28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 1998 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Demokrasiyi Savunma Prof. Dr. COŞKUN OZDEMİR T ürkıye'de konuşan. yazatı. tan için yurdumun güneş girmemiş evle- düşünce açıklavan hemen rinde karanlığa karşı kazanılacaktır.'I düşünce açıklavan hemen herkesın yandaşı ve hararet- li savunucusu olduğu De- mokrasi'yi bir türlü kura- mıyoruz. Sanınm demokra- tik düzenin hayli uzağmda olduğumuz konusunda tam bir görûş birliği var. Demokrasinin önündeki engeller ne- lerdir? Bence bunun sağlıklı, doyurucu bir tartışması yapılamıyor. Şöyle bir deyim vardı. galiba onun tam yeridir: "Cümfe- nin maksudu bir, rivayet mubtelif." Halk mı demokrasiye destek vermiyor acaba. siv ıl örgütler mi. medya mı? Siyasal par- tiler ve politikacılar mı? Kanlı ya da kan- sız gelecek olan demokrasi midir? Ya fıs- tık gibi demokrasi özleminı dile getiren milletvekilimize ne dıyelim? Kimi aydın- lanmıza göre başhca güç. ordudur ve Ke- malizmdirdemokrasıye karşı duran. Bu- gün gündemimize oturan MGK'dir Her türlü olumsuzluğun nedenidirKemalizm. Bakınız, nasıl niteleyeceğimi bilemediğim bazı enteUerimizii) demokrasi adına kara- lamaya. küçümsemeye kalktiğı koca Mus- tafa Kemal ne diyor: "Asıl düşman üısanUnrnızı örten orta- çağ karanhğıdır \e akhmızın süngüleri ile ortadan kaJdınlacaknr. Vsıl savaş. halkı öz- gür direklerde sapasağtam lutan bir va- SOyıldan beri din sömürüsü yapan po- litikacı. bu inanç dolu sese kulaklannı tı- kamıştır: bununla kalmayıp Anadolu Ay- dmlanmasına karşı çıkmıştır. Bugün yur- dumuzda yaygınlaşan şeriat düzeni öz- lemlerini yadsımak olası mı? Şeriatçılığın savaşımını değil, ticaretinı yapanlan bir yana koyarsak, bugün içtenlıkle kendi inançlanna göre Tann"nm yasalannı ege- men kılmak, başka bir deyışle şeriat hu- kukunu getirmek ısteyen. bu yola baş koy- muş. aydınlanmadan nasiplenmemiş in- sanlanmız, yurttaşlarımız küçümseneme- yecek sayıdadırlar. Onlar bizimle birlik- te yaşıyorlar. Aralannda kuşkusuz hem- şerilerimiz, çocukluk ya da sınıf arkada- şımız, meslektaşlanmız vardır. Tevhid-i ted- risatı (öğretim bırliğıni) delenler, Köy Enstitüleri'ni, Halkev leri'ni yıkarak imam hatip okullannı yıllar içinde çoğaltarak, mezunlannın üniversiteye girmesini sağ- layanlar; 6-7 yaşındakı çocuklann körpe beyınlerini Kuran kurslannda teslim alıp özgürlükten yoksun bırakanlar: seriatöz- lemlerini ve yandaşlannın sayısı ile bır- likte cesaretlerini arttırmışlardır. Bugün- kü bunalımdan sonımlu olan ne cumhu- nyet ılkelerine karşı çıkan imam hatipli- ler, ne türban savaşımı veren genç kızla- nmız ne de el sıkmayan kaymakam ve va- lilerimizdir. Bunlan yetiştiren Anadolu aydınlanmasına ihanet eden ve Kışlalı 'nın 'Vlilli İhanet Bakanhğı' nitelemesıni hak eden TC Milli Egitim Bakanlığı'dır. Bugün "Irtkaik savaşmak btzimgöre- vimizdir'' diyerek orduya posta koymaya çalışan. sonra da geri adım atmak zorun- da kalan siyasetçiler ve onlann öncülüğü- nü yaptığı partilerin bu gelişmede büyük payı ve büyük sorumlulugu olduğu tartı- şılamaz. Türkiye'nin nasıl böyle bir nok- taya geldiğinın, getırildiğinin sorgulan- ması \e hesaplaşması elbette süregele- cektir ve ülkenin tarihine ibretle yazıla- caktır. Bugün karşı karşıya oiduğumuz bu yol aynmını görrnemekte inat eden, tarikat- lan ve şmatçılığı sivil örgüt kavramı içi- ne alan sözde a>dınlarunızve yazarlanmız da az degüdir. (Inlann bir bölümü inanıl- maz bir aymazlıkla Müslümanlann cum- huriyet döneminde zulüm gördüğü savı- na da katılıyorlar. Oysa zulüm ile kaste- dilen şey ibadetin önlenmesı değil. onla- ragöre Allah'ın yasalannın. yanı şeriat hu- kukunun egemen kılınmasının engellen- mesidir. Böyle birinançlayetıştirilmiş in- sanlar için bu engel gerçeİc bir zulümdür. O çokentelektiieiyazar, çizer takımı ina- nılmaz bir şekilde bunu görmüyor, göre- miyorya da görmezlikten geliyor. Çok ta- kıldıklan ordunun, bugün Türkiye'nin içine itildigi tehlikeyi görmesine ve buna karşı tavır almasına içerliyor ve tepki gös- teriyorlar. Bugünkü ordu, 12 Mart ya da 12 Eylül ordusundan çok farklı bir tutum içerisindedir. Sanınm sola vurulan darbe- lerin ülkeye neye mal oldugunu da anla- maktadırlar ve bugünkü politikacıya kar- şı güven duygusu içinde değildirler. Bun- dahaksızolduklannısöyleyebilirmisıniz? Türkiye'nin gaflet vedalalet(ihaneti kul- lanmıyorum) açmazına düşmeyen aydın- lan, düşünürleri, yazarian, hızlı antikema- lıstleri. MGK karşıtlan, demokrasi sevda- lılan ellerinizi vicdanınıza koyup düşünü- nüz; demokrasinin önündeki engel bu- günkü Silahlı Ku%"vetlermidir, yoksadar ufuklu, koltuk, ikbal düşkünü, oy çılgmı ve din ıstismarcısı birtakım politikacılar mı? Onlar Köy Enstitüleri "ni. Halkevleri "ni yıkmayı başaramasaydılar böyle birordu, hükümet ve politikacı sürtüşmesi olur muydu? Eğitimi yaygınlaştırmak için nur önderi Saidi Nursfnin öğrencisi hoca efen- diye mi ihtiyaç duyardık. Bugünün poli- tikacısı halkından korkuyor. Onun var saydığı muhafazakârlığından ürküyor, oy kaygısı ile doğrulan söyleyemiyor. Ece- vit düzeyinde ve binkiminde bir insanın tarikatlarla ilgili sözlerini başka türlü yo- rumlamak mümkün müdür? Kadınlann açıkça şeriat. yani teokratik düzene kar- şı yürüyüşünü dine karşıdıye yorumlayan. şeriata karşı yürünmez, saygi duyulur di- yen Mesut Yılmaz, bu söylediğine içten- likle inanıyormu? Açıktır kı Başbakan la- ik düzeni yüreklice savunamıyor. Halkın sağ duyusuna gü\ enemiyor, ödüncü tutu- mu yeğliyor. Bizım kuşak yurdun her yerinde dincı olmayan. ama dini bütün muhafazakâr mütedeyyin çok sayıda insanın Atatürk'ü övünçle, minnetle bağnna bastığına tanık olmuştur. Bugün Türkıye'de beyninin ışı- ğını ve kalemini satılıga çıkarmamış ve kafa kanşıklığina uğramamış sağduyu sa- hibi gerçek yurtseverler. Türkıye'deki te- mel sorunlann ardında yanlış. hatta hain- ce diyebileceğimiz eğitim politikasıyla dogmalardan annmış özgür bıreyler ye- rine şenat özlemi ile yanıp turuşan genç kuşaklaryetiştinnişolınamızın acısını çe- kiyor. Bu yurtsever insanlar, sağ iktidar- lann öncülüğünde 12 Mart ve 12 Eylül'ün desteğiyle sola vurulan darbelerin, milli gelirdağılımındadünya rekorlannadoğ- ru tırmanan eşıtsizliğin ve böyle bir or- tamda gelişen yeraltı dünyası ve çeteleş- menin Türkiye'yi çıkmazlara sürükledi- ğını ıyı bılmektedırler. Türkiye'nin ordu- sunun yanı sıra aydını, sivili, dürüst ve yurt- sever polıtikacısı bu yanlışlıklardan ve toplumsal hastalıklardan kurtulmak için işbirliği yapabilmelidir. Demokrasiye, laf ebeliğiyle değil, onun önündeki engeller birer birer kaldınlarak ulaşılır. ARADABÎR Doç. ŞÜKRAN ŞAHİN Bilim Adamının Fasulyesi... Edıtör Philip H. Abelson, üçüncü teknobjik devrirnin en büyük ıkı alanının, bılgısayartemelli teknoiojık devnm ve bıyotekndo)ik devrim oldugunu anımsatarak başlıyor "Scıence" dergısınin mart sayısındaki yazısına. Özellik- le totkilerle ılgili biyoteknofojik gelışme üzennde yoğun- laştırrnış yazısını. Dow Chemıcal, DuPont, Monsanto, Novartis, Pioneer, Hi-Bred ve AgrEvo şirketlerinin, gen mühendısliğı çalışmalan yapılan şirketlennde, bu araştır- malar ıçın milyarlarca dolar harcamakta olduklannı vur- guladıktan sonra, Monsanto şırketının soya fasulyesıyle ilgili etkmliklerini anlatmış uzun uzun. Monsanto şırketı, yenı gelıştırdığı bıyoteknoioji ürünü soya tohumunu 1996'da tican olarak pıyasaya sürmüş ve bunun için I996 yılında 0.4 milyon hektar, 1997'de 4.5 milyon hektar ekim yapmış, 1998'de ıse 8 milyon hektar ekim yapmayı planlamış. Bu kadar çok soya ekiminin ne- deninın, Amenkan halkının; sabah kahvaltısında soya çorbası, öğle yemeğinde soya pılakisi, akşam yemeğin- de pastırmalı soya mönüsünü tercih ettığı sanılmasın. Monsanto şırketinin gözü şimdi gelışmekte olan ülkeler- dedir ve bu fasulyeleri bu ülkelenn ınsanının sofrasına sun- ma hazırlığı ıçındedir. Yakında soya fasulyesınin sofrala- nmıza nasıl renk, lezzet ve de ahenk kattığını haykıran rek- lamlann başlayacağından hiç kuşku duyulmasın. Mon- santo, bu işın araştırması için yaptığı harcamayı yerine koymak, yerine koymanın da ötesınde, bu ışten büyük kârlar sağlamanın peşındedır. Zaten araştırmalara mad- di destek vermesınin temehnde de bu yatmaktadır. Önü- müzdeki uzun yıllar bol fasulyelı sofralar bizi beklemek- tedir ve bu fasulyenin ülkeye kontrollü ıthali için önlem alınmazsa yerli fasulye üreticilığı artık sadece tarih say- falannda okunacak öykü olarak kalacaktır. • • • Görüldüğü gibi genel olarak biyoteknoloji adını verdi- ğimiz bu teknolojınin ürünlen yaşamın her alanını etkile- meye adaydır. Yine editör Abelson aynı yazısında, mar- gannlerle ilgili bıyoteknolojık çalışmalardan bahsetmek- tedir. Öyle ya, fasulyeyı yenıden formüle ettikten sonra doğal olarak margarininı de yenıden formüle etmek ge- nekmektedır!.. Biyoteknotojınfn bu çılgın gıdışı sınırianmaz- sasonundadoğanınalbenısinidealıpgötürecektir. Çün- kü sermaye bu ıştekı tatlı kânn kokusunu almıştır ve bu- nun için ne gerekıyorsa yapmaya hazır duruma gelmiş- tir ki, biyoteknolojik araştırmalara aynlan milyarlarca do- larlık harcama da bunu açıkça göstermektedir. Bılimsel araştırmanın temel amacınm. doğanın sırlannı çözmek ve elde edılen bilgilerı yıne doğa ve sonuçta insanın yaran- na kullanmak olduğu anımsandığında, bu tür egilimlerin temel felsefe ile örtüşmedıgı ortadadır. • • • Mevsim bahar, doğa her bahar olduğu gibi. bu büyü- lü masalını kış boyu sesstzce kurguladı. Bizlerde kış bo- yu bu yeni büyülü masalı heyecanla bekledık. Her bahar yeniden kurgulanan, içinde bilınmeyen, görülmemiş bin bir güzellığin bulunduğu, büyülü bir masalı beklemenin, coşkusu da mı tanh olacak? Bahan büyülü masal olmak- tan çıkaran biyoteknolojiye ne demeli!.. Bol fasulyeli bir yazı oldu, ancak Batı'nın bilım ve teknolojı politikasının hedefinın, yeni teknolojik ürünlerle 3. Dünya'nın bağım- lılığını nasıl gerçekleştirmeye hazırlandığını göstermesi açı- sından dikkat çekıcıdir. Çerçevesi çizilmiş ulusal bilım ve teknoloji polıtikamız olmadığı sürece bu bağımlılıktan kaçınmamız olanaklı görünmemektedir. Yeter, Ben de YazacağımL MUZAFFER YUCE Emekli Val, G elırimize gıdenmıze. güzel günlerimi- ze dokunabılirsıniz... Ancak, ulusal de- ğerlenmizedokunmayın, Sayın Başba- kanım... Ölülerimize saygımız sonsuz. Öyledeolsa değerlendirmenızi içimize sindireme- yiz. Atatiirk bir orun (makam). L'lusu aydınlatan bir ışık. Iş ve söz alanında bir güzellikler buketi. O cumhuriyetimizin mimari. "Köprii benim ese- Toprakbank bütün annele "Anneler Günü"nü kutlar Toprakbamc daha iyi yannlar adına gösterilen her çaffe^saygı duyuyor. " nimize daha ryi yannfar ^ her turiuozvet anneler, Toprakbank desteğinin her zaman yanlarında oldugunu çok iyi biliyor. http://y»Vvw.toprakbank.com.tr rimdir'' diyenlerle oranlanamaz. Dedikleri kitap- lara sığmaz. Söylediklerinde yanlış bulunamaz. Yaptıklannı ise saymak gereksiz. Çünkü onu ya- şıyoruz. Söylemedikleri: Yunanın denize dökülme- sinden cumhunyetin tamamlanmasına kadar "Ben yapöm"demediler. "'Bizyapök'n dediler. Bensöz- cüğünü hiç kullanmadılar. Bu nedenle de "Bcn"ciler- den farklıdır Atatürk. Çağda§ Türkiye'nin usta- sı Atatürk: halkı oyalayan. avutan söz söylememıştır. Yoksulluk günlerinde. eko- nomik gönençten (refahtan) söz etmemiştir. Tersi sonuç- lanmış hiçbır sözü yoktur Örneğın, "Beş. on yıl demı- yorum. tki yıl içmde enflas- yon düşecek. ekonomı düze çıkacaktır" gibi ölçüsüzsöy- lemlerine rastlanamaz. Halkına gerçeği söyler. Haktan gelen halkını yanılt- maz. Nedeni neolursaolsun. "Gerçegi söylevecek kadar ena\ideğüm"gıbi avami söz- ler onun güzel dudaklanna yakışmaz. O, bilimin. dog- runun, güzelin ve halkının sevdalısı birbilgedir. lş biti- ncilerle bir tutulamaz.Ona benzemeyenler küçümsene- mez. Yanlış olan; benzeme- yenleri ona benzetmektır. Bi- rilerini bir yere çıkanrken, hakkıyla yerine gelenlen ye- rinden oynatmaktır. Yanlış değerlendirme yaptınız Say ın Başbakanım. De\ let ve siya- set adami Klemanso: "Kür- süye çıkan hatip ne söyleye- ceğini degiL ne söyleme>'eee- ğini bilmelidir" der. Ovgü için pek çok söz bulunabilir- di. Teşbihte hata olmaz sözü, yanlış yapılamaz anlammda- dır. Haksever olmalıyız. Bu da yetmez. Tarihi değerlen- dirme yaparken tarihi de bil- meliyiz. Hamidi^ kahrama- nı RaufOrbay basın önünde: "Bana kahraman derseniz. Barbaros'a. PiriReb'e, Tur- gut Reis'e nedKecegiz'' diye karşılık verir. Kuşkusuz kah- ramandı. Üstelık. Cumhuriyet peteği olan Atatürk'ün yanında; övgüye değerolanlarbirgözenek bal- dır. Onlann da tümüne say- gılıyız. Amabağışlayın; Ata- türkümüz konusunda titizli- ğimiz vardır. PENCERE ıı "Annemin Anlattıklam Oryal Gökdemir'in kitabı "Annemin Anlattık- ları" (Arkın Kitabevi), beni aldı. geçmişe götürdü; bir zamanların Türkiyesine yolculuğa çıktım. Ancak bu, 'anı'kitabı değil, 'an/af/'sayılabilir; bir ailenin öyküsü üç boyutta dile getiriliyor; anne, ço- cuk ve dayının belleklerınde zamanla süzülüp tor- tulaşan anılar, bırkaç kuşaklık süreçte yaşamış kahramanlarda somutlaşıyor. Çarpıcı, acı, duşündürücü... • Osmanlı'nın son yılları... Oryal Gökdemir'in babası Azîz, Harbiye son sı- nıfta okurken cepheye yollanmış... Hasan Pulur'un babası gibi... Benim babam gibi... Atılgan bir subay Aziz; ölüm kalım savaşlannda on dört kez yaralanıyor. Gökdemir. babasını anlatıyor: "Babam, gariptir, savaş yıllannı anlatmazdı. Fa- kat (o yıllarda) ne ana, ne baba, ne kardeş, geri- de kalan kimsesi olmadığından mıdır nedir, cep- hede pek korkusuz ve pervasızdır. On dört yara alır. Hepsi de belden aşağı. Yani siperde durdu- ğu yok." Peki, savaş bitip de Cumhuriyet devletı kurulun- ca ne oluyor?.. • Nemi oluyor?.. O zamanki devlet, göğüslerinde istiklal Madal- yası taşıyan subaylan, yarım kalmış ogretımlerıni bitirsinler diye, Harbiye'ye çağınyor. Inanılır şey değil!.. Ama ben gözlerimle gördüm. Harbiye'ye "ikmal-i tahsil" için gelen subayla- rın özel birliği vardı. Şişli 43'üncü Ilkokul'daydım. O yıllarda Harbi- ye, Istanbul'daydı. Okulumuz, HalaskârGazi Cad- desi üzerinde Şişli Meydanı'na bakıyordu. Harbi- ye'den yola çıkan 'ikmal-i tahsil' birliği Hürriyet-i Ebediye Tepesi'ne ya da Ayazağa'ya talime gider- di. Babam ve arkadaşlannı seyre çıkardık. Tüfek omuzda, uygun adımla rap rap yürüyen yüzbaşı- lann içinde göbeklilerde vardı. Bu durum bize ko- mik gelirdi. Yaşını başını almış subaylar, er ünifor- ması ve asker postallarıyla fotoğraf gibi belleği- me çakılmıştır. Tramvaylar dururdu... Halk alkışlardı. • Oryal Gökdemir'in kitabı, yokluklar içinde yaşa- yan bir halkın varoluş romanından bir kesıt... İnsanlar da bu kesitin içinde yerlerini alıyorlar; sonunda öyle bir devlet kuruluyor ki cephelerde on dört kez yaralanmış subayını, yanm kalmış eği- timini tamamlasın ve çağın bilgilerini öğrensin di- ye yüzbaşı rütbesiyle yeniden Harbiye'ye alabili- yor. Bugünden geçmişe bakınca şaşakalıyorum. Çocukken ailecek yaşadığımız bu olayın anla- mını ve değerıni kavrayamamıştım. Işin tuhaf yanı, babam da savaş yıllarını -Oryal Gökdemir'in babası gibi- anlatmazdı; ülke kurtul- muş, devlet kurulmuştu; her şey geride kalmıştı. Hiçbir şeyin geride kalmadığını yaşayarak öğ- renecektım. • • "Annemin Anlattıklan", yaklaşık 150 sayfalık bir kitap; ama büyük tarihsel dersler içerıyor; Türk- çesinin güzelliğıne de diyecek yok!.. MERSİN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1Q94 956 Davacı Turan Ekınci vekılı Av. Cemai Ertugrul Ko- çak tarafından davalılar Selahattin Dalgıç. Mavısu Inşa- at Müt., Cavıt Aslan ve Mavısu lnşaat Müt. Mehmet Recep Samer aleyhıne açılan tescıl davasının yapılan duruşmasında verilen ara karan gereğince; Davacı vekili 1.12.1994 havale tanhli dava dilekçe- sinde Mersin Nusratıye Mah. 51 pafta, 358 ada, 29 par- seldekı 1. Blok 19 no'lu bağımsız bölümün müvekkili adına tescilini ıstemış bulundugundan. davalılar Sela- hattin Dalgıç, Cavit Aslan ve Recep Samer'e gönderilen teblıgatlar bila teblıg ıade edılmiş bulunup adresleri de tespit edilemediğinden haklannda duruşma gününü göstenr şekilde davetıyenın \e da\a dılekçesının ılanen teblığıne karar verildığınden. karar gereğince davalıla- nn duruşma günü olan 01.06.1998 günü saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunmalan ya da kendılenni bir vekılle temsıl ettirmelerı. aksi takdırde HUMK'nın de- ğişik 213. maddesi gereğince yargılamaya yoklukların- da devam edileceğı \e karar venleceğı hususu ılanen tebliğ olunur. Basın: 17419 A Y Ş I VE ANNISİNİN PEK Ç. ORTAK YANLARI VAR. OSTEOPOROZ VE KlRIKLARIN O N L A R D A N BİR! »LMASINA İZİN VERMEYİN •X GIRMIŞ HER 01N1N HAYATININ KALAN AN1ND4 OSTEOPOROZ KIRIK OLUŞMA 40 OLDUĞU TAHMİN BİR KADINfll[HAVATt IELL1KLE MENOPOZDAN SONRA, ILERI YAŞLARDA GORULEN B C V ALMASI VE KAMBURUVŞMANiN YAŞLILIĞIN DOĞAL SIR SÜRECİ OLCL.o_N.'0 İSÜNDÜNÜZ B U YANLIŞ B!R GÖRÜŞTÜR. OSTEOPOROZUN DOĞAL 5LANMA SURECININ SONUCU OLMADIGINI ARTiK. •,RK EDIN. EĞER MENOPOZA GİRMİSSENİZ, lURTAtİK lUfMASI RtSKİMC BŞİTTİR. TEOPOROZA BAGLİ OMURGA. E KIRIKLARiNDAN OTURU SAKAT K A L A B I L I R . HATTA O LE B I L; R S I N I Z . K O N S E Y I A T f N . A N N E N I Z L E B I R L I K T E B İ R D O K T O R A G I D E R E K , O S T E O P O R O Z D A H A U T M A Y I N ! ' S A Ğ L I K L I B İ R Y A S A M " E N K A L I C I H E D I Y E D I R . .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle