'ın başyazarının yakındı- ğıgibi, "Bırçokuluslararasıgözlemci, seçım- lerözgür ve sağlıklı oldu diyecek... ama bun- lann bilmedıği bir şey var: Seçimler özellik- le ORT televizyonu tarafindan tümüyle iğfal edilmiş durumdadır." (17/12) (Yazarın NTV'den söz açmaması tabii ki bir göster- ge. Ama yasalara göre de devlet televizyo- nunun tarafsız kalması gerekiyordu.) Nihayet, beşinci ve son olarak seçim kam- panyası, Çeçenistan savaşının tüm partiler arasmdaki farkları yok eden etkisi, Libera- tion başyazısının çok yennde bir ifadesiyle ''bir sömürgeci hısterya"(18/12/99) altında Seçimler ve Yeni Rusya yaşandı. Hiçbir parti Rusya'nın Çeçenis- tan'dakı tutumunu eteştirmeye cesaret ede- medi, buna karşılık göreve atandığında rey- tingi yüzde 2 olan Başbakan Putin (Le Mon- de Diplomatique Aralık 99) "kararlı ve sert" bir politika ızlediği için, seçim öncesinde yüzde 41 'le en popüter politikacı haline gel- di (The Economist 18/12/1999). Seçim kampanyasında-ne savaş ne de ülkenin en temel toplumsal sorunlan tartışıldı (The Gu- ardian 16/12, The Economist 18/12). Yeni Rusya Seçim kampanyalan ortamına bakınca, Çe- çenistan'da sürmekte olan savaşın son de- rece belirleyicilık kazandığını görüyoruz. 1996'da Çeçenistan savaşına karşt önemli bir iç muhalefet vardı. Şimdi, Moskova'da- ki Stratejik Araştırmalar Merkezi'nm Başka- nı Andrei Piontkovski'nin geçenlerde vur- guladığı gibi, adeta Stalin dönemini hatır- latır bir biçimde kimsenin bu savaşa karşt çıkamadığı, tüm muhalefetin sesinin kesil- dıği görülüyor (The Russia Joumal, 13/12). Başbakan Putin'in hızla yükselerek önü- müzdeki seçimlerin en güçlü başkan adayı haline gelmesinde de bu savaştaki sert ve kararlı tutumu belirleyıcı rol oynadı. Bu yüz- den, bir süredir şekıllenmekte olan "Yeni Rusya" nın özelliklerini, savaşın kazandığı özel önemden hareketle, kavramaya baş- layabiliriz sanınm. 1998'deki mali krizden sonra hızla şekil- Rusya'daki seçim kampanyası ağırlıklı olarak iki büyük grubun medya kartellerinin egemenliği altında geçti. ORT isimli devlet televizyonu Yeltsin, Berezovski, Çubais blokunun, NTV de Guzinsky, Lujkov, Primakov (solda) blokunun kampanyasını yürüttü. lenmeye başlayan bu "Yeni Rusya"da Çe- çen savaşının bu kadar merkezi bir ağırlık kazanmasının arkasında iki grup gelişme yatıyor. Bunlardan birinci grup. SSCB'nin çök- mesiyle başlayan "reformsüreayle"yakın- dan ilişkili. Bu reform sürecinin uygulandı- ğı yaklaşık 10 yıl içinde, Dünya Bankası Baş Ekonomısti Slrtgizfin de işaret ettiğı gibi, Rus- ya'da yoksullann sayısı 10 kat artarak 14 mil- yondan 147 milyona çıktı; 1989-99 arasın- da GSMH yüzde 50 geriledi. Bu gelişmele- re paralel olarak ekonomi mafyalaştı, "oü- garklar" denen bir avuç olağanüstü zengin güçlü insan, ülke ekonomisini ele geçirdi. Moshe Levin'in vurguladığı gibi, 1998 krizi patladığında Rusya'da artık ne devlet ne de ekonomi kalmıştı. Rusya, bu serbest pryasa modelini benim- serken, Batı'nın kendisine yardım edeceği- ni varsayıyordu. Ancak yardım gelmek bir yana, tam bir talan, ülkeden dışanya yılda ortalama 150 milyar dolar sermaye kaçışı ya- şandı. 