11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Gültekin Çizgen 40. sanat yılmı sergiler, konferanslar ve workshoplarla kutluyor 'Fotoğraf izleyiciyle var ohırNURDAN CÎHANŞÜMUL "Saint George'da okurken günlerden bir gün kız okulu tarafindaki konferans salonunda toplandık. Herr Kasper çıkO. (Bu zat sonradan Avustuna Kültür Ofi- si'nde de uzun yülar çauşmış, iki iilke küJ- türünün birbirlerini tanımasına katkıda bulunmuştu.) Daha önee hiç gönnediği- miz bir genci tanıtn. Adam dünyayı geri- yormuş. yolculuklarmdan çektiği fotoğraf- lan bize göstermek istemiş. Salon karardı. Bugün ismini dahi bil- medtğim o kişininrenkiidialan birer birer projeksiyon perdesine düşmeye başladı. Dünvam değişmiş, icim ay dınlannuştı. Sa- lonun ışıklan tekrar vandığında, dünyada arük benim için yapdabilecek başka mes- lek. başka bir iş kalmamıştı.'" O günden bugüne vizörün ardında tam 40 yıl geçirdi Gültekin Çizgen- 40. sanat yılını 40 farklı etkinlilde kar- şılıyor Çizgen. tstanbul'un yanı sıra Bur- sa. Eskişehir ve Izmir'de sergiler, dia pa- norama gösterileri. konferanslar ve works- hoplar gerçekleştirmeye hazırlanıyor... 'Sanatta kendin olacaksm' -O günden bugüne geçen 40 yühk sanat yaşamınızda neter oldu?_. Hedeflerinize ulaşmak için bilinçli, programlı olursanız ortaya bir sonuç çıkar. Önemli olan kırk yılın sonunda da o so- nuçlan görebilmek. Fotoğrafçılık, Türki- ye'de öksüz bir dal olduğu için yapılanlar dikkat çekiyor ve öne çıkıyor. O günkü hedeflerimi hiç düşünemeyeceğim ölçüde aştığımı ve gerçekleştirdiğımi sanıyorum. Ancak dünyadaki gelişmeleri temel olarak aldığımızda, Türkiye'de her şeyin olduğu gibi kaldığını görüyoniz. Hayatımdan mernnunum, istediklerimi yaptım. Çok fazla iş üretebildim. Bunlar öyle ya da böyle yayımlandı. Fotoğrafm. yalnız bir ürün olarak çoğalmasıyla degil, kuramsal yönüyle de ilgilendim. Türkiye'de fotoğ- rafm kavramsallaşmasına katkım olduğu- nu söylüyorlar. En önemlisı gençlerin, bu konunun bir iş, yaşam biçimi oluşturabi- lecek bir kavram olduğunu anlamalan. - Fotoğraf sanabna naal yaklaşryorsu- nuz? Dünya olgusunda sanatın çok büyük m (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) A. ürk fotoğrafında önemli yeniliklere imza atan Gültekin Çizgen, vizörün ardında geçen kırk yılını kırk ayn etkinlikle sanatsevere tanıtıyor. 68-98 renkii portföy, 'Dört Mevsim Türkiye', Türkiye'ye Bakış', 'Çağdaş Türkiye Uzerine' adlı yapıtlan hazırlayan ve gezginliği fotoğrafçılığın bir parçası olarak gören Çizgen, yurtdışı seyahatlerine de devam edecek. önemi var. Ama ne yazık ki her şey sanat- tan ibaret degil. Ben doğrudan fötoğrafla uğraşıyorum. Fotoğrafin ikı temel ayağı var: Biri doğrudan fotoğraf; öbürü de de- neysel fotoğraf. Clkemizde deneysel fo- toğraf sürecinin bir gelişme gösterdiğıne ınanmıyorum. Hep dışandan bir şeyler beklendı ve kimse işin "bizden nasıl birşey kaulır" kısmıyla ilgilenmedi. Bu konuyla ilgilenen insanlar bundan rahatsız oluyor. Bu aslında onlar için göreve davet. Sanat- ta 'kendin 1 olmak çok önemli. - Bugüne dek kaç ülkeyi fotoğrafladı- nız? Beş kıtada 66 ülkeyi gezdim. E>ünyada belirli noktalara gidilebiliyor; yoksa ülke- nizi btle bir ömür gezemezsinız. Ancak bu şekilde o ülkenin genel ruhunu anla- mak, oradakı sosyo- ekonomik-kültürel yapıyı hissetmek mümkün. Kendimi bazi ülkelere daha yakın hissediyorum. Asya ülkelerine çok meraklıyım. her şeyin ora- da başladığını düşünüyorum ki tarih de bunu vurguluyor. Dünyada Batı kültürü dayatması ve etkisi var. Bunun dışında Av- rupa. Amerika. Afrika ve Avustralya"yı gördüm. Gezgınlik, fotoğrafçılığın birpar- çası. Sokaktan içeri hiç girmedım. Onü- müzdekı günlerde Malezya, Yenı Gıne, Buruni Kralhğı ve Sri Lanka'ya gidece- ğim. - Yurtdışı sergüerinize ilgi nasridı? Onlar fotoğraf ülkeleri. Meseleyı daha farklı ele ahyorlar. Buradaki bir sergiyi gezenle oradaki sergıyi gezenler birbirin- den çok farklı. En çok Çin'de açtığım ser- gi beni mutlu etti. Çin'de dört milyon ka- yıtlı fotoğrafçı var. Sergiye ilgi yoğundu. Fotoğraf, izleyicisine ulaştığı zaman var olan bir şey. Daha çok sergi, yayın gerekli - Pekhi multivizyonla ne zaman ttgüenmeye başladınız ? Fotoğrafın iki yönü var Biri sanat, di- ğeri uygulamalan. Ben ikisiyle de ilgile- nebildim. Bu benım şansım ve biraz da ıddiam. Multiv izyon önemli bir medya ka- nalı ve bu işte iyi olduğum söyleniyor. Bir- çok ülkeye iş yaptım. Dünyada da önem- li. Meslek uygulamasını çağdaş ve ileri ucundan yakalamak keyif veriyor. - Günümüzde Türldye'deki fotoğrafçıh- ğı ve fotoğraf eğitinıini nasıl değeriendiri- yorsunuz? Fotoğrafçılık bızde de giderek önemli bir hale geliyor. Ancak gönül hep daha fazlasını istiyor. Daha çok sergi, yayın, toplantı gerekli. Ülkemizde kuramsal ek- siklikler olsa da bir ilerleme var. Türki- ye'de fotoğrafca konuşulur oldu. Herkes bir ucundan kilimi dokuyor. 10 yılı aşkın süredir fotoğraf eğitimi de gelişti ve güzel sanatlar eğitimi yapan fakültelerde hem bölüm olarak hem de uygulama olarak y- er almaya başladı. Mimar Sinan ve Marmara üniversite- lerinin fotoğraf bölümlerinde daha iyi bir kadrolaşma ve donanım var. Fotoğrafçıla- nmızm alaylı yerine okullu olmalan, bir- çok alanda olduğu gibi güzel bir şey. Ben de konferanslar, sergiler ve panellerle kat- kıda bulunmaya çalışıyorum. Gençler üze- rinde bu işin yapılabileceği düşüncesi güç- lendiği ölçüde görevimi yerine getiriyo- rum demektir. - Gelecek planlannız neier? Yeni kitaplanm çıkacak. Fuji'nin finan- se ettiği 68-98 renkii porftfolyo çıkıyor. Mayıs ayında 'Dört Mevsim Türkiye' isimli albüm çıkacak. Benim hazırladıgım 'Türkiye'ye Bakış' ve 'Çağdaş Türkiye Üzerine' adlı iki kıtap var. Bunun dışmda yurtdışı seyahatlerim de devam edecek. Türk romanının genç isimlerinden Kaan Arslanoğlu 'nun yeniyapıtı 'Öteki Kayıp' çıktı Zamansızyülkesizbir evrenselronİahFECİRALPTEKİN Son yıllarda Türk romanına ha- reket getiren isimlerden Kaan Arslanoğlu'nun yeni çalışması Öteki Kayıp. Adam Yayınlan'n- dan çıktı. Yurtdışında, adı önem- siz bir ülkede, sığınmacılara yar- dım eden bir kurumda çalışan baş karakterin anlatımıyla tanık olu- yoruz romana. 'Öteki Kayıp', bu belirsiz ülkede baş karakterin sı- ğınmacılarla kurduğu ilişkiler ve yaşanmışlıklar çerçevesinde in- san haklan ve mültecilik sorunu- nu gündeme getiriyor. Arslanoğlu'yla 'Öteki Kayıp' üzerjne konuştuk. -Önceki romanlannızdaki gibi, 'Öteki Kayıp'm oluşumunda da gerçek yaşamdan yola çıktığmız söylenebiür mi? Romanlanmda gerçek yaşamın ve insanın sorunlannı aktarmaya çalışıyorum. . Gerçek yaşam önemli bir dayanma noktası, ama yeni romammda da kurmaca ger- çeklik ön plandatabii. Gerçeklik- ten etkilenme, ancak esinlenme boyutunda var oluyor. - Fethi Nad 'Öteki Ka> ıp'ta po- lisiye romana siyasal bir boyut ge- tirdiğinizden söz ediyor. Yeni ro- manımzın türünü nasıl tanımla- yabilirsiniz? 'Öteki Kayıp'ı klasik polisiye roman gibi tanımlamak doğru ol- maz. içinde polis olgusu pek az yer alıyor. Benim genel tarzım, • "Öteki Kayıp'ı klasik polisiye roman gibi tanımlamak doğru olmaz, çünkü içinde polis olgusu pek az yer alıyor. Benim genel tarzım, politik psikolojik roman." • Romanlanmda gerçek yaşamın ve insanın sorunlannı aktarmaya çalışıyorum. Gerçek yaşam önemli bir dayanma noktası, ama diğerlerinde olduğu gibi yeni romammda da kurmaca gerçeklik ön planda tabii. politik psikolojik roman. Bazı po- lisiye tekniklerden yararlandığım ve gerilım öğesini fazlaca kullan- dığım için yeni kitabımın polisi- ye roman türüne yaklaştığı söyle- nebilir tabii. - Kitabın anlartcısınm aynı za- manda romanın da baş karakteri olması, anlatnmnızı nasıl etidledi? Bunun birçok sakıncası var as- lında. Romanın gelışımı ıçensin- de romancı araya girip anlatılan kişi ve olaylann içyüzünü ortaya koyamıyor. Anlatılanlar. baş ka- rakterin gördükleriyle sınırlı kalı- yor. Ben bu yolu romanın gerili- mini besleyeceği için seçtim ve beraberinde getirdiği kısıtlamala- n aşmaya çalıştım. - Konuyu beyinörsetenmesige- çirmiş ildnd karakterin geriye dö- nüşleri aracılığıyla açımlamak da gerilimi arttırmak adına scctigi- niz bir yol muydu? Genye dönüşler, olayın son an- da çözümlenmesi, esas olayın giz- lenip dikkatin başka bir yere çe- kilmesi gibi teknikler, gerilimi sü- rekli kılmak. arttırmak ve tempo- yu korumak için kullanılır. Tabii bu arada gerçeklıği de olan bir du- rum söz konusu. Kişi beyin örse- lenmesine uğradıysa, gerçek ya- şamda da birtakım olaylan bölük pörçük, geçmişten yakına doğru ve gittikçe daha çok anımsaya- caktır. Zaman kurgusu içinde ro- manın ıç gerçeklığini sağlam tut- mak istiyorsanız, yaşamın iç ger- çekliğini de inkâr etmemeniz ge- rekir. - Aynntılann romanınızdaki tş- levibüyük. Aynntılar olmazsa romanda gerçeklik duygusu oluşmuyor. O- lay ve kişiler canlılığını yitiriyor, kurmaca ve yapay bir biçim ah- yorlar. Doğru şeyler söyleseniz de kötü edebiyat yapmış oluyorsu- nuz, okur da hiç tat alamıyor ta- bii. Aynntılar, özellıkle gerilim romanlannda ipucu ışlevi görü- yor, düşünme fırsatı veriyor ve olaylan birbinne bağlıyorlar. - 'Öteki Kayıp'ta ülke. kent ve millet isimlerini kapalı rutupçeşit- li harfler aracılığıyla ifade etmeni- n otosansür olarak nitelendirebi- ürmiyiz? Otosansür demek de tamamen yanlış olmaz belki ama. bu yolu seçmemin çok daha önemli ne- denlen var. Öncelikle Türkiye'de roman kavTamı pek oturmadığı için insanlar romanı, roman sana- tı ve dilı çerçevesinde değerlen- dirmiyorlar. Bellı birçevTenın in- sanıysanız ve o çevrenin duyarlı- lıklannı kullanıyorsanız, romanı- nız körü de olsa beğeniliyorsunuz. Ben tamamen gerçekçi ve belge- sel niteliğinde bir iş çıkarsaydım, ülke, millet ve yer isimlen kul- lansaydım. konu da oldukça gün- cel olduğundan, romanım politik bir bildiri gibi algılanacak, şurası doğru ya da şurası yanlış biçımin- de değerlendirilecekti. Ben, çeşit- li kodlar kullanarak bunun bir kurmaca gerçeklik olduğunu. bir roman olduğunu her sayfada oku- ra anımsatmak istedim. Aynca konu her ne kadar güncel de olsa insanın bazı temel sorunlannın ülkeden ülkeye ya da tarih boyun- ca pek değişmediği kanısmdayım. Oysa kı siz bir konuyu belgesel bir biçimde ortaya koyarsanız, yazdıklannız da o güne ait sorun- larmış gibi ele alınıyorlar. 'Öteki Kayıp', şu üç beş yılın olmadığı gibi şu ya da bu ülkenin romanı da degil. Olayı biraz daha evrensel boyutlarda kavramalan için oku- ra bir çağn... Utopia 'nın yazarı hukukçu Thomas More 'un yaşamöyküsü yayımlandı Adalet anlayışında avukatayer yoktu Kültür Servisi - Utopia'nın yazan Thomas Mo- re'un yaşamöyküsü Peter Ackroyd tarafından 'The Ufe of Thomas More' başlığıyİa okura aktanldı. Erişkinlik dönemine avukat olarak başladı More; önce 'sir' ilan edildi ardmdan da Ingiltere'de en yüksek rütbeli hâkimlere verilen 'Lord High Chan- ceDor' unvanını kazandı, Kral 8. Henry'nın danış- manı oldu. Kralın sohbet etmekten büyük zevk al- dığı düşün adamı ne gariptir, krala ve ülkeye iha- net suçuyla idam edildi. Ancak bu ölüm de ona bir ün getirdı. Yaşarken hukuk alanındaki çalışmalany- la sarayın gözdesi haline gelen More, ölümüyle de kilısenin kahramanı oldu. Sir Thomas More, Aziz Thomas olarak ölümsüzleşti. 1478 yılında Londra'da dünyaya gelen More, yar- gıç bir babanın oğluydu. Zamanın geleneklerine uygun olarak bilgi ve görgüsünün artması için bir Kardinalin evine yerleştirildi. Oxford'da gördüğü eğitimle Latince ve Yunancasını ilerleten More, Erasmus'tan parçalarçevirerek girdi yazın yaşarm- na. Hukuk eğitimini de New Inn ve Lincohı's Inn'de tamamladı. 23 yaşında baroya girmesini takip eden yıllarda bir dönem rahip olmayı düşündü. Zaman zaman kamçüarla ve dügümlü iplerle bedenini ce- zalandırdı. Ancak aşk onu girdiği bu yoldan geri döndürdü. Erasmus'un sözleriyle 'Iffetsiz bir ra- hip obnaktansa, iffetB bir kocaoüna\i yeğtedi've Ja- ne Colt'la evlendi. Hukuk yaşamında hızlı bir yükselış sergiledi Mo- re. Ticari davalara bakarken gösterdıği başanlar ne- denıyle 1509 yılında yargıçlığa yükseldı. 1523'te Parlamento sözcüsü olan More fakır insanlann da- valanyla başladığı hukuk yaşamında kısa zaman içinde sarayın davalannı üstlendi. Thomas More aynı zamanda bir yazar, bir şair, Avrupa çapında tanınan birhümanist, zorlu bir mu- halif, ayncalıklı bir üniversite egitmeni ve elbette Utopia'nın -olmayan ülkenin- yaratıcısiydı. Kendi- si bir avukat olmasına karşın onun ütopyasında avu- katlara yer yoktu. Çünkü yarattığı ülkenin basit hu- kuk düzeni profesyonel hukuk yorumculanna ge- rek duymuyordu. A\iikatlara gerek duyulmaması- nın bir başka nedenı de ütopyacı kişilerin en ada- letli düzenın hiç aracısız, tarafiann bire bir görüş- meleriyle sağlanabileceğine inançlanydı. Thomas More'un katolikler tarafından bir aziz olarak görülmeye başlaması Lutner'in görüşlerine karşı çıktığı döneme denk düşer. Luther'le adeta kanlı bıçaklı hale gelen düşünür. 8. Henry ıle din konusundaki tartışmalannda daha temkinli davTan- mıştı. Ancak kralın Anne Bofcyn ıle evlenmek için kansı Catherine'den boşanmak isteyip Papaya kar- şı Act of Supremacy denilen yasayı çıkarması bu karşılaşmayı kaçınılmaz kıldı. Önce sağlık durumunu bahane ederek Lord of Chancoller'luktan aynldı More. Ancak 8. Hen- ry'nın ünlü kişilerin çıkarttığı yasaya boyun eğe- ceklerine and ıçmesinı istemesi üzerine bunu ka- bul etmedı ve bir bahaneyle tutuklanıp Londra Ku- lesi 'ne gönderildi. More yargilanması sırasında dü- şüncesinı değıştırmesinın istenmesi üzerine "Suç, düşüncesini başkalannı yavmakla ohır. Oysa ben susrum sadece. Bö>ie susrum diye hiçbir yasa beni, adalete göre haklı olarak cezalandıramaz," dedı a- ma ıdam cezasına çarptınlmaktan kurtulamadı. Ya- sayı Tannnın yasalanna aykırı buluyordu More. Parlamento bir adamı kral ilan edebilir ama bütün dünyada Katolik Kılısesi'nin başı ilan edemezdi. tdam törenine bir şölene gider gibi özene bezene giyinerek gitti More. Celladma bir altın lira hediye ettikten sonra çeşitli espriler yaparak aynldı dün- yadan. BUA^AMADA ŞUKRAJV KURDAKUL Ölümünün 20. Yılında İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu Marksist kuramcılar bizim II. Meşrutiyet hareke- tini "devrimin küçük bir parçası" olarak nitelerken asker- sivil orta tabakanın demokratikleşme sava- şımındaki ağırlığına dikkati çekiyorlardı. Yan (ve de gizli) sömürge durumuna düşürülmüş ihtiyar imparatoriuğun tarihsel sürece armağan et- tiği bu iç dinamiğin Kurtuluş Savaşı'na da, laik cumhuriyete de önciilük ettiğini biliyoruz. II. Meşrutiyet aydınının birincil özelliği, ülkede "ilk"\enn öncüsü olmasıdır. Siyasal yaşamda partileşmenin öncülüğü... Işçi sınıfının sayısal azlığına karşın sendikalaş- ma öncülüğü... Düşün ve sanat yaşamında "yeni" kavramının öncülüğü. Yeni eğitim, yeni dil, yeni sanat, yeni insan, ye- ni aydın... II. Mesrutiyet'i Darülfünun'un son sınıfında kar- şılayan İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu dönemın or- taya çıkardığı "yeni aydın "lardan birıydi. Belirgin özelliği yeniyi "inkılap" kavramıyla bir- likte düşünmesi. Yalnızca 1910 tarihini taşıyan "Talim ve Terbi- ye'de İnkılap" adlı yapıtının adı bile doğrular bu yargıyı. Baltacıoğlu, 92 yıllık yaşamında (1886-1 Nisan 1978) demokratikleşme savaşımının değişik aşa- malanna tanık oldu. Dışandan izlemedi bu süreci. Hızlandıracak katkılarda bulundu değişmeye. Hat ustalığının yanı sıra oyun, roman, fıkra ya- zariığı, Darülfünun'daki öğretim üyeliğinin (sonra rektörtüğün) yanı sıra Yeni Adam gibi bir derginin yönetmenliğini yaptı. Ama asıl öncü olduğu alan eğitbilimdi kuşkusuz. Bu özelliklerine bakarak çok yönlü bir aydın ola- rak niteleyebiliriz Baltacıoğlu'nu. Hilmi Ziya Ülken'in belirttiği gibi "kendisinden sonraki nesillerin pedagojik çalışmalannın hareket noktası" olduğu için çağdaş düşün tarihimizde ayn bir yeri var. Bu alandaki işlevini Çağdaş Türk Edebiyatı'nda şöyle betirtmiştim: "Baltacıoğlu'nun II. Meşrutiyet döneminde ya- yımladığı Talim ve Terbiye'de İnkılap (1910), Ter- biye Konferanslan (1915), Terbiye llmi (1916), Ma- arifte Siyaset (1918) adlı kitaplan eğitbilim dalın- daki yapıtlann ilk ömeklerindendir. Özellikle Içti- mai Mektep'te (1932) eğitimi bir kurum değil, bir olgu olarak kabul ettiğini belirterek bu olgunun' iç- timai ve ruhi cephelerini' incelemek istediğini ya- zar. Bu alandaki değişik, birbirlerine karşıt öğreti- leri de değeıiendirerek bütün sistemlehn yanlış ve doğru yönlerinin bilinmesini amaçladığını açık- lar." Bu türden çalışmalannı Rousseau'nun Terbiye Felsefesi (1925), Umumi Pedagoji (1930), Demok- rasi ve Sanat (1931), Terbiye (1932), Resim ve Ter- biye (1932), Tarih ve Terbiye (1933) vb. yapıtları ve • Yeni Adam'daki yazılanyla sürdürdugünü bıhyoruz. ' Baltacıoğlu "ilim, felsefe, teknik, ekonomı, ed?'- tim" sayfalanyla birlikte edebiyata da geniş yer ve- ren haftalık Yeni Adam dergisini 1 Ocak 1934'te yayımlamaya başladı. Nurullah Ataç, A. Hamdi Tanpınar, Sabiha Sertel, Sabahattin Ali, Peya- mi Safa, Abidin Dino, Hüsamettin Bozok, llha- mi Bekir, Müntekim Ökmen, Asaf Halet Çele- bi, Naim Tirali vb.'lerinin edebiyata ayrılan say- faiarında yer aldığı dergiyi 5. yılında Nâzım Hik- met şöyle tanıtıyordu: "Faşizme vanncaya kadar bütün irtica ve orta- çağ artıklan, istismarzihniyetiyle mücadelesi, Ye- ni Adam'ı Türk neşriyet dünyasında namusuna güvenilecek bayraklardan biri yapmıştır." Baltacıoğlu'nun Cumhuriyet'ten önce de dün- yadaki değişmeleri algıladığını söylemıştim. Dü- şüncelerini paylaşmadığı öteki kültür savaşımcı- lannın da uzağında kalmayan bir demokrasi anla- yışına sahipti Baltacıoğlu. örneğin Dr. Şefık Hüs- nü, Ethem Nejat, Sadrettin Celal ve arkadaşla- nnın yayımladığı Kurtuluş (1919) dergısine verdiği bir konuşma doğrular sanıyorum bu yargıyı. Rasih Nuri lleri'nin günümüz Türkçesine çevir- diği bu konuşmanın bir bölümünü okuyalım: "Bizde sınıfaynhğı varmı? Ve bu muhtelif sınıf- lann özel eğitim amaçlan varmıdır?" sorusunu ya- nıtlarken şöyle diyor Baltacıoğlu: "Kadın ve erkek eğitimindeki aynlık gittikçe bir meslek aynlığı oluyor. Demek ki yeni hayat ideali- miz kadınla erkek arasındaki sınıfayrılığını yok et- meye elverişli. Ekonomik sınıflar hakkında gerçi dikkate değer bir fikrim yoktur. Yalnız en eşitçi memleketlerde bile zenginliğin bugünkü bölünüş biçimini insanlığın başında en büyük bela sayıyo- rum. Artık bu musibete nasıl dayanmalı? 'Kanun nazannda eşitsin' dediğimiz insanlar köpekler gi- bi açlıktan ölüyohar. Servetler, debdebeler, israf- lar bu biçarelerin ölüleri üzerinde yükseliyor." Kültür dünyamızda misafır gibi yaşamadı Balta- cıoğlu, ev sahipliği yaptı. Hilmi Özbay'ın resim sergisi • Kültür Servisi - Bugüne dek 27 kişisel resim sergisi açan Hilmi Özbay'ın yeni sergisi Türkiye tş Bankası Erenköy Sanat Galerisi'nde yann açılıyor. Altmış civannda karma ve yanşmalı grup sergilenne de katılan sanatçmın pek çok yapıtı, yurtiçı ve yurtdışı olmak üzere özel ve kamu kuruluş koleksıyonlannda bulunuyor. Özbay, halen 19 Mayıs Universitesi Eğitim Fakültesi Resim Böfümü Resim Anasanat Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor ve sanatsal çalışmalannı sürdürüyor. Sanatçının sergisi, bayram \e pazar günleri dışında her gün 12.00-19.00 arası 24 Nisan'a dek i görülebilır. (358 28 41) j Mahedonya'da öğrenci festivali • Kültür Servisi -Akademi lstanbul Tiyatro Bölümü 3. sınıf öğrencıleri Işıl Kasapoğlu Atölyesi. 'Üsküp Dramatik Sanatlar Fakültesi'nin davetlisi olarak Makedonya'ya gitti. 'Dünya Tiyatrolar Günü' nedenıyleÜsküp'tedüzenlenen "9Tiyatro.Akademıleri ' Öğrenci Festivali'ne katılan öğrenciler. Sophokles'ın 'Antigone' adlı oyununu sergilediler. Festivale Türkiye'den Akademi lstanbul Tiyatro Bölümü'nün yanı sıra Lüblana (Slovenya). Belgrad (Sırbistan). Sofya (Bulgaristan), Tiran (Arnavutluk) ve Selanik'ten (Yunanistan) temsilciler katıldı. Balkan ülkelerınden festivale katılanlarla birlikte Csküp Türk Tiyatrosu'nun bir gösterisini izleyen öğrenciler. festival kapsamında düzenlenen workshoplarda da yer aldılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle