Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10MAYIS1998PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Elli yıllık Almanya12 Eylül 1944'te Londra'da
bir araya gelen Batılılar,
savaş bıtiminde
Almanya'nın bölünmesi
gerektiğine karar vermiş,
sınırlannı çoktan
çekmişlerdı. Doğu Avrupa
So\yet Rusya'ya
bırakılacaktı. Hitler
sonrasında Federal
Almanya Cumhuriyeti'ne
izin veren, toplumunu
tanhinde demokrasiye ilk
kez kavuşturan da
DörUer'dir. Ülkeye
cumhunyet ve demokrasi.
tabanın zorlamasıyla değil,
tepeden intne gelmiştır.
Kurulacak eyalet
parlamentolanna kımlerin
seçılebileceğine de
münefıkler karar vermiştir.
Günümüz Alman
Anayasası. ABD
Anayasası'nın hemen
hemen bir kopyasıdır.
Erkeklenni savaşta yitirmiş
Almanya, kuruluşunun ilk
yıllannda üst düzey
kadroda görev alacak
yüksek tahsilli ve
deneyimli eleman sıkıntısı
çekiyordu. Bu sonın,
kurulan yenı düzenin
tümûnde sezilmekteydi.
Adalet Bakanlığı'nın
neredeyse bûtün yargıç
kadrosunu eski Nazi
yönetiminin yargıçlan
oluşturdu. Bunlardan biri,
sonraki yıllarda Baden-
VVürttenberg eyaletinde
uzun süre başbakanlık
görevinde bile bulundu.
Sağlık Bakanhğı da
Hitler'ın doktorlannı
kadrosuna doldurdu.
Alman ordusuna gelince.
Savaşın bıtiminden üç yıl
sonra yüksek rütbeli
subaylan nereden
bulacaklardı? Yarbaydan
STUTTGART
AHMET
ARF\D
korgenerale tümünü
geçmişten devraldılar.
Federal Almanya
Cumhuriyeti'nın ilk
başbakanı ünlü Konrad
Adenauer'in sekreteri bile
Hitler hayranı bir eski Nazi
idt. Yıllar sonra kendisıni
eleştırenlere "Adam
yokluğunda ne yapacaktun
ki" karşılığını vermiştir.
Kısacası, günümüz
Almanyası'nm 50 yıl
önceki kurucu kadrosunda
eski Nazıler ağırhkita idı.
Kılit noktalannı ele
geçirmiş bu insanlann,
özellikle 1950'li ve 19601ı
yıllarda genç cumhunyetın
gelişmesınde ve toplum
üzerindekı rolleri
kaçınılmaz olmuştur.
Ülkede Neo Nazılerin
ortaya çıkmasının, Hitler
hayranlannın artmasının.
toplumdaki açık ve gizli
yabancı düşmanlığının
nedenlennı günümüzde
araştıranlar, 50 yıl önce
atılmış tohumlan nedense
pek dikkate almıyor.
unutuyorlar. Hitler'in
generallerine ordusunu
kurdurtan Almanya'da son
yıllarda askerler arasında
yabancı düşmanı olaylann
çokluğu bir rastlantı mı?
Yıllardır bılınen. ancak
kamuoyundan gizlenen bu
gerçeği Savunma Bakanhğı
eninde sonunda ıtıraf
etmek zorunda kaldı. Neo
Nazılenn sızdığı ordu
saflanndaki yabancı
düşmanı olaylar birkaç
yüzü bulmuştu.
Yanm yüzyıl önce
Almanya'ya cumhuriyeti
getiren Batılı
•'müttefıkler"
kadrolaşmaya göz
yumdular. Doğu Avrupa ve
Rusya'da güclenebılecek
komünizme karşı bir
"ıtıendirek" ülke
oluşturdular. Sam
Amca'nın büyük yatınmlar
yaptığı Almanya'da 1950'li
yıllarda endüstri ve
politikada görev alan genç
ve çalışkan kadro sonsuz
Amerikan hayranı yetişti,
Atlantik ötesi ülkeye
bağımlı oldu. Bu
bağımlılık, özellikle
politikacılar arasında
günümüze dek geçerlilığini
yitirmemiştir.
1982"de ülke yönetimini
sosyal demokratiardan ele
geçiren Kohl, yaşlı Boris
ile el ele tutuşurken genç
BiD'e olan hayranlıgını da
belırtmekten kaçınmıyor.
Eylülde genel
seçimler var. Başbakanlık
görevmı bir başkası
devralacağa benziyor.
Blair kopyası, yeni tip
sosyal demokrat
Schröder ülkeyi bakalım
nereye götürecek? Yanm
yüzyıl önce atılan
tohumlardan yeşerenlerin
köküne kibrit suyu
dökebilecek mi? Hiç
sanmıyorum. Kolay değil.
Nesiller değişse de
Anayasayı Koruma
örgürünün nisan sonu
verileri umutlandırmıyor.
Radikal sağın işlediği
yabancı düşmanı ağırlıklı
suçlarda bir yıl içinde % 30
artış olmuş.
A ffjh Ç/JVVJÇ nltnn^IH Kazakistanlı İkinci Dünya Sa>aşı gazisi. göğsünde
y-lı tin, J M v u ş Vinıusuı gunjriataşıdığı madalysüarlabaşkent AlmatTdaki
katedralde. İkinci Dün>a Savaşı'nda ölenler için dua erri. İkinci Dünya Sa\aşı'nın sona eri-
şinin 53. yıldönümü Rusya'da \e eski So\\et cumhuriyetlerinde görkemli törenlerle kutlan-
dı. Moskova'da Kızıl Mey dan'da yapılan zafer yüriiyüşüne binlerce asker ve gazi katıldı.
Yazar olacak çocuk gözünden bellidirYazar olacak çocuk gözünden
bellidir. Şöyle bir bakarlar gözlerine
ve "Tanum" derler, "bu çocuk yazar
olacak." Çocuğun konuştuğu dili
anJamasalar da daha önce yazdığı bir
şey olmasa da. olsa bile yazdığının
neye benzedığini bilmeseler de, ille
de bu çocuk yazar olacaktır. Eğri
oturup doğru konuşahm. Eloğlu dedi
ya bir kere bu çocuk yazar olacak
diye. Olur da alimallah! Öyle ya,
toplumu tanımaya hastanelerde
temizlikçilik. düşkünler evinde
bakıcılık. lokantalarda bulaşıkçılık
yaparak başlayamaz ya. Öyle
başlayanlar hıç kuşkusuz, asla yazar
olamayacak insanlardır; gözlerinden
bellidir. Sonra kım çalışacak günde 8
saat, neden yani? Daha mı büyük bir
yazar olunacak o şekilde? Yoo. Tam
tersi, yazar olunmayacak. Azfa
Nesin'ımiz dedi ya "Bizde üç kişi bir
araya gefee beşi şairdir" dıye. Burada
ise yazar kimse o buraya geliyor,
diğerlen yalnızca bır ıstatistik.
Dedığimiz gibi gözler çok önemlidir
bu kapsamda: Şöyle hafıf mahzunca
bakmak gerekir kameraya, iyı nıyetli
mavi gözlü tsveçlılere. Zaman zaman
dalıp gitmelidir gözler. derinlik
belirtisidir çünkü. K.arşındakiler o
ürkek, mahzun bakışlan yakalayınca
birbirlerine dönerler "Hah.tamam"
derler. "bu adam bir yazar." Artık
bulaştklara, hastane koridorlanna,
v aşlılara "başka adandar"
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
bakacaktırlar, buraya gelirken yazar
olmayı düşünme zekâsına sahip
olmayan sıradan insanlar. Yollar artık
aynlmıştır. Kitapsız yazanmızm
derhal bir kitabı da olmalıdır; hani
ilkokul diploması gıbı. Bunun içın de
uygun burs gerekir. Eee, boşuna mı
karar verildi bu çocuğun yazar
olacağına? Burs da bulunur. "Yaz"
denilır, yazar. Yazdığını kım okur?
En yakın arkadaşı. Ona sorarlar.
"Nasıl?" Yanıt kesin. "Nefis!" lşte,
demedik mi? Oldu mu adam yazar'
7
Ehh. ma\i gözlüler yazanmızı
yazarlığın başına oturttular; gensini
biraz da kendısının getirmesı gerekir.
değil mı? O da pazarlama gerektırir.
Biraz ince kesim döner. pılav üstü az
kuru. Yavaş yavaş da olur. ama en
sağlamı bır "ağabey" bulmaktır.
Sığınan her "küçük"le daha
"büyüyen" ağabeylerden biri
kolayca edinılir. Yazanmızın
bulunduğu ülkeye davet ettırilır.
güzel ve uzun bir tanıtma konuşması
yaptınlır; "ağabey" memleketıne
dönünce. Yazanmızın. filanca dilın
en usta şucusu bucusu olduğunu
söyler. Hemen anlamıştır çünkü;
kıtabını okuyup anladığından değil.
yazanmızın gözlenne baktığından.
Olur ya. nasıl olduğu pek
anlaşılmadan yazanmız gerçekten de
yazar olabiiır. pişe pışe konumuna
yerleşebılir. O ayn bir şey. Önemli
olarak. elde hıçbir ven ve belırti
yokken kışinın yazar olduğuna karar
verilmiş olması. Kımse taşra
dergıleriydı. üçüncü hamur kâğıda
basılan. dağıtımı olmayan kitaplardı
filan hıç uğraşmasın. Geçsın aynanın
karşısına baksın gözlerine. Yazar
olacağı bellıyse. gelsın buraya.
Herkese yer var, önemli olan,
gözlerinden belli olması.
Bir Türk'e
gönül vermek
MOSKOVA
Ona uçakta rastladım. Uzun san
saçlan çoktandır kuafor
göımemıştı. Makyajı ya yoktu
ya da çok azdı. Koyu renk giysisı
gri yeşil kanşımı gözlerindeki
hüzünle uyum ıçındeydı. Bu
görünüşüne bakılırsa. cam
kenanna oturması onun içın
büyük şanstı: hep dışan bakarak
kaderini yalnız yaşayabılıyordu
rahatlıkla. Başını hiç ötekı yana ç
evirmıyor, kimseyle
ilgilenmiyordu. Bır kez hostesin i
kramı sayesinde yüzünü net
olarak görebildim. Tüm
bakımsızlığına karşın gerçekten g
üzeldı: Tann vergısı bır
estetikti bu. Nedense gamzesı
olduğunu tahmin ettım ve
gülümsemesinı şiddetle istedım.
Pilotun uçuş hakkında
sözüm ona bılgi verırken
şaşırarak gülünç bir hata
yapması onun dışında herkesi
güldürdü. Bu durum benı
kışkırttı; artık onu hissettırmeden
izlemekle
yetinemıyordum;
mutlaka bağlantı
kurmak.
konuşmak
istıyordum. İlk
denememı kısık
\e kibar bir sesle
ve bana
bakmadan kısa bır
cevapla geçiştirdı. 10-15 dakika
kadar cesaret ve akıl topladıktan
sonra. daha az banal olduğunu
düşünerek yaptığım ikinci
deneme de aynı başansızlıkla
sonuç verince moralimın
bozulmak üzere olduğunu
hissettim. Ve aniden daha önce
hiç düşünmediğım bir şeyi
söyledım. "Şimdiye kadar kimse
uçaktan atlayarak intihar ermedi.
Belki siz becerirsiniz.'" Hüzünle
uyum kurmakta zorlanan büyük
bir dikkatle birkaç saniye bana
baktı. Sonra yine küçük
penceresine döndü. Üçüncü ve
son raundun da böyle kapandığı
kanısıyla pes ederken ay
r
nı kısık
ve kıbar sesle şaşırdım. Son
zamanlarda hayatın mı ölümün
mü daha zor olduğunu sıkça
düşündüğünü mırıldanıyordu.
Böylece söyleşiye başladık.
"Artık uçsuz bucaksızlığa âçılan
penceresine değil, bana ve
önündeki koltuktakı anlamsız
yazıya bakıyordu. Ona büyük
mutsuzluk veren yeryüzünden on
bın metre kadar yükseldiğımız
sırada öyküsünün ilk kınntıları
döküldü. Sonra da daha iri
parçalar. Oldukça kederli bir
anlatıydı bu. Ve çok ıçtendı.
Insan ancak bır daha
göremeyeceği yabancı bır
yolculuk arkadaşına karşı bu
kadar açık olabilırdı. Ben de
hüzünlenmiştim. Artık yalnızca
ona değil. zaman zaman da
arkasındakı küçük pencereye
bakıyordum.
Beş y ıl önce 18 yaşındayken
yakışıklı ve mert tavırlı bir
delikanlıyla tanışmış, Çocuk
Türk'müş. Birşirkette
teknisyenmış. llişkileri hızla
ılerlemış. E\ lenmeye karar
\ermişler. Kızm annesı ve babası
bu işe pek sıcak bakmamış. Hele
damat adayının yakında
memlekete dönmeye niyeti
olduğu ortaya çıkınca ailenin
muhalefeti daha da arrmış. Anne
zaten hastaymış; o tartışmalar
sırasında bır kalp knzi geçırip
ölmüş. Babası. eğer gıderse onu
e\ latlıktan reddedeceğinı
söylemiş. Aşk ağır basmış.
Yalnız babasma değil. "herkese
ve her şeye veda ederek'"
bılınemezlığe doğru yola çıkmış.
Anadolu'nun yoksul bır
kasabasıvla
tanışmış
19'unda. "Tiim
dış sıkıntılara
karşın" ilk bir
buçuk yılı mutlu
yaşamışlar.
Sonra kocasının
kendıni başka
kadınlarla
aldatttğını hıssetmış. Tepki
göstennce dayak yemiş.
Kaynanası zaten başından beri
ısınamadığı "Nataşa gelin'"e karşı
iyice bayrak açmış. Son ikı yılı
sınir krizlerı geçırerek ve büyük
bir yalruzlık içinde yaşamış.
Eşınıne\e 18 yaşında \e sanşın
yenı bır kız getirmesı onu
tümuyle çıldırtmış. Adı deliye
çıkmış. İkı çocuğunu ondan
uzaklaştırmak ıçin her şeyı
yapmışlar. Hep geri dönmeyi
düşünse de. yerınin-yurdunun ve
kimseNinın (bır yıl önce
babasınm da öldüğü haberinı
almış) kalmaması, onu
durdurmuş.
Bır gün yedığı şiddetlı bır
dayaktan sonra polıse başvurup
kocasını şıkâyet edince
çevresmdekı herkes onu tümüyle
dışlamış. Evden ko\muşlar.
Cebine bir uçak biletı koymuşlar.
"Şimdi nereye gidiyorsumız" diye
sorduğumda yenıden küçük
penceresine dönerek benden
kaçtı. Uçak alçalmayabaşlamıştı.
Gökyüzünün penceredekı yerıni
yeniden yeryüzüne de\retmesı
onun gözlerindeki hüznü arttırdı.
Inmeden önce bana dönerek
"l çaktan atlayarak intihar
etmek müthiş bir fikirdr dedi.
Bunu söylerken acı acı guldü.
Gerçekten de gamzesı vardı
Ne olduğunu değil, ne olmadığını kanıtlamak...Opera sanatçısı Quintin Hayes,
geçen günlerde benı bir haylı
neşelendiren, fakat kendısi içın
son derece gerilimli geçen
dakıkalar yaşadı. Hayes, bir ırkçıyı
canlandırdıgı son oyununun
provalannın yapıldığı gün verilen
aradan yararlanarak telefon etmek
için dışan çıktığında. kendisıni
ırkçı sanıp önünü kesen iki siyah
gencın dayağından son anda
kurtulabildi. Koşar adımlarla
telefon kulübesine doğru yürürken
aniden önünde bitiveren siyah
gençleri, rolü gereği ırkçılar gibi
giyinmiş bir opera sanatçısı
olduğuna inandırmakta bir hayli
zorlandı. Hayes'ın sözlerinı
ciddiye almayan gençler, ona son
bir şans tanıyıp ondan sanatçılığını
kanıtlamasını isteyince de ortaya
şöyle bır manzara çıktr. Telefon
kulübesınin önünde, yüksek
oktavlı sesiyle ünlü Fıgaro
Operası'ndan aryalar söylemek
zorunda bırakılan. ırkçı Dazlaklar
gibi gıyinmış bır sanatçı ve onu,
soktuklan sınavdan (!) başanlı
çıkmaması halınde dövmeye
kararlı ikı kızgın genç adam.
Erraflannda da o sırada oradan
gerçerken duruma tanık olan ve
sanatsal çabadan çok. can havliyle
şarkılar söyledığini bilmedikleri
Hayes'i hayran hayran izleyen
sanatsever seyirciler.
Siyah gençlerin, Hayes'in opera
sanatçısı olduğunu anlayabilecek
kadar opera bilgileri %ar mıydı.
bilinmez. ama şöyle ağız tadıyla
doya doya bir hesap sorma keyfi
yaşadıklan ortada.
Hayes'in başından geçen bu fıkra
gibi olay. bana, yaşamlannın bir
döneminde. ne olduklannı değil de
ne olmadıklannı böylesine
kanıtlamak zorunda bırakılan
başka insanlann varlığını
anımsattı nedense. "Orduyu
isyana sevk eden" bin olmadığını.
yani 'ne olmadığını' bir türlü
kanıtlayamayan Nâzım Hikmet
örneğin. 1938 rutuklamalannda
askeri ceza yasasının 94.
maddesine göre yargılanan Nâzım.
aslında komünist olduğu için
tutuklanmıştır, ama o dönem
komünistlıği suç olarak
tanımlayan bir madde olmadığı
için 94. maddeden
cezalandınlması istenmiştir. Söz
konusu madde 'askerleri iistlerine
karşı kışkırtanlara' hayli ağır bır
cezayı içermektedir. Fakat bir süre
sonra komünistler için yeni bir
madde konur yasaya. Bu
LONDRA
MUSTAFA
KEVIAL
ERDEMOL
maddenın gerektırdığı ceza ise en
fazla beş yıldır Bu nedenle Nâzım
'orduyu isyana sevk ettığinden'
değil. komünist oldugundan
yargılanması ıçin dılekçeler yazar.
Ki o sırada cezaevinde yedinci
yılını doldurmaktadır. Başvurduğu
ılgili makamlar, o siyah gençlerin
Hayes'e yaptıklan gibi Nâzım'dan
komünistliğini kanıtlamasını
isterler. O da yakın arkadaşı Nacı
Sadullah'ı tanık gösterir. Gerisi
kara mizahtır artık. Sadullah,
Nâzım'ın komünıstliğıne kanıt
olarak, şairin eserlennden söz
edince yargıcın tepkisı şu olur:
"Eserlerinde komünistlik yok.
Şündi seni yalancı tanıklıktan
tutuklanm." (Nâzım Nâzım,
Aydın Aydemir. syf. 68) Nâzım
komünistliğini. yani ne olduğunu
ve askeri isyana sevk etmediğinı,
yani ne olmadığını
kanıtlayamadığı içın yıllarea
hapishanelerde sürünür. Ne
olduğunu kanıtlayabilme açısından
Hayes'den daha şanslıydı oysa.
İki siyah gencin, kısa bir süre ıçin
bile olsa karar verecek birer otorite
olmalan. gönüllerince bır
müdahale keyfi yaşamalan,
toplumun büyük bir kesıminin
davranışı haline geldiğınde. işleri
biraz ruhaflaştınyor ama. İngiliz
televizyonlannda yayımlanan en
uzun dızi olan Coronation
Streef'ın Anne Kirkbride
tarafından canlandınlan
Deırdre adlı kahramanı.
dızinm ılerleyen bölümlerinde.
senaryo geregı. çıkarıldığı
mahkemelerde tutuklandı.
Bunun üzenne binlerce televizyon
izleyıcisi ayağa kalktı
Dizinın yayımlandığı kanala
mektuplar, faks mesajlan
yağdınldı. Tabloid gazetelerden
bın 'Deirdre'e Ozgürlük'
manşetlen attı. Mesele yan şaka
yan ciddi, Ingiltere
Parlamentosu'nda bile konuşuldu.
Yani binlerce televizyon izleyicisı,
Deirdre adına konuşarak onun
aslında suçlu olmadığını, yani ne
olmadığını anlatma telaşına
düştüler. Böylelikle belki de
gerçek yaşamda 'düzettme' şansı
bulamadıklan yanlışlıklan hiç
değılse T\"de düzelttirmeye
çalışarak Hayes'ı birköşede
sıkıştıran gençler gıbı bır şeylere
müdahale zevklenni tatmın ettıler.
Bır polıs köpeğine 'miya\* dedıği
için bir İngiliz gencini 'köpeğin
kişifiğiy k> oynadığı' gerekçesıyle
100 sterlin ödemeye mahkûm eden
hâkım ise işin suyunu çıkardı ama
O da köpeğin. köpek olduğunu,
yani ne olduğunu suçlu gence bır
güzel öğretti. Sonuçta Hayes. biraz
zorlamayla da olsa siyahlann. TV
kahramanı Deirdre sadık
seyircilerinın, ağzı var dili yok bir
köpek de hayvansever bir yargıcın
sayesinde ne olduklannı
kanıtlayabildiler. Nâzım'ın ne
kadar talihsiz bir dönemde
yaşadığını düşünebiliyor
musunuz?
BİLKENT ÜNİVERSİTESİ^
MÜZİK ve SAHNE ŞANATLAR! FAKÜLTESİ
TİYATRO VE OPERA REJİSÖRLÜĞÜ - OYUNCULUK
« g j ğ \ % OtNA SANAT DALLARt , ,;
^ — * " f ]j^HETENEK SINAVLARI •
^****iir^-15 HAZİRAN 1998
'. 11 Maye - 05 Haziran 1998
Tel (312) 266 42 30 • Faks (312) 266 42 30
Tiyatro Bölümü 06533 Bitkent - Ankara
SATILIK KOOPERATİF HİSSESİ
Esenyurt'ta kaba inşaatı birm.iş 128 m" dubleks
daıre kooperatif hissemı devrediyorum.
TeL: 19.00'dan sonra (0.216) 456 16 65
SATILIK
YAZLIK
Silivri Basınkent
4'te bakımlı
yazlık.
Tel: 540 67 72 -
711 68 10
Tatile çıkmadan kalbinizi kontrol ettirin.
TÜRKKALPVAKFI
19 Mayrs Cd. Na: 8 Şişli/İSTANBUL Tel- (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat Faks: $ 212) 212 68 35
9 Mayıs '98
Hoş geldin
ALİ BARIŞ
"Bebeklerin ulusu yo*
Bebekler, çiçeğidir insantığımızın
Ve geleceğimizin biricik umııdu"
A.B.
Süreyya - Mustafa Çolak
Romanlarınız ve ansiklopedileriniz
yerinizden alınır. Tel: 554 08 04
SözveMûakMıMisAkanu
YavuzTop
SözveMüsfcMırtsAhrsu
BağUnaUr Anf Sağ. MuMs AİOBU.
YmuzTrç
vekaval:töf$%:
Anonm-Oefteyen: Aşjk YotaA«ş \
Bağlana: Owun Bayşy ;- \
OYANADÖNDBt *nonm*ektro Bağlama: Aı»
ÖUKOĞIAN
, . , SürfedGetendost
T T
Duanl«neTimur5e!ç*
6E2L GÖZ, ARPAOK ŞSr Enver Gökçf-Beöc
BUNDAN SONRA
MADENDAĞI
BERİ GEL HALO
GAftDASIMHASSO^SeSda^n
irHasjdHûsevm
MfldöRVURULOUK HALKlM*c i u — B«Ü: Sekb
HASANKALESİ D«rimn:Sekblah«