22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 1998 PAZARTEÎ OLAYLAR VE GORUŞLER Büyük Sorunumuz: Eğitim SACİTSOMEL EmekliElçi T anh. eğitim ve bilgide ge- ri kalan ülkelerin teker teker yok olduklannı gös- termektedir. Buna karşı- lık. egitime, bilime, araş- tırmaya büyük önem ver- meye başlayan geri kalmış toplumla- nn da bir süre sonra ileri ülkelere ye- tiştiklerıni. hatta onlan geçebildikle- rini gözler önüne sermektedir. Örneğin Japonya 19. yüzyılın orta- lannda ıçıne kapanmış geri bir ülke iken kapılarını açtırmak için emperyalist ülkelerin yaptıkları baskıya boyun eğ- menın yarattığı kırgınlıkla kendisini eğitime \ ermiş v e aradan > üz yıl geç- meden en ileri Batı ülkelerinin düze- yine erişmiş. giderek teknolojinin ba- zı dallarında onlan aşmıştır. Şu örnek devar: 1917 devriminden sonra çok bü- yük bir çalışmatemposunagirenRus- ya da dramatik bir sıçrama yapmış. 1917 yılında mujik denen cahıl köy- lülerin ülkesiyken kırk yıl sonra. 1957 yılında Amerika 'yı sollayarak uzaya ilk roket gönderen ülke olmuştur. Rus- ya'nın elde ettiği bu büyük başanmn temelinde herhalde eğitimin parasız olması, yoksul ya da köylü çocukları da dahil. herkese yeteneğinin sınınna kadar yetişme olanağının sağlanması yatsa gerektir. Rusya eğitimi yaygın duruma geti- rerek o kadar çok bilim adamı ve mü- hendisyetiştirmiştirki Solzenitzin. İlk Çember isimli yapıtında, Gulag Ada- lan'ndaki mahkûmlann bile boş zaman- larında yüksek düzey matematik ve fizik problemleri tartıştıklarını yaz- maktadır. Türk insanına da aynı eğitim ola- naklan venlse ve teşvik öğeleri sağ- lansa Türk toplumunun da bilim \e teknoloji alanlannda en ileri düzey- deki ülkelere yetişeceğinden kuşku duymaya gerek olabilir mi? Bunun va- nıtını Avrupa'daki işçilerimiz v ermiş- tir. Yıllarca çalışkanlıkları ve disıp- linleri ile Avrupalılann hayranlıkları- nı kazandılar. Haklannda övgü dolu ya- zılar yazıldı. Yaratma gücü bakımın- dan da başka ülkelerin insanlanndan geri olmadıklarını kanıtladılar. Ben Almanya"da ve Belçıka'da kaç işçimi- zin Türk basınına yansımayan, fakat çok yararlı bulunduğu için çalıştıkla- n kurumlarınca ödüllendirilen fikirler ürettiklenni vakından biliyorum. Ata- türkde. Türk halkına bütün olanaklar sağlandığı takdirde bilim ve teknolo- jide en ileri ülkelerin safına katılaca- ğına inamyordu. "Türkinsanızekidir, çahşkandır" derken "Benim size ma- ne\i mirasım akıl ve bilimdir" derken. "Havarta en hakiki mürşit ilimdir" derken hem >ol gösteriyor hem de ça- lışmaya teşvik ediyordu. Ne yazık ki daha sonra gelen yönetimler eğitimi, çalışkanlığı. yaratıcılığı takdir ve teş- vik etmemiş. Türk insanını tembelli- ğe itmiştir. Büyük önder. bilım ve teknolojide ilerleyemeven veulusalsavunması ıçin dışarıya bağımlılıktan kendisini kur- taramayan ülkelerin tam bağımsızlığın- dan söz edilemeyeceğini \ e emperya- list devletlerin baskı ve saldırılann- dan kurtulamayacağını söylüyordu. Ne kadar haklı olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Yakın tarihimiz em- peryalist devletlerin içişlerimize mü- dahaleleriyle doludur. Zamanla artan dış borçlar ve dışarıya bağımlılık. ül- kemize yapılan müdahaleleri de arttır- mış ve emperyalist devletlere açıkça Sevr'den söz etme cesaretıni vermiş- tir. Banşçı bir ülke olarak tanıdığımız küçük îsviçreüe bile artık 'keşke Lo- zan yerine Sevr \ ürüriiiğe konmuş ol- saydı' denilmesi düşündürücüdür. Bu durum bizi uyandırmaya yetmeli de- ğil mi idi? Hayır yetmemiştir. Bugün okulda geçirilen ortalama süre Yunanistan ve Bulgaristan'daye- dişer yıl. Irak ve Suriye'de ise sırası ile 5 ve 4.2 yıl iken Türkiye"de 3.6 yıla in- miştir. Çünkü birçok aile her yıl arttı- rılan "katkı" payları nedeniyle çocuk- larını okula gönderememektedirler. Türkiye'nin araştırma. geliştirme harcamalan da daha iyi durumda de- ğildir. 1995 verilerine göre bu mikta- rın GSYİH'ye oranı Japonya'da 2.98, Amenka'da 2.78. Kore'de 1.99, Isra- il'de 3.1 iken Türkiye'de sadece binde 33'tür(Cumhuriyet, 12.2.1997). Hükümetimizın bilime ne kadar de- ğer verdiğini gösteren en çarpıcı örnek. belki de bu yıl Türkiye Bilimler Aka- demisi'neayırdığıödenektir. 1998 yı- Imda TÜBA'ya ayırdıgı ödenek, Tiır- gut Özal'ın anıtmezan için harcanan paranın yarısından 20 milyardaha az- dır( I20milyarTL). Üniversitelere ay- nlan araştırma giderlerinin de büyük ölçüde kısıtlandığını biliyoruz. Bu va- him ihmal, hiç kuşkusuz. ülkemizi önümüzdeki 25-30 yıl içinde büyük bir duraklamaya, daha doğrusu gerileme- ye götürecektir. Bugün bizi isyana sevk eden em- peryalist baskı ve tehditler ileride kuş- kusuz daha da artacaktır. Bu gidişle komşularımızın bile gerisinde kala- cak olan ülkemiz o zaman ne yapacak- tır? Düşünmek bile istemiyorum. Sorumsuz Medya ve Toplumsal Sorumluluk Yrd. Doç. Dr. AYŞE ATALAY • letişımaraçları.yabancıbırsöz- ronlan, sahip olduklan medya kurulu- I cük olan medya terimiyledilimi- şu dışında bankalan. holdingleri, rek- ze >azık ki verleşti. Medya, ça- ğımızda kitlelerin düşiince. duy- gu. davranış \e tutumlan üze- rinde son derece önemlı etkile- ri olan adeta çağcıl bir büyücü. Medya- nın kitleler üzerindeki bu büyülü etki- si kendisini pek çok biçimlerde dışa vu- ruyor. Örneğin medyanın saptadığı gün- deme göre kitlelerin de gündemi deği- şiyor. Manipülasyon, ekonomik, siyasal ve sosyal boyutlanndan kopanlmış parça- lanmış bir gerçeklik. yığınlara hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekleri düşler gördürtme. >ığınlan kendi toplumuna, kendi insanına yabancılaştırma ve bel- ki de hepsinden daha tehlikelisi kanık- satma ve duyarsızlaştırma, günümüz medya"sının özelliklerini ve bir ölçüde de gücünü oluşturuyor. Medyanın bu gü- cü. yeryüzünün pek çok coğrafyasında egemen sınıflann iktidarlannı korumak, perçinlemek için kullandıklan adeta kit- lesel bir silaha dönüşüyor. Günümüzün karmaşıklaşan teknolojisi. haberleşme teknolojisine de yansıdığından artık ça- ğımızda medya patronajı ekonomik ve dolav ısıyla siyasal açıdan güçlübiravuç medya patronu'nun ve çevresindeki şö- züm ona siyasal elit'in eline geçmiş bu- lunmaktadır. Artık günümüz medya pat- lam şirketleri vb. ile yığınlan güden bü- yük birer imparatora dönüşmüşlerdır. Bu bakımdan demokratik bir ülkede med- yanın dördüncü güç olduğu söylemini de artık biraz kuşkuyla karşılamak ge- rekir. Bir başka deyişle köken olarak Re- formasyon ve Aydınlanma felsefesinin bir ürünü olan Özgür Basın Modeli. medyanın pek çok ülkede tekelleşme- si olgusu karşısında yeniden gözden ge- çirilmelidir. Çünkü Liberal Medya Sis- temi'nde medyalar, sahip olduklan gör- kemli gücü kamu yaranna kullanmamak- tadırlar. Bu sistemde medya. çoğu kez gün- demi degiştirmekte ya da saptırmakta- dır. Medyanuzın ise ülkemizin içinde bocaladığı bunca sosyal, ekonomik so- runu varken üçüncii sınıfpavyon şarkı- cılannın incir çekirdeği doldurmayan demeçlerine, bavağılık kokan gösterile- rine haber programlarında dahi daki- kalarca yer \ermesi ya da uluslararası bir futbol maçı haberinin gazete ya da tetevizyonda flaş haber olarak yer bul- ması, gündem saptırma değil de nedir? Medyayı bu biçimde eleştirdiğiniz za- man isejanıt her zaman hazırthr: "Halk böyle istiyor." Halkın beğenidüzeyinin düşükliiğünOn bir irirafı olan bu geliş- mede acaba medyanın hiç mi pav ı yok- tur?.Aslında "halk böv le istiyor" sözü- niin ardında izlenme oranı > edolayısıy- la reklamlardan elde edilecek gelir kay- gısı büyük roloynamaktadır. Bu bakım- dan da medvanın demokratik bir ülke- de dördüncü güç olduğu savi, her seyin kâr temelinde ele alındığı pi\ asa ekono- misi düzeninde bir safsatadan öteye ge- çemez. Medyalar. kendilerıne reklam yoluyla büyük gelir kavnağı sağlayan holdinglerin. bankaların \e hatta çoku- luslu şirketlerin etki alanı içıne girdiğin- den bunlar medya içerığinın denetimi- ni ellerinde tutmaktadırlar. Aynca ka- musal ahiakı tehlikeve düşürmekte, in- sanlann özel yaşamlannı. kişılik hak- lannı hiçe saymaktadırlar. Türk toplu- mu bugün: ekranlardan hemen hemen her gün. her saat yayımlanan son dere- ce yoz. bay ağı ürünlerin görsel bombar- dımanı altında adeta beyin iğfal' ıne ug- ramaktadır. Görsellığın bu denli öne çıkmasının bir nedeni de toplumumu/- dayazılı kültürgeleneğinın ne yazık kı hâlâ kökleşmemiş olmasıdır. Eğer 60 milvonluk bir ülkede nüfusun sadece yüzde 2.5"i düzenlı kitap okuma alış- kanlıgınasahipse (ki bizbu savının bi- le çok iyimser bir tahmini v ansıttığı gö- rüşündeyiz) mafyayla içli dışlı. unvanı sanatçı (!) olan "hanende"lerin, starla- şan kibar fahişelenn her gün ekranları ve gazete sayfalannı kaplamasına şaş- mamak gerekir. Bunlann her türlü sıra dışı yaşam modelleri. içinde yaşadıkla- n toplumun sorunlanndan son derece uzak limanlarda vaşadıklan her türlü sıra dışı deneyimleri. çağdaş yaşam bi- çimi şeklinde geniş kıtlelere sunulmak- ta. bu tür görüntüler ve haberler de sa- nıldığının tersine. toplumda çagdaş ya- şam biçimiymiş gibi sunulan bayağıhk- lara karşı birtepki oluşturmaktadır. Ge- rici çevreler de bu \ozlaşmış medya po- litiğinden çağdaşlaşma karşıtı dünya gö- rüşleri doğrultusunda pek güzel yarar- lanmaktadır. Türkiyemiz son derece kritık günlerden geçmektedir. Ülkemiz toprakları çokuluslu tekellere peşkeş çekilmekte. güzel Türkiyemiz birtakım antlaşmalar yoluyla bir daha belini doğ- rultamayacak şekilde ağır bir sömürii tuzağı'nın içine çekilmektedir. Bu ba- kımdan medyalann toplum karşısında belli bir sorumluluğu vardır ve olmalı- dır. Medya sıstemi elbette çoğulcu ol- malıdır. Toplumdakı her düşünce, her görüş. her ınanç serbestçe tartışılmalı- dır. Ama eğer laik. demokratik, çağdaş bir Türkiye'de vaşanmak istenivorsa, medya da üzerine düşen toplumsal so- rumluluğu yerine getirmelidir. Bu nasıl gerçekleşecektir'.' Günümüz Türk medyası iki büyük yayın grubu- nun tekelindedir. Bunlardan bir özdene- tim'egitmelerini istemeksafliillıkolur. O halde yapılması gereken iki şey var- dır. Bunlardan biri halkın genel eğitim düzeyini yükseltmek. ikmcısi ise yazı- lı kültüre olan istemi yukanlara doğru çekmektir. Buyanıvladevletin eğitim po- litikası karşımıza çıkıyor. Çocuklann ilkokuida okuduklan kitaplann renkle- rinden. resimlerinden tutun içeriğine kadar her şey yeniden ele alınmalı. okul- larda dersler didaktik biryöntemle de- ğil. eğlendirirken eğitme yoluyla veril- melidır. Çocuğun birkitabı hemen oku- nulup kurtulunması gereken bir nesne olarak değil, kendisini yepyeni. bilinme- yen dünyalara götürecek olaganüstü he- yecanlı v e düşsel bir dünya olarak algı- laması sağlanmalıdır. Bunlarailenin ve dev letin eğitim politikalanna aittir. Ama ikinci yol ise sivil toplum kuruluşlan- nın aralarında güçbirliği oluşturarak medya alanına daha etkin bir biçimde girmeleridir. Medya, günümüze kadar büyükölçü- de marya babalannın, yüksek sosyete fahişelerinin yaşamlannı ballandıra baJ- landıra anlatarak köşe dönücülüğe. kap- kaççılığa özendirirken, düşünmelidir ki yığınlara gördürttüğü bu gündüz düş- lerinin de bir gün sonu gelebilir. tşte o gün yığınlann görmek istedikleri düş- ler ise sorumsuz medyanın sonunu getir- miş olabüir. DÜZELTME: Dün bu sayfada çıkan Turgut İnal ın yazısında Cumhuriyet DönemindeAmtlaşmış 1 ü hukukçu sa- yıhrken Yekta Güngör özden ve İm- •rmm Öktem 'in adfarı teknik bir neden- le çıkmamıştır Özür dileriz. ARADABIR IZZET HAZNEDAR Yaşama Sevinci Barışla Çoğalır Bir insan ateşli bir silahın tetiğini çekip de bir başka insanı öldürmeye kıyabiliyorsa, vaktinden önce kırılan bir dal için üzüntu duymak neye yarar? Bir el bombası düşrüğü yerde birden fazla insanı öl- dürürken yaralı bir serçe için gözyaşı dökmek ne anlam taşır? Tüfekle kendi nesline ateş ederek teker teker insan öldüren bir insan göğsünü kabartarak şişinirken, bir ana rahminde oluşan cenin için, pembe ve mavi giysiler alıp günlerce heyecan çekip can'ın doğumuna hazırianmak ne ifade edebilir? Bir el. makineli tüfekle insanların üzerine ateş ederek, takır takır tarayıp ölüm kusuyorsa, "Çimenlere basma- yınız" tümcesinin ağırlık kazanması, saygınlık görmesi cılız bir olgu olarak kalmaz mı? Ölüm korkusunu bastırarak, yani savaşta insanlıktan çıkarak, insanlann üzerine havan mermisi yağdıran bir merkez varken; içinde bulunduğumuz otomobil bir ke- diyi ezdi diye hüngür hüngür ağlamak birbirinden ne ka- dar çelişik olaylar değil mi? fnsanlann üzerlerinden ateş yağdıran uçaklar geçer- ken, insanlar ahlayarak vahlayarak öldürülürken; "Or- manlarımızı koruyalım, çiçekler dalında güzeldir, insan sevgisi hayvan sevgisiyle başlar, sakatlara yardım ede- lim, insanları seviniz" gibi anonslarımızın sesini kimler duyabilir? Savaşlarda insanlar tomar tomar panik edilerek, ro- ketlerle ve füzelerle; evleri barklan yerle bir ediliyorken teknolojinin tüm olanaklannı kullanarak hastasını yaşa- ma kavuşturmak isteyen doktorun kutsal görevi arasın- daki tersliğe daha ne kadar boyun eğecek insanlık? A ülkesi B ülkesine olumsuz bir nedenden dolayı sa- vaş ilan ediyorsa, doğal afetlerdeki uluslararası dostluk- lar-dayanışmalar boşa gitmez mi? C ülkesi sudan bir ne- denleD ülkesine saldınyorsa, ayağındaki sivilceleri için yas tutan analar niye büyütüyor çocuklarını? Ezeli reka- bet varmışçasına E ülkesi ile F ülkesi arasında banşla sorunlarını çözemeyip, hâlâ savaş çıkartılabiliyorsa; zen- ci-beyaz. Arap-Yahudi, sarı-pembe, hiç ırk ayrımı gö- zetmeden bir iş kazasında ölen ya da yaralanan insan için yaktığımız ağıtlar boşuna mı. ne dersiniz? Büyük ülkelerşehvetlesarıldıkları nötron bombası ya- pımını-yanşını durdurup tam anlamıylasilahsızlanmaya dengeli biçimde yönelselerdi, şimdiye kadar kaç ezik ve mazlum ülke bilinçlenmiş-gelişmiş olurdu! Silahlann. antika eşya olarak müzelerde izleyicilere su- nulacak bir bilince geleceği gezegen özlüyoruz artık. Gü- zel gezegenimizde savaş, çekip çıkarılamayacak derin- liklere gömülsün, yok edilsin! Dünyada artık kan akmasın ki kardeşlikler, arkadaş- lıklar, dostluklar insanlığın mutluluğu için çalışmalara atılsmlar. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yaymladığı günlük Bizim Cazete Ülke sorunlarına ilışkin raporlarıyla, araştırmalanyla, köşe yazılarıyla, tarafsız haberleriyle sivil toplumların gazetesı. Düzenli okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212. 511 08 75 EFSANE DEVAM EDIYOR! KAYBEDENLER KULÜBÜ BU GECE 22:00 kentfm.com.tr CUMHURİYETTEIN OKURLARA ORHAN ERİNÇ Özel TV'lerin Yardımcı İşi: Habercilik Kitle iletişim araçlarını yazılı, sözlü, görüntülü ve elektronik olarak sınıflandırıyor ve buralarda ya- pılan işin gazetecilik olduğunu söyleyip duruyo- ruz. Söylüyoruz derken yalnız meslektaşlarımızın değil, hukukçuların da aynı görüşte olduklannı kastediyoruz. Ama devlet, özel radyo ve televizyonlarda, ga- zetecilik denilince yalnız haber okunup gösteriîen yayınlan dikkate alıyor; belgeselleri, röportajları, söyleşileri ve araştırmaları, haber içerikli olmala- rına karşın haberden saymıyor. Bu programları hazırtayan görevlileri de Sosyal Sigortalar Kuru- mu Yasası yönünden basın mensubu olarak gö- rüyor. Yani biryıllık çalışmasına karşılık, sigortalı- lık süresinden üç ay indirerek 25 yıl yerine 20 yıl- da emekli olma haklarını koruyor. Gazeteler ve ajanslarla buralarda çalışanlar, ça- lışma hukukumuzda 27 numarah Gazetecilik iş- kolunda sayılırken, özel radyo ve televizyonlarla buralarda çalışan gazeteciler 17 numaralı "Tıca- ret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar" işkolunda yer alıyor. Çünkü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yaptığı inceleme sonunda haber yayınlarının özel televizyonlardaki tüm yayınların ancak yüzde 8 ile 11 'ini oluşturduğunu belirlemiş. Özel radyolarda ise haber birimine rastlamamış. Bu nedenle haber birimlerinin yaptığı işler, asıl iş değil, asıl işe yardımcı iş sayılmış. Oysa izlediklerimize göre özellikle özel televiz- yonlarda çalışan arkadaşlarımız, gerek belirli sa- atlerde verilen haber programlannda, gerekse ha- ber içerikli magazin programlannda birbirleri ile kan- lı-bıçaklı gibi kavga halindeler. Olmadık suçlama- larda bulunuyorlar. Kendileri olmasa televizyon- lann bir işe yaramayacağını ileri sürüyorlar. Programlarının içerikleri tartışılsa bile bize gö- re de doğru söylüyorlar. Haber televizyonu ya da radyosu olup yasal zorunluluk nedeniyle müzik yayını yapmak zorun- da kalanlar da işkolu yönünden kim vurduya gi- diypr. Özel radyo ve televizyonlarda kadrolu çalışan gazeteciler kazara bir sendikaya üye olmaya kalk- salar "Tıcaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar" işkolunda örgütlü sendikalardan birine üye olmak durumundalar. "Biz gazeteciyiz" diye aynı gaze- tede emek harcayan çalışanlarla bile aynı örgüt- te yer almayı kendilerine yediremeyen kimi mes- lektaşlarımızın, asıl işe yardımcı işçiler sayılması- na nasıl katlandıklannı doğrusu merak ediyorum. • Alaattin Çakıcı'nın kader arkadaşı Erol Ev- cil'e, Türkiye iş Bankası'ndan bankacılık ilkeleriy- le bağdaşmayacak ölçüde kredi verilmesine iliş- kin gelişmeleri Alper Ballı okurlarımıza duyurdu. Ballı, banka ve yargı belgelerine dayanarak, mü- fettişlere yaptlan baskıları.daaktardı. . eı^j-nı^ ODTÜ öğretim üyelerinin, yeni dünya düzeni- nin doğal kaynakları hızla tükettiği, kapitalfet sls- temin insan yaşamını ve gezegeni tahrip ettiğini belgeleyen raporunu Can Gazalcı haberleştirdi. • Türkiye'de 1950'li yıllardan bu yana toplam or- man alanının yüzde 5'ini oluşturan 926 bin 264 hek- tar yeşil alanın çeşitli amaçlarla tahsis edildiğini Mutlu Sereli yazdı. • Başörtüsü yasağı nedeniyle üniversite eğitimi- ni yanm bırakmak zorunda kaldığını iddia eden FP'li Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül'ün açık li- seyi geçen yıl bitirdiğini Ebru Toktar haberleştir- di. • Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin, Istanbul'un doğal mirasının koruma statüsüne alınması için baş- lattığı "Istanbul'un Doğal Alanlan" adlı projesini Cem Ulutaş gündeme getirdi. • Dolmabahçe Sarayı'nın çürümeye terk edilme- siyle ilgili haberlerin basında yer almasından son- ra sarayda yürütülen çalışmaları Hatice Tuncer aktardı. • CHP'nin çeteleşmeyle ilgili gelişmeleri izlemek amacıyla oluşturduğu izleme Grubu üyesi Hasan Fehmi Güneş'in, araştırmaların Özel Harp Daire- si'ni de kapsayacağı yönündeki açıklamalarını Devrim Sevimay duyurdu. • Devlet yurtlarının yetersizliği nedeniyle öğren- cilerin çeşitli tarikatlara bağlı vakıf ve özel yurtla- nn ağına düştüğünü Yusuf Ziya Ay yazdı. • Açıklanan pamuk fiyatlarınm üreticide şok etki- si yapmasını ve üretici kesimden tepkileri, Merih Ak haberleştirdi. • Serkan Eroğlu'nun kuşkulu ölümünü araştı- ran arkadaşlarına örgüt üyesi savıyla açılan ve Iz- mir DGM'de süren davayla, Kenan Mak'ın öldü- rülmesiyle ilgili duruşmayı Necati Aygın izledi. • Önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir hafta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. UŞAK İZALE-İ ŞUYU SATIŞ MEMURLUGU'NDAN Esas No: 1998 4 Taraflar arasında taksımi kabil olmadığmdan Uşak Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1995 1705 esas ve 1997399 karar sayılı ilamı ile tüm takyidatlan ile bir- likte satılarak paraya çevrilmesine karar verilen; Uşak-Merkez-Fevziçakmak Mahallesi, Ovademirler yolu mevkii. 290 ada 23 parselde kayıtlı 18681 m2. miktanndaki arsa v asfındaki taşınmazın üzerinde bulu- nan zemin katın kaba inşaatı tamamlanmış, duvarlan örülmüş başkaca bir işlem yapılmamış. birinci katın in- ce işleri yapılmış, şu anda iskân halinde olan bina ile birlikte bilirikşiler marifetiyle, yapılan kıymet takdiri sonucu. Taşınmaz üzerindeki binanın muhammen bedeli 4.000.000.000.-TL. Arsa kısmına ise 16.815. 000.000.-TL. muhammen kıymet takdir edilmıştır. İş bu kıymet takdir tutanağı adresleri tespit edileme- yen A.Osman Güllü mirasçıları Ahmet Güllü ve Bekir Güllü'ye ilanen tebliğ edilmesine karar verilmiştir. İş bu ilanın gazetede ilanmdan itibaren yukarıda isimleri yazılı hissedaralar tarafından yedi gün icerisın- de memurluğumuza itiraz edılmediği takdirde kıymet takdirinin bu kişiler yönünden kesinleşeceği hususu ila- nen tebliğ olunur. 28.08.1998 Basın: 42737
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle