18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 1998 PERŞEMBE HABERLER Sinan Cemgil, Hüseyin inan ve diğer gençler devrimci mücadelelerini dağlarda sürdürme kararı alır, gerekli malzeme 1970 kasım ayında ODTÜdenyola çıkar Malatya eylemüssüoluyor-w~ ~w~ OCA yeteneklen dolayı- m ğ sıyla Sinan, her zaman ğ m aranan birisı olmuştur. . A M Dönüşüm dergisinin yazı kurulunda görev almış, ODTÜ Sosya- list Fıkır Kulübii Başkanlığı yapmış. 8-9 Mart 1969 günleri Ankara 'da yapı- lan TİP Genel Yönetim Kurulu Toplan- tısı'nda TİP Bilim ve Araştırma Kuru- lu'nun gençlik işlerinden sorumlu bü- rosuna yönetici olarak seçilmiştir. Si- nan, politik birikimi ve hitabet yetene- ği açısından herkesçe kabul edilen bir isimdir. Okumaya düşkündür. Nur- hak'ta dagda iken bıle .Mao'nun üç cilt- lik, "Seçme Eserier"ini sırt çantasında taşır ve mola verdikleri yerlerde okur. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Ay- bar'a, üyeler ve arkadaşlan, genellik- le, "Hoca"diye hitap ederler. TİP üye- si Sinan da arkadaşlarına çogunlukla "Hoca" diye hıtap eder. "Hoca" lafı ODTÜ öğrencilerı arasında yayılır. Özellikleri nedeniv le. Sinan'a "Hoca" lakabı takılır. Hatta, TürkiyeÖğretmen Sendikası (TÖS), 1968 yılı içinde. 1- Mesleki alanda olsun. halk içinde ol- sun örgütlenme, 2- Kapıtalıst düzen uygulamalanna direniş. 3- Emperya- lizme ve sömürüye karşı çıkma. 4- Tam bağımsızlık fikrininyayılması, 5- Hal- ka dönük ve halk yaranna ışleyen dev- rimci egitim, 6- Ve Anayasanın tam uy- gulanması: konulannda halka. öğret- menlere, aydınlara ve ögrencılere ön- derlik eden ve uğradıkları baskılara. hatta fiilı tecavüzlere aldırmadan et- kinliklerini sürdürdükleri anlaşılan bir öğretmen ile biröğrencinin kahraman olarak seçilmesine. bunların birerpla- ket ile 1000'er liradeğerinde kültürya- pıtı armağan edilerek mükâfatlandınl- masına karar verir. Armağana aday ola- rak Sinan Cemgil, Harun Karadeniz, Yusuf Küpeli, Fevzi Alruğ, Murat Ca- hit Koğacıoğlu, Zeki Saruhan, Timur Erkman, Halit Koçer \ e İbrahim Kay- pakkaya gösterilir. Bu maksatla Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk, INejat Erder, Hürrem Arman, Mehmet Durukan, Demir ÜnsaL Cahit SenkoL Safa Gii- ner'denoluşanjürı, 16 ögretmen v e 10 ögrenci aday arasından yaptığı deger- lendirme sonunda eski İTÜ-ÖB Başka- nı Harun Karadeniz'i, ögretmenlerden eski Malatya TÖS Şubesı başkanı H. .Nedinı Şahhüseyinoğiu'nu armagana layık görür. Armaganlar. 29 Haziran 1969 Pazar günü Aksaray'da bulunan TÖSbinasındayapılan bir törenle kah- raman seçılenlere venlır. Sinan, bu sı- ra, Ankara Hukuk Fakültesi öğrencile- rinden Şirin Yazıcıoğlu ile Eskişehir'de evlenir. Sinan ile Şinn'ın nikâh şahit- ligini SBF ögrencısı Nihat Akseymen (Raşit Yörükoğlu) ıle Emine Engin ya- par. Sinan ile Şirın, evlendıkten sonra Sıhhiye'de bir evde yaşamaya başlar. Ev, bodrum katında oldugu için yağ- mur yağdığı bir dönemde ev i sel basar. Bu nedenle, ODTÜ'de asistan olan Ay- dın Karagözoglu'nun evinde bir süre kalır. Daha sonra. Aydın Karagözog- lu'nun evinden aynlan Sinan'ı, mimar Giirol Gürkan otomobiliyle Aydın'a götürür. CİZLİ KOMÜNİST PARTİSİ 11 Nisan 1969 günü verilen gıyabi tutuklama karan ile polis tarafından aranmaya başlanan Sinan, Hüseyin tnan'ın. bir grup arkadaşıyla Filistin'e gitmesinden birkaç gün sonra 13 Ekim 1969 Pazartesi gecesi Ankara'dan gi- den bir emniyet ekibi tarafından 14 Ekim Salı günü, eski CHP milletveki- li olan ve Aydın'da avukatlık yapan, dayısı Nedim Müren'in yanında yaka- lanır. Hakkındaki gıyabi tutuklama ka- ran Aydın Savcılıgf nca \ıcahıye çev- rilen Sinan, Ankara'ya getirilir. Sinan, Ankara Emniyet Müdür!üğü"nde ba- sın mensuplanna şu açıklamav ı yapar: "Polise mukavemet ve patlayıcı madde bulundurmaktan suçlanıyorum. Bana zabıtaca bir baskı >apılmadı. Aydın'da iken beni buldular ve Avdın'dan Af- yon'a kadar bir vasıta ile geldim. Af- yon'dan sonra da enınivete ait olduğu- nu tahmin ettiğûn sivah bir Yoiks»agen 'inan okumaya düşkündür. Nurhak'ta dağda ikep bile Mao'nun üç ciltlik "Seçme Eserler"ini sırt çantasında taşır ve mola verdikleri yerlerde okur. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'a, üyeler ve arkadaşları, genellikle, "Hoca" diye hitap ederler. TİP üyesi Sinan da arkadaşlarına çogunlukla "Hoca" diye hitap eder."Hoca" lafı ODTÜ öğrencileri arasında yayılır. Özellikleri nedeniyle, Sinan'a "Hoca" lakabı takılır. otomobil ile Ankara'va getirildim. Em- niyet >etkililerinin benden ifade alma- ya kalkışmalan üzerine, 'Sizlere sade- ce adımı soyadımı söylerim. İfade an- cak savcılıktaalınır' dedimve ifade ver- meyi reddettim." Ankara Emniyet Mü- dürlügü I. Şube Müdürü Altan Ünalda Sinan'ın yakalanması hakkında şunla- n söyler: "Sinan Cemgil üniversiteden aynldıktan sonra A>dın'da bulunan da- yısının yanına gitnıiş. Biz de kendisini Aydın'da, buradan gönderdiğimiz bir ekip vasıtası ile vakaladık." Gıyabı tu- tuklama karan ile aranan Ahmet Sina da 11 Kasım 1969 günü yapılanduruş- maya giderek teslim olur. Sinan aynı ha sonra, 1971 yılında bir gün. Akın Atauz'a gider. Atauzlann evinde Sevıl Hanım'ın Amerikan Kız Kolejı'nden arkadaşı olan SBF mezunu bir mısafi- ri vardır. Sevil Hanım, Akın Atauz ve misafirleri, "Türkiye'de emperyaiizm var mı, yok rnu?" tartışması vapmak- tadırlar. Gece geç bir vakit evın kapısı çalındıgında Akın Bey kapıyı açar ve Sinan'ı karşısında görünce çok sevi- nir. lçeri davetederama Sinan ıçen gır- mez: "Vok, gelemejeceğim. Arkadaş- lar, dışarda otomobilde bekliyorlar. Ya- nn Şirin evde olmayacak. Benim de bir işim var. Taylan"ı bırakacak bir yer yok. Getirip size bıraksam olur mu?" "INe dinlemekle yetinmiş, hemen hemen hiç agzını açmamıştı. Ötekileri daha da az tanıyordum. Sinan, Adnan Cemgü'in oğiuydu. Onu bebekliğinde bir kez gör- müştiim. Avdınlık'ta bir-iki kez karşı- laşmıştık. Pck yakınlık göstermemişti.'* (1) Sinan. 1970 yılı sonunda, Yusuf, Mahır ve Münır tarafından oluşturu- lan harekete katılma konusunda yapı- lan öneriyı de geri çevırmıştir. Yusuf Küpelı. bu konuda şunlan söylemiştır: "1970 Ağustos ayında ben tahliye ol- duktan sonra Mahir, ben ve Münir, Si- nan CemgiTi evinde ziyaret ettik. Mü- nir ve Sinan, aynı okuldan iyi arkadaş idikr. Benim de Sinan'la bir arkadaşh- Sinan ve ekibi bir gerilla harekâtı için yaz stajlarını yaptıklan Doğu'da önce bir önyapı oluşturdu- lar. Daha sonra eylem merkezi olarak Malatya dağlannı seçtiler. Sinan Cemgil 1967 yazında mi- marlık stajı yaptığı Muş'a bağlı Bulancık'da köyün yaşlılardan biriyle. dönem. "Gizli Komünist Partisi" kur- dukları gerekçesıyle Ankara Ikinci AğırCeza Mahkemesi"nde DenizGez- miş, Yusuf Kiipeli, Münir Ramazan Aktolga, A> dın Karagözoglu, Sema Ka- ragözoğlu, Bingöl Krdumlu ve Musta- fa Kemal Çamkıran'la birlıkte yargıla- nır. Kısa bir süre tutuklu kalan Sinan, 24 Aralık 1969 Çarşamba günü, beş bin lira kefaletle serbest bırakılır. Ha- mile olan Şirin, bu sıradoğum yaparak bir erkek çocuk dünyaya getirir. Çocu- ga "Taylan 1 " adı verilir. 1969 yılında ODTÜ'de okuyanlardan sadece Sinan değil, öğrenci hareketlerinin içinde ak- tif olarak yer alanlardan birçok kimse de evlenmiştir. 1 Temmuz 1969'da Mehmet Akın Atauz ile Sevil Güvezne. 1969 Agustos ayında da Çağatay Ana- dol ile Ayşen Besen evlenir. Çağatay Anadol ile Ayşen Besen'in nikâh şahit- leri Sinan Cemgil ile Atilla Keskin'dir. Sinan'ın oğlu Taylan doğduktan kısa bir süre sonra Akın ile Sevil Atauz'un 15 Şubat 1970'te bir kız cocuklan dün- yaya gelir. Akın Atauz. bir çocuklan- nın oldugunu haber vermek için Aydın- lıkevler'de iki katlı bir evin ait katında oturan arkadaşı Sinan'a gider. Sinan, Taylan'ın altını değiştirmektedir. "Se- vil dogum > apa" "Ne otdu?" "Kıamız oMu." Bu sırada Taylan. ağlamaya baş- lar. Sinan, bunun üzerine. "Bakgördün mü, kızın adını duvunca nasıl bağın- yor" der. Akın Atauz ile Sinan şaka olarak Taylan ile Ayşe Devrim'e "be- şik kertmesi" yaparlar. Sinan, çok da- demek. tabii getir. Biz evde>iz, baka- nz." "Tamam. Yaruı getiririm. Teşek- kûrederim"dıyen Sinan, tam gıdecek- ken geri döner ve "Ayşe Devrim na- sıl, büyüdii mü? Görmem mümkün mü?" der. "Şimdi uyuyor." "Olsun bir bakayım Ay^e Devrim'e." Sinan. Ayşe Devrim'in uyuduğu odaya götürülür. Ayşe Devrim'e bakar. "Ne kadar bü- yümüş" der ve başmı okşar. Daha son- ra evden aynlan Sinan'ı, Sevıl ve Akın Atauz'un bu son görüşlendir. Hasan Ataol'un dedigı gıbi: "THKO, bir parti gibi görev leri ya- zılı olarak belirlenmiş insanların oluşturduğu bir örgütlenme değildi. Hani, toplumda yasalaştırılmamış, teamülen uygulanan bazı kurallar >ardır. THKO işte bö>le bir şeydi. Aynı duvguları pavlaşan, avnı ama- cı güden, birbirlerine alabildiğine güvenen, birbirlerini seven, savan in- sanların oluşturduğu dar bir arka- daş grubuydu." Bu dar arkadaş gru- bunun içinde DÖB'den gelenlerin dı- şında THKO olarak adlandınlan hare- keti oluşturanlann hepsi "Türk Solu" \e "Aydmlık" gibi çevrelerin savundu- ğu MDD tezine olumlu bakmamış, o çevrelerden uzak durmuşlardır. TİP kökenli olan bu gençler. partiyi sonu- na kadar desteklemiş. fakat parti için- de tartışmalar çıkıp hizipleşmeler baş- layınca. hiçbir hizibin yanında olmayıp kendi başlannın çaresine bakmışlardır. Mihri Belli bunu şöyle dile getirmiştir: "Hüseyin İnan'ı az tanıyordum. Bir-i- ki kez bizinı eve gelmiş, konuşulanlan ğım vardı. Sinan'ın Mahir ile arkadaş- lıkları yoktu. Sinan'ın evine. birlikte ör- gütlenme teklifi yapmak için gittik. O, bizi kibarca reddetti. Böyle bir serüve- ne girmek istemiyordu, düşünceleri farklı idi. O günkü konuşmalanna gö- re, Deniz ve Hüseyin İnan grubu birlik- te olması da bence olanaksızdı, ama herhakle arkadaşlık bağlan nedeniyle fazla direnemedi." TDCF'NİN SON KONCRESİ "Dağcılar", mücadelelerini dağda sürdürecekleri için bu dönem şehirde örgülenmeye çok fazla önem vermez. TDGF Kongresi, 17 Ekim 1970 Cu- martesı günü, SBF Konferans Salo- nu'nda başlar. Hüseyin İnan, Sinan Cemgil. Tuncer Sümer, Atilla Keskin, Mustafa Yalçıner. Ahmet Erdoğan ve Alpaslan Özdogan, TDGF Kongre- si "nin yapıldığı gün. ODTÜ'den dog- ruca kongrenin yapıldığı salona gelir. Erzurum Atatürk Ûniversitesi delege- lerinden Sadık Soysetenci, Kadir Man- ga. Cengiz Baltacı. Mehmet Nakiboğ- lu da kongreye katılanlar arasındadır. istanbul'dan da Cihan Alptekin ve ar- kadaşlan katılır. Deniz, kongreye katı- lıp oy kullanacak olan arkadaşlanna, "Ertuğrul Kürkçü'nün desteklenme- si" gerektiğini söyler. Kongrede, bazı konuşmacılardinlenir. Konuştugu sıra Doğu Perinçek'e saldınlarolur. "Dag- cılar" Perinçek'e yapılan saldınyı "zorbahk" olarak nitelendirirler. Ma- latya, Tunceli ve Adıyaman bölgesini inceleyen 'Dağcılar' gnıbu yapacakla- n mücadale için en uygun yerin Malat- ya oldugunu belırlerler. Yapılan plan gereği Sinan ile Teslim Töre, daha sonra. arabayla gece saat 12.00'de OD- TÜ arazisinde söylenilen yere gider- ler. Malzemeler arabaya ODTÜ arazi- sinden yüklenir. Yükleyenler arasında Deniz de vardır. Mustafa Yalçıner ve Teslim Töre, malzeme yüklü arabayla 1970 Kasım ayında Malatya'ya ha- reket ederler. POLİS KULÜBESİ SİLAHLA TARANIYOR 23 Aralık 1970 Çarşamba günü, An- kara Hukuk Fakültesi önünde vurulan devrimci ögrencilerden tlker Mansu- roğlu, 28 Aralık 1970 Pazartesi günü akşamı tedavı edıldiği hastanede ölür. Bunu duyan "Dağcılar", tepkilenni di- le getirmek amacıyla bir eylem yap- mayı kararlaştınrlar. "Dagcüar"a göre. sorunu artık sağcı-solcu gençlenn ça- tışması olayından çıkartmak, kavganın yönünü esas hedefe çekmek gerekır. Esas hedef ise Amerikan emperyaliz- mıdir. Bu nedenle eylem için Amerika Büyükelçiliği seçilir. Yusuf Aslan ile Ahmet Tuncer Sümer, eylemde kulla- nılacak otomobili Bahçelievler An Sı- neması'nın önünden çalarak, Hüseyin İnan'a götürüp verir. Hüseyin bu ey- lemden sonra, Tuncer Sümer ile Semih Orcan'a haber gönderinceye kadar Besni'ye gidip beklemelerini söyler. Şubat ayına kadar Besni'de kalan Tun- cer Sümer ile Semih Orcan, Anka- ra'dan gelen Kadir Manga ile birlikte Besni'den ayrılarak Malatya'ya gider, Güvercinlik mağarasında bulunan ar- kadaşlanna katılır. 29 Aralık 1970 Sa- lı günü sabaha karşı saat 04.00 civann- daotomobille ABD Sefaretı önüne ge- len Sinan, Deniz, Hüseyin ve Yusuf. ABD Sefareti önünde nöbet tutan po- lis memurlan Nuri Sdçuk ile Vahap Çınar'ı silahla tararlar. Otomobil daha sonra polis tarafından ODTÜ arazisin- de terk edilmiş olarak bulunur. KÖFTE EKMEK SATMAKTAN BANKA SOYMAYA ,„, , ..,'ODTÜ'd&, Toplum^u, Grup adıyla hareket edenler, ilk başta üye aidatı, bağış, konser, kitap, rozet satışı gibi et- kinliklerle geür elde ederler. 1969 yı- lında ODTÜ ÖğTenci Birliği seçimle- ri yapılırken çıkan çatışmalardan son- ra Ögrenci Birliği yönetimini Divan Başkanı Münir Ramazan Aktolga'nın alması üzerine ODTÜ Rektörü, Öğ- renci Birliği'ne yaptığı mali yardımı keser. Toplumcu Grup, bunun üzerine gelir sağlamak amacıyla yeni yöntem- ler bulur. Hüseyin İnan, Atilla Keskin. Yusuf Aslan, Mustafa Tavlan Özgür, Tuncay Çelen, Münir Ramazan Aktol- ga, Irfan Uçar, Rasih Ulaş Bardakçı, Ahmet Tuncer Sümer, Müfit Özdeş, Gülay Özdeş, Gfilay Kurnaz, Şule Al- bayrâktaroğlu, Türkan Sabuncu, Ca- nan Koç (Durusan), Sema Hallı, Pınar Erdemil, ekmek arası köfte yaparak ODTÜ yurt ve kafeteryası önünde 1 li- raya satarlar. ODTÜ Mimarlık Fakül- tesi malzeme deposundan alınan kar- tonlara yapılan Che Guevera, Ho Chi Minh portreleri 2.5 liraya satilır. Mi- marlık Fakültesi'nde bir serigrafi tez- gâhı kurulmuştur. Serigrafi tezgâhmı da İstanbul'dan gelen iki kişi kurmuş- tur. Burada afişler, posterleryapılır. Se- ngrafi yapanlar arasında İbrahim Ni- yazioğlu, Mehmet Akın Atauz, Yusuf Aslan. Arif Şentek, Ali Aıtun, Pınar Er- demil, Şule Albayraktaroğlu. Tuncay Çelen de vardır. öölbaşı'nda "Çıtır" isimli bir kuruyemiş büfesi açılır. Bü- feyi Rasih Ulaş Bardakçı, Mete Erte- kin ve Ihsan Ata Yavuzçalıştınrlar. Yu- suf Aslan da bu sırada, Mimarlık Fa- kültesi öğrencisı Ertuğrul Kürkçü, Ko- ray Doğan ve dığer arkadaşlanyla bir- likte Mimarlık Fakültesı'nde "Mim Pub"denilen kanrini işlerir. SÜRECEK NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR 1960'lardan bu yana üniversiteye yönelik resmi bir tutum inatla sür- dürülüyor. Nedir bu tutumun özü: Yasak ve baskı yoluyla öğrencileri zapturapt altına almak. Kafasını kal- dıranı ezmek, hayatını karartmak ve bu örnek yoluyla diğer öğrencileri boynu bükük, kişiliği yaralanmış bir hale getirmek ve suskunluğa mah- kûm etmek. Öğrencilere yönelen bu anlayış, öğretim üyelerini ve bilim- sel yaratıcılığı da hedef almaktan geri kalmıyor. 1961 Anayasası ile özerkleştirilen üniversiteler, 1960'iarda en büyük yaratıcılığı ve düşünce zenginliğini üreten merkezler haline geldiler. O dönemin üniversitelerinden yeti- şenler, bugünTürkiye'nin kalburüs- tü insanları. Eğer günümüzde bu ül- kede yaşamın her alanında dişe do- kunur bir şeyler varsa, o tarihlerde yetişmiş insanların bunda önemli bir payı oldugunu unutmamak ge- rekir. Üniversiteye Yine Yasak Ancak, Türkiye'ye yön veren ka- fa, 1960'ların üniversitelerini hiçbir zaman içine sindiremedi. Üniversi- telerde yükselen özgürlük ve bilim- sel yaratıcılık rüzgârı, hemen karşı örgütlenmeyi de beraberinde getir- di. Komandoların o dönemde çok küçük bir azınlık olmasına karşın polis tarafından desteklenerek üni- versitelerin üzerine salınması işte bu anlayışın eseriydi. 12 Mart 1971 askeri darbesinin ilk hedeflerinden birisi de üniversite özerkliği oldu. Hemen bu konuda baskıcı önlem- ler alındı. Özerklik bu saldırıların so- nucu olarak kadük hale geldi. Yöneten kafa bununla yetinmedi, 12 Eylül askeri darbesinden sonra üniversiteleri siyasi iktidarın ege- menlik alanı içine soktu ve YÖK yo- luyla bilimsel yaratıcılık yerine sada- kati esas alan bir yapı kurdu. Üni- versitelerde bilimsel ve akademik kariyer için bilgi birikimi geri plana itildi, sağcı ve otoriter siyasi tercih- lerle üniversiteler sıradan okullar haline dönüştürüldü. Üniversite öğrencisinin ve bilim insanlarının, düzeni sorgulamaları, özgür bir ortam içinde eleştiri ve uyarılannı yapabilmeleri süreç için- de yok edildi. Örgütlenme neredey- se yasaklandı. En masum öğrenci talepleri, polisin coplu tekmeli, gö- zaltılı, tutuklamalı tepkileriyle yüz yüze geldi. Bu yetmedi, yeniden öğrencilerin üzerine satırlı, taban- calı, bıçaklı ülkücü saldırıları tertip- lendi. Gençlik içinde ise bu yasak- çı, baskıcı, saldırgan yaklaşım, şid- det yönündeki eğilimleri geliştirdi. Normal kanallartıkandıkça, üniver- sitelerin cadı kazanına döneceği bir yol açıldı. Artık her akşam TV kanallannı çe- virdikçe, üniversiteler önünde hoş olmayan manzaralarla daha fazla karşılaşır olduk. Çözüm nedir diye düşünmek ve 30 yıldır kanayan bu yaraya nasıl çare buluruz diye yeni yollar aramak yerine, yine klasik yollara başvuruluyor. Yüksek Öğre- tim Kurulu (YÖK) son olarak, bütün bunların üzerine tuz biber eken ye- ni bir kararı yürürlüğe soktu. Bun- dan böyle, öğrenciler yalnızca üni- versite içindeki eylemlerinden değil, dışardaki eylemlerinden de soruş- turmaya uğrayacaklar, okuldan atı- labilecekler. Bravo demekten başka bir söz söylemek anlamsız. Aynı kafayla devam edin. Bilim insanlarını me- mur, üniversite öğrencilerini de medrese mollaları haline getirmek için elinizden geleni yapın. Bu ülke- de ne özgür bilıme, ne başı dik, dü- şünen, üreten öğrencilere ihtiyaç var. Yıkın, ezin, yok edin. Bu yolla her şeyin süt liman olacağını sanın. Üniversitelerini bir tehlike odağı olarak görmek, en duyarlı gençleri- ni cezalandırmak için şeytanın bile düşünmediği yolları bulmak hangi tür sistemlerin işi, bunu bir kez da- ha anlamaya çalışın. Üniversiteler- deki rahatsızlığı, sıkıntıyı özgürlük- leri genişleterek aşmak hiç aklınıza geldi mi? Batı'daki bilim yuvalarını bu açılardan gözden geçirmek ge- reksinimini hiç duydunuz mu? Or- neğin, kafasındakini özgürce söyle- yebilen, bunu söylediği için ceza al- mayacağına inanan bir gençlik kit- lesini hiç hayal ettiniz mi? Bilimin ancak özgür bir ortamda, yasaklar- dan arınmış, aydınlık kafalı insanlar- ca geliştirilebileceği gibi bir derdiniz oldu mu? Dünya gidiyor Mersin'e, biz gidi yoruz tersine. PERŞEMBE ORHAN BURSALI "Ey Halkım..." Varsayalım kı bir siyasi partimiz, ilk seçimlerde, halka yapacağı vaatlerinde önceliği, Türkiye'yi bir bilim ve teknoloji ülkesi yapma karanna verdi. Olmaz ya, biz yine varsayalım ki, bu cesur ve ger- çekçi parti, halka bu vaadini de aşağı yukan şöyle açıkladı: "Ey sevgili halkım, Bugüne kadar hiçbirimiz sana, kalkınmanın, re- fahın, Türkıye'yiyükseltmenin veyüceltmenin ger- çek yolunun ne oldugunu göstermeyi becereme- dik. Çünkü biz de bunu bugüne kadar görememiş ve kavrayamamıştık. Ama artık Batı ülkelerinde be- pimizin gıpta ettiği, tıkır tıkır işleyen sağhklı ekono- milerin temel/nde çağdaş bilim ve teknolojilerin yat- tığı gerçeğini görmemek için kör olmak gerek. Biz, bilgiyi süratle öğrenen, kullanan; bilgiyi hızla üreti- me, teknolojiye dönüştüren, yeni ve ileri teknoloji- leri geliştiren ve kullanan bir bilgi toplumu olamaz- sak; ülkemizin yaratıcı beyinlerini özgürce geliştire- mezsek; ne sen ne de bu ülke yoksulluktan kurtu- labilir. Ey sevgili halkım, Bizim partimiz, bu nedenle, kalkınmada bütün önceliği bilimi ve teknolojiyi geliştirmeye verdi. Stra- tejik planımız, Türkiye'yi bir bilim ve teknoloji ülke- si yapmaya yöneliktir. Bir dünya ülkesi olacağız. Teknolojigeliştiren, üreten, satan ve ekonomik üre- timinı yeni teknoloplere dayayan bir ülke olacağız. Ey sevgili halkım, Bunun için şunlan yapacağız: " • • • Partilerimizin programlarına bakın: Hiçbirinde bi- lim ve teknoloji politıkalarına ilişkın tek paragraf yok- tur. Bilim ve teknolojinın, çağımızın gelişmiş ekono- milerinin olmazsa olmaz koşulu oldugunu kavrayan tek bir satır yoktur. Politikacılarımız arasında, ABD hükümetlerinin ana işlevlerinin, ülkenin bilim ve teknoloji ana stra- tejik planını çizmek oldugunu bilen kimse de yok- tur. • • • Önceki gün, ülkemizin bu konuda en yetkili orga- nı, Başbakanlığa bağlı Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK), kurulduğu 1983 yılından beri dör- düncü kez toplanabildi. Bu, Türkiye'yi yönetmek ve kalkındırmak iddıasıyla iktidara habire gelip giden bütün politikacılar için bir yüz karas'ıdır. Bu kurul, ta- rihinde ilk kez bu hükümet döneminde 2. kez top- lanıyor ve biz de buna seviniyoruz! Yine de bilime ve teknolojiye en duyarlı hüküme- tin 55. hükümet oldugunu söylemeliyiz. Hatta Baş- bakan Mesut Yılmaz'ın son derece ileri düzeyde ve iyi niyetlerle dolu bir konuşma yaptığını görüyo- ruz. Başbakan'ın başkanlığındatoplanan kurul, ge- çen ağustos ayında alınan 29 karar ve projenin du- rumunu gözden geçiriyor ve gelişmeleri izliyor. Bu tutumu, umut verici buluyoruz. Kurulun, Ulusal Bil- gi Teknolojileri Konseyi'ni kurma kararını ilginç bu- luyoruz. Sanayiye araştırma-geliştirme teşviklerini arttırma kararlannı destekliyoruz... Ama, güzel konuşmak ve iyi niyet kararlan yet- miyor. Siz bilim ve teknolojide atılımın Türkiye için önem- li bir şans olacağına beyin ve yürek olarak inanıyor- sanız güzel sözlerin ve iyi niyetlenn ötesinde dav- ranmalısınız. Örneğin: • Türkiye'de bilim ve teknolojide atılım yapacak projelere fııliyatta öncelik vermelisiniz; ilk önce Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda, bu önceliği vurgulamalı- sınız; • Bilim ve teknolojide atılım projelerini, bütçe kı- sıntılarının tamamen dışında tutmalısınız; • Gerektiğinde her şeyi zorlayarak, bu atılım pro- jelerine ek fonlar yaratmalısınız; • Her şeyden önemlisi, bilim ve teknolojide atı- lım projelerini parti programlannızda baştacı etme- lisiniz... • • • Acaba, ilk seçimlerde bilim ve teknolojide Türki- ye'nin atılım projelerini ana programı yapacak ve bu- nu halka çok iyi sunacak demokrat eğilimli büyük partilerimizden birinin şansı, sizce yükselmez mi? Siz böyle bir partiye oy verir misiniz? Demirel Ukrayna'ya gidiyor Yalta'da Türk Yunan zirvesi gündemde SERKAN DEMtRTAŞ ANKARA - Karade- niz Ekonomik Işbirliği (ICEİ) örgütü için tarihi önem taşıyan zirvenin yapılacağı Ukrayna'nın Yalta kenti. olası bir Türk-Yunan zırvesine de sahne olmaya hazırlanı- yor. Cumhurbaşkanı Sü- leyman Demirel ve Yu- nanıstan Başbakanı Kos- tas Simttis'ın, ge<;en yıl Madrid'de NATO top- lantısında bir araya gel- melerinin ardından bu kez de Yalta'da buluşma- ları öngörülüyor. Demi- rel'ın, Ermenistan'ın sertlik yanlısı Devlet Başkanı Robert Koçar- yan ile bir araya gelme- sinin küçük bir olasılık olduğu kaydediliyor. 1992 yılmda Jstanbul Deklarasyonu ile kuru- lan ICEİ, yann Yalta'da "KEİ Şartı"nın imza- lanmasıyla varlığını hu- kuki zemine de dayan- dırmış olacak. Avrasya bölgesindeki ülkeleri bir araya getiren. Hazar havzasındaki yeraltı zen- ginliklen ile başta Avru- pa Birliği (AB) olmak üzere, diger uluslararası örgütlerin de dikkatinı çeken KEİ, böylece so- mut projelerin önündeki fınansman sorununu da aşmış olacak. Bölgesel birörgüt olarak KEl'nin bayrağı da ilk kez Yal- ta'da göndere çekilecek ve üye ülkelerin liderle- ri "aile fotografi" çekti- recekler. Birleşmiş Mil- letler (BM) gözlemcilik statüsü elde edecek olan K£l; Fransa, Ingiltere ve Japonya gibi gelişmiş Batılı ülkelerin "gözlem- ci" olmak için yaptıkla- n başvurulan değerlen- direcek. Yalta Zirvesi'nin ilk gününde Cumhurbaşka- nı Demirel; Bulgarıstan. Arnavutluk ve Azerbay- can liderleri ile bir araya gelecek. Diplomatik kaynaklar, zirve sırasın- da Demirel ile Simitis'in bir araya gelmesinin bir olasılık oldugunu kay- dettiler. tki lider geçen yıl temmuz ayında Mad- rid'de yapılan NATO zir- vesi sırasında ABD Dı- şişleri Bakanı Madeleine Albright'ın arabulucuğu sayesinde bir araya gele- rek Madrid Belgesi'ni kabul etmişlerdi. Ancak bu belge. Yunanistan'ın ısteksizliği nedeniyle ilerletifememişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle