Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5KASIM1999CUMA
HABERLER
Bahri Savcı
anıldı
• ÇORUM(Cumhuriyet)
- Siyasal Bilgiler
Fakûltesi'nde ögretim
üyeliği yapan Anayasa
Profesörü Bahri Savcı,
ölümünün 2. yılında
Çorum'un Osmancık
ilçesine bağlı Çampınar
köyünde eşi Sadiye Savcı
ve Mülkiyeliler Birliği
Yönetim Kundu üyelerinin
katıldığı törenle anıldı.
Savcı'nın kişiliğinin ve
bilim adanu yönûnün
anlatıldığı konuşmalann
yapıldığı törenin ardından,
köyde Bahn Savcı'nın
adını taşıyan halk
kütüphanesi hizmete
açıidı.
DHKP-C sanıkları
yargılandı
• ANKARA (AA)-
Ankara Adli Tıp Kurumu
doktoru Cumhur Akpınar
ile Ankara Barosu'na
kayıtlı avukat Zeki
Rüzgâr'ın da aralannda
bulunduğu 4 sanığın,
DHKP-C örgütü üyesi
olduklan ve bu örgüte
yardım ettikleri
gerekçesiyle
yargılanmalanna Ankara l
No'lu DGM'de devam
edildi. Mahkeme heyeti,
sanık avukatlanna esas
hakkmdaki savunmalannı
hazırlamalan için sûre
verilmesine karar
verdikten sonra duruşmayı
erteledi.
TBMM'deki
önlemler
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu)-TBMMGenel
Sekreteri Vahit Erdem
ımzasıyla yayımlanan
genelgede yapılan kontrol
ve denetimlerde
personelin, çalışma
düzeniyle ilgili talimatlara
uymadığı ve disiplini
bozduğunun saptandığı
belirtildi. Genelgede, işe
geç gelen personel
hakkında disiplin cezası
uygulanacağı ve
TBMM'de güvenlik
önlemleri arttınlacağı
kaydedilerek Meclis
kampusuna taksi girişinin
yasaklandığı bildirildi
İstanbul'da çete
operasyonu
• İstanbul Haber Servisi -
Sedat Şahin'in adanu
olduğu belirtilen ve
Çorum'da Organize
Suçlar ve Silah Kaçakçıhk
Şube Müdürlüğü
tarafindan yakalanan
Şaban Erdoğan ve Sami
Aksel, tstanbul Nöbetçi 4
No'lu DGM tarafindan
tutuklanarak Bayrampaşa
Cezaevi'ne gönderildi.
Erdoğan ve Aksel
hakkında kesinleşmiş
hapis cezalan
bulunuyordu.
FP'yi kapatma
davası
• ANKARA (AA)-FP
Grup Başkanvekili Bülent
Annç yaptığı açıklamada,
partinin hukukçu
milletvekilleri tarafindan
yürütülen savunma
hazırlıklannın son aşamaya
geldiğini belirtti. Annç,
"Ek süre talep etmeyi
düşünmüyoruz. Gelecek
hafta başmda muhtemelen
yazılı savunmamızı
vereceğiz" dedi.
Yeni parti
çağrısı
• İstanbul Haber Servisi -
İnsanlık Vakfi Yönetim
Kurulu Başkanı, MÜ
Uluslararası tletişim ve
Sorunlan Araşturma
Merkezi Müdürü Prof. Dr.
Mahmut thsan Özgen,
yaptığı yazılı açıklamada,
Atatürk ilke ve
inkılaplanna gönülden
bağlı yeni bir siyasi parti
oluşturma çağnsında
bulundu. Özgen, "Gelin
Türkiye'ye sahip çıkalım.
OyunJarı bitirelim.
Doğnılukta buluşalım"
dedi.
Kobe'deki demokrasi deneyimi, 'Yalova Dep-Der' için esin kaynağı olabilir
Deprem dayanışmasıOKTAYEKİNCt
"Depremden sonraki dayaınş-
ma ve kalkuuna süreci, ayru za-
manda demokrasinin de en iyi
okuludur. Yoksul ve güçsüz in-
santann da yeniden yaşama ge-
reksinmeterini giderebilmeleri
için, onlan kişilik çöküntüsüne
sürükleme>ecek tek >ol. güçlii-
lerie birlikte karariara katüma-
lan, >-ani demokrasidir."
17 Ağustos 1999 depreminin
en büyük darbeyi indirdiği kent-
lerimizden Yalova'daki deprem-
zedelerin bir "dernek" çatısı al-
ünda örgütlendiklerini duyunca,
geçenlerde Mimarlar Odasının
konuğu olarak Türkiye'ye gelen
Japon Mimariar Enstitüsü (JI A)
üyelerinden Prof. Tsutomu Shi-
gemura'nınyukandaki sözlerini
anımsadım.
Aynı zamanda Kobe Üniversi-
tesi'nde ögretim üyesi de olan
Prof. Shigemura, JIA grubunun
deprem bölgesindeki inceleme-
lerinin ardından istanbul'da, Yıl-
dız Oniversitesi'nde verdiği bri-
fingin "deprem sonrası toplum-
• Deprem bölgesini inceleyen Japon Mimariar Enstitüsü Grubu'nun Kobe'deki
1995 depremi ardından yaşanan "depremzede örgütlenmesi" hakkında verdikleri
bilgiler, "Dep-Der" derneği gibi girişimlerin deprem sonrasındaki toplumsal
kalkınmada en büyük güvenceyi oluşturacağmı gösteriyor...
sal örgütienme" konusunu üst-
lenen konuşmacısıydı. Kobe'de
17 Ocak 1995 'te meydana gelen
7.2 büyüklüğündeki sarsıntıyla
6500 kişinin öldüğü. yaklaşık
200 bın binanın ağır hasar gör-
düğü ve 400 bin konutun da kıs-
men veya tamamen harap oldu-
ğu bir afet ortamını hem "mi-
mar" hem de "depremzede"
olarak yaşamıştı...
Bu nedenle de Japonya ve
Türkiye'deki gözlemlerini sade-
ce "teknik" yönden değil •'top-
lumsal'" açıdan da değerlendiren
Prof. Shigemura. aynı brifingde
yine "Kobe deneyiminin" ülke-
mize yönelik belki de en önem-
li "esin kaynağı'' olabilecek yö-
nünü şöyle özetliyordu:
"Devletin görcvi, her ülkede ol-
duğu gibi öncelikle acil bannak
sorununu çözmek ve kahcı ko-
nutlara geçiş sürecini hazırla-
mak, kentsel artyapıyı ve genel
planlamayi yapmak, yeniden in-
şa için de kredi, teşvik ve finansı
sağlamak (...) Ancak bunlannve-
rimli ve olumlu sonuç verebilme-
si için de sivil toplumun örgütlen-
mesi ve yeniden inşa sürecinde
bizzatdepremzedekrin kendi ör-
gütleriyle işleri ve sorumlulukla-
n üstlenmesi gerekiyor.-"
Dayanışma projeleri
Prof. Shigemura'nınanlattığı-
nagöre, Kobelilerönce "mahal-
teötceğinde'' ve "mimarlann da-
nışmanlığı" altında bir araya ge-
lerek, işe "küçük ölçekli daya-
nışma projeterryle" başlamışlar.
Sonra da "kahcı binalannortak-
laşa yapılmasr yönünde, proje-
lendirmeden ihale işlemlerine,
inşaat organizasyonundan ko-
nutiann üleşimine kadar tüm or-
ganizasyonun yine "depremzede
semtsakjnlerince*\enne getiril-
mesini hedefleyen "sendikalar"
kurmuşlar...
Bir tür bizdeki "kooperathle-
re" benzeyen bu depremzede
sendikalan için özellikle inşaata
yönelik örgütlenmede en uygun
ölçeğın, "bisikletle ulaşılabilecek
kadargenişlikte birkentselalan"
olduğunu söyleyen Prof. Shıga-
mura'dan öğrendiklerimiz ara-
sında. "konut üretimi için olan-
lar da dahil, her tüıiii parasal
vardımın da devletve bekdiyeler
tarahndan bu sivil örgütlere ak-
tanldığı''' yer alıyor.
Dahası, aynı örgütlerin kendi
"demokratikseçimleriyte" oluş-
turdukları "yönetim kurullan-
mn" da bu parasal ve diğer yar-
dımlan yine konut üretimi ve
başka hizmetler için "hakhhkve
eşitlik temelinde" depremzede
üyelerin gereksinmelerine har-
Japon Mimariar Enstitüsü grubu ik Mimariar Odası üyekri Adapazan'ndaki vaiilik btnaa önünde-.
4
Japon mucizesi'nin temelinde 'bilimden ödün vermemek' yatıyor
'Hasatiı betonarme' kolayonanlama~,~
Japon mimariar, bizdeki 'az hasariı' sayı-
lan betonarme bina benzerlerinin büe mü-
hendislerie ortak karar alarak 'yıkılmalannı
uygun gördükterini' anlattılar.
Japon Mimariar Enstitüsü (J1A) grubu-
nun, Japonya ve özellikle de "Kobe deneyi-
mi" hakkında verdikleri brifingdeki bilgi-
lendirmeieri arasmda bizim için özel önem
taşiyan en çarpıcı konulardan biri de. "dep-
rem sonrasında hasariı binalann onanm ya
da yıkım kararT hakkında ızlenen yöntem
ve ilkelerdi.
Çûnkû deprem bölgesinde ve daha çok da
İstanbul'da "hasariı bina onanmının'' gide-
rek toplumun kaygılannı sömünneye dönük
yeni bir "rant pazan" otuşturmaya başladı-
ğı bir süreçte, ömegin JIA üyesi Mkh» Ki-
tajima'nın slaytlar eşliğinde dile getirdiği:
u
ta^tyıalannda kınlmalar olan betonarme
bir binanın düzeMbnesi çok masrafb bir iş"
şeklindekivurgulaması.Türkiye'depekaçık-
lanmayan "bflimsel gerçekler" arasmdaydı.
Dahası, yine mimar Kitajima, hiçbir mes-
leki komplekse de kapılmadan, doğrudan
kendi tasarîadığı bir "depnemziedebnta" üze-
rinde bu konuyu anlatııken, brifîngi izîeyen
herkesin "şaşkın baktşlan* arasmda şunlan
söylüyordu: "BugördüğünûzçattaklarBiar-
dınüaJd betonarme koton ve kiriş kınhnala-
nnı tüm taşıyıcı sistem icinde yeniden güçlö
bir işle^ görecek şekilde yok edebibnek için
yapıhnası gereken tekniğineuygun müdaha-
leter o kadar masraiu ki, btnayı yeniden inşa
etntek çok daha akıkı ve ekonomik olacağı
için sonunda yıkmaya karar \
[
erdik.«"
Bu sözlerin şaşkınlık yaratmasının nede-
ni, mimar Kitajima'nın beyazperdede "bu
gordügünöz" diye işaret ettiği çatlaklann,
bizdeki orta hasarlılar bir yana. neredeyse
"oturulabffir"
1
raporlannm bile düzenlene-
btldiği -az hasarü" kabul edilen binalarda-
kiîere benziyor olmalanydı.
Böylesi binalan kurtarmak için "Japon
mucizea
7
" yaratmakyerine, bilimin ve tekni-
gin "rantveduygu dinlerneven"* kuralına uy-
mayı yegleyen JIA üyelerinin aynı konuda
verdikleri dığeriki bilgi de, yine bizde yaşa-
nan sürecın "mimariık ve mühvndisiik kül-
tnrü** açısmdan ne denli tartışmalı olduğu-
nu gösteriyordu.
Birincisi; yapmm yıkılmasına belediye ya
da devlet göre\'lilerinden önce; "o yapmın
mimarı, mühendisi w mal sahibi" birlikte
karar veriyorlardı. Böylece bilimin geregi
yapıhrken, hem "mûelHÎBğe'' hem de
fc
mes-
lek etiğine" saygi içinde hareket ediliyor;
devletin ya da belediyenin; "yıkıhrsa para
yardımı gerekecek, o nedenle onarımla hal-
kdasin" şeklindeki, açıkça dile getirilmeyen
yönlendirmeleri de de\'re dışma çıkanhyor-
du... Bizler içirs önem taşiyan ikinci bilgi ise
yıkılan binanın yeniden yapımmda da arhk
"betonannede" ısrar edilmemesi ve "daha
göwnilir" bir taşıyıcı sistem yeğlenirken de
**ilk yenilgiden'* ötürü bir meslek şovmizmi
içinde davramlmadan. depremden "mimar-
ca ve mfflhendisçe" ders alınabilmesiydi...
Yine mimarKitajima. tıpkı yıkım karann-
da olduğu gibi inşaat mühendisi ve mal sa-
hibiyle brtakîaşa karar alarak. yeni yapmm
bu kez "betonarme-çelik karma sistem'* uy-
gulanarak inşa edildiğini. tasanmmı da mü-
hendislebirlikte gerçekle}tırdigini anlaöyor-
du... Görülüyor ki yıllardır TürkiyeVle "ma-
cize" denilerek adeta "erişOmez" bir olağa-
nüstülük yüklenen Japondavranışının teme-
linde, aslında son derece "olağan'' ve öyle
mucizepeşinde falan da koşuhnayan birçağ-
daş yaklaşım anlayışı var. O da. bilim ve tek-* i
niğin kurallaraıa uymak, rantve profesyonel
çıkariar ugruna bu kurallan terk etmemek.
cadıklan, Kobe deneyiminin
önemli bilgileri arasmda bulu-
nuyor...
Işte bu nedenle Prof. Shiga-
mura'run "demokrasiokulu" de-
diği "örgüthı dayamşma" süre-
cinin, yine Türkiye'de yaşanan-
larla kıyaslamasını yapmak açı-
sından en çarpıcı sonuçlan da
şunlar olsa gerek...
Birincisi; deprem yardımlan
doğrudan "depremzede örgûtü-
ne" verilip, yine depremzedele-
rin kendi demokratik kararlany-
la değerlendirildiğinde, bizdeki
gibi "Acaba bu yardımlar doğru
yerieregidryor mu?" endişesi de
kalkıyor ve hatta aynı kaygı ne-
deniyle "yapümavan" yardımla-
nn da önü açılabiliyor.
tkincisi, "mahalk ve semt sa-
Idni" kimliği bu örgütlenmede
temel olduğu için, aynı mahalle-
deki "yoksul ve güçsüz deprem-
zedder" de bu demokratik daya-
nışma içinde kişilikli ve moral
değerleri yükselen bireyler ola-
rak yer alıp, karar süreçlerinde
de söz sahibi kimlikleriyle yeni
yaşam ortamlanna kavuşuyorlar.
Üçüncüsü ise "devtetin"
de yeni inşaatlar için "mü-
teahhitlerle anlaşmak" ye-
rine doğrudan depremzede
örgütleriyle ilişki kurup,
parasal kaynaklan, kredi-
leri ve teşvikleri bu örgüt-
ler aracılığıyla yatınma dö-
nüştürmesi. Böylece, hem
"rantçı aracüann" devre
dışma çıkması hem de "Si-
yasikr kendiadamlanna iş
dağrttüar" şeklindekı spe-
külas>onlann (ve elbette ki
"olanaklaruı" da) baştan
kesilmesi...
*Dep-Der'le ablacak
ilkadımlar
Şimdi yeniden Yalo-
va'daki "Dep-Der" (Dep-
remzedeler Derneği) giri-
şimine dönersek, bizde de
"devletin'' kendilerine
"Kobe'deki gibi" dawan-
masını beklemek. elbette
ki bugün için "aşın iyinı-
serük" olur.
Ancak, bu "demokratik
uygarttğa" yine Dep-Der
sayesınde adım atmamız
mümkün gibi görünüyor.
Örneğin, Yalova'daki
depremzedelere sivil top-
lum tarafindan yapılmak
istenen yardımlar, bundan
böyle Dep-Der aracılığıyla
iletilebilir.
Benzer şekilde, Dep-
Der Yalova'daki ivedi ve
önemli gereksinmeler ko-
nusunda da duyurular ya-
pabilir. Hattabiraşama da-
ha ilerieyerek, geçici ve ka-
hcı konut örgütlenmesinde
ilgili kamu kurumlanna en
azından "daruşmanlık" ya-
pabilir. Aynı konulardaki
karar süreçlerinde de üni-
versiteler ve meslek odala-
nyla işbirliği içinde proje-
ler ve öneriler geliştirebi-
lir...
Evet... Deprem sonrasın-
daki dayanışma sınavını
başanyla geçebihnek için,
bızim de "demokrasi oku-
lunu" açmamız gerekiyor.
Depremzedeleri sadece
"vardjm bekleyen çaresiz-
ler" gibi gören, devleti ve
sivil toplum kurumlarını da
sadece "yardım gönder-
mekleyetinen'* bir konum-
la sınırlayan bu "feodal"
anlayıştan kurtulmarun yo-
lu da, yıkılan kentlerin ye-
niden kurulmasındaki yet-
ki ve sorumluluklann "ör-
gütlü depremzedelerce"
üstlenilmesinden geçiyor.
BIRBAKIMA
SERVER TANtLLİ
Vardım ki
Yurdundan...
"Kalem şuarası"ndan Bayburtlu Zihni'nin ünlü
koşması -hatırlayacaksınız- böyle başlar. Belleği-
nizi tazelemek için ilk dörtlüğünü yazayım:
Vardım ki yurdundan ayak götürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı.
Söylendiği kadarıyla, 1828 yılında Rus saldın-
sının yakıp yıktığı Bayburt'u gördükten sonra ya-
zar bu koşmayı şair ve baştan aşağıya hüzün do-
ludur şiir; halk edebiyatımızın da pıriantalanndan
biridir. Nevres Paşa'nın, onu güfte olarak alıp
bestelediği bir "Şehnaz D/vân"ı vardır ki klasik
müziğimizin unutulmaz eserleri arasındadır.
Gereği ne bu şiiri anmanın şimdi?
Okuduğunuz yazıyı çarşamba günü kaleme alı-
yorum; yann Istanbul'a doğru yola çıkıyorum; siz
onu okuduğunuzda ben yurtta olmuş olacağım.
Bir 18 yıllık aynlıktan sonra...
Çok şükür, yanmış yıkılmış bir istila toprağı de-
ğildir göreceğim; derin sorunlan da olsa, 76 yıldır
ayakta kalmış ve daha da kalacak olan bir cum-
huriyetin yurttaşı olmanın gururu ile doluyum. Ki-
mi olumsuz yönde pek çok değişiklikle karşılaşa-
cağım. Ama şu anda düşündüğüm, ayak basa-
cağım sevgili yurdumun taşı-toprağı, havası su-
yu ve hele hele insanlan... Yüzyıllarca çilekeş ol-
du o insanlar, bugün de öyledirier; ama inanıyo-
rum ki bir gün bahtları değişecek.
•
Vardım ki yurdundan...
Beni, ilk anda en çok çarpacak olan, bir 18 yıl
önce aynlırken arkamda bıraktığım insanlardan
-yakın olarak, dost olarak- bir daha hiç göreme-
yeceklerim. Bir Uğur Mumcu vardı, bir Muam-
mer Aksoy ve daha nice sevdiğim insan vardı.
Bugün yoklar! Onlara en son Ahmet Taner Kış-
lah katıldı. Bunlar beklenmedik ölümler. Ecellede
olsa, gelir- ayak iki insanın ölümüyle de sarsılmtş
haldeyim: Biri, Mahmut Tali Öngören, öteki Ok-
tay Kurtböke.
Ne diyeyim? Ölüm adın kalleş olsun!
•
Vardım ki yurdundan...
Bir 18 yıl önce ayrılırken 12 Eylül olmuştu; ülke-
nin üstüne onun karabasanı çöküyordu gitgide.
Olmadık yıkıntılara yol açtı o darbe. Bugün için-
de çırpındığımız sorunlar bataklığının kaynaklan
elbette 1980 öncesine de çıkar; ta 1950'lere ka-
dar uzatabilirsiniz onlan, uzatmalısınız da.
Amayazgımızı belki asıl belirleyen, 12 Eylül ol-
du.
Şimdi, üstelikyeni biryüzyılın eşiğinde ve bir ka-
rar anındayız. Çağdaş tarihinde böyle anlan ol-
muşturTürkiye'nin. Nice badireleri, aklın ve uzgö-
rünün ışığında atlatmasını bilmişizdir. 21. yüzyıl-
da, inanıyorum ki dünya bir başka dünya olacak^
her halde eskinin devamı olamaz. '"'•
Bu dünyanın içinde yerimizi almaya bakalımî
Türkiye'nin zengin birikimi, aydın kadrosu, öz-
verili halkı, yolları açacak türdendir.
En çok merak ettiğim de, gençler... Bir 18 yıl ön-
ce doğan çocuk, bugün bir babayiğit. "Cumhu-
riyet'in değerleri" ile donanmış genç insanlar,
"maküs talih"\m\z\ yenebilir ve yannlanmızı ışrta-
bilirier.
Gençlerin önünü açalım!
Onların karşısına çıkanlmış her yasağı, güzel
yannlar için bir tehlike olarak görelim.
•
Vardım ki yurdundan...
Kültürü her zaman ışıyan bir ülke oldu Türkiye.
Edebiyatın, sanatin, bilimin kadrolan görevterinin
bilinciyledavrandılarhep. Onlan görmeden deta-
nıyorum; bu kez "ruberû" konuşacaklanm ola-
cak.
Gelirayak okuduklanm da var: Inci Asena,
Amsterdam'dan adıyla -Adam Yayınlan'ndan çı-
kan- "Fotoğraf Arkası Notlan'm o gizemli kente
kadar uzatmış. Nasıl da ilginç! Ya Sevgi Özel'in
-Bilgi Yayınevi'ndençıkan-S//6u/Lrt>Ayaö"
T1
a0o-
/andt'sı? O güzelim Türkçesiyle ve insanı saran bir
sıcaklıkla anlatıyor. Vecihi Timuroğlu'nun -Kalan
Yayınlan'ndan yayımladığı- Bir Sürgünün Ezgile-
ri ile Büyü'sü, hele bu sonuncuda Simin için yaz-
dıkları, çağdaş şiirımizin en güzel örnekleri arasın-
dadır. Oğuz Tansel, -Yapı Kredi Yayınlan'nda çı-
kan- Dağı Öpmeler'üe, bütün dünyayı kucaklıyor.
Ve son olarak, Gündüz Aybay'ın Sözcükler
Üzerine Anımsatmalar'\. Bir dili ayakta tutan, ay-
nı zamanda o dilin tutkunlarıdır; yaptıklan, küttü-
rün yanı sıra, bir yurtseverlik görevidir aynı za-
manda. Gündüz Aybay onlardan biri. Külyutmaz
birtrtizlikle izlryoryayınlan. Dileğim, hepsürsünbu
keskin dikkati ve bizleri, dilinde yanlış yapmak
ayıbından kurtarsın!..
TIMNOKTASII ORAL ÇALIŞLAR oralcalişlar(f7 turk.net
Haluk Kırcı, 20 yıl önce, bir grup ülkö-
cüyle birlikte 7 TİP'li genci boğarak ve
kurşunlayaraköldürmüştü. işlediği cina-
yet, siyasi suçlar dışında adi suç kavra-
mı içine sokulduğu için af kapsamına gi-
riyor. Ancak 7 kez idam almış olması, o-
nun bu aftan yararlanmasını zorlaştınyor.
Ülküdaşlan, onu bu durumdan kurtar-
maya çalışıyorlar.
MHP'lilerin Haluk Kırcı'yı neden kur-
tarmak istediğini hepimiz biliyoruz. An-
cak kafalarda bazı şüpheler de var. Aca-
ba, Kırcı'ya önceden bir söz mü verildi?
Belki de Kırcı, bu cinayetlerin ve başka
ülkücü cinayetlerinin arkasındaki azmet-
tiricileri açıklamakla birilerini tehdit edi-
yordur?
Ancak MHP'lilerin ısrannı anlıyoruz.
Şu anda parlamentoda benzer eylemler
nedeniyle yargılanmış, hatta hüküm giy-
miş MHP milletvekilleri olduğu biliniyor.
Kırcı'nın neyi eksik diye düşünüyor ol-
malılar. Zaten hazırlanan tasan kabul edi-
lirse Kırcı'yı diğer arkadaşlarıyla birlikte
parlamento çatısı altında görmemiz de
Server Tanilli ve Haluk Kırcı
mümkün olacak. Parlamentoya girdiğin-
de ülkücü ağabeyi Teğmen Necdet
Güçlü'nün katili Ibrahim Doğan'la da
birlikte olur. Bir uzman doktor olarak Ib-
rahim Doğan, Kırcı kardeşinin kulak, bu-
run ve boğazında oluşmuş bir tahribat
varsa onlan da zevkle tedavi eder.
Şaka bir yana, MHP'liler, Kırcı'nın ka-
nştığı cinayetlerin geçmişte kaldığını, ar-
tık bunlann unutulması gerektiğini ve ye-
ni bir sayfa açılması zamanının geldiğini
söylüyorlar. Kan davası gütmemekten
söz ediyorlar. Bir an için, vahşice öldü-
rülmüş onlarca aydınımızı, gencimizi;
Abdi Ipekçi'leri, Kemal Türkler'len, Ca-
vit Orhan Tütengilleri, Doğan Öz'leri
unuttuğumuzu varsayalım. MHP'liler
unutuyorlar mı? ömeğin, siyasi suçlann
affına yasak getiren anayasa maddesinin
değiştirilmesınden yanalar mı? Bugün
sırf duvarlara yazı yazdığı, pankart taşı-
dığı, mitinge katıldığı için 'örgüt üyesi'
olduğu gerekçesiyle binlerce genç,
TCK'nin 168. maddesinden mahkûm
edildi. MHP'liler bunların affına ne diyor-
lar? Bunlar affedilse geçmişe sünger çe-
kilmiş bile sayılmayacak. Ancak kimse
bu maddelerin af kapsamına alınmasını
akıllanna bile getirmiyor. En çok da bu
türden iyileştirmelere MHP'liler karşı çı-
kıyorlar.
•••
Server Tanilli, Kırcı'nın 7 TİP'liyi öldür-
düğü dönemde, Kırcı'nın ülküdaşlan ta-
rafindan ölümüne kurşunlandı. Yaşadı,
ancak sakat kaldı. O gün bugündür te-
kerlekli sandalyeye muhtaç olarak yaşı-
yor. Server Tanilli, bir bilim adamı oldu-
ğu, bir aydın olduğu, bir demokrat oldu-
ğu, bir solcu olduğu için ülkücülerin kur-
şunlarının hedefı haline gelmişti. Tanilli,
acısını kuvvete dönüştürdü. Çok değer-
li yapıtlar vermeye devam etti. 12 Ey-
lül' ün acımasız koşullannda yurtdışında
yaşamakzorunda kaldı. Hakkında dava-
lar açıidı, yakalama kararlan çıkanldı.
Şimdi, 18 yıl sonra ülkesine dönüyor.
Onu yok etmek isteyenlerin inadına, ül-
kesine ve insanlarına merhaba diyor.
Şimdi düşünüyorum da, Tanilli bugün bir
konuşması nedeniyle ceza almış olsay-
dı, hazırlanan af kapsamı dışında kala-
caktı. MHP'liler de, devlete karşı suç iş-
lediğini söyleyerek onun içeride kalması
gerektiğini savunacaklardı.
Devlet, bugün hâlâ solcu olduğu için,
dosyalannda not bulunan memuriannı
terfi ettirmiyor, sürgüne yolluyor, kadro
verm'ryor. Bu olumsuz notlann birçoğu-
nu ise devlet bürokrasisine egemen olan
ülkücüler düşüyorlar.
Evet, geçmiş unutulmalı. Ama biz hâ-
lâ birçok aydınımızın katilinin kim oldu-
ğunu bile öğrenemedik. Hangi yeşil pa-
saportlu ülkücünün kimi öldürdüğünü
öğrenmemiz bile mümkün olmadı. Bu öl-
dürme kararlannın kimlertarafindan alın-
dığını da son Türk Devleti aydınlatama-
dı.
Geçmişi ne için unutalım? Banş ve de-
mokrasi için mi, özgürlük için mi? Yoksa
bu ülkenin değerierini birer birer yok
edenler iktidara gelsinler diye mi? Parla-
mentoyu onlar doldursunlar diye mi?
Abdi ipekçi'nin kızı Nükhet'e, Doğan
Öz'ün kızı Bengi'ye, Tütengil'in kızı De-
niz'e ve daha nice aydınımızın yakınlan-
na ne diyeceğiz? Çünkü onlann katilleri
ne yakalandı ne de mahkûm edildi. Üs-
telik, onlar katillerin kim olduğunu da bi-
liyorlar.
Server Tanilli, tekerlekli sandalyesiyle
20 yıl sonra, onlarca eseri arkasına ala-
rakTürkiye'ye geliyor. Haluk Kırcı, kaç ki-
şiyi öldürmüştü?
Kesinleşmiş 7 cinayeti var. O da geli-
yor, arkasında sayısız cinayetle. Sahi!
Türkiye'de demokrasi ve çok partili rejim
mi vardı?..
Kırcı af kapsamı içinde, Tanilli dışında.
Yok öyle şey, burası Türkiye...