Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 ARALIK 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOM / ekonomi(« cumhuriyet.com.tr 13
Deıranel'e
riemir-çeNk
raporu
• ANKARA(AA)-
Sektöriin içinde
bulunduğu sorunlan ve
önerdikleri çözûmleri
içeren bir rapor
hazırlayan Demir Çelik
Üreticileri Derneği,
raporu Cumhuıbaşkanı
Süleyman Demirel'e
sundu. Demir Çelik
Üreticileri,
Cumhurbaşkanı' na
sunduklan raporda
elektrik enerjisi
ûzerinden alınan yüzde
3O'lara varan fon ve
kesintilerin
kaldınlmasını istediler.
Rapora göre, halen 2
milyon ton uzun ûrün
üretmekte olan
ÎSDEMlR'in, ûretimi
yassı ûrüne
dönüştûrülmek kaydıyla
süratle özelleştirilmesi
gerektigi öne sürüldü.
Aöklardan
ekonomiye
katkı
• NEVŞEHİR(AA)-
Nevşehir Anadolu
Meslek ve Meslek
Lisesi Tekstil lplikçilik
Bölümü öğrencileri,
kullanıldıktan sonra
ekonomik olmadıklan
için atılan kumaş
parçalannı yeniden
ekonomiye
kazandınyoıiar.
Nevşehir Anadolu
Meslek ve Meslek
Lisesi Müdürü Nilgün
Koç, tekstil iplikçilik
bölümûnde okuyan
öğrencilerin öncelikle
iplik hammaddeleri ile
iplik üretim teknolojisi
konulannda
bilgilendirildiklerini
kaydetti.
'AB ve Türidye'
raporu
AINKARA(AA)-
A\rupa Birliği'ne
adaylığı açıklanan
Türkiye'nin
ekonomisinin, global
krizin olumsuz etkileri.
ekonomik durgunluk ve
depremler nedenijle bu
yıl yüzde 2 kûçüîrriesi
beklenirken 2000
yılında ise yüzde 5.5'lik
büyüme hızı
yakalaması bekleniyor.
AB ekonomisinin ise
' bu yıl yüzde 2.1, 2000
yılında yüzde 2.7
büyüyeceği, enflasyon
oranının da 20O0'de
yüzde 1.6 olacağı
hesaplanıyor. Dış
Ticaret MüsteşarlığVnın
"AB ve Türkiye"
konulu çalışmasında.
AB'de 1998 yılında
yaşanan global krizin
etkisiyle büyümede
beklenen düşüşün kısa
vadeli olacağı üzerinde
duruluyor.
Gürcistan'la
sorunlar
gideriliyor
• HOPA(AA)-Artvin
Valisi Selahattin
Akyurt, Gürcistan ile
Türkiye arastndaki
ticaretin daha da
geliştirileceğini ve
sorunlann
giderilmesine
çalışılacağını bildırdı.
Gürcistan'a bağlı özerk
cumhuriyet Acaristan'a
giderek Türk
Konsolosluğu,
Acaristan Ozerk
Cumhuriyeti Yüksek
Şûra Başkanı Aslan
Abaşhidze ve
Gürcistan'ın Batum
Hudut Komiseri Albay
Tengiz Kontzelidze'ye
nezaket ziyaretinde
bulunan Akyurt,
görüşmelerde özellikle
iki ülke arasmdaki
ticaret üzerinde
durulduğunu kaydetti.
Derideiflas
çanları
|İSTANBUL(AA)-
Deri ve deri ürünleri
sektörü, global kriz ve
deprem felaketinin
ardındankan
kaybetmeye devam
ediyor. Toplam imalat
sanayii katma degeri
içinde yüzde 1.2'lik,
ülke istihdamı içinde
1.52'likpayı ile
ekonominin 10'uncu
büyük sanayii
konumundaki
dericilik sektörü, bu
yılın 11 ayında 469
milyon 221 bindolarlık
ihracat gerçekleştirdi.
Sektör, 1998'deki
ihracat performansını
dahi yakalayamadı.
Gelişmiş ülkelerin 3. dünya ülkelerine yönelik liberalleştirme baskısı 'yeraltı'na inecek
'Şeffaflık söylemde kaklrEtonomiServisJ-Genış çaph ve
etkin protesto gösterilerinden ötü-
rü Seattle Zirvesi sonrasında ya-
şanacak süreçte, 3. dünyaya yöne-
lik baskının ve gızlıliğin artacagı-
na dikkat çekildi.
Türkiye MAI ve Küreselleşme
Karşıtlan Grubu sözcüsü Gaye
Yılmaz, TBMM'de 7 Aralık 1999
günü onaylanan ve 4485 sayılı
"Törkiye Cumhumeti Hüküme-
ti ile ABD Hükümeti Arasında Ti-
caretve Yaünnı tfişlrîkrinuı Genş-
tirilmesine tlişkin Anlaşmanın
Onaylanınasının L'ygun Bulundu-
ğuna Dair Kanun"un çıkış şekli-
nin de gösterdiğı üzere ulus-öte-
si şirketler yaranna Çok Taraflı
Yatınm Anlaşması (MAI) ile ge-
tirilmek istenen ayncalıklann ar-
tık gelişmiş ülkelerle yapılacak ve
gizli yürütülecek üdli anlaşmalar-
laeldeedileceğini belirtti. Bunun
en somut göstergesinin, Devrim-
• Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıü Çahşma Grubu, DlSK'in 14 Ekim 1999
tarihinde Hazine Müsteşarlığı'na bir yazı göndererek, eylül aymda 57. hükümetin
Amerika gezisi sırasında yapılmış anlaşma hakkında bilgi verilmesini istediğini,
ancak Hazine'den ya da herhangi bir resmi kuruluştan bu konuda hiçbir yanıt
gelmediğini belirtti.
ci Işçi Sendikalan Konfederasyo-
nu'nun (DlSK) bütün ısranna kar-
şın, görüşmeleri eylül ayında
ABD'de yapılan bu ikili anlaşma
hakkında hiçbir açıklama yapıl-
maması olduğu belirtildi.
Türkiye MAI ve Küreselleşme
Karşıtı Çahşma Grubu, DtSK'in
14 Ekim 1999 tarihinde Hazine
Müsteşarlığı'na bir yazı göndere-
rek, eylül ayında 57. hükümetin
Amerika gezisi sırasında yapıl-
mış anlaşma hakkında "kamuoyu-
naveözellikle deanlaşmadan doğ-
rudan etkilenecek olan sosyal ta-
raflara" bilgi verilmesini istediğı,
ancak Hazine'den ya da herhangi
bir resmi kuruluştan bu konuda
hiçbir yanıt gelmediği belirtildi.
MAI Karşıtlan'nın kamuoyuna
açıklamasında. "10 Arahk 1999
tarihli 23902 sayılı Resmi Gaze-
telde Uie anlaşma içeriği bffincfi ola-
rak vayımlanmamış ve yalnızca
onaylanmasHun uygun bulundu-
ğu vazılnuştır'* ifadesi yer aldı.
3. Dünya'ya baskı artacak
Türkiye MAI ve Küreselleşme
Karşıtlan Grubu sözcüsü Gaye
Yılmaz. gelişmekte olan ülkelere
yapılan aksi yöndeki telkinlere
karşm küreselleşme sürecinde "de-
mokratiklesme ve şeffaflığın lafta
kalriıgım" ve sosyal taraflara ve-
rilen önemin de bir "safcatartan iba-
ret olduğunun" ortaya çıktığını
söyledi.
Yılmaz, Seattle'da aybaşında
yapılan Dünya Ticaret Örgütü
(DTÖ) 3. Bakanlar Konseyi sıra-
sında çıkan protesto gösterileri-
nin ve kamuoyunun bu konulara
artan ilgisinin, sermaye çevreleri-
ni amaçlannı gerçekleştirme yö-
nünde gizliliğe iteceğini ifade et-
ti. Gaye Yılmaz, Seattle'da, 55 az-
gelişmiş ülkenin toplantılan boy-
kot ettiğini hatırlatarak, ulus-öte-
si şirketlerin çıkannı kollayan ge-
lişmekte olan ülkelerin, yeni ödün-
ler koparacaklan anlaşmalan ar-
tık "gözönündekizirvelerte değfl,
gizliyürütulen ikili anlaşmaiarla"
elde edeceklerine dikkat çekti. Bu
sürecin ise 3. dünya ülkelerine yö-
nelik liberalizasyon baskısını art-
tıracağının da altını çizen Yılmaz,
AB'nin tanmsal desteklemelerin
kaldınlmasına yönelik itirazlan-
nın 'söade' olduğunuve birliğin as-
luıda bu konuda ABD'den bile da-
ha liberalleşme yanlısı olduğunun
sivil toplum kuruluşlannın ele ge-
çirdikleri belgelerden anlaşıldığı-
nı ifade etti.
Yılmaz, Seattle toplantısı baş-
lamadan önce 29 Kasım'da yine bir
sivil toplum kunıluşunca, altında
Avrupa Komisyonu, Japonya, Ma-
caristan, Güney Kore, Isviçre ve
Türkiye'nin imzası bulunan ve so-
nuç bildırgesi biçiminde hazırlan-
mış bir rapor ele geçirildiğini ha-
tırlatarak bu süreçte Türkiye'nin
gelişmiş ülkeler tarafinda gibi dav-
ranmasını ise "anlamanın müm-
kün olmadığuıT dile getirdi.
Güneydoğu'nun
kalkınması için
acil olarak 100
trilyon Kraya
daha ihtiyaç
olduğu
bdirtüirken, talep
edilen yaünm
bedelinin
Türkiye
Kalkmma
Bankası
tarafindan ancak
çok az bir miktan
karşılanabildi.
Güneydoğu'dan gelen 31 trilyonluk talebe karşm 1 trilyon ödenebildi
'Acildestek3
Uıûycıcı karşdanuyor
MAHMUTORAL
DİY4RBAKIR- Mart ayında yayımlanan
12477 sayıl» Bakanlar Kurulu Karan'yla
ıttalknmiftdsönceTifcli 26 ile verilmesîön-
görülen Acil Destek Kredisi'ne Güneydoğu,
Anadolu Bölgesi'ndeki 7 ilden toplam 31.05
trilyonluk istek geldi. Buna karşılık Türki-
ye Kalkmma Bankası taraftndan yalnızca
1.381 trilyon lira ödenebildi. Güneydoğulu
Sanayici ve lşadamlan Demeği (GÜNSl-
AD) Başkanı Bedretün Karaboğa, başvuru-
lar karşısmda ödenenin az olmasına dikkat
çekerek "Güne\dogu'nun ekonomik kalkın-
ması için acil olarak 100 trilyon lirahk bir
kaynak daha aynbnaudır" dedi.
Mart ayında 12477 sayılı Bakanlar Kuru-
lu Karan'yfa yürürlüğe giren ve eylül ayının
ilk haftasmda başvurma süresi dolan 'Kal-
kınmada Öncetikli 26 üdeki yarun kalnuş ve
anldommdakiişk^ıeteriekonomryeidtzâö^
durn&kiçm A d Destek KraHsi'nden yarar-
lanmakiçin başvuran 699 firma arasında, Gü-
neydoğu Anadolu bölgesindeki Adıyaman,
Batman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Şır-
nak ve Siirt'ten 114 anonım şirket bulunu-
yor. Bölgedeki 7 ilden başvuran 114 anonim
şirket 20.546 triryonuişletmeve 10.504 tril-
yonu da yatınm olmak üzere toplam 31.051
trilyon liralık kredi isteğinde bulundu. Tür-
kiye Kalkınma Bankası tarafindan incele-
meleri yapıian 114 anonim şirketten. bugü-
ne kadar 43'üne kredi verilmesi uygun gö-
rülürken, bu şirketlere tahsis edilen toplam
kredi miktan rüm Güneydoğu Anadolu Böl-
gesi için 4.286 trilyon lira olarak gerçekleş-
ö. Tahsis edilen 4.286 trilyon liralık kredi tu-
tanndan 27 şirkete bugüne kadar yalnızca
1.381 trilyon lirahk ödeme yapılabiidi.
GÜNSlAD Başkanı Karaboğa, Acil Des-
tek Kredisi için başvuran firma sayısının
699, istenilen kredinin ise 180 trilyonun üze-
rinde olduğunu hatırlatarak "Bu >illa birHk-
te 2000 ve 2001 yıh için verikn 40 triKon, ya-
brunanuı ihtiyaanuı ûçte biri bfle değü. Bi-
zim yapöğımız araşörma>
p
a göre Güneydo-
ğa'nun ekonomik kalkınması için aciten en
az 100 trilyon liraya daha ihtiyaç var" dedi.
İHRACAT GERtlİYOR
Güneydoğu'da
tehlike
sinyalleri
• Bölgeden yapılan ihracat
yüzde 5 azaldı.
• Canlı hayvan sektöründe
yüzde 9'luk düşüş var.
• Hububat ve bakliyatta
ihracat yüzde 42 geriledi.
DtYARBAKTR (Cumhuriyet Bü-
rosu)- Güneydoğu Anadolu Bölge-
si'nden 1999 Ocak-Kasım ayı döne-
minde gerçekleştirilen ihracat. bir ön-
ceki yılın aynı dönemine oranla yüz-
de 5 azalma göstererek 522- milyon
dolar oldu. Bölgeden yapılan ihracat-
ta; tekstil, hububat ve canh hayvan
sektörlerinde büyük düşüşler yaşanır-
ken, kuru meyve ve mamullerinde ise
artış gözlendi.
Merkezi Gaziantep'te bulunan Gü-
neydoğu Anadolu Bölgesi Ihracatçı
Birlikleri verilerine göre; tekstil, can-
lı hayvvan ve hububat sektörlerinden
yapılan ihracatta öneırüiölçüde düşüş
gözlendi.
Geçen yıla oranla tekstil sektörün-
de yaşanan gerileme yalnızca yüzde
2 düzeyinde kalırken. en büyük düşü-
şün yaşandığı hububat ve bakJiyat sek-
töründe ise düşüş yüzde 42 oldu. Teks-
til ıhracatı 272.2'ye, 142.3 olan hubu-
bat ve bakliyat sektöründeki ihracat ise
82.5 milyon dolara geriledi. Canh hay-
van ve ürunleri sektöründe ise yüzde
9'luk bir düşüşle ihracat 11.8 milyon
dolar olarak gerçekleşti.
DÜNYA E K O N O M İ S İ N E BAKIŞ / ERGIN YILDIZOĞLU WNDRA ergin@ergin.demon.co.uk
Bu haftasonu Rusyadayapılan seçim-
ler, Duma'ya kımlenn seçileceğinden çok,
bir süredirülkedegelişmekte olan yeni "Ze-
ith Geist"\ (zaman ruhunu) gözler önüne
sermesi açısından önemliydı.
Seçim sonuçlan önemli, ama...
107 milyon seçmenin, 28 sıyasi parti ve
3 bin teğnnse aday arasından 450 kişilik mec-
lisi beliıiemek için sandık baştna gitmesinin,
demokratik haklann kullanılması açtsından
tabii ki bir önemi var. Ama, bugünün Rus-
ya koşullannda bu demokratik haklann kul-
lanımının kayda değer bir sonuç uretmeye-
ceğini ileri sürmek de mümkün.
Birincisi, bugün Rusya'da anayasa, be-
lirleyicı yetkiyi Duma'ya değil devlet başka-
nına veriyor. Anayasal bir ıktidarsızlıkla sa-
katlanmış olan Duma, buna karşılık, devlet
başkanının, her an kendisinı ıptal edebile-
ceğini bilerek, bir anlamda yapısal bir şan-
taj altında varlığını sürdüımeye çalışıyor.
Sonuç olarak. geçmişte de gördüğümüz gi-
bi, Duma her krttik olayda, devlet başkanı-
nın ıradesine teslım oluyor.
Ikincisi, Moshe Levin'in geçen sene Le
Morvde Diplomatique'te belırttiği gibi, Rus-
ya'dakı siyası sıstemle siyası kurumlann (si-
yasi partiler, dernekler, sendikalar) güçlü
toplumsal kökleri yok (Kasım 1998). Bu yüz-
den toplumsal güven krizinin yanı sıra özel-
likle bu seçimlerin öncesınde, siyasi parti-
ler arasında programatik bir aynm yapmak
da iyice imkânsız hale geldi.
Üçüncüsü, bu ikinci sonjna bağlı olarak
bugün Rusya'da hemen herkesYeltsin dö-
neminden çıkıştn sorunlarından söz açıyor,
ama kimsenin ortaya belirgin bir seçenek sür-
düğü yok. Heritage Foundation Moskova
Ofisi Direktörü Yevgeni Volk'un sözleriyle,
''Partilerin büyük çoğunluğu olumlu bırprog-
ram ı/erisürmetoense rakiplerineyönelik ka-
ralama kampanyalannı seçtiler". Überaller-
den komünistlere kadar berkes aynı şeyi
söyledr. "Güç/ü tıdertik bızde, diğerieri üç-
kâğıtçı." (The Independent 18/12)
Dördüncüsü, seçim kampanyası ağırlıklı
olarak iki büyük grubun medya kartellerinın
egemenliği attında geçti. ORT isimli devlet
televizyonu Yeltsin, Berezovski, Çubais
blokunun, NTV de Guzinsky, Lujkov, Pri-
makov blokunun kampanyasını yürüttü. S t
Petersburg Tımes'ın başyazarının yakındı-
ğıgibi, "Bırçokuluslararasıgözlemci, seçım-
lerözgür ve sağlıklı oldu diyecek... ama bun-
lann bilmedıği bir şey var: Seçimler özellik-
le ORT televizyonu tarafindan tümüyle iğfal
edilmiş durumdadır." (17/12) (Yazarın
NTV'den söz açmaması tabii ki bir göster-
ge. Ama yasalara göre de devlet televizyo-
nunun tarafsız kalması gerekiyordu.)
Nihayet, beşinci ve son olarak seçim kam-
panyası, Çeçenistan savaşının tüm partiler
arasmdaki farkları yok eden etkisi, Libera-
tion başyazısının çok yennde bir ifadesiyle
''bir sömürgeci hısterya"(18/12/99) altında
Seçimler ve Yeni Rusya
yaşandı. Hiçbir parti Rusya'nın Çeçenis-
tan'dakı tutumunu eteştirmeye cesaret ede-
medi, buna karşılık göreve atandığında rey-
tingi yüzde 2 olan Başbakan Putin (Le Mon-
de Diplomatique Aralık 99) "kararlı ve sert"
bir politika ızlediği için, seçim öncesinde
yüzde 41 'le en popüter politikacı haline gel-
di (The Economist 18/12/1999). Seçim
kampanyasında-ne savaş ne de ülkenin en
temel toplumsal sorunlan tartışıldı (The Gu-
ardian 16/12, The Economist 18/12).
Yeni Rusya
Seçim kampanyalan ortamına bakınca, Çe-
çenistan'da sürmekte olan savaşın son de-
rece belirleyicilık kazandığını görüyoruz.
1996'da Çeçenistan savaşına karşt önemli
bir iç muhalefet vardı. Şimdi, Moskova'da-
ki Stratejik Araştırmalar Merkezi'nm Başka-
nı Andrei Piontkovski'nin geçenlerde vur-
guladığı gibi, adeta Stalin dönemini hatır-
latır bir biçimde kimsenin bu savaşa karşt
çıkamadığı, tüm muhalefetin sesinin kesil-
dıği görülüyor (The Russia Joumal, 13/12).
Başbakan Putin'in hızla yükselerek önü-
müzdeki seçimlerin en güçlü başkan adayı
haline gelmesinde de bu savaştaki sert ve
kararlı tutumu belirleyıcı rol oynadı. Bu yüz-
den, bir süredir şekıllenmekte olan "Yeni
Rusya" nın özelliklerini, savaşın kazandığı
özel önemden hareketle, kavramaya baş-
layabiliriz sanınm.
1998'deki mali krizden sonra hızla şekil-
Rusya'daki
seçim
kampanyası
ağırlıklı olarak iki
büyük grubun
medya
kartellerinin
egemenliği
altında geçti.
ORT isimli devlet
televizyonu
Yeltsin,
Berezovski,
Çubais
blokunun, NTV
de Guzinsky,
Lujkov, Primakov
(solda) blokunun
kampanyasını
yürüttü.
lenmeye başlayan bu "Yeni Rusya"da Çe-
çen savaşının bu kadar merkezi bir ağırlık
kazanmasının arkasında iki grup gelişme
yatıyor. Bunlardan birinci grup. SSCB'nin çök-
mesiyle başlayan "reformsüreayle"yakın-
dan ilişkili. Bu reform sürecinin uygulandı-
ğı yaklaşık 10 yıl içinde, Dünya Bankası Baş
Ekonomısti Slrtgizfin de işaret ettiğı gibi, Rus-
ya'da yoksullann sayısı 10 kat artarak 14 mil-
yondan 147 milyona çıktı; 1989-99 arasın-
da GSMH yüzde 50 geriledi. Bu gelişmele-
re paralel olarak ekonomi mafyalaştı, "oü-
garklar" denen bir avuç olağanüstü zengin
güçlü insan, ülke ekonomisini ele geçirdi.
Moshe Levin'in vurguladığı gibi, 1998 krizi
patladığında Rusya'da artık ne devlet ne de
ekonomi kalmıştı.