1998 krizi bu gerçeği bilınçlere çıkar- dı. Bu noktadan sonra Alman Koeber Vak- fı'nın CIS Barometer dergisinde vurgulan- dığıgibı "Moskova, geçmiştekiABDsaplan- tısını stratejık bir hata olarak görmeye" (Ak- taran Schwarz, WSWS18/12) başladı. Ar- tık Rus yöneticı sınrfı arasında, Yeltsın'e ve Primakov'a danışmanlık yapmış Sergey Ka- raganov'un "Rusya'nın uluslararası krizle- re kanşmaktan bir çıkan yoktur, önce kendi iç sorunlannı halletmeli, ekonomisini topar- lamalı, siyasi olarak güçlenmelidir" (Le Mon- de 17/12) görüşleri egemen olmaya başla- yacak, "soğuk savaş"a ilişkın yoaımlarda önernli bir değişiklik yaşanacak, SSCB mi- rası öne çıkmaya başlayacak, örneğin Pu- tin "Biz 1980'lerin sonunda yenilgi yaşamtş bir halkız. Bu, soğuk savaşın yenilgisidir" (Les Echos 7/12) diyebilecektir. Geçmışle kurulan ilişki Putin'e "Geçen on yıl boyun- ca dünya ekonomisine entegre olma çaba- sı ulusal ekonomik kompleksi tahrip etmiş- tir, Rusya'yı dünyapazannın birekı haline ge- tirmiştir" dedirtecek, "yüksek teknolojinin kullanımına olanakveren askensanayi komp- leksin öneminden" söz açtracaktır (age). Böylece reform sürecinin sonuna gelinir. Rusya'da bir çözümsüzlük, çaresizlik, onu- ru kınlmışlık, hatta Batı tarafindan kazıklan- mışlık ruh hali oluşmaya başlar. Bu ruh ha- li, birincisi, güçlü bir lider arayışı, ikincisi de özkaynaktaradönmek, dolaytsıyla esk (SSCB) etki alanlarını, doğal kaynaklannı tekrar de- netim altına almak yolunda bir eğilim yara- tır. İkinci eğilim, Rusya'nın yakın çevresine karşı emperyalist bir refleks geliştirmeye başlamasına yol açarken, birincisi de Ceçen savaşındaki sertliğiyie Putin'in yükselmesi- neyol açar. Yukandadegindiğim bınnci grup gelişmeier reform sürecinin bitmesiyle ilgı- liyken, ikinci grup geltsmeler bu sürecin so- nuçlannı kristalleştiren olgulardan oluşuyor. 1998 krizinin getirdiği mali darlık Rusya'da ithalatı olağanüstü oranda düşürdü. Böyte- ce ülke içinde üretilen mallann tüketimi, do- layısıyta ulusal üretime dayanmanın, bunu res- toreetmenin önemı ortayaçıktı. Petrolfıyat- lannın yükselmesı ise devletin eline yeni ma- li kaynaklar getirdi. Putin bu kaynaklara da- yanarak işçilerin biriken ücretterini ödeme- ye başladı, bu ise ekonomide nispi de olsa uzun zamandır ilk kez bir toparlanmaya yol açtı (VVashington Post 17/12). Ek döviz ge- Itri, ordunun gereksinimlerine cevap vere- rek bir "askehrönesans" da yaratmaya baş- lar. "Askerirönesans", ABD'nin yeni MATO konsepti, Kosova süreci, balistık füze kalka- nı projesi, Kafkasya-Hazar bölgesinde pet- ro) bağlamındaki girişimlerinın Rusya'da oluş- turmaya başladığı' kuşatılmışlık" hissıyle de körüklenecek, Ceçenistan'da savaşı ne pa- hasna dursa oteun kazanmak hem ordu, hem siyasiler hem de halk açısından büyük öne- me sahip olacaktır. Bu iki grup etkeni bir araya koyunca da Rusya'nın yaşamaya başladığı evrimi görmek mümkün. Bir taraftan ulusal ekonomik ve siyasi yapının tamirine önem vermek, diğer taraftan, eski etki alanlarını geri almaya, hız- la eski gücüne ulaşmaya çabalamak... Bu sü- reç Batı'ya, özellikle de ABD'nin sesine da- ha az kulak vermeyi, Newsweek'ın ve Le Monde'un ayn ayn vurguladıklan gibi, tek- rar içine kapanma eğilimini de beraberinde getırecektir. Bu seçimter Duma'ya üyeterini belirtemek açısından degil, işte bu yeni yö- nelimi sergilemesi açısından önemliydi. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Avrupa Kuşkuculuğu ve Sol Türkiye'nin AB adaylığı kimilerince kuşku ve tepkiy- le karşılandı. Adaylık, yepyeni bir süreçtir. Her yeni sü- reç gibi, kuşkuyla karşılanması doğaldır. Kaldı ki kuş- ku, bilimsel düşünmenin dayanağıdır ve kuşkulara say- gı gösterilmesi özgürlükçü anlayışın bir gereğidir. Adaylık karşısmda kuşku duyulmasının üç nedeni ve bunlara bağlı biçimi olduğu söylenebilir. Birincisine gö- reTürkiye'ninyeri Avrupadeğildir. Ikincisi, adaylığın ko- şullara bağlandığıdır. Uçüncü kuşku noktası da Türki- ye'nin, hiçbir zaman AB'ye tam üye olamayacağı, çün- kü Avrupa'nın aslında Türkiye'yi istemediğidir. Türkiye'nin yeri Avrupa değildir görüşü, ülkenin kendisinin bir bölgesel güç olabileceği, bu nedenle de AB'ye gereksinimi olmadığı varsayımına dayanıyor. Bu görüş, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve si- yasal durumu veri alıyor; tutucu bir nitelik taşıyor. Tür- kiye'nin ranta dayalı ve yüksek enflasyona bağışıklık ka- zanmış talan, bu tutumun ekonomik yönüdür. Siya- sal boyutta ise işleyeni bulunmayan cinayetler (İBC); ku- rumlaşan işkence ve düşünceyi suç sayan uygulama; 12 Eylül baskıcı yasalannı koruma anlayışı yatıyor. Bunlara, hapishanelerinde bile eşitliği sağlayamayan devtet yapısı, bozuk eğitım ve sağlık düzeni ve yaratı- cılığa, kürtürel ve sanatsal çalışmalara getirilen sınıria- malar da eklenebilir. Tutuculuk, ülkede var olan ilkelli- ği, gericiliği ve baskıyı koruyucu bir şemsiye işlevi gö- rüyor. Kuşkulann, adaylığın koşullu olduğuna dayanan ve özellikle Kıbns ve Ege sorunlanna ilişkın görüşıin bir öl- çüde de olsa gerçekleri yansrttığı söylenebilir. Bunun- la biriikte yıllardır kalıcı bir özellik kazanan bu sorunla- nn çözümünü, adaylığın, öncesi ve sonrası bağlamın- da düşünmek gerekir. Türkiye çeyrek yüzyıldır bu so- runlan çözemiyor ve Yunanistan ile anlamsız bir silah- lanma yanşına süruklenmiş bulunuyordu. Aday olduk- tan sonra bu konulann banşçı yollardan çözümünün güçleştiğini söylemek kolay değildir. Ulusal çıkan ko- ruma, bir güç ve kendine güven işidir. Türkiye'nin gücü yeteriidir ve bu olgu özgüveni sağlamalıdır. Kısaca ül- ke her iki konudaki ulusal çıkarlannı aday olduktan sonra da kolayca koaıyabilir. Avrupa kuşkuculuğunun üçüncü dayanağı AB'nin Türkiye'nin üyeliğini gerçekten istemediğidir. Bu gö- rüşe göre, Türkiye aday olarak tutulur, hiçbir zaman tam üye yapılmaz. AB'de Türkiye'nin tam üyeliğini isteme- yen güçlü bir kesim var, Avrupa sağı. Avrupa'nın sağ- cı ve tutucu partileri Türkiye'nin AB üyeliğini istemi- yor. Gerek AB Parlamentosu'ndaki görüşmelerde ver- dikleri karşı önergelerle, gerekse daha sonraki açıkla- malannda bunu özenle vurguladılar. ••• Gerçek olan, Türkiye'yi Avrupa'da görmek isteyen siyasal partilerin genellikle solcu olduğudur. Bu nokta- nın doğru algılanması ve değerlendirilmesi gerekiyor Tür- kiye'yi kucaklayan Avrupa soludur; sol düşünce- nin sahip olduğu ilke ve değerlerdir. Avrupa solunun dayandığı özgürlük, eşitlik ve da- yanışma anlayışı ve uygulamaya çalıştığı sosyal gü- venlik politikalan, özünde, uzun dönemde hertürlü sö- mürüyü ortadan kaldırmayı amaçlayan bir temele da- yanır. Bunlara, solun, siyasal katılımcı, çağdaşlaşmacı ve çevreci özellikleri de eklenebilir. AB'de tanmsal üre- timin desteklenmesi, bir zorunluluk saytlır. Avrupa so- tunun önemli bir özelliği de bu evrensel değerleri ulusal ve yeıii öğelerle birleştirmedeki başansıdır. Adlan sos- yalist, işçi ya da sosyal demokrat olan bu partilerin, uygulamalan kendi ülkelerinin koşullarından çıkar. Nesnel ve öznel koşullannın bir sonucu olarak Türki- ye solu, geçmişte tutariı, köklü ve etkin bir gelişme çiz- gisi gösteremedi. Türkiye solu büyük yapısal sorunlar- la karşı karşıyadır. AB adaylığı ve üyeliği, solda bir ye- niden yapılanmayı kaçınılmaz olarak gündeme getıre- cektir. Avrupa solunun özgürlük, eşitlik ve dayanışmacı özel- liği ve sosyal güvenlik ve üretimi destekleme anlayışı Tür- kiye'de ne ölçüde geçerii ve egemen kılınırsa, toplu- mun geleceği açısından, kanımca o kadar yararlı ola- caktır. Ancak Türkiye, AB'nin ekonomik gelişme mer- diveninin en alt basamağında yer alıyor, yani ekonomik gelişmesini sağlamak zorundadır. Ekonomik gelişme- yi, AB'deki gibi özgürlükçü, eşitlikçi ve dayanışmacı bir içerikle gerçekleştirmek Türkiye solunun da ilk görevi- dir. Kısaca, adaylık, Türkiye solu için büyük bir sınavı da biriikte getiriyor. Bu sınav, Avrupa Solu'nun örgütü olan Sosyalist Entemasyonal'e Türkiye'den tek üye olması nedeniyle, CHP için ayn ve daha büyük bir önem taşı- maktadır. Türkiye solu da bundan sonra AB'deki ben- zerleri gibi, ülkenin kendi öznel koşullannın ve ulusal değerlerinin, solun evrensel değerleriyle doğru ev- liliğini sağlayan kendine özgü bir çızgde gelişebile- cektir. Aday üyelik, solda bu tür sağlıklı bir yeniden ya- pılanmaya neden olur ve Türkiye solunu içinde bulun- duğu eğri-büğrülükten kurtarmaya yol açarsa, bu bile başlı başına çok büyük bir kazanım sayılmalıdır. e-posta: yakup@metu.edu.tr Sendikalar konııya duyarlı Asgari ücrette karar haftasıANKARA (Cumhuriyet Bürosu)- Asgari Ücret Tes- pit Komisyonu, bu hafta ya- pacağı göriişmelerin ardın- dan 1 Ocak 2000 tarihin- den başlayarak geçerli ola- cak yeni ücreti kamuoyuna açıklayacak. Türk-Iş; asga- ri ücretin vergi dışı bırakı- larak ödenmesini isterken, yüzde 25 'in altında yapıla- cak zammın son yıllann en düşük zammı olacagına dik- kat çekti. Komisyonun bügüne ka- dar yapılan toplantılannda, yeni ücretin hesaplanmasın- da temel veri olarak kulla- nılacak Hacettepe Üniver- sitesi 'nin harcama kalıplan ile DPT, DİE ve Hazine'den gelen verileri değerlendiren komisyon, Devlet Personel Başkanlığı ile Maliye Ba- kanlığı temsilcilerinin 2000 yıh memur maaşlanna iliş- kin görüşlerini dinledi. Komisyon toplantılanna işçi tarafını temsilen katılan Türk-lş. asgari ücretin ver- gi dışı bırakılarak işçiye net ödenmesini, yeni ücretin sap- tanmasında4 kişilik ailenin zorunlu gıda harcamasırun dikkate almması ve ülke dü- zeyinde tek tip olarak belir- lenmesini istedi. Işveren tem- silcisi TİSK ise, 16 yaş altı, 16-25 yaş arası ve 25 yaş üstü için farklı ücret belirlen- mesini talep ederken, yeni ücretin bölgesel düzeyde be- lirlenmesi önerisini günde- me getirdi. Yüzde 25 zam ~ Asgari Ücret Tespit Ko- misyonu 6. toplantısını ya- nn, 7. toplantısını ise 24 Ara- lık Cuma günü yapacak. Türk-Iş Eğitim Sekreteri S»- Bh Kılıç, yeni ücretin, yeni zamla biriikte 155 milyon lira olacak en düşük memur maaşı düzeyinde belirlen- mesini istediklerini belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle