Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DEĞİŞEN DÜNYADANHÜSEYİN BAŞ
Başkaniş
gedsinde
Amerikan Başkanı WHHam CKnton'ın,
eşi ve yûzlerce işadamı ve uzmandan
oluşan gerçek bir çıkarma birliği ile
başlattığı Afrika safarisi, şenltkli bir
biçimde sûrûyor. Ne var ki, uzun yıllar
boyunca Avrupa'nın eski ve yeni
sömürgeci ûlkeleri tarafindan soyulup
sogana çevrilen, daha iyi ve rahat talan
için etnik aynmlann körüklenip
insanlan birbirine kırdınlan siyah
kıtanın almyazısı ne yazık ki
değişeceğe benzemiyor. Sömürmekten
yorgun düşen Avrupa'nm yerini şündi,
onlara rahmet okutacak çok daha
çağdaş ve etkin yöntemleri, muazzam
ekonomik ve askeri göcüyle yeni dünya
düzeninin efendisi alma yolunda.
Başkan Clinton tarafindan, Jimmy
Carter'ın 1978'de yaptıgı Afrika
gezisinden 20 yıl sonra gerçekJeştiriîen
ve tarihi olarak nitelenen bu gezinin
amacı, yakın tarihteki sayısız
örnekleriyle inandıncılığını çoktan
yttırmiş *Kaııannıa,ıstiknırve
demokrasi' söylemlerine karşın,
kimsenin saklısı değil. Amaç, uzun süre
Avrupa'nm özel etki alamnda kalan 700
müyon nüfiıslu 'siyah pazara' el atmak,
kıtamn yüzyılhk talanma karşın hâlâ
bakir sayılan zenginliklerine
ulaşmaktır. Ancak Washington'un
bilinen dayatmaları, bu konuda da
geçerli. ABD ile işbirliği önceiikle
'demokratikfeşmeye' ve kuşkusuz,
Hberal tercihlerin benimsenmesine
bağh. 'Derookratikleşme' aslında
Washington'ın pek umurunda değil.
Örneğin, Ortadogu'nun despot
rejimleri dahil, Birieşik Devletler,
demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi
olmayan çok sayıda ülkeyle içli dışlı ve
uyumîu ilişkiler sürdürmekte, bu
ülkelerle ticareti 'demokratikleşme'
koşuluna bağlama çabasmda
görünmemektedir. Ör nekleri
çoğaltmak mûm kün. ABD'nin Afrika
politikası da ne denli ince yöntemlerle
kamufle edilirse edilsin, eski
sömürgecilerden, temelde pek farklı
olmayacaktır. Zira bir koyup beş
götürmenin başka yolu henûz
keşfedilmiş değiidir. Sopa ve havuç bir
arada götürülecektir. Aynca siyah
kıtamn eski sömürgecileri bu verimli
alanı henüz bütünüyle terk etmemiştir.
önümüzdeki dönemde siyah kıtanm
Avrupa'yla ABD arasında giderek
sertleşen kıyasıya bir rekabete sahne
olacağını söylemek kehanet
sayılmamahdır. Ne var ki,
Washington'un istekîerini dayatmak
için zaman zaman Birleşmiş Milletleri
ve NATO'yu da peşine takarak siyasa!
baskıdan ambargoya, giderek doğrudan
silahlı müdahaleye kadar varan
yöntemler kullanmaktan çekinmedığini
de hesaba katmak gerekmektedir.
Ostelik bu yöndeki girişimlerindeki
'çifte standartlar' göz tırmalayıcıdır.
Örneğin kimi bölgelerde çıkan
çatışmalara 'müdahale\Washington'un
iç ve dış politik çıkarlanna endekslidir.
Kimi bölgelerde patlak veren
çaüşmalara büyüîc bir hızla her türlü
müdahaleyi örgûtlerken, çıkarlan belli
bir düzeyin altmda seyreden
bölgelerdeki çatışmalara bütünüyle
seyirci kalmaktadır. Bunun son örneği
Ruanda'da yaşanrnıştır. Batılı eski
sömürgecilerin kışkırttıklan etnik
çatışmalar karşısında Birieşik Devletler,
BM'ler ve Güvenlik Kûnseyi inanılmaz
bir biçimde hareketsiz kalnuş ve bu
umursamaz tutumlan beş yüz bini aşkın
insanın katledılmesıne,
milyonlarcasının da evlerini barklanru
terk ederek yollara düşmesine yol
açmıştır. BM Genel Sekreteri Kofl
Aanan Fransız Liberation gazetesinin
18 Mart nüshasında yayımlanan
konuşmasında, katliamda Batılı
güçlerin hareketsizliğinin payı
bulunduğunu açıklamış ve iyi
donatılmış sadece beş bin kişilik bir
güçle katliamın pekâlâ önlenebileceğini
itiraf etmiştir. Irak'ta, Bosna'da ya da
şimdilerde Kosova'da son derecede
duyarlı davranan ve acil müdahale
örgütleyen ya da örgütlenmesinden söz
eden ABD, BM, NATO ve genel olarak
Batılı güçler, Ruanda'daki katliam
karşısında seyirci kalmayı yeğlemiştir.
Nitekim Başkan Clinton 25 Mart'taki
Ruanda durağında ABD ve Batı'nın bu
trajedideki sorumiuJuğunu aienen kabul
etrniş ve özür dilemiştir. Ancak bunun
nedenlerini açıklamaktan özenle
kaçınmıştır. Dahası, Birieşik
Devleder'in müdahale gücü, 1993'te
Somaii'de sivii haJka ateş açarak, resmi
açıkJamalann savladığı gibi 200 değil,
bin kişiyi katlettiği ortaya çıkmıştır,
Kesin olan. ABD ve Batılı güçlerin
tehlike amndaki insanlara yardıma
koşmayı. 'çıkarlarmm' düzeyine
bağlamak ahşkanlığında oiduğudur.
PhffippeLeymarie'nın bu sayfada
aktanlan incelemesi Başkan Otnton'un
siyah kıtaya yaptığı büyük çıkarmaile
küreselleşen dünya ticareti çerçevesi
içinde Amerikan yatmmcılannın
şimdiye değin kusur kaldıklan son
bakir sömürü alanına el atma girişimini
ve Washington'un bu konuyla ilgili art
niyetlerini ortaya koyuyor.
HüseyinBaş
SamAmca 'nın Afrika çıkannası
F
ransız hükümetinin
Afrika'daki teknik
yardım kadrolannı
giderek azalttığı
yıllann ardından
'Işbirliği Bakanlığı'm da
lağvettiği bir sırada Başkan
WiIBam Clinton -son yıllardaki
bütçe kısıtlamalanna karşın-
Amerikan yönetiminin yabancı
ülkelerdeki müdahale aracı olan
ve şimdiden otuza yakın Afrika
ülkesinde faaliyet gösteren
'banş gönüllüleri'nin sayüannı
6500'den 10 bine yükseîtmiştir.
Yeni 'Afrika tutkusunu' sürekli
inkâr eden bir ülke için simgesel
bir davranış. 90'h yıllann
başında, soğuk savaşın stratejik
ve ideolojik prizmasından
kurtulur kurtulmaz Amerika,
'Siyah Kıta'yı yeniden keşfetmiş
görünüyordu. 1998'deise
giderek artan bir biçimde Afrika,
bu ülkenin Seni sınırlanndan
biri" halıne geTmış
bulunmaktadır.
Amerikan Başkanı'nın, Güney
Afrika Başkanı Nelson
Mandela'nın çağnsıyla Güney
Afrika'nın yani sıra dört Afrika
ülkesini kapsayan Afrika turu,
bir dizi ilginç belirtinin
somutlanmasıydı. Başkan
Clinton 27 Ocak'taki 'BirBğin
Durumu' konuşmasında -iki
partinin de desteğiyle-
Afrika'nın güneyindeki
ülkelerden gelen 1800 ürün için
gümriik duvarlannın kaldınlması
ya da indirilmesini öngören
yasanm, 'African Grtmth and
Opportunity Act'ın yürürlüğe
gireceğini açıklamıştı. Bu,
Avrupa Birliği devletleri ile
Afrika, Karayipler ve Pasifîk
ülkeleriyle imzalanan, ancak
yeniden görüşülmesi çıkmaza
giren Lome konvansiyonuna
rakip bir düzenlemeydi.
Beyaz Saray'ın her yıl Afrika ile
ticaretle ilgili olarak hazirladığı
ve 1997 Aralık ayında
parlamento komisyonlan
başkanlanna gönderdiği beş
rapordan üçüncüsünün ekli
olduğu mektubunda Amerikan
Başkanı 'kalkınmaya' da destek
sağlayacak bir işbirliğini
oluşturan noktalan sıralamış ve
bundan öncelikle 'demokratik
rejimlerini' güçlendiren ve
'insan kaynaklannı' yeniden
değerlendıren ülkelerin
yararlanacağını açıklamıştı.
Başkan, belirgin bir biçimde
ticaretin, yani özel girişimin
rolünün altinı çiziyor, 'Afrika
ihracaönın pazarianmıza geniş
bir biçimde girmesi
düşüncesindeyiz', diyordu.
Başkan, aynı zamanda, özellikle
ticaret alanında, teknik yardım.
Amerikan özel girişimini teşvik,
en yoksul ülkelerin borçlannın
silinmesi ve her yıl 'ekonomik
forum' ve Afrika ve Amerikan
yöneticileri arasında
bakanlıklararası konferanslar da
öneriyordu. Amerikan Ulaştırma
Bakanı Rodney Slater, Afrikalı
sivil havacılık sorumlulan
önünde yaptığı konuşmada
durumu çok daha açık bir
biçimde ortaya koyuyor ve bu
konudaki düşüncesini, 'Bizim
vizyonumuz çok basit Pazannıza
girmek istiyoruz. Sizin de bizim
pazarunıza girnıcnizi arzu
ediyomz' diyerek özetliyordu.
Başkan Clinton. sonunda,
Birieşik Devletler'de ağırlık
kazanan 'Trade not aid' (yardım
değil ticaret) düşüncesi
çevresinde oluşturulan ünlü
belgeye katılmıştı. Böylece,
yatınmlarla ilgili Amerikan
kuruluşunun Başkanı George
Munoz, 'Afrika'nın yeni bir
pazar olarak ortaya çıktığının
alnnı çizerken, Afrika'yla ticaret
yasasının babası Demokrat
temsilci Charles RangeL
'Dümada. gerçek anlamda
yaürını vapmadığımız ve ticareti
teşvik etmediğimiz tek yer Afrika
kıtası'dır, diyordu. Afrika
işleriyle ilgili bakan yardımcısı
Susan Rice, Afrika konusunda
belediye başkanlannın
katılımıyla düzenlenen bir
konferansta, siyah kıtanın.
'gelişen, ne var ki, henüz tam
olarak yararlanılmayan
muazzam zenginlikleri ve
Birieşik Devletler'de istihdam
yaratabilccek 700 müyonluk bir
pazanndan" söz edivordu.
Yeni pazarlar fethetmenin
coşkusunun ardında, aynı
zamanda, politik kaygılara da
yer veriliyordu. Susan Rfce'ın
açıklamalanna göre 'son on yıl
boyunca sahranın güneyindeki
ülkelerde demokratik rejimler
beş kao artmışûr. Bugün yirmi
bes ülkede demokratik
sahip bulunduğunu açıklamıştır.
Başkan Clinton"ın Ulusal
Güvenlik Danışmanı Sandy
Berger'in düşüncesine göre
'siyah kıtaya açılan yol, hiçbir
zaman bu kadar açık ve cazibeli'
olmamıştır. Medyalann her gün
yoksulluk ve çatışmalardan söz
etmesine karşın, olayın öbür
yüzünün, yani, tablonun
bütününün görülmesi
gerekmektedir. Bu, yeniden
gelişmeye dönülmesi ve yeni
yöneticiler kuşağıdır. Birieşik
Devletler, Afrika tarihinin
gelecekteki bölümünün
yazılmasında ön planda rol
almalıdır.
Parls'i "arka
bahçesi nden etmek
Tüm bu girizgâhın iş dünyası
içinde henüz ikna olmamış
kpsimHp razihp varatılmaçını
geçerlikten yoksunluğu ya da
Fransız topluluğu ülkelerinde
'demokratikleşmede' ilerleme
kaydedilememesi Fransa'nın
başansızlıklan arasında yer
almaktadır.
Paris'in 1998 başında. 'arka
bahçe' kompleksinden
anndınlmış daha kıtacı yeni bir
Afrika politikasını de\Teye
sokma çabalan, 1997 yılı
boyunca süren krizlerin ardından
Fransız-Amerikan rekabetini
dengelemevi amaçlamaktadır.
Paris. ABD'nin kendisini
Kigalı'den olduğu gibı
Kinşaşa'dan da uzaklaştırmayı
planladığından
kuşkulanmaktadır. Haziranda
Denver'deki G7 zirvesi sırasında
Başkan Clinton'ın Afrika
girişimi yönündeki tutumu,
Fransa'yı Güney'ın unutulmuş
ülkeleriyle ilgili geleneksel, ne
etki alanlanna aynlarak dış
güçlerin, bazı devlet gruplannı
bütünüyle kendi özel alanlan
içinde görmelerinin artık zamanı
geçmiştir' şeklinde açıklamalar
yapması bunun örnekleri
arasındadır.Gerçi. Başkan
Clinton 1997Temmuzu'nda,
Amerika'nın Fransa'yı
Afrika 'dan kovmak niyetinde
olmadığını açıklamıştır. Ne var
ki Başkan için, Avrupa'nın eski
büyük güçleri tarafindan
desteklenen yardım
politikalannın başansız kaldığı
açıktır. Örneğin Susan Rice'a
göre Afrika'nın yeni yönetici
kuşağı, hiçbir sonuç vermeyen
eski sosyo ekonomik
politikalardan kurtulmak .
istemektedir'.
Sam Amca'nın
gözdeler)
Vt
hükümener oluşmuş
durumdadır. O kadar ki, Güney
Afrika Başkan Yardımcısı Tsabo
Mbeki, hakJj olarak bir Afrika
rönesansmdan söz
edebilmektedir.'
Afrika yeniden dönüşün en
coşkulu taraftarlanndan siyah
parlamenter Charles Rangel'e
göre. Birieşik devletler'in amacı,
amaçladığından kuşku yok.
'Beyaz Adam'ın eski yükünün
bütünüyle ve salt özel sektörün
levyesiyle sırtlanılarak,
Afrika'nın Amerikan usulü
küreselleşmenin ağı içinde yer
almasının sağlanması, Clinton
ekibinin kongre ve Afro-
Amerikan topluluğunun bir
bölümünden de destek gören
soylemlennden etmiş
görünmektedir. Okarlar zaman
zaman Nijerya, Angola, Kongo,
Kamerun ya da Gabon'un petrol
yataklan konusunda
çatışmaktadır. Rekabet, pazann
tümü söz konusu olduğunda
daha da çetindir. Banşın
korunması için Amerika'nın
patronluğunda bir Afrika
Ayncalıklı "ortaklann" seçımi,
tıpkı resmi gezilerin etaplannın
çoğu gibi. 'bağunsızfak'
yolundaki bir Afrika'nın
coğrafyasıyla uyumludur. Bu
konuda 'aslan payı', Güney
Afrika'nın. Kuşkusuz burada
Ronald Reagan'ın başkanlığı
sırasında doruğuna ulaşan ırk
aynmı rejimi (apartheid)
Amerikan Başkanı \Villiam Clinton'ın, eşi ve yûzlerce işadamı \e u/mandan olu>an gerçek bir çıkarma birliği ile başlattığı Afrika safarisi.
şenlikli bir biçimde sürüyor. Amaç, uzun süre A\rupa"nın özel etki alanında kalan 700 mihon nüfuslu 'siyah pazara" el atmak, kıtamn
yüzyıllık talanma karşın hâlâ bakir sayılan zenginliklerine ulaşmaktır. (Fotoğraf: AP)
yeni bir çerçeve oluşturularak
kıtanın kalkınmasuta yarduncı
olmaktır.' Temsilciler
Meclisi'nin Afrika
Komisyonu'nun etkin Başkanı
Cumhuriyetçi Edward Royce,
'Eski modeüer başan
sağlayamanuşhr. Yeni demokrasi,
insan haklan savunması ve pazar
ekonomisi akımlan daha
güçlendirilmek zorundadır.
Birieşik Devletler'in Afrika'nın
bu değişimuıde ojnayacağı
büyük rol vardır\ derken Susan
Rice. 5Şubat 1998'de
VVashington'da siyah işadamlan
önünde yaptığı konuşmada,
'Birieşik Devletler'in. Afrika'nın
dünya ekonomisiyle
bütünleşmesinin
hızlandınlmasında anahtar role
açık amacını oluşturmaktadır.
Öyle ki bu hedef, eski sömürge
güçlerinin bütünüyle suskunluğa
büründüğü, olayın yeniden
canlandınlması kapasitesinden
ve bu konuda tutarlı bir
söylemden yoksun duruma
düştükleri bir sırada gösterişli bir
biçimde ortaya konmaktadır.
Kıtanın küçük bir bölümünün
geleneksel hamisi Fransa bu
durumdadır. Ruanda'da
1994'tekı soykınmın sorumlusu
olanlarla utanç verici işbirliği
içinde olması, 1997'de eski
Zaire'nin jeopolitik dengesini
bozan felaket. Kongo-
Brazaville'in dağılması, Bretton
Woods kurumlannın baskısıyla
girişilen Merkezı Afrika
Frankı'nın devalüasyonunun
ûlkeleri arası gücün
oluşturulması, siyah kıtada
konuşlandınlan, ancak
hareketsizliği nedeniyle
gereksizliği daha açık bir
biçimde ortaya çıkan Fransız
askeri gücünün kısmen de olsa
lağvedilmesinde bunun payı
bulunduğundan kuşku yoktur.
Bütün bunlara; 1997 başında,
genellikle Fransa ile Amerika
arasında bir 'düello' olarak
takdim edilen Birleşmiş
Milletler Genel Sekreterliği
sorunu da eklenmıştir. Aynca
çok sayıda 'dokundurtna' da
Paris'in sırtına saplanan bıçaklar
arasındadır. Eski Dışışleri
Bakanı Warren Chirstopher,
19% Ekimi'nde Afrika'ya
yaptığı ziyarette 'siyah kıta'nın
yanmda yer alan 'yaptcı
angajman' çerçevesindeki
'hayati stratejik çıkariar' söz
konusu değil. Söz konusu olan
Başkan Nelson Mandela'nın
evrensel prestiji ve ülkenin hâlâ
muazzam boyutlardaki
potansiyeli, Güney Afrikalı
yöneticilerin girişimcilikleridir.
Bu yüzden Güney Afrika, Siyah
kıtanın tümüne yanaşmak
isteyenler için vazgeçilemez bir
etaptır.
Amerikan hükümeti ekonomik
performanslan açısından
Bostwana, Gana, Maunce
Adalan ve daha da fazla bir
biçimde Mozambık'i tercih
etmektedir. Göreli olarak iyi
sayılan politik durumlan
açısından ise Fransızca konuşan
Senegal ya da Mali gibi ülkeler
seçilmiştir. Bu ûlkeleri,
jeopolitik önemleri açısından da
sırasıyla Güney Afrika ûlkeleri,
petrolü ile çok sayıda ülkeye
askeri müdahalesiyle bölgenin
yeni jeopolitik haritasında
önemli bir öğe sayılan Angola,
soykınmı sonrası Ruanda ve
Fransa'nın etki alanından çıkan
son ülke olan. dahası kıtanın
yansını istikrar açısından
etkileyebilecek yeni demokratik
Cumhuriyet Kongo ve
Washington'un geleneksel
müttefıkleri arasında yer alan ve
Amerika'nın desteğiyle
Sudan'daki Islamcı rejimin
yayılmasına set çeken Uganda
ya da Etiyopya izlemektedir.
Söz konusu olan, toplam olarak
yarar sağlayacak bir Afrika'dır:
1997'de en çok gelişme gösteren
yirmi beş ekonominin beşi
tüınü
Sam Amca'nın siyah kıtada
tercih ettiği ülkeler arasında yer
almaktadır. Bu Afrika'da,
Amerikan hükümetine olduğu
gibi uluslararası finans
kurumlanna da ev sahipliği
yapan Washington'un üstünlüğü,
sözle bile olsa,
yadsınmamaktadır. Bu Afrika,
sembolik olarak, özellikle de
Afrika-Amerikan topluluğunda
cesareti ve aşağılanan siyah
adamın öcünü almasıyla Nelson
Mandela, kazandığı zafere,
sağladığı refaha karşın yönetimi
bir başkasına bırakma karan
veren Bostvvana Başkanı
Kerumile Masıre ve liberalizme
geçen Ugandalı gerilla, 'Afrika
rönesansının' yorulmaz
kahramanı Yoweri Musaveni
tarafindan temsil edilmektedir.
Bununla birlikte, çoğu zaman
varolmayan pazarlann
açılmasında bazı endişeler de
yok degildir. On yıldan fazla bir
sürede yapısal düzeltmelerden
kınlgan hale gelen, kapitalistten
de pazardan da yoksun olan bu
ekonomiler, 'küresel
ekonominin'' çoğunca ölümcül
r
-
sonuçlar veren dansına
katılmakta zorlanmaktadırlar.
Birieşik Devletler kıtanın ikinci
ortağı durumuna gelmesine
karşın, Afrika'ya ihracatının
değeri. Avrupa Birliği
ülkelerinin ihracatının ancak
yansı düzeyindedir. Yeniden
değerlendirilmesine karşın
Washington tarafindan kamuya
yapılan yardımlann toplamı da
Fransa ve Avrupa Birliği
tarafindan sağlanan kredilere ve
kıtanın ihtiyaçlanna göre
oldukça zayıftır.
Küreselleşmenin ağını metodik
biçimde örmekle meşgul bir
yetkili, kısa bir süre önce 'Şimdi
sıra Afrika'da', diye açıklıyordu.
Cok sayıda insan, bu söylemin
ardındaki tecimsel sinizmin
farkındadır.
Birieşik Devletler'in, geçmişte,
gerekli gördüğünde Angola,
Kongo, Uganda, Mısır ya da
Nijerya gibi ülkelerdeki çoğulcu
politikalar ve insan haklanna
saygı konusunda cıddı sapmalara
gözlenni kapadığı bilinmektedir.
Afrika Birliği Örgütü (OUA)
Liberya ve Sierra Leona'da
operasyon yapan Batı Avrupa
gücü Ecomag'a maddi destek
sağlarken ya da Afrika krizlerine
kendi yanıt mekanizmalannı
harekete geçirirken (African
Crisis Response lnitiative,
ACRI) Birieşik devletler, bunu,
saptanan yüce bir hedefîn
önkoşulu saymaktadır. Bu hedef,
Afrika'nın, dünya ekonomisinin
büyük oyunu içinde
bütünleşmesidir. '
Philippe Leymarie
le Monde Diplomatique
Mart 98
1997'de Fransa'da Jaguar satışlan yüzde 33 oranın-
da artış kaydetti. Bu patlama, sekiz yıldan bu yana
böylesi bir gelişmeye tanık olmayan ünlü otomobil
fîrmasında sürpriz yarattı. Önsel olarak Jaguar'lar
1996'ya göre ne daha popüler, ne de daha ucuz. Ola-
yın tek açıklaması Jaguar alıcılannın alım güçlerinin
artmış olmasıdır. Aslında aynı yıl Borsa da yüzde 27
oranında artış sağlamış. bu da Jaguar alıcılanru faz-
lasıyla hoşnut etmiştir.
Maklne
Eğer borsa taş gibi sağlıklı ise bu onun gelecek-
teki kârlann kokusunu almasındandır. Borsa. bu işin
sanat erbabmın dediği gibi, sürekli artan kârlan ön-
ceden sezmiştir. Ekonomik kuruluşlann, en azından
büyüklerinin. işleri tıkınndadır: Borçlannı sıfırlar-
ken, oto finansmanlannı da zirveye taşımışlardır. Kâr
hesaplanna ve bilançolanna bakıldığında ekonomik
krizin neredeyse hiç varolmadığı ortaya çıkmaktadır.
Bu arada. orurup yanlışı bulun. Zira toplum boğa-
zına kadar kriz batağına gömülmüş durumdadır: 3,4
milyon işsiz. 350 bin işsiz stajyer, 1.5 milyon insan
kendi seçmediği işte geçici işçi olarak çalışmakta,
moral çöküşüyle, iş aramaya bile yanaşmayan 250 bin
KaıiarveParadokslar
işsiz, 1.5 milyon geçici işçi, giderek artan eşitsizlik-
ler...
lyimserlere göre 1997'de kârlann tavana vurması
iyi haberdir. Çünkü bu Avrupa"da ekonomik canlan-
mayı yansıtmaktadır. Ekonomik dönemin yeniden
canlanması evresinde kârlar her zaman tavan yapar:
Siparişlerin artması karşısında kullanılmayan üretim
kapasitelerine sahip kuruluşlar, yeni makine ve işçi
alımına gitmeksizin beş kuruş harcamadan talebi kar-
şılar. Kârmarilan böylece, birdenbire artar. Gelişme
belli bir ritme oturduğunda ancak, yeniden yatınm
yapma ve işçi sayısında artınma gitme zorunluluğu
ortaya çıkar. Bu ise maliyet artışı anlamına gelir.
Oksijen
Ama kârlann artış olayını kötümser bir gözle gör-
mek ve bunun krizin bir başka yüzünü yansıttığını ile-
ri sürmek de olasıdır. Sonunda. geçen yıl ekonomi-
nin yeniden canlanmasıyla gelen oksijen, kâr payla-
nndan çok, pekâlâ işçi ücretlerine yansıtılabilirdi.
Peki bu neden böyle olmadı?
Birinci izah: kuruluşlann bünyesinde güç oranla-
nndaki değişimdir. Kitlesel işsizliğin olduğu ülkeler-
de işlerini kaybetmekten çekinen ücretliler, ücret ar-
tınmı ile ilgili istekîerini dayatacak durumda değil-
lerdır. Sendikagüç kaybetmiş, sosyal diyalog çıkma-
za girmiştir. Katma değerin paylaşımı, 80'ii yıllann
tümünde ücretlerin aleyhine, seımayenin kân lehine
olmuştur. Olay, 1992-95 dönemindeki 'gerilemede'
durmuş, ne var ki, güç dengeleri değişmediğinden,
aynen sürmüştür.
Aç gözlüler pusuda
tkinci faktör, finansal küreselleşmedir. Kote olan
büyük kuruluşlar, uluslararası finans pazannda reka-
bet içindedirler; yutulup gövdeye indirilmeden ya-
şamlann sürdürmek için hissedarlanna sürekli artan
verimlilik sunmak zorundadırlar. Anglo-sakson fir-
malan tarafindan saptanan norm -ki onlarkültür ola-
rak kısa vadeli randımanlara ayncalık tanırlar- yüz-
de 12 ile yüzde 15 arasındadır. 'Sana lOOfrankyan-
nm, bu bana yü sonunda 15 frank getirir', gibi. Bu
kurala uymayan büyük firmalar Borsa'da çabucak
hıcuz' hale gelirler. Bu ise, finansal pazann yırtıcı-
lannın açgözlülüğünü kışkırtır. Bu yüzden büyük
gruplann tümü, sermayenin istemlerini yerine getir-
mek için maliyetlerini kısıtlamaya bakarlar.
Üçüncü faktör, teknolojik devrimdir. Ekonomist
Dainel Cohen ve Patrick Artus, Fransa'da katma de-
ğerin nasıl paylaşıldığını sektör sektör incelediler. İş-
te vardıklan sonuç: Ortalama olarak bu paylaşım,
kuşkusuz, sermayenin lehinedir. Ama olay tekdüze
degildir Sanayi ile sınırlıdır ve özellikle de teknolo-
jinin ileri olduğu kuruluşlar için gecerlidir. Daha açık
bir deyişle, uç sanayiler robotlaşma sayesinde kârla-
nnı katlamışlardır. Bu ise kuşkusuz, kalifiye olma-
yan iş gücünün dışlanması sayesinde gerçekleşmiş-
tir.
PascalRkne