Rusya, bu serbest pryasa modelini benim-
serken, Batı'nın kendisine yardım edeceği-
ni varsayıyordu. Ancak yardım gelmek bir
yana, tam bir talan, ülkeden dışanya yılda
ortalama 150 milyar dolar sermaye kaçışı ya-
şandı. 1998 krizi bu gerçeği bilınçlere çıkar-
dı. Bu noktadan sonra Alman Koeber Vak-
fı'nın CIS Barometer dergisinde vurgulan-
dığıgibı "Moskova, geçmiştekiABDsaplan-
tısını stratejık bir hata olarak görmeye" (Ak-
taran Schwarz, WSWS18/12) başladı. Ar-
tık Rus yöneticı sınrfı arasında, Yeltsın'e ve
Primakov'a danışmanlık yapmış Sergey Ka-
raganov'un "Rusya'nın uluslararası krizle-
re kanşmaktan bir çıkan yoktur, önce kendi
iç sorunlannı halletmeli, ekonomisini topar-
lamalı, siyasi olarak güçlenmelidir" (Le Mon-
de 17/12) görüşleri egemen olmaya başla-
yacak, "soğuk savaş"a ilişkın yoaımlarda
önernli bir değişiklik yaşanacak, SSCB mi-
rası öne çıkmaya başlayacak, örneğin Pu-
tin "Biz 1980'lerin sonunda yenilgi yaşamtş
bir halkız. Bu, soğuk savaşın yenilgisidir"
(Les Echos 7/12) diyebilecektir. Geçmışle
kurulan ilişki Putin'e "Geçen on yıl boyun-
ca dünya ekonomisine entegre olma çaba-
sı ulusal ekonomik kompleksi tahrip etmiş-
tir, Rusya'yı dünyapazannın birekı haline ge-
tirmiştir" dedirtecek, "yüksek teknolojinin
kullanımına olanakveren askensanayi komp-
leksin öneminden" söz açtracaktır (age).
Böylece reform sürecinin sonuna gelinir.
Rusya'da bir çözümsüzlük, çaresizlik, onu-
ru kınlmışlık, hatta Batı tarafindan kazıklan-
mışlık ruh hali oluşmaya başlar. Bu ruh ha-
li, birincisi, güçlü bir lider arayışı, ikincisi de
özkaynaktaradönmek, dolaytsıyla esk (SSCB)
etki alanlarını, doğal kaynaklannı tekrar de-
netim altına almak yolunda bir eğilim yara-
tır. İkinci eğilim, Rusya'nın yakın çevresine
karşı emperyalist bir refleks geliştirmeye
başlamasına yol açarken, birincisi de Ceçen
savaşındaki sertliğiyie Putin'in yükselmesi-
neyol açar. Yukandadegindiğim bınnci grup
gelişmeier reform sürecinin bitmesiyle ilgı-
liyken, ikinci grup geltsmeler bu sürecin so-
nuçlannı kristalleştiren olgulardan oluşuyor.
1998 krizinin getirdiği mali darlık Rusya'da
ithalatı olağanüstü oranda düşürdü. Böyte-
ce ülke içinde üretilen mallann tüketimi, do-
layısıyta ulusal üretime dayanmanın, bunu res-
toreetmenin önemı ortayaçıktı. Petrolfıyat-
lannın yükselmesı ise devletin eline yeni ma-
li kaynaklar getirdi. Putin bu kaynaklara da-
yanarak işçilerin biriken ücretterini ödeme-
ye başladı, bu ise ekonomide nispi de olsa
uzun zamandır ilk kez bir toparlanmaya yol
açtı (VVashington Post 17/12). Ek döviz ge-
Itri, ordunun gereksinimlerine cevap vere-
rek bir "askehrönesans" da yaratmaya baş-
lar. "Askerirönesans", ABD'nin yeni MATO
konsepti, Kosova süreci, balistık füze kalka-
nı projesi, Kafkasya-Hazar bölgesinde pet-
ro) bağlamındaki girişimlerinın Rusya'da oluş-
turmaya başladığı' kuşatılmışlık" hissıyle de
körüklenecek, Ceçenistan'da savaşı ne pa-
hasna dursa oteun kazanmak hem ordu, hem
siyasiler hem de halk açısından büyük öne-
me sahip olacaktır.
Bu iki grup etkeni bir araya koyunca da
Rusya'nın yaşamaya başladığı evrimi görmek
mümkün. Bir taraftan ulusal ekonomik ve
siyasi yapının tamirine önem vermek, diğer
taraftan, eski etki alanlarını geri almaya, hız-
la eski gücüne ulaşmaya çabalamak... Bu sü-
reç Batı'ya, özellikle de ABD'nin sesine da-
ha az kulak vermeyi, Newsweek'ın ve Le
Monde'un ayn ayn vurguladıklan gibi, tek-
rar içine kapanma eğilimini de beraberinde
getırecektir. Bu seçimter Duma'ya üyeterini
belirtemek açısından degil, işte bu yeni yö-
nelimi sergilemesi açısından önemliydi.
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Avrupa Kuşkuculuğu ve Sol
Türkiye'nin AB adaylığı kimilerince kuşku ve tepkiy-
le karşılandı. Adaylık, yepyeni bir süreçtir. Her yeni sü-
reç gibi, kuşkuyla karşılanması doğaldır. Kaldı ki kuş-
ku, bilimsel düşünmenin dayanağıdır ve kuşkulara say-
gı gösterilmesi özgürlükçü anlayışın bir gereğidir.
Adaylık karşısmda kuşku duyulmasının üç nedeni ve
bunlara bağlı biçimi olduğu söylenebilir. Birincisine gö-
reTürkiye'ninyeri Avrupadeğildir. Ikincisi, adaylığın ko-
şullara bağlandığıdır. Uçüncü kuşku noktası da Türki-
ye'nin, hiçbir zaman AB'ye tam üye olamayacağı, çün-
kü Avrupa'nın aslında Türkiye'yi istemediğidir.
Türkiye'nin yeri Avrupa değildir görüşü, ülkenin
kendisinin bir bölgesel güç olabileceği, bu nedenle de
AB'ye gereksinimi olmadığı varsayımına dayanıyor. Bu
görüş, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve si-
yasal durumu veri alıyor; tutucu bir nitelik taşıyor. Tür-
kiye'nin ranta dayalı ve yüksek enflasyona bağışıklık ka-
zanmış talan, bu tutumun ekonomik yönüdür. Siya-
sal boyutta ise işleyeni bulunmayan cinayetler (İBC); ku-
rumlaşan işkence ve düşünceyi suç sayan uygulama;
12 Eylül baskıcı yasalannı koruma anlayışı yatıyor.
Bunlara, hapishanelerinde bile eşitliği sağlayamayan
devtet yapısı, bozuk eğitım ve sağlık düzeni ve yaratı-
cılığa, kürtürel ve sanatsal çalışmalara getirilen sınıria-
malar da eklenebilir. Tutuculuk, ülkede var olan ilkelli-
ği, gericiliği ve baskıyı koruyucu bir şemsiye işlevi gö-
rüyor.
Kuşkulann, adaylığın koşullu olduğuna dayanan ve
özellikle Kıbns ve Ege sorunlanna ilişkın görüşıin bir öl-
çüde de olsa gerçekleri yansrttığı söylenebilir. Bunun-
la biriikte yıllardır kalıcı bir özellik kazanan bu sorunla-
nn çözümünü, adaylığın, öncesi ve sonrası bağlamın-
da düşünmek gerekir. Türkiye çeyrek yüzyıldır bu so-
runlan çözemiyor ve Yunanistan ile anlamsız bir silah-
lanma yanşına süruklenmiş bulunuyordu. Aday olduk-
tan sonra bu konulann banşçı yollardan çözümünün
güçleştiğini söylemek kolay değildir. Ulusal çıkan ko-
ruma, bir güç ve kendine güven işidir. Türkiye'nin gücü
yeteriidir ve bu olgu özgüveni sağlamalıdır. Kısaca ül-
ke her iki konudaki ulusal çıkarlannı aday olduktan
sonra da kolayca koaıyabilir.
Avrupa kuşkuculuğunun üçüncü dayanağı AB'nin
Türkiye'nin üyeliğini gerçekten istemediğidir. Bu gö-
rüşe göre, Türkiye aday olarak tutulur, hiçbir zaman tam
üye yapılmaz. AB'de Türkiye'nin tam üyeliğini isteme-
yen güçlü bir kesim var, Avrupa sağı. Avrupa'nın sağ-
cı ve tutucu partileri Türkiye'nin AB üyeliğini istemi-
yor. Gerek AB Parlamentosu'ndaki görüşmelerde ver-
dikleri karşı önergelerle, gerekse daha sonraki açıkla-
malannda bunu özenle vurguladılar.
•••
Gerçek olan, Türkiye'yi Avrupa'da görmek isteyen
siyasal partilerin genellikle solcu olduğudur. Bu nokta-
nın doğru algılanması ve değerlendirilmesi gerekiyor Tür-
kiye'yi kucaklayan Avrupa soludur; sol düşünce-
nin sahip olduğu ilke ve değerlerdir.
Avrupa solunun dayandığı özgürlük, eşitlik ve da-
yanışma anlayışı ve uygulamaya çalıştığı sosyal gü-
venlik politikalan, özünde, uzun dönemde hertürlü sö-
mürüyü ortadan kaldırmayı amaçlayan bir temele da-
yanır. Bunlara, solun, siyasal katılımcı, çağdaşlaşmacı
ve çevreci özellikleri de eklenebilir. AB'de tanmsal üre-
timin desteklenmesi, bir zorunluluk saytlır. Avrupa so-
tunun önemli bir özelliği de bu evrensel değerleri ulusal
ve yeıii öğelerle birleştirmedeki başansıdır. Adlan sos-
yalist, işçi ya da sosyal demokrat olan bu partilerin,
uygulamalan kendi ülkelerinin koşullarından çıkar.
Nesnel ve öznel koşullannın bir sonucu olarak Türki-
ye solu, geçmişte tutariı, köklü ve etkin bir gelişme çiz-
gisi gösteremedi. Türkiye solu büyük yapısal sorunlar-
la karşı karşıyadır. AB adaylığı ve üyeliği, solda bir ye-
niden yapılanmayı kaçınılmaz olarak gündeme getıre-
cektir.
Avrupa solunun özgürlük, eşitlik ve dayanışmacı özel-
liği ve sosyal güvenlik ve üretimi destekleme anlayışı Tür-
kiye'de ne ölçüde geçerii ve egemen kılınırsa, toplu-
mun geleceği açısından, kanımca o kadar yararlı ola-
caktır. Ancak Türkiye, AB'nin ekonomik gelişme mer-
diveninin en alt basamağında yer alıyor, yani ekonomik
gelişmesini sağlamak zorundadır. Ekonomik gelişme-
yi, AB'deki gibi özgürlükçü, eşitlikçi ve dayanışmacı bir
içerikle gerçekleştirmek Türkiye solunun da ilk görevi-
dir.
Kısaca, adaylık, Türkiye solu için büyük bir sınavı da
biriikte getiriyor. Bu sınav, Avrupa Solu'nun örgütü olan
Sosyalist Entemasyonal'e Türkiye'den tek üye olması
nedeniyle, CHP için ayn ve daha büyük bir önem taşı-
maktadır. Türkiye solu da bundan sonra AB'deki ben-
zerleri gibi, ülkenin kendi öznel koşullannın ve ulusal
değerlerinin, solun evrensel değerleriyle doğru ev-
liliğini sağlayan kendine özgü bir çızgde gelişebile-
cektir. Aday üyelik, solda bu tür sağlıklı bir yeniden ya-
pılanmaya neden olur ve Türkiye solunu içinde bulun-
duğu eğri-büğrülükten kurtarmaya yol açarsa, bu bile
başlı başına çok büyük bir kazanım sayılmalıdır.
e-posta: yakup@metu.edu.tr
Sendikalar konııya duyarlı
Asgari ücrette
karar haftasıANKARA (Cumhuriyet
Bürosu)- Asgari Ücret Tes-
pit Komisyonu, bu hafta ya-
pacağı göriişmelerin ardın-
dan 1 Ocak 2000 tarihin-
den başlayarak geçerli ola-
cak yeni ücreti kamuoyuna
açıklayacak. Türk-Iş; asga-
ri ücretin vergi dışı bırakı-
larak ödenmesini isterken,
yüzde 25 'in altında yapıla-
cak zammın son yıllann en
düşük zammı olacagına dik-
kat çekti.
Komisyonun bügüne ka-
dar yapılan toplantılannda,
yeni ücretin hesaplanmasın-
da temel veri olarak kulla-
nılacak Hacettepe Üniver-
sitesi 'nin harcama kalıplan
ile DPT, DİE ve Hazine'den
gelen verileri değerlendiren
komisyon, Devlet Personel
Başkanlığı ile Maliye Ba-
kanlığı temsilcilerinin 2000
yıh memur maaşlanna iliş-
kin görüşlerini dinledi.
Komisyon toplantılanna
işçi tarafını temsilen katılan
Türk-lş. asgari ücretin ver-
gi dışı bırakılarak işçiye net
ödenmesini, yeni ücretin sap-
tanmasında4 kişilik ailenin
zorunlu gıda harcamasırun
dikkate almması ve ülke dü-
zeyinde tek tip olarak belir-
lenmesini istedi. Işveren tem-
silcisi TİSK ise, 16 yaş altı,
16-25 yaş arası ve 25 yaş
üstü için farklı ücret belirlen-
mesini talep ederken, yeni
ücretin bölgesel düzeyde be-
lirlenmesi önerisini günde-
me getirdi.
Yüzde 25 zam ~
Asgari Ücret Tespit Ko-
misyonu 6. toplantısını ya-
nn, 7. toplantısını ise 24 Ara-
lık Cuma günü yapacak.
Türk-Iş Eğitim Sekreteri S»-
Bh Kılıç, yeni ücretin, yeni
zamla biriikte 155 milyon
lira olacak en düşük memur
maaşı düzeyinde belirlen-
mesini istediklerini belirtti.