Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 27 NİSAN 1998 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Aydmlanma, İnsan Haklan, Demokrasi
Prof. Dr. NECDET SUMER
Hacettepe İ'niversitesi Edebiyat Fakültesi
E
ski Yunan dünyasında.
Pers savaşları ardından
önderlik konumunu ele
geçiren Atina. ekonomik
açıdan da bir imparator-
luğun merkezi durumuna
gelmişti. Tarihçi Thukidides, Atinalı-
lann Melosluları da konfederasyona
girmeye zorladıklannı aktanr. Atinalı el-
çiler şunlan söyler: "Güçlü olan yöne-
tir, "doğal zorunluk'tan gellr bu. Bu ya-
sayı biz yapmadık, sadece kullanıyo-
ruz... Aynı durumda siz de aynı şe>i ya-
parduuz. lspartalılar da size yardını et-
meyecektir. Herkesten önce onlar 'çı-
kar' ile 'adalet'i eş tutarlar". (l) Bir
başka yerde Thukidıdes. Sicilyalı Her-
mokrates'in. Atinalılara karşı yurttaş-
lannı şöyleuyardığını aktanr: "Mütte-
flkliğin yasal göriinümü altında doğal
düşmanlıklannı kendi çıkarianna çevi-
riyorlar. Biiyümek için bunu yapmak
gerektiği tamamen anlaşılır bir şeydir.
Ben egemen olma>a bakanlan değil,on-
lara çok çabuk teslim olanlan suçiuyo-
rum. İnsan doğasının e\ rensel özelliği-
dir karşı ko> may ana egemen olmak, sal-
dınya karşı da savunmak'". Atinalı dev -
let adamı Ferikles, bir yandan Atinalı-
lann bu imparatorluğu bir tiranlık yö-
netir gibi yönettiklerini açık yüreklilik-
le belirtirken. öte yandan bir kent-dev-
let olarak Atina'nın kurmayı başardığı
demokrasi ile övünür. Ünlü cenaze tö-
reni söylevınde kıvançla şu noktalan
\urgular: "Atinalılarbaşkalannaörnek
olacak bir topluın düzeninde yaşamak-
tadır; adı demokrasidir; çünkü > urttaş-
lann çoğunluğu ona katılır. birkaç kişi
değil; özgüriük siyasal yaşamın denek-
taşıdır; yasalar önünde eşitlik ve yasa-
lara saygı esastır".
Günümüze baktığımızda da görüyo-
ruz ki sorunlar iki bin beş yüz yıl ön-
cenin sorunlan. Günümüzde kimi top-
lumlarda belirli ölçülerde ya$anabilen
demokratik yaşama biçimi. kuşkusuz.
gökten zembille inmedi. Içinde Avru-
pa tarihinin de yer aldıgı Batı kültür
çevresı. bu yaşama bıçimini "klasik kül-
tür kaynağı"ndan alıp günümüze taşı-
mıştır. Eski Yunan-Roma kültürii de de-
nilen klasik kültür ise artık biliyoruz ki
neolitik çaglan izleyen Akdeniz kül-
türleri arasındaki etkileşimin ürünüdür.
Demokrasiyi hayata geçirme sorunu
açısından bakarak, kölelik kurumu ne-
deniyle Eski Yunan demokrasısini, de-
mokrasi tarihinin bu döneminı gözardı
etmek günümüzü anlamayı, sanınm.
kolaylaştıımaz: çünkü günümüzü an-
lamanın önemli bir koşulu da "•resmi Av-
rupa" ile "kültür Avrupasrnın (2) ve
ardından Amerika'nın siyasal-ekono-
mik güç olarak nasıl oluştuğunu bil-
mektir. "Kültür Avrupası" demokrasi.
insan haklan \ e aydınlanma arasında-
ki karşılıklı bağı (olmazsa olmaz kor-
relasyonu) klasik kültürden \e eskiçağ
tarihinden öğrenmiştir: Yunan aydın-
lanmasının önemli temsilcilerinden olan
sofistlerin doğal hukuk'a (ius naturale)
dayanarak köleliğe nasıl karşı çıktıkla-
nnı; doğal hukukile insan haklan ara-
sındaki bağı: yine. doğal hukuk ile in-
san eliyle konulan (pozitif) hukuk ara-
sındaki sorunları: bağımsızlık, özgür-
iük \ e yasa ka\ ramlan iletoplumsal ya-
şam ve yönetim bıçimlerı arasındaki
ilişkileri bu tarihten öğrenmişlerdir.
Günümüz dünyasında artıkşu gerçek
tartışılmaz görünüyor: İnsanın bulgu-
lavabildiği kendisine yakışır ve aydınlı-
ğa (aklın ışığına) tahammül edebilen
toplumsal yaşama düzeni insan hakla-
nna da> anan. gerçekdemokrasidir. An-
cak. günümüz dünyasında datemel so-
run böyle bir düzeni yaşama geçirmek
ve onu kaba güç (para ve silah gücü) v e
pseudo-demokrasi (sahte. aldatıcı de-
mokrasi) karşısında ayakta tutabilmek-
tir. (3)
Gerçek demokrasi için vaz geçilmez
koşul.a>dınlanmatemelineda>anmasu
insan haklannın da doğru kav ranma-
sıdır. Bu kavramamn araçlan "felse-
fi". "bılimsel'" ve"sanatsal" etkinlik-
lerdir. Aldatmacanın foyasını gün ışı-
ğına çıkarmanın başka yolu da yoktur.
Bu etkinliklerin öznesi ise gerçek an-
lamda halk"tır, halk olmayı başarmış
ınsanlardır.
Halkkendi dünyasını kurmanın bilin-
cinı v e gücünü taşıyan yurttaşlar toplu-
luğudur; kitle ise bu bilinçten yoksun bir
yığın. Bu yığını oluşturan insanlann te-
mel özelliği. akıllanm (ratio)ve anla-
mayetilerini (intellectus)kullanmıyorol-
malandır. Bu insanlann bu tür (insana
özgü) etkinliklerden haberdar bile olma-
dıklan açıktır. Sonuç tam bir edilgen-
lik. tam bir körlük ve kaba güce ya da
akıldışı güçlere tam bir teslımiyet.
Bilınmektedirki insanları bu durum-
dan ancak felsefesel, bilimsel ve sanat-
sal etkinlikler yaratan aklın ışığı kurta-
rabilir. Bu ışığın vurmasını sağlama-
nın, kültür felsefesi terminolojisinde
adı aydınlanma'dır Atatürk Devrimi'nin
yaptığı. kısaca. budur. Aydınlanma, do-
ğayı da insanı da akılla çözülecek bir so-
nı n alanı olarak ele alır. Doğa-üstü'nden
bağımsızlaşan ımpersonel bir doğa ise
insana özgü birdoğanın aynmına vanl-
masında ilk adımdır. İnsan haklannınte-
melindeki doğal hukukanlayışı. kayna-
ğını bu ayrımda bulmuştur.
Atatürk De\Tİmi'nin aydınlanma yo-
lundaki adımlanna baştan bu yana en-
gel olma çabasından hiç geri durma-
yan bir karşı hareket, dış desteklerin de
yardımıyla. pseudo-demokrasi (sahte)
kılığı ıçinde günümüze dek çabalannı
sürdürmüştür.
Pseudo-demokratlann ortak özelli-
ği. biçimsel demokrasinin matematik
sonuçlannı kullanarak aydınlanma ilke-
lerini. kurumlarım ve ürünlerini hiçe
saymak olmuştur. Özellikle 12 Eylül'de,
demokratik siyasal yapının sağ ve sol
ikikanadınındayapaybirbiçimdepar-
çalanmış olması. Türkiye Cumhuriye-
ti üzerinde artık gizlenmeye bile gerek
duyulmadan o> nanan oyunlar için elve-
rişli bir ortam hazırlamıştır. İnandıncı-
lıktan uzak ve göz boyayıcı gerekçelerle
yıllardır bu ortamın sürmesi için özen
ve çaba gösteren pseudo-demokrat po-
litikacılara seslenmenin artık hiçbir ya-
ran ve önemi olmadığı ortadadır. Anla-
şılıyor ki siyasal yapının hem "merkez
sağ" hem "merkez sorkanatlannın ye-
niden sağlıklı bütünlüğe kavuşması için
çaba göstermek. bu politikacılann var-
lık nedenlerine ve siyasa! amaçlanna uy-
gun düşmemektedır. "İyi tarikat - kötü
tarikat" aynmı üzerine gerçek demok-
rasinin kurulamayacağı, bu bakışın ger-
çekte pseudo-demokratlığın bir dile ge-
tirişi oldugu açıktır. Çünkü. dinsel tari-
kat, doğası gereği, yani doğaüstü'ne da-
yalı evren ve insan görüşü gereği aklm
ışığından kaynaklanan etkinliklerin yo-
lunu kapatır; kaçınılmaz olarak da ay-
dınlanmanın, insan haklannın ve de-
mokrasinin.
Bugün etnik aynmcılık ve dinsel ge-
ricilik (irtica) kıhğında yaşanan tehli-
keler karşısında halkın büyük bölümü-
nün, iç ve dış kimi çevrelerin ummadı-
ğı ölçüde gösterdiği Atatürk Cumhuri-
yeti'ne yakışır bilinç ve direnç. gözar-
dı edilemeyecek bir önem taşımaktadır.
Dileğimız bu bilincin, tehlikelerin üs-
tesinden gelecek ve Türkiye Büyük Mil-
let Meclisi"ni aydınlanma devrimi yö-
nünde yeniden güçlendirecek boyutta ol-
masıdır.
(!) Daha geniş bilgi için bkz. Nec-
det Sumer, "İnsan Haklan Yolunda İlk
Adım: Doga (Physis) - Yasa (Nomos)
Karşıthğı", Frankofoni. Savı: 7, An-
kara: Şafak Matbaası, 1995, s. 9-24.
(2) Bu önemli aynmı Atatürkyapar.
Bkz. Gazi Mustafa KemalAtatürk, Söy-
lev, kısaltarak basıma hazırlavan Ord.
Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (İs-
tanbul, Çagdaş Yayınlan, 1978), s. 200.
(3) Konuyla ilgili olarak önemli bir
gelişme için bkz. Ergin Yıldızoglu,
"Dünva Ekonomisine Bakış: Yeni Fe-
odaller". Cumhurivet, löŞubat 1998,
5. 7.
Küreselleşme ve Sağlık Hizmetlerinin Denetimi
Dr. ALİ RIZA UÇER
ATO Sağlık Hizmetlerinin Denetimi Komisyonu Başkam
Y
etmişli yıl- sefi yapılanması daha eski-
lardageliş- lere uzanan küreselleşme adı
mişBatıül- verilenbiryapısaluyumpo-
kelerınde litikasının uygulanmasını
yapısal bir gündemegetirmiştir. Küre-
bunalım selleşme; yapısal krizi atla-
tabilmek için teknolojideki
baş döndürücü gelişmelerin
de etkisiyle merkezi ülke-
lerden çevresel ülkelere ser-
mayenin akışında hızlanma
ve etki alanının genişleme-
lardageliş-
miş Batı ül-
kelerınde
yapısal bir
bunalım
(kriz) sürecine girilmiştir.
Kâroranlannın düşmesi, sa-
bit sermaye yatırımlannın
azalması, sanayide kapasite
daralması. ışsizlik ve enf-
lasyon gibi belirtilerle eko-
nomik düzlemde başlayan
bu bunalım polıtık ve ıdeolo-
jık düzleme de yayılmıştır
(1). Bunalımın çözümü. fel-
siyle belirginleşen bir dışa
açılma sürecidir. Bu süreç-
te, korumalı bir ekonomiye
sahip; fiyat, ücret. işgücü ve
kaynak dolaşımının merke-
zi olarak saptanmaya çalışıl-
dığı ulus devletlerin merke-
zi denetim ve düzenlemele-
rinin birerbirerortadan kal-
dınlması hedeflenmiştir(2).
Ulusötesi sermaye çevre-
leri bu yapısal uyumu ger-
çekleştirebilmek için çevre
ülkelerde felsefelerini ka-
vıtsız şartsız uygulayıcı si-
yası yapılanmalann yaratıl-
masına büyük destekler yer-
miştir. Ülkemizde de Özal
döneminde bu hedefe ulaş-
mak içınkar/yuyönetiminin
parçalanması planı uygula-
maya konmuştur. Planın bı-
rinci aşamasında kamu yö-
netiminin geleneksel yapısı
deforme edilerek Meclıs
devre dışı bırakılmış; kanun
hükmünde kararnameler.
bütçe dışı fonlar ile küresel-
leşme önündeki hukuksal ve
yönetsel engeller kaldırıl-
mıştır. Kariyerve lıyakat il-
keleri ayaklaraltmaalınmış,
ithal prenslerle "alternatif
bürokrasi" oluşrurulmuştur.
İdeolojık düzlemde önce
yeni sağ. ardından yeni sol
hükümetler merkezi yöneti-
mın yetkilerini sınırlandıra-
rak. bu yetkileri "demokra-
tikleşme" adı altında yerel
yönetımlere. "•sivilleşme"
adı altında bazı sivil toplum
kuruluşlarına aktarmıştır.
Muhafazakâr. liberal ve sos-
yal demokrat partileri yo-
ğun bir biçimde etkisi altı-
na alan yerelieştirme. de-
mokratikleşme ve sivilleşme
söyleminin ardında yatan
amaç. merkezi yönetimin
parçalanarak "kamu"nun
"planla>xı"" ve "denetleyici''
ışlevinin ortadan kaldırıl-
masıdır(3).
Küreselleşme planmın bir
parçası olan sivilleşme ile
sivil toplum örgütlerine mer-
kezi yönetimin planlama ve
denetim etkinliklerinin par-
çalanmasında aracılık rolü
verilmektedir. Sendikalar,
meslek örgütleri ve diğer si-
v ıl toplum kuruluşlan varo-
lan durumu titizlikle irdele-
yerek bu oyunu bozacak bir
politik turum almalıdır. Si-
vil toplum kuruluşlan açısın-
dan öncelikli hedef, merke-
zi yönetimin planlama ve de-
netim işlevinin güçlenmesi-
ne ve demokratikleşmesine
katkı sağlamak olmaüdır.
Küreselleşme sürecinde
bilindiği gibi sağlık, eğitim,
sosyal güvenlik gibi sosyal
dev letin temel etkinlık alan-
ları hedef seçilmiştir. Kamu
sağlık kurumlan yıpratılarak
özel sa£lık hizrnetleri ala-
bildiğince desteklenmfştir.
Toplum, kamu sağlık kuru-
luşlarının sorunlu ve kötü
hizmet verdiği. özel sağlık
kuruluşlannın ise sorunsuz,
düzeyi yüksek hizmet sun-
duğu iddiaşı ile koşullandı-
rılmıştır. Özel sağlık hiz-
metlerinin kamu sağlık hiz-
metlerinden daha nitelikli
olduğu savı bilim dışıdır.
Sağlık hizmetlerinin özel-
leşmesıyle birlikte kâr mo-
tivasyonu ön plana geçmek-
te. hizmet satan kurum ve
kuruluşlartalebi kabartarak
sektörde akıl dışı kaynak
kullanımı ve savurganlığa
yol açmaktadır. llaç ve tıb-
bi teknolojileri yönlendiren
bağımlı ılişkiler kamusal
kaynaklan sorumsuzca tü-
ketmektedir. Asıl sorun; ge-
rek kamu gerekse özel sağ-
lık hizmetlerinin nıteliğinin
arttınlamaması vedenetim-
sizliğidir. Etkin denetim me-
kanizmalarının kurulması
ile çözüm için somut adım
atılmış olacaktır.
Bir meslek odası olarak
Ankara Tabip Odası, küre-
selleşme ideolojisinin ka-
munun denetleyici ve plan-
layıcı işlevini parçalama he-
define karşı somut birçok
adım atmış bulunmaktadır.
Bu perspektif ile farklı branş-
lardan 83 uzmanın çalıştığı
Sağlık Hizmetlerinin Dene-
timi Komisyonu'nu (ATO-
SHDK) kurarak kamu sos-
yal güvenlik kurumlan ile
denetim danışmanlık proto-
kolleri imzalamıştır. Sağlık
hizmetlerinin denetiminde
öncelikli alan ilaç ve tıbbi
teknoloji tercihleridir. Ül-
kemizde 1 yılda 2 milyar
ABD Dolan tutannda ilaç tü-
ketilmektedir. Gelişmiş ül-
kelerde sağlık harcamalan
içerisinde ilaç harcamasınm
payı % 15-20 iken ülkemiz-
de bu oran %40'tır. Kamu
sosyal güvenlik kurumlan-
nın harcamalannda ilaç har-
camalannın payı daha da
yüksektir.
Ulusötesi ilaç şirketleri
hızla tekelleşerek gerek ilaç
fiyatlan gerekse üretim ka-
lemlerinin saptanmasında
belirleyici olmaktadır. Oda-
mızın kamuoyuna duyurdu-
ğu hepatit aşılannın Sağlık
Bakanlığı'nın açtığı ihale-
de perakende satış fiyatınm
otuz kat altına indirilmesi, bu
saptamamızda ne denli hak-
lı olduğumuzun çarpıcı bir
örneğidir.
Bu ihalede hepatit B aşı-
sına perakende satış fiyatı-
nm yirmi kat altında teklif
veren Smhfa KHne Beecham,
kısa bir süre önce, bir baş-
ka ilaç tekeli olan Glaxo ile
dünyanın üçüncü büyük ilaç
şirketini oluşturmak üzere
birleşmeye karar vermiştir.
Daha önce de büyük ilaç
üreticilerinden CibaGeigy ıle
Sandoz birleşerek Novartis
adlı ilaç tekelini oluşturmuş-
tu. Böylece bilim insanlan-
nın nerede eğitim göreceği,
nerede çalışacağı, araştır-
ma-geliştirme harcamalan-
nın nasıl yönetileceği, labo-
ratuvar ve fabrikalann han-
gi alanlarda ve hangi coğra-
ü bölgeierde kı^ulacagı, ec-
zanelerin geleceğinin nasıl
etkileneceği, hangi ilaçlann
kaça satılacağı gibi ilaçla il-
gili tüm süreçler hep bu ilaç
devlerinin yörüngesineotu-
racaktır(4).
Ulusötesi ilaç şirketleri
pazarlama stratejilerini de-
ğiştirerek hasta başı mali-
yeti milyarlarca lirayı bulan
özel nitelıkteki ilaçlann tü-
kettirilmesini hedeflemek-
tedrr. Sözü edilen ilaçlann rü-
ketiminin arttırılması için
yoğun promosyon etkinlik-
leri göze çarpmaktadır. ATO-
SHDK, kamu sosyal güven-
lik kurumlanna trilyonlar-
ca lira yük getiren bu ilaç-
lann yerinde kullanılması
için klinik standartlan be-
lirlemekte. böylece hem ka-
musal kaynaklann rasyonel
kullanımı hem de tıbbi pra-
tiğin standardizasyonu için
somut adımlar atmaktadır.
ilaç kadar önemli olan tıb-
bi teknoloji tercihlerinin
planlanması bu yazının smır-
lannı aştığı için değerlendi-
rilmemiştir.
Gerek ilaç piyasası gerek-
se diğer sağlık sektörü alan-
lanna merkezi yönetim ile
alandaki sivil kuruluşlar ta-
rafından oluşturulacak de-
netleme ve planlama kurul-
ları tarafından müdahale
edilmesi bir zorunluluktur.
Denetimin daha etkin bir ha-
le gelebilmesi için Sağlık
Bakanlığı. kamu sosyal gü-
venlik kurumlan, meslek ör-
gütleri, üniversiteler, Kl-
GEM gibi sivil toplum ku-
ruluşlan, diğer ilgili kurum
ve kuruluşlann temsilcile-
rinden oluşan özerk yapıda-
ki "Sağhk Hizmetlertnin De-
netimi L stKuruhT bir an ön-
ce oluşturulmalıdır. Böyle-
ce ulusötesi şirketlerin ege-
menliklerini taçlandırmaya
çalıştıklan "ÇokTaraflı Ya-
nnm Anlaşması"nın günde-
me geldiği bir ortamda. sağ-
lık alanında ulusal çıkarla-
nmızın gözetildiği merkezi
planlama ve denetleme sü-
reci yaşama geçecektir.
(1) Güler Bırgül, Yeni Sağ
ve Devletin Değisimi, s. 44.
TODAİE Ya\:, Nisan 1996
(2) Yıldızoglu Ergin, Glo-
balleşme ve Kriz. s. 12, Alan
Ya\\, Düşünce Dizısi, Kasım
1996
(3) Kamu Hizmetinde Özel-
leştirme, s. 5-6, KİGEM Yay.,
Haziran 1997
(4) Yıldızoglu Ergin. Dün-
va Ekonomisine Bakış. Cum-
huriyet, 16Şubat 1998
CUMHURİYET'TEN
OKURLARA
ORHANERİNÇ
Gazeteci Düşman mı?
Az sayıda da olsa yanlışlan genelleştirilerek tüm
mensuplarına yaygın suçlamalara dönüştürülen
mesleklerin başında gazeteciler ve polisler gelir.
Ancak benzerlik bu kadarla kalır.
Çünkü devleti yöneten ve yönlendirenler, gaze-
tecileri yalan dolanla uğraşmak ve çıkar peşinde koş-
makla suçlamalannın yarattığı ortamdan yararla-
narak olmadık yasalar çıkanp çanlarına ot tıkama-
yı demokratik başarı sayarlar.
Çünkü gazeteciler, duyulması istenilmeyen konu-
ları da kamuoyuna aktarmayı başta gelen görevle-
ri kabul ederler. Televizyonlann yayına başlamasıy-
la gösterilmesi istenilmeyen konular da ekranlara
yansımış, bu yüzden devlet görevlilennin gazeteci-
lerden şikâyetleri ikiye katlanmış, kimi kişilerde bu-
nu düşmanlık düzeyine yükseltmişlerdir.
Sanırlar ki basın kendileri ile ilgili haberlere yer ver-
mese, aklanıp piri pak olacaklardır. Bu görünüşte
kimi zaman dogruluk payı yok değildir.
Aydın'daki duruşmada. çoğunluğu genç olan
meslektaşlanmıza yapılan acımasız saldınlann al-
tında, politikacılann da katkısıyla bitinçaltına yerieş-
tirilen düşmanlık duygusunun payı vardır.
Polisler olaylara karışanların belirlenmesinde vi-
deoya çekilen TV yayınlarından hoşnutturiar. Ama
iş kendi yasadışı eylemlerine gelince akan sular du-
rur.
Neden derseniz, gazetecilerin aksine devlet ar-
kalarındadır.
Bay Özal'ın başbakanhğı döneminde Polis Vazi-
fe ve Selahiyet Kanunu'na eklenen 9'uncu madde-
nin baş tarafı şöyledir:
"Bu kanun ve diğer kanun hükümlerine göre ge-
rekli hallerde;
A) Önleyici, caydırıcı, düzenleyici kolluk hizmet-
lerine dair hizmetlerin ifası sırasında silah kullan-
makzorunda kalan polis hakkında, cezai sorumlu-
luğunun tespiti bakımından Memurin Muhakemâ-
tı Hakkında Kanun'a göre işlem yapılır.
B) Adliyeye ilişkin vazife ve işlehe ilgili birhizme-
ti yerine getirirken silah kullanmak zorunda kalan
polis hakkında, hazıhık soruşturması bizzat cum-
huriyet savcıları veya yardımcılan tarafından yapı-
lır.
Sanık polis, hakkında dava açıldığı takdirde du-
ruşmadan vareste tutulabilir. Olayın mahiyetine ve
kusurunun derecesine göre, Içişleri Bakanlığı'nca
dunımu uygun görülen polisin vekâlet verdiği avu-
katın ücreti, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine
konulacak ödenekten karşılanır. Avukat tutma ve
ücret ödeme usul ve esasları yönetmelikte göste-
rilir." (1985/3233)
Denilebılir ki devlet haksız yere suçlanan polısini
korumalıdır. Ama korurken onu haksızlık yapmayı
özendirecek tutumdan da kaçınmalıdır. En önem-
lisi de yargıya güvenmelidir.
Bugün vardığımız noktadaki durumu Yargrtay 4.
Ceza Dairesi Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk, bir cüm-
le ile özetlemiştır:
"Yönetsel güvence, dolayısıyla izin sistemi, dev-
let yönetiminin saygınlığını örselememe ve kamu
görevlilerini iftiradan koruma kaygısıyla benimsen-
miş, fakat uygulama, bunu sağlamak şöyle dursun,
tersine devletin saygınlığının örselenmesini kışkırt-
mıştır."
Memurin Muhakemâtı Hakkında Kanun'un kal-
dınlacağına ya da olumlu yönde değiştirileceğine
inanıyorsanız yanılıyorsunuz demektir.
Çünkü devletımiz bir yandan kendisini zora so-
kanlara avukat tutarken, bir yandan da Avrupa İn-
san Haklan Mahkemesfnde kendisini savunmak
için avukat tutmaya alışıktır. • -_* • <%
Gazetemiz yazıişleri müdürierinden Bülent Dik-
mener'in anısını yaşatmak için konulan Haber Ödü-
lü'nün 19'uncusunu Yalçın Bayer ile Dürdane Kır-
çuval paylaştılar. Jüri özel ödülüne Ersin Bal, özen-
dirrne ödülüne de Ahmet Serimer değer bulundu-
lar. Ödüller yann saat 17.00'de Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Buıtıan Felek Konferans Salonu'ndager-
çekleştırilecek toplantıda kazananlara verilecek.
Toplantının geleneksel konuşmasındada Kocaeli Üni-
versrtesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gür-
sel Öngören "Haber ve Hukuk" konusunu irdele-
yecek.
•
Petrol Ofisi'nin satışının özel sektöre nasıl bir kâr
aktanmı olduğunu ortaya koyan Özelleştirme Ida-
resi Başkanlığı raporu ile bu kurumun gizli bilgileri-
nin özel firmalara satıldığını Işık Kansu yazdı.
•
Müzelerin, kaynak ve personel yetersızliği nede-
niyle aşama aşama kapatıldığını Bahar Tannsever
haberleştirdi.
•
Trafik kazalannda geçen yıla oranla artış kayde-
dildiğini bildiren Emniyet Genel Müdürlüğü'nün so-
runa çözüm arayışları kapsamında oluşturduğu tra-
fik müfettişlerinden 300'ünün daha Istanbul'da gö-
reve başlayacağını Alper Turgut duyurdu.
•
Diyarbakır DGM tarafından 10 ay hapıs cezası-
na mahkûm edilen Istanbul Büyükşehir Beledıye Baş-
kanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 4 yıllık icraatına
damgasını vuran şeriatçı kadrolaşmayı, yandaşla-
nna rant aktarımı, yeşil alanların tahribi ve toplum-
sal gerginlik yaratan uygulamalarını istanbul Haber
Servisi aktardı.
•
AB üyesi ülkelerte Türkiye arasındaki hukuk uçu-
rumunu Ali Er haberleştirdi.
• .
Üniversitelerin bağımsızlıklannı koruyarak sana-
yi ile daha çok işbiriiği yapması ve farklı kültürlerin
tanınmasında, küresel iletişimle işbirliğinde daha
etkin rol oynaması gerektiği yönündeki haberi Ba-
rış Doster ve Yusuf Ziya Ay hazırladı.
•
Sabancı suikastı tetikçisi Mustafa Duyar'ın Ga-
zi olayları sırasında gözaltına alınarak ifade verdi-
ğini Kerem llgaz haberleştirdi.
•
Bergama'da siyanürle altın çıkarmaya çalışan Eu-
rogold'un yörede yaptığı atık barajının kaçak oldu-
ğunu ve Orman Mühendisleri Odası'nın konuyla il-
gili suç duyurusunda bulunmasını Asuman Aba-
cıoğlu haberleştirdi.
•
Baki Erdoğan'ın işkenceyle öldürülmesınden
yargılanan polislerin mahkûm olduğu davayı ve ge-
lişmeleri Necati Aygın aktardı.
•
Önümüzdeki pazartesiye kadargönlünüzce bir haf-
ta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla.