18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 1999 CUMA 14 KULTUR kultur(2 cumhuriyet.com.tr A Y D I N L I Ğ A G 1 D E N Y O L D A . . . (3) 'Herhal ilerdedir yaşanacak günlerinKültür Servisi - Sayın Tanilli, 20. yüzyıhn 21. yüz- v ıla aktara'cağı bemen bütün sorunlar, şu ya da bo ölçüde bLriın sorunlanmı/ da. Türkiye'ye bakngı- nızda, onu bu sorunlan çözmey e haariıklı bir ülke olarak görüyor musunuz? SERVER TANİLLİ - Esefle söyleyeyim ki ha- yır! Nedeni de şu: Biz, ülke ve halk olarak. 20. yüz- yıhn ilk çeyreğinde bir büyük atılımla çağımıza girdik: Batan bir imparatorluğun arkasından yeni bir devlet kurduk. Bu devlet, çağının bekJedikleri- ne yanıt verecek ilkeler üzerine kurulu idi: Cum- huriyetle yönetilecekti; dinle devlet birbirinden ay- nhyor, din bireylerin vicdanlanna emanet edilirken toplum ve yurt sorunlan aklın. bilimin ve gerçek- lerin dogrultusunda çözümlenecekti. Bu yolda pek önemli reformlar yapıldı. Bunlan "1923 Devrimi" adıyla aruyoruz ve 20. yüzyılın en önemli birkaç olayından biridir o. Bütün bir Müslüman dünyanın da en dikkat çekici gelişmelerinden biri, daha doğ- rusu birincisi idi. Yüzyılın yansına kadar o devrimin meyvelenni devşirdik. Sanayimizin temelleri atılırken, özellik- le eğitimde bir iki sağlıklı kuşak yetiştirdik. Ne var ki, yüzyılın ikinci yansında girdiğimiz çok partili yaşamın da, bu gelişmeyi, bir demokratik tartışmâ ortamında daha ileri noktalara taşıması gerekirken, demokrası sağlam temeller üzerine oturtulamadı- ğı gibi, bizzat cumhuriyetin varlıgını tehlikeye atan gelişmelerin içine girilmiştir. Bu nankör ortamda tek olumlu parantez "27Mayısparantezi'' idi. O da bastınldı. 12 Eylül'le ise karşı-devrim en iğrenç örnek ve sonuçlarını ortaya koydu. Diyeceğim, bir yanm yüzyıl çarçur edilmiştir. Asıl korkunç olanı da, Mümtaz Soysal'ın deyi- şiyle, "yön duygusu"nu yitirdik. 21. yüzyıla bu korkunç kayıpla giriyoruz. - Peki ne yapmalıyız yeui bir yiizyüı da yitirme- mekjçin? SERVER TANİLLl -Çağdaş tarihine bir devrimle başlayan bir toplum, ona sırtıru dö- nerek yolunu bulamaz. 1950'lerdenbaşlayarak yaptığımız budur. Sonuç da ortadadır: Atatürk' Türkıye 'si. bütün dünyanın saygısını kazanmış bir ülkeydi: yeni bir yüzyılın eşiğinde ise bir "utanç tablosu"dur sergilediğimiz. Böylece, ilk yapaca- ğımız şey, laik cumhuriyetin ilkelerini yeniden ayak- lan üzerine dikmek ve -sahte değil!- gerçek bir de- mokrasiyle de onu payandalamaktır. Demokrasisiz bir devrimin soluğu kesilir; ama laik cumhuriyete arkasını dönmüş bir demokrasi de kolayca yozla- şır ve nereye götüreceği belli olmayan rezil bir oyu- na dönüşür. Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi: Bun- lar birbirini tamamlar ve etle tırnak gıbi de bağlı- dırlar birbirlerine. Türkiye'de "Aydmlanma" dev- riminin beklediği "sentez" budur işte. Yoksa şo- ven ve dinci formüller değil! Yeni bir yüzyılın eşiğinde ve bir yanm yüzyıllık çırpınışlann arkasından bir karar antnda bulunuyo- ruz. "vYön"ümüzü bulalım her şeyden önce de! ..ırBugeneldoğrununyamsıra çözüm bekkyennefc önemli sorunlar da var_ :,!.-•-. - v ". en güzelleri...' V^elecek bize, biz insanlara bağlıdır ve biz onu yeniden yaratabiliriz. Benim pek tuttuğum ve yakından izlediğim bir bilim felsefecisi olan Dominique Lecourt bir yerde şöyle der: "Aslında şunun farkına vanyoruz ki, dünya, daha iyi olduğu kadar daha kötü için de, her zaman daha fazla olasılîklar banndınyor bağnnda. Açıkça . söyleyelim: Yaşlanma, olanaklann daralıp büzülmesi ise yaşlanmıyor dünyamız. Gençleşiyor. Bize düşen, onunla uyumlu hale gelmektir." (Fotoğraf: İNCİ ASENA) Yann başlayacak 18. lstanbul TÜYAP Kitap Fuan'run bu yüki onur yazan Server Tanilli olacak. SEKVERTANİLLİ-Örneğin "KürtsonmuVeği- timsorunu r> ,'*sosyal sorun'"... Bunlar, bizim enbaş- ta ve bir an önce çözmemiz gereken sorunlardır. Ne var ki, bu sorunlan ancak demokratik iktidarlar çö- zebilir. Türkiye'ninçaresizliği işte burada: Siyaset arenasında, giderek parlamentoda ağır basanlar, sağcı, tutucu ve gerici partiler. Onlardan temel so- runlan çözmeyi bekleyemezsiniz; çünkü böylesi bir çözüm, onlann varlıklannı tehlikeye atar. Böy- lece, ülkemizde parlamentonun kapılannı ilerici ve demokratik güçlere açmalı ve bu güçleri iktidara ta- şımalıyız. - "Sosyal sorun" derken neyi kastediyorsunuz? SERVER TANİLLJ - Beyin teri kadar el emeği- nin de hakkını eksiksiz alması ve herkesin, verdi- ğı emeğe göre ulusal geliri bölüşmeye katılması. Bu- nu çözemediğimiz gibi, özellikle 12 EylüPün ar- kasından, bir "köşeyi dönme" anlayışına kapılar açılmış; devlet ve toplum "yağmalama^ya terk e- dılmiş, toplumda var olan dengeler de altüst edil- miştir. "Sosyal sorun"u çözmelc, aynı zamanda bir de- mokrasi kuralıdır: Demokrasi, öyle sadece "siya- sal" içerikli bir kavram, yani toplumun ve devletin yönetimine özgürce katılmadan ibaret değil; "sos- yal" içerikli bir kavramdır da, yani yurttaşlann, üretime olduğu kadar onun ürünlerinin paylaşımı- na da, emeklen, gerektiğinde ıhtiyaçlan oranında katılmalan demek. Böylece, demokrasi her yönden gerekli. - "Kadın sorunu"na bakarken de defü mi? Peki 21. yüzyılın eşiğinde bu bakundan durumumuz De ve ne yapmahyız? SERVERTANİLLİ-Yalnız iktisadi ve sosyal dü- zenin değil, "ezilea erkekterin deezdiği kadın"ın ba- ğımsızlığa kavuşması yolunda, 20. yüzyıl çok şey yaptı. 21. yüzyıl, daha da çok şey yapacaktır ve bel- ki de "kadınlann yüzyıh" olacaktır. "1923 Devrimi"nin kadın haklanna katkısı pek çarpıcıdır: Siyasal haklar bakımından olduğu gibi, medeni yasa devrimiyle kişisel ve aile yaşamı bakı- mından da böyledir. Ancak, yürüyen dünya ve ya- şamın o haklara yaptığı eklemeleri, bu arada deği- şiklikleri de göz önünde tutup "kadınlann huku- kn"nu daha da donatmahyız. 'Oncü vetoplayıcıaydınlara ihtiyaç var' - Saym Tanilli, öyle anlaştlıvor ki. bütün bu sorun- larda önemli olan ve çözüm için yollan açacak olan, donup kalmamak; geleceğin bize bağh olduğunu bflmek ve onu veniden yaratabiieceğimize inanmak, değUmi? SERVER TANİLLİ - Gerçekten dediğiniz gi- bidir. Gelecek bize, biz insanlara bağhdır ve biz onu yeniden yaratabiliriz. Benim pek tuttu- ğum ve yakından izlediğim bir bilim felse- fecisi olan DominknıeLecourtbiryerde şöy- le der: "Ashnda şunun farkına vanyonız ki, dünya, daha iyi olduğu kadar daha kötü için de, her zaman daha fazla olasılîklar ba- nndınyor bağnnda.Açıkça söyleyetim: Yaş- Lanma.obnaldann darahp büzülmesi ise yaş- lanmıyor dünyamız. Gençleşiyor. Bize dü- şen, onunla uyumlu hale gelmektir.'' İşte lyimserlıgin erdemi! Demek ki, ufuklara kara bulutlar yığı- şır da olsa, daha mutlu bir dünya, daha in- sancıl bir toplum adına, güzel şeyler yap- makmümkün. Gelecek, gerçekten bize bağhdır, biz in- sanlara. Ve, "herhal ilerdedir yaşanacak gün- lerin en güzelleri.'' - Böyle bir "inşa" hareketinde, herhalde aydın- lardan da çok şeyler bekliyor olsanız gerek? SERVER TANİLLİ - Çok şey! Onlann bilgisin- den, ama daha çok da dürüstlüklerinden! 21. yüzyıl, sanıyorum yeni bir "sosyal sözleş- me"yi mutlaka gündeme getirecek. Bu bakundan yeni bir devrimci sürecin eşiğinde bulunduğumu- zu söyleyenler var. Aklın ve emeğin haklannı, in- san hak ve özgürlüklerini, bağımsızlık ve demok- rasiyi, banşı ve kardeşliği madde madde alıp do- kuyacak bir sosyal sözleşmeyi, yürürlüğe koyacak olanlann ayak sesleri, bizim toplumumuzda da de- rinden derine yükseliyor. Öncü ve toplayıcı aydınlara pek ihtiyacımız var. Nasıl da aramaz olursunuz Aziz Nesin'i? Neredeyse bir çöl sessizliği bırakıp gitti arkasın- da... BİTTİ Piyanist Gülsin Onay bugün veyarın Antalya Devlet Senfoni Orkestrası 'yla çalacak Kendisidışanda, kökleriburada 'Cumhuriyet Konseri'ni Erol Erdinç yönetimindeki ÎDSO ve piyanistGülsin Onay gerçekfcştirdL( Fotoğraf: KADER TUĞLA) AHSEN ERDOĞAN Geçen hafta tstanbul Devlet Senfoni Orkest- rası'nın şef Erol Erdinç'in yönetiminde verdiği Cumhuriyet Konserf nin solisti ünlü piyanist Gül- sin Onay dı. 29 ve 30 Ekim'de AKM'de gerçek- leşen konser, kısa bir süre önce uğradığı bomba- lı saldın sonucunda yaşamını yitiren yazanmız AhmetTanerKtşlah'ya adanmıştı. Konserde Kış- lalı'nın dışında 17 Ağustos depreminde yaşamı- nı yitiren ınsanlanmız da anıldı. Erol Erdinç'in yakınlannı kaybedenlerin acısını dile getirmek amacıyla yazdığı 'Ağrt' adlı yapıt seslendirildi. Erdinç, parçanın felaket zamanlannda ınsan- lann dil, din, ırk gözetmeden kenetlenmesi olgu- sundan esinlenilerek bestelendığını belirtiyor: •'Bunu somutolarakyaşadıkbu depremdcBuke- netlenme> i anlatabflmek için de parya>a kiliseça- nı. koral müzik, tasavvuf müziği gibi farklı kültür- lere ve dinlere ait motifler koydum. Insanlann bhieşmesini müziğe yansrtom.'' lstanbul, Gölsin Onay'ın başdöndürücü yo- ğunluktaki çalışma temposunun duraklanndan yalnızca biri. Eylül ayında Ingiltere'de Northern Senfoni Orkestrası'yla iki kez konser veren sa- natçı, bu konserlerin gelirlerinin depremzedele- re aktanlmasında ön ayak oldu. Daha sonra Al- manya'da Augsburg Filarmoni Orkestrası'yla bir- likte \erdiği konserde dq5remzedeler yaranna dü- zenlendi. Geçen hafta IstanbuFda katıldığı kon- serin ardından Türkiye'deki ikinci durağı Antal- ya. Bugün ve yann Antalya Devlet Senfoni Or- kestrası'yla birlikte konser verecek olan sanatçı • Yaşamının çoğunu Türkiye'den ayn ve yollarda geçirmiş bir insan olarak kendini 'uluslararası' görüyorOnay. Hiçbir yere bağlı hissetmiyor kendini. Ama yinede kökleri burada, Türkiye'de kalmış. önümüzdeki hafta da İzmirDevlet Senfoni'nin kon- serine solist olarak katılacak. 22 Kasun'da Alman- ya'nın en önemli orkestralanndan Hamburg Dev- let Orkestrası'nın verdiği konsere katılacak ve bir de resital verecek. Onay, daha sonra yeniden lstanbul"a dönerek 7 Aralık'ta Kadıköy Halk Eği- tim Merkezi'nde, 8 Aralık'ta da CRR'de Boru- san lstanbul Filarmoni Orkestrası'yla bir dinleti sunacak. 14 Aralık'ta yine Destek Reasürans'ta bir konseri var sanatçının. Bu programın hemen ardından daTRT'nin çekmeyi planladığı birprog- rama katılacak. Buaradakasım ayı içerisinde. Rah- maninm un 3 No.'lu Piyano Konçertosu'nu ses- lendirdiği ve Erol Erdinç'in yönettiği bir konse- rin kayıtlannı içeren bir CD de piyasaya çıkacak. 'Nerede kime çaldığım önemli değil' Çok geniş bir repertuvarda, çok sayıda ülkede ve farklı izleyici topluluklan karşısında konser- ler veriyor Gülsin Onay. Denilebilir ki, dünyanın her yeri onun işyeri. 12 yaşından bu yana da ana- vatanından uzaklarda yaşıyor: Önce Fransa, son- ra Almanya ve şimdi Ingiltere. Ama yaşamını sürdürdüğü ya da yalnızca konser vermek için git- tiği her ülkede müzisyen olarak aynı hazzı alıyor. Profesyonel açıdan her yerde aynı tatmini elde ede- biliyor: "Her yerde mutlu oldum. Bunda ülkete- ri. insanlan incefcmemin , onlann dünyalanna girebilmemin de etkisi büyük. Benim işün Cho- pın'in. Beethoven"ın. Saygun'un, Bach'ınmüzi- ğini alıpinsanlara vermek. Nerede, kimeçaldıgun önemli değU." Peki dinleyiciler açısından da ülkeler arasında fark gözetmiyor mu? "Hayir, böyle bir fark yok inanm ki_. Ama dinieyicüerin verdikleri tepkikr açısından fark var. ttaKa'da 'bra%o' diye bağn-an- lar çok oiuyor. Almanya'nın kuzeyinde konserin bitimüıde herkes a> aga kalkıyor. Bdçika. HoDan- da ve tngiltere'de dinlevicinin konsanrrasyonu müthiş. Türkiye'de deson \ıllarda çokdikkatiı ve kendini tümüyle müziğe wren bir dinleyici kide- si ohıştu. Aslında dinkyicinin ilgisL size sunulan bir armağan. Siz ona müzik umyomuıuz o size dikkatini veriyor." Yaşamının çoğunu Türkiye'den ayn ve yollar- da geçirmiş bir ınsan olarak kendini 'uluslarara- sı' görüyor Gülsin Onay. Hiçbir yere bağlı hisset- miyor kendini. Fransa'da yaşamının en önemli 20 yılı gecmiş. Kişiliği bir anlamda orada yoğrulmuş. Sonra Alrnanya'da ve Ingiltere'de geçirdiği yıl- lar da bu kişiliğe yeni birikimler eklemiş. Ama yine de kökleri burada, Türkiye'de kalmış. Bu ne- denle "Türidye'nin apayn bir yeri var" diyor: "BeUd de çok uzak olduğunuz bir yere bir o ka- dar da bağh oluyorsunuz. Benim buravla olan ba- ğımı aramızdaki uzaklık oluşturuvor." "Sanatçı Hüseyin Katırcıoğlu, İstanbul'a yeni bir performans . - sanatlan merkezi kazandırma çabası \ içindeyken bir kaza sonucu yaşamını yitirdi. 46 yaşındaki Katırcıoğlu eski Kasımpaşa un fabrikasındaki çatıyı tamir ederken kaza sonucu öldü." NAZ ERAYDA KEREM KUROOCLU NADİ GÜLER MUSTAFA AVKIRAN ÖVÜL AVKIRAN BÖLENT ERKMEN ( 2. fîlmin 'mutlu sonunun beyazperdeye nasıl aktarılacağı meçhul Hannibal'de senaryo sorunuKültür Servisi -Universal film şirke- tinin başı, Thomas Harrisın Hannibal adlı kitabının Kuzulann SessizüğJ'run ikinci bölümü için senaryolaştınlmasıy- la dertte. Kitabm Hollyvvood'a uygun bir senaryoya dönüştürülmesi sorunu- nu David Mamet'in kalemıyle çözdük- lerini düşünüyordu yetkililer. Mamet'in uzun süre beklenen senaryosunun ilk fıl- min yıldızlan Anthony Hopkins ve Jo- die Foster'ı filmin kontratını imzala- maya ikna edecek nitelikte olması bek- leniyordu. Ancak yetkililer senaryoyu iki yıldıza göstermeden önce Schin- ler'in Listesi'nin senaristi Ste\«n ZaU- lian'ın da Mamet'in taslağına birkaç rötuş vurmasını uygun gördüler. Mamet için bir gerilim kitabını sine- maya uyarlamak zorbir şey değil elbet- te. Hannibarin sorunu ise kitabın gö- receli 'mutlu birsonla'bitmesi, daha da önemlisi yazann kitabın sonunu bu şe- Mamet'in senaryosu onayiannıadı. kilde bitirmeyi uygun görmüş olması. Seri katil Hannibal Lecter ile FBI aja- nı Claire Starling'in gizli aşk yuvala- nnda paylaştıldan 'ortakyemeğin' be- yazperdeye nasıl taşınacağı sorunu hâ- lâ çözülemedi. Universal yetkilileri se- naryo konusunda ciddi bir kriz yaşan- dığını kabul etmek istemeseler de Za- ıllian'ın düzelteceği senaryonun son halini görmedenFbster'ın da Hopkins'in de filmde rol almayı kabul etmeyeceği biliniyor. İnsan eti yeme tasvirleriyle do- lu karmaşık bir öykünün izleyicilerde nasıl bir etki yaratacağı, elbette konu- nun nasıl ele alınacağına bağlı. Konunun nasıl ele alınacağı ise stüd- yo yetkilileri için hâlâ çözülememiş bir sorun. Bazı yetkililer, filmin kitabın as- lına sadık kalması gerektiğini savunur- ken psikologlar, yapımcılanfilmintop- lum için kötü bir örnek teşkil edebile- ceği konusunda uyanyorlar. Bu durum- da Anthony Hopkins ve Jodie Foster filmde rol almayı kabul etseler de et- meseler de filmin 2000 yılının ilkbaha- nnda başlaması öngörülen çekimlerinin ertelenmesi kaçınılmaz görülüyor. YAZIODASI SELtM tLERİ Hen Zaman Yedikule Ben Yedikule'yi geç keşfettim. Ama şimdi 'lstan- bul' dendi mi, bu semti hiçbir yere değişmem. Ye- dikule'de her zaman geçmiş güzel Istanbul'dan yal- dızı hâlâ parlayan ışıltılar vardır. Semte trenle mi geldiniz, perondan çıkarçıkmaz, hemen dar sokakta uzayıp gider evler, küçücük dük- kânlar, berber, bakkal, bir semtin bütün alışveriş dünyası. Yan sokaklar öteki yan sokaklara aÇılır. Bu so- kaklar birbirleriyle kesişir, ayrılır, birleşir. Günün al- çakgönüllü apartmanları arasında, IstanbuFu ya- şatan, evet, 'hâlâ' yaşatabilen, yorgun fakat hari- kulâde ahşap evler, kâgir evler, taş evler nice za- manların yaşantılannı fısıldayıp dururlar. Çocuklar, büyükler, bu semtin insanlan, daima alçakgönüllü, özlemlı yaşamalannda 'bizim' olan bir şeyleri simgeleyip dururlar. Behçet Necati- gil'in semtin adını taşıyan bir şiiri var. Şair, çalışan insanlar görmüş, küçük işlikler, marangozhaneler, hep çalışan, üreten insanlar. Onlar hep var olsun- lar diyor... Ama belki de deniz-kara sulannın karşılıklı dur- duğu sur kapısından girdiniz semte. Öyle çevre- nize bakmadan geçip gitmeyin. Sur kapısında, az beride, Istanbul'un son bostanlanndan biri, kim- bilir kaç çeşit güçlükle boğuşarak ayakta durma- ya çalışıyor. Bostancının tezgâhında az önce derlenmiş may- danoz, salata, turp, taptaze sebzeler, yeşertiler. Da- ha çok 'peyzaj'\ andırıyor. Yeşillikten nasibini aldınızsa, semtin anacadde- sineyol alabiliriz. Bazılan anacaddede, bazılan ara sokaklarda zarif ve hüzünlü camiler, çeşmeler, ha- mamlar, çan kuleli kiliseler, beşinci yüzyıldan kal- dığı söylenen Imrahor camii bu semtte tarihten kesitler sunar. Camilerle kiliselerin yan yanalığı dinler arası kar- deşliği ifade etmektedir. Zaten Yedikule, Samat- ya'ya da uzanarak değişik dinlerden insanlann çok uzun zamanlar insanca bir dayanışma içinde bir- likte yaşadıklan semttjr. Küçük hayat şartlannın simgesi sayabileceğimiz sefertası apartmanlar yakın zamanın yapılarıdır. Oysa, Yedikule'nin köklü biryerleşim merkezi olu- şu çok eskilere dayanır. Bizans'tan Osmanlı'ya semt, Evliya Çelebi'nin tanıklığıyla, yeşil alanlar, güzel bahçeler, bereketli bostanlarla donanmtş. 1950'lere kadar ahşap mimari variığını korumuş. Sefertaslan 60'lara doğru boy gösteriyor. Burada bir zamanlar Havagazı Fabrikası var- mış. Şimdi üretimi durmuş. Ama yapılar bütünü, Yedikule Havagazı Fabrikası'nın geçen yüzyılın sonundaki önemli endüstri tesislerinden biri oldu- ğunu belgeliyor. Fabrikaya ulaşan tren yolu köprüsündeyseniz, Istanbul'un siluetini asla ihmal etmeyin. Çoğu kez puslara bürünmüş o siluet, bu şehir ne kadar gü- zelmiş! dedirtiyor. Belki de bir tren geçip gidecek. İnsanlar işleri- ne gidecekler, evlerine dönecekler... Caddedeki Safa Meyhanesi'ni unutmadım. Sa- fa, 1949'dan günümüze, elli yıllık bir meyhane.JEI-si li yıl boyunca, içk! masasını cıvıklığa düşürmeme^ 1 nin Istanbul'daki ender mekânlanndan. Birkaç yıl önce ölen yaşlı sahibi Sn. Süleyman Kızıltay bet- li saatte meyhaneye gelir, takım elbisesi, kolalı gömleği, kravatı, o zarif haliyle masaları dolaşırdı. Herkes ayağa kalkardı. Böylece içki içmenin de bir eğitimi olduğunu hissederdiniz. Aynı incelik bugün de sürüyor. Ahşap dokusu, eski tarz elektrik fenerleri, mer- divenleri üç beş basamak evleri, yirmi dört saat ya- şayan caddesiyle bugünkü dünyasını daha ne ka- dar koruyabiiecek Yedikule, bilmiyorum. Gün ge- tecek, yeni zamanın gösterişçi dünyasına belki ye- nik düşecek. Ama şimdi asıl Istanbul'dan, asıl ls- tanbul yaşamasından sözler, sırlar söylüyor. Dilerim hep söylesin... . .. Takvimde İz Bırakan: "Küçük kentkaptlan, surdibidükkânlar I Herza- man olmalıdır. I Yollan nasılsa oralara düşenler I Eskilerin durduğu bir zaman olmalıdır." Behçet Necatigil, "Yedikule" (Kareler Aklar), 1975. Vurmalılar eşliğinde ud konseri • Kültür Servisi - Marc Loopuyt (ud) ve Vahid Anadolu (tef, bendir, darbuka) bugün saat 19.00'da Fransız Kültür Merkezi'nde bir konser verecek. Marc Loopuyt. seksenli yıllarda Çinuçen Tannkorur tarafından doldurulan bir kasette ud kaydını dinledikten sonra dünyayı dolaşmakta olan Türk udînin peşine düşerek tanıştı udla. Geleneksel müzik alanmdaki çalışmalanna ise 14 yaşında flamenko gitarla başlamıştı. Endülüs'e yaptığı yolculukta Flamenco müziğinin inceliklerini öğrendi. Arap-Endülüs geleneği ile tanıştı. Doğu'nun çağnsını dinleyerek Arabistan, Körfez, Ürdün. Suriye, Irak ve Türkiye'yi de içine alan uzun bir geziye çıktı. Makam sanatı alanında yaptığı çalışmalarda Tannkorur'dan büyük yardim gördü. Sanatçı, dünya çapında verdiği konserlerin yani sıra Ecol Nationale de Musique'te de ders veriyor. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle