19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 1998 CUM4 HABERLER Dündar Kılıç eski damadını anlatırken Mehmet Eymür'ün bazı katilleri beraat ettirdiğini söyledi 6 MIT yargıdan adaın aldı'ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Tevfik Ağansoy: Ağansoy. Alaattin ÇakV cı'nın yeraitı dünyası faali- yetlerinde önemli bir görev alıyor. 1980 öncesinde 10'dan fazla yurttaşı öldü- ren. sonra Pişmanlık Yasa- sı'ndan yararlarçarak ceza- evinden tahlıye olan Ağan- soy, Çakıcı'yla birlikte ça- lışmaya başladı. Civan olayında azmettiri- ci rolü nedeniyle 2 yıl 20 gün hapis cezasına çarptınl- dı. 1989 da tahliye oldu, iti- rafçı olduğu gerekçesiyle eski arkadaşlanndan tehdit aldığını öne sürdü. Çakı- cı'dan yardım gördii. ancak ülkücü mafya liderinin bu yardımlan kendisini kullan- mak için yaptığını düşündü. Tahliyesinin ardından bir iJaç firmasının korumahğı- nı yaptı. Koruma görevini yüriitürken devletin koruma polisi Hacı Akpınar tarafin- dan korundu. Çakıcı'nın emnyle öldürülürken yanın- da Tansu Çiller'in koruma polısleri Celal Babür ile Fer- da Temd buiunuyordu. Ba- bür öldü, polislikten ihraç edilen Ferda Temel, geçen hafta çete lideri suçlamasıy- la tutuklanarak '•ezaevine gönderildi. Ağansoy, Susur- iuk Komısyonu'na verdigi ifadede, Alaattin Çakıcı'nın esas iinünü edinmesinde et- kîli olan "Civan olayı"nın ayrıntılanyla ilgili şunları anlattı: "1994 yılında Alaattin Ça- kıcı'nın istegi üzerine Kanal 6 televizyonu sahibi Ahmet Özal ile Doğuş Holding pat- ronu Ayhan Şahenk arasın- daki parasal ihtilafi Özal le- hinc tehditle çözümledim. Bu işten alıııan para konusu- nu Çakıcı'ya sorduğumda 'Para önemli değil, Ozallar gibı dostumuz olsun' dedi. Bu işin hallinden sonra 14 Eylül 1994 giinii Zeynep Özal ile Semra Özal'm sek- reteri Iclal, Uğur Çakıcı'nuı Alkent'teki evine teşekkiir için geldi. Bu arada Selim Edes'in Engin Civan"da 5 milyon dolan olduğunu, fa- izhle birlikte 8 milyon dola- n bulduğunu. eğertahsil edi- Krse kendilerine2 milyondo- lar verilebileceğini söylemiş olduğunu öğrendim. Çakıcı kaçakolarakyurtdışındaol- duğundan kendisivle cep fe- lefonuyla irtibat kurdu ve 2 milyondolarkarşılığında bu tahsilatı yapmaya karar ver- dik. Çakıcı'nın talimaüyla En- gin Civan ve Selim Edes, Dündar Kılıç'ın Selimpaşa Kıyıkent'teki yazüğında bir araya getirip yüzleştirildiler. Taraflann anlaşamaması üzerine Alaattin Çakıcı. Ci- van "ı benim nıutıaleferime rağmen tetikçi Davut Yıl- dız'a vurdurttu. Alaattin. Civan'ı vurdurtmakla hem Dündar Kıbç'u hem de beni polis karşısında azmettirici duruma düşürmek istedi. Olaydan sonra sahte bir pa- saponia vurtdışına kaçtim. Yurtdışındayken Alaattin'i arayarak pay ıma 400 bin do- lar düştüğünü söyledi. New York'a gitmemi, beni hava- alanından aJdıracağını söyle- di, ama bu benim için riskti. Alaattin'in beni harcavabi- leceğini düşünerek gitmeyip savsakladım. Çakıcı'nuı pa- rayı Türkiye'ye gönderece- ğini bUdirrnesi üzerine Tür- kiye'yekaçakolarakgeldim. Aİaattin 'Parayı rulette ye- dim' diyerek beni aldatb. Sonra aramız açıkü." Solculara karşı kullanılan ülkücü katiller. 1980'den sonra "derindevtetiır kuca- ğında palazlandılar. Döne- min yöneticileri, hizmetleri- nin karşilığını ödedi. Susur- luk kazasından sonra yeni- den kamuoyu gündernine gelen Abdulİah Çatü, Ülkü- cü Gençlik Derneği'nin 2. başkaru olarak görev yapı- yordu. Başkanı ise Muhsin Yazıcıoğlu idi. Kılıç: Eymür, katillere beraat verdirdi Susurluk sonrası gelişme- ler bu kanun kaçakJannm ki- mi zaman çıkargruplan, ki- mi zaman istihbarat birim- leri arasındaki çekişmelerde kullanıldıklannı ortaya ko- yuyor. TBMM Susurluk Komis- yonu'na ifade veren Çakı- cı 'nın eski kayınpederi Dün- dar Kılıç. ülkücü mafya lide- rinin MlT'in infaztimi için- de yeraldığını belirtirken il- ginc bir saptamanın yapıl- masına yol açıvor. Devlet içi yasadışı yapı- lanmalann odağında ver alan isimlerden Mehmet Eymür'ün bazı solcuları. hatta Nihat Erim'i öldüren- leri Bursa'da bir mahkeme- de beraat ettirdiğini, beraat ettirilenlerin çeşitli operas- yonlarda kullanıldığını ka\ - dederken bu işlemlerin ya- pılmasında Nasrullah A- yan'ın aracı olduğunu dile getiriyor. Kılıç'ın anlatım- lan. MfT'in yargı kararlan- nı yönlendirme faaliyeti yü- riirrüğünü ortaya koyuyor. Çatlı, Çakıcı ve benzerle- rinin devlet katında kabul görmesinin en önemli ge- rekçesi "ASALA ejiemleri- ne karşı düzenledilderi sav- lanan operasyonlar" olarak açıklanmayaçalışılıyor. Er- meni terör örgütü ASALA. 1970'lerin sonunda başlaya- rak Türkiye'nin yurtdışın- daki diplomatlannı katleden terör örgütü olarak dünyaya sesini duyurdu. ASALA 1975 te kurul- muştu. Örgütün iiderliğini yürüten Agop Tarakçıyan 1980'de lösemiden öldü, ye- rine Agop Agopyan getiri İdi. Örgüt. Agopyan'la eylem- lerini yoğunlaştırdı. Agop- yan. örgüt içinde terör ey- lemlerinin savunucusuydu. Askeri kanadın başında olan Melkonyan ise. Be- kaa'da eğitim almıştı. Ora- daki tartışmalann etkisiyle ılımlı bir çizginin savunu- evfik Ağansoy, Alaattin Çakıcı'nın emriyle öldürülürken yanında Tansu Çiller'in koruma polisleri Celal Babür ile Ferda Temel buiunuyordu. Babür öldü, polislikten ihraç edilen Ferda Temel, geçen hafta çete lideri suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. cusu oldu. Örgüt içındeki tartışmalar yoğunlaştı. Orly Havaalanfnda ger- çekleştirilen eylem benzeri kitlesel katliamlar, örgüt içindeki aynlıklann keskin- leşmesine neden oldu. Mel- konyan ve arkadaşlan ör- gütten aynlmaya ve ayn bir grup kurmaya karar vererek Bekaadan aynldılar. Demokratik ASALA Ha- reketi'ni kuran grup. kitle- sel bir destek buldu ve ASALA'ya göre daha çok tercih edildi. Agopyan. ken- disi gibi sertlik yanlısı arka- daşlanyla baş ba^a kaldı. 28 Nisan 1988yılındaAtina'da yüzleri kapalı kişiler tara- fından tüfekle vuruldu. Aynı dönemde Abdulİah ÇaÜı eroin kaçakçılığı yap- tığı gerekçesiyle Isviçre'de cezaevinde buiunuyordu. Çatlı'nın en yakınlann- dan. gazeteci Abdı lpekçi cinayetinin sanıklanndan Oral Çelik, ASALA'yı yok etriklerinde ısrarediyor. 500 militanı olan ASALA'ya bütün yabancı istihbarat bi- rimleri yardımcı olmasına karşın MlT'in yardımıyla örgütü ortadan kaldırdıkla- nnı savunuyor. Çakıcı'nın Ermeni terör örgütü ASALA'ya karşı mücadele ettiği gerekçesiy- le MİT yöneticisi Yavuz Ataçtarafından korunduğu. kırmızı pasaport ayncalı- ğından yararlandığı bilini- yor. İÎTTİ ODP Ketenci: Çete değil seçim hesabı yapıyorlar İstanbul Haber Servisi - CHP İstanbul Milletvekili Ahmet Giiryüz Ketenci, son olarak yakalanan ülkücü babalann "ya kalfa ya da taşeron" olduklannı belirte- rek "Asıi buniart kullanan patronlarauzanmakgereld- yor" dedi. Ketenci, uzun bir sessizlik sonrasında çete- İerin yeniden gündeme getiriimesini seçim hesabı ola- rak değerlendirdi. Ketenci, mafyayla işbirliği içinde olan patronlann devletin ve siyasetin en etkin noktalannda egemenlik- lerini hâlâ sürdürdüklerini belirterek bu nedenle olay- lann çözülmesi konusunda umutsuz olduğunu kaydet- ti. Çetelerin ortaya çıkanlabilmesi içın"Banasagcılar adam öklürtiiyor dedirtemezsiniz" sözlerinin sarf e- dildiği günlere kadar gidılmesi gerektiğini vurgulayan Ketenci şunlan söyledi. "Abdi İpekçi rinayetine, Papa suikastma. Ankara Bahçeüevler kattiamına kadargjdilebiJecek mi? 12 £y- lül'ii yapıp bu ülkücüleri sözde devlet adına kuHanan- lara kadar uzanılabilinccek mi? İ Ikücûleri; 1970'lfyil- larda solculara, 1980'li yıllarda Ermenilere, nihayet 199O'lıyıllardaisePKK"yekarşıyasadışı kimk'rkuilan- dı? Kullanan kişi. kurum, siyaset adamlan açığa çıka- rdacakmı'.'Aıjayasanıngeçiri 15. maddesinikaJdjnp ba- zı kesimlerden besap sorulacak mı?" Ketenci, seçim sürecine girildiği bir aşamada çete- lerin yeniden gündeme getirilmesine dikkat çekerek "etkiflkudretsahipieri Ueetkin medyaçe\Telerinin"sı- yasete yeni bir şekil vermeye cahştıklannı vurguladı. Mehmet Atay: Susurluk İstanbul Haber Servisi - Özgürlük ve Dayanış- ma Panisi (ÖDP) istanbul ıl Başkanı Mehmet Atay. Susurluk'un üzerinin iyice örtüldüğü bir dö- nemde Alaattin Çakıcı, Sedat Peker ve Kürşat Yü- maz gibi ülkücü mafya iiderlerinin yargıya teslim edilmiş olmalarını bir "firsat" olarak değerlendir- di. Toplumsal muhalefeti "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanük T> eyleminde olduğu gibi ye- niden dimdik ayakta olmaya çağıran Atay. "Susur- luk yeni başlıvor" dedi. Mehmet Atay, özellikle Çakıcı'nın yakalanma- sının yadsınamayacak derecede önemli bir geliş- me olduğunu, ancak üzerine gidilmezse bu olayın da Susurluk gibi "unutturulacağı"ndan endişe duyduğunu söyledi. Atay, "Örneğin Çakıcı'nın 24 Eylül'de mahke- ' meyeçıküğında çok önemli açıklamalarda buluoa- cağı söyleniyor. Ya da basın toplanbsı düzenleyece- ği haberleri geliyor. Bunlann hepsi yukanya birer mesaj. Çakıcı konuşmayacak; konuşmaması için gereken koşullar sağlanacak" dedi. Atay. devleti çetelerle işbirliğine sokan sağcı iktidarpartilerinin yine kendi inisiyatiflerinde devlete yeni bir şekil vermek istediklerini vurgulayarak "Sivri uçlardan onlar da rahatsız oldu. Çünkii artık Çakıcı gibi gi- derek si\ rilen bu uçlar kendilerine batma>a başla- dı. Şimdi onlann tek istedikJeri bu uçları biraz tör- pülemek. Yoksa tamamen ortadan kaldırmak gibi bir dertleri vok" dedi. Cindoruk, mafya için halk jürisi önerdi LEVENTGENÇELLİ BURSA -DTP Genel Başkanı HüsamertinCimtoruk, eski DYP'li milletvekillerinin Akattin Çakıa ile An- kara'da yemek yemediklerini öne sürdü. Yemege katıl- dığı iddia edilen DTP'li Devlet Bakanı Mehmet Batal- h'yı da savunan Cindoruk. suç örgütleriyle ilgili yargı- lamalar için de "'halkjürisi" önerdi. Bursa gezisinin son gününde basın toplantısı düzenleyen Hüsamettin Cin- doruk, sorulanmız üzerine Çakıcı ile yemek yediği söylenen Mehmet Batallı'yı savundu. Cindoruk şunla- n söyledi: "Bu yemekten haberim yok. Alaattin Çakı- a, İİ senedir Türkiye'de olmadıgına göre böyk bir ye- mek olasıltğı da yok. Bir duyumdur. Dediğim gibi 12 se- nedir Çakıa Türkiye'de yok! Nasd yemek yiyecelder? Beiki sanal bir y%mektir." DTClıdcn. suç örgütleriyle ilgili yargılama sorun- larmmçıkabileceğini. yasalar ve mekânların yeterli ol- mayacagını da savundu. Cindoruk şöyle devam etti: "4-5 saruklı mahkemeieri yönermek çok kolaydt A- ma suç örgüderi nedeniyle 400 samkh davalar açılabi- lecektir. Jüri konusunu Türkiye düşünmelidir. Dünya- nın pek çok demokratik ülkesinde bir asırdır uygula- nan, son zamanlarda yaygın hale getirilen, yargıya \t yargıca yardımcı oiacakjüri usulünü Türkiye'ye getir- mek lazımdir. Bu sistem vargıç karanna kamumu ka- rannın eklenmesidir. Geçmişte ben de buflkirdedeğü- dinı, sana bu olaylan görünce fîkrimi dcfiştirdim.*' Tek Gıda-Iş'te işçilerin sert tepkisiyle karşılaştı Tansu Çilleryineprotesto edildi Ziyarete MeraJ AJkşener, Hayri Kozakçıoğiu ite miUervekilleri Giir- can Dağdaş. Ta»ar Altıkulaç ve Namık Kemal Zeybek de kaüldı. İstanbul Haber Servisi - İstan- bul Menkul Kıymetler Borsa- sı'na ([MKB) üç gün önce yap- tığı ziyaret sırasında broker'lar- ca protesto edilen DYP lideri Tansu Çiller dün de Tek Gıda- îş'te işçilerin sert tepkisiyle kar- şılaştı. Çiller'in işçilere "kan emicifer" dediğini unutmadık- lannı söyleyen sendika üyele- riyle partililer arasında gergin anlar yaşandı. DYP iiden Tansu Çiller. dün Tek Gıda-İş Genel Merkezi'ne yaptığı ziyarette tepkiyle karşı- laştı. Çiller'i alkışla protesto e- den bazı şube başkanlan pence- relerden bildin attı. Bildiride, "Sayın Çiller'in Tek Cıda-fş Sendikası'na gelmesini, 5 Nisan karariarı ve toplu iş sözleşme- sinde sıfir zanı önerisi ve işçilere 'kan emici' demesini unutma- dık ve bu nedenle protesto edi- yoruz" denildi. Görüntüyü kur- tarmak isteyen partililerin Çil- ler'i öven sloganlaratmayabaş- laması üzerine sendika temsilci- leri "Burası parti binası değiL çıkın dtşanda bağınn" dedilcr. Sendikacılann protestosuna DYP'liler de karşılık verirken DYP İstanbul 11 Başkanı Celal Adan. konuyla ilgili olarak "Bunlar üç-dört tane provoka- tör komünist ajan. Halk bizi bağnna bastı. Bundan sonra da sendikalara gidilecek" diye ko- nuştu. Tek Gıda-lş Sendikası Genel Başkanı Orhan Baha ile bir sü- regöriişen Çiller ise "İşçilerbaş tacımızdu-" dedi. Çiller. 1993- 94 yıllan içinde geçirilen eko- nomik kriz döneminde işçilerin mağdur edildiğini, bunun bir kısmının 1997 yılında telafi edildiğini belirtti. tf UZYAZI/ORHÂN BİRGİT Kamuoyumuz, günlerden beri 'öaöa'lannınğerçek yüzle- ri ile tanışıyor. Hemen tümü, 1980 sonrasının düzeninin ürü- nü olan bu babaların, hangi işadamlarınca hangi devlet ihalelerinde kullanıldığı, hangi politikacılaria içli dışlı olduğu, hangi bakanlarla dilediği za- man saatler süren telefon gö- rüşmeleri yaptığını öğreniyo- nız. 'öaöa'lann çıkınlarından dö- külmeye başlayan isimlerin içinde bir tanesi, dobra dobra konuşuyor ve çıkın sahipieri için 'Onlar bizim can ciğerço- cuA/anm/z'tanımlaması ile Ça- kıcı'ların, Çatlı'ların, Peker ya da Topal'ların 'büyük baba'lı- ğını üstleniyor. Bu büyüğün özgeçmişinde, 'Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı' olduğu da ya- zılı. Başka bazı, yeni eski ba- kanlann kimisi susmakta, kimi- si kendilerini arayan her yurt- taşla telefon söyleşileri yaptık- lannı gizlememektedir. Kimi politikacı ise 'öaba'lar- la olan ilişkilerini, karakollarda işkence görmelerini önlemek amacıyla kurduklannı söyleye- rek açıklamaktadır. Doğrusu, hersabah gazete- Mafyayım, Mafyasm, Mafyayız... lerinizi okurken gözlerinizin mi yaşaracağını; yoksa midenizin mi altüst olacağını tahmin ede- mez bir durumdasınız. İşkence savlannın mahkeme tutanaklannageçtiği, resmi he- kim raporlan ile kanıtlandığı bir Manisa davası için kılını kıpır- datmayan sabık taksi şoförü politikacının ya da eski baka- nın, mafya babası için birden- bire birşefkat gönüllüsü haline gelmesi sadece trajikomik bir seyirlik oyunun konusu olabi- lir. Ama zaten hepimiz öyle bir seyirlik oyunun içinde değil mi- yiz? Kimimiz yazarı, kimi sahne- ye koyucusu, kimi esas oğla- nı; geri kalanlan ise bir yandan zoraki figüranlığa itilirken, aynı zamanda ister istemez oyunun seyircileri değil miyiz? Baba- /ar'ımızın tümünün, 1980 ön- cesinin anarşik ortamında Ül- kü Ocaklanndan yetişip serti- fika aldığını bilmeyen yok. Dünkü 'Cumhuriyet'te övünç- le o günlerdeki görevlerini an- latan, ama nedense Bitlis ma- rifetlerini teğet geçen Kemal Yazıcıoğlu gibi kimi güvenlik- çiler, bu tosunlan koruyup kol- ladıklan için 12 Eylül sonrasının sokaklarında her birisi ya tah- silatçı ya hak arayıcısı olarak yarattıklan sektörde görev aldı- lar. Bu görevde sivrilenlerden ki- mi, Ermeni terörünü bastırma bahanesi ile ceplerine devlet silahı, devlet kimliği ve pasa- portu konularak yurtdışına sa- iındı. Sonrasını hepimiz biliyor ve yaşıyoruz. Kimi dağılan Doğu Bloku ül- kelerinde yeni filizlenen kapi- talizmin yaratmakta olduğu işadamlarına zorla 'body- gard'lıkyaparakyolunu buldu. Kimi kumarhane sahipliğine soyundu. Kimi de devlet ihalelerinin yapıldığı kapılan tutarak haraç topladı. Adı, Peker soruşturması ne- deniyle DGM tutanaklanna ge- çen genç işadamımız, bu türtü ilişkilerin ticaretin cilvesi oldu- ğunu dünkü gazetelere gön- derdiği açıklamada söylüyor- du. Ihale düzeninde bir yanda kamu adına işlemi yöneten, öte yanda işte pey sürüp işi üstlenmek isteyenlerin olduğu- nu sananlarımız, komisyonu- nun taban fiyatı iki buçuk mil- yon dolardan başlayan 'koru- yucu baba 'lann olduğunu da öğrenir oldular. Alaattin Çakıcı'nın, MlT'in elinde bulunan te/efon konuş- malannda kendilerine 'mafya' denilmesinden kızgın olduğu anlaşılıyor. O kendisini, hükü- metleri kurabilecek, isterse dü- şürebilecek kıratta biri olarak gösteriyor. Amaözelleştinme ihalelerinin trafiğini de yöneten kimliğini de, öbür görevine ekleyerek. Daha doğrusu, ihale işinde di- lediği olmazsa, öcünü bakan başı yemekle alacağını en ga- liz sövgü sözcüklerini kılıf ola- rak kullanaraktehditlersavuru- yor. Ecevit ve Deniz Baykal'ın adını kullanırken isimlerinin önüne ağdalı sövgü sözcükle- ri eklemekten geri durmuyor. Belli ki, sosyaldemokrat ya da demokratik sol politikacı kimliğini, yolunu tıkamış birer engel gibi görüyor. Kimi politikacılar ise, bu ko- kuşmuş düzenin paydasından alabileceği kadar siyasi rant sağlama uğruna baba koruyu- culuğuna soyunmuş. •*• Babalarla yatıp babalarla kalkan, ama bu bu çarpık iliş- kilerini düzeltebilmek için şim- dilik birarpa boyu bile iterleye- meyen birtoplum, elbette dün Yunanistan başkentinde yapı- lan Klerides-Simitis doruk toplantısındaki S-300 füzeleri- nin Kıbrıs'a konuşlandınlması- nın hangi aşamada olduğunun ayırdında değil. Bin kişilik bir PKK topluluğu- nun Libya devriminin kutlama- larındaki geçit törenine katılıp Kaddafi'nin önünde yürüyü- şünün de... Öcalan'ın Güneydoğu Ana- dolu'dasilahlı sabotajlarını sür- dürürken; Batı dünyasına yö- nelik 'Bize Türkiye'de siyasi ör- gütlenme hakkı tanınsın' söz- de banş sever stratejisinin de. Ulusça silkinmemiz hemen şimdi değilse, acaba ne zaman başlayacak? Obirgitposta.cumhuriyet. com.tr Faks:0212-677 07 62 BffiBAKIMA SERVER TANİLLİ MebahatPohlreich'aSaygı... Çağrı, Almanya'nın Bielefeld kentinden geliyor. Almanya içinde ve dışında, bu arada Türkiye'de birçok kişiye gönderilmiş olsa gerek. Insanı için- den saran bir üslûpla yazılmış davet, şöyle başlı- yor: "Merhaba değehi dostlanm, Size bu mektubu yazan arkadaşınız, Bielefeld kentinde, sosyal hizmet alanında koskoca bir çey- rekyüzyılı geride bıraktı, Çeyrek yüzyıl, yani dolu dolu 25 yıl. Söylemesi kolay. Bu uzun yolun yaşanması kolay mıydı acaba? Bunu çok düşündüm. Evet, kolay değildi, ama güzeldi. Insanlaha birlikte, insanlar için yüründü- ğü için güzeldi, hem de çok güzeldi. Bu yol, aynı mekâniarı, aynı sıkıntı, sevinç, ba- şan ve başarısızlıklan paylaştığım dostlanmla be- raber yürüdüğüm için güzeldi". Anlatıyor, anlatıyor; ve sayfanın sonunda, "Bu yolu bir daha kosabilihm gibi geliyor" dedikten sonra, pek haklı bir isteği dile getirerek bağiıyor sözlerini: "Bu 25 yıllık süreç içersinde bana başa- nnın her çeşidini tattıran siz sevgili dostlanm; bu sevincimi, umudumu, her zaman olduğu gibi yi- ne sizlerle paylaşmak istiyorum ". Kendisini sevenlerin, bu arada politikacıların ve onlardan biri olarak Federal Pariamento Milletve- kili Leyla Onur'un da katılacağı birtoplantının ta- rihini ve yerini belirtiyor: 2 Eylül 1998 günü, saat 16-21 arası; Bielefeld yeni beledıye binası toplan- tı salonu. Altında da imzası: Nebahat Pohlreich. Duygulandım; dalıp gittim bir süre... • Almanya, gurbetteki insanlarımızın en çok oldu- ğu bir ülkedir. Az değil 2 milyonu aşkın bir kitle. Ço- ğu emekçi olan ve ekmeğini kazanmak için yur- dunu-yuvasını terkedip yollara düşenlerden, Av- rupa'nın başka ülkelenne rastlayan payı da hesap- larsanız, kıtada birkaç milyonluk dev bir cemaat! Ama, belki de en sorunlu cemaat! Sorunlar da, sadece bireylerin kendisinde baş- layıp bitmiyor. İnsanlar, dışardan ve içerden bir "kuşatma" altında. Önce, gelip içine girdikleri kapitalist düzenin in- safsızlıkları: Dışardan bakıldığında alabildiğine ci- lalı olan düzen, çoğu kırsal kesimden çıkıp gelmiş insanlarımızın karşısında korkutucu bir duvar ha- linde. Hele hele 80'li, 9O'lı yıllarda, kapitalizm ba- şı daraldıkça hıncını iştebu kitleden alırolmuş. Irk- çılık ve yabancı düşmanlığı, yalnız emekçileri bir- birinden ayırmakla kalmıyor, üstelik canlara da kasteder halde. Cemaat, bir de kendi içinde bölünmüş; özellik- le dinci akımların, bir elleri insanlarımızın vicdanın- da, bir elleri de ceplerinde. Camilerine varıncaya kadar ayırmış, her yönden kanırta kanırta sömü- rüyor. Ona eklenen başka bölünüşler... Ne yapsın Türk Ahmet'le Kürt Mehmet? Birey ve aile olarak kim çözecek sorunlarını? Almanya'da sosyal hizmet daireleri, bir ölçüde yot gösterir haldedir. Ama onların da içinde asıl et- ' J klli ölanlar, kendini gurbetteki çaresiz insanlannin sorunlarını çözmeye adayâhlardır. İnsanlarımızın, eğitimden barınmalarına kadar akla gelebilecek her sorununun üzerine içtenlikle yürüyen bu öz- verili yol gösterenler imdada koşarlar. Içlerindeki yurt ve insan sevgisiyle öne düşer- ler. Nebahat Pohlreich işte onlardan biridir! Almanya'nın kuzeyinde önemli bir kentte, Bi- elefeld'de oturur. Gönlünü oradan insanlara açmış ve gayretiyle sabrını yollarına döşemiştir. Yaptığı, ne kadar önemli olursa olsun, sadece yeknesak sosyal hizmetler değildir. insanlarımızın kafalannı dayoğurup onarmanın kaygısını taştr: Bu amaçla paneller düzenler, konferansçılar çağırır, kültürel şenlikler tertipler. Bir eli Avrupa'daysa bir eli de Türkiye'dedir. Türkiyeli yığınla aydın, rahmetli Mustafa Ek- mekçi başta olmak üzere, onun sayesinde Biele- feld'den geçmiş, oradaki insanlarımıza Cumhuri- yet ve demokrasi fikir ve inancını taşımışlardır. Nebahat Pohlreich, gerçekten bir militandır. Ama çağnsının bir yerinde dediği gibi, "kadın- erkek, genç-yaşlı, sarışın-esmer, Doğulu-Batılı, Müslüman-Hıristiyan, sağcı-solcu demeden"eli- ni uzatan; kendini adadığı yolda "insanlarla birlik- te, insanlar için" yürüyen bir militan! işte 2 Eylül'de Bielefeld'deki toplantı, böylesi bir insan için düzenlenmiş bulunuyor. O gün orada, her diyardan koşup toplanacak olanlar, Nebahat Pohlreich'ı kutlarken, aynı zamanda "insanlarla birlikte, insanlar için" yürünen yolların heyecanını ve güzelliğini de paylaşacaklar onunla. Çağnlısınız, buyurunuz şölene sevgili okur- larım!.. The Cuardian'ın iddiası 'Türkiye Avrupa Konseyi'nden atılabilir' LONDRA(AA)-İngıl tere'de yayımlanan The Guardiangazetesi; Türki- ye'nin. evi 1974 Banş Ha- rekâtı sonrasında Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti topraklannda kalan Rum kadına Avrupa însan Hak- lan Mahkemesi tarafın- dan uygun görülen tazmı- natı ödememesi halinde. "Avrupa ile tek bağı olan" Avrupa Konseyi'nden atılmasının kaçınılmaz olacağını iddia etti. Gazetenin Brüksel mu- habiri Martin VValker'ın haberinde, AB'ye girme- ye çalışan Türkiye'nin. Rum turist rehberinin Girne'de KKTC sınırlan içinde kalan evine karşı- lık Avrupa İnsan HakJan Mahkemesi tarafindan bi- çilen 544 bin sterlin tuta- nndaki tazminatı ödeme- si gerektiği ifade edildi. Ankara'nın, Avrupa in- san Haklan Mahkeme- si'nın karanna cevaben. Türkiye açısından yapıla- bilecek bir şey olmadığı yolunda açıklamada bu- lunduğunu da belirten Vv'alker, Avrupa Konseyi parlamenterlerinin yasa- lar gereği Ankara'yı söz konusu tazminatı ödeme- ye zorlamayı sürdürecek- lerini. bu tartışmanın ilk olarak Konsey'in 14 Ey- lül'de Srrasbourg'da yapa- cağı toplantıda açılacağı- nı ifade etti. Bu arada. Türkiye'yi Avrupa Konseyi ile karşı karşıya getireceği iddia edilen dava. Rum turist rehberi Titina Loizidou tarafindan 1989 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 50. mad- desindeki "her kişi ve va- tandaşm malı teminat al- tındadır" hükmüne da- yandınlarak açıldı. Daha sonra mahkeme tarafin- dan alınan kararda, Türk makamlannın, Loizi- dou'nun haklannı gasp ettiği karanna varılarak Türkiye'nin 300 bin Kıb- ns Sterlini tazminat, 20 bin sterlin manevi tazmi- nat ve 147 bin Kıbns Ster- lini de mahkeme masraf- lan için ödemesi hükme bağlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle