12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2SEKM 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kulturtf cumhuriyet.com.tr 15 '30 yaşındaki kadın' bir asn devirdi, ama yenisine sırt çevirerek bu dünyadan aynldı SeygiâNataşa SarmuteVİVET KANETTİ Bu ceprem ve güneş tutulması yazında. aceleyfe ve belki bir felaket önsezisiy le, ede- biyattaen sevdiğim yaşayan yabancı Natha- ü« Sarraute için bıryazı yazmıştım (Cumhu- riyet ICtap Eki, 2 Eylül 1999, sayı 498). Edebiyata geç girmişti ve kıtaplan ancak 1946'ck 2. Dünya Savaşı bitiminde yayımlan- mıştı (v önelişler. Planetarium, Marterau, Bi- linmeyen Bir Adamın Portresi. Altın Vleyve- ler ve ciğerleri)... Hayat süresinı uzatan bi- razda okaybedılmış yıllarla kazanılmışlar ara- sındakı "arayT kapatma arzusu mu oldu? Eserlerne son noktayı koyduklan gün ölen iki büyîk Fransızyazan Proustve Cefinege- leneğinde, "modernizm''e bağlılığını vurgu- lamak ıster gıbi, en cüretkâr romanlanndan birini yıyımladıktan sonra, 2000'in eşığinde. post- rpodernleşmeye tamamen sırtını çevi- rerek 99 yaşında bu dünyadan aynldı... Bir asn devirdi, ama yenisine sırt çevire- rek. . Savaş sonrasında Fransa"dakı modernıst edebiyatçılann hep bırlikte çektirdıkleri bir fotografvar. aklıma gelen.. Yan yana ve ayak- ta. bir sokak duvanna yaslanmışlar.. Samu- el Beckett Alain Robbe-Grilto, Oaude Si- mon, Michel Butor \ e gruptakı tek kadın, ko- caman ve uzun bir paltonun ıçınde Nathahe Sarraute... Galıba Beckett'ın yanındaydı ve biraz yan durmuş... Sankı oradâyken bile baş- ka biryerde. birgrup fotoğrafından bile ken- di yolunda, yalnız... "Yeni romancüar" için- de (Gnllet. Sımon, Butor, Duras...l benım ıçin en heyecan venci olaru ve en uzun so- luklusu hep Sarraute oldu... O. bu ~gruplaştırma'\ı ve bir arada anıl- malan da pek se\mezdı. Esas büyük akraba olarak Dostoyevski, Proust \ e kafka yı seçi- yordu (modernistler arasında ise kanımca en çok Beckett'e yakındı, Irlandalı yazar ile eşıne 2. Dünya Sava- ~™~^~ şı'nda bırsüreevinı açmıştı).... Dı- ğerlerinden farklı, çok özel bir yeni roman kurmuştu Nathalie Sarraute... Hem sevdiği baba ya- zarlargibi kendıne anavatan ola- rak kimilerince "psikolojik" diye tanımlanan. ınsanlar arasında ge- çen 'şeyler'i seçmiş ve bu alanda henüz balta gırmemiş ormanlara dalarak en banal. en tehlikesiz gı- bi görünen cümleler ve hatta söz- cükler içinde saklı kaygan zemın- lerde iz sürmüştü, hem de bunu yaparken romandaki bildik bü- tün dayanaklardan (hikâyeleme, kahramanlann tasv in, çevre tas- viri. olaylar) vazgeçmişti.. • İnsanm en dibindekini anlatmak. ama insanı tasvir etmeden... Nathalie Sarraute yanm yüzyıl boyunca neredeyse bir kâşif gibi 'yeni bir psikolojik madde'yi yakalamaya ve aktarmaya çalıştı. konuşan) bu sonradan Fransız Nataşa. özel ha- yatıyla da. gürültüyle yaşayan. kendini kolay- ca anlatan. sahne önünü seven çağdaşı bırçok Fransız yazardan ne kadar farkJıy dı! Özel ha- yatıyla ilgili sadece çocukluğunu anlatmışiı ('Çocukluk' kitabında). hem de gene roman- lanndaki madencı metoduyla. Cç kızı var- dı. kendısını 2. Dünya Savaşı'nda Almanla- nn elmden kurtarmış bir avukat kocası. bir felsefeci-gazeteci damadı. romanlannı mahal- lesinın kahv esınde yazıyordu (Saint-Germa- in'ün o ünlü kahvelerinde değil). son yılla- nnda ise yatakta... Bıldığımız hepsi bu... '99. bahannda öldiT demek gerekir Yanmasırlıkyazarlığıbovunca. olağanüs- tü bir gölgeseverlık... "Anonim madde"ye daha ıyi ulaşabılmek ıçin kahramanlann ha- yatlannı gölgeye attığı gıbı, ay nı amaçla san- ki kendı hayatını da gölgede bırakmıştı. Bir gazeteçının kendisineyönelttığı "Yahudilik- le üişkinizden hiç söz etmivorsunuz*1 sorusu- na şu çarpıcı cevabı verecektı "Annelik sev- gisinden de hiç söz etmem. Bu benim anlatım biçimime gjrmiyor". Türkiye'de Nathalie Sarraute'u Türkçeye kazandıran ilk çe\irmen. "Fransız Yeni Ro- man'ı üzerine doktora yapmış olan Miiker- rem Akdeniz.. Bilgi Yayınlan'ndan çıkan " Yönetişler" onun çe\ ınsi... Gene Akdenız'ın çe\ ırdığı •Nalan" adlı tiyatro oyunu, Behçet Necatigil'ın desteğiyle radyoda seslendinl- di Daha sonrakı yıllarda, diğer Sarraute çe- vınleri Yapı Kredı Yayınlan. Bilgı Yayınlan veCan Yayınlan'ndançıktı. Hepsininaynıtı- tızlıkle ve Sarraute'un tam olarak ne yapmak ıstedığının farkına vararak çevrildiğini söy- lemek nıümkün değil... Yazann esas alanının o "anonim madde" olduğu göz ardı edildı- ğınde ise bir Sarraute çev irisi ne yazık kı çok kolay sözcüklerin bir tür mekanık kör döv ü- şüne dönü^ebilivor.. Neredeyse bir absürd akim vevadada ürününe... Sarraute l *Açııuz"'dan sonra bu dünyadan aynldı. Son romanı o kadar yenilikçi ve öy- lesıne dıri ki, onun için belki de "99. baha- nnda öldii" demek gerekir... İki yıl önce bü- tun eserlennin prestıjlı La Pliade'a gırme- sinden sonra. bırdergıdeşu tuhaf vebelkı ha- yatındaki en şahsı itirafta bulunuyordu: "Her gece uvanıyorum. İlk düşündüğüm, yaşım oiuyor. Bunun üzerine radyo dinlivorum. bir parnıak votka alıvorum. ekmek ve bir parça sucuk.- Kendi kendimc. bunlar muhtemelen benim için çok körti şeyler ve bir gün beyni- me sıçrayacaklar divorum!" O günlerde bir yazımda bu sözleri altntılamış ve şu cümle- yı eklemıştim. "Buyaştabugençlikbirnimet mi yoksa haksızhk nıu yoksa her ikisi mi?" Sarraute demek kı yaşını düşünüyordu. ama başkalannın düşünmesine de alınıyordu.. ~Yazdıklanmın yaşımla alakalandınlması be- ni şoke edivor. Mühim olan metindir. yaş de- ğiL Bir metin. v azan hep 30 yaşındaymış gibi okunmaİL.." Güle güle ~30yaşındaki kadın"( bu bir Bal- zac romanının adı değıl miydi?) ve edebıya- tın en cüretkâr Nataşa"sı... 'Yeni romancılar'ın en hevecan verici olanı ve en soluklusu oldu. 'EfesPilsenBluesFestival 10', dokuzkentinyanısıraBükreş veMoskova'da 10. yılda 11 kentte blues rüzgârı Otekiierden farklıv dı Sarraute'un edebıyat alanında- ki (o, yazdıklannı hem roman, hem bir tür şiir olarak göriiyordu) en bûyük cüreti. bir tür kamasut- ra performansı kanımca budur... Insanın en dibindekini anlatmak. ama insanı tasvir etmeden... Ya- nm asır boyunca neredeyse bir kâşifgibi "yeni birpsikolojik mad- de"yı (bu kendı tanımıdır) yaka- lamaya ve aktarmaya çahştı. Kah- ramanlann öykülerinden. gide- rek adlanndan vazgeçmesi. "for- mel bir yenilik" yaratmak adına değıl. "bütün insanlarda. bütfin toplumlarda" varolduğuna ınan- dığı o "ANONtM MADDE"ye daha iyı ulaşabilmek. onu daha iyi yakalayabilmek ıçındi... Edebiyatta tam olarak ne yap- mak ıstediğını en ıyi kendisi. ki- milerince Yeni Roman'ın manifes- tosu olarak görülen, 1950'lerde ya- yımlanmış "Kuşku Çağı" kita- bında anlatmıştı... Burada. hakı- ki "gerçekçiyazar'"ın. daha önce denenmemiş metotlarla hayatın v e bilıncin bakir katmanlanna gi- ren yazar olduğunu söyler (Sar- raute'un en yalın otoportresi)... Onun gözünde "biçimci yazar" ise. kendisinın değil. başkalan- nın daha önce keşfettikleri me- totlara sadık kalarak (güzel ve ra- hat olduklan için), o metotlan bu- gün artık içı boşaltılmış yumurta kabuklanna döndüren yazardır... Böylece alışılmış sınıtİandırma- yı tamamen tersyüz eder, Sarra- ute... 1950'lerde kaleme alınmış bu sözler. artık pek çok yerde değil ama, Türkiye'de hâlâ birçok kişi- yi hop oturtup hop kaJdırabilir... Sondan bir önceki kıtabı "Bura- n^nın (kitabın başlığı "İcTnin Burada' değil, 'Burası' olarak çev rilmesi kanımca daha uygun) çıkışından sonra. bir röportajda şöylediyordu: "flkkitaplanmda 'ben' zamirini kullandım. 'Ken- dini Sevmıyorsun' kitabında "biz' dedim. Oysa tam içimizde olan şev lerle ilgili alan. 'burası'. Bilinç- te yaşav'an, ama kendini bflinç ola- rak ilan etmeyen şevlerden söz edi- yorum. Sadece ekten kaçan bu iç hareketkr beni ugQendiri>'or.(...) "Siz yolculuklan seviyorsunuz* gibi bir cümlevi ele ahn. Benim için bu cümle bir bayağüık ala- metkür. Bu cümleleri hiç aldınş et- meden kullanınz gündeük hayat- ta, bazen bir ısırgan otunun iğne- lemesi gibidirler, hızla gcçerler. Ama benim metinlerimde bunlar kalıyor. geçmiyor. Gelişiyor. Hat- ta bunlardan bütün bir tiyatro oyunu çıkartabUirim. Çok zaman isteyen büv ük bir v eniden kurma çalışması. vaptığım... Çok ağır ya- zıyoruırL içimden her cümleyi tek- rarlayarak, çünkü ritmin önemi büyük"... Rusya doğumlu (ve Rusçayı Kültür Servisi - 'Efes Pilsen Blues Festival 10*28 Ekim'de başlıyor. 13 Ka- sım'a dek sürecek olan fes- tival kapsamında Ankara. Gazıantep, Adana. Mersin. Moskova. Bursa. .Antalya. Bükreş, Izmir, Istanbul ve Samsun olmak uzere top- lara 11 kentte konseriefdü- zenlenecek. 10. yaşını kut- layan Efes Pilsen Blues Fes- tival bu yıl, tüm zamanlann en büyük blues gösteri sanat- çılanndan Bobby Rush. blu- es'un çok yönlü isımlerinden biri sayılan 'kabBeşefi" lakap- lı Eddy TheChier Clearwah ter ve 21. yüzy ılda blues'un en büyük ustalanndan olma- ya aday gösterilen ChrisTho- mas King'ı izleyıciyle buluş- turuyor. Festivalde konser verecek sanatçılardan Bobby Rush, şarkıcı. bestecı. söz yazan ve aynı zaman- da büyük bir gösten yıldızı olarak tanı- nıyor. 1996 ve 1998 yıllarında Yaşavan En Başarılı Blues YorumcusuÖdülünü alan ve bugüne dek 20'nın üzennde al- büme ımza atan Rush'ın klasıkleşmiş parçalanndan bazılan 'Chicken Heads". 'Camel Walk' v e "A \Voman Named Tro- uble' Festi- valın diğer yıldızı Eddy 'The Chicf * Cle- arvvater ise 50 yıl önce Mıssissippi'de pamuk tarlalannda ailesıne y ardım eder- ken ilk kezamcasının söylediği parçalar sayesınde blues ile tanışmış. Sahnede çarpıcı kıyafetleri ve Chuck Bern tarzı ördek > ürüv üşüy le seyirciy le güçlü bir ile- tişim kurabilen sanatçı. melankolık blu- es parçalannın yanı sıracountry ve vves- tern türii çalışnıalanyla da tanınıyor. Son zamanlarda perkü*yon çeşitliliğı de müziğinde yoğun bıçımde hissedi- liyor. Festivalin üçüncü y ıldızı Chris Tho- mas Kıng'in en önemlı özelliğı ise mo- dern blues'u yerleştiren sanatçı ola- rak değerlendirilmesı. Sanatçı. rap. hip-hop ve rock kalıplarını kullana- rak blues'agetirdiği fariJı.jçak- laşımla tanınıyor. King. efsane- vi Jimi Hendrix'ın velıahtı ola- rak da gösteriliyor. Her yıl biraz daha büyüyen festivalin kapsamma alınan ye- ni kentler ise Türkıye'de Ga- zıantep. Bursa. Samsun: yurt- dışındada Mo^kova. Konser- ler 28-29-30 Ekim'de Anka- ra "daki Hılton Otelı'ndebaş- layacak. Febtıvalin diğerme- kânları ise Gazıantep"te Tuğ- can Oteli (1 Kasım). Ada- na "da Seyhan Oteli (2 Ka- sım). Mersın'de Hılton Conven- tion Center (3 Kasım). Mosko- va'da MDM (5-6 Kasım). Bur- sa'da Almıra Oteli (8-9 Kasım ı. Antalya'da Sheraton Oteli (11 Kasım). Bükreş"te Platul Spor- turilor( 13-14 Kasım). İzmir'de Hılton Oteh( 17-18 Kasım). İs- tanbul'da Hılton Convention Center (20-21 Kasım) ve Sam- sun'da Büyük Samsun Oteli (23 Kasım). Konserbiletlen. 6 mılyonTL fıyatla \'ak- korama Mağazası. Dost Music Center. Po- lo Karum v e D&R Konur'da satılmakta. Efes Pilsen Blues Festival. 10. yıl kut- lamalarının sürprızi olarak ise Cleola dans müzığının büyük ustası Stanley Bachvtheat Dural Jr.ı Istanbul konser- lerinde ağırlayacak. ,. Uluslararası Mannheim-Heildelberg Film Festivali'nden izlenimler Yeni keşifler için şanssız bir yıl oldu GÖNÜL DÖNMEZ-COLIN Sınema dili açısından devamlı yeni- likler peşinde koşan ve zaman zaman bu sınırlamanın olumsuz etkilerini de göğüslemek zorunda kalan Uluslara- rası Mannheim-Heildelberg Film Fes- tıvali bu yıl yine genç yönetmenler ile yeni kan arayan eleştirmen ve yapını- cılann buluşma yeriydı. Tann'nın her günü bir festivalin gerçekleştığı bu za- manda yeni keşıflerin "dönüşümlü" olabileceğini göz ardı eden Mannheım. bu yıl festivaller yanşında biraz gende kalmış gibıydı. Her fırsatta Fassbinder' i, Wim Wen- ders'i keşfeden festival olmakla öv ün- mek başka. neden bugün Almanya'dan bir Fassbinder ya da Wenders çıkmıyor; uzun tartışmalara yol açacak bir konu olabilir. Son y ıllarda bu ülkeden dıkka- ti çekenler Yılmaz Arslan. Thomas Ars- lan. Fatih Akın gibi Türk kökenlı yö- netmenler. Onlar da "egzotik" olmay ı ne kadar sürdürebilecekler ve başka öyküler anlatmayı denediklennde ne gıbi engellerle kar- şılaşacaklar? BirTevfikBaşersendromuna mı uğraya- caklar? Almanya da eski Almanyalığını yıtirmiş gibıydı. Mannheim'a bir göz attığımda. Bir hafta önce. terte- miz Belçıka kenti Gent'in Flanders Uluslararası Fes- tivali'nde sanıye bekletmeden başlayan fılmlerin ye- rine, burada organizasyon açısından. dakiklık açısın- dan bir umursamazlık göze çarpıyordu bu yıl. Kentin genel görünümü bile benim uğramadığım üç yıl için- de değişmiştı sanki. Çöplerın çöp kutusu yerine kaldı- nmlan yeğlediği bir Almanya vardı. Film programına gelince .. Son yıllarda iyice köşe- ye sıkıştınlan Türk Film Festivalı bölümünde bu y ıl an- cak üç film göstenlebıldı. Üç filme "festival'' adı tak- mak her ne kadar ganp ise de Türk dükkânlannın v it- Reis Çelik'in 'Hoşçakal \ a n n ' adlı filmine Mannheim'de gençler ilgi gösterdi. rinlerındekı afiş böyle diyordu. Bu üç film. 'Kıyıda*, 'GüneşeYolculuk've 'Hoşçakal Vann'fılmlenydı İlk ikisinı daha önce ızledığımden 'Hoşçakal Yann'ın gös- terımine katıldım. Festivalin en ufak sınemasına layık görülen bu film ıçin büy ük bir ilgi vardı özellikle Türk- ler arasında. Ne yazık ki ek sandalyeler bile yetişme- di ve bırçok kişi dışanda kaldı. 'Hoşçakal Yann'filmı ReisÇelik'in 'IşıklarSönme- sin' fılmınden birçok şey öğrendiğinin olumlu bir ka- nıtı bence. Bir kere. oyunculan yönetmek açısından bir olgunluk sezıliyor. Türk sinemasının başına bela olan teatral rol yapma geieneğı bu fılme taşınmadığı gıbı. normal oyun çıkanrken bile müthiş teatral olan Tun- cel Kurtiz bile çok kontrollü oynuyor rolünü. Ayrıca öykünün melodrama kaçmadan. izleyiciye gözyaşı döktürmeden. araya mesafe koyarak anlatılması da önemli. Evet, DenizGezmiş'i ve arkadaş- lannı Berhan Şimşek vaşlannda kişilere oynatarak büyük ödünler verilmiş Bir kere enerji açı>ından Berhan Şimşek'in gözlennde yirmili yaşlann parlak ve ener- jı dolu ışıltısını göremiyoruz. Tersine. de- neyımleriy le y ıkılmış bir tip karşımızda. Bu da öykünün y önünu değiştiriyor. Mann- heinı'da ilginç bırolay. Türk kökenlı genç kuşaktan kişılerin bu filme gösterdiği ya- kın ilgi vegetirdiği vorumlardı. Bu genç- lerin DenızGezmış'lebıleyakından ilgi- lenmeleri, üzerinde durulacak bir konuy- du. En hi Füm Odülü Ingiltere'nin Festiv ahn En İyi FilmÖdülü'nü alan tn- giltere"den Caleb Lindsay'ın 'Jane'i An- lamak' filmine verildi 'Trainspotting' fılminden Ke\in McKidd'ın oynadığı bu fılmde. gazete ilanlan ile sevgili arayan ıkı gencın ovküsü anlatılıyordu.En İyi Belgesel Film Ödülü'nü Finlandıyalı Anu Kuhalainnen'in'KardaKarakedi'. içkı- li bir kav ga sırasında kocasını öldüren bir kadının hapisten çıktıktan sonra verdiği yaşam çaba- sını görüntüleyen nitelikli birfilmdi. JüriÖzel Ödülii. Christian Phllibert'in -Esp^oule'de Dört Mevsim-Taşrada Bir Yıl' filmine. Fassbinder Ödülü ise Da>or Marjanovk'in. Kanada'nın bir ken- tinde karşılaşan eski komşu yeni düşman bir Sırp ve Hırvat arasında yenilenen bağlan hümanıst bir açıdan hicıv le veren 'Babamın Meleği" filmine venldi. Uluslararası Eleştirmenler Federasyonu Ödülü de ufak bir Fransız köyünde geçen bir yılı hicivle ama duy- gulubırbiçemdeyansıttığıgerekçesıyle 'EspigoHİe'de Dört \le\sim-Taşrada Bir Yıl' filmine gittı Diğer festiv allerdeödüllerunişfilmlerbolümününen ıyılerı. Macar İMikoEnyedi'nın "Simon Magus" ve Kü- balı Fernando Perez'in 'Yaşam Islık Çalmaktır' film- lerivdı. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Fakir Baykurt Romanının Genel Özellikleri Fakir Baykurt'un romanlarında köylülüğün deği- şım aşamasına girdiği evrenin özelliklerine ilişkin so- runlar, genel olarak "yoksul-varsıl" çelişkisine daya- narak sergılenmıştır. Irazca Ana ile oğlu Kara Bayram'ın (Yılanlann Öcü, Irazca 'nın Dirliği) karşısındakiler geleceklerıne yatı- nm yapan adamlardır. Amerıkan yardımına bağlı kre- dilerden yararlanarak oğlunun altına traktör çekebi- len mnhtar hangı sıyasal güçlerin bağdaşığı olduğu- nun bilincindedir. Bir dünya görüşü vardır. Olaylan bu dünya görüşünün belirlediği açıdan değerlendi- rir. "Felsefe okuyan adamda din iman kalırmı?" (Yı- lanlann Öcü, sf. 217) diye yakınarak bürokrasinin namuslu kanadından yaka silkmekte, parasal büyü- me özgütiüğunü kısıtlayan her türiü engdi aşmayı hak saymaktadır. "Her işın başı sermayedir. Çok möhümdür. Ser- mayesı böyük olan biradam bütün köyü şahsına tes- lim alır." (Y. Öcü,sf. 266) düşünüsünün köydeki sa- vunuculanndan biri olması doğal görünür bize. Tır- pan'da köy ve kent arasında alışveriş yapan aracı tacır Kabak Musdu para gücüyle her kapının kilidi- ni açacağına inandığı için, on iki on üç yaşında bir kızı koynuna almayı hak sayar. Fakir Baykurt'un romanlarında sermaye-emek çe- lışkisinın üretim süreci içinde yol açtığı, açabileceği olaylardan çok, "paralı adam" mantığının geleneğe yaslanarak kurulu düzene egemen olmak isteğinin yarattığı durum ve tepkilerle karşılaşırız. Bu tepkiyi gösteren ve Irazca, Ulugış Nine (Tırpan) gibi koca- mış kadınlar ya da okumuşlar (öğretmenler, kayma- kamlar, hâkımler) arasında yer yer yoksul varsıl çe- lışkisini vurgulayanlar vardır. Direnen kişiler ister is- temez bireysel silahlarta donanmak zorunda kalırlar Fakir Baykurt'un romanlannda. Tarihlerinin o aşama- sında yalnızdırlar çünkü. Alışılmışın, kabul edilegel- mişın var saydığı haklar karşısında gerçek bir haklı- lık savaşının öncüleri oldukları ıçin yeni bir hak kav- ramı da gelıştırmek onların görevı, yılmazlığı, yiğitli- ği olur. "Bu gidenın en varsıl herifi, en büyük alışve- rışçisi gelmış kızına müşteri oluyor, daha ne ıstiyor- sun ulan?.." (Tırpan, sf.35) mantığını belırieyen ge- lenek, dinsel kurumu da çoğunluğu da yanına almış- tır. Güçlüden yana çıkar. Kurulu düzenin ahlak anla- yışına bağlı gerekçeler arayarak direnenlere yaban- cılaşır. Onlara deli gözüyle bakarak rahatlamaya ça- lışır. Kara Bayram'ın bu nedenle anasına öfkesıne, kinıne karşın savaşımını yanda bırakması doğaldır. Ama Ulugış Nıne'nın köyün son kuşak kızlarını "ken- dinın ne kabahatın var da kendini asıyorsun kız de- li?" (Tırpan, sf.147) mantığıyla donatmaya çalışarak varlıklarının bilincini algılattırma savaşımındaki karar- lılığı, ınadı, dırenci doğaldır. Çünkü yıtirecek bir şeyi yoktur Ulugış Nıne'nin. Baykurt'un başarısı romanlannı bir temel olay yö- rüngesinde oluştururken kışilerıni sürekli devinim içinde tutmasıdır. Orhan Kemal insanlarının üretim sürecine özgü olgular içinde toplumun başat çeliş- kilerıni davranışlanyla ortaya koymalarına karşılık, Baykurt'un insanları yaşadıkları küçük yerleşme bi- rimiennin çelışkılerinı vurgulayarak toplumsalsorun- lan sergilerler. Kaplumbağalar'da Ankara'dan, üre- time elverişli duruma getirdikleri topraklar üzennde hiçbir yasal hak tanınmadığını öğrenerek köyüne dönen Kır Abbas "Kanun, kanun, kanuuun.. "(sf.334) derkenki öfkesiyle bürokrasi çarkının kağşamışlığı- nı ortaya koyar. Aynı köyün başka bir adamı (Battal) 16. yüzyıldan bu yana sürüp giden gerçekleri özüm- semiş görünür: "...650 istiyorlar ev başına. Kunış isteseler belki, emme lıra ıstıyoıiar. Eğer derseniz ki Köroğlu aley- hisselam gibi çıkalım dağlara, furuşalım, döğüşelim, ben onda da yokum. Tek başına bızım köy ...tek ba- şına bizim köyün ne kıymeti var?" (Kaplumbağalar, sf. 347) Baykurt'un romanlannda hangi katmanda bulunur- sa bulunsun kadınlann önemli yerleri vardır. Tırpan'da Ulugış Nıne. "Kim takarkadınt, köleyi? Kadın evkö- lesi. Kadın doğurur, ölümü yener. Kadın koskoca ölü- mü yener de bir kaderini yenemez" (sf.46) diye ya- kınır ama Irazca'nın gelıni Hatça hiç değilse çocuk- lannın yazgısını değiştirebilmek için başkaldırmayı öğ- renmiştir. Oğlunun imam Hatip okuluna gönderıl- mesine karşı çıkarken, "Sen babası, ben anasıyım" (Kara Ahmet Destanı. sf. 43) dıyerek yalnız kocası- na değıl, yüzyıllara da kafa tuttuğunun bilincindedir. Kadın, erkek, çocuk, ihtiyar, topraksız ya da az top- raklı köylüler, ağalar, kasaba eşrafı, bürokrasinin ta- bana en yakın kesimi, öğretmenler, öğrenciler Bay- kurt'un romanlannda sürekli devinim halindedirler. An- latımı yalındır. Konuşmalar bir gereksinmeyi karşıla- yacak ölçüde tutulmuştur. Durum belirtme öğesi çiz- gisini aşmaz. Yazar yer yer atasözlerıyle yergi ve kü- fürte kapalı çevre insanlarının mantığını ortaya koy- maya çalışırken dengelidir. Geçen haftaki yazımda Fakir Baykurt'un kendisi- ne ve ülkesine yabancılaşmayan yazarlar soyundan geldiğini belirtmiştim. Yaşamı boyunca hangi sınıfın kişilerinden biri olduğunu unutmadı Baykurt. Sanat gücünü uzak Anadolu insanlannın ekmek kavgasın- dan soyutlamadı. Yaprtlarının çağdaş klasiklerimiz arasında ayrı bir yen olduğuna inanıyorum. Marmara Üniversitesi'nde Herkes İçin Sanat Eğitimi' • Kültür Senisi - Marmara Ünıversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin yürüttüğü "Herkes İçin Sanat Eğıtimı' proaramı 26 Ekım günü başlıyor. Katılım için herhangi bir koşul aranmıyor. 4 dönemden oluşan programda eğitim. resim. desen, heykel. seramik. takı, tekstil baskı teknikierı, fotoğraf, deneysel giyim tasanmı. tekstil el sanatlan ve cam alanlannda dersler veriliyor. Bu yıl aynca, daha önceki dönemlerde sertifika almış olanlar için geliştirilmiş programlı atölyelerde açılıyor. Salı ve perşembe günleri 18.00-20.00 saatleri arasında MÜ Güzel Sanatlar Fakulte^i Acıbadem Kampusu'nda gerçekleşecek derslere başvurular mesai saatleri ıçerisinde fakülte sekreterliğıne yapılacak. (Avrıımlı bilgi için 326 26 67 ) Kriton Curi anılıyor • Kültür Senisi - Kriton Curi çevre Vakfı. bugün saat 20.30'da Atatürk Kültür Merkezi Küçük Salon'da. Kriton Curi'yi anma konsen düzenlıyor. Konsere bariton Ünüşan Kuloğlu. soprano Şöhret Inanç ve piano ile Zümrüt Özdemir katılacak. Boğaziçı Ünıversitesi Mezunlar Derneği tarafından her yıl düzenlenen vebu yıl, 1998 yılı içinde çevre konusunda en yararlı ve başanlı çalışma yapan kamu kuruluşu veya yöneticisıne verilecek olan '99 Kriton Curi Odülü töreni de konserden önce yapılacak. Ücretsiz olan bu etkinliğe katılmak isteyenler KCCV'den davetiye temin edebilirler. f767 90 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle