18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SATFA CUMHURİYET 12KASIM1999CUMA 14 J. LJ-K. kultur@ cumhuriyet.com.tr Bulgar şair Lubomir Levçev, şiiri meslek olarak değil tutku olarak gördüğünü söylüyor 4 Şöre aıılam aratnak boştur' AHSEN ERDOĞAIN Fransız eleştirmen JacquesGaucheron, 'yannın şöri' diyor iinlü Bulgar şair Lu- bomir Levçev'in şiirinden söz ederken. Çağdaş dünyaya, yaşanan ve yaşanacak zamana ilişkin imgeler yaratmak iste- yen, yüzünü dünyaya çevıren, sokakta- ki insana bakan şiirin tanımını yapıyor büyük olasılıkla Gaucheron. Levçev'in şiiri böylebirşiirçünkü. "Devrimçocuk- farau yiyor / Çocuklar kendi devrimle- rini yıyor!" derken 20. yüzyıhn yıkım- lannabatınyorkalemini. "Ortüsü altin- da / bu tekniğe boğulmuş / yabaıul çağın / nder göriiyorsun canırrT dizelerıyle hem sorguluyor hem de sorgulatıyor 'bu yabanılçağı' 14. TUYAP Kitap Fuan'nın yabancı konuklanndan biriydi Levçev. Ona ya- bancı demek doğru mu? Sanatının te- mellerinde Türk şiirine de yer veren ve bizim şiirimizi de etkilemiş bir şair ola- rak bizden biri aslında o. Türkiye zihnin- de hep çok güçlü bir imge olarak kalmış. Bu, biraz da Nâam Hikmet'e duyduğu hayranlıktan kaynaklanıyor: "Benimger- çek öğretmenlerimden biridir o" diyor. Çağdaş Bulgar şnnnin günümüzde en çok tanmmış. yapıtlan başka dillere en çok çevrilmış ve yayımlanmış temsilci- si Levçev. 60'a yakın kıtaba imza atan oza- nın Türkçede KemalÖzer'in çevirisiyle üç kitabı yayımlandı: 'Haydut Otu' (1979), 'KÎırşun Asker' (1984) ve Yor- darn Yayınlan'ndan yeni çıkan 'Bir Yd- dızdı Taşıdığım' Yeni kıtap şairin 1956'dan 1989'a ka- dar uzanan yazın serüveninden derlenen şiirlerden oluşmuş. Levçev'in şiirinin evrelerini, gelişim sürecini en iyı biçim- de yansıttıgı düşünülen şiırler bunlar. Bulgaristarı'da sosyalizmin yerleşmesi- ne hem şiiriyle, hem üstlendiği görevler- le hizmet etmiş, 1986'dan sonra girilen • "Şiir anlamın üstündedir. Ona anlam vermek boşunadır. Şiiri kanatlı bir at olarak gören ve bu atla gökyüzünü fethetmeye çalışan kişilerbunun . .< mümkün olmadığını görmüşlerdir." • Levçev, 'Nâzmı Hikmetgerçek öğretmenlerimden biridir' diyor. (Fotoğraf UGUR GÜNYÜZ) yeni döneme şiirinde de, düşüncelerin- de de direnmiş, kendini sorgulamayı da göze almış birozanin geçtıği yollann bir haritası. Kitap fuanna ilgiden memnun Kitapta yer alan şiirlerden 'Şiirin Ya- ran Üstûne'de şiirin yarannı anlamaya çalışıyorozan: Yaran ne ki onun? Ne kazanç sağlar? / Bilmiyonım ben bunu! Gerçekten bfl- miyorum. / Ne yaran olabilir günbatunı- nı / hanl hanl yanan bir katcdral gibi görmenin? Sahi ne yaran olabilir? "Bu soruyu sık sk kendime soruyorumdoğrusu. Ama hâ- lâ bir yarut bulabilmiş değilim. Şiirin ne kadar anlamsız olduğunu söylemek isti- yordum herhalde bu dizeierie. Şiir her şe- yin üstündedir, hatta anlamın da üstün- dedir. Ona anlam vermek boşunadır. Şi- iri kanatlı bir at olarak gören ve bu atla gökyü/ünü fethetme>eçalışan kişiler bu- nun mümkün olmadığını görmüşlerdir. Öte yandan, öylesine insanlann içinde olan bir şey ki anlamsızhğma ve amacsız- fagına karşın ona oian gereksüıimimiz çok büyük. Şiir üısanlar ve halklar için anla- olamaz bir çekini gücüdür." Işte bundan dolayı Levçev, şiiri bir meslek olarak değıl, bir tutku olarak gö- rüyor. Şiirin şairine de bir faydası yok çün- kü (Hele maddi anlamda kazandırdığı hiçbir şey yok). Bu yüzden şiirin dostu kalmanın şairlikten daha akıllıca bir iş ol- duğu kanısında. Istanbul Kıtap Fuan'ndan büyük he- yecan duymuş Levçev. "Bu kalabalığı Lubomir Levçev Yı/dızdı Ta ?ıdığım ancakParistekiLouvre.V1üzesi"ninönün- de görebilirsiniz" diyor. Fuar sırasmda katıldığı söyleşide kendisine yönelik il- giden de çok memnun kalmış. Şairlerin şiirlerini artık kalabalık topluluklara oku- yamadıklan bu çağda, böyle bir ilginin çok sevindirici olduğunu belirtiyor: "Ben aslında klostrofobiğim, dar yerlerden kor- kanm. genişlik. ferahhk olsun isterim -ki aslında bu şairierin bir hastalığıdır-. An- cak ilk kez dar bir verde muttuluk duvu- yorum." Levçev'in kapalı yer korkusu- nu dizeleri de kanıtlıyor: Dünya nere- deyse katlar arasında kalmış / aşın > ük- lü bir asansöre benzeyecek. / Kapalı yer- lerde dehşete kapüan biri olarak / yıldız- lariakaynasanengine bakıyorum dürbün- den. Şiirinin yûreği her yerde atıyor Levçe\''in şiirinin yüreğı yalnızca ken- di ülkesinde değil. İspanya'da. Şili'de, Türkiye"de ve her yerde atıyor. Lorca'nm, Nenıda'nın, Nâzım'ın şiinnde... Federi- co Garcia Lorca'ya bir şarkı yazıyor ör- neğin, Pablo Neruda'dan bir dize alıyor, Nâzım Hikmet'in adını anıyor. Böylece diğer şairlerle iletişim kuruyor Levçev. Onlarla konuşuyor, mesajını iletiyor, me- sajlannı alıyor. Kendini dünya şairlerin- den oluşan küçük ama aynı zamanda ko- caman bir ailenin parçası olarak hısse- diyor. Ve böyle hisseden şairlerin sayı- sınm artık pek fazla olmamasından ya- kınıyor. Burada söz, kısa bir süre önce ölen ünlü Ispanyol şair Rafaei Alberti'ye ge- liyor. Gözleri parlıyor Levçev'in: "Çok büyük bir şairdi o. Benim tanıdığım bü- yük şairlerden biri... Doğuştan şairdi, in- sanlann yaratnğı bir şair değildL" "Paso Dobte' adlı şiirinde Alberti'ye gönderme- de bulunuyor Levçev. Şiir, bir matado- run arenada bir boğayla yaptığı güreşı an- latır. Matador kılıcını boğaya saplar ve hayvan ölür "Boğa bir kez öhlr ancak. Ve kanlar içinde kalan bedenini çckipgö- türür / rengi melekler kadar agank ka- tniar. Kükrer noğa Rafaei \lbertfve: / 'Bu sonuç kılıca degdi' diye." ~ Rafaei Alber- ti, bir ressamdı a> nı /amanda" diyor Lev - çev. "Geçimini şiirden değil. resimden sağlıyordu. Bir ressamolarak gördüğü il- giyi şair olarakgörmedL Ama eminim Ra- fael'in ruhu da gökyüzüne uçarken' Her şeye rağmen buna değdi" demiştir." Rahmi Dilligirin Nesrin Kazankaya'yı görevden alması yeni tartışmalara neden oldu 'Devlet Tîyatroları luırumsaUaşmalı'Kültür Servisi - Istanbul Devlet Tiyatrosu Müdü- rü Nesrin Kazankaya, Devlet Tiyatrolan Genel Mü- dürlüğü'ne vekâlet eden Rahmi DHKgO tarafmdan gö- revinden alındı. 1998'in ağustos ayında başlayan değişim sürecinde dönemin genel müdürü Bozkurt Kuruç ve bütün bölge müdürleri görevlerinden alın- mış, Nesrin Kazankaya İDT Müdürlüğü, Lemi Bil- gin de genel müdürlük görevlerine getirilmişti. 1999'un eylül ayında Bilgin Almanya furnesindey- ken başrejisör, başdramaturg, sanat teknık müdürü. Kültür Bakanı'nınonayıyla değiştirildiler. Bilgin. dön- düğünde açılan soruşturma nedeniyle açıga alındı ve genel müdür vekili olarak Rahmi Dilligil atandı. Dilligil'in göreve gelmesiyle 'Devlet Tiyatrosu hö- kümetin tiyatrosu değfldir' başlıklı bir yazıya imza atan 120 sanatçı \e gazetemizde yayınlanan bir ha- bere görüş veren sanatçılar hakkında soruşturma açıldı.Dilligil, Nesrin Kazankaya'yı görevden al- dıktan sonra Istanbul Devlet Tiyatrosu sanatçılany- labirarayagelerek Nesnn Kazankaya veCfcman Wö- berdönemlerini ağır bir dille eleştiren bir konuşma yaptı. Dilligil ve Kazankaya basına karşı sessizlik- lerini korurken tiyatro çevresinden çeşitli isimlere gelişmelerle ilgili görüşlenni sorduk. CAN CÜRZAP Görünenden daha ciddi sorunlar yaşanıyor. Ge- nel müdür vekilinin düzenlemiş olduğu toplantının şokunu hâlâ üzerimden atamadım. Şimdiye kadarye- ni gelen yönetimin daha önceki yönetimden şikâ- yetçi olduğuna hiç şahit olmamıştım. Bunun sanat- çı anlayışına sığdığını zannetmiyorum. Ciddi bir sistem ve yasa somnu var ortada. Çıkar- tılacak yasanın elimizdeki yasadan çok da- ha kötü ve anti demokratik bir yasa ola- cağından korkuyorum. Dev let Tiyatrosu. Türkiye'nin en büyük sanat kurumu. Yı- kıma doğru gittiğimızi hissedıyorum. Bu türden bir yaranın oluşmaması için yasa ve yönetmelik konusunda bir an önce ge- rekli adımlan atmamız gerekir. DİKMEN CÜRÜN Devlet Tiyatrolan çalkantılı bir dönemden geçi- yor. Ama ilk değil bu. Kronikleşmiş birdurum. Bu- gün Nesrin Kazankaya görevden alınıyor. yann, hiç kuşku yok, onun yerine gelmiş olan bir başkası da yıne bir iktidar değişikliğiyle aynı durumlan yaşa- yacak. Neden Kazankaya görevden alındı diye sor- muyorum bile. Kıstasın başan ya da başansızlık ol- duğunu sanmıyorum. Aslında. bu yaşananlarda bir kıstas oldugunu da düşünmüyorum... Bu tür olav- -^Vazankaya'nın Genel Müdür Vekili Rahmi Dilligil tarafından görevinden ahnması Devlet Tiyatrolan'ndaki kurumsallaşma sorununu yeniden gündeme getirdi. Tiyatronun ayakta kalabilmesi için yasa ve yönetmelikte bir an önce değişiklik yapılması isteniyor. larda bir süre yazıhyor-çiziliyor. tartışılıyor- konu- şuluyor veya da bir kanıksamışlıkla hiç aldınlmıyor. Uzun sözün kısası, yıllardır değişen hiçbir şey yok. Sistem kökünden değişmedikçe değişen bir şey de olmayacak. Benzeri olaylan farklı senaryolarla ya- şamaya devam edeceğiz. MUSTAFA PEMİRKANLI Devlet Tiyatrolan'nda huzursuzluk var diye 'Sa- ray Darbesi" ile vekâleten genel müdürlüğe atanan Rahmi Dilligil'in uygulamalannı, son uygulama da dahil, anlayabilmiş değilim. Kendi göreve getırdiği kadroyu. yine kendi gerekçesiz olarak değiştiriyor. Anladığım kadanyla genel müdürlük bekleyen Dil- ligil'in görevden alma gerekçesi. bu insanlann bir yıldır Genel Müdür Lemı Bilgin ile uyumlu çalış- malan olsa gerek. Veya bakanı, bakanlığı da kapsa- yan bizim bilmediğimiz başka ilişkiler yumağı ol- sa gerek. Bakanlık bu konuda suskun kaldıkça. ge- rekçeleri açıklamadıkça ortam daha da karmaşık bir hal alacağa benzer. Çünkü Dilligil. geçen yıl görev- de olmadığı zamanı bile üstlenerek Bozkurt Ku- ruç'u 'ben' görevden aldım açıklamalan yapıyor. Bu olaylar yumağınm altından bakanlığın nasıl çikaca- ğını merakla bekliyorum. ESEN ÇAMURDAN Bu sorun Kazankaya ya da ondan önce aynı bi- çimde Istanbul Devlet Tiyatrosu müdürlüğünden alınan Osman Wöber ya da eski genel müdür Boz- kurt Kuruç ya da yeni genel müdür Rahmi Dilligil ya da yakın geçmişte benzeri uygulamalan yaşamış olan birçok kişinin sorunu değil. Bu bir sistem so- runudur. Devlet Tiyatrolan'nın özerkleşmesi soru- nu, yasa sorunu. Ama her genel müdürün kendince müdahalelerde bulunup yeniden düzelttiği, daha doğrusu bozduğu yasa değil; nesnel. hatta evrensel ölçütlere göre hazırlanmış bir yasa. Kaldı ki yaşa- makta olduğumuz tatsız olaylann. gündemde olan kültür politikasının bir sonucu olduklanna inanıyo- rum. Bunlan değerlendirirken bir bütünün parçası olduklannı unutmamakta yarar var. EMRE KOYUNCUOĞLU Senaryo X: 'Kızgın' baba eve gelir. Bir de ne görür! Herkes başına buyruk bir şekilde davranmaktadır. Kızını yanına alır ve sert çıkışır. 'Büyüklerine' saygıda kusuretmiştir. Bakar. kızının aklı birka- nş havada, laftan anlamaza iyi bir ders ve- rir... Ben gelişmekte olan olaylan düşünür- ken kafamda böyle sıradan, bildik ve 'erk'in sesi olan bir hikaye kuruyorum. Türk tiyatrosu geri dönüşü olmayan ya- ralar almaktadır. Olaya yalnızca 'görev- den alınma' açısından bakrnamalıyız. Özel tiyatrolann sesi çoktan kesilmiştir. Şehir Tiyatrolan kendi sorunlanyla bo- ğuşmaktadır. Devlet Tiyatrolan'nda da bir şeyler yapmak için direnenlerin sonu budur. Geriye tiyatro adına konuşulacak pek bir şey kalmıyor galiba... ZAFER ERCİN Bu konuda söylenecek bir şey kalma- dı. Devlet Tiyatrolan üzerine daha önce de savunduğum görüşlerin arkasındayım. Gereken değişimler gerçekleştirilmedik- çe benzeri olaylar olacaktır. Genel müdür vekilinin görevden alma yetkisi vardır. Nesrin Kazankaya da aynı yetkilere da- yanılarak göreve getirilmiş ve o zaman da bu gibi tartışmalaryaşanmıştır. Kişilerin peşinde değilim; Devlet Tiyatrolan'nın ku- rumsallaşması taraftanyım. 5. Avrupa Filmleri Festivali, Bursa, Çanakkale, Izmir ve Yunanistan 'a uğrayacak FestivalAnkara1danyolaçıkryorKültür Servisi - Avrupa Birliği, Av- rupa Komisyonu ve TC Kültür Bakan- lığı'nın sponsorluğunu üstlendiği 5. Avrupa Fümleri FestivaU-Gezici Festi- val bugün Ankara'da başhyor. Ankara Sinema Derneği tarafından gerçekleş- tirilen festival 18 Kasım'a dek Anka- ra'da, 19-25 Kasım'da Bursa'da, 26-28 Kasım'da Çanakkale'de, 26 Kasım-1 Aralık'ta Izmir'de ve 3-6 Aralık tarih- leri arasında ise Yunanistan'ın Drama kentlerinde konuk olacak. Festivalin Ankara ayağında filmler bu yıl Fran- sız Kültür Merkezi. Kavakbdere Sine- ması ve Alman Kültür MerkezTnde gösterilecek. Festivalin Bir Ovuncu adlı bölümün- de Gül Hasan. Umut ve Sürü filmlen gösterilecek olan Tuncel Kurtiz, 12-15 Kasımtarihleri arasında Ankara'da fes- tivalin konuğu olacak. Bu bölümde ay- nca Kurtiz'ın de oyuncu olarak katkı- da bulunduğu Ayşe Polaf ın Kontes So- fia Hatun ve Sehna Köksal'ın Karşûaş- maadlı kısa filmleri gösterilecek. Kur- tiz. Fransız Kültür Merkezi'nde bugün saat 19.00'da Gül Hasan, 13 Kasım'da Umut ve 14 Kasım'da Sürü filmlerinin gösterimlerine katılacak ve izleyiciler- le söyleşecek. Tuncel Kurtiz'e festival yönetimınce basılan ve 19 yazannka- leminden çıkan 'Oyuncu: Tuncel Kur- tiz' adlı kitap armağan edilecek. Avnıpa'nın En tyileri bölümünde çe- şitli ülkelerden klasikleşmiş yapıtlar 'Bir Oyuncu'bölümünde Tuncel Kurtiz'in rol aldığı filmler gösterilecek. sunulacak: Balo (Ettore Scola), Salgın (Lars von Trier). Cehennemde tki Dev- re (Zoltan Fabri), Bir Sanşının Aşkla- n (Milos Forman). Kör Talih (Krzystof Kieslowski), Bay Hulotnun Yaz Taö- li (Jacques Tati). Çek sinema ustası Jui Menzel, üç filmlik bir toplu gösteriyle festival prog- ramındayer alıyor. Menzel'in 21 yıl ya- saklı kaldıktan sonra gösterilen, Ber- lin Film Festivalı'nde Altın Ayı ve FIB- RESCI ödüllerini alan Öksedeki Tar- lakuşlan toplu gösterimin ilk filmı. Benim Küçük Tatiı Köyüm ve Eski Gü- zelGünlerinSonu ise yönetmenin gös- terilecek diğer iki çahşması... Avrupa Avrupa bölümünde Avrupa sınemasının güncel durumunu yansı- tan yeni filmler yer alıyor. Ağırlığın genç yönetmenlerin ilk filmlerinde olduğu bölümde Kirk Jones'un Ned Drvine'ı Diriltmek. Peter Del Monte'nin Araba Camı YıkayKilaruun Türküsü. Vladimir Michalek'in Sekal Ölmeli, Ben Hopkins'in Sünon Magus, Cla- ude Moiri Eras'ın Bana Hayal Kurdu- ğumuSöyle, Teresa Villaverde"nin So- kak Çocuklan. Pantelis Voulgaris'in L'zun İnce Bir Ybl. Bruno Podalydes'in Beni Yalnız Tann Görür adlı filmleri gösterilecek. Kısa İyidir başlığı altında toplanan kısa film bölümünde 23 Avrupa ülke- sinden 60 kısa film gösterilecek. Bu bö- lümde Avrupa Panoraması. Fransız Komedik-ri \ e Kukla Canlandırmacı- s: Barry Purves altbaşlıklan yer alıyor. Avrupa Panoramasfnda son yıllarda Avnıpa'nın önemli festivallerinde ödül- ler almış kısa filmler, Fransız Kome- dileri'nde bu ülkeden beş komedi yer alıyor. Kukla canlandırmasının öncü- lerinden İngiliz Barry Purves'in toplu gösteriminde ise Sıradaki. Senaryo, Rigoletto, Achilles ve Gilbert & Suili- vanfılmlerini ızleme olanağı bulacak se- yirciler. Zeki Demirkubuz'un Üçüncü Sayfa adlı fılmi de festivalde gösterilecek filmler arasında. Festival çerçevesinde aynca 15 Kasım Pazartesi günü Italyan Topluluk Nino Rota EnsemUe'ın film müzikleri konseri yapılacak. Nino Ro- ta Ensemble altı müzisyenden oluşuyor. Grup. Fellini'nin birçok önemli filmi- nin müzığinı yapmış olan ünlü ttalyan besteci Nino Rota'nın yapıtlannın ya- nı sıra Ennio Morricone. GeorgeGersh- win, Leonard Bemstein v e Max Steiner gibi ünlü isimlerin bestelerini seslen- dinyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ Arnavutköyü Orhan Türker'in kitabı Mega Revma 'dan Ama- vutköy'e (Sel Yayıncılık) bana çocukluğumun Ar- navutköyü günlerini geri getirdi. O zamanlarAmavutköyü'ne iki üç haftada bir mut- laka giderdik. Tepelere doğru bir ara sokakta an- nemin amcası Fertt Amca, eşi Bedia Yenge ve kız- ları Savgat otururlardı. Onlann üçünü de çok se- verdim. Şimdi hiçbiri hayatta değil. Kırktan fazla yıl öncesinin Arnavutköyü, Boğa- ziçi'nin en güzel semtlerınden biriydi. Burayatram- vayla da gelir miydik, bugün hatırlamıyorum. Yal- nız caddeden çınıltılı tramvayların geçtiğini hatır- lıyorum. Taksim'den dolmuşa binerdik. Taksim o kadar sakindi ki, bu Boğaziçi dolmuşlan birtürlü dolmaz; önde oturan babam. beşinci kişinin de parasını öde- yeceğini söyleyerek dolmuşu kaldırırdı. Amavutköyü'ne gelince, daha Akıntıburnu'ndan deniz havası esmeye koyulur; bizim Cihangir'in isli havası silinip gıder. Orhan Türker, semte ulaşımda vapurun ilk akla gelen taşıt oldugunu belirtiyor. Özellikle ihtiyaryüz- yılımızın başında. Evet, bazan biz de vapurla ge- lirdik. Bunlar hep yaz günleriydi. Vapurda dışarda oturulur, o hep özlenen 'deniz havası alınır'd\. Boğaziçı'nı iskele iskele dolaşan bu vapurlar ba- zan bindenbire aklıma gelir, beni yakar kavurur. Arnavutköyü'nün iskelesi çevresinde, denize açılan içkili lokantalar, deniz üstü kahveler çok gü- zeldi. Türker'in kitabı onlan uzak geçmişleriyle de anıyor. Hemen hepsi Rumlann geleneklerinden benim çocukluk zamanıma gelmiş. Doğumumdan bir yıl önce, 1948'deApoyevma- tini gazetesinde ilân edıliyor: Profiti llia Panayın se- bebiyle kilıse yanındaki kır gazınosunda "taze ba- lık, midye tavası, sıcak ve soğuk mezeler, buz gi- bi bira"... Gerçekten de. sahil lokantalan, kahve- leri, semtin içinde de tepelere doğru uzargider, ar- tık 'kır kahveleri, gazinolan' olurdu. Ama Türker, 1999'da Protifi llia Yortusu'na ka- tılan hepi topu elli, altmış kişi saymış. Yunanistan'a göç. daha biz Cihangir'deyken başlamıştı. Çocukluğumun en ürkünç anılanndan biridir Altı-Yedi Eylül. İlk göç ondan sonra başla- dı. Halkın yaşama biçiminin dışında, karşılıklı kör siyasetin oyununa gelinmışti. Arnavutköyü de Altı-Yedı Eylül'den nasibini al- mış. llkokul öğretmeni Bedia Yenge'yle sağlık me- muru Ferit Amca'nın o geceyi kederle anlatışlan- nı uzak sözcüklerle hatırlayabiliyorum. Aradan bunca zaman geçmesine ve o sıralar beş altı ya- şında olmama rağmen. Oysa Rum dostlarımız çoktu. Üstelik bugünün 'göstermelik' dostlukları değildi. Başka zaman da yazdığım gibi, dinler arası, inançlar arası kardeşlik söz konusuydu. Amavut- köyü'ne gidişlerimizde Taksiamis Kilisesi'ni ziya- ret eder, mum yakardık. Bedia Yenge'lerin Rum komşuları bizim bay- ramlanmızda kutlamaya geliriermiş; Cihangir'de- ki terzi Rum madam da bize gelirdi, hem de sa- bahın ilk kutlayıcısı olarak. Taksiarhis Kilisesi dedim, çan sesleri kulağım- da. O öylecegünün belirli, bilinen zamanlannda bü- tün semte çan sesleri salardı. Bir gidişimizde, Ferit Amca'lann evlerinın tam kar- şısına panayır kurulmuştu. Ip cambazını seyretmiş- tik. Uzun saçlı, pullu mayolu, genç bir kadın renk- li halkalar atıp tutmuştu. Akrobatlar vardı. Bir gidişimizde -yazmıştım- Ferit Amca Osman- lı çileğıni anlatmıştı. Arnavutköyü'nün çilekleri bu- gün ben yaştakilerin anabilecekleri bir hayaldir. Usul usul değişti Amavutköyü, gözümüzün önün- de, ıçli bir aynlık hikâyesi gibi. Bugünkü Aranvutköyü'nün restore edilmiş, var- lıklı evlerini artık önlerinden geçerken görüyorum. O evlenn kapısını çalıp bir bardak su istemek ak- lımın ucundan geçmez. Ama annemin babaanne- si Ferıde Hanım, susadı mı, yol boyu her kapıyı gö- nül rahatlığıyla tıklatırdı. Hepsınin sırtında, eriyip giden, yırtılan 'kültür gömleği'! Takvimde İz Bırakan: "Denızden yeni mi çıkmıştı, neydi; I Saçlan, du- daklan I Deniz koktu sabaha kadar; I Yükselip al- çalan göğsü deniz gibiydi." Orhan Veli Kanık, "Deniz Kızı". Picasso'ya 45 mityon dolar • NEVV YORK (AA) - 20. >üzyılın en ünlü ressamı olarak tanımlanan Pablo Picasso'nun 1932 yılında metresi Mane-Therese Walter'ı resmettiği "Siyah koltuktakı çıplak kadın" adlı tablo, 45.1 milyon dolara satılarak yeni bir rekor kırdı. Christıe's müzayede salonunda dün gece yapılan açık arttırmada, adı açıklanmayan biralıcı, telefonla katılarak ünlü tabloyu salonu dolduran diğer alıcı ve izleyıcilerin hayranlık dolu sesleri arasında satın aldı. Müzayedede, yüzyılın diğer ünlü sanatçılan Matisse. Chagall. Braque ve Leger'in 38 eseri daha bulunuvordu. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I r-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle