25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet tmtiyaz Sahibi: Berin Nadi Genel Yayın Yonetmenı Orhan Erinç • Genel Ya>ın Koordınatoni HikmetÇe- tinka>a • Yaznşlen Müdürü: İbrahim Vıldız 9 Sorumlu Müdür Fikret llki/ 0 Haber Mcrkezı Muduru Hakan Kara 0Gorsel Yonetmen. Fikret Eser Dış Habcrlcr Şinasi Danışoğlu • kıhbarat Cengiz \ ıldırım # Ekonomı Mehmet Saraç • Kültür Handan Şenköken 9 Spor Abdülkadir Vücelman • Makafcler Sami Kjraören • Duzeltme Abdulbh > a/ıcı 9 I otoğral F.rdoğan Köseoğlu •Bılgı-Belge: Edibe Buğra 0 > urt 1 laberlcn Mehmet Faraç Yavın Kurulu İlhan Selçuk (Başkan). Orhan Erinç, Okta> Kurtböke, Hikmet Çetinkaya, Şûkran Sııner. Ergıın Balcı, İbrahim Ytldız, Orhan Bursalı. Muslafa Balbav. Hakan Kara. AnkaraTemsılcısı Mustafa Balbav Atatürk BuK arı No 125.Kat4.Bakanhklar-Ankdralel 4195020 i 7 hat), Faks: 4195027 • lzmır Temsılcisı Serdar Kızık, H Ziya Blv. 1352S 2 3Tel 4411220, Faks 44191170Adana Temsilcısı ÇetinYiğenoğlu, İnönuCd 1I9S No I Kafl. Tel. 363 12 11. Faks. 363 12 15 Muessese Mudunı Cstün Akmen 9 Koordınatör Ahmet Korulsan • Muhasebe Büfent Vener«ldaa- Hüsnin Gürer • Ijlennc Önder Çelik • Bılgı- lilem \ail Inal • BılgMvar Sıstem Mfirröet Çiter • Sanş Fazilet Kuza MED\ V C: # Yonelım Kunılu Başkanı - Genel Mudur Gfilbin Erduran # Koordınatör Rcha Işıtman 0 Genel Mudur Yardımcısı ScvdaÇoban Tel 514 07 53 - 5139580-513846041,FaU 513M63 Y*tnnU\an >e Basan: Yeru Gun Haber \jansı Basın ve Ya>ıno!ık ^ Ş TüAocagıCad 39 41 Cagaloglu 34334 Ist PK. 246 Istanbul Tel (0 212) 512 05 05 120 hai) haks <U 1\2) 513 85 95 1 HAZİRAN 1998 Imsak: 3.30 Güneş: 5.27 Öğle: 13.09 Ikindi: 17.06 Akşam: 20.36 Yatsı: 22.25 w ww.cumhuriyet.com.tr Gazeteciterin GAP gezisi • ŞANLIURFA(AA)- Valiliğin davetı üzerine çeşitli gazetelerden köşe yazarlan ve üst düzey yöneticilerden oluşan 30 kişilik gazeteci grubunun katıldığı GAP gezisi tamamlariui. Tiirkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli ile gruptakiler, Vali Şahabettin Harput ve 20. Zırhlı îugay Komutanı Tu|general Salih Güloğlu'nu makamlannda ziyaret ederek, gezi için teşekkürettiler. Gazeteciler adına kısa bir değerlendirme yapan Nail Güreli, GAP'ı veGAP'ın getirdiklerini yerinde gördüklerini ve bundan da son derece memnun olduklannı belirttı. Vakıf üniversiteleri • ANKARAÇAAJ- Yüksek Öğretim Kurumu Başkan lığınca hazırlanan ve yürürlüğe giren yönetmelik uyannca, vakıf yükseköğretim kurumlanndan fakülte, enstitü ve yüksekokullar; kanunla veya Yüksek Öğretim Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı"nın önerisi ile üniversiteye bağlı olarak ve sayısı üçü geçmemek şartıyla Bakanlar Kurulu karanyla kurulabilecek. Vakıf yükseköğretim kurumlanna öğrenciler merkezi yerleştirme sistemiyle ahnacak. Özürliilerle dayanışma • İstanbul Haber Seryisi - Istanbul Millı Eğitim Özel Rehberlik Başkanlığı ve Erenköy Lions Kulübü işbirliğiyle gerçekleştirilen "Özürlülerle Dayanışma ve Atletizm" yanşması, Burhan Felek Spor Kompleksi'nde yapıldı Istanbul'daki 32 özûrlü okulundan 350 özürlünün katıldığı atletizm yanşmasında 80 metre koşusunda işitme, görme ve zihinsel özürlüler değişik kategorilerde yanştılar. Polis Hastanesi balosu • İstanbul Haber Servisi - Polis Hastanesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği'nin 28. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Polat Rönesans Oteli'nde dün bir balo düzenlendi. Baloya katılan Emniyet Genel Müdürü Necati Bilıcan, polisi Türk insanının gönlüne yerleştirmeyi amaçladıklannı. çünkü polis teşkilatının ancak o zaman güçlü olabileceğini kaydetti. Çevre bilinci • ADAXA (AA) - Çevre Bakanı Imren Aykut, Adana'daki ıncelemelen sırasında gazetecılenn sorulan üzerine yaptığı açıklamada, çevre sorunlannın bireysel mücadeleyle çözümlenemeyeceğine inandıklannı, bu nedenle Türk-tş. DİSK ve Hak-lş gibı işçı konfederasyonlanyla işbirlığıne gittıklerinı ve protokol ımzaladıklarını söyledı. Çok Taraflı Yatınm Anlaşması, anlaşmazlık durumunda davayı uluslararası mahkemelerde açma fırsatı verecek Niüdeerci şirkeder yargıdaıı kaçıyor ÜMÎTOTAN İZMİR - Akkuyu'ya nükle- er santral yapmak için ihaleye ka- tılanfirmalarTürkiye'ye "Çok Taraflı Yatınm Anlaşması"nı imzalatma telaşında. Nükleer- cilerbu yolla Türk yargısını dev- re dışı bırakıp, Bergama ve Alı- ağa'da ortaya çıkan "sorunlan'" yasamak istemezken, Doğu Ak- deniz Çevrecileri, "Konuyu ulus- lararası alana çekmeye çahşan- lara verilecek en küçük ta\ u bu- gün Akkuyu'yu ve Bergama'yı, yann tüm ülkeyi Batı'nın ulus- lararası çöplüğü durumuna ge- tirecektir" uyansında bulundu- lar. Türkiye'de çevreyle ilgilı ya- salann yaşama geçinlememesı, mahkeme kararlanna başta hü- kümetler olmak üzere çevreyı korumakla yükümlü hiçbir ku- ruluşun uymaması, nükleer lo- biyi yetennce rahatlatmıyor. Ali- ağa'ya kurulmaya çalışılan ter- mik santralın yöre halkının ey- lemleriyle engellenmesi, Ber- gama Ovacık'ta altıncı firma- nın "başmagetenler'", nükleer lo- biyi kesin ve "baş ağntmaya- cak" bir yöntemin gerçekleştı- rilmesi çalışmalannayönlendi- riyor. Türk hükümetleri Yata- ğan, Yeniköy ve Kemerköy'de ol- duğu gibi Danıştay kararlannı uygulamıyordu. Bergama için verilen karann yaptınmını hiç- bir bakanhk üstlenrruyordu Tüm bu gelışmeler nükleer lobı için "iyi'" işaretlerdi, ancak mılyar- larca dolan Akkuyu"ya gömüp yanda kalmayı istemiyorlardı. Kesin çözüm, Türk yargısını "bertarar1 etmektı. 29 OECD ülkesinın ımzalayacağı "Çok Taraflı Yaünnı Anlaşması" san- ki nükleer lobı ıçın hazırlanmış- tı. Bu anlaşma uluslararası söz- • Akdeniz Çevrecileri, "Konuyu uluslararası alana çekmeye çalışanlara verilecek en küçük taviz bugün Akkuyu'yu ve Bergama'yı, yann tüm ülkeyi Batı'nın uluslararası çöplüğü durumuna getirecektir" uyansında bulundular. leşmelerde bir anlaşmazlık çık- tığında konuyla ilgili dava, ül- kelerın mahkemelerinde değıl. uluslararası mahkemelerde açı- labılecektı. Bütün ışadı "Llus- lararası Tahkim"e çıkan bu ya- saya Türkiye'nın ımzasını attır- maktı. Böylece ortada ne yöre halkı, ne çevre örgütlen. ne mah- kemeler. ne Danıştay kalıyor, sorun "dışanda" hallediliyor- du. Hükümete baskı Akkuyu'va nükleer santral vapmak ıçın ihaleye katılan. ba- şını ABD, Kanada ve Alman- va'nın çektigı üç konsorsiyu- mun yetkilileri Yılmaz hükü- metine baskıyı sürdürüyorlar. ABD Ticaret Bakanı'nın Tür- kiye temaslan. Enerji ve Tabıi Kaynaklar Bakanı CumhurEr- sümer'ın yanına iki Danıştay üyesıni de alarak ABD'ye git- mesinin altında "Tahkim Yasa- SJ" çalışmalan yatıyordu. Yalnız "çok küçük bir aynntı" vardı. Anayasanın 155. maddesi Danış- tay ı koruyan bırmaddeydi. Bu maddenın TBMM'de değıştiril- mesi gerekiyordu, gerisi kolay- dı. Nükleer lobi son günlerdeki tüm çalışmalannı bu yönde yo- ğunlaştınyordu. Enerji veTabii Kaynaklar Ba- kanlığı Müsteşan Yurdakul Yi- ğitgüden. ihaleye giren fîrmala- nn ülkelerinde nükleer santral- lan gezip gördükten sonra dü- zenlediği basın toplantısında ka- muoyunu rahatlatıyor, "Fırma- lar hazır, finansmanlan da ha- zır görünüyor. Santralın temeü- ni 1999'da atabiliriz"' diyordu. Oysa temelı atılacak santralın ÇED raporu yoktu, Çevre Ba- kanlığı görmezden geliyordu. Ihaleyi değerlendirecek danış- man ülke olan Hindistan'ın işi- ne son venlmiş, yeni bir danış- man da bir türlü bulunamıyor- du. Hukukçular bu şartlarda ya- pımına başlanacak bir santralın yanda kalacağına ve Danış- tay'dan çıkacak bir kararla yatı- nma harcanan paralann boşa gi- deceğıne dikkat çekip nükleer lo- biyi sürekli uyanyorlardı. Nükleerciler "Tahkim Yasa- sı"yla ilgili pürüzlerin bir an ön- ce ortadan kaldınlması için ça- lışırlarken yetkiiiler bu yasayı ve gelişmeleri kamuoyunun bil- gisinden uzak tutmaya çalışı- yorlar. Ancak Akkuyu'da nük- leer karşıtlannın kurduğu büro yöre halkını sürekli bu konuda bılgilendinp uyanyordu. Doğu Akdeniz Çevrecileri de nükleer inatlanndan vazgeçme- yenleri uyarmayı sürdürecekle- rini belırterek "Akkuyu ve Ber- gama konusunda doğan tepki- leri ve.vasal engetleri ortadan kal- dırmak için uluslararası alana çekmeye çalışanlara, bu emelle- rini gerçekleştirmek için verile- cek en küçük bir taviz, Türki- ye'nin ulusaldevletyapısında aç>- İacak bir delik olacaktır. Açık oian bu gedik, bugün Akkuyu'yu, Bergama'vı, yann tüm Türki- ye'>i Batı'nın uluslararası çöplü- ğü haline getirecektir" dediler. Lagerfdd'den 'beyaz'adönüş Çeviri Servisi - Moda dünyasının en ünlü isimle- rinden Karl Lagerfeld. uzun arkadan bağlı saçla- n, siyah giysilen ve göz- lüğü ile de dikkatleri üze- rine çekmeyi her zaman başardı. Oysa son aylarda onu artık alışılmış sıyah ceketıyle görmek müm- kün değil. Lagerfeld. bır- denbire sadece 'beyaz' gı\ - meye başladı. Bunte dergı- si ile yaptığı söyleşıde bu- nun nedenini saçlanna sür- düğü pudranın kepek gıbı ceket omuzlarına dökül- mesıne artık tahammül edemediğı olduğunu söy- leyen modacı, geçmışı \e iç dünyasıyla ilgili ılginç itıraflarda da bulundu. Çocukluğunun kolav ol- madığı halde eğlenceli geç- tiğıne inanan Lagerfeld. annesinin onun gözlük tak- masına miyop olduğu hal- de izin vermediğini \e >e- teneksiz bulduğu için piya- no çalmasını yasaklayarak onu -daha az gürüllü çı- karrtığı gerekçesıyle- re- sim yapmaya zorladığını anlatıyor. Annesi sigara iç- mesini de elleri çirkin ol- duğu ve sigara içerken da- ha çok öne çıkacaklan için istememiş. Ancak her şe- ye rağmen annesini çok se- ven modacı, löyaşındayi- ne annesinin 'önerisijle' e\ i terk ettikten sonra da en çok annesini özlemiş. Saçlara pudra Kendi alışkanlıklarına mızahi bir çerçeveden ba- kan 62 yaşındaki Karl La- gerfeld, saçlarını sürekli pudraladığı ve her sabah kuru spray şampuan ile te- mizlediği için onları sık yıkama ihtiyacı duymuyor. Çocuklan çok seven, ancak baba olmak için çok geç kaldığını söyleyen Lager- feld. çocukluğundan bu ya- na kendi dış görünüşü ile çok ilgıliymiş. Sevgilisi And> War- hol'dan aynldıktan sonra bir ınüddet içine kapanan \e aşın kilo alan modacı, son aylarda 12 kilo vererek eski formuna kavuştuğu için çok mutlu Defilelerinde Cindy Crtmford, Claudia Schiffer gibi ünlü mankenlerle çalışan Lagerfeld (üstte) artık bevaz gi> iyor. Devlet ve sivil örgütler işbirliğine gecmeli' ÇYDD'den güneydoğu için çözüm önerfleri e-posta : tan (a prizma. net. tr İstanbul Haber Servisi - Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Tûrkân Saylan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin bir an önce kalkındınlabilmesi için devlet, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler arasındaki duvarlann yıkılması, işbirliğine gidilmesi gerektiğini vurguladı. ÇYDD'nin düzenlediği "Türîdyemizin Geleceği İçin El Ele" adh iki günlük sempozyum sona erdi. Güneydoğu bölgesindeki bazı kaymakamlann da katıldığı sempozyum sonunda Saylan, dün bir sonuç bildirgesi yayımladı. Güneydoğunun geliştirilebilmesi için ÇYDD'nin getirdiği öneriler şöyle: - Kırsal kalkınma bir devlet politikası olmalı. Oy sağlama aracı olarak yanlış uygulamalar tamamen yok edilmelidir. - Kırsal kalkınma projeleri bölgeye özgü • ÇYDD'nin düzenlediği sempozyumun sonuç bildirgesinde, kırsal kalkrnmanın devlet politikasına dönüştürülmesi gerektiği belirtildi. koşullar dikkate alınarak halkın kahlımıyla yapılmalı. ; - Köy işlerinden sorumlu Devlet Bakanltğ] elindeki sondaj aletleri, kepçeler bir dakika boş durmamaİL - Devlet ve halk olarak kırsal kesime yolladığımız yöneticilere güvenmek. moral vermek ve para akışlannı sağlamak zorundayız. - Eğitim kırsakla her seyin önündedir. - ÖgTetmen açığının kapanması için yeni yöntemler gerçekleştirilmeli. -11lere mutlaka uzman hekimler gönderilmeli. - Gereksiz hastane, sağlık ocaklan yapılmamalı. - Sivil toplum kuruluşlan, o yörelerle bütünleşmeli. - Üniversitelerde kırsal kalkınma çalışmalan yapılmalı. - Medyanın konuyu gündemde tutması sağtanmalı. C e c e n h a f t a g o r e v i n d e n a y r ı l d ı KOSGEB Başkanı Akgül'den memurlara ilginç uyanlar CAN GAZ\LC1 ANKARA - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na bağlı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayileri Geliştirme Dairesi Baskanhğı'nda (KOSGEB) çalışan memurlara. duvarlara asılan yazılarla, "Bir anlık zevk için namusunuzu lekdemeyin" uyansında bulunulduğu öğrenildi. Yazılan astıran ve geçen hafta görev inden aynlan Başkan Aziz Akgül. yazılan eğitim aracı olarak kullandıklannı belirtirken "Birşpför atanmak için bakana telefon ettiriyor bana. Ayıp değil mi" göriişünü dile getirdi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'e bağlı devlet kuruluşlanndan olan KOSGEB'de, geçen hafta istifa eden Başkan Aziz Akgül'ün, kurumun duvarlanna astırdığı yazılarla çalışanlara "namuslannı lekelememeteri" yönünde şaşırtıcı uyanlarda bulunduğu ortaya çıktı. Akgül, başlattığı ilginç uygulamayla çalışanlardan rüşvet almamalannı ve torpil yaptırmaya çalışmamalannı da istedi. Akgül, hazırlattığı yazılann başkanlığın her bölümünün göriinen yerlerine asılması talimatını verdi. Memurlarca şaşkınlıkla karşılanan yazıda, "Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayarrır. Bu nedenle bir lokma ekmek için şerefini ayaklar altina almaya, bir anlık zevk için namusunu lekelemeye, bir zamanlık mevki için ayak öpmeye, günlük menfaatlar için faziletini karartmaya değmez" uyanlannda bulunuluyor. Çalışanlar, Akgül'ün birimleri tek tek dolaşarak asılan yerleri denetledığini söylediler. Görevini sürdürüyorken Cumhuriyet'in konuya ilişkin sorulannı yanıtlayan Akgül, "Bazen böyle reçeteier gerekiyor. tnsanlann önüne böyle şeyler getirince daha güzel oluyor. Dolayısıyla onlan birer eğitim aracı olarak kullanıyoruz" dedi. Akgül, KOSGEB çalışanlannın yazılardan rahatsızlık duyduğunun anımsatılması üzerine, "Orada diyoruz ki 'Üç kuruşluk görev için kendinizi ayaklar altina almayın.' Doğnı değil mi? Ne diye milletin eteğini öpüyorsunuz. Buna ihti\aç \ar mı? Oturun kariyerinizle, vasfınızla bir yerlere gelmeye çalışın. Beyninizi kafanızı çalışonn. Bir şoför atanmak için bakana telefon ettiriyor bana. Ayıp değil mi" diye konuşru. Suskun kalmak kadmlan hasta ediyor İSTANBUL (ANKA) - Ataerkil yapının ege- men olduğu toplumlar- da özellikle kadınlar; duygu, düşünce ve is- temlerini sözle ifade edemıyor. Uzmanlara göre sürekli susturulan, bıreyselleşmesi engel- lenen kadınlarda beden dili gelişiyor. Çapa fıp Fakültesi Psıkiyatri Ana Bilün Da- lı Başkanı Prof. Dr. Se- datÖzkan, ataerkil ya- pının egemen olduğu toplumlarda özellikle kadmların, serbest dü- şünemediğine, duygu, düşünce ve istemlerini sözle ifade edemedikle- rine dikkat çekti. "İç düm alannda ve yaşam- lannda bir se> ler iyi gh- mhordur. fakat bunun farkında değiller" diyen Özkan. duygu. düşünce ve arzulann sürekli ola- rak biriktirildiğini vur- guladı. Sözel dil kulla- nılmayınca beden dilinin devreye girdiğini belir- ten Özkan. şöyle devam ettı: "Hastahk hastalıgı Türkiye'de kadınlarda daha fazla görülüvor. Çok tipik duvgu ifade yetersizliği v an Bilinçal- tındaki öfke, arzu, öz- lem ve beklentilerini, duygu ve düşüncelerini ifade edemiyorlar. Bu durumda karşımıza, kültürv bağlı olarak or- ganik zemini olmayan fiziksel \akınnıalaria ge- livorlar. V a\ gın ağn, ba- yılma halleri. mide, ba- ğırsak şikâvetieri, terie- me, boğaz ağnsı gibi bo- zuklukiar ortaya çıkryor. İncetemeler sonucunda herhangi birorganik bo- zukluk ortaya çıkmıyor" Hekımlere önenlerde bulunan Prof. Özkan, bu tıp rahatsızlıklarla ge- lenlerin öncelikle kendi- lerini ifade etmelerine yardımcı olunmasını ıs- tedi. SÖYLEŞİ ATTİLÂ İLHAN O Kuşağın 'Kılıç Artıkları' Geceyansına yakın bir saatte, çıkıp gelmişlerdi, hiçbirini tanımıyordum; bilinmez hangi önse- ziyle, solcu 'fraksiyonlardan' birinin, 'beyin takımın- dan' olduklannı anladım, buyur ettim. Ankara, 12 Eytül öncesı: sabaha karşı, kenar ma- hallelerden, silah seslen işitiliyor; fakülte kapıların- da, öğrenci cesetteri, şehrin meydanlannda panzer- ler. ister istemez, 'silahlı eylem' üzerine konuşaca- ğız; 65'ten beri, ısrarlaterorizm sarmalının, 'faşizmi' getıreceğini yazıyorum; ulusal demokratik devrimi- ni, -yanm yırtık da olsa- başarmış bir ülkede, -hele ecnebi işgali yoksa-, silahlı eylemın 'tutmayacağı- nı': kimse anlamak istemiyor; bunlar da, öyle! Kanıt diye ileri sürdükleri 'devhmler', gerçekte be- nim kanıtlanm: Tito, Mao, Hoşiminh, 'ecnebi' iş- galciye karşı bir anti/emperyalist kurtuluş savaşını; demokratik ve sosyalist, iç içe bir devrim sürecine, dönüştürmediler mi? Eğer ilk Dünya Savaşının ya- rattığı koşullar olmasaydı, acaba Lenin ve Trotskiy, Kerenskiy'den bolşeviklığeatlayabilirlermiydi? 'Sis- tem', (başta Ingiltere), beyaz ordular'\a (Denikin, Vrangel, Kolçak vb.) dışardan' müdahale etmesey- di; acaba, Rusya halklan, 'Kızıllar'a destek verir miy- di? 'Silahlı eylem', 'ateş sofrasını', önce halkın kur- ması demek değil midir? Anadolu Ihtilâli'nde böy- le olmadı mı? Halk 'sivil demokrasiye' henüz ısınır- ken, onu dağlara çağırmak, neticede, 'ara rejimle- re' davetiye çıkarmak manasına gelmez mi? Inandırabilmiş miydim? Sanmıyorum. Sonradan beni asıl düşünciüren, onlann 'silahlıey/em'fikr-i sa- biti olmadı; '68 Hareketi'nin asıl büyüktheme'leri- ne, ne kadar ilgisiz ve duyarsız olduklannı, farket- mek oldu. Aksi halde, benimle asıl bunlan konuş- mak istemezler miydi? Şimdi gülüyorsunuz, ama... Çünkü, 6O'lı yıllann ilk yansında; Paris'ten, hem Yön, hem Varlık dergilerine, -sonradan 'Hangi Sol?' başlığı altında kitaplaştıracağım- yazılan ya- zıyordum; bunlar, üç nokta çevresinde dönüyordu: a/ Bata'lı 'gelişmişter'deki, fikir cereyanlan; bu ara- da, sosyalizm üzerindeki yeni tartışmalar; b/ marksist estetik teorisine, bu teorinin dryalek- tiğine göre, 'ikinci yeni' adı altında, Türkiye'de yapılan edebiyatın, 'ilerici' değil, ancak 'biçim- ci' sayılabileceği! c/ Frankfurt Filozoflan, onla- nn dürtüsüyle Feminizm'in yükselişi ve Cinsel Devrim'in kaçınılmazlığı! Şimdi gülüyorsunuz, evet: bu theme'ler, sonra- dan Bat'daki '68 Hareketi'nin ana theme'leri ol- muştur; Türk intelligentsia'sı, 40 karanlığı ndan, işe yarar birteorik birikim devralmamıştı; '61 Anayasa- sı'nın getirdiği 'nisbîserbestlik'ten de, böyle bir bi- rikim için, akıllıcayararlanılmıyordu: yalan yanlış bir çeviri furyası başlamıştı; o furyada, temel klasikler bile, liderlere ve örgütlere göre tahrif edilerek yayım- lanıyordu. Bir kere bundan, 'Hangi Sol'daki sorun- ların, 68 Kuşağı'nın ana sorunları olduğunu anlaya- mamışlardı ya, bunun bir de 'ama'sı var... KUTV kuşağına, o kuşağın yetiştirdiklerine oran- la, 60'lı yıllarda oluşan 'militan' türü, akla ziyan bir 'bağnazlık' içindeydi: hem bilmiyor, hem bilmediği- ni bilmiyor, hem de her düzeyde, her çeşit 'yargısız Infaz'dan vazgeçemiyordu; marksist aydın, diyalek- tikyöntemle, objektif koşullann sentezini yapan '£>/- linç aydını' mıdır; yo, hayır, bizdekiler 'ümmet' (fe- odal) üst/yapısının, dogmatique 'inanç' aydını ka- tılığı içindeydiler: ümmet kültüründeki 'na's/ar'ın ye- rini, Stalin'ci, Mao'cu, Giap'çı dogmalar almıştı; aksiyon sarhoşluğu öne çıkıyor, geniş kapsamlı ve derinlemesinetahlilleryerine, aynenTanzimat'tave Meşrutiyet'te olduğu gibi- 'ecneö/'den aktarma 'şablonlar' düşünmek yerine geçiyordu. Ne kadar paralellik kurarsak kuralım, bizim '68 kuşağı'nın o yıllardaki doktrin tartışma ortamı, ger- çekte, gelişmişlerdeki '68 Kuşağı'nın doktrin tartış- ma ortamı değildi; Avrupa'daki solun 30'lu yıllarda- ki tartışma ortamıydı; yoksa, 'Hangi Sol?' gibi, son- radan XX. yy'ın ikinci yansına hükmedecek bütün the- me'leri -iyi kötü, fakat bağımsızca- tartışma günde- mine almış bir kitaba, sadece 'silahlı eylem'; ya da (Moskova'ya ya da Pekin'e) Vfaaf sosyalizmi' açı- sından bakrnak, mümkün olabilir miydi? Daha da hazin olan nedir? Otuz yıl, bir ömür... I O 8 Hareketi' sonradan -yalnız bizde değil, 'Ba- D tı'da da-, o büyük sorunlan, diyalektik bir bü- tünlük ve tutarlık içinde değerlendirememiş; 'sahte /deo/o///er'oyununagelmiştir. Hele, bizimkiler, göru- lecek şey! 12 Eytül sonrası, 'Pera yabancılaşmasının', ina- nılmaz bir hızla 'ürettiği' kadın/erkek eşcinseller kim- ler?; işin 'fikriyatını' kimleryapıyor?; tıraşlı enseleri, kesik saçlan, dumanlı pipoları ve mühmel kılıklany- la, 'ert(e/(düşman/'feministliği kimlersavunuyor? Kim- ler, birdenbire ülkemizin 'çevre kirtiliğinden'batt.\()\- nı keşfetti de, Bodrum çevresi plajlarından pet şi- şe toplayarak, 'geleceğimizi' kurtanyor? '68 Kuşa- ğı'nın 'kılıç artıkları' değil mi, Allah aşkına? Yanına kibritleyaklaşırsan, alkolden tutuşabilecekeski 7de- ologlan'; özgüriüğü, sorumsuzlukzanneden, post/mo- dern 'sanatçılan'; 'adalet'\e, 'ihanefm sınınnı kanş- tırmış 'sivil toplum' 'ilehcilerini', hiç saymıyorum. Otuz yıl, bir ömür! Eğer, otuz yıl sonra, Fransız te- levizyonunda seyrettiğim Alain Krivine, o badire- nin günümüze intikal edebilmiş, 'tutariı've 'sağlam' tek 'aydını' olarak görünüyorsa: bunda elbet diya- lektik düşünebilmenin, -yâni, 'mefod'un-; bu işi, ob- jektif koşulları içinde yapabilmenin, -yâni 'gerçek- çiliğin'- büyük rolü vardır. httpV/ www. prizma.net tr/ A İLHAN http://vww.eda.tr/-bilgiyay/yazar/ailhan.htlm
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle