23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5KASIM1999CUMA HABERLER Bahri Savcı anıldı • ÇORUM(Cumhuriyet) - Siyasal Bilgiler Fakûltesi'nde ögretim üyeliği yapan Anayasa Profesörü Bahri Savcı, ölümünün 2. yılında Çorum'un Osmancık ilçesine bağlı Çampınar köyünde eşi Sadiye Savcı ve Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kundu üyelerinin katıldığı törenle anıldı. Savcı'nın kişiliğinin ve bilim adanu yönûnün anlatıldığı konuşmalann yapıldığı törenin ardından, köyde Bahn Savcı'nın adını taşıyan halk kütüphanesi hizmete açıidı. DHKP-C sanıkları yargılandı • ANKARA (AA)- Ankara Adli Tıp Kurumu doktoru Cumhur Akpınar ile Ankara Barosu'na kayıtlı avukat Zeki Rüzgâr'ın da aralannda bulunduğu 4 sanığın, DHKP-C örgütü üyesi olduklan ve bu örgüte yardım ettikleri gerekçesiyle yargılanmalanna Ankara l No'lu DGM'de devam edildi. Mahkeme heyeti, sanık avukatlanna esas hakkmdaki savunmalannı hazırlamalan için sûre verilmesine karar verdikten sonra duruşmayı erteledi. TBMM'deki önlemler • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)-TBMMGenel Sekreteri Vahit Erdem ımzasıyla yayımlanan genelgede yapılan kontrol ve denetimlerde personelin, çalışma düzeniyle ilgili talimatlara uymadığı ve disiplini bozduğunun saptandığı belirtildi. Genelgede, işe geç gelen personel hakkında disiplin cezası uygulanacağı ve TBMM'de güvenlik önlemleri arttınlacağı kaydedilerek Meclis kampusuna taksi girişinin yasaklandığı bildirildi İstanbul'da çete operasyonu • İstanbul Haber Servisi - Sedat Şahin'in adanu olduğu belirtilen ve Çorum'da Organize Suçlar ve Silah Kaçakçıhk Şube Müdürlüğü tarafindan yakalanan Şaban Erdoğan ve Sami Aksel, tstanbul Nöbetçi 4 No'lu DGM tarafindan tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi. Erdoğan ve Aksel hakkında kesinleşmiş hapis cezalan bulunuyordu. FP'yi kapatma davası • ANKARA (AA)-FP Grup Başkanvekili Bülent Annç yaptığı açıklamada, partinin hukukçu milletvekilleri tarafindan yürütülen savunma hazırlıklannın son aşamaya geldiğini belirtti. Annç, "Ek süre talep etmeyi düşünmüyoruz. Gelecek hafta başmda muhtemelen yazılı savunmamızı vereceğiz" dedi. Yeni parti çağrısı • İstanbul Haber Servisi - İnsanlık Vakfi Yönetim Kurulu Başkanı, MÜ Uluslararası tletişim ve Sorunlan Araşturma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mahmut thsan Özgen, yaptığı yazılı açıklamada, Atatürk ilke ve inkılaplanna gönülden bağlı yeni bir siyasi parti oluşturma çağnsında bulundu. Özgen, "Gelin Türkiye'ye sahip çıkalım. OyunJarı bitirelim. Doğnılukta buluşalım" dedi. Kobe'deki demokrasi deneyimi, 'Yalova Dep-Der' için esin kaynağı olabilir Deprem dayanışmasıOKTAYEKİNCt "Depremden sonraki dayaınş- ma ve kalkuuna süreci, ayru za- manda demokrasinin de en iyi okuludur. Yoksul ve güçsüz in- santann da yeniden yaşama ge- reksinmeterini giderebilmeleri için, onlan kişilik çöküntüsüne sürükleme>ecek tek >ol. güçlii- lerie birlikte karariara katüma- lan, >-ani demokrasidir." 17 Ağustos 1999 depreminin en büyük darbeyi indirdiği kent- lerimizden Yalova'daki deprem- zedelerin bir "dernek" çatısı al- ünda örgütlendiklerini duyunca, geçenlerde Mimarlar Odasının konuğu olarak Türkiye'ye gelen Japon Mimariar Enstitüsü (JI A) üyelerinden Prof. Tsutomu Shi- gemura'nınyukandaki sözlerini anımsadım. Aynı zamanda Kobe Üniversi- tesi'nde ögretim üyesi de olan Prof. Shigemura, JIA grubunun deprem bölgesindeki inceleme- lerinin ardından istanbul'da, Yıl- dız Oniversitesi'nde verdiği bri- fingin "deprem sonrası toplum- • Deprem bölgesini inceleyen Japon Mimariar Enstitüsü Grubu'nun Kobe'deki 1995 depremi ardından yaşanan "depremzede örgütlenmesi" hakkında verdikleri bilgiler, "Dep-Der" derneği gibi girişimlerin deprem sonrasındaki toplumsal kalkınmada en büyük güvenceyi oluşturacağmı gösteriyor... sal örgütienme" konusunu üst- lenen konuşmacısıydı. Kobe'de 17 Ocak 1995 'te meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki sarsıntıyla 6500 kişinin öldüğü. yaklaşık 200 bın binanın ağır hasar gör- düğü ve 400 bin konutun da kıs- men veya tamamen harap oldu- ğu bir afet ortamını hem "mi- mar" hem de "depremzede" olarak yaşamıştı... Bu nedenle de Japonya ve Türkiye'deki gözlemlerini sade- ce "teknik" yönden değil •'top- lumsal'" açıdan da değerlendiren Prof. Shigemura. aynı brifingde yine "Kobe deneyiminin" ülke- mize yönelik belki de en önem- li "esin kaynağı'' olabilecek yö- nünü şöyle özetliyordu: "Devletin görcvi, her ülkede ol- duğu gibi öncelikle acil bannak sorununu çözmek ve kahcı ko- nutlara geçiş sürecini hazırla- mak, kentsel artyapıyı ve genel planlamayi yapmak, yeniden in- şa için de kredi, teşvik ve finansı sağlamak (...) Ancak bunlannve- rimli ve olumlu sonuç verebilme- si için de sivil toplumun örgütlen- mesi ve yeniden inşa sürecinde bizzatdepremzedekrin kendi ör- gütleriyle işleri ve sorumlulukla- n üstlenmesi gerekiyor.-" Dayanışma projeleri Prof. Shigemura'nınanlattığı- nagöre, Kobelilerönce "mahal- teötceğinde'' ve "mimarlann da- nışmanlığı" altında bir araya ge- lerek, işe "küçük ölçekli daya- nışma projeterryle" başlamışlar. Sonra da "kahcı binalannortak- laşa yapılmasr yönünde, proje- lendirmeden ihale işlemlerine, inşaat organizasyonundan ko- nutiann üleşimine kadar tüm or- ganizasyonun yine "depremzede semtsakjnlerince*\enne getiril- mesini hedefleyen "sendikalar" kurmuşlar... Bir tür bizdeki "kooperathle- re" benzeyen bu depremzede sendikalan için özellikle inşaata yönelik örgütlenmede en uygun ölçeğın, "bisikletle ulaşılabilecek kadargenişlikte birkentselalan" olduğunu söyleyen Prof. Shıga- mura'dan öğrendiklerimiz ara- sında. "konut üretimi için olan- lar da dahil, her tüıiii parasal vardımın da devletve bekdiyeler tarahndan bu sivil örgütlere ak- tanldığı''' yer alıyor. Dahası, aynı örgütlerin kendi "demokratikseçimleriyte" oluş- turdukları "yönetim kurullan- mn" da bu parasal ve diğer yar- dımlan yine konut üretimi ve başka hizmetler için "hakhhkve eşitlik temelinde" depremzede üyelerin gereksinmelerine har- Japon Mimariar Enstitüsü grubu ik Mimariar Odası üyekri Adapazan'ndaki vaiilik btnaa önünde-. 4 Japon mucizesi'nin temelinde 'bilimden ödün vermemek' yatıyor 'Hasatiı betonarme' kolayonanlama~,~ Japon mimariar, bizdeki 'az hasariı' sayı- lan betonarme bina benzerlerinin büe mü- hendislerie ortak karar alarak 'yıkılmalannı uygun gördükterini' anlattılar. Japon Mimariar Enstitüsü (J1A) grubu- nun, Japonya ve özellikle de "Kobe deneyi- mi" hakkında verdikleri brifingdeki bilgi- lendirmeieri arasmda bizim için özel önem taşiyan en çarpıcı konulardan biri de. "dep- rem sonrasında hasariı binalann onanm ya da yıkım kararT hakkında ızlenen yöntem ve ilkelerdi. Çûnkû deprem bölgesinde ve daha çok da İstanbul'da "hasariı bina onanmının'' gide- rek toplumun kaygılannı sömünneye dönük yeni bir "rant pazan" otuşturmaya başladı- ğı bir süreçte, ömegin JIA üyesi Mkh» Ki- tajima'nın slaytlar eşliğinde dile getirdiği: u ta^tyıalannda kınlmalar olan betonarme bir binanın düzeMbnesi çok masrafb bir iş" şeklindekivurgulaması.Türkiye'depekaçık- lanmayan "bflimsel gerçekler" arasmdaydı. Dahası, yine mimar Kitajima, hiçbir mes- leki komplekse de kapılmadan, doğrudan kendi tasarîadığı bir "depnemziedebnta" üze- rinde bu konuyu anlatııken, brifîngi izîeyen herkesin "şaşkın baktşlan* arasmda şunlan söylüyordu: "BugördüğünûzçattaklarBiar- dınüaJd betonarme koton ve kiriş kınhnala- nnı tüm taşıyıcı sistem icinde yeniden güçlö bir işle^ görecek şekilde yok edebibnek için yapıhnası gereken tekniğineuygun müdaha- leter o kadar masraiu ki, btnayı yeniden inşa etntek çok daha akıkı ve ekonomik olacağı için sonunda yıkmaya karar \ [ erdik.«" Bu sözlerin şaşkınlık yaratmasının nede- ni, mimar Kitajima'nın beyazperdede "bu gordügünöz" diye işaret ettiği çatlaklann, bizdeki orta hasarlılar bir yana. neredeyse "oturulabffir" 1 raporlannm bile düzenlene- btldiği -az hasarü" kabul edilen binalarda- kiîere benziyor olmalanydı. Böylesi binalan kurtarmak için "Japon mucizea 7 " yaratmakyerine, bilimin ve tekni- gin "rantveduygu dinlerneven"* kuralına uy- mayı yegleyen JIA üyelerinin aynı konuda verdikleri dığeriki bilgi de, yine bizde yaşa- nan sürecın "mimariık ve mühvndisiik kül- tnrü** açısmdan ne denli tartışmalı olduğu- nu gösteriyordu. Birincisi; yapmm yıkılmasına belediye ya da devlet göre\'lilerinden önce; "o yapmın mimarı, mühendisi w mal sahibi" birlikte karar veriyorlardı. Böylece bilimin geregi yapıhrken, hem "mûelHÎBğe'' hem de fc mes- lek etiğine" saygi içinde hareket ediliyor; devletin ya da belediyenin; "yıkıhrsa para yardımı gerekecek, o nedenle onarımla hal- kdasin" şeklindeki, açıkça dile getirilmeyen yönlendirmeleri de de\'re dışma çıkanhyor- du... Bizler içirs önem taşiyan ikinci bilgi ise yıkılan binanın yeniden yapımmda da arhk "betonannede" ısrar edilmemesi ve "daha göwnilir" bir taşıyıcı sistem yeğlenirken de **ilk yenilgiden'* ötürü bir meslek şovmizmi içinde davramlmadan. depremden "mimar- ca ve mfflhendisçe" ders alınabilmesiydi... Yine mimarKitajima. tıpkı yıkım karann- da olduğu gibi inşaat mühendisi ve mal sa- hibiyle brtakîaşa karar alarak. yeni yapmm bu kez "betonarme-çelik karma sistem'* uy- gulanarak inşa edildiğini. tasanmmı da mü- hendislebirlikte gerçekle}tırdigini anlaöyor- du... Görülüyor ki yıllardır TürkiyeVle "ma- cize" denilerek adeta "erişOmez" bir olağa- nüstülük yüklenen Japondavranışının teme- linde, aslında son derece "olağan'' ve öyle mucizepeşinde falan da koşuhnayan birçağ- daş yaklaşım anlayışı var. O da. bilim ve tek-* i niğin kurallaraıa uymak, rantve profesyonel çıkariar ugruna bu kurallan terk etmemek. cadıklan, Kobe deneyiminin önemli bilgileri arasmda bulu- nuyor... Işte bu nedenle Prof. Shiga- mura'run "demokrasiokulu" de- diği "örgüthı dayamşma" süre- cinin, yine Türkiye'de yaşanan- larla kıyaslamasını yapmak açı- sından en çarpıcı sonuçlan da şunlar olsa gerek... Birincisi; deprem yardımlan doğrudan "depremzede örgûtü- ne" verilip, yine depremzedele- rin kendi demokratik kararlany- la değerlendirildiğinde, bizdeki gibi "Acaba bu yardımlar doğru yerieregidryor mu?" endişesi de kalkıyor ve hatta aynı kaygı ne- deniyle "yapümavan" yardımla- nn da önü açılabiliyor. tkincisi, "mahalk ve semt sa- Idni" kimliği bu örgütlenmede temel olduğu için, aynı mahalle- deki "yoksul ve güçsüz deprem- zedder" de bu demokratik daya- nışma içinde kişilikli ve moral değerleri yükselen bireyler ola- rak yer alıp, karar süreçlerinde de söz sahibi kimlikleriyle yeni yaşam ortamlanna kavuşuyorlar. Üçüncüsü ise "devtetin" de yeni inşaatlar için "mü- teahhitlerle anlaşmak" ye- rine doğrudan depremzede örgütleriyle ilişki kurup, parasal kaynaklan, kredi- leri ve teşvikleri bu örgüt- ler aracılığıyla yatınma dö- nüştürmesi. Böylece, hem "rantçı aracüann" devre dışma çıkması hem de "Si- yasikr kendiadamlanna iş dağrttüar" şeklindekı spe- külas>onlann (ve elbette ki "olanaklaruı" da) baştan kesilmesi... *Dep-Der'le ablacak ilkadımlar Şimdi yeniden Yalo- va'daki "Dep-Der" (Dep- remzedeler Derneği) giri- şimine dönersek, bizde de "devletin'' kendilerine "Kobe'deki gibi" dawan- masını beklemek. elbette ki bugün için "aşın iyinı- serük" olur. Ancak, bu "demokratik uygarttğa" yine Dep-Der sayesınde adım atmamız mümkün gibi görünüyor. Örneğin, Yalova'daki depremzedelere sivil top- lum tarafindan yapılmak istenen yardımlar, bundan böyle Dep-Der aracılığıyla iletilebilir. Benzer şekilde, Dep- Der Yalova'daki ivedi ve önemli gereksinmeler ko- nusunda da duyurular ya- pabilir. Hattabiraşama da- ha ilerieyerek, geçici ve ka- hcı konut örgütlenmesinde ilgili kamu kurumlanna en azından "daruşmanlık" ya- pabilir. Aynı konulardaki karar süreçlerinde de üni- versiteler ve meslek odala- nyla işbirliği içinde proje- ler ve öneriler geliştirebi- lir... Evet... Deprem sonrasın- daki dayanışma sınavını başanyla geçebihnek için, bızim de "demokrasi oku- lunu" açmamız gerekiyor. Depremzedeleri sadece "vardjm bekleyen çaresiz- ler" gibi gören, devleti ve sivil toplum kurumlarını da sadece "yardım gönder- mekleyetinen'* bir konum- la sınırlayan bu "feodal" anlayıştan kurtulmarun yo- lu da, yıkılan kentlerin ye- niden kurulmasındaki yet- ki ve sorumluluklann "ör- gütlü depremzedelerce" üstlenilmesinden geçiyor. BIRBAKIMA SERVER TANtLLİ Vardım ki Yurdundan... "Kalem şuarası"ndan Bayburtlu Zihni'nin ünlü koşması -hatırlayacaksınız- böyle başlar. Belleği- nizi tazelemek için ilk dörtlüğünü yazayım: Vardım ki yurdundan ayak götürmüş Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş Sakiler meclisten çekmiş ayağı. Söylendiği kadarıyla, 1828 yılında Rus saldın- sının yakıp yıktığı Bayburt'u gördükten sonra ya- zar bu koşmayı şair ve baştan aşağıya hüzün do- ludur şiir; halk edebiyatımızın da pıriantalanndan biridir. Nevres Paşa'nın, onu güfte olarak alıp bestelediği bir "Şehnaz D/vân"ı vardır ki klasik müziğimizin unutulmaz eserleri arasındadır. Gereği ne bu şiiri anmanın şimdi? Okuduğunuz yazıyı çarşamba günü kaleme alı- yorum; yann Istanbul'a doğru yola çıkıyorum; siz onu okuduğunuzda ben yurtta olmuş olacağım. Bir 18 yıllık aynlıktan sonra... Çok şükür, yanmış yıkılmış bir istila toprağı de- ğildir göreceğim; derin sorunlan da olsa, 76 yıldır ayakta kalmış ve daha da kalacak olan bir cum- huriyetin yurttaşı olmanın gururu ile doluyum. Ki- mi olumsuz yönde pek çok değişiklikle karşılaşa- cağım. Ama şu anda düşündüğüm, ayak basa- cağım sevgili yurdumun taşı-toprağı, havası su- yu ve hele hele insanlan... Yüzyıllarca çilekeş ol- du o insanlar, bugün de öyledirier; ama inanıyo- rum ki bir gün bahtları değişecek. • Vardım ki yurdundan... Beni, ilk anda en çok çarpacak olan, bir 18 yıl önce aynlırken arkamda bıraktığım insanlardan -yakın olarak, dost olarak- bir daha hiç göreme- yeceklerim. Bir Uğur Mumcu vardı, bir Muam- mer Aksoy ve daha nice sevdiğim insan vardı. Bugün yoklar! Onlara en son Ahmet Taner Kış- lah katıldı. Bunlar beklenmedik ölümler. Ecellede olsa, gelir- ayak iki insanın ölümüyle de sarsılmtş haldeyim: Biri, Mahmut Tali Öngören, öteki Ok- tay Kurtböke. Ne diyeyim? Ölüm adın kalleş olsun! • Vardım ki yurdundan... Bir 18 yıl önce ayrılırken 12 Eylül olmuştu; ülke- nin üstüne onun karabasanı çöküyordu gitgide. Olmadık yıkıntılara yol açtı o darbe. Bugün için- de çırpındığımız sorunlar bataklığının kaynaklan elbette 1980 öncesine de çıkar; ta 1950'lere ka- dar uzatabilirsiniz onlan, uzatmalısınız da. Amayazgımızı belki asıl belirleyen, 12 Eylül ol- du. Şimdi, üstelikyeni biryüzyılın eşiğinde ve bir ka- rar anındayız. Çağdaş tarihinde böyle anlan ol- muşturTürkiye'nin. Nice badireleri, aklın ve uzgö- rünün ışığında atlatmasını bilmişizdir. 21. yüzyıl- da, inanıyorum ki dünya bir başka dünya olacak^ her halde eskinin devamı olamaz. '"'• Bu dünyanın içinde yerimizi almaya bakalımî Türkiye'nin zengin birikimi, aydın kadrosu, öz- verili halkı, yolları açacak türdendir. En çok merak ettiğim de, gençler... Bir 18 yıl ön- ce doğan çocuk, bugün bir babayiğit. "Cumhu- riyet'in değerleri" ile donanmış genç insanlar, "maküs talih"\m\z\ yenebilir ve yannlanmızı ışrta- bilirier. Gençlerin önünü açalım! Onların karşısına çıkanlmış her yasağı, güzel yannlar için bir tehlike olarak görelim. • Vardım ki yurdundan... Kültürü her zaman ışıyan bir ülke oldu Türkiye. Edebiyatın, sanatin, bilimin kadrolan görevterinin bilinciyledavrandılarhep. Onlan görmeden deta- nıyorum; bu kez "ruberû" konuşacaklanm ola- cak. Gelirayak okuduklanm da var: Inci Asena, Amsterdam'dan adıyla -Adam Yayınlan'ndan çı- kan- "Fotoğraf Arkası Notlan'm o gizemli kente kadar uzatmış. Nasıl da ilginç! Ya Sevgi Özel'in -Bilgi Yayınevi'ndençıkan-S//6u/Lrt>Ayaö" T1 a0o- /andt'sı? O güzelim Türkçesiyle ve insanı saran bir sıcaklıkla anlatıyor. Vecihi Timuroğlu'nun -Kalan Yayınlan'ndan yayımladığı- Bir Sürgünün Ezgile- ri ile Büyü'sü, hele bu sonuncuda Simin için yaz- dıkları, çağdaş şiirımizin en güzel örnekleri arasın- dadır. Oğuz Tansel, -Yapı Kredi Yayınlan'nda çı- kan- Dağı Öpmeler'üe, bütün dünyayı kucaklıyor. Ve son olarak, Gündüz Aybay'ın Sözcükler Üzerine Anımsatmalar'\. Bir dili ayakta tutan, ay- nı zamanda o dilin tutkunlarıdır; yaptıklan, küttü- rün yanı sıra, bir yurtseverlik görevidir aynı za- manda. Gündüz Aybay onlardan biri. Külyutmaz birtrtizlikle izlryoryayınlan. Dileğim, hepsürsünbu keskin dikkati ve bizleri, dilinde yanlış yapmak ayıbından kurtarsın!.. TIMNOKTASII ORAL ÇALIŞLAR oralcalişlar(f7 turk.net Haluk Kırcı, 20 yıl önce, bir grup ülkö- cüyle birlikte 7 TİP'li genci boğarak ve kurşunlayaraköldürmüştü. işlediği cina- yet, siyasi suçlar dışında adi suç kavra- mı içine sokulduğu için af kapsamına gi- riyor. Ancak 7 kez idam almış olması, o- nun bu aftan yararlanmasını zorlaştınyor. Ülküdaşlan, onu bu durumdan kurtar- maya çalışıyorlar. MHP'lilerin Haluk Kırcı'yı neden kur- tarmak istediğini hepimiz biliyoruz. An- cak kafalarda bazı şüpheler de var. Aca- ba, Kırcı'ya önceden bir söz mü verildi? Belki de Kırcı, bu cinayetlerin ve başka ülkücü cinayetlerinin arkasındaki azmet- tiricileri açıklamakla birilerini tehdit edi- yordur? Ancak MHP'lilerin ısrannı anlıyoruz. Şu anda parlamentoda benzer eylemler nedeniyle yargılanmış, hatta hüküm giy- miş MHP milletvekilleri olduğu biliniyor. Kırcı'nın neyi eksik diye düşünüyor ol- malılar. Zaten hazırlanan tasan kabul edi- lirse Kırcı'yı diğer arkadaşlarıyla birlikte parlamento çatısı altında görmemiz de Server Tanilli ve Haluk Kırcı mümkün olacak. Parlamentoya girdiğin- de ülkücü ağabeyi Teğmen Necdet Güçlü'nün katili Ibrahim Doğan'la da birlikte olur. Bir uzman doktor olarak Ib- rahim Doğan, Kırcı kardeşinin kulak, bu- run ve boğazında oluşmuş bir tahribat varsa onlan da zevkle tedavi eder. Şaka bir yana, MHP'liler, Kırcı'nın ka- nştığı cinayetlerin geçmişte kaldığını, ar- tık bunlann unutulması gerektiğini ve ye- ni bir sayfa açılması zamanının geldiğini söylüyorlar. Kan davası gütmemekten söz ediyorlar. Bir an için, vahşice öldü- rülmüş onlarca aydınımızı, gencimizi; Abdi Ipekçi'leri, Kemal Türkler'len, Ca- vit Orhan Tütengilleri, Doğan Öz'leri unuttuğumuzu varsayalım. MHP'liler unutuyorlar mı? ömeğin, siyasi suçlann affına yasak getiren anayasa maddesinin değiştirilmesınden yanalar mı? Bugün sırf duvarlara yazı yazdığı, pankart taşı- dığı, mitinge katıldığı için 'örgüt üyesi' olduğu gerekçesiyle binlerce genç, TCK'nin 168. maddesinden mahkûm edildi. MHP'liler bunların affına ne diyor- lar? Bunlar affedilse geçmişe sünger çe- kilmiş bile sayılmayacak. Ancak kimse bu maddelerin af kapsamına alınmasını akıllanna bile getirmiyor. En çok da bu türden iyileştirmelere MHP'liler karşı çı- kıyorlar. ••• Server Tanilli, Kırcı'nın 7 TİP'liyi öldür- düğü dönemde, Kırcı'nın ülküdaşlan ta- rafindan ölümüne kurşunlandı. Yaşadı, ancak sakat kaldı. O gün bugündür te- kerlekli sandalyeye muhtaç olarak yaşı- yor. Server Tanilli, bir bilim adamı oldu- ğu, bir aydın olduğu, bir demokrat oldu- ğu, bir solcu olduğu için ülkücülerin kur- şunlarının hedefı haline gelmişti. Tanilli, acısını kuvvete dönüştürdü. Çok değer- li yapıtlar vermeye devam etti. 12 Ey- lül' ün acımasız koşullannda yurtdışında yaşamakzorunda kaldı. Hakkında dava- lar açıidı, yakalama kararlan çıkanldı. Şimdi, 18 yıl sonra ülkesine dönüyor. Onu yok etmek isteyenlerin inadına, ül- kesine ve insanlarına merhaba diyor. Şimdi düşünüyorum da, Tanilli bugün bir konuşması nedeniyle ceza almış olsay- dı, hazırlanan af kapsamı dışında kala- caktı. MHP'liler de, devlete karşı suç iş- lediğini söyleyerek onun içeride kalması gerektiğini savunacaklardı. Devlet, bugün hâlâ solcu olduğu için, dosyalannda not bulunan memuriannı terfi ettirmiyor, sürgüne yolluyor, kadro verm'ryor. Bu olumsuz notlann birçoğu- nu ise devlet bürokrasisine egemen olan ülkücüler düşüyorlar. Evet, geçmiş unutulmalı. Ama biz hâ- lâ birçok aydınımızın katilinin kim oldu- ğunu bile öğrenemedik. Hangi yeşil pa- saportlu ülkücünün kimi öldürdüğünü öğrenmemiz bile mümkün olmadı. Bu öl- dürme kararlannın kimlertarafindan alın- dığını da son Türk Devleti aydınlatama- dı. Geçmişi ne için unutalım? Banş ve de- mokrasi için mi, özgürlük için mi? Yoksa bu ülkenin değerierini birer birer yok edenler iktidara gelsinler diye mi? Parla- mentoyu onlar doldursunlar diye mi? Abdi ipekçi'nin kızı Nükhet'e, Doğan Öz'ün kızı Bengi'ye, Tütengil'in kızı De- niz'e ve daha nice aydınımızın yakınlan- na ne diyeceğiz? Çünkü onlann katilleri ne yakalandı ne de mahkûm edildi. Üs- telik, onlar katillerin kim olduğunu da bi- liyorlar. Server Tanilli, tekerlekli sandalyesiyle 20 yıl sonra, onlarca eseri arkasına ala- rakTürkiye'ye geliyor. Haluk Kırcı, kaç ki- şiyi öldürmüştü? Kesinleşmiş 7 cinayeti var. O da geli- yor, arkasında sayısız cinayetle. Sahi! Türkiye'de demokrasi ve çok partili rejim mi vardı?.. Kırcı af kapsamı içinde, Tanilli dışında. Yok öyle şey, burası Türkiye...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle