18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 KASIM 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 Cgmil Kavukçu, 'Dört Duvar Beş Pencere'de iç dünyalara yolculuğunu sürdürüyor 'Yalnızhk hep yanıFECİRALPTEKİN CemiKavukçu'nun yeni kitabı 'Dört Duvar Beş Pencere' kısa bir süre önce Can Yayınlan'ndan çıktı. Kavukçu 'Dört Duvar Beş Pencere'de okura, önceki ki- taplannda yer alan izleklerin bir yelpa- zesini sunuyor. Çağımızın sorunu olarak iletişimsiz- lik, bireyin korkulan, içsel hesaplaşma- lan ve çocukluk döneminin yansımala- nnı îşlemeyı sürdüren Kavukçu, yeni öykülennde de 'yalnıziık' ana izleğin- den aynlmıyor. Dildeki ustalıği ve öy- külerinin içtenliğiyle, son yıllarda ede- biyat eleştirmenlerinin isminden övgüy- le söz etükleri yazar, Dört Duvar Beş Pen- cere'de olaylan, karakterleri farklı bakış- lardan anlatarak biçime de yenilikler getiriyor. Kavukçu'yla yeni kitabı ve öykücü- lüğü ûzerine konuştuk. - KJtabınızdaki bazı öykiilerde yeni biçim denemelerine, kurgu üzerindeçe- şitli denevlere giriştiğinizi görüyonız-. CEMİL KAVUKÇU-Bu, "Biçimde- nemeteriyapayım"' kaygısmdan kaynak- lanmıyor; belli bir akış var sanıyorum. Yazann. "Tamam, ben üslubumu bul- dum" demesi çok zor çünkü. Bıçimde- ki, kurgudaki farklılıklar, birarayışm, sü- rekli gelişerek ve yenilenerek akıp gi- den sürecin doğal sonucu. Ben zaten öykûlerimi önceden kurgulayarak yaz- mıyorum. Kurgu. öykünün kendi serû- veni içinde beliriyor, yazdığım süreçte önüme yeni kapılar açıliyor. Öykünûn beni çağırdığı yerlere gittikçe yeni kur- gulara ulaşıyorum. - Zaten öykülerinizin içeriginin de kla- sik kurgularla örtüşmesi güç değil mi? KAVUKÇU - Çünkü benim öyküle- rimde olay arka planda. Ben durumla- n, o durum içindeki insanlann olaylara bakışlannı. iç dünyalannı, tavırlarmı ve o öykü içindeki duruşlannı vermeye ça- • "Sokakta ilgimi çeken belli karakterler var. Başkalannın haklanna ilişmeyen, sadece kendilerine zarar veren insanlar. Düş kınklıklanna uğramış, bir anlamda kaybetmişler ve içlerine kapanmış; seçtikleri yeni yaşam biçiminde kendi dillerini, jargonlannı da oluşturmuşlar. Okunarak değil, acı çekilerek edinilmiş bir yaşam felsefeleri, alışılmış değer yargılannın dışında farklı bir dünyalan var. Sadece o günü yaşar, ertesi gün için hesap yapmazlar." Kavukçu 1X3KT DUVAR BES PENCERE Cemil Kavukçu, 'Dört Duvar Beş Pencere'de önceki Idtaptannda jer alan i/Jeklerin bir yeipazesini sunuyor okura. lışıyorum. Bu nedenle de okurun, öykü- deki mekânı ve kişilen görebilmesi, ak- lında canlandırabilmesi çok önemli. Ben de kitap okurken, anlatılan mekânda gö- rünmeyen üçüncü kişi olarak bulunabi- liyor ve bir konuşmayı canlı dinleyebi- liyorsam, o edebiyat beni sarar. - Öykülerinizde sohbet ortamlarma sıklıkla yer vermenizin amacı da bu ger- cekügi korumak mı? KAVUKÇU - Ben, örnegin bir içki sofrasını anlatıyorsam, o sofrada otu- ran karakteri fıziksel olarak tanımlamı- yor; konuşma biçimi, beden dili ve mi- mikleriyle okurda canlandırmayı deni- yorum. Bu yûzden konuşmalar benim için çok önemli. Öyküde içtenliği, inan- dıncılığı yakalayabilmek için karakter- leri sosyal konumlanna uygun biçimde konuşturmak zorundasınız. Bu yüzden insanlann davranışlannı, olaylar karşı- sındaki tepkilerini, konuşmalannı iyi gözlemlemeniz gerekiyor. - Peki öykülerinizin sonunu açık bırak- mayı seçmenizin sebebi nedir? KAVUKÇU - Öykünün »onu açık ol- malı... Öykünün karakteri budur; ro- mandan farklıdır ve kendine özgü bir ya- pı bütünlüğüne sahiptir. Öyküde, akıp giden yaşamdan bir kesit ahrsınız. Ben biraz da bıraktığım yerden öyküyü oku- run kendi kafasında sürdürmesini isti- yorum. - 'Dört Duvar Beş Pencere'nin, önce- ki kitaplanıuzda rastladığunız çeşitti iz- lekleri bir araya getirdiğini söyleyebilir miyiz? İCAVUKÇU - Önceki kitaplanmda bölük pörçük olan izlekler burada net- leşmeye.belirginleşmeyebaşladi. Bun- dan sonra yazacaklanmın nereye gide- cegini bilmıyorum, ama yalnıziık hep ola- cak. Öykülerimde alttan alta işleyen ana izlek yalnıziık çünkü. Küçük yerlerde ya- şayan insanlann yalmzhğı ya da büyük kentlerde, kalabalık içinde hissedilen yalnıziık. Çağımızın sorunu bu; ileti- şim kopukluğu ve iç kapanmadan kay- naklanıyor. Yalnızlıktan ve çaresızlikten duyulan korku da öykülerimde önemli bir yer tutuyor. - Sizi.yeni öykülerinizde de sokak kül- türünü işlemeve iten neden nedir? KAVUKÇÜ - Sokakta ilgimi çeken belli karakterler var. Başkalannın hak- lanna ilişmeyen, sadece kendilerine za- rar veren insanlar. Düş kınklıklanna uğ- ramış, bir anlamda kaybetmişler ve iç- lerine kapanmış; seçtikleri yeni yaşam biçiminde kendi dillerini,jargonlannı da oluşturmuşlar. Okunarak değil, acı çe- kilerek edinilmiş bir yaşam felsefeleri, alışılmış değer yargılannın ve düzenin dışında farklı bir dünyalan var. Sadece o günü yaşar. ertesi gün için hesap yap- mazlar. - Öykülerinizde hüznün yanında, ya- şama bıyık alûndan bir gülüşün, ince bir mizahın izleri de var_ KAVUKÇU - Ne süreklı hüzün var- dırne de süreklı mutluluk; yaşamın için- de hepsi bırbirinin ıçerisine girmiştir. Öykü, yaşama romandan daha yakın ol- duğundan; aynı öyküde zaman zaman hü- zünlenip zaman zaman keyiflenmek ge- rektiğini düşünüyorum. - Sator aralannda şarkı sözlerine yer vermeniz de yaşamdaki bu duruşun bir sonucu değil mi? KAVUKÇU-Öykülerde anlatılan dün- yalanntercih ettiği şarkılar bunlar... Şar- kı söylemeyi seven insanlanz biz. Top- lumun her kesiminde. biraz içince en ağir konulardan yavaş yavaş şarkılara ge- çilmez mi? 20-21Kasım'da Hilton'da düzenlenecek festival Samsun'da sona erecek 'EfesPüsen Blucs 10'lstanbuTdaKüttürServisi-Buyıl lO.yılınıkutlayan Efes Pilsen Blues Festivali, 28 Ekim'de başladığı maratonuna 20-21 Kasıtn tanhlen arasında tstanbul 'da devam edecek. Festival bu yıl Güney Louısiana'da doğan 'Zydeco' adlı Cleola müziğinin dünyaca ünlü ustası. Buckvriıeat Zydeco olarak tanınan Stanley Buckvvheat Dural Jr.'ı festivalin özel konuğu olarak ağırlayacak. Çocukluğunda amatör bir Zydeco sanatçısı olan babasının akordeonunun seslerinin yanı sıra Aretha Franklin, James Brovm ve Blood Sweat and Tears gruplannın ezgileriyle büyüyen Stanley Dural, dört yaşında piyano, dokuz yaşında org çalmaya başladı. Sahne adı Buckvvheat'i, 15 yaşlannda kurduğu grupla sahne çalışmalarına başladığında alan Stanley Dural, Joe Tex. Barbara Lynn ve Gatetnouth Brovm ile çalıştı. Grammy ödüllerine dört kez aday Funk ve blues ustası Bobby Rush Türkiye'yi dolaşıyor. Cleanvater, renkti şovuyla festivaUn yüdızı oklu. gösterilen albümlerinin yanı sıra dinleyici kitlesine Eric Clapton, U2. Robert Clay ile birlikte çıktığı konserler ve New Orleans Festivali ile ulaştı. Müzikseverler, 'Efes Pilsen Blues Festival 10' konserlerinde, blues gösteri sanatçısı Bobby Rush, blues'un çok yönlü ve renkli simalanndan biri olan 'KabfleŞefi' lakaplı Eddy'TheChieP Cleanvater ve blues'u 21. yüzyıla taşıyan ChrisThoınas King ile buluşacaklar. Funk ve blues'u birleştirerek dinleyicisine ulaşan. gösteri yıldızı, besteci, solist ve söz yazan olan Bobby Rush. listelerde hit olmuş parçaların yanı sıra 'Chicken Heads". 'Camel Wolk' ve 'A VVomen Named Trouble' gibi klasiklerin de sahibi. Modem blues dünyasının en renkli yorumcusu olan Eddy Cleanvater, sahnede çarpıcı kıyafetleri ve Chuck Berry tarzı ördek yürüyüşü ile iletişim kuruyor izleyicisiyle. Melankolik blues parçalarının yanı sıra country ve westem miiziği ile de tanınan Cleanvater, son dönemde, müziğinde.Afrika kültürünün etkilerini kullanıyor. Blues alanında yenilikçi sanatçı olarak tanınan Chris Thomas King ise çıkardığı 6 albüm ile 'modern blues' kavramını yerleştiren isim olarak nitelendiriliyor. Sanatçının 1986 yıhnda çıkardığı, gitar. basgitar ve davuldan oluşan tüm enstrü- manlan kendisinin çaldığı ilk albümü 'The Beginning'ı 1990 yılında 'Crv ofthe Prophets' ve 1992 yıhnda 'Simpte'ızledı. 1995yılında, rock, blues ve soul melodilerinden hız alarak çıkardığı 21th Cenrury Blues... From 'Da Hood' adlı albümünün ardından akustik blues'a yeni bir yaklaşım getiren sanatçı, 'Red Mud' albümüyle yenilikçi yönünü kanıtladı. Festivalin tstanbul Hilton Convention & Exhibition Center'da gerçekleşecek konserlerinin bıletleri, Vakkorama Akmerkez, Taksim, Suadiye mağazalan ile D&R Etiler, Nişantaşı, Erenköy, Profilo ve Bakırköy mağazalanndan 7 milyon TL'ye satın alınabilecek. Festival. Istanbul'daki konserlerin ardından Samsun'da, blues maratonunu sona erdirecek. Köylünün hası, yazarm lıası Fakir Baykurt SEVGÎ SANLI Mısır Havayollan'nın Boeing 707 tipi bir uçağıy- la tstanbul'dan Kahire'ye uçuyorum. Aklım başım- da değil. Az önce Fakir Baykurt için Türkiye Yazar- lar Sendikası'nda yapılan törene katıldım. Muzaf- fer'le, çocuklarla kucaklaştım. Canan'la ikiz karde- şi Can Yücel'i de anarak birbirimize sanldık. Ora- da, Mahmut TaB Öngören'i de yitirdiğimızi öğren- dim. Kahire'ye doğru yol alıyoruz. Uçak... bu ucak düşse ne çıkar? Fakir'in sesini duyar gibtyim. *AI gözümü seyreyle. Gözünü dört açbundan böyle. Gü- zeUikleri öyk sindir ki içjne, benim de canıma değ- sta." Güneşin Nil üstünde görkemli batışını birlikte iz- liyoruz. Kahire'den transit geçiyorum bu kez. Çok sevdiğim Luxor'u Fakir'le kanş kanş geziyoruz. Bu, Asvvan'a ilk gidişimiz. Bir falukaya (filika) binerek Nil'in en mavileştiği sularda Kircher Ada- sı'na ulaşıyoruz. Burası inanılmaz bir botanik bah- çesi. Her çeşit ağaç, her çeşit bitki bizi büyülüyor. Fakir'in bir çiçek saksısıyla evime gelişi beliriyorgö- zümde. "Evinde yeşillik eksik" demişti. O gün bu- gündür çiçek beslerim. Yolculuğa çıktığımda, sula- malan için komşulara yüz suyu dökecek kadar bol. Dostluğumuz çok eskilere dayanır. Ankara'da, Bahçelievler'de komşuyduk. Fakir Baykurt, kızlanm Ayşe ile Aydın'ın okuduklan ilkokulu teftışe gel- mişti. O sırada Amerika'da Indiana Üniversitesi'nde eğitim bursu kazandığı için benden tngilizce ders- leri almak istedi. Bloomington, Indiana'da kaldığı bir yıl boyunca sık sık mektuplaştık. Okulda öğren- diği yeni eğitim yöntemlerinden, laboratuvar çalış- malanndan, hafta sonlan ziyaret ettiği çiftçi ailele- rinden söz ediyor, oradaki ruhban sınıfinın, bizim- kiler kadar olmasa da, kırsal kesime hükmetme eği- limini gözlüyordu. Ara sıra yeni öğrendıği deyim- lerden örnekler verip hava bastığı olurdu. "Every ot- ber girl is a beauty in our campus." Amerika dönüşü ailesiyle de tanıştım. İlk görüş- memizde eşi üçüncü çocuklan Tonguç'u dünyaya ge- akir, genç yaşta dul kalan altı çocuklu bir kadının oğluydu. "Öyle yoksulduk ki, tatlı nedir bilmezdik. Amcam beni yanına almak için birkaç incirle kandırmıştı. Sakalık yapıyordum. Bazen yorgunluktan uyuyakalırdım. Bacağıma bağlanan eşek beni sürûklerdi." tirmek için Burdur'agitmişti. "Herşeybirinsanısev- mekle başlar." Birini gerçekten seversen eşi de, ço- luk çocuğu da yabancın kalamaz. Onlan da bağnna basarsın. JCızlanm. Fakir amcalannı koyacak yer bulamazlardı. Işık, Sönmez ve Tonguç bana aynı ya- kınlığı gösterdiler. Muzaffer mizah duygusu güçlü, sevimli, becerikli birkadındı. Köyden kente yeni göç- tüklerinde, "Buzdolabı alnuşsınız. tçüıe neier koyu- yorsunuz" diye soran komşulan işletirlermiş kan koca. "Nekm«cagız.kışhkbugda>Tinızı,bulgunımu- zu. MuzafTer'in ara sıra mızmızlanması, hastalanın- ca habbeyi kubbe yapması azıcık zıddıma giderdi. Ama yakından tanıdıkça ne kadar sağlam, dayanık- lı ve kararlı olduğunu anladım. Fakir'e üç tane gü- zel çocuk vermekle kalmadı, kafasının ürünlerine de koi kanat gerdi. Telif haklannı korumak, yayıncılar- la ilişkilerini düzenlemek, mali işlerini çevirmek onun işiydi. Fakir, bir Hint fakiri kadar yoksul kal- madıysa bunda eşinin payı büyüktür. Muzaffer, eşini Tahir diye çağınrdı. Asıl adı buy- du. Bir gün postacı, Fakir Baykurt yazılı bir zarf ge- tirince doğru adının bu olduğuna karar vermiş. Mü- fide Çauk. bir kızı olunca ağabeyi Necati Cuma- h'dan bir ad bulmasınıricaetmiş. Necati Cumalı. ''Kü- çük Şirin'in göderinden öperim" diye bir telgraf çekmiş. Telgrafçı yanlışlıkla Şirin'i Siren'e çevirmiş. Kızın adı Siren kaldı. Dostlanm arasında bence kentlilerin hası Bilge Karasu,köylülerin hası Fakir Baykurt'tu. Bilge, da- dılarla büyütülmüş, altı yabancı dil öğrenmişti. Fa- kir, genç y_aşta dul kalan altı çocuklu bir kadının oğ- luydu. "Oyle yoksulduk ki, tatlı nedir bilmezdik. Amcam beni yanına almak için birkaç incirle kan- dırmıştL Sakalık yapıyordum. Ba/en yorgunluktan uyuyakalırdım. Bacağıma bağlanan eşek beni sü- rükİenn." İki dostumun ortak yanı. insanın da, yazann da hası olmalanydı. lkisi de her metni tekrar tekrar ya- zar, iğneyle kuyu kazar, karşılığmda ne alacağını dü- şünmeden Tann vergisi yeteneğini okuruna cömert- çe bağışlardı. Yazıdaki titizlik konusunda Bilge'nin başlangıçta gürül gürûl yazan Fakir'i etkileyip fren- lediğini sanıyorum. Her ikisi de yazacaklanyla ilgi- h fışlerçıkanrlardı. Bir kez Fakir'e Sabahattin.Aü'nin hiç not tutmadığını. "Anımsanmaya değmeyenjey- ler \arsın ununusun" dediğini söylemiştim. "Oyle belkkbendeyok" demişti. "Ben fişlerimden yarar- lanınmr Nezihe Meriç. Amerikan Sargısı'nı okuduktan sonra Fakir'e köy romanlannı daha çok tuttuğunu söylemişti. Fakir muzip muzip güldü: "Köyü tanı- madığınız için bu romanlan beğeniyorsunuz. Köyü tanısanız kimbilir onlarda da ne kusurlar bulurdu- nuz." Bilge de, Fakirde hak ettikleri ödülleri aldılar. hak ettikleri uluslararası üne kavuştular. Her ikisi de ay- nı amansız marazın aynı amansız türüne... Bilgecı- ğim son yıllarda erimeye, solmaya başlamıştı. Yaş- lılık Fakir'in üstüne çökmedi, bir tül gibi indi. Bil- ge beni Sevgi amca diye çağınrdı, Fakir'se Sevgi ana. Bilge bir kez karşı çıkmıştı buna. "Güya ben çıtkı- nldımım, senin sakızlı deyiminle baylanım. Ya şu ayağı yere basan adama ne ohıyor? Anasına sığınmak- tan ne zaman vazgececek?" "O anasından çokerken aynlmış" dedim, "oysasen hâlâ yamaandasın." Ankara Büklüm Sokak"taki çatı katımda günba- tımı güzel olurdu. Üçümüz birlikte çay içer. sohbet eder. yazılardan, çevirilerden söz ederdik. Yazıdan çok yazarlara meraklı, çok konuşup az söyleyen bir komşu bu toplantılann kokusunu almış, çat kapı ge- lir olmuştu. Aramızda bir parola kararlaştırmıştık. Kapı bu parolayla açılırdı. Parolayı anımsıyormusunuz. Bir gün iyiceyorul- sam, dinlenme vaktim gelse. Parolayı versem, u be- nim, ben gekfim desem." Kapıyı açar mısmız? BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Osmanlı Münevveri Aydınlanmanın Neresinde Kaldı? Osmanlı münevveri aydınlanmanın neresinde kalmıştı? Biz neresindeyiz? Yüzyılın ikinci yanst kişi olarak kendilerini düşün- me, sorma zorunluluğunda bıraktı onlan. Çünkü gazeteleri vardı. Bu gazetelerle sınırlı da olsa bir kamuoyu yarattıklannın ayırdındaydılar. Ül- ke Batı kapitalizminin etki alanına girdikte Paris'le- re, Londra'lara açılan pencerelerden yüzyılın ışık- ları da sızmaya başlamıştı. Romanın, tiyatronun variığını öğrendiler. Benzer- lerini yaratma hevesleri uyandı. Kendini yinelemekten yorgun düşmüş gelenek- sel Divan şıirinin ışiediğı temalar sıkıyordu artık on- lan. En önemlisi kavramlar düzeyinde düşünmeye başladıkça "resmi" yazışma dilinden ayrı bir düz- yazı yaratmayı başardılar. Güç beğenir Yahya Kemal, 1940'larda bu ba- şannın öncüsü sayılan Namık Kemal'in düzyazı- ya kazandırdıklannı şöyle anlatıyordu: "Türkçe nesri gür sesiyle ve kudretli nefesiyle bir hamlede diriltti, kuru yazı dili halinden çıkar- dı, revan bir vadiye döktü; zamanının okuryazar- larına günü gününe hararetle okuttu. Dalgalı bir Namık Kemal cümlesiyarattı. "(Vatangazetest,31 Arahk 1940, Edebiyata Dair, sf.278,1. Bas. 1971) Ziya Paşa'nın "Ya dehre gelmeseydim, ya ak- lım olmasaydı" dizesi düşünmeye başlayan bir ku- şağın simgesi gibi gelir bana. Düşündükleri için bulunduklan kalıplaşmış dünyanın dışına taşarlar. Öteki Batı'yı arama çabalannın kaynağında çağ- lannı algılama istenci vardır. Bu istenç aydınlan- ma felsefesini yaratan Batılı düşün adamlanna götürdü onlan. Deneye ve usa bağlılığı insanın başlıca özelliği olarak gören bu düşün akımını benimseyen Os- manlı münevveri 1789 Devrimi'nin yaşama ge- çen ilkelerinin çoğunun da uzağında kalmadı. Biliyorsunuz, Şinasi, Münrf Paşa, Ali Suavi, Na- mık Kemal vb. Tanzimat sonrası aydınlanma ha- reketinin başlıca temsilcileri olarak göründüler. Nedir ki o yıllann Fransa'sı 1848 Başkaldınsı ile 1871 Paris Komünü'ne kadar süren evreyi yaşıyordu. 10 Arahk 1848'de küçük toprak sahiplerinin deh- şetiyle Louis Bonaparte cumhurbaşkanı seçilmış, aşama aşama basın ve emekçi sınıflann örgütlen- me haklannı engelleyen yasalar çıkarmaya baş- lamıştı. Özellikle Kasım 1860 karamameleriyle saltçı iktidannı güçlendirdiği dönemde, yirmi yıl için- de, ceza yasasına aykın eylemlerden ötürü 10OO'i aşkın siyasal kovuşturma açılmıştı. Bu koşullara karşın I. Enternasyonal'in kurulmasından sonra (28 Eylül 1864) emekçiler örgütlenmeyi başardılar. 1869'da ülkede çeşitli işkollannda büyük grevler patladı. Tarihçilerin. saltçı Bonaparte rejiminin için- den çöktdğü evre olarak andıktan bu yılfarda, iş- çi sınıfı ve yandaşlan sosyalist öğretiyi yaşama ge- çirme savaşımı veriyordu. Osmanlı aydınlanmacılan XIX. yüzyıltn ikinci ya- nsına damgasını basan bu toplumsai/siyasal sıç- ramalan pek sınırlı güncel yorumlarla değerlendir- mekleyetindiler. Eski kurumların egemenliğinden kafalannı kurtarma aşamasına gelememişlerdi. Ama düzen değişıkliğinin yolunu açacak reform- lann peşindeydiler. Öte yandan çağdaş düşün ve edebiyatmızın ön- cüleri saydığımız II. Meşrutiyet dönemi edebiyat adamlan üzerinde, yazılanlardan daha çok, etkili oldu aydınlanmacılar bence. Ruşen Eşref'in Diyorlar ki (1. basım 1918, ye- ni ABC ile 2. basım, Haz. Şemsettin Kutlu, 1972) adlı kitabında topladığı dönemin düşün ve ede- biyat adamlarıyla yaptığı konuşmalardaki Şinasi ve Namık Kemal övgüleri doğrular sanıyorum bu yargıyı. 1923 sonrası aydınlanma hareketi bu sürecm ürü- nü ve tamamlayıcısıdır. Mustafa Kemalimiz'in hayranı olduğu Tevfik Fikret, "Haluk'un Amen- tüsü"nöe aklın yaratılanyla "bâtıl"ın yok olacağı- na inandığını yazmıştı. Cumhuriyeti yaratan okumuş asker sivil orta ta- baka bu inançla çıktı eski kurumlann karşısına. Onlan Osmanlı münevverinden ayıran başlıca özellik budur. Çok partili yaşama geçiş sürecinde demokra- sinın olanaklanndan yararlanarak saldınya geçen karşıdevrim, ilerleme bilıncinin simgesi olduğunu algıladığı için en büyük düşman olarak görüyor ay- dınlanma felsefesini. ••• Geçen zaman "aydınlanma" kavramını yaşamın daha genış alanlanna götürdü ülkemizde. Düşün- ce yaratma özgürlüğümüzü çağdışı engelleme çabalarına karşın kitap, tabana yakın kesimlerde- ki insanlarımızın aydınlanma silahı.durumunâ ge- liyor. Bu nedenle 1999 Kitap Fuan'nın aydınlanma fel- sefesini temel konu olarak benimsemesini düşün yaşamımıza önemli bir katkı olarak görüyorum. Cemal Süreya Şiir Ödütii'ne son katılım tarihi 15 Aralık • Kültür Servisi - Aydınlık dergisi tarafından ünlü şair Cemal Süreya anısına lO.'su düzenlenecek olan "Cemal Süreya Şiir Ödülleri' için son başvuru tarihinin 15 Aralık olduğu bıldinldi. Yayımlanmış Kitap ve Yayımlanmamış Yapıt dallannda ödül verilecek olan yanşmanın Seçici Kurulu Eray Canberk. Cevat Çapan, Tank Dursun K. Enver Ercan ve Tuğrul Tanyol'dan oluşuyor. Sonuçlar 9 Ocak 2000 tarihinde açıklanacak ve aynı gün düzenlenecek törenle ödüller sahıplerini bulacak. Katılmak isteyenler, çalışmalannı Aydınlık dergisi, İstiklal Caddesi, Deva Çıkmazı 7'6. Beyoğlu-İstanbul adresine gönderebilırler. Aldo Rossi'nin resim sergisi • Kültür Servisi - Aramızdan yeni aynlan çağdaş Italyan yazar Aldo Rossi'nin yapıtlan Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğü ve İstanbul İtalyan Kültür Merkezi'nin katkılarıyla MSÜ Osman Hamdi Salonu'nda sergilenecek. 17 Kasım'da açılacak olan sergi 6 Aralık'a dek izlenebilir. Rossi'nin yapıtlannda klasik, şiirsel ve hümanist etkiler görülüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle