Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 1998 PAZARTES
HABERLER
KÖKTEN-NUKLEERCI YAKLASIMIN DAYANILMAZ YANLISLARI -2- / PROF. DR. TOLGA YARMAN
Akdeniz'denüldeer santral olmazKökten-nükleerci üçüncü sav;
Ülkemizde niikleer enerji üretimine
girişerek. niikleer teknolojıye sahip
oluruz. Bu sa\ da çok bır mana ıfade
etmıyor. Bakın çünkü, Türkiye
örneğın, ellı yıldan fazla bir süredır.
gayet etkin "hava yolu işletmeciüği''
yapıyor. Eğer hava yolu ışletmeciliğı.
aviasyon teknolojısının edınilmesıni
sağlasaydı, Türkiye bu teknolojide,
Dünya'da öndeki sıralarda yer alırdı.
Ama böyle değil. Isviçre'den buraya
gelirken. Zenith marka bir saat satın
alıp. kolunuza takarsanız, saat
teknolojisini ülkemize getiriyor
olmazsınız. Bir. saat imalat makinesi
alıp gelseniz. buraya yine. saat
teknolojisini getiriyor olmazsınız.
Işletmecilik başkadır, imalat becerisi
başkadır, teknolojıyi edinmek
başkadır. Demek ki, niikleer santral
işletmeciliği, Türkıye'ye nükleer
teknolojiyı getirmez, bunun imalat
becerisıni bile getirmez. Türkıye'ye
nükleer enerji üretimi getirmek
isteyebilirsıniz. Ancak bu sıze nükleer
teknolojiyı sağlamaz!
KÖKTEN-NÜKLEERCİ
DÖRDÜNCÜ SAV
Türkiye nükleer enerjiüretimine
girişerek nükleer silah yapabilir.
Diğer bir nokta olarak"ülkemizde
nükleer enerji üretiminin. Türkiye'nin
atom bombasına sahip olmasının ilk
bir adımı olduğu" yönünde olarak.
özellikle asker çevrelerimızin
desteğını harekete geçirme hevesıyle
ortaya getınlen ıddiaya değınmek
yennde olacaktır. Bunun bir
aldatmaca olduğu bir yana.
Türkiye'nin böylesi. aynca köksüz bır
maceraya çekilmek istenmesinın
bedeli de. her halde gözden
kaçınlmayacaktır. (Bakınız. T.
Yarman, "Atom Bombası Masabyla
Türkiye'de Nükleer Santral TezgâhT.
MiJJiyet, 9 Ekım 1997.) Eğer bir an
için akla Hindistan ve Pakıstan'ın,
geçtiğimiz 1998 tlkyazı'nda
sergılediklerı tablo getirilmekteyse,
gelişmelerden, içinde olduğumuz
bölge uzantısında ülkemizin de şöyle
ya da böyle etkilenmemesi. tabu, hıc
mümkün görünmüyor. (Bakınız T.
Yarman. "Orta Asya'da Nükleer
Dehşet, Orta Doğu ve Türkjye".
Milliyet. 3 Haziran 1998.) Ne ki,
zaman efelenme. ya da efelenme
sevdalanması geçirme zamanı değil.
bilge olma zamanıdır. O açıdan şu
hususlann derhal anımsanmasında
yarar var. Bir defa Türkiye, Nükleer
Silahlann Yayılmasının Onlenmesi
Anlaşması'nı hükumet olarak
imzalayan ilk ülkelerden biri olmanın
ötesınde, bu anlaşmayı 1981'de
TBMM'den geçırerek kendi açısından
kesinleştirmiştir. Türkiye, aynca
geçenyıl (1997). Birleşmiş Milletler
bünyesinde, Nükleer Denemeleri
Yasaklayan Anlaşma'ya da ımza
koymuş bulunmaktadır. Kısa deyişle,
Türkiye Atom Bombası'nı
yapmayacağını, (elinde atom silahı
olsa) bunu denemeyeceğini. taahhüt
etmiştir. Şu var ki. şimdi olup
bitenleri elbette yakından ve
fevkalade etkin olarak izlemek
zonındadır. Bölgede nükleer silahlann
uç vermemesi için. gayet aktıf, kişiliki
roller üstlenmelidir. Nükleer silahlar
(bunu artık insanlığın iyice kavramış
olması gerekir), kullanılmak için
def ildir! Hıroşıma ve Nagazaki
ibretliklerinden sonra, şükür ki
etkileri, şu aşamaya kadar, caydıncılık
özelliğıyle sınırlı kalmıştır. Kazara
kullamlsalar: bu: ağızdan yel alsın.
taraflar açısından yalnızca. hüsran ve
felaketten ibaret olacaktır; bir insanlık
suçu ve dramı oluşturur. Nükleer
silahlanmanın sonunun olmadığınm
idrakinin (hem de 1970'ler sonrası.
"stratejik silahlann sınırtandırdması
yönündeki anJaşmalar" sürecinde
yaşanmış olmasına karşın). şimdı
içinde oldugumuz evrede, bir nükleer
kâbusa, patlamaması yönünde,
herkes, her kurum ve her ülke. üstüne
düşen gayreti sergilemelidir. Bununsa
yolu; elli yıl önce yapılmış "şu lanetli
oyuncaklarT: yoksulluktan
çıkılamazken, duçar olunan bölgesel
çatışmalar sürecinde. çoluk cocuğun
nzkından keserek. keşfedip imal
etmekten, geçmiyor.
KÖKTEN-NÜKLEERCİ
BEŞİNCİ SAV
Radyoaktif nükJeer atıklar. hiç mesele
değildir! "Nükleer atık sorunun hiç
bir mesele oluşturmadığına". bu
arada, yukanda en önemli ikisinı
andığım "nükleer kazalann
önemsenmemesi gerektiğjne" dair, her
şey bir tarafa, bır defa takım tutar gibı
ele alındığı için, objektif, bilimsel bir
yaklaşımla katiyen bağdaşmayacak,
kökten-nükleerci başka savlar da var.
Yersizlikten bunlann üzerinde
yeterince duramıyorum. Şu kadannı
söyleyeyim ki, nükleer santrallerden
çıkan radyoaktif atık sorunu. buna
ilişkin önemli çalışmalar bulunmakla
beraber, henüz daha tam tatminkar
(yani, söz konusu hangi nükleer
ülkeyse, oranın kamuoyunun kabul
edeceği) bir çözüme ulaştınlmış
değildir. Mesele yalnız bilim adamlan
ve teknisyenlerin kabul edecekJeri bir
çözüm bulmak değildir. Mesele bunu,
Marmara Bölgemizin güneyinden itibaren, Avrupa'nın Akdeniz
Rivierası'nda nükleer santral yoktur. Aksi ilk örnek, "Akkuyu"
olacaktır!. Işte bütün bu sebeplerden dolayı, Türkiye'ye bir
nükleer santral kurulması kararı muhakkak verilmekte ise, yer
seçiminin behemehal yeniden değerlendirilmesi gereği vardır.
Nükleer santrallar Karadeniz sahillerinde kurulmalıdır.
"kamuovuna" kabul ettirmektir.
Demokrâtik ülkelerde bilım ve teknik.
dayatmacı bır vaklaşım gelıştiremez.
Tam tersine. \ücut bulduğu
kamuoyunu. ikna sorumluluğundadır.
Bunu başararrnyorsa, başka
seçenekler oluşturma yükümlülüğünü
taşır. Aynca hiç bir namuslu bılim
adamı; yanmış nükleer yakıtta
birikmiş plütonyumu buradan
sıyırmazsanız. o zaman 250 000 yıl;
yok sıyınrsanız (ki bu işlemin,
örneğin ABD'de > ıllar önce
terkedildiğinı yukarıda kaydettiydik).
o zamansa yine de 1000 yıl, nükleer
kabristanlarda saklamanız gerekecek
nükleer atıklann; bu süre zarfında, hiç
bir olumsuz gelişme olmaksızın.
buralarda sağlıklı bıçımde muhafaza
altında bulundurulabıleceğinın.
güvencesini veremez. Olsa olsa. "öyle
olacağınu ortava konulan önlemler
çerçevesinde, kuvvetie ümidettiğini"
ıfade eder.
KÖKTEN-NÜKLEERCİ
ALTINCI SAV
Nükleer kazalar. özellikle de Çernobil
kazası çok fazla önemsenmeye
değmez! Bir dığer yandan, bizdeki
(bilim adamı terbiyesini
özümseyememiş) kökten-
kurbanlannın "en temel haklannı'"
çığnedıkleri. onlann çektiği acılan
küçümseyip inkâr ettikleri ve onlara
tepeden bakma tavırlannı
sürdürdükleri için, suçludurlar! Bu
yargıyı. hele kökten-nükleerci olup,
siyasi bulabilırsiniz. Bana göre şu
satırlarda pek çok "doğnı" olmakla
beraber, biliyor musunuz. savınıza
yine de memnuniyetle katılınm.
Yalnız bir koşulla. Kendınizi de siyasi
davranıyor olarak ilan ederseniz. işte
bu koşulla... Yaa, yok öyle sözüm ona,
saftirik, bir de otorite edalı, bilimsel
gerdan kıntmalarla. ama bal gibi.
üstelik en koyusundan, siyasi raspa
numaralan!. Şimdi son bir nokta
olarak. ilk nükleer santralın kurulması
öngörülen Akkuyu Mevkıi'ne ilişkin
görüşümü dikkatlere getirmek
istiyorum.
YA AKKUYU?
Sılifke'ye bağlı (Adana'nın yuvarlak
yüz kilometre Batısı'ndaki) Akku>Ti
Mevkii; yirmı yıl kadar önce, yıllar
alan ve ulusça övünç duyabileceğimiz
çalışmalarla: buraya bir nükleer santal
kurulup kurulamayacagına dönük
olarak; evveliyetle, stratejik (askeri-
açıdan-önceliksei), sismolojik
(depremsel), jeolojik (yer-oluşum-
hatırlanmalıdır. 2. tkinci bir sebep
Akkuyu'nun, bilhassa Marmara
Bölgemız'de odaklanan başlıca sanayi
yük merkezlerine uzak olmasıdır.
Böyle olunca, elektrik taşınması
sırasında meydana gelen kayıplar
artmaktadır. 3. Üçüncü bir sebep
tekniktır. Akkuyu'ya kurulması
düşünülen nükleer santral, her
saniyede. onlarca ton su
pompalanarak, soğutulmak
durumundadır. Santralın deniz
kenanna kurulmak istenmesinin baş
sebebi budur. Soğutma suyu ne kadar
soğuk olursa. santralın \erimi o kadar
yüksek olur. Şimdi, Akdeniz'le
Karadeniz arasında, yaz kış, kabaca
on derece kadar bir sıcaklık farklılığı
bulunmaktadır. Söz konusu olgu,
nükleer santralın Karadeniz
sahilimızde bulunacak bir mevki
yerine Akkuyu'ya kurulması
durumunda, santral verimini yüzde
birkaç kadar düşürür kı, bu, az önce
değindiğimiz "uzaktan Oetim
kayıplanyla' birleşince. Istanbul'a bir
ara, elektrik kaynağı olmuş,
Silahtarağa santralı kadar bir santral
bölümünün heba edilmesi anlamına
gelir. 4. Akkuyu'ya bir nükleer
santralın kurulmasının, özellikle
turistik açıdan ne denli caydıncı bir
etken oluşturacağı da. kesinlikk- göz
Çernobil Nükleer Santralı'nda meydana gelen kaza, arkasında bu acı görüntüleri bıraktı.
nükleercilenn. sorgusuz sualsız
benımsedıkleri UAEA (Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı) ve sair, çeşitli
ulusların. nükleer çıkarlannı savunma
işlev indeki kuruluşlann (aynca,
misyonlan bu olduğu için gayet
anlaşılır) propagandasından,
kendilerini alamayıp. dünyayı sarsan
nükleer kazalan, neredeyse arada bir
olmalannın faydasını
savunabilecekl!) kadar kendilerinden
geçerek. küçümseme yaklaşımmdan
gen duramadıklannı. hayretler içinde
izliyoruz. Burada maalesef aynntıya
giremiyorum. Ama şunu söylemeden
geçemeyeceğım. Çernobil kazasını.
yapıldığını izlediğimiz şekilde. sırf
nükleer enerji üretiminin ne kadar
"iyi" olduğunu, olumsuz herşeye
gözünü kapayıp, holiganca savunmak
üzere, onca küçümsemek için,
gerçekten ya vicdansız ya da işte
hasta bir atom fanatiği olmak gerekir.
Bakın. Sürekli Halklar Mahkemesi
Çemobil Uluslararası Tıp
Komısyonu, 1996 Nisanı'nda
Viyana'da gerçekleştirdiği duruşma
uzantısında hangi karara vanyor: -
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı,
keza ulusal atom enerjisi kurumlan ve
nükleer endüstrinin çıkarlan adma bu
kurumlara. tasarruf ettikleri paralan
veren hükumetler.. Yalanla, baskıyla
ve "ahlaki" olmayan bir biçimde,
para gücünün kullanılmasıyla, nükleer
enerji üretiminin, ne pahasına olursa
olsun. devam ettirilmesinde israr
ettikleri için.. Yenilenebilir alternatif
enerji kaykalannın, her çeşidini,
ortadan kaldırma girişimini
sergilediklen için.. Nükleer kaza
bilimsel), v.b. knterler bazında. birçok
aday mevkii arasından seçilmiş; sonra
da. dikkate alınması gereken tüm
kriterler ıtibariyle didik didik
incelenmiş; en nihayette ise, ilk
nükleer santralımızın "kurulabileceği
bir mevki'' olarak benımsenmişti.
Gerçekte, en önce. ülkemizin başlıca
sanayii yük merkezlerine yakınlığı
dolayısıyla, Trakya Karadeniz sahılı
üzerinde durulmuş; ancak bilhassa (o
zaman) Yunanıstan'la yaşamakta
oldugumuz sorunlar yüzünden,
Trakya'dan (stratejik nedenle).
vazgeçılmek zorunda kalınmıştı.
Türkiye'ye muhakkak bir nükleer
santral kurulması karan siyaseten
gelıştirilmekteyse (ki şahsen bunun
henüz hayli ham olduğunu
düşünüyorum), o takdirde, en önce
Akkuyu mevkıinin. evvelki çalışmalar
\e yakınsama ötesinde. özellikle
Adana'da yeni olarak meydana gelen
deprem itibariyle. kamuoyu nezdinde.
"sismolojik güvenliğüıin" şüpheye yer
bırakmayacak biçimde kanıtlanması,
keza, Akkuyu yakınındaki Ecemiş
Fay Hattı'nın aktif olduğuna daır
bilimsel savın dikkatle incelenmesi
gerekmektedir. Bu husus saklı olarak,
Akkuyu mevkiinin, yine de, "dört
önemli sebepten" dolayı "en iyi bir
mevki" sayılamayacağını, dikkatlere
sunmak isterim. 1. tlk bir sebep,
Trakya'nın stratejik sebeple
dışarlanmasının, en azından bugün
için, kabul edilebilir bir yaklaşım
oluşturmadığıdır. Aynca, Akkuyu
mevkıinin, örneğin, Kıbns'ta
konuşlandınlabilecek (mutasawer)
Rum Füzeleri'ne "yakın'' olduğu
ardı edılemez. Bö>lesı bırgelışmenın
düşmanlanmız, hatta runzmde.
komşu rakiplerımız tarafından bir anti
propaganda malzemesi yapılacağı,
düşünülmek gerekir. Öyleyse. söz
konusu hususun da muhakkak.
bugüne kadar olduğundan daha farklı
biçimde. o arada her halde. turistler
nezdinde yapılacak bilimsel anketlerle
değerlendirilmesi zorunludur. Bu
çizgiden olarak şu husus önemle
belirtilmelidir ki, Akdeniz'e kıyısı
olan hiçbir nükleer ülkede, Silıfke'nın
epey kuzeyine, taa Çanakkalemiz'e
kadar çıkan bir kuşak üzerinde
(Akdeniz suyu ile soğutulan) hiçbir
nükleer santral yoktur. İspanya'da
Madrid Bölgesı'ne elektrik sağlayan
ve Akdeniz üzerine kurulu dört
Ispanyol nükleer santrali, keza. Orta
ttalya Bölgesi'ne elektrik sağlayan iki
Italyan nükleer santralı
bulunmaktadır. Ancak bunlann en
güneyde olanı, Marmara
Bölgemizden daha güneyde değildir.
Fransanın Akdeniz sahilinde ise tek
bir nükleer santral bulunmamaktadır.
Bu çerçevede. ne (eski) Yugoslavyada
ne de Yunanistan'da, dolayısıyla
bunlann Akdeniz sahillerinde nükleer
santral bulunmadığı önemle
anımsanmalıdır. Demek ki, Marmara
Bölgemız'ın günevinden itibaren,
Avrupa'nın Akdeniz Rivierası'nda,
nükleer santral yoktur. Aksı ilk örnek.
"Akkuyu" olacaktır!. İşte bütün bu
sebeplerden dolayı, Türkiye'ye bir
nükleer santral kurulması karan
muhakkak verilmekte ise, yer
seçiminin behemahal yeniden
değerlendirilmesi gereği vardır.
Türkiye çar na çar bir nükleer
kuracaksa, bunun yerı her halde
Akdeniz kıyılanmızda değil, sanınm
(gerekli araştırmalar saklı olarak)
Trakya'nın Karadeniz sahilindedir.
ÖZETLE... o Ülkemizde, "nükleer
enerji üretimi" bugün artık "teknik
bir zorunluluk" kesinlikle değil,
"siyasi bir tercih konusudur". • Diğer
taraftan, ülkemiz nükleer enerji
üretimine hiç mi hiç "hazır" değildir;
ciddi bir hazırlıksa, o da dolu dolu, en
az bir on yıl gerektınr. • Ülkemizde
nükleer enerji üretimi, gelişen dünya,
özellikle de bölgemiz enerji
konjonktürü yanı sıra, bilhassa da
hıdrolık (su) potansıyelimızin daha
yaklaşık yüzde yirmisi ancak
değerlendinlebilinmişken, bugün için
aynca, "öncetikli" bir sırada, hiç
gösterilemeyecektir. • Ülkemizdeki
uranyum ya da toryum gizillerimizin
ulusal bir nükleer stratejiye baz olarak
işaret edilmesiyse, hiç ınandıncı
değildir. Herşey bir yana, o da (yakıt
hammaddesı değil), "reaktöre
konulacak duruma" getirilmış
"nükleer yakrt"; milyarlarca dolarlık
nükleer santralın kuruluş masraflan
içinde, "yüzde birlik" bir yer, ancak
tutar. Aynca toryum, fisil (doğrudan
nükleer enerji üretebilir) değil, fertil
(nükleer enerji üretecek maddeyi
verebilir) bir maddedir; o nedenle,
nükleer enerji üretiminde doğrudan
kullanılmaz; fisil olan uranyuma
dönüştürülmesi ise, özellikle bizim
koşullanmızda, pratikçe ımkânsızdır.
• "Türkiye'nin atom bombası
yapmak üzere, nükleer enerji
üretimine yönelmesi gerektiği'' de tam
bir "aldatmacadır" Bır defa Türkiye,
"Nükleer Silahlann Yayılmasının
Onlenmesi AntiaşmasTna en önce
ımza koymuş ülkelerden bindır. o
Başka bir taraftan Akkuyu'nun
(Adana'da yeni olarak meydana gelen
deprem itibanyle, kamuoyu nezdinde,
"sismolojik güvenliginin" şüpheye yer
bırakma>acak biçimde kanıtlanması,
keza, yakınındaki Ecemiş Fay
Hattının aktif olduğuna dair bilimsel
savın dikkatle incelenmesi gerektiği
hususlan saklı olarak), buranın,
bugün için artık iyı bir nükleer yer
seçimi oluşturmamaktadır. Bir defa,
işte, "sanayi yük merkezine" uzaktır.
Oysa"askeri strateji" ıtibariyle.
"Trakya Böigemize bir nükleer santral
kurulmamas gerektiğiııe'' dair tez,
bugün için geçerli sayılamayacaktır.
Demek ki, bir nükleer santral bugün
muhakkak kurulacaksa, uygun bir yer,
Marmara Bölgemiz'in kuzeyinde,
Karadeniz sahilinde aranmalıdır.
Aynca ve önemle. Akkuyu mevkıine
kurulacak bir nükleer santral,
"Türkiye'nin Akdeniz sahilleri
radyasyonlu" gıbi (burada sağlıklı bır
nükleer enerji üretimi sürecinde), ne
kadar yalan olursa olsun, ancak hiç
şüphe yok ki, gayet etkin olabilecek
bir antipropaganda malzemesıne
çanak rutacak ve bölge turizmini
korkanz. fevkalade olumsuz biçimde
etkileyecektir. Akdeniz denız suyunun
sıcak olması da santral termodinamik
verimini yüzde birkaç mertebesinde
olmakla beraber. yine de ihmal
edilmemek gerekecek bir ölçüde,
olumsuz etkileyecektir. • Nükleer
enerji hiç şüphe yok ki. genelde
gözden düşmüştür. Bıze şimdi nükleer
santralı, kredisiyle getiren kuruluşlar,
bunu önce kendi ülkelerinde sıkışmış
olduklan için ve hükumetlerinin
desteğiyle yapmaktadırlar. Böylesi bir
gelişme, pazarlık gücümüzü arttıracak
bir faktör olmakla beraber, yine de
kökenınde yatan sebeplerle birlikte
değerlendirilmek yerinde olur.
• Diğer bir yandan gerek ABD'de
gerekse Avrupa'da, özellikJe, Fransa
ve Almanya?nın işbirliğiyle, evvelki
istenmedik gelişmelen bertaraf
edecek yeni nükleer tasanmlar
üzerinde çalışılmaktadır. Türkiye,
nükleer çağa adım atma karannı
verecekse. bu gelişmelen herhalde
beklemelidir. • Türkiye'nin. aynca
söz konusu açıdan, önünde rahat rahat
yeterli bir süre bulunmaktadır. Eğer
muhakkak olacaksa, nükleer
teknolojiye girişmenin zamanlaması
gayet önemlidir. Böylesi bir yükü on
yıl önce sırtlamış olmakla, mecburiyet
tahtında şimdi ya da on yıl sonra
sırtlamak arasında.
kaynaklanmızı"doğru" kullanmamız
itibariyle. çok ama çok fark vardır.
Kanımca bugün; izleme. araştırma ve
mümkün akılcı ulusal seçenekleri
çalışıp geliştirme zamanıdır.
Arkasında şunca görenek ve birikimi
olan bir ülkenin, muhteris ama
yararsız. dahası kof, kıt kanaat
imkânlanmızı. ehliyet ve akılcılık
çizgisinden alabildiğine uzak, plase
etmeye kalktığı için, düpedüz günah
sayılacak. maceracı yaklaşımlarla,
gönül eğlendirmeye yönelmesini, açık
söyleyeyim. hazin bulmamak
mümkün değildir. Meydan verilmekte
olan zarardan (şunca görenek ve
birikimi olan bu ülkede, her şey bir
yana, bir defa sırf bu sebeple),
dönebileceğimize, yürekten
güveniyoruz.
BtZBÎZE
ERDAL ATABEK
Başarısız Olma Sanatı
"Başansız Olma Sanatı", kimselerin ilgilenme
diği önemli bir beceridir. Herkes "başarılı olma'
peşinde koşar da "neden başansız olunur" soru-
sunun yanttını kimseler merak etmez. Oyss
önemli olan bir konuyu olumlu-olumsuz yanlany-
la kavrayabilmektir.
"Başansız Olma Sanatı "nı kavrayabilirsek arka-
dan "Mutsuz Olma Sanatı"r», "Nasıl Yalnız Kalı-
nır?"\ da inceleyip "talihsiz kaderimiz"\ gözden
geçiren bir dizi yaparız.
"Başansız Olma Sanatı"n\n ilkelerini gözden
geçirirsek:
- Hedef beliriemeyi dert etmeyin.
"Hedef belirlemek" diye bir ilkeden söz eder-
ler ama sız aldırmayın. Elbette sizin de bir hede-
finiz vardır. Hatta birden daha fazla hedefiniz bi-
le olabilir. Bu işin ukalalan "kendinizi dağıtmayın,
belirii bir hedefiniz olsun. Üstelik bu hedefi se-
çerken onu istediğinizden emin olun" derlerse de
siz aldırmayın. "Hedefim olsun" diye kendinizi kı-
sıtlamayın, yeteneklerinizi sınırlandırmayın. Her
şey sizin hedefiniz olabilir. Sabah başka hedefi-
niz olur, akşam başka. Bu sizin akıl zengınliğinizi
gösterir. Kendine tek hedef seçip de ona ulaşa-
cağım diye çabalayanlara gülüp geçin. Onlar ya
saplantılıdır ya da hayatı fazla önemserler. Hede-
finiz günlük olsun, taze kalsın. Süt de yumurta da
günlük olunca taze taze tüketilmiyor mu? Hedef
seçeceğim diye kendinı zorlayanlara da aldırma-
yın, siz kolay ve rahat şeyleri hedef diye belleyin.
Başansızlığın güvenli bir adımını atmış olun.
- Zamanı kullanmayı tasa etmeyin.
Bir işi yapmaya karar verdinız diyelim ya da bir
yere gitmek istiyorsunuz, saate bakıp durmayın.
Saat nasıl olsa size bakıyor, sizin ayrıca ona bak-
manıza gerek yoktur. Geç kalırsanız ki sık sık geç
kalırsınız her zaman uygun bir mazeretiniz olsun.
Trafik sıkışıklığı çok iyi bir kurtarıcıdır. Kimse de
size "trafik her zaman sıkışık, neden hesaba kat-
mıyorsun" demez de içinden "hem tembel hem
de kurnazlık ediyor" der ama aldırmayın. Başarı-
sız olmayı gerçekten biliyorsunuz, bu da size ye-
ter. Hayatınızı program yaparak daraltmayın, bi-
liyorsunuz ki program yapmak yaratıcılığı engel-
ler. Siz yaratıcı olduğunuz için programa gele-
mezsiniz. "Program", önceden yazılı olan de-
mektir, siz de böyle biryanlış yapmayın, bir top-
lantı mı düzenliyorsunuz, ona katılmasını istedi-
ğiniz kişileri iki üç gün önceden çağınn yeter. Na-
sılsa yapacak başka işleri olmadığı için sizin ça-
ğırmanızı bekliyohardır. Işlerinizi günlük yapın.
Yapacağınız işler için size 8 saat yeter. Sekiz gün
sonrasını bile hesaba katmayın. Hele 8 ay son-
rası aklınıza bile gelmesin. 8 ay sonra kim gide
kim gele. Herişinizi ucu ucuna yetiştirin. Ders ça-
lışacaksanız sınavlann öncesini bekleyin. Başa-
rısızljk kesindir.
- Önce yapın, sonra düşünün.
Başarısızlık için kesin ilkelerden birisi de budur.
Sakın ola, yapmadan önce düşünmeyin. Siz dü-
şünmekle zaman kaybedenlerden olmayın. Ön-
ce yapın, sonra düşünürsünüz. Yaptığınız yanlış
olursa, "Bak, bunu hiç düşünmemiştim " dersiniz.
Pek pek "demek ki böyle öfmvyormuş, bir daha
başka türlü yaparım" dersmız. Gene olmazsa
başka bir yol denersıniz. Biliyorsunuz ki "yollar
denemekle tükenmez". Bu deyiş tam böyle de-
ğildi galiba ama zararı yok. Siz yapıcı olun, sürek-
li olarak yapın. "Yapayım da ne yapayım, neden
yapayım, nasıl yapayım" diye sorarsanız başan-
sızl/k şanmıza leke sürersiniz. Sakın böyle düşün-
meyin. Böyle düşünenler pek zeki olmayıp ken-
dine güvenmeyenlerdir. Siz kendinize çok güve-
nin. Her işin üstesinden geleceğinize güvenin.
Sonuç istediğiniz gibi çıkmıyorsa ya sizi anlamı-
yortardır ya da sizi baltalıyorlardır. Zaten başarı-
sızlığınızı öyle çok kıskanan var ki? Sizi baltala-
yanlara gülüp geçin, siz yolunuza devam edin.
- Yapacağınız işte gerçekçi olmayı bir yana
bırakın.
Bu "gerçekçi ol" sözü sizin için değildir. Siz
gerçekdışını başarmak için yaratılmışsınız. "Aca-
ba yapmak istediğimin koşulları var mı?" diye
düşünmeyin. Siz yapın, koşullar arkadan gelsin.
Siz öyle ıvır zıvırla zaman yitirmeyin. Bir an önce
başanlı olmak isteyip başarısız olun ki zamanın-
da deneyim sahibi olasınız. Isteğinizi olanaklan-
nızla sınırlandırmayın, siz standart birisi değilsi-
niz.
"Sahiben nasılbiriyim" diye sormayın, yanıt ve-
remeyip duralarsınız. Oysa hiç bir şey size engel
olmamalıdır. Siz başarısızlık yolunda emin adım-
larla yürümelısıniz.
- Başarısızlığı sakın kendinize mal etmeyin.
Başansızlık mutlaka sizden başkasıyla ilişkilidir.
Ya sizi çekemediler, ya engellediler ya da kaderi-
niz kötüdür, kısmetiniz bağlıdır. Siz hiç bir zaman
kendinizde hata bulmayın ki başarısızlık yolunda
eksiksiz yürüyebilesiniz. Hem başansız olsanız
ne yazar? Siz zaten yapmak istediğiniz şeyi iste-
miyordunuz ki. Onu öylece denemek ıstemiştiniz,
şimdi de başka bir şeyi denersiniz, olur biter. Ha-
yat uzundur değil mi?
Başarısızlık yolunda başarıyla yürümek için
başka ilkeler de vardır ya, bunlar da yeter. Yolu-
nuz açık olsun.
* Nükleer Mühendis Basbakanlık Atom
Enerjisi Komisyonu Nüldeer Güvenlik
Komitesi ve eski Danışma Kurulu
Üyesi, Haziran 1998
ACIKAYBMIZ
Merhum Kamer ve Gazel'in oğlu, ailemizin can
daman, değerli büyüğümüz, Suna Simur'un eşi,
Seda ve Zeynep'in biricik babalan, merhum
Mustafa, merhum Hıdır, merhum Kamer'in ve
Fidan'ın kardeşleri, Ali ve Ibrahim'in ağabeyleri,
Fındık, Aksel, Hanım ve Güler'in kayınbiraderi,
Hüseyin, Pınar, Deniz, Engin, Aksel, Gülşen,
Aysun, Aynur, Hasret, Özlem, Özgür. îbrahim,
Serdar, Derman ve Tanya'nm amcası, Hatice,
Azime, Kamer, Musa, Pınar, Hasan, Mustafa ve
tnan'ın dayısı, Arslan ailesinin kıymetli damatlan
înş. Müh.
HÜSEYİN
SİMUR4.7.1998 tarihinde bizleri derin acılar içinde
bırakarak aramızdan aynlmıştır. Cenazesi
6.7.1998 Pazartesi günü (bugün) Karacaahmet
Camii'nde kılınacak ikindi namazını müteakip
Karacaahmet Mezarlığı'nda defnedilecektir.
AİLESİ