Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 1998 PAZARTESİ
HABERLER
Erdal înönü, babası îsmet înönü 'nün 1918'de Güney cephesinde
îngilizlerle savaştığı yerlere gitti, gördü ve yazdı
'Teslim olabm cüyeni vururum'Fahri Belen'in kitabından... 3 Koiordu, 22-23 Eyiüi
gecesi Tobaz'dandoğuya doğru hareket etti. Cerze 'nin 7
kilometre doğusunda 'Ebu Malik 'te düşman tesirini göstermeye
başladı. Koiordu doğudan, kuzeyden ve batıdan gelen düşman
kuvvetlerinin arasında dört tarafa cephe aldı. Bu durumda fazla
kahnamazdı. Çünkü top başında on, makineli tüfeklerde 1Ö00
mermi kalmıştı. Su ve yiyecek deyokiu. Tümen ve alay
komutanları, koiordu komutanının yanına gelerek muharebeye
nihayet verilmesini istediler. Koiordu komutanı İsmet Bey teslim
olmanın askeri namus ile telijı kabil olamayacağım bildirdi.
Komutanlar mazbata yapmaya kalkıştılar. Bu harekete karşı da
koiordu komutanı 'Böyle bir mazbatayı getiren zatı kendi
tabancam ile öldürürüm' dedi."
• smet tnönü, 1985 'te yayımlanmış
7"Haüralar"ının birinci cildinde.
§ Yemen ve Ürdün'de Osmanlı Im-
_*. paratorluğu'nunbirsubayıolarak
görev yaptığı dönemlerdeki deneyim-
leri hakkında ilginç bilgiler verir. Ben
kendi anıianmı yazarken babamın bu
"Haüralar" kitabından yararlandım ve
bir yandan da kitapta adı geçen yerle-
ri merak etmeye başladım. Sonunda.
geçtiğimiz aylar içinde Ürdün \e Ye-
men'e iki gezi düzenleyerek bu yerle-
rin birçoğunu görme fırsatı buİdum.
tzlenimlerimi burada kısaca anlatmak
istiyorum.
Ürdün gezisi
1997 yılı Ekim ayı sonunda. Cum-
huriyet Bayramı'nı içine alan haftada
eşim ve arkadaşlarla birlikte Ürdün'e
gittik. Bu gezi sırasında bir gün Büyü-
kelçi Süha Umar'la beraber, babamın
anılannda geçen Eşşak mevkiini ara-
maya giriştik.
Birinci Dünya Savaşı'nın son yılın-
da 1918'de Osmanlı ordusu Suriye cep-
hesinde savunma yaparkerı, babam 3.
Kolordu'ya komuta ediyormuş. Bağlı
bulunduğu 7. Ordu'nun başında da
Mustafa Kemal Paşa varmış. lngilizle-
rin büyük güçler toplayarak 19 Ey-
lül'de başlattıklan saldirı karşısında
Osmanlı ordulan çekilmek zorunda
kalmışlar. Büyük güçlükler içinde ger-
çekleştirilen çekilmenin 3. Koiordu
açısından önemli bir aşaması Şeria
Nehri'nin batıdan doğuya geçilmesi
olmuş. Harekâtınbubölümünübabam
"Haüralar"ında şöyle anlatmaya baş-
lıyor: (*)
(*) İsmet Înönü, Hatıralar, 1. Cilt, s:
131,BilgiYayinevi, 1985.
"24 Eylül'de Şeria kenannda Eşşak
denilen me\kiye Kolordu'yu getirmiş-
tim. Önümüzde. geçitlerini bilmediği-
miz süratli akan bir nehir duruyordu.
Biz bu nehrin doğusuna geçecektik Ge-
çidimizikendimiz koruyacaktık Biitün
Kolordu'nun bulunduğu ordugâhtan
çıplak gözle vadideki ağıriık yığınlan-
nın düşman tarafından parça parça
toplandığı görülüyordu. Düşman sü-
ratle güneye üerleyerek bizim muhte-
mel geçitlerimize mani olacak mozile-
ri işgal ediyoıtlu. Bu esnada koiordu,
seyyar vasıtalan tahrip edümiş. günler-
den beri hertürlü iknıal tedbirierinden
mahrum olarak, son demirbaş erzakı-
nı veelde bulunan piyade dağ
silahlan için sa>ılı cephanesini
taşıyordu. Bu mahrumiyetlerin
hepsinden mühim olan endişe,
felaketler ve yipranma manza-
raları içinde emir altında bulu-
nan insanoğlunun ümidini konı-
yabilmek meselesiydi.
Eşşak'ta, akşam iizeri, tecrübeli
bir askerolan Tümen Komutanı Guhr
Bey, bütün alay komutanlanyla yanımı-
za gelmişti! Guhr Bey, alay komutanla-
nna atfederek, onlann vaziyetten çok
endişeli olduklarmı söyledi. Kendi dü-
şüncesinisorduğum zaman banameta-
netle cevaplar verdi. Kumandanlanm-
la kısa bir hasbıhal sonunda onları ya-
nnkigüç hareket üzerinde aydınlatma-
ya çalıştım..."
Sonra geçişi anlatıyor:
"25 Eylül 1918'de iki koldan 3. Ko-
lordu'yla Şeria Nehrinindoğusuna geç-
tik. Hareket ansızuı ve süratle tamanı-
lanmış, suya yaklaştığımız \e karşıya
geçtiğimiz zaman düşmanın tesirli ate-
şi bizim geçit hareketimize açılmıştır.
Elimizde kalan cephaneyi idare ederek
düşmanla dövüşüyorduk. İki geçit, pi-
yadenin belini aşan derinlikte ve sürat-
li cereyandaydı. Atlan yüzdürüyorduk.
Karşıya geçtik. Kıtalan toplamaya in-
tizam vermeye çahşıyorduk. Nehrin do-
ğusunda Guhr Bey "i. sınlsıklam, neşe-
li buldum. Vahuz bir kederi vardı. Ce-
bindetaşıdığı karısının ve kızının fotoğ-
rafı ıslanmıştı. Resmini saklamasını
sö> ledim. Mukaddes suda vafriz ed'dmiş
olmaktan resmin sahiplerinin çok sevi-
neceklerini konuştuk. Guhr Bey. kolay-
lıkla şakanın lezzetine varmıştı."
Bugünkü haritalarda Şeria nehri ya-
kınında Eşşak diye bir yerleşim merke-
zi yok. Konuştuğumuz Ûrdünlüler
"Eşşak" sözcügünün "dağ geçidi" an-
lamına geldiğini söyleyerek. babamın
yanındakilerin o zaman kullandıklan
bu sözcüğun bir yer adı olmayıp sade-
ce bir geçit yerine vanldığını belirt-
mekte olduğunu tahmin ettiler. "Haö-
ralar"ında babam, nehri geçen birlik-
lerin aynı gün yürüyerek Aclun'a eriş-
tiğini söylüyor. Aclun. bilinen bir kent.
Haritada Aclun'u bulduk ve 1918'de
Üçüncü Kolordu'nun bu kentin batı-
sında bir noktada nehri geçmiş olduk-
lannı düşünerek, o bölgeye gitmek
üzere büyükelçimiz ve askeri ataşesiy-
le birlikte Amman'dan otomobille ha-
reket ettik.
Türk şehitliğini ziyaret
Yolda, Amman'ın kuzeyindeki Salt
kentine uğradık ve oradaki Türk şehit-
liğini ziyaret ettik. Ürdün'den çekilme
sırasında, bir grup asker bu şehrin or-
tasındaki bir tepenin yamacında bulu-
nan bir mağarada son bir savunma yap-
mışlar. Ürdün hükümeti. kentin bu böl-
gesini onlann anısına Türk şehitliği
olarak ayırmış, bizim hükümetimiz de
mağaranın bir bölümünü bir anıt me-
zar, bir bölümünü de müze haline ge-
tirmiş. Arutmezar'da saygı duruşunda
bulunduk. Sonra müzeyi gezdik. Bi-
rinci Dünya Savaşı dönemine ait güzel
resimler vardı. Onlara baktım, komu-
tanlan tanımaya çalıştım.
şeria geçişi aynı'
Bir masanın üstünde Genelkur-
may'ın yayımladığı harp tarihi kitapla-
nndan ikisini gördüm. General Fahri
Belen'in yazdığı, "Birinci Cihan Har-
bi'nde Türk Harbi, 1918 Ydı Hareket-
leri V. Cilt" adlı kitap ile yazar adı ta-
şımayan, "Sina-Fdistin Cephesi IV. Cilt,
2. Kısun" adlı kitap. Belgelere dayanan
bu uzmanlık eserlerinde nasıl birbilgi
bulacağımı merak ederek hemen ki-
taplan kanştırdım ve her ikisinde de
Şeria geçişinin hemen hemen aynı şe-
kilde yazıldığını gördüm. Fahri Be-
len'in kitabında, s. 89'da şöyle anlatı-
lıyor:
U
3. Koiordu, 22-23 Eylül gecesi To-
baz'dan doğuya doğru hareket etti.
Cerze'nin 7 kilometre doğusunda' Ebu
Malik'te düşman tesirini göstermeye
başladı. Koiordu doğudan, kuzeyden
vebatıdan gelen düşman kuvvetlerinin
arasında dört tarafa cephe aldı. Bu du-
rumda fazla kahnamazdı. Çünkü top
başında on, makineli tüfeklerde 1000
mermi kalmıştı. Su ve yiyecek de yok-
tu. Tümen ve alay komutanlan, koior-
du komutanının yanına gelerek muha-
Babasırun 'Hatıralar' adlı kitabL, kendi anüaruu vazarken Erdal tnönü've en büvük ka\Tiak oldu.
rebey^ nihayetverilmesini istediler. Ko-
iordu komutanı İsmet Bey teslim olma-
nın askeri namus ile telifi kabil olama-
yacağuıı bildirdL Komutanlar mazba-
ta yapmaya kalkıştılar. Bu harekete
karşı da koiordu komutanı Böyle bir
mazbatayı getiren zatı kendi tabancam
ile öldürürüm' dedi.
24 Eylül sabahı etrafta düşman gö-
rühnüyordu. Koiordu,geçit batısınaso-
kulan düşman süvarisini vararak neh-
ri geçmeye karar verdL Öğjeden biraz
ev\el H'inci Tümen sağda, l'uıci Tü-
men solda olmak üzere iki kol halinde
yürihüşe geçti, birtikler muharebe ede-
rek geçide doğru ilerlediler. 7rinci
Alay'uı l'inci Taburu esir oldu.
Düşman ateşi altında nehir geçilir-
ken birçok yarah ve şehit veriliyordu.
Nehir geçildikten sonra da kuzeyden
güneyedoğru nehrin doğusunu takip e-
den smarinin hücumu başladı. Kuzey-
den sallarla gelen bir küçük düşman
müfrezesi de nehrin batısında kalan son
kademeyi esir etti. Nehri geçebilen
3'üncü Koiordu birlikleri 24 Eylül ak-
şanu geçit yerine 18 kilometre mesafe-
de olan Aclun'a vardılar."
Böylece harp tarihindeki anlatım,
babamın anılannabir gün farkıyla uyu-
yordu. Yalnız tabanca ile öldürme teh-
didini ilk kez bu metinde okuyordum.
Böyle bir uyan yaptığını babamdan hiç
duymamıştım. Salt'taki şehitlikten ay-
nlmadan önce ataşemiz Albay Şeref
Küçüködül konuk defterine izlenimle-
rimi yazmamı istedi. Kalemi elime al-
dım, yazmaya davrandım ve birden du-
rakladım. . - ,«,
Daha önce Türkiye'de ziyaret etti-
ğim şehitliklerdeki defterlere bir şey
yazarken hep "Vatan için canlannı fe-
da etmiş şehitkrimiz" diye başlardım.
Fakat Ürdün bugün artık vatanımızın
bir parçası değildi. Onun için, bu kısa
duraklamadan sonra. "Görevleri uğ-
runda canlannı feda etmiş şehitkrimi-
zi saygı ve rahmetle anıyorum!" diye
yazdım ve bir taraftan da bir impara-
torlukta yaşamanın insan kaderini na-
sıl etkilediğini düşündüm.
Salt'tan çıktık, önce batıya, sonra ku-
zeye ilerledik. Deyr-Alla'yı geçtik.
Yol, Şeria, ya da bugünkü adıyla, Ür-
dün nehrinin doğusunda nehre paralel
olarak kuzeye doğru devam ediyor. Ne-
hir, aşağıda vadide akıyor ve yamaçta-
ki yeşillikler yüzünden bizim bulun-
duğumuz yerden h»ç gözükmüyor.
Doğuda Aclun'la batıda Nablus'u
birleştirecek bir çizginin biraz güne-
yinde bir bölgeye geldiğimizde bizi
nehre götürecek bir yol aradık. Yolun
batısında ekili ya da ağaçlıklı çiftlik
arazileri var.
Böyle bir araziye giren bir toprak
yol bulduk \e ona saptık. Biraz gittik-
ten sonra yol bir sınır karakolunda son
buldu. Askeri bölgeye gelmiştik. Neh-
rin öbür tarafında Israilliler vardı.
Sürecek
BtZBÎZE
ERDAL ATABEK
Okullarda Oğretilen Din
Kültürü mü?
Çocuklara "din kültürü" hangi yaşlarda ve nasıl
verilebilir? Çocuklara "din dersieri" verilmeli midir,
eğer verilecekse kimler tarafından verilmelidir? Bu
soruların yanıtlan sanıldığından daha önemlidir.
Çünkü "her çocuk küçük yaştan başlayarak kendi
dinini öğrenmelidir" diyenler olduğu gibi, din eğiti-
mini gereksiz bulanlar da, eğer böyle bir konu ög-
retilecekse toplumbilim dersinde verilmesi gerekti-
ğini söyleyenler de vardır.
Öncelikle okullanmızda "zorunlu din dersleri" ola-
rak öğretime konulan "din kültürü ve ahlak bilgisi"
dersleri bir din kültürü eğitimi mi yapmaktadır? Bu
soruya verilebilecek yanıt, "hayır" olmalıdır. Çünkü
konunun kitaplan incelendiği zaman görülmektedir
ki, oğretilen din küttürü değil, Islam dininin Sünni
mezhebinin itikat ve ibadet usulleridir. Bu eğitim din
kültürü amaçlı değildir, islam dininin Sünni mezhe-
bine bağlı dindar kişiler yetiştirmek amaçlıdır.
Din kültürü dersi, dinlerin ilk çıkışından başlaya-
rak totem dönemini, çoktannlı dinleri, tektannlı din-
leri kendi kültürleri içinde öğreten bir programla ve-
rilir. islam dini de gelişimı içinde, mezhepler hakkın-
da bilgi verilirse, bütün mezhepleri tanıtarak anlatı-
lırsa "din kültürü" dersi olur. Din kültürü dersinin
amacı, dindar kişiler yetiştirmek değil, dinleri öğre-
nen kişiler yetiştirmektir.
llkokul çocuklanna "din eğitimi" yapmak ise, eği-
tim sayılmaz, şartlandırma sayılır. Çünkü din, Tann,
kutsal kitap gibi soyut kavramlar, ancak bilişsel ge-
lişimin "soyut kavramlan anlayabilecekgelişme dö-
neminde" anlaşılabilir. Soyut kavramları anlayabi-
lecek yaşta olmayan çocuklara "din dersi", "inanç
ve ibadet dersleri" vermek, eğitim değil telkindir,
şartlandırmadır. Özellikle çocuklara erken yaşlarda
din derslerinin verilmesi, ibadet zorunluluğu ya da
özendirmesi yapılması da kendi düşüncesini kullan-
masına fırsat bırakmadan şartlandırmanın gerçek-
leşmesi içindir. Böyle bir öğrenim, sadece ezbere
dayalı neden-sonuç ilişkisi kurulmadan kabul et-
meye dayalı, düşünceyi yasaklayan bir bîlgi-iştem
ambargosu olacaktır. Bu bakımdan, küçük yaşlar-
daki çocuklara (ilkokul çocuklan ve ortaokul çocuk-
lan) din eğitimi yapmak, eğitimle ilgisi olmayan bir
şartlandırmayı beyinlere yerleştirmektir.
Bilim ve Teknik dergisinin '98 Mart sayısında,
"Beynin Kişisel Işlevlerini Ölçmek" adlı yazıda, bey-
nin bilişsel işlevleri içinde olan algı-dikkat-bellek-
muhakeme gibi yetilerin hangi dönemlerde gelişti-
ğine ilişkin önemli bilgiler verilmektedir:
"Araştırmanın sonuçlarına göre, dikkati odakla-
yabilme ve sürdürebilme, otomatik olarak biryöne
yönelirken kişinin dikkatini başka bir yöne çevire-
bilmesi, yani dikkatle ilgilizihinsel etkinliklehn tümü,
algı ve tepki kontrolü, lise düzeyinde tam olarak ge-
lişmektedir Dikkate ilişkin zihinsel faaliyetlerin lise-
de eriştiği düzey, daha sonraki eğitim aşamalann-
da an/am/ı bir değişiklik göstermeksizin korunmak-
tadır.
Araştırma, belleğin çeşitliyönlerinin; kısa ve uzun
süreli bellek, görsel bellek, sözel bellek ile öğren-
me ve yeteneğin ilkokuldan liseye kadar belirii bic
düzeyde kaldığını göstermektedir. Bu zihinsel faali-
yetlerde gelişme üniversite eğitimi ile olmaktadır.
Bunun gibi soyutlama yeteneği, duruma uygun
stratejileri belirleyebilme ve uygulayabilme, zihin-
sel bakımdan esnek olma, yaratıcılık, yani insanın
algılamasını, düşünme biçimini, davranışlannı yö-
neten işlevler ancak üniversite düzeyinin üst sını-
nnda edinilmektedir.
Doğru düşünme yeteneği, zihinsel hız, akılyürüt-
me, yani genel yetenek, eğitimin her aşamasında
bir öncekine göre daha gelişmektedir.
Araştırmada, incelenen zihinsel süreçlerin hiçbi-
ri ortaokul düzeyinde gelişimini tamamlayamamak-
tadır.
... Çocuklar soyut ve karmaşık olan din felsefe-
sini anlayabilmek ve değerlendirebilmek için gerek-
li zihinsel özelliklere ve güce o yaşta sahip değildir.
12-14 yaşındaki çocuklarda mantıksal düşünme
süreci daha yeni başlamış ve hiçbir zihinsel işlev ge-
lişimini tamamlayamamıştır. Somut ve karmaşıksis-
temi anlayabilme için ezbeheme durumunda kalan
çocuk, mantıksal düşünmenin tümdengelimci
mantığına koşullanır. Bu koşullanmış bireyler her
olayı, her durumu dinsel öğretilerden yola çıkarak
açıklama eğilimindediher. Önlariçin kesin doğrular
ve kesin yanlışlar vardır; olasıhklar yoktur."
Prof. Dr. Sirel Karakaş'ın danışmanlığında Gül-
gün Akbaba tarafından yazılan yazı durumu açık-
lamaktadır.
Sekiz yıllık eğitimin sürekliliği özgür beyinler ye-
tişmesi için yeterli değildir. Din eğitimi, okullann eği-
tim programlanndan çıkarılmalı, gelişmekte olan
beyinler şartlandırma yoluyla yapılan engellemeler-
den kurtanlmalıdır.
Milli Eğitim'in yöneticileri, ne diyorsunuz?
Manisak gençler özgürlüğe Ssnnyorlar'
NECATt AYGIN
İZMİR - Tutuklu kaldıkları
2.5 yıl içinde üç cezaevi değiş-
tiren Manisalı gençler özgürlü-
ğe ısınıyor. Türkiye'nin ve Av-
nıpa'nın gündemine oturan ve
kamuoyunda "Manisalı Genç-
ler davası" olarak bilinen \ e lz-
mir DGM'de yargüanan, Em-
rah Sait Erda, Aşkın Yefin ile
Levent Kıhç. "Biz hiçbir zaman
suçlu değildik. suçlu olmadık.
İşkenceyle verilmek istenen me-
saj rüm topluma yönelik olup,
sadece biz değil, toplum da ceza-
landınhyor" diyor. Üç genç.
geçmişi unutmayı akıllanndan
bilegeçirmiyor...
"Ozgüriüğe merhaba" diyen
Erda. Yeğın ve Kıhç. her plat-
formda tüm aydınlann. demok-
ratlann işkenceye karşı duyarlı
olmaları gerektiğine dikkat çe-
kerek, "Yani onlar... 'Bizim ıs-
tediğimiz gibi düşünün, aksi
takdirde başinıza bunlar gelır"
deniünek isteniyor. Kısaca, nasıl
bizim kapımız çahndıysa, her-
kesin kapısı bizim gibi bir gün
çahnabilir, bu nedenle işkenceye
karşı olmalıyız" mesajını \eri-
Emrah Sait
Erda, Aşkın
Yeğüı ile Levent
Kıhç, "Biz hiçbir
zaman suçlu
değildik, suçlu
olmadık.
İşkenceyle
verilmek istenen
mesajtüm
topluma yönelik
olup, sadece biz
değil, toplum da
cezalandırılryor"
divorlar.
yorlar 2.5 yıllık cezaevi süreci-
nin "şaşkınlığını'" yaşadığını
belirten Emrah Sait Erda, "Bi-
raz şaşkınhk var. Bu şaşkmlıgı
daha üzerimden atmış değilim.
Özgürlüğe aüşmaya çalışıyo-
runı. Şu anda ailemle özlem gi-
deriyorum" diyor.
Kamuoyunun kendilerine
verdiği destekle çok geniş bir
aileye sahip olduklannı dile ge-
tiren Erda. cezaevinde geçirdi-
ği süreç içinde bazı gerçekleri
çok iyi ögrendiğini \urgulaya-
rak şunlan söylüyor:
"Çok büyük bir aile olduğu-
muzu bize \erilen desteklerle
anladım. Bizi çok duygulandı-
ran anlar oldu. Biz bir kere ce-
zae>inden mahkemeyegetirilir-
ken, dışardaki kalabauk, daha
doğrusu ailemiz bize çiçekler at-
ü. Ve bizo mahkemeden ceza al-
dık. Bize işkence yapan polisler
beraat etti. Ama onlara kimse
çiçekvermedi. Onlar mahkeme
salonundan başlan önlerindeçı-
karken, biz mahkeme salonun-
dan her zaman olduğu gibi ba-
şırnız dik. alkışlarla çıktık."
Özgürlüğe ısınmaya çalıştı-
ğını, Emnıyet'te gördüğü işken-
ceyi yaşamı boyunca unutama-
yacağını belirten Aşkın Yeğin
ise duygulannı şöyle dile geti-
riyor:
"Yaşadıklannuzı bizim gibi
kamuoyu da unutmasın ki baş-
kalan işkence görmesin. İşken-
ce insanlık sorunu, onun için bu
tür olaylara karşı oluşacak tüm
tepkikıin yanında olmakistiyo-
ruz. İşkencegöreninsanlaria be-
raberolmak isriyoruz. Bu sorun,
beraber olursak aşılabilir."
Yeğin, bundan sonra tek ama-
cının Karadeniz Teknik Üniver-
sitesi'ndeki ögrenimine başla-
mak oldugunu sözlerine ekli-
yor.
Levent Kıhç da tutuklu kal-
dıklan sürede, Türkiye'nin ya-
ni sıra Kolombiya, Japonya, Al-
manya gibi birçok ülke gençle-
rinden destek gördüklerini,
bundan büyük mutluluk duy-
duklannı belirtip şunlan söylü-
yor:
"Hiçbirzaman kendimiri yal-
nız hissetmedik Dünyanın dört
bir yamndan mektuplar geldi.
Özellikle Almanya'daki gençle-
rin, her hafta bir kilisede 5 mum
yakarak bizi anmalan bizi çok
duygulandınyordu. Bu duygu-
ları yaşamak çok güzel şey..."
ODP'den rantiyeci
belediye protestosu
Özgürlük ve Daya-
nışma Partisi İstan-
bul tl Örgütü üyeleri
yerel yönetim seçim-
İerinin yıldönümün-
de Sultanahmet'ten
tstanbul Büyükşehir
Bekdivesi'nin önüne
kadar "Haramilerin
saltanatım yıkaca-
ğız, Istanbul'u yağ-
nıacılardan kurtara-
cağız" pankartını
açaraktek sırayürü-
düler. "Mafya yağ-
ması durdunılsun",
"Tay>ip İstanbul'u
parça parça satı-
yor", "Gitti Refah
geldi Fazilet, de\am
ediyor rezalet" yan-
lı pankartlar taşıyan
partililer, belediye
önünde basın açıkla-
ması yaptdar. ODP Genel Başkan Yardımcısı \tilla A\-
temur ve İl Başkanı Mehmet Atay yapbklan konuşma-
da. toplumun iradesini ortaya koyabilmesi ve yaşanabi-
lir bir kent hayaü için artık halkın konuşması gerektiği-
ni belirterek "Türldye İstanbul'dan yönetiliyor. Biz ÖDP
olarak rantiyeci ve yağmacı zihniyeüi belediyetere geçit
vemeyeceğiz. Şimdi artık ÖDP var" diye konuşnılar.
"Söz yetki karar ikridar haika" ve "Adiİ düzen yalara.
sürdürüyor talanı" sloganlan atan topluluk daha sonra
olaysız şekilde dağıldı. (Fotoğraf: ALPER TURGUT)