25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17HAZİRAN 1998 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Augusto Boal tiyatrosu yann saat 10.30'da Taksim Sahnesi'nde çocuklarla buluşacak Bu oyunda îzleyîci de oyuncu• Augusto Boal tiyatrosu seyirci ile sahne arasındaki aynmı ortadan kaldınyor, tiyatroyu gerçek yaşamın bir provası olarak görüyor. 'Mixed Company' de 22, 23, 24 Haziran tarihlerinde work-shop yapacak. MHALKUYUMCl TORONTO- Bir fabrikanm küçük top- lantı salonundayız. Yaklaşık 35-40 kişi var. Yönetmen Simon Magdeba geliyor, kısa bir açıklama yaparak birazdan orada küçük bir oyun sergileyeceklerini, eğer isterlerse oyunu durdurup beğenmedikle- ri yeri değiştirebileceklenni ve hatta oyun içinde yer alabileceklerini söylüyor \e oyunu başlatıyor. tki kadın bir masaya oturmuş bir yan- dan yemek yerken diğer yandan dertleşi- yorlar. Biri çok kızgın. Fabrikada birlikte çalıştıgı şefi kendisine sözle. hareketle cinse! tacizde bulunmuş; onu yönetime şikâyet etmeyi düşünüyor. Arkadaşı onu yatıştırmaya çalışıyor. şefin fabrikada çok güçlü olduğunu. yönetimin onu tutaeağı- nı, en iyısinin ses çıkarmamak olduğunu söylüyor. Diğeri daha çok hiddetlenerek. susarsa işi daha ileriye götüreceginden korktuğunu söylüyor. O sırada sarkıntılık eden şef geliyor. Gayet laubali. olanlann farkında. ama yıne de bir şey olup olma- dıgını soruyor. Tacize uğrayan. onu şikâ- yet etmekten söz edıyor. Bunun üzenne şef sınirlenıyor, ona kımsenin inanmaya- cağını, güç duruma düşecegini söyleyerek çıkıp gidiyor. Sorun her yönüylesergılen- diği, tüm çıkış yollannın kapandığı anda. Simon oyunu durdurarak salonda tartış- mayı başlatıyor. Fabnkanın işçılerı sıyah, san, beyaz ırktan; kimı göçmen, kımı üç kuşaktır Ka- l9S3'te kurulan A. BoaJ tivatrosu, Türk, Latin Amerika, Hint, Afrika ve Avrupa kökenli ovunculardan oluşuyor. nada'>a yerlcşnıı^ Japon, Çin. Pakıstan, Hınt kökenli ınsanlardan oluşuyor. (Yanı bir başkadeyışle Kanada'nın doğal yapı- sına paralel bir topluJuk). Önce herkes bi- raz çekıngen. Tek tük mınltılar geliyor sağdan sol- dan. Hemen Simon sesgelen tarafayöne- lerek o ışçıye "Sen olsan nasıl davranır- dın"dıyerek kendısınden anlatmamasını. göstermesını ıstıyor. Bayan işçı. önce bi- raz karşı çıksa da. tacize uğrayanın arka- daşının yerını alarak doğaçlama oyunu sü'rdürüyor Tacize ugrayan kızdan sus- masını istemek yerıne, şefte sakın sakın konuşmasını önerıyor. Gerekirse birlikte konuşabıleceğinı söylüyor. Tam o sırada şef görünüyor. yine daha önce olduğu gi- bi laubali şakalar yapıyor, kıza eliyle do- kunmak ıstıyor. Seyirci- oyuncu şefe böy- le yapmamasını, eger devam ederse hak- kında şikâyet olacağını, gerekirse arka- daşını koruyacağını, onun yanında yer alacağını söylüyor. Şef, saldırganlaşarak ikisini de tehdıt ediyor. Bu arada salondan seyirciler ara- sından itirazlar yükseliyor. Şef, büyük bir ciddiyetle ve ınandıncı bir bıçımde, "O beni seviyor, beni kıskanıyor, ona karplık vermediğim için böyle yapıyor derim" gi- bı yanıtlarla seyirciyi ve oyuncu seyirci- yı (spect-aktör) daha da kışkırtarak oyu- nu sürdüriiyor. Oyuncular oynuyor, ama seyirciler ger- çek anlamda düşünerek şefi etkisiz hale getirmenın yollannı anyorlar. Sonunda Simon bulunan çareleri adeta dikte ettirir gibi tek tek tekrar ediyor: "Özd güvenli- ği arayabilirsiniz, sendikaya şikâyetedebi- liriz. genei müdürle görüşebüiriz, bolüm şefi ile görüşebüiriz Yukanda anlattığımız tiyatro etkinlıği "Miıed Company" grubun Toronto ya- kınlannda bir fabrikada yaptığı çalışma. Fabrika yönetimi, bu tiyatro grubuyla an- laşarak işçilerin daha huzurlu bir ortam- da çalışmalan için haziran ayı içinde her gün 2 saat süren küçük gruplarla yukan- da anlattığımız tarzda bir çalışma yapma- lannı saf lıyor. Yani, seyirci ile sahne ara- sındaki aynmı ortadan kaldıran, tiyatro- yu gerçek yaşamın bir provası olarak gö- ren Augusto Boal tiyatrosu... Grup 18 Haziran'da Taksim Sahne- si'nde saat 10.30'da Kültür Bakanlığı 'nın desteğiyle Tiyatro... Tiyatro... dergisinin düzenlediği i. Uluslararası Istanbul Ço- cuk Tiyatrosu Festıvali kapsamında son konuk topluluk olarak 10 yaş ve yukansı çocuklarla benzeri bir çalışma yapmak üzere Istanbul'da olacak. Aile içinde, egi- tim sistemi içinde yer alan baskı konusu- nu ele alacak olan grupta bulunan Türk oyuncu Celal liçar tartışmayı yürütecek. Grup 1983 yılında kurulmuş ve 30'u aş- kın profesyonel Türk, Latin Amerika, Hint, Afrika ve Avrupa kökenli oyuncu- lardan oluşmakta. Sanat yönetmeni Si- mon Malboga. Daha önce Küba'da Latin Amerika'da birçok festivale katılan grup ılk kez okyanus ötesıne geçerek ülkemız- deçalışmalaryapacak. Yineilk kezbızim seyırcimiz profesyonel anlamda "Augus- to BoaT tiyatrosu yapan böyle bir grup bu izleme ve hatta ıstedıgı yerde oyuna ka- tılma olanagı bulacak. Aynca yine "Mbted Company" 22-23- 24 Haziran tarihlerinde Kumpanya Sah- nesi'nde yetişkinlere yönelik Boal tiyat- rosunu anlatan bir work-shop yapacak. (Genış bilgı için Tiyatro...Tiyatro.... Der- gisi, Tel: 293 72 77) Çocuklar ve hatta yetişkinler açısından da oldukça ilgınç birdeneyim olacak. Mi- xed Company'i merakla bekliyoruz. Ismet Küntay Ödülleri açıklandı Kültür Servfei - 1997- 1998 tiyatro dönemıni kapsayan Ismet Küntay Tiyatro Ödülleri açıklan- dı. Hayari Asıryazıcı, Sibel Asna, Doğan Koloğiu, Na- dide Küntay \e Sevgi San- b'dan oluşan seçici kurul; 1997-1998 'En İyi Oyun' ödüiünü Ankara Sanat Tı- yatrosu'nun oynadığı. Eş- ber Yagmurdereli'nin 'Ak- rep' adlı yapıtına verdi. 'En İyi Yönetmen' ödülü Adalet Ağaoğlu'nun 'Ko- zalar' ve Melih Cevdet Andavın 'Ölüler Konuş- mak Isterkr' adlı oyunla- nndaki çalışmasıy la Ayşe- nil Şamlıoğlu'na gitti. 'En İyi Kadın Oyuncu' ödüiünü Şehir Tiyatrola- n'nda sahnelenen Ahmet Hanidi Tanpınar ın roma- nından Kenan Işık'tn uyarlamasıyla sahneye ak- tarılan 'Huzur' adlı oyun- da rol alan Benmı Yıldı- nmlar' alırken 'En İyi Er- kek Oyuncu' ödülü Fer- han Şensoy'un Ortaoyun- cular toplulugunun oyna- dıgı 'ÇokTuhafSonıştur- ma' oyunundaki rolüyle Tuncel Kurtiz'e gitti. 23 Ismet Küntay Tiyatro Ödülleri 1998-99 tiyatro sezonunun açılışında sa- hiplerine venlecek. Gerçekle böyüş* topmkla arasında Kültür Servisi - Romanya doğumlu ün- lü pan flüt ustası Gbeorge Zamfır geçen pazarakşamı Yapı-Kredı Kültür ve Sanat Festıvalı kapsamında Açıkhava Tiyatro- su'ndabirkonser \erdı. Rumen halk mü- ziği \e dünya müzığı örneklerini yorum- layan Zamfîr. konsenn ardından üç kez bis yaptı. Yırmi >ılı aşkm bir süredir dünyanın çeşitli yerlerinde konserlerveren veplak- lan satış rekorlan kıran Zamfir. 14 yaşın- dayken Bükreş Müzik Akademisi'nde flüt çalmaya başladı. 20 yaşında yükseklisans programına başlavan sanatçı, yorumcu- luğunun yanı sıra orkestra şefi ve bestecı olarak eğitim gördü. 25 yaşında eğitimı- nı tamamladı ve Romanva'nın en büyük orkestrasında şeflik görev ıni üstlendı. Bir buçuk ayda 45 resital verdikfen sonra ilk grubu Taraf ı kuran Zamfır'ın dünya ka- riyeri böyle başladı. Artık pan flütü degişik müzik tarzla- rında kullanıyordu Zamfir. Romanya'nın farklı bölgelerine özgü stilleri repertuva- rına aldı. Dini şarkılar (doina), ninniler (cintect de leagen) ve cenazelerde söyle- nen şarkılann (bocet) yanı sıra insan se- sinin bazı tonlannı taklit eden şarkılar da seslendirdi. 1977 yılında yayımlanan ilk CD'si tüm dünyada yankı uyandırdı. Zam- fir artık kendi senfonik yapıtlannı beste- liyordu. Sıra, "İlahibirsesivjır''diyesöz ettiği çalgısını geliştirmeye gelmişti. 20 borulu geleneksel flütün dışmda 22. 25, 28 ve 30 borulu flüt yapmayı başardı. 100 civannda altın ve platin plak ödü- lüne sahip olan Zamfir, Açıkhava Tıyat- rosu'ndakı ilk konserini 1989 yılında ver- di. Zamftr. "Ozamandan bu zamana Tür- kiye'ye olan aşkım hiç bitmedi" diyor. Pop ile klasiği birleştiımenin kendisi için ne ifade ettiği sorulduğunda şu yanı- tı venyor sanatçı: "Pan flütü tüm stillerin içineyerieştirdim. 50 yıldır vokalleriyle ta- nınan müzikleri yorutnladım ve onlara farklı bir renk. ikinci bir yaşam verdim. Kendi hissettigini gibiçaldtgım için bu mü- zik insanlan etkiledi. Zaten bir şeyi ancak tüm kalbiniz ve ruhunuzla yaparsanız böyle geniş kitJelere ulaşabilirsiniz." Müziginin ınsanlar üzerinde bıraktığı etkide, pan flütün de büyük payı olduğu- nu belırtiyor Zamfir: "Pan flüt .Allah'tan geli\or. Tarihte pan flüt dışındaki tüm çal- gılar insanlar tarafından yapılmış. pan flüt ise Pan Tannsı tarafından. Sesinin temiz- ligi ve netliğn le rlahi bir çalgı. kalbe ve ru- ha daha çok dokunabiliyor. Pan flüt; ger- çekle büyü, toprakla gök\ üzü, somutla so- yut arasında gidip geliyor. Solist ise bu de- vmimin merkez kişisi. Teknik yok,pan flüt çahyorsanız aklınızı ve kalbini/i birleştir- meniz, tüm benliğinizle orada olmanız ge- rekiyor. Her şeyinizi verirseniz her şeyi alı- yorsunuz, boylece teknik oluşuyor. Pan ke- lüne olarak da 'her şey, bütün' anlamuu taşıyor zaten." Son yıllarda tüm dünyada yaşanan Balkan müziği patlamasını nasıl yorumladıgı sorulduğunda ise şu yanıtı veriyor Zamfir: "Balkanlar. geleneksel müzik adına dünyanın en güçlü mcrkezi. Çok derin bir gecmişi, 2000 yıllık bir folk gelenegi var. Ancak Balkanlar'daki bu zenginliğin, Amerikan endüstrisi tarafın- dan kuUamlmasından hoşlanmnorum.*' Sufi müziğıyle beslenen Türk müzigi- nin de ruhanı bir değeri olduğunu söyle- yen Zamfir'in, 2000 yılı için. Türk müzi- ğini kullanacağı "Zamfir 2000' adlı bir CD projesi var. Kültür Bakanı Talay hazırhksız yakalandı Kültür Servisi-KültürBakanlıgrnın korsan yavın- cılıkla başa çıkabılmek için kitaplarda bandrol zorun- lulugu getirmesı. yayın dünyasının aklını iyice kanş- tırdı. Yayıncılar Bırliğı uygulamanın korsan yavmcı- lığı önleyemeyecegi. mali külfet getırdıği ve bir tür sansür uygulaması olduğu gerekçeîeriyle ıtiraz edıy or yasaya. 1941 ttalyasfndaki faşıst uygulamalara ben- zetilen yasaya "Kitaba. kültür hayaüna sansür gdhor" sloganıyla direniyor. Yazarlann durumu ise daha karışık. Emeklerını. mesleklerini, insanı hayTete düşürecek boyutlara ula- şan, büyük dağıtım şirketleri. hatta söylentilere göre yayınevleriyle birlikte çalışmay a başlayan korsan maf- yasından kurtarmaya çalışırken de\ letin sansürcü el- Ierine düşmekten çekıniyorlar. Devletin bu yasadakı samimiyetine inanmak istıyorlar, ama de\ let ka\ ramı ister istemez çağnştınyor sansürü. Taraflann çıkarlan doğrultusunda belırgınleşen farklı yaklaşımlan, Kültür Bakanı Istemihan Talay' ın geçen gün bandrol uyguiamasını görüşmek üzere AKM'de düzenlediği toplantıda daha da belırgınleş- ti. Konunun karmaşıklığı bakanm kafasını kanştırmtş olsa gerek, önce katılımcılar konusunda sorun yaşan- dı toplantıda. Bakan yazarlara haber \enmeden bası- nı da çağırmıştı toplantıya. Bültende yayıncıîann da katılacağı belirtiliyordu. Yazarlar ise korsan yayıncı- lıktan kurtulmak için bir çözüm olarak gördükleri ve itiraz etmedikleri yasanm daha sonraki hükümetler tarafından kötüye kullanılmasmı engelleyıcı tedbırler üzerine bakanla söyleşmek ıçın gelmişlerdı toplantı- Talay bandrolyasasıyla ilgili sorulara tatmin ediciyanrtiar veremedi. (Fotoğraf: KUBlLAYTÜNTÜL) ya. Basın ve birkaç yayıncı sürpriz konuklanydı top- lantının. Ahmet Altan. Duygu Asena. Ataol Behra- moglu. Alpay KabacaluMurathanMungan.HıncalL- luç. Latife lekin \ e Orhan Pamuk asıl konuklan ol- dukları toplantıda sessiz kalmayı yegledilerönce. Ba- kan Talay. fikri mülkiyet hırsızlığma bir son vermek için uygulamaya geçirmeyi amaçladıklannı, yasanm kesınlikle baskıcı bir yanmın olmadığını vurgulaya- rak başladı söze. Hologramlann hazırlarunasmı üst- lenen TÜBİTAK yetkilileri yaptıklan açıklamada, bandrol uygulamasında kullanılacak olan hologram- lann cisimden yansıyan 3 boyutlu bilgileri içerdiğini ve holografik okuyucuyla okunacak bu bilgilerin tak- lıt edılmesi halmde hoİogramın kendısinı tahrip edi- ci bir nıtelıgı olduğunu bildirdiler. Bakanın bu holog- ramlarda sadece kitabın kimlik bilgilerinin yer alaca- gmı söylemesi, ne yazarlan ne de yaymcılan sansür- le özdeşleştirdikleri devletin iyi niyeti konusunda tat- min ettı. En önemli endişe, kültür politikası cumhunyet ta- rihi boyunca hükümet aracılığıyla sürekli değişmiş olan ülkemızde, yasanın ılenki günlerde kötüye kul- Ianılıp kullanılmayacağı konusu. Yayıncılar ise kitap başına 6500 TL. değerindeki hologramlann getirece- ği mali yükümlülük konusunda endışelıler. Basımı ta- mamlanan kitaplann hologram ücretlerinin toptan ödenmesi sorun oluşturuyor yayıncılar için. Bir baş- ka endişe konusu da hükümetlerin siyasi baskı ya da bürokratik engel yaratmak için başvurabileceği bir i- ki günlük gecikmenin bile yaratacağı zarar. Talay'ın buendeşelere yönelik tek yanıtı ise 'Devletegüvenin' oldu. Talay; samimiyetine inanır görünen yazarlarla bir araya gelerek gövde gösterisi niteliğinde başlattığı toplantıda hazırlıkstz yakalandı. Önce yazarlara bası- nın ne işi olduğunu açıklayamadı Talay. Daha sonra da yanıtlanyla ne basmı, ne yayıncılan ne de yazarla- n tatmin edebildiği konular geldi... Bandrol uygula- masının hükümetler tarafından sansür aracı olarak kullaflilınaması için ne gibi tedbirieralınacak? Holog- ramlannimalati neden ihaleyebaşvurulmadan tek bir sirkete verildi? Yan fivaüna mal olabilecek hologram- lar >ayınevlerine neden 6500 liradan ulaşıyor? Bu üc- retten bakanlığm denetim(!) masraflan için kestiği iki bin lirarun neyin denetimi için kullanılacak? Depolar- daki Idtaplar için nasıl bir uygulama düşünülüvor? Yazarlann da konuya farklı açıiardan yaklaşmala- n, yayıncılarla yazarlann kendilerinı farklı yerlerde görmeleri de Talay'ın kısa bir süre içinde uygulama- ya geçecek olan yasayla ilgili sorulardan kurtulması- na alet oldu. Ahmet Altan'ın, ihalede yolsuzluk ola- bileceği konusundaki tartışmalan "Teknik avnnülan bir yana bırakaiım" yorumuyla kapatması; yayıncı- lardan ve birkısım yazarlardan tepki toplamasma kar- şın tam Talay'ın aradığı kaçıştı. Talay sorular için tat- min edici yanıtlar buJamayınca, başlangıçtaki anlayış- h sanatçılarla işbirliği kuran bakan imajını koruyama- yıp çareyi kapıyı basına kapatmakta buldu. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Şiir ve Gerçeklik Ne zaman Nâzım'ın gömütünün Türkıye'ye taşın- ması gündeme gelse, "Vasıyet" adlı şiiri öne SÜOK lür Hanişu, "Anaüolu'dabirköymezartığınagömün beni" diye yazdığı. Nedense bu şiirin bir "şiir", yani bir sanat yapıtı ol-i duğu akla gelmez böyle anlarda. Oysa o çok ünlü tanımda söylendiğı gibi "Sanaf bize gerçeği göste- ren biryalandır". ; Bu şiirde, yenilerde bir kalp krizi geçirmiş olan şa- ir, ölümü düşünerek bize, ölümünden sonra gerçek- leşecegini düşündüğü kimi düşüncelerini aktarmak- tadır. Şiirin bütününe baktığımızda aslında şairin dünya görüşü ve mücadelesi öne çıkmaktadır. Traktörlerie türküler geçsin altbaşından mezarlı- ğm, seheraydınhğında taze insan, yanık benzin koku- su, tarlalar orta mali, kanallarda su, ne kuraklık, ne candarma korkusu. Görüldüğü gibi "Vasiyet" şiirinin asıl teması, ken- disinin ölümünden sonra bir köy mezarlığına gömül- mesinden çok, çok sevdiği halkt üzennde baskı ve sömürünün ortadan kalkacağı günlerin özlemidir. Şaır, ağır bir kalp krizi geçirmiş, bir sanatoryum- da sıkı kontrol altında tedavi edılmektedır. Dolayısıy- la bu şiirde aktarılanlar şairin içinde bulunduğu duy- gusal ortamın yazıya dökülen halidir. Şiırdeki duy- guyu açıklamayı denersek: - Şair, uğruna bütun hayatını feda ettiği sosyaJiz- min ulkesinde gerçekleşmesine daha çok zaman olduğunu düşünmekte, o günleri göremeyeceğı için üzülmektedir. - "Anadolu'da bir köy mezanna gömün beni" di- zesi kişisel bir ıstekten çok, sosyalizm mücadelesi karşısında birey olarak kendini önemsizleştirmenin anlatımıdır. Çünkü onun ıçın nerede gömülü olaca- ğı önemli değildir. Önemli olan sömürünün bitmesi, köylerde ileri üretim ilişkilerıne geçılmesidır. Şairin maddeci bir dünya gorüşü vardır. Yani ölüm- den sonrasına inanmamaktadır. Ölüm onun için yal- nızca yaşadığı hayatın sona ermesidır. Kaldı kı, ölümünden sonra yapılmasını ıstediği şeyler için birçok kez resmı vasıyetnameler yapmış- tır. Bu vasiyetnamelerde "Vasiyet" şiirindeki istekle- re rastlanmaz. Benzer duygular Nâzım'ın bu hastalığı ve hemen sonrasında yazdığı öteki şiirlerinde de gönjlür. "De- niz Üstüne" adlı şiirinde de, Anadolu yaylasına gömüleyim istiyorum. Yaylamıza kiraz vaktı, ayn ayn gemilerden, konuk gelsin gemıciler. Söylesinler ayn ayn denizlerin aynı büyük türküsünü. Burada da yıne aynı ruh halı içinde ölümden çok, yeryüzünde gerçekleşecek sosyalizm ilgilendiriyor şairi. Böylesi şairin hayatıyla şiirinin farklılaştığı çok di- zeler bulunabilir şiirimizde. Orhan Veli de bir şiirin- de "Çok sevdığim salatayı I sevmez mi olacaktım" diye yazmıştır. Sonra da yakın bir arkadaşı, "Hıç de l ü % M tı.ç% aÇ y p ş : ; j j Bir kez de benımtfaş'ımageldı: İki yıl önce, "Kızh» ma bir ev tuttum" diye başlayan bir şiir yazmıştım. | O sıralarda yolda karşılaştığım, üslelik de şair bir ta-1 nıdık, "Yahu o kadar büyüdü mü?" diye sormuştu. J Oysa ne çocuğum vardı, ne de böyle bir olay. Kızı. başka bir kente öğrenıme gıden bir babanın duygu-1 larıydı yalnızca o şiirde anlatmak ıstediğim. { Şairle hayatı arasında hiç mi bağ kurmayacağız di-1 ye sorulabilır elbette. Bunun yanıtı, şairle hayatının- elbet örtüşeceğidir, ama bunu tek tek dizelerde de-' ğil, hayatının ve şiirinin bütününde aramalıyız. Şairin; hayatıyla şıiri birbirinin ardında durabilmeli ve bırbı-t rini savunabilmelidır. i Nâzım'a dönersek bence onun mezannın yeriyle ; ilgilenmek onun için yapılacak işlerin başında gel-j mez. i Ülkemizde yirminci yüzyılda yaşamış Atatürk'le- birlikte iki büyük değerden birinin yapıtlarınm tanıtı-; mı, okullarda okutulması, bütün insanlanmızca ta-' nınması ve bilinmesi için çalışılması, Nâzım'ın anıs» için yapılabilecek en yararlı iştir bence. ' Yapı dergisinde Ozal'ın anıt mezarı irdeleniyop I Kültür Senisi - \'apı dergisinin haziran sayısı çıktı. Dergıde Doğan Hasol. 'Özal'm Anıt Mezan' başlıklı yazısında Turgut Özal için yaptınlan anıt mezan gerek yapılış sürecindekı yasadışılıklar, gerekse mımari konseptine yansıyan ideoloji açısından değerlendiriyor. Prof. Dr. Enis Kortan, 'Mimarlıkta Modalar ve Evrim" başlıklı makalesinde modernizmın ortaya çıkış koşullannı ve gelişimini günümüzün postmodernizmı ile karşılaştırarak irdeliyor. Dr. Özen Eyüce ise 'Ahşap Köprüler' başlıklı yazısında ahşap köprüleri dünden bugüne örneklerle strüktürel açıdan incelerken Y. Mimar Bayar Çimen "Dünya Köprüleri'nde köprüleri yalnızca mühendislik ürünleri olarak ele alınan anlayışı eleştırip mimarlann payını da vurguluyor ve dünyadaki önemli köprüleri tanıtıyor. Dergide aynca, Doç. Dr. Nilgün Ergun'un 'Yenilenme Sürecinde Kültür Sürekliliğinin Sağlanması Matera Örneği' ve Dr. Alpay Er'in '199O'lı Yıllarda Türkiye'de Endüstnyel Tasanm" başlıklı yazılar da yer alıyor. KÜLTÜR # ÇİZİK KAMİL MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle