Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 1998 ÇARŞAMBA
HABERLER
Biz Yemen 'den çekilince, kalan Türkler İmam Yahya yönetimine kalkınmada yardımcı
olmuş. Bugün hâlâ Osmanlı 'nın bıraktığı telgrafağı geliştirilerek kullanılıyor
Her yerde Osmanlı mühürü" * ~ * ^ orukta Osmanlılardan
m \ kalmış, yan yıkılmış ama
m W hâlâ kullanılan bir kale
M -^ vardı. Sağlam kalan
bölümünde bir askeri karakol,
gözetleme görevini yürütüyordu.
Babam ve arkadaşlan herhalde bu
kaleden etrafı gözlemişlerdi.
Etraftaki kayalık sarp bölgenin
başka bazı doruklannda da benzer
kaleler görülüyordu. Kaledeki
subaya veda ettik, ama partililer bizi
bir kez de kent içinde bölge
komutanının vıllasmda ağırlamadan
bırakmadılar. Büyük bir salonda
sedirler üzerinde oturarak kahve
içtik. Cömert ev
sahiplerimiz aynlırken
ceplerimizi de yörenin
lezzetli badem ve
kişnişiyle doldurdular.
Menaha, yolun yansında
bir yer. Tekrar döne döne.
ine çıka ilerledik, birçok
sarp geçitten geçtik.
Ürdün'den
Yemen'e İ
ERDAL İNONI
^Zudeyde'den Sana'ya dönerken
etrafımızdaki sarp araziye baktığımızda,
babamın anılannda dört beş yerde kesin
muharebeden söz ederek "8-10 günde
Sana'ya vardık" diye çok kısa biçimde
özetlediği harekâtın aşamalannı
hayalimizde canlandırmaya çalışıyorduk.
İmam Yahya'nın gözü pek savaşçılannın
koruduğu bu bitmez tükenmez kayahklan
8-10 günde aşmanın ne kadar önemli bir
başan olduğunu anhyorduk.
düzlüğüne indik. Çöle
benzeyen. ama bazı yerlen
ekili bir düzlükte yanm
saat kadar son hızla
gittikten sonra Hudeyde'ye
ve Kızıldeniz"e vardık.
Yemen'in Aden'den sonra
gelen önemli limanı
Hudeyde, rurizm ve ticareı
sayesinde hızla gelişen bir
kent görünümünde.
Sözleştiğimiz otelde
Turizm BakanlığYnın bir
görevlisi bizi karşıladı.
Beraber şehri gezdik.
Osmanlı döneminden
ayakta kalan yapılar.
Sana'dakinden çok daha
az. Denize yakın kıyı
şeridinde Osmanlı
valilerinin kullanmış
olduklan bir büyük konak
var.
Osmanlı Mahallesi
gezerken toz toprak içindeki bozuk
yollar ve her tarafta birikmiş çöp
yığınlan bu güzel görünümü
maskeliyordu. Sana'da dolaşırken
birkaç uzman belediyecimizin
Yemen'de bir süre kalmalannın
dünya mirasını zenginleştirebileceği
akhmdan geçti.
Sokakta gördüğümüz Yemenliler,
geleneksel giysiler içindeydi.
Kadınlar yalnız gözlerini açıkta
bırakan bir siyah çarşafa
bürünmüşlerdi. Erkekler ise üstte
entari ve ceket. altta entarinm uzun
eteği ve bellerinde büyük bir kemere
takılı "cenbiye" denilen ucu kıvnk
kısa bir hançerle
donanmışlardı. Bu
hançerin tıpkı bizim
kravatımız gibi giyimi
tamamlayan bir süs eşyası
olduğunu, kimsenin
cenbiyesine el atmasının
söz konusu olmadığını
büyükelçimiz söyledi.
Tamir ediliyor, müze
olacakmış. Osmanlı
Mahallesi diye bilinen bir
semtteki bütün eski binalar
yıkılmış, yerlerine yenileri
yapılmış. Eskı limanın
ağzında harap durumda bir
kale var. Içeride, denize
karşı mevzilenmiş, tarihi bir top
kullanılmaz halde. Burada da bir
askeri karakol kaleyi beklıyor.
Kalenin hemen yanından denize
doğru uzanan bir iskele var. Babam
geldiğinde liman buradaymış. Sonra
daha ileride bir yere alınmış.
Hudeyde'den Sana'ya dönerken
etrafımızdaki sarp araziye
baktığımızda, babamın anılannda
dört beş yerde kesin muharebeden
söz ederek "8-10 günde Sana'ya
vardık" diye çok kısa biçimde
özetlediği harekâtın aşamalannı
hayalimizde canlandırmaya
çalışıyorduk. İmam Yahya'nın gözü
pek savaşçılannın koruduğu bu
bitmez tükenmez kayahklan 8-10
günde aşmanın ne kadar önemli bir
başan olduğunu anhyorduk.
Ahmet Izzet Paşa, kendı anılannda
(*) bu harekât hakkında daha
aynntılı bilgi \ eriyor. Menaha'dan
hareketin on ikinci günü zafer
kazanılmış olarak Sana'ya girildiğinı
söylüyor ve bir ay içinde Yemen'ın
asilerden geri alınması başansına
ödül olarak Ayan üyeliğine
getirildiğini ekliyor. Hudeyde'deki
hazırhk sırasında, Yemen'deki
subaylar arasında bozulmuş olan
disiplini yeniden kurmak için
uğraştığını anlatıyor ve bu uğraşa
kurmay subayı İsmet Bey'in
katkısını şöyle belirtiyor:
"tsmet Bey'in beni iridale.
müşkülpesentlik ve itaatsizükte ileri
giden subaylan, ki çoğu eski ikinci
'Çarsafı Osmanlı
getirdl"
Yemen'de kaldığım sürede
nadir olmakla beraber
yüzleri açık kadınlar da
gördüm. Üniversitede,
kadınlann bu durumunu
inceleyen bir eğitım ve
araştırma merkezi var.
Başkanı sosyoloji doktoru
Raufa Hasan yüzü açık
dolaşıyor. Üniversitede kız
erkek beraber okuyorlar ve
yüzleri açık kızlar var. Son
seçimde meclise iki kadm
milletvekili girmiş.
Birisiyle,
büyükelçi1iğimizdeki
yemekte konuşma fırsatı
buldum. "Seçim
kampanyasını hep yüzümü
açık bırakan giysilerle
yaptım. Başka türlü beni
nasıl taruyıp oy
Ahmet izzet Paşa, İnönü'yü anlatıyor ^ " ^ ^ ^
7. Ordu Komutam Mustafa Kemal Paşa (Orta sırada soldan üçüncü), Yemen Valisi Ahmet îzzet Paşa ve subay arkadaşla- bürünmek sizce, dinimizin
rıyla birükte Halep'te (1917). Ahmet İzzet Paşa kendi anılannda tsmet İnönü'yü anlaürken; Hudeyde'deld hazuiık sırasın- getirdigi bir zorunluluk
da, Yemen'deld subaylar arasında bozulmuş olan disiplini yeniden kurmak için uğraştığuu belirtiyor. Ve bu uğraşa Kurmay mudur" diye sordum ve
subayı tsmet Bey'in (înönü) katkısını şöyle özetliyor: "İsmet Bey'in beni itidale, müşkülpesentlik ve itaatsizükte ileri giden beklemediğim bir yanıt
subaylan, ki çoğu eski İkinci Ordu'ya mensuptu, doğru yola yöneltmekte büyük himmet ve hizmeti geçmiştir."
orduya mensuptu, doğru yola
yöneltmekte büyük himmet ve
hizmeti geçmiştir."
Bu gezi sırasında her uğradığımız
yerde gördüğümüz büyük ilgi ve
itibar. kuşkusuz merkezden verilmiş
talimatlann sonucuydu. Ancak
merkezdeki yetkilileri böyle bir
davranışa götüren neden, inanılması
zor gelebılir ama, büyük ölçüde
babamın anılan olmuştu. Ben yola
çıkmadan önce Büyükelçi
Topçuoğlu, babamın
"Habralar"ında 16 sayfa tutan
"Yemen seferT bölümünü Arapçaya
çevirip yanımda getinnemi
önermişti. Böyle yaptım ve orada
her ziyaret ettiğim yetkiliye bir
nüshasını verdim. Sonuç,
tahminimin üstünde bir ilgi oldu.
Osmanlı belgelerl
Ilk görüştüğüm yetkili, Arşivler
Müdürü Dr. Kadı Ali Ahmed Abu El
Ryal idı. Anılan okumuş ve ondan
esinlenerek arşivden eski Osmanlı
belgeleri bulup çıkarmıştı. Örneğin
Yemen'de kullanılan ilk örnek
olduğunu tahmin ettiği bir ferman
gösterdi. Fermanın arka yüzü
Arapça yazılarla doluydu. Dr. Kadı-
Ali, çok sıkıntı çektikleri bir
dönemde ellerine geçen her kâğıdm
boş yerlenne bir şeyler yazdıklannı
söyledi. Sonra Osmanlı ordusuna ait
muhasebe belgeleri gösterdi. Yazılan
okuyamıyordum, ama kayıtlann son
derece düzenli tutulduğu belliydi.
Dr. Kadı-Ali'nin bizim için
hazırladığı bir tabloda, 1872'den
itibaren Yemen'de görev yapmış
Osmanlı valilerinin adlannı ve
hizmet yıllannı okuduk. İlk vali
Ahmet MuhtarPasa( 1872- 1873)
imiş. Ahmet İzzet Paşa sondan bir
önceki vali(1911-1913), sonuncu
vali Mahmut Nedim Bey (1913-
1917) Birinci Dünya Savaşı sonunda
Osmanlılar çekilince Yemen'de
kalmış. İmam Yahya'nın
yönetiminde görev almış.
Osmanlı döneminden geriye bir
milyonu aşkın Türk asıllı insanla
birlikte çağdaş bir devletin bazı
hizmet kurumlan kalmış. Bir
Amerikalı tarihçi (**), o geçiş
dönemini anlatırken Türklerin,
ülkenin sakin bölgelerinde
hastaneler ve pratik meslek okullan
kurmuş olduğunu, İmam rejiminin
bu hastanelerden yararlanmaya
devam ettiğini, Türklerin bıraktığı
telgraf ağının geliştirilerek
kullanıldığını söylüyor.
Osmanlı'dan kalan en önemli
mirasın askeri alanda olduğunu,
muntazam ordu kavramını İmam
Yahya'nın Osmanlılardan
öğrendiğini. Yemen'de
kalan bazı Türklerin bir askeri
akademi kurarak subay sınıfını
yetiştirdiklerini ve bu yeni sınıfın
sonradan Yemen siyasetinde önemli
bir değişim öğesi olarak rol
oynadığını belirtiyor. Gezimize
döneyım. Ertesi gün Dr. Kadı-Ali
bizi şehırde dolaştırdı. Eski Osmanlı
yapıtlan arasında 16. yüzyıldan
kalmış görkemli Bekiriye Camisi'ni,
duvarlan hâlâ sağlam duran bir
büyük kaleyi ve kışla ya da
komutanlık olarak yapılmış iki katlı,
gösterişli taş binalan gösterdi.
Ortaköy benzerî yapılar
Bu büyük binalardan bazılan harap
olmuş, ama bazılannı tamir ederek
kullanmaya devam etmişler. Harp
Akademisi'nin yerleştiği bir
Osmanlı binasını komutanın izniyle
gezdik. Istanbul'da. Beşiktaş-
Ortaköy arasında kıyı boyunca
uzanan büyük okul binalannı
andıran, sağlam görünüşlü heybetli
bir yapı. Osmanlı döneminde vali
konağı imiş. İkinci hatta, komutanın
büyük salonunda orururken
Ahmet İzzet Paşa ile kurmay
subaylannın bu odada çalışmış
olabileceklerini düşündük. Akademi
komutanı general de babamın
anılanyla ilgilendi ve bize çok itibar
gösterdi. Birçok armagan alarak
aynldık.
Bu Osmanlı binası surlar içinde
kalan eski şehrin hemen dışındaydı.
Içerideki eski Sana. kendine özgü bir
stili olan süslü ve zarif yapılanyla,
UNESCO'nun korunması gereken
"Dünya Mirası" listesine girmiş bir
bölge. Bir otelin terasına çıkıp etrafa
baktığımızda gördüğümüz manzara
gerçekten de, güzelliğiyle ünlü öteki
kentleri aratmayacak kadar
etkileyiciydı. Yazık ki aşağıda
aldım: "Hayır, bize çarsafı
Osmanlılar getirdi!" dedi.
Babamın anılan, bana Yemen
Dışişleri Bakanı ile uzun bir
görüşme yapma olanağını sağladı.
ABD'de biyokimya alanında doktora
yapmış, kültürlü ve deneyimli bir
devlet adamı olan Dr. El-İryani,
görüşmemizde, dikkatle okuduğu
anlaşılan anılar üzerinde ilginç
yorumlar yaptı.
Babamın birçok görüşüne
katıldığınıbelirttı.
Örneğin babam, Osmanlı
yönetiminin Yemen'i elde tutma
gerekçesi olarak Hicaz'ı savunmaya
katkısını gösterdiğini. ancak
başlangıçta söz konusu olabilecek
bu gerekçenin artık geçerliliği
kalmadığma işaret ediyor.
Dr. El-İryani, on altmcı yüzyılda
Portekizliler gemilerle gelip
Yemen'e çıktıklannda. bir haçlı
seferi anlayışı içinde gerçekten
Hicaz'ı ele geçirmek istediklerini,
ama Osmanlılann varlığmın bu
saldınyı engellediğini, daha sonra
ise böyle bir gırişimin söz konusu
olmadığım söyledi.
(*) Feryadım, Ahmet İzzet Paşa, Cilt
1, sayfa 98. Nehir Yavınları,
tstanbul, 1992.
(**) Contemporary Yemen, Politics
and Historical Background, s. 165,
Edited by B.R. Peidlam. Crown
Helm, London, Sydney and Center
for Arab CulfStudies, University of
Exeter.
SÜRECEK
SIFIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR e-mail: [email protected]
FRANKFURT - Paris'ten Frank-
furt'a gelir gelmez, kendimi Türki-
ye'ye gelmiş gibi hissettim. Her ta-
raf Türkçe konuşan yurttaşlarımızla
dolu. Havaalanında bilet alırken, te-
lefon kartı ararken dil bilmeseniz bi-
le hiç zorlanmazsınız, size yardımcı
olacak, Türkçe bilen birisini kolay-
lıkla bulabilirsiniz. istasyondan
Türkçe gazeteleri aldım, bir kafeye
oturdum. Garson yanıma geldi, gü-
lümseyerek yanıma yaklaştı, tanı-
mıştı, "OralAğabey, ne ıçersin" di-
ye sordu. Sevindim, kendimi mem-
leketime gelmiş gibi hissettim.
Havaalanında, gelecek uçağın i-
niş saatini sorduğum görevli, "Oğ-
lunuzu bekliyorsunuz değil mi?
Uçak saat 10.00'da inecek" ceva-
btnı verdi. Günlerdir Paris sokakla-
nnda, bir turist gibi dolaştığım §ün-
ler sona ermişti. Artık yarı yarıya Tür-
kiye'de sayılırdım. Gazeteleri karış-
tınp Türkçe TV'leri izleyip Türkiye
üzerine yazılar yazabilirdim.
• • •
Milli Güvenlik Kurulu'nun 27 Mart
'Irtica'ya Karşı Önlemler
toplantısından sonra gerilim yatış-
mış gibi görünüyor. Hükümetin "ir-
tica konusundaki önlemlerinin" as-
kerleri şimdilik "tatmin etmiş" oldu-
ğu söyleniyor. "Irticaya karşı önlem-
ler paketi" 8 yıllık eğitim dışında da-
ha çok pratik tedbirter içeriyor. Yu-
karıdan aşağı, yasağa dayalı bu
programın bir süre siyasi islamın
yükselişini durduracağı söylenebi-
lir. Yükselen laiklik dalgasıyla birle-
şen bu program, siyasi Islama dar-
beler de indirebilir.
Ya sonrası? Sonra ne olacak? Si-
yasi İslamın yükselişinin ana neden-
leri ortadan kalkacak mı? Siyasi Is-
lama hayat veren siyasi, ekonomik
ve toplumsal koşullar etkisini yitire-
cek mi? Laik çevrelerde son önlem-
lerte bir zafer sevinci yaşanıyor, ba-
zı çevreler ise yasağa dayalı önlem-
lerin daha da arttırılmasını istiyor.
Siyasi İslamın yükselişi üzerine
çok şeyler yazdık. Ancak bu tartış-
mayı yeniden yapmamız şart oldu.
Siyasi Islam, yalnızca sağcı partile-
rin oy kaygısıyla din sömürücülüğü-
ne göz yummasıyla mı yükseldi?
Çünkü son dönemde, işin hep bu
yönüne vurgu yapıldı, asıl nedenle-
ri ise neredeyse bilinçli olarak göz-
lerden kaçırıldı.
1970Tı yılların başında, RP'nin (o
zamanki Milli Nizam Partisi) büyük
şehirlerdeki oy oranını hiç gözden
geçirdiniz mi? Söyleyeyim, yüzde
3-5civarındaydı. 1995seçimlerinde
ise yüzde 20'lerin üzerinde. Yani
1970'lerde siyasi İslamın büyük şe-
hirlerdeki oy oranı, Türkiye ortala-
masının yarısına bile ulaşmıyordu.
1990'larda büyük şehirlerdeki oy
oranı Türkiye ortalamasının üzerine
çıktı. Bu değişim, siyasi İslamın gi-
derek büyük şehirlerde yoğunlaştı-
ğını ve bir dinamizm kazandığını
gösteriyor.
Böyle birgelişme nasıl gerçekleş-
ti? Hızlı bir göçle. Özellikle Güney-
doğu'daki savaş, yoğun bir Kürt gö-
çüne neden oldu. Bu göç hâlâ sü-
rüyor. Göç, ekonomik bir altüst olu-
şu, kültürel çatışmaları ve toplumsal
gerilimi, Türkiye'nin kaderini belirle-
yen şehirlere taşıdı. Gelir dağılımı,
yoksullaşan kitlelerin varoşlarda
toplanmasıyla, olağanüstü bir den-
gesizliği beraberinde getirdi.
Yoksulluk, kültürel uyumsuzluk,
çaresizlik, gelir dağılımındaki olağa-
nüstü adaletsizlik, Güneydoğu'da-
ki savaşta devlet görevlilerinin hoy-
ratlığı, geniş kitlelerde rejime olan
tepkiyi arttırdı, muhalefet isteğini
güçlendirdi. Siyasi Islam, işte bu bi-
rikimi peşine takarak adım adım bü-
yüdü, etkili bir siyasi güç haline dö-
nüştü.
Başka birçok etkenin yanında,
toplumsal adaletsizlik ve artan yok-
sulluk siyasi İslamın gelişmesinin en
önemli nedeni. "Irticaya karşı ön-
lemler paketi"nde, bu dengesizliği
ortadan kaldırmaya yönelik bir ba-
kış açısı olduğu söylenebilir mi? Ör-
neğin solu ezmek için ırkçılığı ve si-
yasi Islamı büyütme tercihinden
vazgeçildiğini gösteren bir gelişme-
den söz edebilir miyiz?
Hâlâ sokaklarda solcu kovalayan,
düşünceleri nedeniyle solculan hap-
se tıkan bir devlet anlayışının ege-
menliği altındayız. Milli Güvenlik Ku-
rulu'nda neden "Susurluk" ısrarla
konuşulmuyor? "Susurluk" bir dev-
let tercihi değil miydi? Bu tercih terk
edildi mi? Gelir dengesizliğini orta-
dan kaldırmaya yönetik bir çaba var
mı?
Sorunlan, demokrasi ve özgürfük
anlayışı içinde çözmek konusunda
bir gelişme olduğu umudunu taşıya-
bilir miyiz?
Siyasi Islam bir sonuçtur. "Susur-
luk" bir sonuçtur. Bu sonuçları ya-
ratan asıl nedenler masaya yatırıl-
madıkça, birileri bizi kendi yarattığı
canavardan "kurtarma"ya devam
eder.
GLOBALPOIİTÎKÜLTÜR
ERGIN YıLDıZOĞLU
Özür Dilemek Yeter mi?
Son yıllardagarip birâdettüredi. Bazı ülkelergeç-
mişte yaptıklan katliamlarta, eziyetlerle ilgili olarak
kurbanlanndan özür diliyorlar. Sonra bir şey olma-
mış gibi işlerine devam ediyorlar. Artık üstlerinden
manevi bir yük kalkmıştııi
"Atalannızı, çoluk çocuk, kadm erkek demeden
köylerinden kaldınp, gemilere doldurup, pamuk, tü-
tün plantasyonlanna köle olarak satmıştık. Yansı da
üstelikyollardaöldü. Çoküzgünüz, özürdileriz. Şim-
dişu çok taraflı ticaret anlaşmasına dönebilirmiyiz?"
Ya da: "Nanking'de 300 bin kadına, çocuğa teca-
vüz ettik, erkekleh öldürdük, üzerlerinde deneyyap-
tık. Ama üzgünüz. Şu yatınm anlaşmasını imzalaya-
lım mı artık?"
Bu tür günah çıkarmalann temizliğe yol açtığına,
Katolikler dışında kim inanır bilmem? Ben, suçlular
teşhir edilmeden yaşıyorlarsa, adalete teslim edilme-
den ve geçmişteki baskı ve eziyet yeterince tazmin
edilmeden, (Kimsenin kuşkusu olmasın ki bu eziyet-
lerin yarattığı ortamdan büyük ekonomik ve siyasi
kazançlar elde edildi) bu defterlerin kuru bir özür di-
lemeyle kapatılmasının büyük bir hakstzlık olduğu-
nu düşünüyorum.
Bill Clinton ın şatafatlı Afrika gezisi de bir özür di-
leme seremonisine sahne oldu. Clinton, kölecilik,
soğuk savaş sırasında Afrikalı diktatörler ile ABD
devletinin yakın ilişkileri, Ruanda katliamına zama-
nındatepki gösterilemediği için özür diledi.
NelsonMandela'nınbaşınagelenler için özür di-
ledi mi bilmiyorum. Bu konuda bir habere rastlama-
dım. Ancak Clinton, Mandela ile sarmaş dolaş; Man-
dela'nın kaldığı hücreyi ziyaret ederek "haa" olur-
ken, Manoeıa nın aa aKiınaan, DU ^U seneyıoiMnın
trkçı rejime verdiği bir listeye borçlu olduğu herhal-
de geçmiştir. Belki de Mandela, CIA'nın 1960'larda
Suhartoya. Saddam'a verdiği, 1980'lerdeGuate-
mala'daki ölüm tugaylan için hazırladığı listeleri de
hatırlamış ve bu listelerdeki insanlara göre ne kadar
şanslı olduğunu da düşünmüştür. ABD'nin, ırkçı re-
jimi yıkılana kadar desteklediğini de...
Irkçı rejim 1948'de kuruldu, diğer bir deyişle "Pax
Americana" başlarken, 1960'ların sonuna kadar
ABD yönetim çevreleri ve Wall Street Joumal, Fo-
reign Affaires, National Review, The Nation (*) gibi
yayın organlan (Ingıltere'de The Economist, Finan-
cial Tımes) ırkçı rejimi desteklediler: GüneyAfrika'nın
siyahlara ait olduğunu söylemek doğru değildi, zira
beyazlardan sonra bu bölgeye taşındılar; beyazlar
siyahlarayardım ediyor, kalkındınyordu. ABD'dekiırk
aynmcılığı ile Güney Afrika rejimi arasında bir ilişki
yoktu; siyahlar kendi kendilerini yönetemezler, vb.
1960'lar biterken ABD'de sivil haklar hareketi ırk-
çı statükoyu yıktı ve siyahlar için bir seri haklar, po-
zrtrf aynmcılık gibi son derecede önemli kazanımlar
elde etti. Bu koşullarda ABD yönetim çevreleri ve or-
ganlan, dillerını kısmen değiştirdiler. Bu seferde Gü-
ney Afika'yı, soğuk savaş söyleminin arkasına ka-
dar sığınarak "stratejik nedenlerden" dolayı destek-
lemeye devam ettiler. Bu arada daha yakın zamana
kadar, ömeğin Foreign Affaires (1979) dergisinde,
zaman zaman şöyle, fütursuz itiraflara da rastlanı-
yordu: "...doğası ve tarihi itibarıyla Güney Afrika,
Batı deneyiminin ve Batı ekonomik sisteminin aynl-
maz birparçasıdır." Bu makalenin yazan, bir Güney
Afrikalı gazeteciye "Reagan 'ın bildiği bir tekşey var,
o da beyazlardan yana olduğudur" diyecekti. Nati-
onal Review, 1986 gibi yakın birtarihte "Güney Af-
rika'nın siyah aydınlan ileri derecede sanayileşmiş
bir ülkenin ekonomik ve siyasi yönetimini üstlen-
meye hazırlar mı?" diye sorabiliyordu. Reagan,
Thatcher hükümetleri Güney Afrika'ya uygulanan
ambargoya karşı ellerindeki bütün diplomatik im-
kânlaria direndiler.
Bazılannın, "Bunlareskidendi, şimdi yeni zaman-
larda yaşıyoruz. Emperyalizm, soğuk savaş geride
kaldı" dediklerini duyar gibi oluyorum. Peki, öyley-
se, 1993'te Somali'de ABD askerierinin gelişigüzel
ateş açarak 1000'den fazla kadm, çocuk Somaliliyi
öldürdüğünü neden şımdi, o da Kanadalı bir "mu-
zır" gazeteci ortaya çıkardıktan sonra öğrenebiliyo-
ruz. (The Observer 22/03/98.) Ve bu katliamın, kont-
roldan çıkan bir özsavunma paniğınden değil de
planlı bir saldırıdan kaynaklandığını, helikopterierin,
sözde General Aidid'i yakalamak için gittikleri böl-
gede evlere anti-tank roketleri atarak katliama yol
açan olayı başlattıklannı da... Bize neden hep ABD'li
helikopter pilotunun cesedi gösterildi TV'de, ama
Somali halkının ölülerinden söz açan olmadı...
Neden, New York Tımes daha geçen ay Henri Ki-
singer'ı, Endonezya üzerine fikirterini soımak için
davet etti? Bu adamın tüm meslek hayatı boyunca
başka ülkelerin hükümetlerine ve muhalefetlerine
karşı komplo kurduğunu, diktatörleri desteklediğini,
vletnam Savaşı'nın taktisyenlerinden olduğunu bil-
miyor mu? Sistemde değişen bir şey yok. Içi boş
özür dilemelerin bu sistemde ilgiye değer bir iyileş-
tirme yapacağı da... Kim bilir belki de bu yüzden Clin-
ton, Güney Afrika parlamentosunda yarı yarıya boş
bir salona konuşma yaptı. Meclis üyelerinin çoğu
Clinton'ı dinleyeceklerine paskalya için evlerine git-
meyi tercih etmişlerdi. (The South Africa, Indepen-
dent, 27/03/98.)
C) Bu dergilerden alıntılar için Jacob Heilb-
runn 'un The American Porspect, sayı 36, Ocak - Şu-
bat 1998'de yayımlanan "Apologists vvithouth re-
morse. American Conservaties on South Africa"
makalesinden faydalandım.
Diyarbakır
Erdoğan DGM'de
yargıç karşısına çıktı
ENVERSEVİŞ
DİYARBAKIR- Istan-
bul Büyükşehir Belediye
Başkanı Recep Taj'jip
Erdoğan. Siirt'te yaptığı
"minareler süngümüz,
kubbeler miğferimiz, ca-
mikr ise kışlamız" sözle-
rini kullanması nedeniy-
le yargılandığı Diyarba-
kır 3 No'lu Devlet Gü-
venlik Mahkemesi'nde
suçlamalan kabul etme-
di.
Kimlik tespitinden
sonra iddianamesini oku-
yan savcı, sanığın Sı-
irt'teki mitıng sırasında,
halkı düşmanlığa tahrik
edici konuşmalar yaptığı-
nı öne sürerek, TCK'nin
312. maddesi uyannca 2-
5 yıl arasında hapisle ce-
zalandınlmasmı talep et-
ti.
Miting sırasında sade-
ce Ziyai Gökalp'in şiirini
okumadığını kaydeden
Erdoğan, Istiklal Mar-
şı'ndan da bölümler oku-
duğunu, bu konuşmasın-
daki esas amacının Ana-
dolu insanının birlik ve
bütünlüğünü belirtmek
olduğunu söyledi.
Mahkeme. kısa bir ara-
dan sonra dosyadaki ek-
sik belgelerin tamamlan-
ması için duruşmayı baş-
ka bir tarihe bırakü. Erdo-
ğan, DGM'den aynlırken
gazetecilerin sorulannı
yanıtlamadı.