24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 1998 CUMARTESİ HABERLER CHP'nin hazırladığı 'Güneydoğu'da Kadm Olmak' raporunu sunan Güldal Okuducu 'Yaraya merhem olacağız'ktanbuJ Haber Servisi - CHP Kadm Kollan'nca hazırlanan "Güneydoğu'da Kadın Olmak" konulu rapor kamuoyuna sunuldu. CHP Kadın Kolları Ge- nel Başkanı Güldal Okuducu "Güneydoğulu kadı- nın sorunlan çözülmezse Güneydoğu sorunu, Gü- neydoğusorunuçözfilmezsede liirkiye'ninötekiso- runlançözülemez.Güneydoğu kadınının acısını. ağı- dım, zılgıtını tüm Türkiy e'nin duyması gerekryor" de- di. CHP'nin "Türkiye Projesi" çerçevesinde hazırla- nan raporu. partisi adına Akatlar Kültür Merkezi'nde sunan Okuducu. Günevdoğıı konusunda söylenen herşeyi önemsediklerini belirlerek bölgenin yerel özelliklerini, duyarlılıklannı v e potansiy elini Türki- ye'nin gündemine taşımayı amaçladıklannı söy ledi. Bölgenin sorunlannı çözmek için öncelıkle bölge kadınının ne isteyip, ne bekleyip, nasıl algıladığmı bılmek gerektığini belirten Okuducu. "CHP olarak bu yaraya nıcrhem olmanın derdinde ve iddiasuıda- yız. Güneydoğu'da yaşananlar Türkiye'yi etkiliyor. sorunlanna yenilerini ekliyor. Bölgede erkek de e/i- liyor anıa kadın daha fazla eziliyor" di\e konuştu. Okuducu, bölgede kent merkezlerinin iş pazarına dönüştüğünü, sorunlann çok yönlü odaklandı|ını ifade ederek kadının kimliğiyle ve statüsüyle adeta yok olduğunu kaydetti. Okuducu "Tarikat, şeyh, ağa kıskacında bir top- lum ve bu toplumun kıskacında bir kadın var. Baskı, kadın söz konusu olunca daha da ağııiaşıyor. 12 ya- şmda e> lenip, 30-35 yaşlannda yaşlanan kadınlar gö- rüyoruz. Başlıkparası. beşik kertmesi, berdel hâlâ uy- gulanıyor. Boşanma çok ender görülüyor" dedi. Bölgede. aile ıçi şiddetin artık olağan ve sıradan şekildealgılandığını vurgulayan Okuducu. herşeye karşın kadınların değişimin ve GAP'la gelecek ge- lişmelerin farkında olduklarını söyledı. Okuducu. bölgede coğrafi kos,ulların ve bölge in- sanının gereksinimlerine yanıt verecek veni bir eği- tim anlayışının gerekli olduğunu vurgulayarak Gü- neydoğu insanının dil sorunu çektığmı ve kendi di- lini kullanmak istediğinı kaydetti. Sağlık ve eğitim konulannda sosyal devlet anla- yışının eksiksiz uygulanmasını isteyen Okuducu, bölge kadınının sağlık hizmetlerinden asgari düzey- de bile faydalanamadığını söyledi. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ni- lüfer Narh, halkın birçok şeye kuşkuyla yaklaştığı- nı ve ikna edilmesi gerektığini söylerken gazeteci Zeynep Atikkan. Ferai Tınç da Güneydoğulu kadın- ların talebinin şimdiye dek dınlenmediğini söyledi. Raporun sunumunu CHP Genel Başkan Yardımcısı ve istanbul Milletvekili Bülent Tanla ile Istanbul Milletvekilleri Algan Hacaloğlu ve Ahmet Güryiiz Ketenci'nin de aralannda bulunduğu çok sayıda par- ti yöneticisi, akademisyen ve sivil toplum örgütü temsilcisi izJedi. CHP'nin raporu geniş çözüm önerileri içeriyor Güneydoğu'da kadın olmak zortstanbul Haber Servisi - CHP Kadın Kollan'nca hazırlanan "Güneydoğu'da Kadın Olmak" raporu: bölgedekı sorunlann çözümünün. >öreye barış ve güvenin gelmesine bağlı olduğunu ortaya koydu. Raporda. Güneydoğu sorununa CHP'nin "Seferberlik anlayışıyla