Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 NİSAN 1998 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
Birbirinden farklı konulardaki bahar sayılannda üç derginin dosyası ortak adda toplanıyor
Dergîlerde
4
görseüik' provaları
ERDALDOGAN
Dergilerin bahar sayıları birbiri ardı-
na ve birbirinden farklı konularla çık-
maya başladı. Fakat üç derginin. Papi-
rüs, kitap'lık ve EvTensel Kühür'ün ış-
ledikleri dosya konulannı ortak bir ad-
da toplamak mümkün: Görsellik.
İstanbul Film Festivali'ne şurada bir-
kaç gün kala, Papirüs dergisi. festival-
severlerden.öte sinemaseverlere yöne-
lik hazırladığı "Çağunıan AynasıSine-
ma" dosyasıyla, 20. yüzyılın diğer sa-
nat dallanna göre "bir adım önde gitti-
ği" söylenen "sinema sanaü"nı tartişı-
yor. bu ay. Dosya kapsamrnda Tunca Ars-
lan' ın Engin Ayça, Rekin Teksoy, Atillâ
Dorsay, Macit Koper ve Giilsen Tun-
cer'le yaptığı konuşmalar daha çok si-
îiemanın gelişimi, Hollywood egemen-
liği. Avrupa ve Üçüncü Dünya sinema-
sını içeriyor. Fakat gerek konuşmalar-
da gerekse Tunca Arslan' ın kendi yazı-
sında yer yer deginilen sinema-edebi-
yat. özellikle de sinema ve roman iliş-
kisi yeni tartışmalar yaratacağa benzi-
yor. en az dosya adı kadar. Arslan'ın yak-
laşımı "burjuvazinin yükselişine para-
lel gelişen romarTın artık miadını ta-
mamlamış olduğu yönünde.
Doğrusu, Rekin Teksoy'un "evet,ama
sinema da burjuvazinin yarattığı bir sa-
nat dalı" sözünü burada yineleme ge-
reğini duyuyorum. Kısaca, bu dosyanm
festival tarihlerini aşacağı söylenebilir.
Öte yandan, geçen ayki yazıda, edebi-
yatçılann da içinde yer aldığı. ama ede-
biyat dergilerinin kıyısından bile geç-
mediği birtartışmaya. "medyatik şiir",
"travesti şür" tartışmalanna dikkat çek-
miştik.
Geç de olsa, bu kıyıya bir dergi, Pa-
pirüs dergisi "Medyanın şiirsel skan-
dallan" başlıkh bir yazıyla uğradı. Yi-
apirüs dergisi, festivalseverlerden öte sinemaseverlere yönelik hazırladığı 'Çağımızın Aynası
Sinema' dosyasıyla, sinema sanatını tartışıyorbu ay. Dergilerde görselliğin ikinci sacayağını
'Fotoğraftan Sonra Yazm' dosyasıyla kitap'lık'ın "bahar 98' sayısı oluşturuyor. Evrensel Kültür
dergisi ise 'Televizyon, ideoloji, politika' adlı dosyasıyla bu ay 'televizyon'u masaya yatırmış.
ne derginin bu sayısmda. Gökhan Cen-
gjzhan' ın küçük lskendere yönelik hay-
li ilginç bir eleştirisi yer ahyor. Yazıda
söz konusu edilen, küçük Iskender'in "Si-
hirli Degnek" adlı kitabı. Yazının son pa-
ragrafından küçük bir bölüm aktanyo-
rum: "Değnek'Hyazüardak.lskender'in
bütün derdi, kendini 'sapkın' bir imge
olarak gösterebilmek. Bir tatmin aracı
olarak 'eline aldığı' şairler, k. İsken-
der'in kendi kirliliğine, çirkinliğine ba-
hane oluşturuyor. (...) k. İskender'den
şaiıiere ve şiirlere yaklaşımında yerli ye-
rinde. derli toplu eleştirikr beklemek
safdillikolur. k. İskender 'şiirli değnek-
leri'. her zırvasına sayfa açan dergi edi-
törleri sayesinde aynı ayncalıkla. aynı
seroestlikle, aynı o>uncıilukla sürdürü-
vor.
'Fotoğraftan sonra yazm'
Dergilerde görselliğin ikinci sacaya-
ğını, "Fotoğraftan Sonra Yazuı" dos-
yasıyla kitap'lık'ın "bahar 98" sayısı
oluşturuyor. Nicediredebiyat dergilerin-
de ürünleri yayımlanan yazar ve şairle-
rin, ürünleri kadar kimi zaman da fotoğ-
raflanna rastlanz. Bu, yalnızca dergiler-
le smırlı kalmamış. kitaplara da sıçra-
mıştır. Öyle ki. bir kıtapta yer alan fo-
toğraf ya da resim, o kitabın tamamla-
yıcısı olarak düşünülmüştür. Fakat, bir
an gelmiş ve yazın adamı objektifin
karşısına geçmiş, böylece okur, eline
aldığı yapıtın yaratıcısını. suretiyle bir-
likte tasavvur etmeye başlamıştır. Oy-
sa okur için, bu çoğunlukla bir hayal kı-
nkhğınm dabaşlangıcıdır. kitap'lık der-
gisinde de. fotoğraf sonrası, birbaşlan-
gıç noktası olarak alınmış, yazındaki
konumu irdelenmiş. edebiyatın birbi-
rinden farklı yerli ve yabancı örnekle-
rine yer verilmiş. Denilebilir ki, yazın
ıle fotoğraf ilişkisi, dergiciliğimizde ilk
kez bu denli kapsamlı bir şekilde ince-
leniyor. Tabii, "Fotoğraftan Sonra Ya-
zm" dosyası, derginin bir bölümünü
oluşturuyor. kitap'lık'ın bu sayısmda
da. doğrusu pek beklenmedik yazı ve
söyleşilerle karşılaşıyoruz. Adnan
Benk'in "1970 TRT Roman Ödülü"ya-
nşması için hazırladığı ön rapormetni,
"LeylaErbil'ın Borgesdenemesi, "Sir-
te Kıyısı"nın yazan Julien Gracq ve
"90'ların Stendhal'ı" olarak nitelendi-
rilen Alain de Botton'la yapılan konuş-
malar gibi...
'Eğlencenin ideolojisi'
İlk sayısından itibaren, düzenli olarak
her ay bir dosya hazırlayan Evrensel
Kültür dergisi ise, bu ay Tetevizyon'u ma-
saya yatırmış. "Televizyon, ideoloji ve po-
litika" adlı dosyayla, küçük ekranın as-
lında pek de masum olmadığının üze-
rinde duruluyor, "ideolojikyeniden üre-
tim ve politik biçimlendirme işlevini na-
sıl yerine getirdiği" tartışıhyor. Artık
"gazetelerin" köşe yazarlannın bile mal-
zemelerini televizyon programlanndan
çıkardığı bir dönemde, belki de. "Asri
Zamanlann Neşeli Papazı" başlıkh ya-
zısında Göksel Aymaz'ın dediği gibi
"eğlence ile gelen bir kaçış"a, "yalnızlı-
ğa" açılıyor küçük ekranlar. Evrensel
Kültür'ün bu dosyasını. "hazza boğul-
madan" okuyabilirsiniz. Derginin bu
sayısmda Can Yücel imzasını yeniden
ve yine ikinci sayfada görüyoruz. Sanı-
rım bundan sonra da, her sayı bir Can
Yücel şiiri okumaya devam edeceğiz. Bir
süredir, dergilerde öykülerine pek rast-
layamadığımız Adnan Özyalçıner ise.
"Kadın Emekçilerin Öykücülüğümüze
Yansunası"nı yazmış. Şiirde olduğu gi-
bi, nedense öykücülüğümüz üstüne
yapılan çalışmalann da iyisi, yine öy-
kücülerden çıkıyor. Tabii, bu daha ne
kadar sürer, bilinmez.
Yazın serüvenlerinde dergilerin işleviYeni Biçem dergisinin son sayı-
sında, 5 Mav ıs 1997 tanhinde Ulu-
dağ Cni\ersitesı Kültür Şenlikleri
haftasında yapılan bir toplantınm
metnine genişçe yer \ erilmış. Hul-
ki Aktunç ve SinaAkyoTun konuk
olduklan toplantıda, sorulan Ra-
misDarave Mustafa Durakyönelt-
miş. İlk ürünlerini 70"li yıllarda
yayımlayan Aktunç ve Akyol, ya-
zın serüvenlerini anlatırken, dergi-
lerin bu serüvende ne denli önem-
li bir rol üstlendiğine sık sık dik-
kat çekıyorlar. Şiirlenni, "ciddiola-
rak ilk kez" 27 yaşında Enis Ba-
tur'un Yazı dergisinde yayımlamış
Hulki Aktunç. Sina Akyol ise, adı
pek anılmayan ya da bilinmeyen ilk
kıtabını, lıse bırincı smıftayken bas-
tırmış. Bugirişimini. *Hergenç,de-
likanlı. genc, ku. yazar ya bir şey-
ler. işte ben deöyle yazrvordum
1
" şek-
linde açıklıyor. Fakat, "evetişte,bu
genç delikanh şiire doğru adım an-
yor, dedirtebilecek" şiirlenni ise
Salim ŞengiT ın Dost dergisinde ya-
yımlıyor. Hayli keyifle okunabile-
cek bu toplantı metnı, neredeyse
dergiler ekseninde gelişiyor diye-
bıhpz.
Ülkfi Tamer'in bugüne kadar
yüz otuz beş kitabının yayımlan-
dığını bilıyor muydunuz? Yazın
dünyasının köşesine çekilmiş. ses-
sızce çalışmalannı yürüten isim-
lerindendir Tamer. Üstelik yüz
otuz beş kitaba ulaşacak kadar.
Fakat edebiyatta sessizlik. tam an-
lamıyla bir madalyona benzer, iki
türlüdür. Bunun bir yüzü, yazın
adamının kendi tercihidir. Diğer
yüzü ise, kendisi dışında gelişir.
Doğrusu. Ülkü Tamer şiinnden
pek söz edilmediği bir dönemde,
Ludingirra dergisinin çıkıp da,
"bahar *98" sayısmda bu şairimi-
zi dosya konusu yapması, sessiz-
liğın ikinci yüzünü az da olsa
ağarttı, denebilir. Tamer'le uzun
bir söyleşi, şiiri üstüne yapılan in-
celemeler, yapıtlann dökümüyle
dosyanın. iyi bir kaynak olduğu
söylenmeli! Derginin diğer yazı-
DIZElllıaı «nee roıuM
( \
vurgul
Pı'stıv.odcrnızy
udıngirra
arner
Can
Bilinenlerdenfarklıyeni bir dergiIlk sayısını yalnızca kitabevlerinde
gördüğüm. ama şu sıralar ikinci sayısına
bayilerde de rastladığım, iki ayhk bir
dergiden, aura'dan söz etmek istiyorum.
aura, psikiyatristlerin hastalanyla birlikte
çıkardığı bir dergi. Doğal olarak
psikiyatri üstüne inceleme yazılanna
ağırhkla yer veriliyor dergide. Fakat
bununla kahnmıyor. Şür, öykü, deneme
ve inceleme yazılan, iki sayıdır dergide
kendine yer bulabiliyor. "Kıyıda köşede
kabmş". yani pek kimselenn tanımadığı
insan portreleri, derginin bir başka
yönünü oluşturuyor. îlk sayıda, 30 yıldır
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan
Hastanesi'nde yatmakta olan Polonyah
bir isim, "Madam K."nin öyküsü yer
alıyordu. İkinci sayıda ise, bütün bir
ömrünü şiirle yaşamış Recep Güngör
Öztokm. Yine bu sayıda Tagore'dan üç
şiiri Gökhan Oflazoğlu çevirisiyle
okuyoruz. "Akıl hastahğı miti" başlıkh
yazınmsa ikinci bölümü yayımlanmış.
Bu yazıyı çeviren Cemal Dindar'ın "ŞHr
eylemi ve çözühne", başlıklı yazısınınsa
şıirseverlerce ilgiyle karşılanacağmı
düşünüyorum. Afşar Timuçin'in de bir
yazıyla katıldığı ikinci sayıda, hasta
resimlerinin yer aldığı "tçimizâeki
Doğa" sayfalan, aura'nın, bilinen
dergilerin aksine farklı bir damardan
akacağınm, belki de bu damann bir
buluşma noktası olacağının ipuçlannı
verivor.
lanna göz attığımızdaysa. 98'in şi-
ır tartışmalannın da su yüzeyine
çıkmaya başladığını görüyoruz.
Bunlar, Ergin Yddızoğlu'nun Ro-
ni Margulies ı eleştıren "ÇevTİ-
lemeyen Şiirler Mahzun Olma-
sın" ve Yalçın Sadak'ın .\hmet
Oktaj'ın "tsrafil'in Sur'u" adlı
kitabını ele aldığı "OperaOdağuı-
da Sulan Bulandırmak!" başlık-
lı yazılan. Bellı ki. bir süre daha
dergilerde. "çevrilemeyen şür, şi-
ir mtdir. degil midir?", "edebiya-
bmızda ahlaki çözülmenin vardı-
ğıAaracagıboyutiar" tartışılacak.
Buzlar kırılmalıl
Dize dergisinin yeni sayısmda
YaşarGûneş'ın "Buzian Kmnak"
başlıklı yazısı, "şürinçıkmazdaoJ-
duğu" tartışmalanna yeni bir yo-
rum getiriyor. Güneş, yazısının
başında şunlan söylüyor: "Dün
olduğu gibi bugiin de şiirin çık-
mazdaolduğu,çünkü insanın çık-
nıazda olduğu gibi bir psikopato-
lojik düşünüş kalıbı zihinlerimize
yerleştiriünek isteni>or. Bu sav ne-
reden, hangi kesimden gelirse gel-
sin ona karşı bir duruşu en başta
şairler alnıaya yönelmedikçe, du-
yusula ilişkin \ artık rüm tinselli-
ğimizi yok eden bir eyleme dönii-
şecektir." Güneş'e katılmamak
mümkün değil. ama zaman za-
man kimi şairlerin de şiirin çık-
mazda olduğunu dillendirdikle-
rinı göz önüne aldığımızda. kar-
şı duruşun adı biraz da sessizlik
olmuyor mu? Tabii, her dönem
bir "çıkmazda" tartışmasına rağ-
men, her dönem. yine de kendi şi-
irini çıkarmayı sürdürüyor. Buz-
lar, bu ürünlerle kınlıyor.
Buzian kırmaya çahşan bir baş-
ka isim de, Mehmet H. Doğan.
Geçen ay yayımlanan "Adam Şi-
ir Villıklan" nın altıncısımn ardm-
dan. derginin yeni sayısmda da.
"Bir Ydnk'ın Hazırlanma Öykü-
sü"nü yazmış. Doğan. yazıda, bir
yıllık uğraşının sonunda. kendısi-
nin dışında gelişen hatalann. ya-
nı dizgı yanlışhklannın üstünde
duruyor. Bu yanlışlıklardan da
kendisinin suçlandığını söylüyor.
Doğrusu dizgi hatalannı da kıta-
bı hazırlayana yüklemek. pek in-
saflıca değıl. Buna rağmen Doğan,
yıllık için gelecek "fahri yardım-
lan" beklediğını bir kez daha yı-
neliyor.
Bellek unutmuyor
Virgül dergisi, nisan sayısmda
da birbirinden farklı konulara yer
\eriyor. Postmodernizme ilişkin iki
özgün ve yerli yazı. "Peynir ve
Kurtlar"ın yazan Carlo Ginz-
burg'la söyleşi. polemikler, de-
ğinmeler gibi geniş bir yelpaze-
de okuru kucaklıyor. Kitap tanı-
tım dergilerinin sayıca çoğaldığı
şu dönemde. periyodunu aksat-
madan yedinci sayısına ulaşan
Virgül'ün, haylı özenli bir çalış-
manın ürünü olduğunu söylemek,
doğrusu yerinde olur. Bununla
birlikte. derginin yazıişleri mü-
dürü Mustafa Arslantunalı nın
deyişiyle. VirgüTü en fazla ayda
iki paket sigara fiyatına (Uzun
2000) alabilirsiniz. Üstelik, "siga-
ra kadar keyif verid olmasa bile,
sağhginıza onun kadar zararlı de-
ğil. (Belki bir parca gözleri bo-
zar.)" Bir kapısı geçmışe açılıyor
bu dergınin. Yalnızca yeni kitap-
lara değil, unutulan kitaplara da
sayfalannda yer veriyor. Yeniden
ele almıyor ve inceleniyor bu ki-
taplar. Bu kadarla kahnmıyor ama,
küçük kupürleriyle, yazılardan,
mektuplardan kısa alıntılarıyla
Virgül'ün "Sanat" sayfalan, geç-
mişle kurulan ilişkinin güzel bir
örneği. tşte. yıllarönce Bedii Fa-
ik'in "Yalana* adlı romanı için ha-
zırlananbirilanmmetni: "Zehir-
li kalemi ile siyasi hasımlanru pe-
rişan eden Bedii Faik'in aynı za-
manda çok kuvvetii bir romancı
olduğunu biliyor muydunuz? Ya-
lancı, acı bir kalemden tatiı bir
eser. Çağlayan Yayınevi."
Dergilerde 'bahar'
• Zaman zarhan edebiyat dergi-
lerimizde, yazın dünyasının ara-
mızdan aynlan ve de önemli sa-
yılan adlanna yönelik "öKimvedo-
ğumvıldönümkri" yazılanna rast-
lanz. Oysa, uzun bir süredir ara-
mızda göremediğimiz birçok ya-
zıya, şiire, öyküye konu olan ba-
har, dergilerde yalnızca bir sayı-
ya tekabül etti. Nisan ayında. Bu
bağlamda son sözü, görsel kültür
dergisi Albüm'ün yeni sayısmda
yayımlanan "Bahar Fotoğrafla-
n" yazısından kısa bir ahntıya bı-
rakıyorum: "Doğanın uyandığı-
nı, etrafin taptaze koktuğunu fark
ettiğimi/ bir zaman dilimi olmak-
tan ne zaman çıktı bahar?.. Ne za-
mandır erik ağaçlannın tomur-
cuklannı görmeden, ılık bahar
riizgârlannın hışırdattığı yaprak-
lann sesini dinlemeden sıcak yaz
günlerini karşüıyoruz?»"
25 sanatçı, çocuklanyla birlikteyaptıklan resimlerle bir sergi açacak
r ^ l Çocuidarın gözüyle bakabilmehKültür Servisi - lngiltere'de 25 sa-
natçı, kimsesiz çocuklara ka>nak sağ-
layabilmek amacıyla özel bir proje-
ye giriştiler: Çocuklanyla birlikte
yaptıklan resimlerle bir sergı açacak-
lar ve elde edilen geliri Çocuklan
Koruma Vakfi'na bağışlayacaklar.
İngiliz sanatçılararasındabasına da
yansıyan hummalı bir çalışma başla-
mış durumda... Onlarçocuklannapa-
tates baskısı yaptırmıyorlar! Sanatçı
CraigVVbod, iki yaşındaki kızına yü-
zünü boyatmış, sergide yüzünün fo-
toğraflannı sergiliyor. Gary Hume. oğ-
lu Joseph'le birlikte ellennın şeklini
alüminyum panellere çizmiş, şekille-
rin içini oğlu boyamış. Gavin Turk.
çocuklanyla hayvan resimleri yap-
mış. Damien Hirst. iki yaşındaki oğ-
lu Connor'un önüne kendi tuvallerin-
den birinı koymuş. çocuğunun resme
istediği gibi müdahale etmesıne izın
• Kimsesiz çocuklara kaynak sağlayabilmek amacıyla özel
bir projeye girişen 25 sanatçı, çocuklanyla birlikte yaptıklan
resimlerle bir sergi açacaklar ve elde edilen geliri Çocuklan
Koruma Vakfi'na bağışlayacaklar. Söz konusu projeden
çıkan 34 sanat yapıtı, Saatchi Galerisi'nde gerçekleştirilecek
müzayedede satışa sunulacak.
vermış...
Sergi. söz konusu sanatçılann pek
çoğunun koleksiyoncusu olan Char-
lesSaatchi'nin galerisinde gerçekleş-
tiriliyor. Söz konusu etkınlik. Çocuk-
lan Koruma Vakfı'nın heykeltraş Tes-
sa Robbins'e vakfın çalışmalarına
kaynak sağlamak amacıyla bir sergı
düzenlemesinı ıstemesiyle başlamış.
Robbins bu fikrı çok beğenmiş ve
sanatçılardan projeye yapıt bağışla-
malannı nasıl sağlayacağını düşü-
nürken aklına adını "Ben deÇocuk-
tum" koyduğu bu sergi düşüncesi
gelmiş. Çocuklu sanatçılara başvııran
Robbins'in sergisıne çok sayıda sa-
natçı destek vermiş. Söz konusu pro-
jeden çıkan 34 sanat yapıtı, Saatchi
Galensi'nde gerçekleştirilecek müza-
yedede satışa sunulacak. Sergide yer
alan sanatçılar arasında. bazılannı
Uluslararası İstanbul Bienalleri'nden
tanıdığımız Richard \Venbwrth. Sam
Taylor-\Vood, Jane Harris. Jake Tîl-
son. Magnus Hammkk, Michael Cra-
ig-Martin ve Anish Kapoor bulunu-
yor.
Sergiye katılmak isteyen ama ço-
cuklan olmayan sanatçılar da çıkmış.
Onlar da başkalarının çocuklarını
'ödünçalmışlar'1
Çocuklan Koruma Vakfi, daha ön-
ce de çeşitli sanat etkinlıkleriyle ço-
cuklara kaynak sağlamaya çalışmış-
tı. 1920'li yıllarda, vakfın kurucusu
olan Eglannt>ne Jebb, Avusturya'da
ProfesörFranzCizek'in kimsesiz ço-
cuklar için gerçekleştirdiği çocuk
programlanna destek vermiş. bu prog-
ramda gerçekleştirilen yapıtlan tn-
giltere ve Amerika'da sergilemiş ve
o günlerde vakfa 2.300 sterlin kaynak
sağlamıştı. Çocuklan Koruma Vak-
fı'ndan Corrine Woods, "Sanat, ço-
cuklann dünva>a bakış açısını göder
önüneserebilmek için kuUanılabilecek
en güçlü ifade araa" dıyor: "BMm
vaknmızın da amacı bu zaten: Dün-
yava bir de çocuklaruı gözünden ba-
kabilmek..."
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Sapanca
TEM Otoyolu'nun yapılışından bu yana Sapan-
ca'dan her geçişimde Zürih'e giriyormuşum duygu-
su uyanıyor bende.
Güzel bir yol... Bir yanı yemyeşil ormanlarla kaplı
tepeler, öte yan göl... Yamaçlarda küçük güzel köy-
ler... Kocaeli'ni geçene dek süren sanayi ve çarpık
yapılaşma karabasanmdan bir anda kurtuluyor in-
san.
Gelgelelim bu görünüm hızlı bir değişim gösteri-
yor son yıllarda. Istanbul'a yüz kilometrelik bir uzak-
lıkta oluşu, Sapanca'nın hafta sonları için gözde bir
dinlence yöresi olarak keşfedilmesine, dolayısıyla
da kendisini bir anda amanstz bir rant kavgasının için-
de bulmasına yol açtı.
Artık orman alanı. tanm alanı dinlenmeden gelsin
siteler, bağımsız villalar... Maşukiye köyünden baş-
layıp ilçe merkezine dek hızlı bir görünüm bozulma-
sı sürüp gidiyor.
Kimi zaman güzel, alçakgönüllü köy evlerinin ara-
sına dikilen apartmanlar, kimi zaman daracık alan-
lara dip dibe yapılmış villalardan oluşan siteler... Or-
tak bir yerleşim anlayışı olmadığı gibi, gözü rahatsız
etmeyecek bir görünüm sağlama konusunda da
özen görülmüyor. Orman içine yapılan bir sitenin vil-
lalannı hem yeşile boyayıp, hem de son derece ra-
hatsız edici bir görünüm uyumsuzluğunun nasıl el-
de edilebildiğini anlayabilmek güç.
Burada biraz Zürih'ten söz etmeliyim. Isviçre'nin
ünlü bankalannın merkezlerinin bulunduğu kenttirZü-
rih, ülkenin en büyük kenti, zenginlığin de başken-
tidir. Bu kentte yaşayan milyarderlerin sayısı belir-
sizdir. Bu insanların çoğu, kent çevresindeki orman-
larla kaplı tepelerin yamaçlarındaki lüks villalarda
otururiar. Ancak kente girerken otoyot boyunca dik-
katli bakışlannız yoksa, ayrımsayamazsınız bile bu
evlerin varlığını. Kimi zaman bir pencereden yansı-
yan güneş ışığıyla anlarsınız orada evler olduğunu.
Dünyanın en zengin ülkesinde bile zenginlik, do-
ğayı bozmanın gerekçesi olamaz. Yapacağınız en lüks
yapı da doğaya, kent dokusuna uyumlu olmak zo-
rundadır. Yine bu nedenle dünyanın en büyük ban-
kalarının merkezleri bizim Karaköy'deki Bankalar
Caddesi'ndeki yapılara benzer. Hiçbirinin gökdelen-
leri yoktur.
Herkesin kendi oturacağı yapıyı kendi beğeni öl-
çütlerine göre yapması, sonunda kentlerimizin bu-
gün içinde bulunduğu görüntü çirkinliğini ortaya çı-
karmaktadır. Ormanlık bir alanda yan yana iki villa
yapanlardan biri evini fıstıki yeşile. öbürü turuncuya
boyadığında bu evlerin ikisi de çirkin görünmekte-
dir.
Uygar dünyada ınsanlann oturdukları evlerin gö-
rünümünü gönüllerince belirleyebilme hakkı, yalnız-
ca evlenn iç düzeniyle sınırlıdır. Yapıların dış görü-
nümünü belirleme, aynı zamanda kent ve çevre dü-
zeniyle de ilgili olduğundan kamu yönetıminın yet-
kisindedir. Yerel yönetim bir yerleşim yerinde, diye-
lim yörenin kırmızı tuğladan yapılan iki katlı gelenek-
sel yapı biçimini benimsemışse, artık orada taştan
evler ya da dilediğiniz renge boyayabileceğiniz apart-
manlar yapamazsınız. > •, ı >,. •»
Çok gerilere gitmeye gerek yok. Yirmi yıf öhce,
1970'lerde İstanbul halkı gönül rahatlığıyla kent için-
deki Florya'da denize girebiliyordu. O zaman ne Sa-
panca'ya gitmeye gerek vardı, ne Saros Korfezi'ne.
Gözüdönmüşlük koca Marmara'yı yok etti. Zürih
Gölü'nde ise bugün de rahatça yüzebilirsiniz. Kent-
te yayımlanan gazeteler, her gün yınelenen ölçüm so-
nuçlarını, kentin havasındaki, suyundaki olmayan
kirlilik oranlannı yayımlarlar.
Şu günlerde elma, ayva, erik çiçekleriyle bezen-
miş Sapanca'dan geçerken düşündüm bunları. Ay-
vaların çıçek açması, yazın geldiğinın habercısidir.
Hem bunca varsıllık, Sapanca'ya sökün ederken
oraya yeni, ileri bir kültür de götürebilmelidir. Kent;
sinema, tiyatro, kitaplık salonlarına, spor alanlarına
kavuşmalıdır. Elma, ayva çiçekleri gölde dans eden
sörflerin, yelkenlerin renkleriyle karışsa seyre do-
yum olmazdı.
Dame Judî Dench, artık söyleşi
yapmayacak
• Kültür Servisi - Dame
Judi Dench, geçen hafta
basınla söyleşi
yapmamaya karar verdi.
Bununla birlikte ünlü
İngiliz oyuncu Dame Judı
Dench, John Miller'in
yazdığı ve gelecek ekim
ayında yayımlanacak olan
'Judi Dench, With a Crack
in Her Voice' isimli
biyografi ile ilgili bir söyleşi yapabilir. Sanatçı. *Radio
Times'da yaptığı bir söyleşide özel vaşamı ile ilgili
olarak konuşmaktan bıktığını belirterek bunun belki de
son söyleşisi olduğunu vurguladı. Dame Judi Dench.
konuşmasında. insanların sanatçılar hakkında fazla
bilgiye sahip olmadığı eskı günlerin daha iyi olduğunu
belirtti. Sanatçı, görüşlerini söylemenin \ e taıiışmanın
bir anlamı olmadığını ve papağan gibi aynı şeyleri
tekrarlamaktan bıktığını söyledı. Dench. Mrs Srovvn
filmindeki rolüyle 'en iyi kadın oyuncu' Oscar'ına
aday olmuştu. Sanatçı şu sıralar Trevor Nunn'sn
'Shakespeare in Love' isimli filminde rol a!ıv.or.
Kraliçe 1. Elizabeth'ı canlandınyor. Fılmde a\nca
Ralph Fiennes'in kardeşı Joseph Fiennes de rcl alıyor.
liyatro Oyunevi, Hizmetçiler'i
sahneliyop
• Kültür Servisi -Tiyatro Oyunevi 1997 sezonunda
sahnelemeye başladığı Jean Genet'ın "Hızmetçiler"
oyununu ve yeni yapımı olan Sofokles'in
'Antigone'sini dönüşümlü olarak Sahne Foks'da
sahnelemeyebaşlıyor. geçen yıl Efes Pilsenin
katkılanyla sahnelenen ovun cuma gününden
başlayarak her hafta cuma 20.30 ve cumartesi
15.00'te yeni bir kadro ile ovnanacak. Mahir
Günşiray'ın yönettiği oyunda Şehsuvar Aktaş,
Boğaçhan Sözmen ve Mahir Günşiray rol alıyor.
(240 28 26)
'Gökyüzüne Bensiz Doğma'
• Kültür Servisi - Gölge Tiyatrosu,' Gökyüzüne
Bensiz Doğma' isimli tek perdelik çok boyatlu
gölge oyununu 23 Nisan saat 19.00'da TankZafer
Tunaya Kültür Merkezi'nde sunacak.
Mehpare Aksoy Yiğit'in tasanm ve yönetımni
üstlendiği gölge oyununda Gülin Hayat. Hahl Kınş,
Serdar Aksoy, Fahrettin Yiğit. Yavuz Öztürkoynatıci
olarak görev alıyor Işık oyunlanyla farklı renkler
gölgeler oluşturan grubun gölge oyununda
doğaçlama hâkim.