Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 1998 PAZAR
• "Gerçeğe ihanet etmemeye
çalışıyorum; onu en çıplak
görünümüyle yansıtmaya
çalışıyorum. Yaşartanlardaki değerleri
anlamak, bunlan sinema seyircisiyle
paylaşmak, filmlerimde iyi bir çıkış
noktası oluyor. Seçtiğim konulann
otantik olmasına dikkat ederim.
Yansızlık ve dürüstlük benim için
kaçınılmazdır".
KULTUR
Francesco Rosi, seyircilerinin olayları anlamasını istiyor
'Gerçeğıyorumtuyorumy
Uluslararası lstanbul Film Festivali bu yıl da
dünya sinemasının büyük ustalanndan bazılan-
nı lstanbul'da ağırladı. Fes-
tivaiin onurkonuklanndan
olan ttalyan sinemasının
önemü adlarmdan Frances-
co Rosi,festivalin Yaşam Bo-
yu Başan ödülünü aldı. Ro-
si'nin unutulmaz çalışmalann-
< dan "Sahatore GiuHano" (1962),
RosLİstanbul Film FestmüindeYaşam Boyu BaşanÖdülü'nüakh. (Fotoğraf: KADERTUĞLA)
"Le Manisulla Cttta" (Kentin Ozenndekı Eller - 1963),
*Cristo si e fermato a EboB" (Isa Ebolı 'de Durdu -1967)
ve *La Tregua" (Ateşkes -1997) fılmlen festivalde gös-
terildi. 1922 yılında Napoli'de doğan Rosı, hukuk öğre-
nimi gördü. Rosı'nin tarihe, sosyal konulara karşı olağa-
nûstü ilgisi, tutkusu onun lıse ve iiniversıte dönemlerine
dek uzanıyor. Doğduğu şehir Napolı ile ilgili kitaplan li-
se yıllanndayken okumaya başlıyor. Tiyatroda yönetmen
yardımcılığı yapıyor. bir yandan radyofonık pıyesler ya-
zarken öte yandan çızgı roman da çıziyor. 1948 yılında
*La terra trema" (Yer Sarsılıyor) fılminde Luchino \ls-
cooti'ye asistanlık yapıyor. Usta Vısconti'nın dışında film
setlerinde Mkhelangek) Antonkmi. Vlario Monicdli gıbi
ttalyan sinemasınin diğer ustalannm yanında da çalışma-
yı sürdürüyor.
Şimdi mafya dûnyanın her yerinde
-" Isa Eboh'de Durdu" filminizin tazetig vç etkisi unu-
tulmaz, Dünya görüşünüzii yansıtan fümleriniz tümünde-
ki yaklaşımlanrüza karşın şabkmlardan hep uzak. Anla-
ümınıan gücünü nereden ahyorsunuz?
Gerçekten alıyorum. Çunku gerçek şablonlan, klişele-
n elimıne etmemi sağlıyor. Geıçeğı yorumluyorum ve ger-
çeğe ihanet etmemeye çalışıyorum; onu en çıplak görü-
nümüyle yansıtmaya çalışıyorum.
- Gücünüz sanatınızda sadece gerçekten mi kaynakla-
nıyor- yoksa başka etkenler de var nu?
Gerçeğe yaklaşımım dürüstçe oluyor. Otantiklıği ola-
na ahlakı bir duyguyla yaklaşıyorum. Değerlen kaybet-
meden ve ihanet etmeden gerçeği yansıtıyorum. Sanınm
ki yaşananlardaki değerleri anlamak, bunlan sinema se-
Gürer AykaPa göre Türk orkestralanyla CD yapmak çok daha kalıcı
6
Burada her orkestranın şefiyîm'
FECİRALPTEKİN
Cumriurbagkanlığı Senfoni Orkestra-
sı'nm (CSO) 'daimi şefl' ve Oenel Mü-
zik Direktörü Gürer Aykal geçetı hafta
Milli Reasürans Oda Orkestrası'nın ko-
nuk şefı olarak Istanbullu müzikseverler-
lebuluştu. Yıliardır Lubbock Teksas Sen-
foni Orkestrasf nın genel müzik direktör-
lügünü de üstlenen ve yaşamını Türkiye
ve Amerika arasındapaylaştıran Aykal ile
orkestralar. klasik müzik dinleyicisi veye-
nı projelen üzenne görüştük.
- Uzun süredir lstanbul Deviet Senfo-
ni Orkestrası (tDSO) ile konser vermi-
yorsunuz-.
Evet, yönetimlerdeki kendine özgü bir
anlayıştan ötûrii uzun süredir ÎDSO'yla
konsere çıkmıyorum ama CRR Orkest-
rası. BASSO ya da CSO ile tstanbu! iz-
leyicisine ulaşabiliyorum. tstanbul da be-
nım kentım. Burada da konserler veriyo-
rum. ancak bu konserler tDSO'nun bilet
ücretlenyleveAKM Konser Salonu'nda
gerçekleştinlemiyor. Daha çok özel kon-
serlerle geliyorum tstanbul'a.
- CSO ve Türkiye'deki öteki orkestra-
lar üzerinegend birdeğerlendirme yapar
mısınız?
CSO son derece ciddı birorkestra. Tam
bir Avnipa orkestrası tınısı taşıyor. 11
Hazıran'da lstanbul Festivali"nin açıliş
konserinı de CSO ile gerçekleştirecegiz.
Genel bir değerlendırmeye gelince. Tür-
kiye'deki de\ let orkestralannm yönetim-
lennden kaynaklanan bazı çelişkiler ya-
sadıklannı söyleyebılinm. Yöneticiler,
orkestralann kendi içinden çıkan, müzi-
ği bilen insanlar olsalar da, bir şeyi 'yö-
netmek' farklı bir yeti gerektiriyor. Ina-
nıyorum ki, orkestra yöneticıliğinde Av-
rupalı bir anlayış benimsense ve memur
yasalanyla ilgili düzeltmeleryapılsa Tür-
kiye'deki orkestralar çok daha büyük ba-
şanlar elde edeceklerdir.
•Türkiye'de konserler vereceğiz'
- Lubbock Teksas Senfoni Orkestrası
ile olan çahşmalanıuzdan söz eder misi-
niz?
Bu orkestrada da çok ıyi müzisyenler-
lebırlikte çalışıyorum. Müzisyen kimlik-
lennin yanı sıra. Teksaslılar çok ıyi, dost
canlısı. sıcak ve nazik insanlar. Herkes ora-
yı tabancalann konuşruğu yer olarak bil-
se de. Teksas'ın kelime anlamı bile 'ar-
kadaşça' demek. Buorkestrayla gelecek
yı] lstanbul. Antalya ve tzmir'de konser-
\er\eTeceğiz.
• "Türkiye'de orkestra şefi, yönettiği her orkestranın
şefidir. Ben Milli Reasürans'ın konuk şefi olsam da
onlann ketıdi şefıymişim gibi davranınm.
Çünkü onlar Türk'tür. Onlan nereye taşırsam, yollanna
oradan devam ederler".
-SizTürkiye'de,Aınerika'daveAvru-
pa'nınbirçokülkesindekonserlerveriyor-
sunuz.İzJeyTcBerüzerinegozJemkrinizden
söz eder misiniz?
Herşeyden önce ben birTürk'üm,bir
Türk orkestra şefıyim. Türkiye'deki iz-
leyiciyı dünyanm hiçbir izleyicisine de-
ğişmem. Bu konuda da objektif olamam.
Diğer üBceleregelince, Amerika'da orkest-
ra, kentin orkestrasıdır. Kent bilinci var-
dır. Kişi, bir kentte yaşamanın gereklilik-
lennın, üzerine yuklediği sorumluluğu
bilir ve paylaşır. Aynı ölçüde de kentin
nimetfcrindenpay alır. Orkestrakentin ma-
lıdır. O kentin insanlan, kendi mallannı
çok iyi kullanır ve orkestraylaövünç du-
yarlar. Şefı kendilerinin vetüm kentin şe-
fi olarakgörürler. Teksas'ta izleyicinin yaş
ortalaması ise Türkiye'ye oranla olduk-
çayüksektır. Konserlersırasmda salonpa-
muk tarlasma döner. Bu insanlar, orkest-
raya bir bilet almaktan öteye farklı yar-
dımlarda dabulunmaktadırlar. Türkiye'de
ise izleyici her şeyi devletten bekler. Ba-
zen sponsorlar bulunur. Bunlar da kalıcı
olmazlar zaten. Bu arada en iyi izleyici
Alman izleyicisidir. Müziği çok iyi bilır-
ler. ltalyan ızleyicisi de parasını verip
konsere gıdiyorsa karşılığını almak, iyi
müzik dinlemek ister. Müziğin tadını çı-
karmayı bilir.
Festival açıhşlan ve CDTer
- Değqik orkestralar azin için farkh
bir tavır getiriyor mu?
Türkiye'de orkestra şefı. yönettiği her
orkestranın şefidir. Ben Milli Reasü-
rans'ın konuk şefı olsam da onlann ken-
di şefiymişim gibi davranınm Çünkü
onlarTürk'tür. Onlan nereye taşırsam,yol-
lannaoradan devam ederler. Almanya'da
herhangı bır orkestrayla bir şeyi üç kere
deneyip başaramıyorsam, dördüncüyü
denemem. Ama Türkiye'de 444 kere de
olsa uğraşır. istediğimi yapanm.
- Birazda yeni projelerinizden sözeder
misiniz?
Önümüzdeki hafta Ankara'da iki kon-
ser vereceğiz. Sonra sirada Antarya. Fet-
hiye ve Bursa var Ardından Amerika'ya
gidip. 11 Hazıran'daki lstanbul Festivali
açılış konseri içm tekrar geri döneceğim
14 Hazıran'da da Efes'te 300 kişılik bir
koro eşliğinde 'Carmina Burana' ile Iz-
mir Festivali'nin açılışmı gerçekleştirece-
giz. lleriki ayiarda ise BASSO'yla birlik-
te bir Güneydoğu Anadolu projemiz var.
-Şu an bir CD çahşmaıuz var nu?
CSO ve Ankara Oda Orkestrası 'yla
bugüne dek 12 kadar CD kaydettik. Lond-
ra ve Moskova Filarmonı Orkestralan ile
de CD doldurduk, ama benim asıl dile-
ğım Türk orkestralanyla CD yapmak.
Böylesı çok daha kalıcı oluyor. Birkilo-
metre taşı oluşturuyor BASSO ile yap-
tiğım kayıtlann da kısa bir süre sonra pi-
yasaya çıkacağını sanıyorum.
AykaLorkestrayönetkileri için "Bir şeyi'yönctmek' farkh bir yeti gerektiriyor"diyor.(Fotoğraf: KADER TUĞLA)
Tabutta Rövaşata'ya bir ödül de Amerika'dan
Külrür Servisi-Tabutta Röva-
şata Amenka'nın en eskı film
festivali olan 41. San Francisco
L luslararası Fürn Festivali'nden
en iyi film ödülünü, 'SKYY Pri-
ze'ı kazandı. Tabutta Rövaşata.
bu ödülden önce Montpellier.
Amıens. D'Annonay (Fransa),
Tonno (İtalya). Selanik (Yunanis-
tan) film festıvallerinden aldığı
dokuz ödüle bir yenisini daha ek-
ledi.
Festival yetkılileri tarafından.
Tabutta Rövaşata'nın, San Fran-
cisco Festivali'ne on iki yıl önce
Tevfik Başer'in '40 metrekare
Almanya' adlı yapıtından sonra
kabul ödilen ilk Türk fılmi oldu-
ğu belirtildi. Bu yıl toplam 182
filmin katıldığı San Francisco
Uluslararası Film Festivali iki
ana bölümden oluşuyor. Binnci
bölümde, yanşrna dışı olarak gös-
terilen modem % e klasik sinema
ömekleri, retrospektifler ve onur
ödülüne layık görülen sinema sa-
natçılanna ait yapıtlann toplu
gösterimı yeralıyor. Danci bölüm-
de ise Golden Gate Ödülü içm ya-
nşacakbelgesellere, TV yapım-
lanna, animasyon ve kısa film-
lere de yer veriliyor.
Golden Gate ödüllerinin yanı
sıra festival. ilk veya ikinci fil-
mini gerçekleştiren genç sine-
macılann değerlendirmeye da-
hıl tutuldugu SKYY Ödîilü'ne
de yer vermeyi genç sinema sa-
natçılannı daha geniş izleyici kit-
lesine sunma anlamında uygun
görüyor. Birincı gelen filme.
ABD'deki sinema dağıtım ağına
girebilmesı amacı ile küçük bir
para ödülü verilmesi de öngörü-
İen SKYY Ödülü yanşmasında
yapıtlar, film eleştirmenleri, yö-
netmenler ve sinema endüstri-
sinde çalışan profesyonellerden
oluşan birjüri tarafından değer-
lendiriliyor.
Tabutta Rövaşata SKYY Ödü-
lü için 13 film ile yanştı.
Festival jünsi, ödülün Tabut-
ta Rövaşata'ya verilme gerekçe-
sini şöyle ifade etti. "Bugüclü W-
çimde hissedilmiş nim, lstanbul
halkına v« kültürüne gerçek bir
uygunsuzun bakış açısı ile vakla-
şıyorvç bu vaklaşımını büyük bir
mizah duvgusu ve yaraüa ener-
ji eşliğinde gerçekİeştiriyor. Ta-
butta Rövaşata; gerilla tara ba-
ğımsufilmyapıtnının,berrak bir
anlabm vc gerçek bir içgörü ile
uyuşabileceğini gösteriyor"
Bu yılkı SKYY jünsi Mısır
asıllı fsviçreli sinemacı Nadia
Fares. dağıtımcı Tom Hyiand ve
film eleştirmenı Tony Rayns'dan
oluşmaktaydı.
yircısiyle paylaşmak. fılmlenmde ıyi bir çıkış noktası
oluyor. Ben. anlatmayı seçtiğim konulara dürüstlükle,
otantik olmasına dikkat ederek yaklaşınm. Filmlerimde
yansızlık, dürüstlük benim için kaçınılmazdır. lsterim ki
seyircılerim olaylan anlayabilsinler ve yaşanan insani
gerçeklere ulaşsmlar.
- "Kentin Üzenndekı Eller" fîlminiz dünyanın onemli
kenüerini rant alanı olarak kuüanan mafvalann ne kadar
çoğaldığını gösteriyor. S12 bu filminizi 1963 yılında İtal-
yan mafyasuıa toplumun dikkatini çekmek için gerçekleş-
tirmişsiniz. Bugünlerde Itaha'da dunım değişti mi?
Önce şunu da belirtmek isterim ki u
Kentin Üzerinde-
ki EBer"filmimmafyay ı anlatmanın ötesinde politik güç-
le ekonomik güç arasındaki gizli anlaşmayı da irdelıyor.
Kırli ellerle, politikanın arasındaki gizli anlaşma. Mafya
da bilindiğı gibi ekonomik birgüçtür. 70'lerden önce maf-
ya sadece kacakçılık yapmakla yetiniyordu. 70'lerden
sonra ise uyuşturucu kaçakçılığına başladı. Zamanla maf-
yanın ekonomik gücü gıderek arttı, bir şirket haline gel-
di: Temiz sayılan ellere kirli ellerini uzattı, onunla işbır-
lığine girdı. Savaştan önce İtalya'da üç tane mafya vardı:
Sicilya, Camarro, Napolı mafyalan. Şimdi ise görüyoruz
ki mafya dünyanın her yennde: Çin'de. Japonya'da, Tür-
kiye'de, Yunanistan'da, Kore'de. Rusya'da, Fransa'da. ital-
ya bır Akdeniz ülkesidır; Italya'nın sorunlan tüm Akde-
nizli ülkelenn de sorunlandır. Bu ülkelerdeki tanhi, eko-
nomik, sıyasal sorunlann hepsı nerdeyse aynıdır. Ekono-
mik ve politik güçlerdekı yozlaşma, onlann mafya ile
olan organize cinaı işbirlikleri. ortaklıklan artık sadece İtal-
ya'nın sorunu değıl. Bütün dünyada giderek büyüyen
böyle bir sorun var. Ben ltalyan fılmcısi olduğumdan, ül-
kemin başma gelen acı olaylarla ilgilenıyor,
onlan doğrulukla yansıtmaya çalışıyorum.
Çok isterdım kı başka uluslann yönetmen-
leri de ulkelerinin gerçeklerini anlatsmlar.
Sonuçta benim anlattığım ülkemin gerçek-
lenne çokbenzeyen sorunlarla karşılaşaca-
ğımızdan emınim. Özellikle Amerikan sı-
neması benim italya ıçın anlattığım sorun-
larla ilgili filmleryapıpduruyor. Şimdıler-
de Bağımsız Rusya Topluluğu'nda da sine-
macılar paranın. siyasetın bir güç olarak
onlann mafyası tarafmdan kullaralmasını an-
latıyor. ıçıne düşülen çürümeyi anlatıyor...
-Sizttahan sinemasınınbuyük ustalann-
dansmii Yeni kuşak yönetmenleriniz ko-
nulannı nasıl seçrvor, siz onlara nasıl bakı-
yorsunuz?
Yeni yönetmenler kendi ıçsel sorunlany-
la pek didindiler bir dönem. Ama son yıl-
larda toplumun ortak sorunlanna yöneldi-
ler. Kendi içsel karmaşalannı anlatmaktan
birazcık uzaklaştılar. Sanınm bu. nesilden
nesile değişen, nesı1 farkından oluşan bir du-
rum. Benim çağdaşlanm savaş görmüş, sa-
vaştan çıkmıştı. Hem de 2. Dünya Sava-
şı'ndan Bızler Italya'nın maddi ve mane-
vi olarak yenıden inşaedilmesını anlatmak
zorundaydık. Bizler bu yeniden inşaya ka-
tılma heyecanmı derindien hissettik. Savaş
sonrası tüm ltalyan sineması, Yeni Gerçek-
çilik akımı bu sosyal duyarlılığı. bu eşitlik-
çi politik görüşü yansıtır ve aktanr. Yeni
kuşak ltalyan sinemacılannınsa böyle bır so-
runu yoktu Onlarçocukkenteronzmınon-
yıl boyunca süren trajik vekanlı dönemine
tanık oldular. Büyüdüklerinde ve sinema-
nın olanaklannı kullanmaya başladıklan
yı1larda bır türbaşkaldındabulundular. Ül-
kelennin politik, ekonomik gerçeklerini
reddederek kendi içsel çıkmazlannı, psi-
kolojik tartışmalannı anlatmaya başladılar.
Onlan anlayabiliyorum. Fakat görüyorum
ki kişiselleştirilmış konulannı bir yana itip
yeniden insanm sosyal ve politik yaşamla
olan ilişkısini, zorluklannı anlatmaya yönel-
diler.
Sinema, daha çok yardımcı olmab
-Nannı Morettı'nin "Caro Diano" (Sev-
gfli Günlüğüm-1994) fılmini si/ ustalanna
duvduğu nayranlığa adanmış olarak izle-
miştim. Morerrj'nin sincmasuu nasıl bulu-
yorsunuz?
Morettı, ltalyan sinemasının en önemü
yaratıcılanndan bıri, çok ılginç bir yönet-
men. Ama Morettı en son kuşalctan sayıl-
maz sanınm. Tam bizım ve son kuşak yö-
netmenler arasında bulunuyor.
- Büyük bir aktör olan Gian- Maria Vo-
lonte'nin erken ölümü sizi sanınm çok et-
kfledi-
Volonte oyunculuk açısından dâhi bir ak-
tördü. Onunla beş film çevirdim. Aldığım
oyunculukgücünü unutamam. Oyuncu ola-
rak varlığı uluslararası, olağanüstü bir et-
kiye sahipri. Canlandıracağı karakteri anla-
ma tarzı, ele alış bıçimi ve seyırcıye aktar-
ması açısından da daima şaşırtıcıydı. Bü-
yük bir yoğunluğa ulaşırdı oynarken. Oyu-
nuna özel bir dennlik getırirdi; getirdiği bu
derinlikle de seyırciyle kolayca unutulmaz
bıriletişimsağlardı.
- Istanbul'a ve bize söylemek istediğiniz
bir şey var mı?
Festivale teşekkür ediyorum. Festivalde
gösterilen filmlenmse. benim ülkemin sos-
yal ve politik gerçekliğini irdeleyen sinema-
sal anlatımımın en anlamlı ömekleridir. Si-
nema. halklann ilk kez bırbirini kolayca ta-
nımasını sağlayan sanattır; değişik renk,
ırk. din ve dile sahip olan insanlar kendi
gerçeklenni, düşlerini, yenilgilerini, başa-
nlannı, umutlannı sinema perdesinde gör-
düler, göreceklerdir. Bunun ne denli önem-
li olduğunun altinı çizmeye gerek yok. Ben
sınemanın, dünyanın neresinde olursa olsun
insan haklanna saygılı, adil bir yaşam sağ-
lamada bızlere giderek daha çok yardımcı
olmasını bekliyorum ve dıliyorum...
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Es: Karakalem
Portre Üzerine
Geçen yılın sonundaydı, 1998'ın "Köşebent-
/er"ini portre yazılanna ayırmaya karar verdim. Bir
yıldayaklaşık 50 portre, arada da bir iki genel port-
re denemesi kuranm, diye düşünmüştüm. Geçen
hafta, üçte biri tamamlandı yolun, bir "intermez-
zo"nun vakti gelmişti.
Portre denerneleri bağlamında, küçük çapta da
olsa, deneyim sahibi olduğumu söylemeliyim. İlk
girişimim, 1979'da kaleme aldığım, kısa tanıtma
metınlerınden oluşan "Vesikalık Fotoğraflar"ö[.
Artmet Oktay'dan, bir yazısında teşvik edici bir cüm-
le gelmişti: "Tanıtma notlannda bile sorgulayıcı
bakışını terk etmeyen Enis Batur..." Ardından, be-
nim gözümde önemli bır alıştırma niteliği taşıyan,
Gergedan dergisinin şairieri ve yazarları için kâğı-
da düştüğüm kıpkısa künye bilgileri geldi. Bunun
sözünü etmeye değer mi, demeyin: Bir şairı, ya-
zarı ş/md/'sinde konumlamak, bu işlemi bir-iki
cümleye sığdırmak çok kolay degildir. Sonra, bir
dizı "polaroid portre" yazdım: Boratav dan Atti-
lâ llhan'a Yusuf Ablgan'dan Bitge Karasu'ya 'kah-
ramanlanm. Bütün bunlara, "Per/şey"detopladı-
ğım "yüzşiiıiefi" ile "Başkalaşımlar"üa yer alan "Yüz-
yüze"yi eklemek isterim.
Döküm şundan: Portre yazarlığı ile portre res-
samlığı, çizertiği, fotoğrafçıhğı arasında görünen ve
görünmeyen ortaklıklar vardır. Bir seferde tamam-
layamayacağınız bir keşıf alanı önünüzdedir. Kimi
zaman tanışmadığınız, karşı karşıya hiç gelmemiş
olduğunuz biridir seçtiğiniz; kimi zaman, yıllara
yayılan bir tanışıklık biçimı söz konusudur. Ne olur-
sa olsun, kim olursa olsun, portresıni kuracağınız
kişiyi aslında tanımazsınız: İnsan, kimseyi tanıma-
dan ölür, kendisini tanıyacak kadar vakti ve isteği
olmamtştır ki başkalannı tanımaktan söz edebil-
sin.
Demek ki, portre kurmak*, bir kesite ya da ana
odaklanan ugraştır, diyebiliriz. Üst üste, Semih
Poroy'un çizgi-portrelerine, Lütfü Özkök'ün fo-
toğraf-portrelerine baktıktan sonra, Özkök'ün ser-
gısinde rastladığım iki yazara, Aslı Erdoğan ile Ma-
hir Öztaş'a, neredeyse on beş yıldır kafamda do-
laşan bir soruyu yönelttim: Bir şairin, yazann yü-
züyle yapıtı arasında birebir bağlantı kurabiliyor mu-
sunuz? Ikisi de kesin yanıtlar vermedi bereket,
yoksa bulmacayı benim çözemediğime varacak-
tım.
Portresini kuracağınız kişi yüzünden, vücudun-
dan mı başlar? Yüz'ün bir ayna olduğu, olmadığı,
olamadığı, olamayacağı doğru mudur? Yüz'ün bir
kitap (bir metin) olduğu doğrudur bana kalırsa:
Oylumu değişmeyen, ıçeriği oynayan (gelişen, ar-
tan, bazen eksilen, karışan, kamaştıran...) inceya
da kalın bir kitap.
Portre ressamı ya da fotoğrafçısı, işe oradan
başlamak, işi orada tamamlamak zorundadır ge-
nellikle. O portrelenn karşısına geçtiğimizde bizim
işimiz başlar: Ne kadar(ını) okuyabileceğimiz bel-
li degildir.
Portre yazmak, portre yapmaktan işte burada ay-
nlır. Yüzünü hiç görmedığim (yüzünü pek az kişi-
nin gördüğü) birinın, örneğin Blanchot nun port-
resini kaleme alabilirim. O yüzü, okuduğum kitap-
lannın arkasından, zaman içinden seçerolmuşum-
dur. Gene de, tanışma derecem arttıkça, kurmayı
seçtiğim portre sanki derinleşir. Yüz ile Tın arası
bir gelgit yaratma olanağım doğar.
Bizim edebiyatımızda, unutulması güç portre
denemeleri yaalmıştjr. Yusuf Ziya Ortaç'ınkiler, Hal-
dun Taner'inkiler sözgelımi. Beni en derinden et-
kileyen Tanpjnar'ınkilerdır: Tarancı portresi benim
gözümde doruktadır. Dünya edebiyatından tek bir
örnek verecek olsam, duraksamadan, Michel Le-
iris'in yaşamöyküsünün ilk sayfalarını kaplayan
"ofoportre'sini seçerdim. Başka kim, kendisine bun-
ca şıddetlı bir dikkatle bakabilmiştir?
Bu köşebent portrelerinı karakalem çalışmalar
sayıyorum, en yakından tanıdığım insanlarayönel-
miyorum burada. Bir amacım var elbette, o amaç
görülüyordur diye düşünüyorum. Yılın sonuna dek
böyle sürdürecek miyim, emin değılim tam: Belki
bir noktadan sonra, "f/p/eme"leregeçebılirim: "iyi
Geçinenin Portresi" ya da "Kentin Merkezinde
Sıkıntı Toplan Üretenin Portresi" gibi.
Ama sırada başka karakalem portreler var.
Türkiye Ahlaksc mı?'
• Kültür Servisi - Yapı Kredı Kültür Merkezi'nde
gerçekleştirilen Salı toplantılan Türkiye'deki
siyasetin, sanatın. ekonominin. edebıyatın ahlakmın-
ahlaksızhğının tartışılacağı toplantıyla son buluyor.
Salı günü saat 18.45'te gerçekleştirilecek olan
"Türkıye Ahlaksız mı?' başlıklı toplantıya Çetin
Altan, Enis Batur, Sencer Divitçioğlu. Ilber Ortaylı
konuşmacı olarak katıhyorlar. (293 08 24)
Atları da Vururlap' başladı
• Kültür Servisi -Yönetmenlığini Şakır
Gürzumar'ın yaptığı. Okan Bayülgen. Pamela
Spence ve Fikret Kuşkan'ın rol aldığı Atlan da
Vururlar adlı müzıkli oyun Bostancı Gösten
Merkezf nde sahnelenmeye başladı. Genel
Sigorta'nın sponsorluğunda ve Dat
Prodüksiyonunun yapımcılığında sahnelenen oyun,
mayıs ayı sonuna dek Bostancı Gösteri
Merkezi'nde izlenebilecek. 4 ve 5 Haziran
tarihlerinde Cernil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda
sahnelenecek olan oyun daha sonra Rumeli
Hisan'nda izlenebilecek. Horace McCoy'un yazdığı
ve Özcan Özer'in Türkçeleştirdiği oyunun
koreografısi Handan Ergiydiren'e aıt. 37 kişilik
oyuncu kadrosunun yer aldığı oyunun müziklerini
ise Grup Lokomotif seslendiriyor.
15. ULUSLARARASI ANKARA MÜZİK FESTİVALİ
BUGUN
• ORTA DOĞL TEKNİK ÜNTVERStTESJ'nde
saat 15.00'te Şef Metin Arbakyönetımindeki Türk
Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası ve Şef Andres
Hanson yönetimindeki Isveç Hava Kuvvetleri
Bandosu'nun vereceği konser dinlenebilir.
• RESÎM \T HEYTCEL MÜZESİ nde saat
20.30'da MehmetOkonşar'ın (^piyano) eşlik
edeceği soprano Frances Fenton'ın şan resitali yer
alıyor.
YARIN
• MİLLt EĞtTtM BAKANL1ĞIŞÛRA
SALONU'nda saat 20.30'da Lucio Dalla'nın
vereceği pop konseri izlenebılir.