Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 1998 ÇARŞA
12 KULTUR
YKY Türk edebiyatının temel taşlanndan Leyla Erbil'in üç yapıtmı yeniden yaymladı
iri acımasız ohtıak zorunda'
ÖZLE1MGÜLŞEN
Yapı Kredi Yayınları, vazın
dün> amızın temel taşı haline ge-
len yazarlanmızın yapıtlarını
yeniden yayımlıyor. Son dönem-
İerde YKY'den kitaplannın ye-
nı basımlan çıkan yazarlardan bir
tanesi de Leyla Erbil. "Hallaç',
'Gecede'. 'Karanlığın Günü',
•MektupAşklan'gıbı kıtaplany-
la tanınan Erbil'ın *Tuhaf Bir
Kadın". 'Eski Sev gili' ve son ola-
rak da *Zihin KuşlarT adlı yapıt-
lan yeniden buluştu okurlany-
la 1959 yılından bu yana ödün
vermediğı yazım bi-
çımı, düşüncelerı ve
farklı imgesel dün-
yasıyla hem yazın
dünyasını hem de
okurlarını şaşırtma-
yı \e düşündürmevı
bildi Leyla Erbil. Er-
kek egemen bir top-
lumda kadın olma-
nın yanı sıra kadın
yazar olmanın so-
rumluluğunu da ba-
şarıyla yüklendi \e
çalışmalarını sürdür- ~™""~~
dü. Okuru aldatmayı kendisını
aldatmakla eş tutan, 6O'lı yılla-
rın kadın yazarlar kuşağının
önemlı temsılcilennden biri olan
Erbil'le. yazın hayatı \e görüş-
len üzerine söyleştik.
,,,..- 6O'lı yılların kadın vazariar
loîşağından birtemsilci olarak o
yıllardan itibaren toplumsal so-
nınlara. sınıfeşitsizfiğine, kadın-
erkek kimliği arasındaki ayn-
ma hep "başkaldıran" bîr yazar
.oldunu/. Bu başkaldırf, işine
.'gelme>en çevrelerce engellen-
taek \e bastırılmak istcndi. Siz
• iutaplannızda bu konulara de-
j^nmekkn ödün vermediniz. Bu
yaklaşım vaan ha>atınızı nasüet-
İdledi?
İtaat toplumu'nda yaşadıgı-
mızı unutmamalıyız. Dışianırsı-
nız. İslam ahlakının belirledıgi
yapımız bu! Karanlığın Günü
romanımda kendi kendine ko-
nuşma parçacıkları var: ''•Sade-
ce düşüncevle vanolmak-'* "dü-
şünceylevücelmek- hükmün an-
cak düşünceye geçeceğini anla-
mak..". İnsan durağan. statik bir
\arhk degil: sürgit kendini ya-
par. kendine emek \erir. aşma-
ya yönelir bırey olur. Kendini
"seçer". HegeLiki karşıt bilinç-
ten böz eder. Birı. özü kendi ıçin
olnıak olan, bağımsız bılınç; öte-
ki ıse özü bir başkası içın yaşa-
mak va da olmak olan. bağımlı
bılınçtır. Bugerçeğı herbınmiz
yaşarız. İnsan. ancak kendini
özgürce e\irme çabasıyla. bu
yolla ınsansallaşabilır ve bu ta-
rihınin bir ugrağı olan sanat ürii-
nüne vapıta da ulaşabilir. Düşü-
nüş böyle geliştiginde belli ter-
minolojilere de yabancılaşıyor-
sunuz. Vani ortada kahraman-
lık değil, dıyalektigın mantığı
kalıvor.
jftaat
toplumu'nda
yaşadığımızı
unutmamalıyız.
Dışlanırsınız.
îslam ahlakının
belirlediği
yapımız bu!
reodaklanarakyapılması bilinç-
li olarak seçilen bir yol muydu?
Çoğu vakıt bılinçli bir seçım.
kimı vakit de metnin dayattığı
oluşumlardır. Kımı metinlerde
ise örneğın Mektup Aşklan. iki-
li değıl. yedıli sekızlıdır odak
kışiler. Ancak bu sayıları. sayı-
sız insan ilişkılennın soyutlan-
mışı olarak okumalıyız Yanı
özel olanın toplumsal oldugunu
görmelıyız. Ayrıca eleştıri dedi-
ğinız gibi acımasız olmak zo-
rundadır, çünkü sanat yapıtında
gerçek, kendini merhametle ele
verecek naiflikte bir nesne de-
_ _ _ gildir; yoksa ölü do-
gar; çöpe atılır.
-'Bunak\Salvador
Dali'den yapılan bir
alıntıyla başlıyor ve
imge yüklii alıntılar
kâbuslan betimleme-
de kullanılıyor. Alıntı
yaparak hikâyenin en
can alıcı bölümlerini
oluşturmanızın nede-
ni neydi?
Bu hıkâyenın tekni-
giyle ilgili bir durum.
Bukitabınilkbasım-
larında böyle ressam adlannı
vermemıştım. Okur kendilıgın-
den bu göndermelen, çağrışım-
lan yakalayacak diye bekledım.
Ancak yanılmışım: ne okur ne
eleştirmenlerhaklı olarak arada-
kı bagı kuramadılar. O vakit bu.
ası) metne göre dar olan ıtalik şe-
ritlerle verilen bunağın düşleri-
ni içeren bölümler havada kal-
dı ya da sadece dedıgınız gibi
'kibuslan' betimledı. Köklere
uzanamadı. lşte bu )üzden bu ye-
nı baskıda okura yardımcı ola-
cak ipuçlannı vermek ıstedim.
-Samuel Beckett \e Sait Faik
vazımınızı etkileyen iki değerli
\azar. Özellikle ben'mlemefer ve
Leyla Erbil, okuru aJdatmayı kendisini aldatmakla eş tutuyor.
iç tasvirlerde her iki yazara ya-
kınlığınız ortaya çıkryor. Beckett
ve Sait Faik yazıtn biçiminin si-
zin yazımınızı nasü etkilediğini
düşünüyorsunuz?
Dıl düzeyınde: dil estetigi ola-
rak algıladım ilkin onlann yazı-
nını sanıyorum. Yazar bazen bi-
çimsel olandan yola çıkarak da
menzile varabılirdüsüncesinde-
yim; yeter ki yapmacıga kapıl-
masın. Neredeyse böyle tarif
edebilecegim dönemlerde aldı-
gım yollar var. tç metin o bicim-
sel olana göre yaratıyor kendi-
ni. Ancak sizde de var olanı ya-
kalayacak bir dogal dürtü olmak
durumundadıröteki metin; yok-
sa elde edilen metin rüyalannı-
za girecek kadar sıntır durur!
Yani ussal ve zorunlu bir vanş-
tır bu olgu. Bugün baktıgımda
varoluşsa'l anlamda, felsefı an-
lamda her iki yazardan da ayn
oldugumu görüyorum. En ya-
kın oldugum zamanda bile ör-
tüşmemişiz. Özellikle S. Bec-
kett'in palyaçolaştırdıgı insan-
lık durumlannın diliyle, benım,
insanlann tümünün de yaralı,
sevgıye muhtac. sakatlanmış za-
vallılaroldugu görüşümden do-
gan dil, ister istemez zaman za-
man bırbirine yakın düşer, ama
apayrı sulara kanşır. _ _ _
Kadın yazar oluşun
yazınsala getirdigi so-
rumluluklar Beckett'te
de S. Faik'te de görün-
mez pek. S. Faik kişj-
lerini kimi vakit açık-
ça cinsiyetsizleştire-
rek bir insanlık türü
yaratır. Beckett'se ka-
dmlık durumunu so-
yutlaştınp insanlık tra-
ji-komığine eğilir...
Bense özgürlüğün ve
ınsanlıgın önünde er- ~'"
1
~~
—
kek egemeni çözümlenmesı ge-
reken başlıca sorunlardan biri
olarak görmekteyim. S. Beckett
bence. en parlak güneş ışıklan-
nın bile aydınlatamadıgı bir çu-
kurda karanlıgının hükümran-
lıgını ılan etmiş bir kraldır. Onu
oraya iten de Joyce'un gölge-
sinden başka bir şey degildir.
Çukurdan çıkmaktansa kadını
da herkesi de oraya süriikler.
Sözcük kayalığını mezarlaştınr.
Her yerde karşısına çıkan ve ka-
denn bir cilvesi olarak "JJoy-
ce'un sekreterligini v'aptı" ibare-
sinden boynuna takılı kalmış bu
tasmadan nasılriksindigi(kıskan-
mak degildir bu) yazan eleştir-
X azar,
tarihin belli bir
döneminde
belli sürede
yaşar ve
tanıklığını
belli bir dille,
ortaya koyar.
i
Öıe\ olan toplumsaldır'
- KJtaplannızda. özellikle °Tu-
haf Bir Kadın' ve "Eskı Sevgı-
h'de. hirçok karakterin >er al-
dığı mekânlarda ana tema hep
iki insanın -genellikle birbirleri-
ni aralannda doğan karşıtlıkla
tamamlayan- iiişkisi üzerine ku-
rulu. Bu ikili ilişkilerçerçevesin-
de. onlann ağzından dönemin
\e toplumun yüksek kesimleri-
nin "acımasız bir eleştırisi' söz
konusu. Eleştirinin, ikili ilişkile-
Can Yücd'in
mondiyüksek
tZMİR (AA)- ŞairCanYüceL
72 yaşında >akalandığı badem-
cik kanserim yenrnek ıçin mü-
cadeleveriyor. Yaklaşık 1 ayön-
ce tatilını geçırdığı Datça'dan
Dokuz E>lül Cnıversıtesi Tıp
Fakültesi Hastanesfne kaldın-
lan Yücel, bademcik kanseri ne-
deniyle ışın teda\ısı görüyor.
DEÜ Tıp Fakültesi Radyote-
rapı Bölümü Öğretim Üyesi
Doç.Dr. Mehmet Şen. yaptığı
açıklamada, Can Yücel'in gel-
diğınden daha lyı durumda oî-
duğunubelirterek. 1 aydanbuya-
na uygulanan ışın tedavisine 3
hafta daha devam edileceginı
söyledi.
3 hafta sonra tedauye 1 ay
ara vereceklerini ve hastalığın
seyrini ızleyeceklerıni belırten
Şen. şöyle konuştu: "Can \ii-
cei'in tedavisinde ber şe> plan-
ladığımız gibi gidijor. Herhan-
gi bir olağanüsrü durumla kar-
şılaşmadık. Ancak, kanseri ba-
şında değiL, yavgın halde \aka-
ladık. Bu nedenie güçlükler \ar.
Kanseriyenipyeneme}eceği ko-
nusundahenüzbirşe\ sovlemek
mümkün değiL Yapılacaklar var.
CMumlu konuşmak istemivorum,
ama hastalık gitmesi gerektiği
gibi gjdivor.*
1
Can Yücel'ın beslenmesınin
\e genel durumunun ıv ı oldugu-
nu. moralıni yüksek tuttugunu
ıfade eden Mehmet Şen. "3 haf-
ta sonra çekilecek tomografiler
sonucu belki dinlenmesi >ebudö-
nemi daha rahat atlatması için
Datea'va gitmesine izin verebi-
liriz. .\ma daha kesin değil" de-
dL
Yücel'in hastaneye yatışın-
dan itibaren ziyaretçı kabul et-
medıklerinı. kendisinin de bunu
ıstemedıgini anlatan Şen. Şa-
ır'ın özel odasında zaman za-
man şıir yazdığınt, günlük ga-
zete ve dergılen ızledigını, kı-
tap okuduğunu söyledi.
Can Yücel'e Eşı GülerYücel
ve 2 kızının refakat ettigini ha-
tırlatan Şen. "YüceUer. birbiri-
ne sevgi ile bağlı bir aiie. Can
^ücel'in tedav isinde gerekli ma-
nevi desteği fazlasi) la gösterdi-
ler. Bu bizim ve hastamıziçin bir
şans" dıye konuştu. Bademcik kanseri tedav i si gören V ücelin dunımu iyive gidiyor.
menler oldu mu bılmiyorum.
Bence en az Joyce kadar büyük
birdıl ustası olan biryazann ba-
şına gelebilecek en haksız kader-
dir bu! Giderek metinlerinden
sözcükleri bile kaldırması, söz-
cügü imhaya yönelmesi o başe-
dilmez kargıştan (Joyce'tan) an-
cak yazını yok ederek kurtulma
arzusundan kaynaklanır.
-1959-1988 yıllan arasındaki
vapıflarda hep ülkemtdn o dö-
nemdeki gündemi karakterlere
ayna görevi gördürterek aktan-
lıyor. Belli bir zaman dilimini
yansıtan yapıtlann evrenselliği
_ ı _ _ vakalavamavacagı
kaygısmı yaşadtnız
mı? \bksa Türkiye
giindeminde hâlâay-
nı tabu ve sorunlar
asılamadıgı için v-a-
pırJannıan geçerlili-
ğini yjtirmejecegini
midüşünüyorsunuz?
Butürkaygılarya-
şamam. Yazarken de
sonrasında da evren-
selligi nasıl yakala-
rımın hesabını tut-
•™~™^'
—
mam. Yazar, tarihin
belli bir döneminde belli süre-
de yaşar ve tanıklıgını belli bir
dılle, görüşle ortaya koyar. Dö-
nem yazarlığmdan ne denli kaç-
sanız gene de yaşayacagınız za-
manın sınırlan bellidir. Bundan
kaçmılamaz. Ama bir yazar ev-
renselliğinı ya da gündemden
düşmeyişini ülkesinin geri kal-
mışlıgına borçlu da olabılir! lş-
te edebiyat dünyasında asıl de-
rinleştirilmesi gereken konu bu-
dur.
Metinlerin felsefi boyutu
- 'Zihin Kuşlarf yine apav-
dın, karaniıkta ıtıum vakan bir
kitap. Kitabın adı da zaten pek
çok göriişü açımhyor. Kitabın
oluşum aşamasından vecalışma
sürecinizden bahsedermisiniz?
Zıhin Kuşlan'nı kendimce
önemli buldugum olaylardayaz-
dıgım metinlenn arasından seç-
tıklerim oluşturuyor. Tanhleri
1970'ten bugüne geliyor. Yazıl-
dıklan anda önemsemedigim ve
aradan geçen yıllarda öneminı yi-
tirmış olduguna karar v erdikle-
rimi almadım kitaba. Her metin-
de bugüne degin üzerinde durul-
mamış birdügüm öne çıkanyor,
tartışmaya açıyorum. Mnteufl'ün
Sonat Andantesi'nde, böyle bir
müzisyeni M. Proust'un uydu-
rup uydurmadıgından çıkarak
Svvann'nın aşkırun ya da -aşkın-
döngüleriyle tarihsel dönemin
yorumu. Sait Faik'te Göz'le, ya-
zarda seyrerme olayının varolu-
şundaki yeri, Yoldaş Ethem'de
ihanetin analizi ve Nânm Hik-
met'in yargısı ve bunun gibi...
Bu metinlerkimi vakit başlayıp
hemen bitmiş, kimi vakit çok
uzun yıllar almış peyderpey ya-
zılmış metinler. En eskisi de Yol-
daş Ethem 'dir. Aşagı yukan beş
yüz sayfahk bir çalışmanın so-
nucudur. Bir ara onun romanı-
nı yazıyordum, bütün o çalış-
malar sonunda elımde sev dıgım
on-on beş sayfa kaldı. Kitabın içi-
ne serpiştirdigim anılarla okura
sadece bilgi belge aktarmadıgı-
mı yazınsal tatlar getirmiş ol-
mayı umuyorum. Degerli felse-
fecimız Selahattin Hilav'ın ön-
sözündekı bazı açıklamalann da
metinlerin felsefi ve tarihsel bo-
yutlanna anlam kazandırdıgını
düşünüyorum.
4 Ekim-13 Aralık'da gerçekleştirilecek olan bienalin bu yıl genel bir teması yok amaparadigmatik bir konsepti var
Brezilya Sao Paulo Bienali'nde Türkiye'den sanatçılar
Kültür Servisi - Brezilya'da 4 Ekım-
13 Aralık tanhleri arasında bu yıl 24'ün-
cüsü gerçekleştınlecek olan Sao Paulo
Bienali'ne Türkive'den üç sanatçı katı-
lacak.
24. L'îuslararası Sao Paulo Biena-
li'nde Türkive'den Hüseyin Bahri.AJp-
tekin. Halil Altındere v e Bülent Şangar
veralacak. Sanatçılardan Hüseyin Alp-
tekın sergınin •l'luslar' bölumünde ış-
lerini sergileyecek. Halil Altındere ve Bü-
lent Şangar ise 'Ortadoğu' bölümüne
katılacaklar. Sergınin Türkıve bölümü
İstanbul Bilgi İ niversitesi \ e TC Dış İş-
leri Bakanlıgı sponsorluğunda gerçek-
leştınlecek.
Bienalin Türkiye sergisinın küratör-
lüğü >anı sıra, Ortadoğu sergisınin kü-
,ratörlüğünü tsrailli sergi vapımcısı Ami
Steinitz ile birlikte üstlenen V'asıf Kor-
tun 1998 Ekım'ınde gerçekleştirilecek
olan 24. Sao Paulo Bienali'nin. \enedik
Bıenalı"nden sonra dünyanınen eski ve
kapsamlı günümüz sanatı sergisi oldu-
ğunu sövlüvor. Türkiye. Sao Paulo Bi-
enalinın 'LlusKatılımları' bölumünde
1960*lardan beri ilk kez 1994'te. Vasıf
Kortun'un vonetıminde sanatçı Hale
Tenger ile temsıl edilmiştı.
Paulo Herkenhoffve Adriano Pedro-
sa'nın küratörlüğünü üstlendıgı biena-
lin bu v ıl genel bir teması yok ancak pa-
radigmatik bir konsepti var: Nesnelenn
24. (Jluslararası Sao Paulo Bienali'ne Türkive'den Bülent Şangar, Halil Altındere ve Hüseyin Alptekin kabhyor.
ve düşüncelenn karmaiikhğı ve uyu-
mu. 24. Sao Paolo Bienali üç ana bölü-
me ayrılıyor: "Tarihi Çekirdek", 'Yol-
lar...' ve 'L'lus Kahhmlan'. Sergınin
'Tarihi Çekirdek' bölümünde kanibalı-
zimın (yamyamlıgın) çeşitli yorumlan
ve dçılımlan ıncelenecek. Brezil>a için
çok önemli olan bu kavram. Avrupa-
merkezci bir sanat tarihini sorgulaya-
cak.Bu bölümde Bizans külrürü içinde-
ki karmaşa. u>ıım ve yoğunluk teması
dayeralıyor. Modemleşmesüreci için-
deki sanatçılar ve yazarlar Bizans kim-
liginin Afrika. Hindistan ve Portekiz
külrürü ıçindeki etkisini anlamaya çalı-
şacaklar.
Bienalde birçok kişisel ve karma ser-
gi de yer alacak. Sergide VanGogh, Ga-
ugin, Giacometti, Francıs Bacon, COB-
RA, Roberto Matta. Rene Magritte, Hen-
di Marisse, Denıs Oppenheim, Louise
Borgeois, Eva Hesse gıbı sanatçılann da
yapıtlan yer alacak. Bıenalda aynı kon-
septdahılınde fılmler, tıyatrolar. dans ve
müzik gösterileri de gerçekleştirilecek.
'Yoüar-' başiıklı bölümde tam yedi kez
tekrarlanan yollar kavramı, dünyanın
yedi bölgesine işaret etmekte. Dünya-
dan 50 günümüz sanatçısının katıldığı
bu sergiyi Afrika, Kuzey Amerika, As-
ya, Orta Dogu, Avrupa, Pasifıklerden do-
kuz küratör düzenliyor.
'Ulus Kaülımlan' bölümünde yakla-
şık 70 ülke yer alacak. Ulus katılımla-
n, serginin genel temasına göre Sao Pa-
olo Bienali ile koordinasyon içinde dü-
zenJenıyor.
Vasıf Korfun, 1992 yıiında gerçek-
leştirilen 3. Uluslararası tstanbul Biena-
li'nin yönetmeniydi. 1994-1997 yıllann-
da ise Amerika'da küratörlük konusun-
da yüksek lisans ögrenimı veren Cen-
ter for Curatorial Studies Museum un yö-
netmenligini yaptı. Şu sıralar istanbul 'da
günümüz sanatı ile ılgilı kamuya açık
bir kütüphane ve referans merkezi kur-
makta olan Kortun 'un yabancı dilde çok
sayıda yayını bulunuyor.
DEFNE GOLGE<
TURGAY FtŞEKÇt
Af
Kim kimi bağışlar?
Büyükler, küçükleri.
Ana-babalar çocuklarını.
Hükümdar tebaasını.
Devlet, yurttaşlarını.
Burada durmalı.
Çağdaş hukuk sistemlerinde devlet-yurt
ilişkileri bir tarafın egemenliği üstüne değil,
salarca belirlenen karşılıklı sorumluluklara da'
nır. Adaletin kolay yanılmayacağı, dolayısıyla v
diği kararların da doğruluğu kabul edilir. Bu r
denle af sık sık gündeme gelmez.
Aflar çoğunlukla devrimlerden ya da köklü
yasal değişikliklerden sonra ortaya çıkar. Buı
da amaç yanlışlığı anlaşılan cezalandırma p<
tikalarının sonucunda verilmiş olan cezaların s
nuçlannın düzeltilmesidir.
Bizde af tartışmalannın ardı arkası kesilrm
Yargı sistemi mi bozuktur, infaz kurumları mı t
linmez. Hüküm giyen suçlular, birden 'suçl
kimliğinden sıynlıp 'kaderkurbanı'na dönüşüv
rirler.
Af söz konusu olduğunda olur olmaz tartışmj
lar da birden alevleniverir. Söz gelimi, affa kar
son günlerde, bu suçlardan zarar görenler bi
sında öne çıkarılıyor. Zarar görenlerin haklan n
olacak diye sonjluyor.
Burada aynmına vanlmadan ilkçağ toplumle
nnın hukuk düzenlerinin ürünü olan ve uğran
lan zarar ve haksızlığın suçluya da aynen çekt
rilmesini öngören 'kısas' anlayışı öne çıkıyor.
Göze göz, dişe diş' biçiminde tanımlanan kı
sas anlayışıyla ne zarar görenin zaran giderile
bilmekte ne de suçlunun eğitimi ve topluma ye
niden kazandınlabilmesi olanaklı olmaktadır. Yal
nızca ilkel öç alma duyguları doyurulmaktadır.
Suçluların da önce insan oldukları, cezalann
insani koşullar içinde çekmeleri gerektiği kabu
edilmelidir. "Ben yandım, o da yansın" demek
toplumca bir kan davasının içine götürür hepi-
mizi.
Aflar, çoğu zaman, suç olup olmadığı tartışma-
lı konulan ortadan kaldırmasıyla asıl toplumsal
adalet duygusunu doyurur.
Nedir bunlar?
Dünyanın tüm demokratik toplumlan, çoktan
yasalarından silip attıkları halde bizim hâlâ bü-
yük bir dirençle uygulamayı sürdürdüğümüz ya-
sa maddeleri: Düşünce suçlan.
Bir kitap yazdığı, bir gazetede yaptığı bir söy-
leşi nedeniyle, pankart astığı, duvara yazı yaz-
dığı gibi nedenlerle son derece ağır cezalara
çarptırılanlar.
Dünyada çoktan suç olmaktan çıkmış bu ey-
lemler için insanlan cezaevlerine koyup, sonra
da af çıkaracağım diye adına 'kader kurbanı'
denen hırsızı, katili bağışlayıp, aydınını yazannı
cezaevinde tut!
Tut ki dünya bir kez daha gülsün halimize. Bir
ülkeyi bunca küçük düşürmeye kimsenin hakkı
olamaz.
Affetmeyi bilen devletin, bir de özür dilemeyi
bilmesi gereken kimseler var:
Nâzım Hikmet neden suçsuz yere yıllarca ce-
zaevlerinde tutuldu. Devlet, bunun nedenlerini
açıklamalı ve kendisinden kamuoyu önünde özür
dilemelidir.
Bu yıl Sabahattin Ali'nin öldürülüşünün 50. yı-
lı. Elli yıldır aydınlanamamış bu cinayet üstüne
devlet, arşivlerindeki bilgileri açıklamalıdır.
51 Tevkifatı'nda düşünceleri nedeniyle hüküm
giyenlerden, hayatlannın baharında dünyalan
karartılan yüzlerce aydından devlet özür dile-
melidir.
12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde, nedensiz ye-
re tutuklanıp aylarca cezaevlerinde tutulduktan
sonra serbest bırakılan yüzlerce aydından özür
dilenmelidir.
Beş yıl önce Sıvas'ta diri diri yakılan insanlar-
dan devlet özür dilemelidir.
Bunun için yapılabilecek alçakgönüllü bir iş
var. önce yasalardaki düşünceyi suç sayan bü-
tün maddelerayıklanıp kaldırılmalı, sonra da bü-
yük kentlerimizden birinin merkezinebir 'düşün-
ce suçlulan anıtı' yapılmalıdır.
Dünya durdukça toplumsal vicdanı sızlatacak
bir anıt.
Ege Ünivepsitesi halkoyunları
ekibi Fransa'ya gitti
• Kültür Servisi - Ege Üniv ersitesi Devlet Türk
Musikısi Konservatuvan Türk Halkoyunları
Bölümü. Felletin ve Montoire festivallenne
katılmak üzere Fransa'ya gitti. 38 dansçı, 10
müzisyen ve 4 yöneticiden oluşan kafile, 5-9
Ağustos tarihleri arasında Felletin, 10-17 Agustos
tarihleri arasında ise Montoire Festivali'nde
Türki>e'yı temsil edecek. Montoire Festivali
kapsamında 12 Agustos'ta da Türk yemekleri gecesi
düzenlenecek.
K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I