Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAZİRAN 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
YASMİNA REZA, SONOLARAK TONYÖDÜLÜNÜALANOYUNU 'SANAT'I ÇAĞIMIZIN YAPITI OLARAKNİTELİYOR
lArkadaşlık
gerçek
birdeğer'• 'Sanat'ın sorduğu soru bu: 'Bu üç insanı
bir araya getiren bağın niteliği ne?' Oyuna
dair oluşan en büyük yanılgı; zevklerimiz
bir anda değişebildiğinden birbirimize karşı
cephe alabileceğimizi düşünmekti. Konu,
ortak zevklere sahip olmamak değil, birinin
ötekini kendi değişimlerine dahil etmemesi,
dışlaması.
KühûrServTSİ-ÜlkemizdeTiyatrolstan-
bul tarafmdan sahnelenen 'Sanat' adlı
oyun. Iran asıllı Fransız oyun yazan Yas-
mina Reza'ya, kısa süre önce açıklanan
'Broadway Tony Ödülleri' kapsamında 'En
İyi Oyun' ödülünü kazandırdı.
1994 yılında ilk temsilleri Fransa"da 'Co-
medte des Champs-Elys'ees'de gerçekleş-
tirilen, Laurence Olhier ve Moliere ödül-
lerine de layık görülen "Sanat" adlı oyun,
bugünedek 10'ayakmyabancı ülkede gös-
terildi. 'Sanat', Fransa başta olmak üzere
gösterildığı her ülkede olumlu tepkiler al-
dı. Sean Connery. yönetmen ve oyuncu
olarak "Sanafı sinemaya uyarlamak ama-
cıyla, oyunun Anglosakson ülkelerdahilın-
deki tüm telif haklannı satın aldı. Oyun, be-
yaz bir tablo etrafında, üç erkek arasında
geçen uyuşmazhk ve anlaşmazlık dolu bir
çekişmeyi konuediyor Yasmina Reza. Be-
aux-Arts dergısıne oyun yazarlığını ve dü-
şüncelennı açıkladı.
- Bu oyunu yazmafikriaslında bir rast-
lantı sonucu oluştu. Arkadaşlannızdan bir
tanesi Martin Barre'nin sadece beyaz renk-
teki, tek renk çalışögı bir tabioyu 200 biıı
franga ahncaçok gülmüştünüz. Bunun üze-
rine de bu oyun yaaldı. Neden?
- Benı güldüren fıyattı; tablo değıl. O ar-
kadaşımın yaşam koşullannı ve 200 bın
frangın onun ıçın ne ıfade ettiğinı bılıyor-
dum. Tamamen beyaz renkteki bu tabloyu
almak için bu derece de güç sarfetmesi be-
ni şaşırttı. Aynca salonunun döşeniş tarzı-
na da hıç uymuyordu. Bu bana büyük bir
uyumsuzlugun ve büyülenmenin ifadesı
gıbi geldi.
- 'Sanatta kesin bir antaşılmazhksöz ko-
nusu: Bazılan bunu çağdaş sanatta bir aO-
lını olarak değerlendirirken diğerleri buna
karşı çıktılar. Bu aıüaşılmazlıgı sunmakön-
ceden mi tasarlannuştı?
- Evet. oyunun içeriğinm işleri bozucu
biryanınm olacağını başından beri biliyor-
dum. Sahnedebirbirinden farklı konumlar-
da üç insan var. Ancak her ne kadar bu ka-
rakterler birbırinden ayn da olsa, olumsuz
bir konumlama hep digerlerine mal edilı-
yor. Dramaturjik bir plan üzerinde 'hayır'
sözcüğü her zaman daha kuvvetlı. Bu ko-
nuyla ilgilı bir polemik doğacağından
emindim. Bu durum beni rahatsız etmiyor.
Tam tersine, bu oyunu yazarken saflıktan
yana durmamaya kararlıydım. Buna karşıt
olarak çagdaşlıkla ılgılı yapılan eleştırile-
rin hiçbirisi duymak ıstenılenler değıldi.
Tabloyu satın alan Serge karaktennın oyun
dimize şöyle dedik: "Işte, tepki gösteren
bir seyirci ve onlan en ilkel tepkileriyle kar-
şı karşıya bırakan bir oyun." Sev ırcinin hep
ilkel gibi görünen tepkiler gösterdiği dog-
ru. Bunun yanı sıra sorulması gereken bir
soru daha var: "Seyirci neden gülüyor?"
Bunun nedeni beyaz bir tablonun. ne bir
müzede ne de bir koleksiyoncu da değil
de. münasebetsiz bir yerde bulunmasıydı.
Beyaz bir yapıt sahneye çıkanlır çıkanl-
maz, oyunun temel taslanndan biri haline
gelıyor. Öncelikle bunu sorgulamamız ge-
etkilenmeye bağlayabiliriz. Beyaz, sembo-
lik olarak sözcüklerin boşluğuna da gön-
derme yapıyor. Her tür söylemde -buna ar-
kadaşlık üzenne söylem de dahil- hiçbir
renk beyaz kadar etkin olamazdı. Beyaz,
bir avna gıbi.
-Öyun 10'avakm ülkedesahneJendL Her
ülkede sahneye konan tablonun aynı oMu-
ğunu düsünüyor musunuz?
- Hayır. hiç sanmıyorum. Tüm dekor ta-
sanmcılan benim betimlememe sadık kal-
maya çalıştılar. "Etrafi enlemesine beyaz
Yasmina Reza, Tony Ödülleri töreninde Sean Connen. ile (üstte, sağda), 'Sanat' oyununda Jean Louis Trintignant.
içinde kendısmi çok iyi savunduğunu dü-
şünüyorum.
- Oyun sahneiendiği diğer ülkelerde na-
sıl karşüandı?
- 'Sanat' dığer ülkelerde daha az yankı
uyandırdı. Bence Fransa'dakı polemigin
yaratılmasının nedeni oyundan çok seyır-
ciyle ilintiliydi. Tablo sahneye çiktıktan
sonra iki üç sözcük sarf ediliyor ve seyırci
gülmeye başlıyor. Bu yüzden de kendi ken-
rektığını düşünüyorum. Neden yapıt. et-
kınlığı olan bir alan dışına çıkanldığı anda
msanlan güldürebilecek bir etmen haline
dönüşüyor'.'
- Tablonun beyaz olmasının aynca bir
önem taşıdığını düşünüvor musunuz?
- Evet: çünkü beyaz boşluğu ve eksıkli-
ği ortaya koyan en yetkin renklerden birta-
nesi. Orneğin sıvah. karanlıgın ve doku-
naklılığın sımgesı Bunu psıkolojık olarak
bir şeritle çevrili beyaz bir tabto." Bu tanı-
ma ragmen tüm tablolar bırbirinden fark-
lı. Kımısinde digerlerine göre daha çok
malzeme kullanılmış ya da şeritler aynı bı-
çımde yerleştmlmemiş
- Bu tablolan bir gün sergilemeyi düşü-
nüyor musunuz?
- Bertın'de kımsesiz çocuklar yaranna
bir satış gerçekleştirıldi. Temsillerde sah-
nede kullanılan iki tablo otuzla kırk bın
frank arasında bir fıyata satıldı. Londra'da
da bu tarzda bir satış gerçekleştirildi. Bu
oyun sayesinde 'Antrios' adını verdiğim bu
tablo da kendine göre bir yer edindi
- Buoyunu yazma isteğinin ortaya çıkma-
sı Lang'da geçirdiğiniz yülarla ilgili olabilir
mi? Ekinselliğin sanat üzerinde yol aldığı
bir dönemdi.
- Kuşkusuz. Çağın kültürel kirlenmesi
olmasaydı, bu konu kafamda bu kadar iyi
biçimde belirip ortaya çıkmazdı diye düşü-
nüyorum.
- Sanat eleştirmenlerL tarihçiler ya da
deneme yazarianndan oyunu görmeye ge-
len oMu mu?
- Evet. Baudrillard oyunu çok sevdi. Ben
konum olarak. onun söyleyebileceği ya da
Jean-Philippe Domecqın söylediklenne
çok samimi olarak yaklaşabilecek durum-
dayım. lkısi de benim ıçin eskide kalmış in-
sanlar değil.
- Serge, oyunda kendisini 'çağuıın insa-
nı* olarak nitelendiriyor. 'Sanat', çagının
yaprtı mı?
- Hiç şüphesiz. Oyunun elde ettığı başa-
n başka türlü açıklanamaz. Ancak bunun,
çağının temsilcisi olmakla bir ilgisı yok. Bu
yanlış bir değerlendirme olurdu.
- Bunun için mi sürekli 'Sanat'ın asıl ko-
nusunun arkadaşlıkolduğunu yineliyorsu-
nuz?
- Evet çünkü arkadaşlık gerçek ve ölüm-
süz bırdeger. Benı asıl ilgilendiren insan-
lan yakınlaştıran bağlar. 'Sanat'ın sordu-
ğu soru da bu "Bu üç insanı bir araya ge-
tiren bağın niteliği ne?" Oyuna daır oluşan
en büyük yanılgı; zevklenmiz bir anda de-
gişebıldığınden birbirimize karşı cephe
alabileceğimizi düşünmekti. Kesinlikle
böyle değil. Konu, ortak zevklere sahip ol-
mamak değıl. Konu, birinin ötekini kendi
değişimlerine dahil etmemesi; dışlaması.
Bu gönüllü ya da gönülsüz yanlış anlama
ve sonucu belirleyen kuşku, ınsan ılişkıle-
rindekı zorluğun kalbinde yatıyor.
Feminizın
üzerine ilk
televizyon clizisi
• Senaryosunu romancı Fay Weldon'ın
yazdığı "Büyük Kadınlar" adlı dizi,
Ingiliz televızyonunda gösterime giriyor.
Dizi, feminist bir yayınevinin 1970'li
yıllardaki yükselişini anlatıyor.
KühürSer\isi-tlk fe-
minist televizyon dizisi.
gelecek ay tngiliz tele-
vizyonunun dördüncü
kanalında gösterime gi-
riyor.
Senaryosunu romancı
Fay VVeMon'ın yazdığı ve
yapımcılığını Tariq
Ali'nin üstlendiği Big
Wbmen (Büyük Kadın-
lar), feminist bir yayıne-
vinin 1970'li yıllardaki
yükselişini anlatıyor.
Başrollerinde Daniella
Nardini, Clare Hounan
ve Anastasia Hille'in oy-
nadığı ve 2 Temmuz'da
gösterime girecek olan
dizi, sadece feminist ya-
ymevleri arasında değil.
diziye konu olan kurgu-
sal yayınevinden hoşlan-
mayanlar arasında da fe-
minizm tartışmalannı
canlandıracağa benziyor.
Fay Weldon. daha önce
dizi üzerine yayımlanan
kitabından ötürü de fe-
minizm kavramını defor-
me etmekle suçlanmıştı.
Dizide kadınlar, uzun
tartışmalardan sonra Me-
dusa adlı yayınevini ku-
ruyorlar. Bunu kutlamak
için hep birlikte çınlçıp-
lak dans ediyorlar. Ka-
dınlardan bin ise eşini ve
çocuklannı terk etmeye
karar verdikten sonra çı-
nlçıplak bırakıyor kendi-
ni sokaklara.
"Bu dizi Tariq'üı fık-
riydi" diyor VVeldon.
u
Ben, kadın ve erkeğin
birlikte yaratrıkları her
şeyin ilahi bir enerjisi ve
canlılığı olduğuna inanı-
yorum. Kadınlann bir-
likte yaptıklan ise daha
itaatkâr. Bunun, femi-
nizm üzerineyapılmış ilk
televizyon dizisi olması
heyecan verici. Big Wo-
men, ideolojilerin ve
izmlerin ne denli tehlike-
li boyutlara ulaşabildiği-
ni gösterecek insanlara.
Ortalıkta erkeklerden
nefret etme hakkını ken-
dilerinde gören kadınlar
var. Bu, kaçınmamız ge-
reken bir şe>".
Big Women. duvarlara
poster asan feminist ka-
dın görüntûleriyle başlı-
yor. Posterlerin üzerinde-
kı yazı şöyle: "Bir kadı-
mn bir erkeğe. bir balığın
bir bisiklete olduğu ka-
dar ihtiyacı vardır." Yine
duvarlara asılan ve üze-
rinde cinsel çağnşımla-
nn olduğu bazı posterle-
rin üzerinde ise "Bu, ka-
dınlan sömürüyor" v azı-
h.
"Şimdi ben de erkekle-
rin şöyle bağırmalannı
istiyorum," dıyor Wel-
don. "Bu,erkeklerialçal-
tryor".
Dizinin son bölümün-
de erkekleri taciz eden
bir genç kadın var. "Bu
kadın bana korkunç geli-
yordu" dıyor Weldon.
"Ama tüm genç kadın iz-
teyiciler onu sevdiler*\
Dizinin yapımcılan.
genç kadın oyunculan-
nın da çekimlerden son-
ra kendi feminizmlerini
daha radikal bir boyutta
yaşadıklannı belirtiyor-
lar.
Dizide ailesini terk e-
den Stephie rolünü üst-
lenen Hille, konu üzerine
şunlan söylüyor: "Femi-
nistlerin 1970'lerde sa-
vunduklan birçok şev
bugün insana gülünç ge-
liyor, ama ben yine de
Stephie gibi kadınlara
savgı duyuyorum ve on-
lara karşı bir hassasiye-
tim var."
Henry Moore 100 yaşındaKültür Servisi- 20. vüzyıl Ingiliz
heykeltıraşlannın en önemlilennden
biri olarak nitelendirilen Henry Mo-
ore, bundan yüz yıl önce Yorkshıre
Castleford'da dünyaya gelmişti.
Yorkshıre"in engebeli arazısı onun
sanat yaşamını derinden etkilemiş-
ti.
Sanatçının yüzüncü doğum yılı
nedeniyle British Museum, Wake-
field Sanat Galerisi ve Saınsbur\'
Görsel Sanatlar Müzesi'nde düzen-
lenecek çeşitli sergılerin yanı sıra
Henry Moore Vakfı sanatçının son
yıllannı geçirdığı ev ı de zıyarete aç-
tı. Henry Moore Vakfı. sanatçının
kırk yıl boyunca Rus eşi Irina ıle bir-
likte oturduğu \e çahşmalanm sür-
dürdüğü 15. yüzyıla ait evi, ziyaret-
çilerin ılgisini çekebılecek biçimde
düzenledi. Moore'a ait ev halka açık
değil, ancak Irinanın heykeii' ola-
rak adlandınlan. Moore'un 29 hey-
kelinin sergilendiği bahçe ve atölye-
si ziyaretçilertarafından gezilebile-
cek. Moore'ın lark yıl boyunca ya-
şadığı ev. vakıf tarafından o günün
şartlanna göre hazırlanmış. Sanat-
çının iki asistanı hâlâ evin dekoras-
yonu üzerinde çahşmalanm sürdü-
rüyor. Henry Moore'un çalışmalan
90 dakikalık tureşliğinde izleyicile-
re tanıtılıyor. Nisan ayında ziyarete
açılan ve ekim ayı ortalanna dek
açık kalacak olan Moore Evi için dü-
zenlenen tur. her gün saat 14.30'da
başlıyor. Moore'ın çalışma metodu-
nun ve düşüncelerinın aktanldığı tur,
bütün izleyicileri büyüleyici nitelik-
te.
Bahçede yer alan en önemli yapıt-
lanndan biri, yapım aşamasının tüm
aynntılanyla anlatıldığı 'Mother
a'nd ChikJ' adlı heykel. 1944'te an-
nesininölümü. 1946'da tek kızı olan
Mary'nin doğumu üzenne. anne-ço-
cuk ilişkisini kişisel bir durum halı-
Sanatçının Mother aııd C hild adlı hey keli evininbahçesinde sergileniyor.
ne getiren Moore, 1940'lann sonu
ile 1950'lerde bu konuyu ele alan bir
dizi yapıt üretmişti.
Taş ve tunçtan yaptığı soyut ama
organık biçımlı yapıtlanyla 20. yüz-
yılın önde gelen sanatçılanndan bi-
ri olan Moore, 1986 yılında yaşama
v eda etmişti. 1919 yılında Leeds Sa-
nat Okulu'na giren sanatçı. 1921 "de
bu okulun heykel bölümünü bitire-
rek Kraliyet Sanat Yüksekokulu için
üç yıllık burs kazanmıştı.
Moore ögrencilik yaşamı boyun-
ca derslere önem vermedı. onun için
Londra müzelerinde büyük ustalann
yapıtlannı görmek her zaman daha
çekici gelmişti çünkü. Eskıçağ hey-
kellerinin büyük yer tutuğu British
Museum'da dolaşmak. sanatçının
vazgeçemediği şeylerden biri oldu.
Moore. Avrupa heykel geleneği-
ne karşı çıkıyor, ilkel ve arkaik hey-
kele ilgi duyuyordu. Mısır, Etrüsk
ve Afrika yerlilerinın sanatının este-
tik anlayışı onu baştan çıkanyordu.
1928'de ilk sergisini açan sanatçı,
tam da bu sıralarda Londra Taşıma-
cılık kurulundan da ilk siparişini al-
dı. 1929'da Rus kökenli Inna Ra-
detzky ile evlenen Moore. uzun sü-
re eşiyle birlikte çalışmalar yaptı.
1930'larda Moore yavaş yavaş in-
san figüründen soyuta doğru kay-
maya başladı. 1931'de Londra'daki
Leicester Galerisi 'nde bir sergı açan
Moore, sanatçı arkadaşlan tarafın-
dan desteklense de başından büyük
eleştiriler aldı. Bu eleştiriler sanatçı-
nın Kraliyet Sanat Yüksekoku-
lu'ndaki görevinden aynlmasına ne-
den oldu. Moore aldığı eleştirilere
rağmen düşündüğü biçimde çalış-
mayı sürdürdü hep.
11. Dünya Savaşı sırasında malze-
me bulamaması, onu küçük objeler
üretmeye ve çizim yapmaya zorladı.
1946 yılında Nevv York Modern
Sanatlar Müzesi'nde tüm yapıtlan-
nı kapsayan bir sergi düzenleyen sa-
natçı. bu nedenle ilk kez Amerika'ya
da gitmiş oluyordu. Aynı yıl Vene-
dik Bienali'nin heykel ödülünü ka-
zanan sanatçının adını bütün Avru-
pa duyacaktı bundan sonra.
1953'te hastalanan sanatçı, kendi
iç dünyasına dönerek yapıtlannı bu
yönde oluşturdu. 1958'de60. yaşını
kutlarken artık topluma mal olmuş-
tu. ama yine de kendi düşüncelerini
gerçekleştiriyor. heykel sanatmakat-
kılannadevamediyordu. 1963'tebir
îngiliz yurttaşının alabileceği en bü-
yük nişan olan liyakat nışanı ile
ödüllendirilen sanatçının yapıtlan
birçok önemli koleksiyoncunun ya-
nı sıra Much Haddham'dakı kendi
evinde ve Kanada'nın Toronto ken-
tindekı Henry Moore Heykel Mer-
kezi'nde bulunuyor.
'Semiha b. unplugged' belgeseli akademi arşivinde
Kültür Servisi -İlk kez 5. Ulusla-
rarası Istanbul Bıenah'nde gösterilen
Kutiuğ Ataman'ın 'Semiha b. unp-
lugged'belgeseli uluslararası başan-
lara imza atıyor. Bu yıl Uluslararası
Istanbul Film Festivali'nde de göste-
rilen belgesel. Sınema Sanat ve Bi-
limleri Akademısi tarafmdan arşıve
alındı. Her yıl Oscar ödüllerini de
dağıtan akademi, yönetmenin ilk
uzun metraj çalışması 'KaranlıkSu-
lar' filmini de özel arşivinde sakla-
mak üzere 3 yıl önce almıştı.
Türkıye'nın 88 yaşmdaki ilk kadın
opera sanatçısının, hayatını ve sana-
tını kendi anlatımıyla sunan 7 saat 42
dakikalık bu belgesel film, yurtdı-
şmda da pek çok film festivaline ve
sanat bıenalıne davet ediliyor.
Her iki yılda bir farklı bir Avrupa
ülkesi mekân alınarak oluşturulan ve
bu yıl 28 Haziran-11 Ekım tanhlen
arasında Lüksemburg'un değişık
mekânlannda gerçekleştırilecek olan
Manıfesta Bıenah'ne de Türkiye'den
çağdaş sanatlar alanında Kutiuğ Ata-
man seçildi. Robert Fleck. Maria
Lind ve Barbara Vandeıiin'den olu-
şan küratörler, 40'dan fazla Avrupa
ülkesini dolaşarak katılımcılan be-
lirlediler. Sergiye44 sanatçı yapıtla-
nnı sergılemek üzere davet edildi.
Kutiuğ Ataman'ın 'kutiuğ ata-
man'ssemiha b. unplugged' adlı bel-
geseli 1998 Montreal Bienali'ne de
katılacak. Bıenal küratörü Claude
Gosselin'ın 'dreamcatohers' (düş ko-
valayan) olarak nıtelendirdiği sergı,
tüm dünyadan seçilen 50 sanatçının
katılımıyla 27 Ağustos'ta Montre-
al'in değişik kültürel mekânlannda
başlayacak.
Belgesel aynca Sao Paulo'nun
kültürel mekânlannda 22 Eylül-25
Ekim tarihleri arasında gerçekleşti-
rilecek olan 12. Brezilya Video Fes-
tıvali'ne de katılacak. Festıvalde, ge-
nış bir konseptle video projelerine,
CD-rom çalışmalarına, uluslararası
çıkışlannı gerçekleştirmiş sanatçıla-
nn yapıtlanna ve farklı temalardaki
konferanslara da yer verilecek.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Günaydın(
Bandrolcüler!
Duyduğumda inanamadım. Ama sonra baktım,
aynı akşam televizyon ekranındalar. Bazı yazarla-
nmız ve yayıncılarımız Ankara'ya koşup Kültür Ba-
kanımızla görüşmüşler.
Görüşebilirler elbet. Buraya kadar bir tuhaflık yok.
Yazar ve yayıncı sıfatını taşıdıktan sonra, Kültür Ba-
kanı'yla görüşmeyecekler de kiminle görüşecekler?
Gelgelelim tuhaflık, gönjşme konusunda ve Ba-
kan'a yöneltilen taleplerde. Bir süre önce Savaş
Ay'ın korsan yayıncılıkla ilgili programında bandro-
lü savunan ve: "Bu işe devlet el koysun" diyenle-
rin başında gelen bir yazarımız, Bakan'a şöyle de-
mez mi: "Biz, devletin bu korsan yayıncılık işine el
koymasını istıyoruz. Ama bunun bir sansür aracı-
na dönüşmesini de istemıyoruz. Bunun için bura-
dayız!"
Sevsinler sizi!
Yani siz oradasınız, çünkü olası bir sansüre en-
gel olmak istiyorsunuz.
Oradasınız, çünkü bu düzenleme yürürlüğe gir-
dikten sonra, ilerde, farklı düşünen ilk kültür baka-
nıyla birlikte sansür de geldiğinde: "Biz vaktiyle bu-
nun için savaşım vermiştik!" diye şişineceksiniz!
Kuzum siz, kimi kandırıyorsunuz?
Bandrol düzenlemesinın yürürlüğe girmesine yal-
nızca iki hafta kala Ankara'da neyi değiştırebilece-
ğinizi umdunuz?
Aslında ummadınız.
Umamazdınız.
Çünkü siz, vakit varken kendi sivil toplum kuru-
luşlannızda çalışıp, çözüm üretip, devletten yalnız-
ca bu çözümlere uymayacaklar için yaptınm iste-'
mediniz.
Siz, işin en kolayına kaçıp, çözümü doğrudan
devlete bıraktınız!
Ve şimdi, siyasal iktidar kendi çözümünü yasal
düzenlemeye bağladıktan sonra -ve en azından bir
kısmınız da tetevizyon ekranlanndan o çözümün ör-
neğin bandrol bölümünü hararetle savunduktan
sonra-, devtete gidip aslında şöyle dıyorsunuz:'
"Bak bu çözüm iyi, ama sakın bunu sansür için kul-
lanmaya kalkma!"
Neyeyanmakgerekiyor, gerçekten bilemiyorum.
Bugün: "Hiç sansür için kullanılır mı?" diyen bir
iktidann bu sözünün yannki iktidartan da bağlaya-
cağına inanacak kadar saf oluşunuza mı?
Bu kadar saf değilsenız eğer, o zaman milleti bu
kadar aptal sanmanıza mı?
Ikı hafta önce, bu konuyu ele aldığım yazımda ay-
nntılı olarak belirtmiştim. Türkıye'de bandrol olayı-
nın vardığı asama, yalnızca ve yalnızca hemen her
gün "sivil toplum" sözünü ağzından düşürmeyen
bir "aydın" krtlesinin gerçekte böyle bir toplumun
kurumlannı oluşturmakta ne denli yetersiz olduğu-
nu kanrtlıyor.
Pekı bu neden böyle?
Bir kez daha yineleyelim.
Sivil toplum olmak, yalnızca "sivilleşelim" de-
mekle ve bazı kurumları "ismen" oluşturmakla eri-
şilebilecek bir hedef değildir. O kurumları -diyelim
yazar ve yayıncı kuruluşlannı!- bir kez oluşturduk-
tan sonra, işi artık son derece ciddi tutacaksınız. Bi-
rincil hedefinizin her dakika genel politika üzerine
"ahkâm kesmek" olmadığı bilinciyle hareket ede-
rek, hep somut olaylann üstüne somut adımlarla gi-
decek, bunun için gerekli düşünsel çalışmadan ve
sürekli bilgi edinme yükümlülüğünden de hiç ka-
çınmayacaksınız!
Ve belki de en önemlisi, somut adımlar atmak ıçin
mutlaka "sıranın size geimesini" bekleme alışkan-
lığına sonrasız veda edeceksinız!
Bütün bunları yapmadan: "Biz sivil olmak istiyo-
ruz!" diye ortaya çıkarsanız eğer, o zaman ancak,
tıpkı on yıllardır ve bugün olduğu gibi, siyasal ikti-
darların size "uygun" göreceği sivillik kontenjanıy-
la yetinirsiniz!
Shakespeare soneleri resitali
• Kültür Senisi - Alper Almelek'in Shakespeare
soneleri beste resitali 27-28 Haziran tarihlerinde
saat 21.00'de Robert Koleji Amfiteatr'da
gerçekleşecek. Doğayla içiçe bir amfiteatnn taş
koltuklannda izleyenleri 16. yüzyıla taşımak
amacıyla düzenlenen resitalde Shakespeare'in
soneleri; şan.tiyatro ve dans aracılığıyla izleyenlerin
beğenisine sunulacak. Alper Almelek ve 15
arkadaşının katılımıyla gerçekleşecek olan resital,
ücretsiz olarak izlenebilecek.
'Eski Beşiktaş' îotoğraf sergisi
• Kühür Servisi - "Eski Beşiktaş' başlıklı fotoğraf
sergisi. Beşiktaş Beledıyesi Ortaköy Kültür Merkezi
Sergi Salonu'nda sürüyor. 1950-1960 vıllan
arasında Hilmi Şahenk tarafından çekilen
fotoğraflann 65'i Beşiktaş, 55'i de Istanbul'un
diğer semtlerine ait.
26. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ
BLGUN
• AKM Büyük Salon'da saat 19.00'da Bilkent
Senfoni Orkestrası'nın konseri izlenebilir.
AKM Konser Salonu'nda saat 21.30'da Nalan
Altınörs'ün solo konser verecek.
YAREV
•Ava İrini Müzesi'nde saat 19.00'da Lozan Oda
Orkestrası'nın konsen yer alıyor.
12. ULUSLARARASI İZMİR MÜZİK FESTİVALİ
BUGUN
• KÜLTÜRPARK AÇIKHAVA Tİ\ ATROSU'nda
saat 21.30'da 'Savaştan Barışa, Aşktan Kavgaya
Mustafa Kemal' isimli oyun izlenebilir.
BUGÜN
• AKSANAT'ta 12.30 ve 18.30 saatlerinde laser-
disc'ten Ray Charles'ın caz konseri izlenebilir.
• Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nde saat
19.00'da Gülgün Üçel Ayberg'in katılacağı '17. yy.
lngilteresi'nde Türk Kültürü' başlıklı söyleşi
izlenebilir.
• İstanbul tl Kütüphanesi Konferans Salonu'nda
saat 14.00'te Perihan Ergun'un katılacağı
'Cumhunyet Aydınlanmasında Öncü Kadınlar'
konulu söyleşi gerçekleşecek.
• İFSAK'ta saat 19.30'da 'Fotoğrafta Teknolojik
Gelişmeler ve Fotoğraf başlıklı panel yapılacak.