Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 1998 PAZAR
HABERLER
KÖKTEN-NÜKLEERCİ YAKLASIMIN DAYANILMAZ YANLIŞLARI - 1 - / PROF. DR. TOLCA YARMAN
NiMeer tartışmasında holiganizme yer yokBilim adamlığı zor bir uğ-
raştır. Önyargı kabul etmez.
Bir sonuca vanlıyorsa, bu-
nun kökenindeki verileri iyi
tasnif etmeyi ıçerir. Sonuç-
tan sebep çıkartmavı dışlar.
Sebepleri enme bovuna, tekrar tekrar, dikkat-
lice ele alıp buradan. mümkün mertebe objek-
tif (yansız), hatta olabildiğince bir sonuç çı-
kartmayı amaç olarak benimser.
Bilimsellikte, verilerdeki belirsızlikler
özenle ele alınır. Bunlann sonuç iizerindeki et-
kisi irdelenir.
Hiçbir sonuç kişiselleştirilmez. kişilikle öz-
deşleştirilmez. Veriler degişirse, sonuç da de-
ğişecektir.
Hiçbir sonuca tutkuyla baglanılmaz. Degi-
şen veriler uzantısında, evvelce bunlann işa-
ret ettiği bir sonuçtan. doğaliıkla kopulur, ye-
ni sonuca yakınsanır.
Bilimsellikte. duygusallık yoktur. Hiçbir
sonuçtan yana, takım tutar gibi taraf olunmaz.
Holigan hiç olunmaz. Yalnızca. bir kanaatin
hangi veriler üzerinde olarak, nasıl oluştugu-
na dair savlar tartışıhr, serdedilır.
Kanaat serdedilirken, "Öylegörünüyorki",
"Veriler ışığuıda öyle anlasıiiyor ki" türünden,
düşünme ve kanaaı oluşturma sürecını müm-
kün mertebe, oldugu gibi yansıtacak ifadeler
kullanılmaya dikkat gösterilir.
Konumuz nükleer enerji olunca, bu açıkla-
malann ışığında. yazının başlığına "kökten-
nükleerci" deyimini neden koyduğum, belir-
leniyorolsagerek!
Nükleer alanda uğraş veren. ya da bu ala-
na sempari duyan kimi bilim erbabının. anlat-
tığım bilim adamı niteliklerini ne yazık ki ser-
gilemedikleri bir yana. nükleer seçeneği, pek
bir farkı yok, bir din gibi benimseyip. bu di-
nin adeta misyonerliğini üstlendiklerini. şaş-
kınlıkla izliyoruz.
Söz konusu davranış tarzının, gerçekte, ol-
dukça ilginç sosyo-kültürel bir araştırma ko-
nusu oluşturacagını vurgulamak isterim.
Hemen şunu belırtmeliyim ki. bu satırlann
yazan, nükleer enerji üretimıne kategorik ola-
rak karşı değildir; hiçbir zaman da karşı olmuş
değıldir.
NükJeer enerji üretimine, bir nükleer bilim
adamı, aynca kategorik olarak karşı olabilir.
Bu onun kişisel tavn olarak. saygıdeğerdir.
Bir nükleer bilim adamı. ömrünü nükleer araş-
tırmalara verdi diye. nükleer enerji üretimin-
den yana, bağnş çağnş, tavır almak zorunda
degildir; aynca böylesi bir ta\ ır alıyorsa, an-
latmaya çahştıgım gibi, akademik bir tavır alı-
yor hiç degildir.
Nükleer bilim adamı olup. nükleerden ya-
na tavır almak meslek geregi olmadıgı gibi,
nükleere karşı tavır almak mesleğe ihanet de-
gildir. Nasıl ki işte örnegin lagımcı, mesleği
geregi, pislik yemek zorunda degildir. ya da
pislik yemezse, meslege ihanet ediyor degil-
dir!
Ülkemizde. epeydir vur ha sür ha tepinen
kökten-nükleercilerimizin (başkaca da bir şey
yapmaksızın) indir- bındir temcit pilavı gibi
gündeme getirdikleri savlann içeriksiz oldu-
gunun anlaşılması sonucu, cıddiye alınma-
dıklan uzunca bir dönemden sonra, ne hazin-
dir ki, astan yüzünden pahalıya gelecek aynı
savlarla, nükleer enerji üretimıne geçilmek is-
tendigi bir döneme gelmiş bulunuyoruz.
O nedenle. bu yazımızda. kökten-nükleer-
ci yaklaşımlann yanlışlannı gözler önüne ser-
me sorumlulugunu yerine getirmeye çahşaca-
En sonra söyleyecegimizi, şimdiden söyle-
yelim:
- Artısı eksisi ile, nükleer enerji üretimi,
yeryüzünde, gayet önemli bir işlev üstlenegel-
miştir. Gerçi nükleer enerj i, özellikle, meyda-
na gelen beklenmedik kazalar dolayısıyla,
kendüsine baglanan umutlan taşıyabılmiş de-
gildir; ancak halen pek çok ülkede. yuvarlak
400 000 MW tutannda kurulu bir nükleer ka-
pasite mevcuttur ki, bu, ülkemizde kurulu
elektrik kapasitesinin yaklaşık yirmi katına
denk gelmektedir. Böyle bir resim uzantısın-
da ve tabii, "demokratiksüreçlerde" kararlaş-
tınlırsa, Türkiye'ye nükleer enerji üretimi ge-
lebilir, ama bu, bizdeki kökten-nükleerci sav-
lar dolayısıyla olmamalıdır: çünkü bu savlar.
hemen baştan sona yanlıştır.
Şımdi, kökten-nükleerci iddialan ve bunla-
nn yanlışlannı görelim.
KÖKTEN-NÜKLEERCİ BİRİNCİ
SAV
Yaklaşık yirmi, yirmi beş yıl kadar ev\'el,
demek ki 1970'lerde (şahsen benim de yanın-
da yer aldıgım). "ülkemizde nükleer enerji
üretiminin gereküliği" yönündeki -akademik
sav"; çeşitli eklemlerinin. zaman içinde değiş-
mesinden dolayı. bugün için "geçerliHgini"
hemen tamamen yitırmiş bulunmaktadır.
Bu sebeple, bugün. ülkemizde nükleer
enerji üretimi, "akademik" olarak arkasında
durulabilecek bir "zorunluluk" degil; 1980
başlanndan bu yana, çeşitli platformlarda an-
latmaya ve ka\Tamsallaştıımaya çahştıgım
şekliyle, "siyasibir karar vetercihkonusudur."
(Bakıntz' öraeğin "Nükleer Santral Seçim
Karan ArükSiyasalNiteliklidir!" Makale, X
Yarman, Milliyet gazetesi, 29 Eylül 1984.
"Geçnrişteve BugünNükleerEnerji Tarüşma-
s", Kıtap, Esin Yayınevi. 1995.)
u
Akademik zorunluluk degil. siyasi karar"
demek; "Matematiksel bir teorem değiL top-
lum fertJerinin hakkında algılama, çıkar. istek
ve tercilueri doğrultusunda, özgün iradeleriy-
le seçim yapmalannı davet eden bir mesele"
demektir. Böylesi bir karar ve seçim eylemin-
de, bir "siyasitavır", bunun da geregi, öyle ya-
hut böyle bir "oylama süreci", gündeme gel-
mektedir. Bu da tabiatıyla "demokratik anla-
yışm baş bir gereği'' olmaktadır. Çeyrek yüz-
yıl önceki "Nükleer Sav". zamanla çürümüş-
tür! Söz konusu sav, o aralar dünya enerji ana-
liz çevrelerinde sıkça başvurulan bir yaklaşım
şablonunu baz almaktaydı. Buna göre (anla-
şılır biçimde): Önce, gelecege dönük olarak
bir "enerji talep tahminT vazedilirdi.
Bundan sonra "söz konusu olacakenerji ge-
reksinmesinin, elde mevcut işte sonlu (yani el-
11 yıl, yüzelh' yıl, her neyse, belli bir süre sonra
tûkenecek) petroL kömür. doğal gaz gibi kla-
sik enerji kaynaklanyla ne ölçüde karşılana-
bileceğuıin". bir değer-
lendirmesi \apılırdı. o
Daha sonra, "yenilene-
bttir" ya da pratikçe
"sonsuz" güneş, riizgâr,
füzyon gibi "klasik ol-
mavan kaynaklann, ge-
lecekteki enerji ihtiyacı-
nın ne kadannı karşıla-
yabfleceğinur bir kes-
tirimi çıkartılmaya çalışılırdı. "Bilançoya" ba-
kılınca. ortada hâlâ ve giderek büyüyecek bir
"açık" görünürdü. Bunu ise karşılamaya ha-
zır, bir tek "teknolojisi hazır'', diger bir taraf-
tan gün için "güvenirüğinden" hiç kuşku duy-
madığımız. "nükleer enerji" seçeneği görü-
nürdü.
FORMÜLLER PEĞİŞTİ
Demek ki yirmi, yirmi beş yıl önce, açık-
ladıgım yaklaşımı matematikselleştirirsek, şu
"ardışık Ud formüT, gerçekliklerini hemen
tüm uzmanlara kabul ettiriyordu: i) Yakın ge-
lecege dönük enerji talebi - Bunun karşılan-
masında klasik, ya da klasik olmayan kaynak-
larla sağlanabilecek enerji üretimi = Kaçmıl-
maz ve büyüyegidecek bir enerji üretim açıgı
ıi) Bu açıgı kapatacak yegane seçenek = Nük-
leer enerji üretimi zaman içinde ortaya çıkan
gelişmeler "bu fonnüllerin kabul edilebilirü-
ğine", Dünya genelinde de. o arada bizim öze-
limizde de, gölge düşürdü. Bunu, birçok baş-
ka çalışmam yanı sıra (demin kaydettigim)
"Geçmişteve Bugün NükleerEnerji Tarnşma-
sı" başlıkh çözümlememde, uzun uzadıya
açıkladım,
Burada aynntıya girmeyeceğim. Şunu be-
lirtmekle yetineyim. Bugün için, şu formül-
lerdeki hemen tüm eklemler, degişmiş bulu-
nuyor. Zaman içinde oluşan gerçekler, bu for-
müllerde. en önce, üç ciddi yanlışın bulundu-
gunu gösterdi bıze. Bırinci Yanlış: "Talep Se-
yir Tahmini'* Bire iki yarulgılı çıkmıştır. Bir
defa "enerji talep seyirtahminlerr, Dünya'da
da, ülkemizde de, yuvarlak "bire ild" yanıl-
gılıçıktı.Buçerçevede, özellikle "petrolşok-
lanndan" sonra, akıllarda hiç olmayan bir
^
r mi-yirmi beş yılakal-
madan, gayet ilginç
ükleer enerii üretimi, yeryüzünde, gayet önemli bir işlev üstlenegelmiştir. geiişmeierinmeydana
gelebilecegini öngö-
rebiliriz; aynca peka-
la böylesi gelişmele-
^ T ı j
rinönündeyahutiçin-
mevcuttur ki bu. ülkemizde kurulu elektrik kapasitesinin yaklaşık yirmi katına de yeraiabıhnz.çey-
r
• > ' ' • ' rplc yuzyıl oncesının
olduğunu
ükleer enerji üretimi, yeryüzünde, gayet önemli bir işlev üstlenegelmiştir.
Gerçi nükleer enerji, özellikle. meydana gelen beklenmedik kazalar
dolayısıyla, kendisine baglanan umutlan taşıyabilmiş degildir; ancak halen
pek çok ülkede, yuvarlak 400 000 MW tutannda kurulu bir nükleer kapasite1
•• -
1 1
• ' ' •--•>-- - 1 - 1 - ^ . - : i . 1 : i
- . : _ : _ ..«1.1 1. . , : : I,,,*.,
denk gelmektedir.
baglanan umutlan hâlâ daha "tartmaktan"
uzak olsalar bile, enerji istemine, öncesıyle
karşılaştınldıgında, Dünya'nın hemen her ye-
rinde (bizde, örnegin güney illenmizde görül-
düğü şekliyle) kannca karannca. ama azım-
sanmayacak katkılar sağladılar. Diğer bir yan-
dan Türkiye'de, hidrolik (su) ve termik (taş-
kömür, linyit, doğal gaz, v.b.) kaynaklanmı-
zın, enerji talebimizin karşılanmasında sağla-
yabilecegi toplam pay, 1970'lerde sanıldığın-
dan, çok daha üst bir düzeyde olarak belirlen-
di. örnegin 1970'lerin sonlanrakamlannaba-
karsanız. termik kaynaklarımızdan yılda en
çok 50 milyar kilovvatocsaat, hidrolik kaynak-
lanmızdan ise yine yılda en çok 75 milyar ki-
lovvaücsaaat elektrik enerjisi saglamamız
mümkündür. Oysa bugün belirlenmiş kapasi-
telerimiz itibanyla, temıik kaynaklanmızdan
yılda 120 milyar kilowatxsaat, hidrolik kay-
naklanmızdan ise yılda 125 milyar kilowatx-
saaat elektrik enerjisi saglama imkânımız bu-
lunmaktadır.
Bu hesapça, 1970'lerin sonlanndan bugün-
lere yönelik öngörüler yapılırken, ulusal kay-
naklanmızın, elektrik enerjisi ihtiyacımızın
giderihnesinde üstlenebilecegi pay, hesapla-
ra. aleyhimize olarak, yan yanyadan fazla bir
yanılgıyla dahil edilmiş olamaktdır.
• Açıklayageldigimiz biçimde, yalnız ta-
lep yan yanyadan fazla tahmin edilmekle ka-
hnmamış, talebin karşılanmasında özkaynak-
lanmızın bugün öngörülenden de, yan yan-
yadan fazla bir oranda, yetersiz kalacagı sa-
nılarak, yüzyıl başma dönük olarak devasa bir
açık öngörülmüştür. Bu sebeplerle, bir çeyrek
yüzyıl öncesinden bugünlere dönük olarak
öngörülen "enerji açığır
', her şey bir yana
"açık" olmaktan çıkmıştır!
landıgında, 1980'lerin başlanndan itibaren bi-
rer birer kurulması öngörülmüş şu nükleer
santrallann hiç birine, bugüne kadar. demek
ki 2000"nin eşiginde, hâlâ daha ihtiyaç gös-
termemiş ve geçit vermemiş bulunmaktadır.
• Bu arada iki farklı dogrultuda değişim sü-
reçlen yaşanmıştır. Bunlardan birincisi. özel-
likle iki zorlu nükleer kazadan sonra, nükle-
er enerji üretiminde, hemen bütün dünyada bir
güven hasannın meydana gelmiş olmasıdır.
Ikincisiyse, bölgemiz uzantısında, ülkemiz
enerji konjonktürünün (yani. yapısal özellik-
lerinin), 1970'lerin başlanyla karşılaştınldı-
gında, tanınmayacak ölçüde degişmiş olma-
sıdır.
VAHŞİ TEKNOLOJİ KAZASI
Ülkemizdeki kökten-nükleerci birinci sav,
sayageldigimiz yanlışlan yanı sıra, bu süreç-
lere, inanılmaz biçimde gözlerini kapatmak-
tadır. Söz konusu süreçlere kısaca deginme-
miz yerinde olacaktır. Nükleer kazalar ve nük-
leer enerji üretiminde meydana gelen güven
bunalımı malum, biri 1979'da ABD'de Pensil-
vanya'da, digeri ise, dünyanm en "vahşi tek-
noloji kazaa" niteliginde olarak 1986'da Sov-
yetler Birligi'nde Çernobil'de, (burada yer-
sizlikten açıklayamayacağım) "hiç akia gd-
meyecektrajhkonMknedenlerden" kaynakla-
nan. iki "dehşetli nükleer kazarl
yaşandı. Ger-
çi nükleer enerji üretimine yogunca başvuran
ülkelerde, bu seçeneğin hal-i hazır "ağırhğı'"
pek genlemedi. Ancak anılan kazalardan son-
ra nükleer enerj iye yönelik olarak gelişmiş
"güvende" ciddi bir "hasar", meydana geldi.
Buna baglı olarak, nükleer enerji üretimi-
ne yönelik kamuoyu tepkisi arttı. Antinükle-
düşünebiliyorsak,
çeyrek yüzyıl sonrasının, hiç de o kadar uzak-
ta olmadıgını düşünebiliriz. Dikkat ediliyor-
dur, burada "Nükleer olmasın, güneş olsun!",
diyor degilim. Türkiye ve bölge enerji kon-
jonktürün nasıl degiştiğine ve değişe-gidece-
ğini vurgulamaya çalışıyorum.
• Bu noktada. "Enerji açığunız var, hemen
nükleer santralkr kurmazsak karanukta ka-
lacagız". yönündeki kökten-nükleerci savın.
yukanda sayageldigimiz yanlışlan yanı sıra,
bir dördüncü yanlışı ile karşı karşıya gelmiş
bulunuyoruz. Dördüncü Bir Yanlış: Yirmi,
yirmi beş yıl önce bugünlere dönük yapılan
tahminlerde sanki şunca yanılma hiç ortaya
çıkmamış. o arada bölgesel enerji konjonktü-
riinde de hiçbir degişme meydana gelmemiş
gibi. nükleer enerji üretiminin zorunlulugu,
üstelik evvelki ıskarta şablonlarla sa\ lanma-
ya devam edilmektedir. Bütün açıklayageldi-
gimiz \arit, o arada olası gelişmeler; "enerji
açtğının" öngörüldüğünün aksine (bugün için)
"açık" çıkmadığı bir yana; ilende oluşabile-
cek böylesi bir açıgın, özellikle ülkemizde,
yalnızca ve yalnızca "nükleer enerji üretimi"
yoluyla karşılanabilecegi yolundaki "akade-
mik savı". hem de epeydir alt üst etmiş bulu-
nuyor.
Üzatmayalım, "ülkemizde nükleer enerji
üretimi". kimi ilgililerin. bilhassa da nükleer
tahsil terbiye görmüş kimilerinin hâlâ. iyice
geçersizleşmiş olan "kelepirformüilerle" sa-
vunduklannın aksine, (günün koşullannın da-
yattıgı) bir "teknikzorunluluk" olmaktan çık-
mıştır, aslında. dedigim gibi çoktandır da çık-
mış bulunmaktadır. Kökten-nükleercilerimiz
bugün hâlâ, aynca, arada bölgesel enerji kon-
jonktüründe de hiç bir degişme meydana gel-
kaynak. "enerji tasamıfiı ve verimliliğr dev-
reye girdi; yapılan her şey yuvarlak "yan ya-
rrj'aenerjı"" kullanılarak, başanldı. Başkabir
deyişle. günlük çağdaş yaşamımızı sürdür-
mek üzere. "kullanüması yeterfi enerji mikta-
nnın", gerekmeyecek oldugu halde, >-uvarlak
"iki katını" kullanmakta oldugumuz idrak
edildi. Minik bir örnek vereyim:
Binalann yönleri, daha çok güneş görecek
biçimde düzenlenerek, keza pencere ebatlan
küçültülerek, daha az yakıt sarfiyatıyla, aynı
bir mekân sıcaklıgımn elde olunması, nokta-
sına kolaylıkla erişile-
bıldi.
Türkiye'ye, söz ko-
nusu açıdan göz atttıgı-
mızda, 1970'lerin baş-
lanndan bugünlere dö-
nük olarak yapılan res-
mi talep tahminlerinin
yıllar ilerledikçe, yaşa-
nan gerçeklerin dayat-
masıyla, şaşılacak dere-
cede basılagittiğinı izliyoruz. Birincisi
1975 "ten. diğeriyse bundan hepsi hepsi on yıl
sonra, yani 1985'den bugünlere dönük olarak
yapılan enerji tüketim tahminleri arasında, bi-
re ikiden hayli fazla, fark bulunuyor! Bu far-
kın, Dünya genelinde sergilenen yanılgıya bir
ölçüde benzer olmakla birlikte, yine de degi-
şik bir karakterde ortaya çıktıguıı. teslim et-
memiz yerinde olur. Bir defa Dünya genelin-
de. bizdeki ölçüde bir yanılgı sergilenmiş de-
gildir. Diger yandansa, bizdeki yanılgı, esas
olarak, enerji tüketim tahminlerinin kalkın-
mamıza tam paralel tutulmamış olmasıdır.
tkinci yanlış; Talebin karşılanmasında özkay-
naklanmızm saglayabilecegi pay, oldugun-
dan, bire iki az gösteriuniştir. Enerji talep tah-
minlerine ilişkin bahsedegeldigim ilk bir yan-
lış yanı sıra, "Klasik enerji kaynaklannın"
hacmine dönük tahminler de bir hayli yanlış
çıktı. Bir defa dünyadaki petrol, kömür ve do-
gal gaz kaynaklannın, evvelce öngörüldüğün-
den çok daha uzun bir süre, Dünya enerji ih-
tiyacını karşılamada önemli işlevler üstlen-
meye devam edebilecegi, anlaşıldı.
Klasik olmayan kaynaklar, özellikle de ye-
nilenebilir enerji kaynaklan, bilhassa da gü-
neş enerjisi "çevreci kesimlerce" kendilerine
Oysa bakın, 1970'lerden bugünlere bakıl-
dıgında. Elektrik Enerjisi Talebi - Bunun K.ar-
şılanmasında Ozkaynaklanmızın Sağlayabile-
ceği Pay = Ancak, 10 000 MW'lık bir kapa-
sitenin giderebilecegi bir açık, öngörülmek-
tedir. 10 0000 M\V ise, bugün kurulu elektrik
kapasitemizin yansı, ortalama kullanılan ka-
pasitenin ise aynı bir kapasitedir! Üçüncü bir
yanlış:
Ortaya çıkacagı öngörülen açıgı giderebi-
lecek yegane seçenek. nükleer enerji üretimi
var sayılmıştır. 1970'lerin başlanndan günü-
er çevTeci siyasi hareketler güçlendi. Nükle-
er enerji üretimi. parlamentolarda; bu degil-
se, pek çok partinin programında, mahkum
edildi. Pek çok ileri ya da gelişmekteki ülke-
de. bir çırpıda sayılamayacak kadar çok nük-
leer santral siparişi iptal edildi. Bu arada, böl-
ge enerji konjonktürü uzantısında. Türkiye
enerji Konjonktürü de çok değişti. Diger bir
taraftan, "bölgeenerji konjonktürü",bunun da
uzantısında "Türkiye Enerji Konjonktürü",
tahminlerde olmayacak biçimde değişmeye
koyuldu. Bir defa. ülkemize, taa Sibirya'dan,
TA. uı
ürkiye, nükleer enerji üretimine halen hiç hazır degildir!
Değinmek istediğim, fevkalade önemli bir husus var. Bu hususa,
"ülkemizde nükleer enerji üretiminin gerçekleştirilmesinin yerinde
olacağına, çeşitli nedenlerle ve samimi olarak inananlann", onların bu
demokratik tavırlanna saygı duyuyor olarak, dikkat etmelerini
salık vermek isterim.
müze dönük kestirimler sonucu ortaya çıka-
cağı öngörülen 10 000 MW (yani halen orta-
lama olarak kullandıgımız kurulu güç kadar)
bir kapasite açıgımızın hesabedilmesi uzantı-
sında. 1980'lerin başlanndan itibaren yüzyıl
dönemecine kadar yuvarlak 10 000 MW'lık
bir nükleer kapasitenin devTeye katılmasının
bir zorunluluk oldugu savlanmış ve bu yakla-
şım. Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyo-
nu'nun resmi görüşü olarak benimsenmiştır
(N. A>1>ers, S. Kakaç, A. Y. Özemre, Atom
Enerjisi Komisyonu'nun III., IV. ve V. Plan
Dönemlerindeki Faaliyet ve Yatınmlan için
Makroplan, TC Başbakanlık Atom Enerjisi
Komisyonu ÇNAEM, Rapor 87, 1972.) Hat-
ta (iyi niyetli yaklaşım ve gayretlere dönük
saygıyla ifade ediyorum), bu raporda, hayale
(yadırganacak biçimde) sınır tanınmamış;
1997'ye kadar kurulması tasavvur edilen \e
her biri, yuvarlak Keban Barajımız gücünde-
ki yedi nükleer santraldan son üçünün; nük-
leer yakıt malzemesi (özellikle de dogada
mevcut bulunmayan, plütonyum) üretecek
özellikteki (zorluklan dolayısıyla. ABD'de bı-
le teknolojisi çoktan terkedilmiş olan), hızlı
üretken santrallar olması tasarlanmıştır!
Hayatın içinden gelen gerçekler ise, degil
böyle bir gelişme. 1970'lerin başlannda tasar-
Avnıpa'yı da geçerek, "doğalgaz" geldi. Bu,
yirmi - yirmi beş yıl kadar önce kolaydan. ha-
yal dahi edilemezdi. Bundan başka ve çok da-
ha önce. Irak petrolü. "Akdeniziıniz''e bağlan-
dı. Sırada Iran petrolü var. Dahası izliyoruz.
Azerbaycan petrolü, Türkmenistan doğal ga-
zı ve Kazakistan petrolü de var. Katar doğal
gazının da, ülkemiz üzerinden Avrupa'ya \ e-
riknesi, gündemde bulunuyor. Böyle bir çer-
çe\ede. 2020 dolayında, ülkemizde kurulu
olacak yuvarlak 60 000 MW'lık bir kapasite-
nin ûçte ikisinin doğal gaz santrallanndan
oluşturulmasına ilişkin bir öngörüde bulunul-
dugu, ilginç sayılacaktır.
Başka bir yandan, on yıldan fazla zaman-
dır, dikkatlere taşımaya çahştıgım anımsana-
bilecektir (bakmız. örnegin "Türkrj'e'de Gü-
neş Enerjisi Umudu". Cumhuriyet, 4-7 Kasım
1984), ülkemizin Bütün Güney Avrupa ülke-
lerinin gördügünden iki kat daha fazla, "bü-
yük bir güneş potansiyeB" var. Türkiye ilen-
de. bu potansiyelinden yararlanmakla kalmaz,
Avrupa'ya (güneşten hareketle suyu aynştıra-
rak, buradan hidrojen gazı elde edip, bunu
pompalayarak) güneş enerjisi. ihraç dahi ede-
bilir. Güneş enerjisi üretimi "geniş boyutlar-
da" tican olmaya henüz yakın görünmüyor a-
ma. bu alanda yakın bir gelecekte, belki yir-
Nükleer enerji
santrallan
tarûşması hem
Türkiye'de hem de
dünyada
çevreciler,
bilimadamlan ve
politikacüar
arasında konu
olma özelliğini
sürdürüyor. Henüz
bir uzlaşnıa
sağlanamamasına
karşın çe\Te etiği
ve enerji
gereksinimi
arasındaki denge
insanlığın bir an
önce çözmesi
gereken sorunlann
basında yer alıvor.
memiş gibi, ülkemizde nükleer enerji üretimi-
nin "teknikbir zorunluluk" oldugunu, hem de
şu çürüge çıkmış formüllerle savunuyorlarsa;
ellerini vicdanlanna koyup en önce, nasıl olup
da, bugünlere dönük yapılan, macera nitelik-
li öngörü ve tasanlarda, şunca yanılgıya dü-
şüldügünün, iyice bir hesabını vermelidirler.
Bu hesabı (ülkeyi az daha, hem de 1980'lerin
başlanndan bu yana, sürüklemiş olacaklan.
hediyesi elli milyar dolar tutanndaki bir ma-
ceranın hesabını) onlardan. kimse sormayacak
mı, zannediyorlar yoksa? Şunu gerçekten çok
merak ediyorum: Bu
ne menem bir pişkin-
liktir ki Kör kör par-
mağımgözüne..
Enerji talep tahmi-
ni bire iki yanlış, Öz-
kaynakalanmızın
enerji talebini karşıla-
mada üstleneceği
payla ilgili tahmin de,
en az bire iki yanlış.
1980'lerin başlanndan itibaren bugünlere dö-
nük olarak yuvarlak 10 000 MW tutannda
nükleer enerji üretimi tesis etmezsek karan-
hkta kalacağımıza ilişkin tez de, kaç yıldır ar-
tık iyice ortaya çıktıgı şekliyle, dolu dolu yan-
hş. Bölge enerji konjonktürü, hem de kaç tür-
lü degişmiş, degişegidiyor. El insaf, hiç ama
hiç bir şey olmamış gibi, nasıl olup da aynı id-
diayı zaman içinde kaydınp kaydınp, cjüdet
gibi usanmadan çiğneyebiliyor, resmi, sivil
şunca ahaliyi kafaya ahnaya yeltenebiliyorsu-
nuz, valla pes!
• Şunu da kaydedeyim ki, Türkiye'nin hal-
i hazır kurulu gücü, yuvarlak 20 000 MW'tır.
îlk, yaklaşık 1000 MW gücündeki bir nükle-
er santral, bugün öngörüldügü gibi, hemen
kotanlıp, 2005 dolaymda devreye alınabilse.
o vakit kurulu olacak yuvarlak 40 000 MW'lık
bir kapasite içinde kırkta birlik bir yer işgal
edecektir. Kırkta birinse, "teknik olarak zo-
nınlıı nlmakhgıınian" bahis. abestir. Türkiye,
nükleer enerji üretimine halen hiç hazır degil-
dir!
Değinmek istediğim, fevkalade önemli bir
husus var. Bu hususa, "ülkemizde nükleer
enerji üretiminin gerçekleştirilmesinin yerin-
de olacağına, çeşitli nedenlerle ve samimi ola-
rak inananlann", onlann bu demokratik ta-
vırlanna saygı duyuyor olarak, dikkat etme-
lerini sağlık vermek isterim.
Bu husus şudur. Nükleer enerji üretimi fev-
kalade zor ve üst bir teknolojik hazırhk, biri-
kim ve ehliyet düzeyi gerektiren bir uğraştır.
Türkiye böyle bir düzeyin, hiç mi hiç yakının-
da dahi degildir. Kısacası; Türkiye'de, her şey
bir yana. elbette saygı duyacağımız bir siyasi
tavırla ve samimiyetle nükleer enerji üretimi-
nı düşleyenler; ülkemizde en önce (kişisel ve
kurumsal tüm iyi niyetli çabalara dönük tak-
dir hislerimiz saklı olarak). ulusal ilk nükleer
filizlerimizin uç vermesinden bu yana, aradan
geçen kırk yıl pratikçe heba edildiğinden, şim-
di olmayan \e en az. o da gayet yogun bir on
yıl gerektirir. ulusal bir nükleer teknoloji ve
nükleer üretim süreci hazırlıgı ve birikimini,
talep etmelilerdir.
Bununsa, laboraruvarlarda nötronlarla ya
da entegro diferansiyel denklemlerle uğraş-
manın çok ama çok ötesinde ve kolaydan ka-
tiyen tasvir edilemeyecek girift mi girift bir
karmaşalar organizasyonunun inşası oiduğu-
nu da. anlamalılardır...
• Bugün için fevkalade önemsediğim diger
bir husus şudur. Ülkemizde, nükleer enerji
üretiminin bir "gerekirlik" olarak görülecek
olmaktan çoktandır çıktıgı bir yana; bunun
ülkemizin enerji üretım tablosunda bugün için
herhangi bir "önceükB kategoriye" dahil edi-
lebileceği de. en başta demin açıkladığım kon-
jonktürel (yapısal) nedenlerden, bu arada
özellikle hidrolik (su) potansiyelimizin he-
nüz, yuvarlak yüzde sekseninin "bakir" du-
ruyor olmasından dolayı. katiyen iddia edile-
meyecektir. Bütün bunlann yanı sıra; ülkemi-
zin (yıllık yaklaşık 50 milyar dolarlık bir büt-
çeye karşılık) 80 milyar dolan aşmış dış borç
yükü; beheri 3-4 milyar dolar eden ve (incir
ya da gazoz satarak edinemeyeceğimize gö-
re). belli ki yine dış borçla temin edilmek du-
rumunda bulunulacak nükleer santrallann ül-
kemizde kurulmasının önünde, zaten müthiş
bir handikap olarak gözetilmek gerekir.
KÖKTEN-NÜKLEERCİ İKİNCİ BİR
SAV:
Bakın. oysa. nükleer kaynaklanmız bazın-
da bir enerji planlaması düşünmek akılcı de-
gildir. Çünkü: 1. Ulusal nükleer kaynaklanmı-
zın bülunduğu bir vakıa ise de; nükleer sant-
ralm, o da santrala yerleştirilmeye amade kı-
lınmış nükleer yakıtı; birkaç milyar dolan bu-
lan ilk yatınm masraflannın yanında. yüzde
birlik bir yer ancak işgal eder. 2. Türkiye'de
mevcut olarak bilinen (yuvarlak 10 bin ton tu-
tanndaki) dogal uranyum gızili. (Keban Ba-
rajımız'ın gücündeki) 1000 Megavvatlık bir
nükleer santrala (otuz yıllık) bir işletme öm-
rü boyunca, ancak yeter. 3. Ne ki bu uranyum,
ham madde alarak çıkamldıktan sonra işlenip,
nükleer yakıta dönüştüriilmek üzere, dışanya
gönderilmek gerekmektedir. 4. Buna karşılık
Türkiye'de, aynca bir "nükleer yakıt tesisi"
kurulması da hayaldir.
Beş büyük nükleer santraldan azının yakı-
tını imal edecek bir "nükleer yakıt tesisi", yi-
ne dış borçla kurulacak olması cabası, "ran-
tabJ" (ekonomik açıdan olur) dahi, değıldir. 5.
Demek kı. ülkemizdeki uranyum rezervi, ulu-
sal bir nükleer çızgınin benimsenmesinde,
"stratejikbirağırhk" taşıyordeğildir. (Dikkat
edilıyordur: nükleer santralda nükleer yakıt
hiç önemsizdir, buna da, ülkemiz eger nükle-
er enerji üretimine geçerse. ulusal katkılar sag-
lamamızın bir yaran yoktur, di>or degilim;
nükleer yakıt, hele bunun hammadesi, ulusal
bir nükleer felsefenin belirlenmesinde "stra-
tejik bir önemde" gözetilemez, diyorum.) O
halde. bugünlerde ifade edildigine tanık oldu-
ğumuzun tersine, örnegin Gökova linyitlerin-
de mevcut oldugu, çeyrek yüzyıldır bilinen, a-
ma yanmış kömür külündeki yoğunluğu eko-
nomiklik çizgisinin çok çok altında bulunan
uran\Tima, hem de stratejik anlamda ulusal
bir zenginliğimizmiş gibi abanmanın hiç bir
anlamı yoktur! 6. Ülkemizin (yaklaşık 400
bin ton tutannda olarak bilinen) gayet zengin
bir toryum gizili de vardır. Ne var ki (yakıtın
bir nükleer santralın portesinde işgal ettiği ye-
rin göreceli olarak hayli geri plandaki önem
derecesine ilişkin husus saklı olarak) toryum,
"fîsfl" (atom çekirdeğinin parçalanması so-
nucu nükleer enerji verebilir) degil, "fertfl"
(nükleer enerji sağlayacak madde üretebilir)
bir maddedir; yani toryum atom çekirdekleri
bir nükleer reaktörde enerji üretiminde, doğ-
rudan kullanılamaz.
Bundan önce. bir nükleer santralda, son
toplamda yıllar alacak bir dönüştürmeyle, fi-
sil olan uranyumun bir izotopunun (uranyum-
233) üretiteıesine, daha sonra da teknolojik
olarak fevkalade külfetli olan (böyle oldugu
için de kimi nükleer ülkelerde, öraeğin
ABD'de çoktandır stratejik olarak terkedil-
miş) ve her hal-u kârda ancak "nükleer bir ül-
kede" yapürtüabilecek "yakıtsıyırmaişleıniy-
le" (reproses), söz konusu izotopun a>Tiştın-
lıp, daha sonra da "yakıtlaşünlmasına" ihti-
yaç vardır. Bütün bunlar ülkemizdeki toryum
gizilini de, hiç kuşkusuz, "ulusal bir nükleer
stratejinin" bazı alamayacagımızı işaret et-
mektedir. Bütün bunlan; teknik aynntımn,
kavrayışı bir ölçüde olsun zorlaştıracak ohna-
sı pahasına; ustalannın, gerçekte beynelmilel-
ci papaganlıkla malûl ve hiç bir akademik ras-
yonelle bağdaşmaz fantezi dünyasından teva-
rüs ettikleri at gözlüklerini hâlâ çikartamamış
kökten-nükleercilerimizden, öyle ya da böy-
le etkilenip, samimi nükleer umutlar gelişti-
rebilecek, özellikle teknik alanlarda çalışan
ya da yetişmekte olan gençlerimiz için, anlat-
maya yöneldiğim şu sırada; Anadolu Ajan-
sı'ndan (21 Haziran 1998), atom enerjisi ala-
nında devletin en üst kuruluşu katında (üste-
lik ortada henüz fol yok yumurta yok-
ken)."Türkiye'nin zengin torvıım \ ataklannın
nükleer santrallarda kullanılabilmesi için,
önümüzdeki birkaç yıl içinde, rrilvonlarca li-
rahk bir yaünmın planlandığmı" afallayarak
öğreniyoruz. Ne diyelim, Allah akıl fıkir ih-
san etsin! Kökten-nükleerci yaklaşım, bun-
dan da ibaret degil.
SÜRECEK
* Nükleer Mühendis Başbakanlık Atom En-
erjisi Komisyonu Nükleer Güvenlik Komitesi
ve eski Danışma Kurulu Üyesi, Haziran 1998