baktığı" v urgulanarak. Güneydoğu'nun özlemının GAP'la başlayan değışım sürecını kavramak ve yaşamak olduğu belirtildi. Raporda, ıç göç, evlilik ve aıle yaşamı, egitim, sağlık, emek gibi sorunlara değinildı. Ülkemizde iç göç sorununun yaşandığının v urgulandığı raporda özellikle Güneydoğu'da göç baskısının arttığı, göç nedenlerinin ba^ında sırasıyla terör. demokrası dışı baskıcı uygulamalar. yoksulluk. işsizlik. topraksızlık ve köylerin boşaltılması geldiği kaydedildı. Göç hareketinin kadınlan daha çok eikılediğınin belirtildiği raporda sjövle denildi: "Tanmsal etkinliklerden kopan Günevdoğu kadını eve kapanıyor. Yerini yurdunu yitiriyor, yeni \e belirsiz bir ortama giriyor. Onü. bilinmezlikierle doluyor. Okuma-ya/ma \e dil sorunu yaşıyor. Olumsuz koşullar. sağlık sorunlannı büyütüvor. Göçle biriikte toplu yaşam artıyor. Geleneksel çevreden, akrabalardan ayn düşen kadın, sosyal ortama tümüyle yabancılaşıyor. Beklentileri geriye dönük otuyor. Mevcut değerlerini korunıava - - çahşmakla birlikte. bir değerler —r • _•, savrulması içinde bocalıyor. Bu farklv • acımasız, dayanışması/ kosullarda, korkuyu, kuşkuyu. bunalımı. gerilimi ve sahipsizliği yaşıyor. Kadın peş peşe kuşaklar halinde ezilip gitme>e ha/jr haİde bekliyor. GAP Idaresi taranndan hazırlanan raporda da Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kalkınma süreçlerinin önündeki 5 darboğazın özellikle kırsal alanda ve kadınlarda yoğun olan düşük okur-ya/ariık oranı. yüksek doğurganlık oranı. kadınların düşük statüsü. sağlık konınıa. hijyen ve beslenme alanlanndaki bilgi ve uygulamaların eksikliği ve bölge dışına göç hareketlerinin yoğunluğu olduğu belirlenmişti." Evlilik ve aile yaşann CHP Kadın Kolları nın "Güneydoğu"da Kadın Olmak" başlıklı raporunda. bölgede egemen olan feodal yapının yani aşiret, şeyh. ağa ilişkılerinin ürettiği gelenek. töre ve değerlerle oluşan toplumsal yapının, kadını da şekillendirdiği. sıkıştırdığına dikkat çekilerek şu değerlendirnıe vapıldı: " Feodal değerler. kadının toplumsallaşnıasını ve sosyalleşmesini engellerken. bölgede evlilik karan. geneüikle aile büyükleri taranndan veriliyor. 12-13 yaşmda kız çocuklan evlendiriliyor ve bu çocuklar bazen ikincL bazen de üçüncü eş olabiliyoıiar. Birçok erkek, kadın ve çocuğun nüfus cüzdanının obnadığ] bölgede, çocuk anneler çaresiz biçinıde gelecekte yaşlanmış kadınlar olarak karşımıza çıkmayı bekiiyorlar. Ailtler arasındaki kan davalannın bitirilmesinde para va da kız verilerek anlaşma voluııa «idilivor. Dini nikâhın kabul görmesi de çok eşliliği C HP Kadın Kollan'nın "Güneydoğuda Kadın Olmak" başlıklı raporunda, bölgede egemen olan aşiret, şeyh, ağa ilişkilerinin ürettiği gelenek, töre ve değerlerle oluşan feodal yapının kadını da şekillendirdiği, sıkıştırdığına dikkat çekiliyor. Faraç, okuruyla buluştu CHP Kadın Kollan'nın hazırladığı "Güneydoğu'da Kadın Olmak" adlı raporun sunuş toplantısında konuşan ga/etemi/ Yurt Haberleri Servisi Şefi Mahnıet Faraç, Güneydoğu'da töre cinayetlerinin halen sürdüğünü söyledi. Faraç," Kız arkadaşıyla sinemava gittiği için, pastaneye giftiği için, L'rfa'da bir radyoda adı anons edildiği için öldürülen Sevda'lar, Hacer'ler. Rabia'lann katili; oy uğruna feodalizmi besleyenler, işsizliği, cehaleti. açlığı yenemeyenlerdir" dedi. Daha sonra da okurlanna "Töre Kıskacında Kadın" kitabını im/alayan Faraç. Günevdoğu'da kadının durumu. feodal ve dinsel baskılar ile töre cinayetlerine yol açan sosyal ve ekonomik nedenler üzerine söyleşti. Faraç, önceki gün de CKK Taksim Sergi Salonu'nda kitabını inızalamış okurlarıv la söy leşmişti. (Fotoğraflar: (CAAN SAĞANAK) besliyor. Bölgede sadece imam nikâhıyla evlenenlerûı oranı kentte vüzde 14, kırda yüzde 31 oranında bulunurken. kırsal alanda kadınların vüzde 52.4'ünün, kentte ise v üzde 36.3'ünün kocalanyla aralannda akrabahk bağının bulunduğu dikkat çekiyor. Amca kı/j. amca oğlu evliliği kolav kolav reddedilmiyor. Vakın akraba ev lilikleri çok vönlii baskı ve bağımlılığı da beraberinde getirivor. Başlık parası kentte vüzde 47, kırsalda ise vüzde 70 oranında uygulanıyor. Başlık parasının bulunamaması. bazı durumlarda ev liliği önlerken. kaçan kız. ailesivle uzun vıllar banşamıyor. Kız kaçırmanın bedeli bazen de ölüm oluyor. Bölgede etkinliğini yitirmekle birlikte çok kadınla ev lilik anlav ışı sürüvor. Üzerine kunıa gelen kadının unutulmasL evin geçimini tek başuıa üsrienmesi. çocuklarla birlikte terkedilmesi vaşanan gerçekler arasında bulunuvor. Kaderciiik. erkek çocuk beklentisi ve çocukla güç elde edileceği inancı da çok çocukluluğu arttınvor. Cç kuşaktan ailenin bir arada vaşamasuun olağan olduğu bölgede çocuk sayısı bazen 17- 18'lere ulaşabiliyor. Kız çocuklan okula gitmek yerine küçük \ aşta temizük, su taşuna, çocuk bakınıı ve cv işlerine vardım gibi alanlara vönelivorlar. l Ikcmi/de eğitim. statü. ekonomik durum farkı gözetnıeden vavgınlığını sürdüren aile içi şiddet. bölgede çok daha yoğun biçimde görülüvor. Küçük vaşta gerçekleşen evliliklerde şiddetin daha vavgın olduğu gözlenirken, şiddete uğrayan kadınlann oranı kırsalda yüzde 54. kentte vüzde 44lere vanyor. Başlık parasının verilmek istenmediği durumlarda berdel tercih edilirken, nanıus cinavederi törede hâlâ kabul görebiliyor. Miras ya> gın olarak erkek kardeşe giderken, miras pav laşunında kadm giderek ağıriiğını kov uvor." Raporda. vaşanan acılara, gözyaşına ve yoksulluğa karşın bölge kadınının geleceğe dört elle sanldığı, bu konuda eğitımin önemınin bir kez daha ortaya çıktığı belirtildi. Raporda >aşadığı durumdan memnunolmayanlann oranının kırsal alanda yüzde 75. kentlerde ise yüzde 67'y ı bulduğu kaydedilerek şöv le denildi: "Gazete. radyo ve TV'nin etkileri kız çocuklannın giyiminde. okumasında, tutum, davranış ve riiketim ahşkanhklannda gözieniyor. Bölgede radyo dintenme oranı kentte yüzde 62 iken. kırda yüzde 85'i buluyor. Kendi kadınlar kadının statüsünün yükselmesini y üzde 62^ oranında gelir arbşında. y üzde 212 oranında ise eğitimde görüyorlar. Aileyi ilgilendiren konularda kadının karaıiara katılıma başlamasına karşın. bölge kadmını daha uzun bir yolun beklediği görülüyor." Raporda Güneydoğu'da kadının okula gidemediği, okuyamadığı. sosyal yaşama açılamadığı ve olanağı olmadığı için eğitimsiz olduğu belirtildi. Raporda şu tespit yapildı: "Bölgede okuma- yazma bilmeyen kadınlann oranı yüzde 5520. Bu oran erkeklerde yüzde 24.44'e düşüyor. Kırdaki kadınlann yüzde %J'si erkek çocuklannın üniversiteyi bitirmesini isterken, kızuun üniversiteyi bitirmesini isteyenlerin oranı yüzde 80'e iniyor. Kadınlar, kız çocuklannın eğitimine giderek daha büyük önem veriyorlar. Bölgenin coğrafi koşullan ve yeıieşme düzeni, bölge insanuûn sahip olduğu hayat görüşü. terör nedeniyle kapalı olan okullar. okul ve öğretmen yetersizüği, eğitimin bölge insanınuı gereksinimlerine yanıt verememesi, hızlı nüfus arnşu Kürtçe bilen Türkçe bilmeyen yurttaşlann ve özellikle kadınlann çokluğu eğitimi etkileyen faktörier arasında en önde gelen etkenler olarak karşımıza çıkıyor." Sağlık sorunları çığ glbl Raporda. ülkemizde sağlık sorununun en çok ihmal edilen konulardan biri olduğu, ancak eğitimsizlık, sağlık kurumlannın eksikliği ve bilinçsizlik nedeniyle bölgede sağlık sorunlannın daha da büyüdüğüne dikkat çekildi. Sağlık konusunda raporda şu göriişlere yer verildi: "Erken yaşta evlenme. kötü beslenme, çok sayıda ve sık sık hamile kaima gibi nedenler kadın sağlığını etkileyen faktörkrin başında geliyor. Kırsal alandaki kadınlann yüzde 64'ünün. kentteki kadınlann ise yüzde 50'sinin sağlık sorunlan bulunuvor. Kadınlar ve çocuklar, hastalıklara en açık kesimi oluşnıruyorlar. Çevre sorunlan ve altyapuıın yok denecek düzeyde olması da sağlığı olumsuz etkiliyor Bölge kadınının yüzde 26'sının hiç hastaneye gitnıemiş olması ve kadınlann yüzde 56'sının ise hastaneye gitmeye gerek duymadığını belirtmesi. sağbk hi/metlerinin bölge insanına ne denli uzak olduğunu gösteriyor. En yüksek bebek ölüm hızına sahip olan grubun okuma-yazma bilmeyen kadınlar olması. bebek bakımının ve doğurganlığın eğitimle çok yakından ilişkili olduğunu bir kez daha kanıthyor." Emek ve kadın Raporda. kadın emeğinin Güneydoğu'da ucuz emek olarak algılandığı, ancak erkek emeğinin de büyük ölçüde atıl ve ucuz olmasının kadın emeğini daha da ucuzlattığının saptandığı belirtildi. Raporda özetle şöyle denildi: "Bölgede iş arayarilann oranı yüzde 8.4. Fakat bu oran kayıtiı işsizlerin oranı. Böigedeki gerçek tşsizlik oranının yüzde 22 düzeyine yükseldiği belirtiliyor. Bölgede ücretli çalışanlann toplam istihdama oranı y üzde 28J1 iken. ücretli çalışan kaduılann toplam istihdama oranı yüzde 3.02"ye düşüyor. V'aşanun toprağa bağb olduğu bölgede, çiftçi ailelerinin y üzde 38'inin toprağı bulunmuyor. Tanm işçiliği ve mevsimlik işçiliğin yaygın olduğu bölgede, erkeklerin bile önemli bölümünün işsiz olduğu göz önüne ahnırsa. üretim sürecinde kadının adının bile neredey se olmadığı görülüyor." ÎIFIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Çetin Ağaşe'nin Pencere Yayınla- n'ndan çıkan "Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği" kitabı masamın üzerinde duruyor. Çakıcı'nın yakalanmasından sonra kitap daha ilginç hale geldi. Ağaşe'nin Cem Ersever'i anlatan ki- tabı tamamen belgesel. Ersever'in askertiğinin ilk yıllanndan bu yana bi- riktirdiği resmi yazışmalar. yazılı bel- geter bir bütünlük içinde kitaba dö- nüşmüş. Bu kitabın ortaya koyduğu temel gerçeklerden birisi, JlTEM'in varlığı. Hatırlanırsa Susurluk olayı patlak ver- diğınde, zamanın Jandarma Komuta- nıTeoman Koman, JİTEM'in varlığı- nı reddetmiş ve TBMM Susurluk Ko- misyonu'na ifade vermemişti. Te- oman Koman, Susurluk komisyonu- na gönderdiği açıklamada da şunla- n söylemişti: 'Jandarma teşkilatı bünyesinde le- gal veya ıllegal olarak kurulmuş Jİ- TEM isimli bir ünite bulunmamakta- Ğr Esasen hukuk devletinde ıllegal bir birim yaratmak mümkün görül- memektedir... Ancak kendilerine Jl- Sorun Devletin îdeolojik Tercihlerinde TEM ismini veren jandarma dışında bir grubun varlığı ortadadır ve bunlar bir takım gayri kanuni işlere karışmış- lardır." Aynı günlerde Susurluk komisyo- nuna ifade veren Hanefi Avcı ise şöy- le bir ıddiada bulunmuştu: "Devlet, terörle yasal yollardan başa çıkama- dığı kanaatine varmış, biriEmniyet'te, diğeri MİT'te, bir üçüncüsü JİTEM adıyla jandarma teşkılatında fiili ve meşru olmayan operasyonlar yapa- cak birimler kurulmuştur." "Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği" kitabı Hanefi Avcı'yı bir kez daha doğ- ruluyor. Çünkü bu kitapta dönemin i- ki Jandarma Asayiş Komutanı Korge- neral Hulusi Sayın ve Korgeneral Hikmet Köksal'a bizzat kendi imza- lanyla Cem Ersever'e gönderdikleri i- ki takdirname yer alıyor. Bu belgeler- de Cem Ersever'e "JİTEM Grup Ko- mutanı" diye hitap ediliyor. Jandarma Genel Komutanlığı Telefon Rehbe- ri'nde de JİTEM yer altyor ve telefon numaraları belirtiliyor. Bunca zaman sonra bu gerçekle- rin belgelerle ortaya çıkması ne anla- ma geliyor? Birincisi; devlet içindeki en önemli güvenlik birimleri, merkezi olduğu anlaşılan bir devlet tercihiyle, ne yazık kı hukuk devletinde olmama- sı gereken illegal örgütlere girmişler. Ikincisi; bu illegal örgütlenme, dene- timi mümkün olmayan kanunsuzluk- lara yol açmış. insanların canını, ma- lını hedef alan cinayetlere, haksızlık- lara neden olmuş. Üçüncüsü ve en önemlisi; bütün bu kanunsuzluklar, acımasızlıklar, hatta haydutluklar, "vatanı kurtarmak" adına, kutsal ge- rekçeleıie kamufle edilmiş. ••• Bu işler çözülebilir mi, çözülemez mi tartışmasında iyimser olanlar, bu- günkü iktidarın ve MGK'nin artık işin üzerine gitmeye karar vermesiyle du- rumun olumlu yönde değiştiğini dü- şünuyorlar. Karamsar olanlar ise, Tür- kiye'deki bu devlet yapısının bir "hu- kuk devleti"ne dönüşemeyecek ka- dar çürüdüğünü söylüyorlar. iyimser yorum yapanlar, geçmişte, komünizmi asıl tehlike gören ve Tür- kiye'ye yön veren anlayışın, Sovyet- ler'in yıkılmasıyla değiştiğini ve artık irticanın baş düşman haline geldiğini ve bu nedenle devletin yöneliminin değiştiğini öne sürüyorlar. Ancak unutmamak gerekır ki, Türk devleti- ne geçmişte yön veren anlayış Türk- Islam sentezi adı verilen dinci-milli- yetçi anlayıştı. Türk devleti dinci aya- ğını şimdi bir ölçüde budamaya çalı- şıyor. Ya milliyetçi-şoven anlayış: Bu konuda ne durumda? Mafya liderlerine bakın hepsi ülkü- cü-milhyetçi. Son on sene içinde Türk mafyası kimlik değiştirdi. Bu kendili- ğinden mi oldu? Türk devletini yöne- ten anlayış toptan bir tercih yaptı. Iş- te bu tercihin adı: Şoven-milliyetçilik. Onların yaptıklarına kızanlar ideoloji- lerini hiç sorgulamıyorlar. Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, bu nedenle Alaattin Çakıcı ve Sedat Peker için büyük bir rahat- lıkla "Onlarbenim çocuklanm" diye- biliyor. Türk devletinin, "/rt/ca"yı asıl tehlike olarak önüne koyarken ve ül- kücü-milliyetçiliğe "vatanı kurtarma" görevi vermesi bir paradoks değil mi? Bu ideoloji devlete egemenken Ya- vuz Ataç'ı kim sorgulayıp hesap so- racak? Yargısı, güvenliği, siyaseti ül- kücüleşmiş bir ülkede, ülkücü mafya- yı, ülkücü çete üyesini kim sorgulayıp tasfiye edecek? Bunlardan hesap so- racak devlet görevlisi hangi ideolojıy- le onların üzerine yürüyecek? Devletin ideolojik tercihlerinde hâ- lâ ülkücülük ağıriiğını koruyor. Bu da iki askeri darbeyle ve 50 yıllık komü- nizmle mücadele geleneğiyle pekiş- tirildi. Hâlâ devletin kurumlanna bu anlayış egemen. Bu anlayış sorgu- lanmadan, bu tercihler kökten değiş- tirilmeden çok önemli bir degişim o- lacağına inanabilir miyiz? ClMARTESt YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Suç ve Ceza Suç ve ceza kavramlannı Dostoyevski'nin ün- lü romanı "Suç ve Ceza"dan bağımsız olarak düşünmek olanaksız. Daha da doğrusu, söz ko- nusu romanla bu kavramlar aynlmazca bütünleş- miş. Roman kahramanı Raskolnikofbüyük yete- neklere sahip olduğuna inanan, Napolyon hay- ranı yoksul bir üniversite öğrencisidir. Napolyon başanya ulaşmak için savaş adı al- tında nasıl cinayetler işlediyse, o da başan uğ- runa cinayet işlemeye hakkı olduğunu düşün- mektedir. Sonuçta, tefecilik yapan yaşlı kadını parasını elde etmek için öldürür. Romanda Ras- kolnikof'un adım adım kurnaz bir dedektifin ka- panına nasıl kısıldığını, bundan daha da önem- lisi, işlediği cürmün ağırlığı altında ezilişinin sü- reçlerini izleriz... Çok yıllar önce çok gençken bu kitabı okudu- ğumda, Raskolnikof'un neredeyse gönüllü ola- rak ömür boyu cezasını çekmek için prangalar içinde Sibirya zindanlarına gidişinin betimlendi- ği son sayfalarda garip bir düş kınklığına uğra- mıştım... Elbette cinayeti desteklediğim için de- ğil... Fakat yine de ceza bana ağır görünmüştü... Romanı bir kez daha okursam neler hissede- rim bilmiyorum. Fakat Dostoyevski'nin felsefe- sıni sonraları daha yakından kavradıkça bu so- nuç bana artık yadırgatıcı görijnmedi. Bu felse- fe, Incil'in ünlü "öldürmeyeceksin" öğretisıyle özetlenebilir. ••• Suç kavramı "hukuka aykın olan veyasaca ce- zalandınlan eylem; ahlaka, toplumsal kurallara aykın olan davranış " sözcükleriyle tanımlanıyor... Butanım, "hukuk", "ahlak", "toplumsalkural"'vb. tartışmaya açık bir dizi başka kavramı içeriyor... Ceza ise, yine hukuksal tanımıyla, suç işleyen kimseye yasaların öngördüğü yaptırımdır. Insan- lıktarihinin farklı evrelerinde, farklı toplumsal dü- zenlerde, bu kavramlann farklı biçimlerde yo- rumlandığı gerçektir. Insanlığın bugünkü aşamasında insan Hakla- rı Evrensel Bildirisi'nde yer alan temel ilkelerin suç ve ceza kavramlarının evrensel sınıriannı da çizmekte olduğu söylenebilir. Buna karşılık ülkemizde birçok alanda olduğu gibi suç ve ceza kavramlarının algılanışında ve konuyla ilgili uygulamalarda da tam bir kargaşa yaşanmaktadır. ••• Ceza yasamızın günün ve toplumumuzun ger- çekleriyle bağdaşmadığı konusunda uzmanlar bir süredir yazıp çiziyor. Bu yasanın "can "dan çok "mal"\, "insan"dan çok "mülk"ü koruyan, başkaca da evrensel değerlere aykın pek çok ga- rabet ve despotça yaptırımlar içeren bir yasa ol- duğu biliniyor. Cezaların yerine getirilmesindeki (infaz) çar- pıklıklar, cezaevlerinin evrensel ölçülere aykın konumu gibi sorunlar da yine uzmanlann son za- manlarda örneklerle gözlerönüne serdikleri baş- lıca konulardan... Halk kitlelerinin en büyük kamusal kuruluş olan (olması gereken) devlete karşı güvensizliği gittik- çeartıyor. Eğitim kurumlannda (özelliklede ilk ve ortaeğitimde) uygulanan eğitim sisteminin ev- rensel değerlerle çelişkili yanları, sivil toplum ör- gütlerinin halk kitlelerinin eğitilmesinde yetersiz kalışı, bu kıtlelerin (suç ve ceza kavramlannı da içeren) ahlak anlayışlarında ilkel ve içgüdüsel (in- tikamcı vb.), dinsel (kaderci vb.) eğilimleri körük- lüyor... Despot, çarpık, güvenilmez devlet (hukuk, si- yaset vb.) kurumlarıyla halk kitleteri arasındaki uçurum gittikçe açılıyor, yabancılaşma büyüyor... Halk kitleleriyle kamu kurumlan arasındaki ilişki- lerin düzenlenmesi, kamu kurumlanna çağdaş kimlik kazandırılması, kavramların yeniden ve doğru olarak tanımlanması gereken bir ortamda son derece dar bir siyasal çıkar amacıyla ortaya sürülen "af" önerisinin (bunu elini çabuk tutarak "iktidar" yapmış olmasa aynı öneri "muhale- fet"ten gelebilirdi) herhangi birsoruna çözüm ol- mak şurda dursun, top/umsal sorunlan daha da keskinleştireceği, kitlelerin kamu kurumlarına (adalete) güvensizliğini arttıracağı, halk kitlelerin- de ilkel adalet içgüdüsünü ya da kaderciiik duy- gulannı kışkırtarak kavram karmaşasını daha da derinleştireceği kolayca görülebiliyor... • • • 1982 Anayasası'nın despot ilkeleri önünde güçsüzlüğünü kabul ederek bir bakıma bu ilke- lerin yasallığını pekiştiren, "düşünce suçu" kav- ramını reddedemeyen, elçabukluğuyla hazırlan- dığı pek fazla belli olan "af" önerisi, toplumun sağduyusunun da oldukça gerisinde kalmış gö- rünüyor. Nitekim bir anne, öneri sahiplerini şöy- le eleştirebiliyor: "Şu an sokaklarda gezen ırz düşmanlan, katiller, hırsızlar dahi yakalanamaz- ken bir de içerdekileri üstümüze salacak... Ben çocuğum bile olsa, ruhunu karartmış bircaninin ıslah olmadan evimden içerigirmesiniistemiyo- rum" (Bkz. "Sabah" gazetesi, G. Mengi'nin bir yazısından...) Bir gün, ülkemizdeki bircezaevinden, "Suçve Ceza"daki Raskolnikof'unki gibi bir sesin yükse- leceğini beklemek çok mu hayalcilik ofur: "Ben sizin affınızı istemiyorum. Çünkü önemliolan be- nim kendimi affedebilmemdir. Vicdanım işledi- ğim cürmün ağırlığı altında ezilmekten henüz kurtulmadı. Siz önce 'düşünce suçu' kavramını ortadan kaldınn. Düşüncelerinden ötürü ceza- evlerini dolduran aydınlan serbest bırakın. Ceza yasasını çağın ve toplumun gereklerine uygun duruma getirin. Cezaevlerinin insanca yaşana- biliryeher olmasını sağlayın. Ve afgibi çokyön- lü bir konuyla sorumsuzca oynayarak da kamu vicdanım daha fazla tedirgin etmekten vaz- geçin..." Vatanseverier, insanlar, doğaseverler, toprak erozyonu size sevebileceğiniz hiçbirşey bırakmtyor. T.E.M.A. Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varhklan Koruma Vakfı Tel: (0.212) 281 10 27 / 268 09 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle