12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 1998 ÇARŞAMBA HABERLER T ü r k i y e ' n i n 1 0 0 y ı l l ı k t e s e t t ü r k a v g a s ı Şeriatınbayrağı: TürbanHALİL NEBİLER İstanbul Cniversitesi'nde 23 Şubat 1998 günü Rektör Prof. Dr. Kemal Alem- daroğiu'nun yayımladığı genelgeyle baş- layan \e kriz haline getirilen türban ey- lemlerinin uzun bir geçmişi var. Osmanlı tarihinde çarşaf-örtünme tar- tışması, 19. yüzyılda iyice kızışmıştı. Jön Türkler için özgürlük anlamına gelen Meşrutiyefin ilanıyla birlikte. bazı ka- dınlarpeçesizdolaşma\abaşlamıştı.An- cak ünlü 31 Mart ayaklanmasının neden- leri arasında örtünıne sorunu da yer aldı. Tartışma ası) dönüm noktasını Kurtu- luş Savaşı sırasında yaşadı. Savaşın için- de aktif olarak yer aîan kadmlar. kendıle- ri hakkında özgürce karar verebilmeye başladılar. K.adın demekleri oluştu. Cum- huriyet döneminde çarşafın. örtünün ye- rini Batılı giyim aldı. CHP \e DP \öne- timleri sırasında örtünme pek sorun ol- madı. Demokrat Parti"nin baskı yönetimine karşı oluşan 1960 hareketının liderlerin- den Cemal Gürsel. çarşaf için ~\üz ka- rasıdır.çarşafla namusun alakası \okrur" diyor. dönemın albayı Alparslan Türkeş, "Çarşafin kapkara bir \angın halindebü- tün yurdu sardığını gördünüz mü~ dıye konuşuyordu. Demokrat Parti dönemin- de açılan imam-hatipler. Kuran kurslan. Said-i Nursi'ye \e genel anlamda şeriata verilen ödünler. l%8"lerde örtünme ko- nusunda bir yere kadar gelmişti. Cum- hurbaşkanı Cevdet Sunay. 1968 yıhnın Mart ayında. "baa yerlerde kız ve kadın- lanmınn başlannı örtmeleri \e uzun giv- meleri için yapılan münasebetsiz teşeb- büsler"den sözediyordu. Yanı şeriatçılar insanlann haklarına ve inanç özgürlüğü- ne saldırarak örtünmeleri için baskı yapı- yorlardı. Neslihan Bulaycı olayı Aynı \ ıllarda ünı\ ersitelerde başörtü- sünden dolayı ilk sorunlar çıkıyordu. Ör- neğin 1968 yılına kadar ılahıyat fakülte- sinde bile başörtüsü takan kız öğrenci yoktu. Başörtüsünü takan ilk öğrenci Nes- lihan Bulaycı oldu. Ilahiyattaki öğrenci- ler Bulaycı'yı bayTak haline getirdiler Ancak kısa sürede aralarında sorun çık- tı. Bulaycı. "BeninancımolduğuMjinör- tünmüştüm. ama bunlann inancı İslamı bötmektir" dişerek başinı açtı. Bulaycı. kendisini İslamı siyasallaştırarüara kul- landınnamıştı. Hatlce Babacan olayı ' ? Başörtüsü tartışması. aynı yıl Ankara Üniversıtesi Dil Tanh Coğrafya Fakülte- si'ne sıçradı. Başını açmak istemeyen Ha- tfce Babacan derslere sokulmayınca. er- kek öğrencilerle birlikte günlerce süren birboykota başladı. Daha sonra 11 Nisan 1968 günü okuldan uzaklaştınlaıı Nuray Babacan "Başımı örttiiğüm için ahldım" diyordu. ama fakülte yönetim kurulu. Ba- bacan" ın u öğretmenlerine hakaret ettiği için atıldığım" karara bağlıyordu. şule Yüksel Şenler olayı O günlerde örtünme konusunda sö> le- dikleriyle gazetelerin sayfalarından düş- meyen bir isim Şule Yüksel Şenler'di. Şenler. IstanbuTda bir konuşmasında. "Başörtüsü saçı ve gerdanı gizlemeli. vü- cut hatlannı belli etmeyen mantoveya par- dösü gjyümelidir" diyerek tesettürün ana hatlannı çizerken salon alkıştan inliyor- du. Şule Yüksel Şenler. "Kanlı Pazar' gi- bi şeriatçı katlıamlardan önce Mehmet Şevket Eygi'yle birlikte il ıl dolaşarak pro- paganda yapmasıyla tanınıyordu. Av. Emine Aykenar olayı Başörtüsü tartışması. 70"li yıllarda avukat Emine Aykenar'ın. başörtüsüyle duruşmalara girdıği gerekçesıyle baro- dan atılmasıyla gündeme geldi. Baronun 29 Nisan 1973 ıarihli ihraç karan şöyley - dr. "Dinsel örtüyü. uygar giysi ve mesleki kılıkla bağdaşhrmak olanaksızdır. Ma- halli bir örtü olsa bile resmi görev anlajı- şıyla bağdaşmazT Avukat Emine Askenar da\ası. 1974 başında Danıştay'da sonuçlandı. Ayke- nar'ın avukatı. MSP \e MNP'nin ağır toplarından ŞenerBattal'dı. Danışta\ ka- ran A>kenar"ı haksızbuldu. Aykenar bir daha avukathğa dönmedi ve Milli Gaze- te'ye yazar oldu. Başörtüsü yasaklan: AP, MSP ve MHP'nın içinde yer aldığı Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde de sürdü. Ardından CHP \e daha sonra AP hukü- metlerinde de durum değişmedi. Başör- tülü öğrenciler ünı\ ersitelerde derslere giremediler. Darbe döneminde durum biraz kanş- tı. Darbenin lideri Kenan Evren, kadın- ların ev ve sokak kıyafetlerine karışma- yacaklannı. iş ve öğrenim sırasında bazı zorunluluklara uyulması gerektiğini be- lirtiyordu. Ordue\ lerine başörtülü ordu mensup- lan alınmadı. Ancak 12 Eylül bıryandân da tarikatlan. şeriatçı kuruluşlan destek- liyordu. Ilımlı tslam projesi devreye gir- mişti. Yıllarca tankat okullannda yetişti- rilen gençler. şımdi üniversitelere örtü- nerek girmek istiyordu. YÖK. bir genelge yayımladı ve 20 Ara- lık 1982'deüniversitelerdekızöğrencile- rin başları örtülü okula gelmesi yasaklan- dı. Uygulama 10 Ocak 1983'te başladı ve işin hile-i şenyesi. kız öğrencilerin peruk takarak okula gelmeleriyle ortaya çıktı. ve>a gelenek göreneklerine bovun eğme- yecekdenli eğitim gören baa kızlanmız ve kadınlanmtan sırf laik cumhuriyet ilke- lerine karşı çıkarak, dine dayalı devlet dü- zenini benimsediklerini belirtmek ama- cıyla başlannıörttükleri bilinmektedir. Bu kişiler için başörtüsü masum bir alışkan- lık olmaktan çıkarak. kadın özgürlüğüne ve cumhuriyetinıizin temel ilkekrine kar- şıbir dünva görüşünün simgesi halinegel- mektedin* Başörtüsünü destekleyen siyasiler işi komediye kadar götürdüler. ANAP Mü- letvekili Engin Cansızoğlu, 1987 yılında. başörtüsü yasağı kalkana kadar kravatını çıkanp kemer »ibi beline baâlayarak TBMM'ye geldi. Kenan Evren, Nesrin Konukçu hakkın- da Danıştay'ın verdiği karan 1986 yılın- da bir üst yazıyla YOK Başkanı'na gön- dererek 'türban'ın yasaklanmasını istedi. YÖK. en önemli geri adımlardan bin- ni attı ve "yükseköğretim kunımlannın dershane. laboratuvar. klinik. polikünik \e koridoıiannda çağdaş kıvafet ve görü- nümde bulunmak zomnludur" karannı aldı. Bugün süren tartışmalarda. başörtü- sünün klinikte mi dershanede mı takıla- cağı YÖK'ün mirası oldu. Oysa Danışta) menüğin \e insanlık idealinin temeli kılan uygar bir yaşanıa biçimidir... Derslikler- de. laboraruv arlarda. klinik. poliklinik ve koridorlarda bilimsel >öntemlerle jetişti- rilerek gerçeği bulmak için birlikte çalış- malar \apanlann kardeşlikleri. arkadaş- lıklan.dayanışmalan,yannlar içingerek- li iken onlan dinscl gerekleıie a\ ırmak. ki- min hangiinançtan olduğunu gösteren bir işaretle belli etmek. onlann \akınlaşmala- nnı. birlikte çalışıp yardımlaşnıalanm ve işbirtiğini önler... \asa hüknıü. anayasının Din \e \ıcdan Hürriyetı' başlığını taşı- \an 24. maddesine de a> kındır. Sosyal ve dinsel değertere.geleneklere saygı a> n, ba- şörtüsü için çıkan >asa>ı dinsel inançlara davandırmak ayndır. ^ ük.sckoğrvtim ku- rumlannda dinsel gi>im veesaslan içeren düzenleme. dinsel kurallardan anndırıl- mış dev let düzenine. giyim nedeniv le din- sel bir el atmada bulunnıadir..." Turgut Özal olayı Durum böyleyken Turgut Özal cum- hurbaşkanı oldu. tkinci cumhurıyetçilerin en büyük de\rirnci ilan ettiği. yere göğe sığdıramadığı Özal. olaya ağırhgını koy- du \e YÖK. 28 Aralık 1989 günü Öğren- Muhafazakâr ANAP iktidara gelince. uy- gulamayı \umuşatmaya. delmeye \e aş- maya çalıştı. Buna paralel olarak YÖK, 1984 yılında başörtüsü sözcüğü yerine türban sözcügünü koydu. Ancak 'türban' sözcüğü. YÖK'ün bıraktıgı en kötü mi- raslardan biri oldu. Öğrenciler türban fa- lan değil apaçık başörtüsüyle tesettüre gi- riyorlardı, ama hükümet. basın, kamu- oyu. herkes bu tesettüre türban diyordu. Nesrin Konukçu olayı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi öğren- cisi Nesrin Konukçu, başörtüsü konusun- da açtığı da\ada. taktığı türban değil ba- şörtüsü olduğu için haksız bulundu. Da- nıştay da aynı karardaydı. Daha sonra (1989 yılında) Anayasa Mahkemesi'nin üni\ersitelerde başörtü- süne ızin \ eren yasanın ıptali gerekçesin- de de \er alacak bu karar şö>leydi: "...yeterli eğitim ve öğretim görmemiş kızlanmız. hiçbir özel düşünceleri olmak- sızın. içinde yaşadıklan toplumsal çev re- nin. gelenek ve göreneklerin etkisi alünda başlannı örtmektediıier. Ancak bu konu- da kendi toplumsal çev relerinin baskısına karan açıktı. Başörtüsü. türban yasaktı... Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı bir dün>a görüşünün simgesiydi. Kargaşa arasında 27 Aralık 1988 tari- hinde ÂNAP'lılann oylanyla 3511 sayı- lı >asa de\reye girdi. Yasa değişikiiği. "Yükseköğretim kurumlannda dersha- ne, laboratuvar. poliklinik. klinik ve kori- dorlarda çağdaş kıvafet ve görünümde bulunmak zomnludur. Dini inanç sebe- biyle boyun ve saçlann örtü veya türban- takapaülmasıserbesttir" hükmünü getir- dı. Anayasa Mahkemesi, Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mart 1989 günü yasayı ip- tal ettiğini açıkladı. Karar. bire karşı 10 oyla alındı. Tek karşı oy. 1980'e kadar 30 yıl çıkan tslamcı Hisar dergisinin kuru- cusu Mehmet Çınaıiı'nındı. Karar üzerine Anayasa Mahkemesi aleyhine eylemler başladı. Anayasa Mah- kemesi. karannın gerekçesini 5 Temmuz 1989"da Resmi Gazete'de yayımladı. Ge- rekçeli karann bazı bölümleri şöyleydi: "Laiklik. ortaçağ dogmatizmini >ıka- rakaklın öncülüğü. bilimin aydınhğı ile ge- lişen özgürlük ve demokrasi anlayış,ını. uluslaşmanın, bağımsızlığın. ulusal ege- AIHK karan Tesettüriu öğrenciler ve şeriatçı basın. tüm türban evlemleri sırasında insan haklannın, düşünce >e inanç özgürlüklerinin çiğnendiğini söylediler. O>sa tesettürün anavasaya avkinhğı, 1993 tarihinde Anayasa Mahkemesi karanvla saptanmışü. Yüksek mahkemenin karan ü/.erine Lamia Bulut ve Şenay Karaduman adlı iki öğrenci, Av rupa İnsan Haklan Komisyonu'na başvump türban takmak istediklerini belirtmişlerdL Komisyonun 3 Ma>ısl993tarihli karan, tesetrüriülerin beklediği 0bi çıkmadı. ci Dısıpiın ^ önetmelığı'nınilgılimadde- sinı iptal etti. YÖK. başörtüsü konusunu disiplin yönetmeliğiyle düzenlemekten vazgeçmı^ \e topu üni\ersite yönetimle- rine atmıştı. Göz yumma dönemı başla- mıştı. Öğrencıy le rektörler. dekanlar mu- hatap olacaktı. Tesettüre göz yumulacak. karşı çıkanlar da Turgut Özal'ı karşıla- rında bulacaklardı. Buna karşın Karade- niz Teknık Onıversitesi başta. Hacettepe. ODTL'.Gazi. Ege. Çukurova. MimarSi- nan ve 9 Eylül üniversitelen tesettürü ya- sakladı. \\m\\ üni\ ersite ise sessizdi. Göz yumuyorlardı. Sıra devlet dairelerinde Şeriatçı kurumlar Kuran kurslarını, i- mam-hatipleri açmışlar. öğrenciler yetiş- tirmişler. üniversitelere sokmuşlar. üni- versitelerde ıstedikleri koşullan oluştur- muşlar. şimdi re;,mi kurumları. de\ let da- irelerini tesettüre alıştırmaya sıra gelmiş- ti. Tartışma barolara sıçradı. Hareketin başmı Samsun Barosu avukatlanndan Canan Kambur. İstanbul Barosu'ndan Zev nep Aslantürk ve Emine Çoban çek- tiler. Artık okullarda öğretmenler. hastane- lerde doktorlar ve hemşireler. adliyeler- de a\Tikatlar tesettüre başladılar. Sert ge- çen tartışmalar sırasında şeriatçı Akit ga- zetesinin hedef gösterdiği Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday katledildi. Şeriatçı kesim. mücadelesinden hıç vazgeçmedi. Şeriatçılar ne zaman bir çı- kış yapmak istediyseler tesettürüöne sür- düler. Ne zaman eleştirildiler ve üstleri- ne gelındiyse yine tesettür öne çıktı. Çı- kışların en kolay yapıldığı yer ise üniver- siteler oldu. Örneğin. 1994-1995 öğretim yılında başları açık olarak fotoğraf \ermeyip kimlik alamayan ve derslere giremeyen 160 hemşirelik bölümü öğrencisi. teset- tür tartışmalannın alev lendiği her dönem- de ortaya çıktı. Tıpta Uzmanhk Sınavı'nı kazanarak ihtisas yapmak üzere Cerrahpaşa Tıp Fa- kültesi Genel Cerrahi Bölümü'ne gelen Dr. Şükran Erdem, aylarca örtünme tar- tışmasının odağında yer aldı. Dinci bası- na göre, Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kemal Akmdaroğlu. tesettürle görev yapan Dr. Şükran Erdem'i yanına çağınp "Buşekil- de burada çafaşamazsın'" dedi \e hulun- duğu görevden alarak cerrahi müzesine kilitledi!..' Bölüm Başkanı Alemdaroğ- lu'nun açıklaması ise şöyleydi: "Asistanlann görev yerleri yönetkfleri taranndan beüıienir. Gençdoktorhanıma kitaplıkta önemli bir hastalıkla ilgili araş- Orma görevi verilmiş ve sonucu henüz ög- renilememişoıf Yani müzeye kilitleme falan yoktu. Cerrahpaşa'da 1996 yılının son günle- rinde patlayan bu kriz üzerine tıp fakül- tesi yönetim kurulu toplanarak türbanla göreve izin verilemeyeceği karara aldı. TBMM İnsan Haklan Komisyonu olayla ilgili olarak özel bir çalışma baş- lattı. Soruşturma sonunda Şükran Er- dem'in iddialannın doğru olmadığı orta- ya çıkacaktı. Bu arada Alemdaroğlu'na. 'Uğur Mumcu ve Çetin Emeç gibi öldü- rüleceği' yolunda telefonlar gelmeye baş- lamıştı. Kamuoyu, tesettüriu doktorun açıklamalannı tartışırken Dr. Erdem. Ya- kıfGureba Hastanesi'negeçti. VakıfGu- reba. tesetrürlüleri kabul ediyordu. Dr. Evren Burakgazi olayı Dr. Şükran Erdem olayı sönmeye baş- ladığı sırada dinci basın bu kez Dr. Evren Burakgazi olayını ortaya attı. Hacettepe Üniversitesi'ne 1989 yılında gîren Bu- " rakgazi ve dokuz arkadaşı. Hacettepe'nin yasayı uygulaması üzerine yatay geçişle başka bir üniversiteye geçti. Burakgazi de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Anabi- lim Dalf na başvurdu. Ancak yine teset- tür sorunuyüzünden kabul edilmedi. Din- ci basın, Burakgazi olayını masaya sürer- ken. haberin sonuna 'protesto için' diye- rek Alemdaroğlu'nun telefon ve faks nu- maralannı da ekliyordu. Kimlikteki fotoğrafla başlayan eylemler İstanbul Üniversitesı'ne 1997-1998 öğretim yılı için kayıt yaptırmak amacıy- la gelen öğrenciler. kimlik alırken fotoğ- raf vermeye başladılar. Tartışma burada çıktı. Kimi öğrenciler. başörtüleriyle fo- toğraf çektirmişlerdi ve bu fotoğrafların kimliklerine yapıştırılmasını istiyordu. Oysabu. yasaİara % e Milli Eğitim Bakan- lığı'nın 15 Eylül 1997 tarihli genelgesı- neaykırıydı.Buöğrencilere kimlik veril- medi. Kimliksiz derse girilemeyeceği için de ekimin ortalarına kadar derslere gire- meyen öğrencilerden 100 kadan ekim ayının ortasında üniversitenin Beyazıt Meydanfna bakan kapısının önünde oturma eylemi yapmaya başladılar. Dö- nemin Rektörü Bülent Berkarda. açıkça "Getirsinler başı açık fotoğraf, hemen kimlik vereyim. Bu inatiaşmav 150-100ki- şilik bir grup yapıyor. Beni de bazı çev re- lere hedef yapülar" diyordu. Kapınm önündeki öğrenciler ise MHP. BBP ve RP'li ziyaretçilen kabul ediyordu. Aynı günlerde Beyazıt Meydanfnın öbür ucundaki sakallılar. camiden çıkarak "İmam-hatipler kapaülamaz" sloganla- nyla destek oluyordu tesettürlülere... Yine bu günlerde Bursa Uludağ Cni- \ersitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu ve Eğitim Fakültesi'nde de aynı sorun yaşa- nıyor ve örtülü öğrenciler aynı biçimde eylem yapıyorlardı. UFÎgtNOKTASI I ORAL ÇALIŞLAR oral.calislarCo raksnet.com Doğan Öz bu devletin savcı- sıydı. MHP'nin geçen yıl yapılan genel kurulunda. genel başkan adayı olan ibrahim Çiftçi, Do- ğan Öz'ü öldürdüğü gerekçesiy- te yargılandı ve askeri mahkeme onun hakkında üç kez, bu cina- yet nedeniyle ölüm karan verdi. Askeri Yargrtay 1. Dairesi de bu karan onayladı. Kesinleşmiş bu kararaAskeri Yargrtay Başsavcı- lığı itiraz edince dosya, Askeri Yargrtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'na gitti; genel kurula ka- tılan 15 üyenin 8'i kararın bozul- ması yönünde. 7'si ise onaylan- ması yönünde oy kullanınca ib- rahim Çiftçi beraat ettirildi. Çiftçi'nin beraat karannı uygu- lamak zorunda kalan askeri mahkemenin karan ise hukuk ta- rihine geçecek bir trajediyi yan- srtıyordu: "Sanık İbrahim Çift- çi'nin maktul Doğan Öz'ü taam- müden öldürdüğü mahkeme- Doğan Öz'ün Anısına. mizce sabit görülmüş ve 22/7/1983 tarih, 1981/229esas ve 1983/140 karar sayılı 35 sa- hifelik gerekçeli kararda deliller tek tek tartışılmış, ret ve kabul sebepteri uzun uzadıya izah edil- miştir. Askeri Yargrtay 1. Daire- si, mahkememizin mahkûmiyet hükmünü isabetli görmüş ve hükmü dörde bir oyçokluğuyla onamıştır." Her şey bu noktaya kadar nor- mal görünürken, tam bu karar onaylandıktan sonra Askeri Yar- grtay Başsavcılığı, o güne kadar onaylanmasını istediği bu kara- ra sudan bir gerekçeyle itiraz et- ti. Başsavcının itiraz gerekçesi: keşfın, bütün tanıkların aynı gün- de olay yerinde bulundurularak yapılması yerine peyderpey ya- pılmış olmasıydı. Bu sudan ge- rekçeyi reddeden genel kurul, her ne hikmetse. bırden karan e- sas hakkında incelemeye almış. "hükmün bozu/masına ve İbra- him Çiftçi'nin tahliyesine karar" vermişti. Dosyayı baştan sona takip e- den ve karannda direnen askeri mahkemenin bu durumdaeli ko- lu bağlandı ve karara uymak zo- runda bırakıldı. Doğan Öz cina- yeti böylece faili bilindiği halde failinin beraat ettirildiği bir dos- yaya dönüştü. Doğan Öz cina- yeti dosyası. baştan aşağı bir yargı dramı. Her şey apaçık or- tada iken, dışarıdan müdahale edildiği çok bellı birtakım oyun- larla. sonunda ibrahim Çiftçi serbest kaldı. ibrahim Çiftçi, Su- surluk olayının ardından yaptığı bir açıklamada, kendisine ceza- evindeyken "serbest bırakma" koşuluyla yurtdışında ASALA'ya karşı eylem önerildiğini anlatmış- Doğan Öz, bu ülkenin savcı- sıydı. Yürekli, yurtsever bir ay- dındı. Görevini, ülkücülerin, çı- kar çevrelerinin tehditlerine al- dırmadan yürütmeye çalışıyor- du. Birçok siyasi cinayeti aydın- latmanın peşindeydi. Bir gün ge- lip onu öldürdüler. Bu devlet, kendi savcısının katilini cezalan- dırmadı. Öz'ün meslektaşı olan yargıçlar. çok açık delillere veta- nıklara karşın dosyayı kapattılar. 12 Eylül döneminde, birçok su- ikast davası bu şekilde örtbas edildi. Ülkücü katiller birer birer yargıdan yakalarını sıyırdılar. Dosyalar incelendiği zaman bu dosyalar üzerinde oyunlar oy- nandığı açıkça görülür. Bazı ci- nayet dosyalan ise ne hikmettir. kaybedildi. Doğan Öz'ün ölümünün üze- rinden 20 yıl geçti. Doğan Öz, bir siyasi cinayete kurban gitti. Su- suriuk'tan sonra iyice ortaya çık- tı ki, devletin içinde birtakım güç odakları, ülkücüleri bu cinayet- lerde kullanmışlar. Türkiye, 12 Eylül askeri darbesine. bu cina- yetierin karabasanı içinde adım adım hazırianmış. Bu tabloyu bugün daha net şekilde görüyo- ruz. Sonra da, askeri darbeye gi- den koşullan hazırlamak için ci- nayet işlettirilen ülkücülerin ak- lanmasına sıra gelmiş. ibrahim Çiftçi'nin aklanmasını başka na- sıl izah edebiliriz? Askeri Yargı- tay Başsavcısı. daha önce ida- mın onaylanmasını ısterken. sonradan ne olmuş da, karann kesinleşmesi üzerine genel ku- rula itiraz etmek ihtiyacını hisset- miş? Genel kurul, usulü bir iti- razdan yola çıkarak neden ke- sinleşmiş bir karann esasına gir- miş ve Çiftçi'yi 7'ye karşı 8 oyla beraat ettimniş? Ardından da he- men tahliye etmiş? Bu sorutann sizce akılla, man- tıkla bir açıklaması olabilir mi? Doğan Öz öldürüleli yirmi yıl ol- du. Bu dosya tarihin tozlu rafla- nna kaldınldı. Unutmayalım ki bu dava dosyası, Türkiye tarihinin bir utanç lekesi olarak o raflarda duruyor. Vıcdanlan kanatıyor, ül- kemizin geleceğini karartıyor. Doğan Öz dosyası vicdanlarda kapanmadı. Yann Susurluk tam olarak aydınlandığında, bu cina- yetin devlet içindeki hangi güç- lertarafından işlettirildiği ve han- gi oyunlarla beraat ettirildiği da- ha iyi anlaşılacak. GLOBALPOLİTİKLTTÜR ERGIN \1LDıZOĞLU 'ABD Modeli' Tartışması Sürüyor Geçen hafta, yayımlanan ekonomik verilerden sonra tekrar canlanan ABD modeli tartışmaları (bkz. Cumhuriyet, 23/03/98, Dünya Ekonomisine Bakış) bu hafta da devam ediyor. Görünüşte, "ABD mode- li herkese uyar mı" ya da "ABD yeni bir ekonomik paradigma geliştirerek sürekli büyümeyi yakaladı mı" sorulanna cevap aranıyor, ama aslında tartışılan konu "ABD kaynaklı neoliberalizm" ve "denetimsiz piyasa ekonomisi", hatta The American Prospect dergisinin editörü ve Business Week'in yorumcu- su, ekonomist Robert Kuttner'in terimlerini kulla- nırsak, "naif küreselleşmecilik"\\r. Biryaklaşıma göre Japonya birdeflasyonist reses- yona girmek üzereyken ABD'nin bir ekonomik "bo- om" yaşıyor olması. burada uygulanan "serbest (de- netimsiz) piyasa ekonomisi" modelini ve bunun dün- yanın geri kalanına dayatılmasını haklı kılan bir ka- nıttır. Pazartesi günü ABD'de yaşanmakta olan "öo- om"unnasılçürüktemelleredayandığınıgöstemne- ye çalışmış ve Japonya'da 1980'lerin sonunda olu- şan spekülatif köpüğü hatırlatan gelişmelerin, ABD'de de görülmeye başlandığına dikkat çekmiş- tim. London School Economist'ten Prof. John Gray, pazartesi (23/03/98) günü Financial Ti- mes'da ABD'nin çok övündüğü ekonomik büyüme ve yeni iş yaratma modelinin toplumsal zaaflannı ir- deleyen birdeneme yayımladı ve ABD'nin "yenieko- nomikparadigma" bulduğunu savunanlan "Aşıngü- ven bir felaket reçetesidir" diyerek uyardı. Prof. Gray, ABD'de esnek emek pazarı ve serbest piyasa uyguiamasının, refah devletinin yıkılmasının, milyonlarca yeni iş yarattığını kabul ediyor, ama bu- nu, "büyük bir toplumsal parçalanmaya yol açma pahasına yapıldığına" dikkati çekiyor. Bu yeni iş ya- ratma süreci, iş güvenliğini ortadan kaldırdı ve işçi- leri iş bulmak için bölge bölge gezer hale getirdi, ai- leleri parçaladı, istikrariı toplum yaşamını yıktı. böy- lece toplumun resmi olmayan öz kontrol mekaniz- malannı yıktı. suç işleme egilimini arttırdı. ABD eko- nomisinde yaşanan "üretkenliğin" meyveleri top- lumda eşitsiz dağıldı. ekonomik eşitsizlik arttı, çok ufak bir hisse senedi sahipleri sınıfı gelirini arttınrken orta sınrfın gelir artışı durakladı. Yeni bir iş sahibi yok- sullartabakası oluştu. ABD tutukevlerindeki 1.5 mil- yon kişi göz önüne alındığında işsizlikteki azalma da ilk andaki pınltısını kaybediyor diyor Prof. Gray ve ar- tan bebek ölümlerine. beslenme istatistiklerine de- ğinerek ABD'nin şimdi aslında bir Latin Amerika ül- kesine benzemeye başladığına dikkat çekiyor. Prof. Gray, ABD'nin ekonomik büyüme döneminde top- lumun bu tahribata nispeten katlanabildiğini, ancak ekonomik duraklama, hatta bir ressesyon dönemi geldiğinde -ki Gray'e göre bu mutlaka gelecektir- bu- günkü "başannın" gerçek toplumsal ve sosyal fatu- rası görülecektir diyor Prof. Gray, küreselleşme ve piyasa ekonomisinin dinamiklerinin toplumsal istik- rar ve düzen gereksinimleriyle bağdaştınlması gerek- tiğini savunuyor. Aynı gün International Herald Tribune'de çıkan $ir başka makale; 1980lerde ABD geriüyor vJp ya'yükseiiyordu, şimdi ABD yükseliyor Jâporfya'ğ riliyor, bu tür devrevi hareketler hep olur, bundan çt- kanlacak ders, yaşanmakta olan yükselmenin geçi- ci olduğunu kabul etmek ve zaafları üzerinde düşün- mek gerekir fikrini savundu. Eski ABD Meclis Baş- kanı, şimdi Japonya Büyükelçisı Thomas Fovley'e atıfla makale, Babil Kulesi mitolojisini hatıriatarak, "Aşırı gurur, çöküşün önünden gider" özdeyişini de aktardı. Robert Kuttner'in, American Prospect'in mart- nisan sayısında yayımlanan "Globalism bites back" (Küreselleşme geri dönüp ısınyor) makalesi de yu- kandaki tartışmalarla ilgiliydi. Kuttner "mallann ve hizmetlerin mümkün olan en serbest dolaşımı, eko- nomik verimi, böylece insan refahını arttırır; ma- demki serbest rekabet ulusal düzeyde (ABD'de) so- nuç verdi, öyleyse küresellik düzeyinde de iyidir" te- zini saf (naif) küreselleşmeci olarak niteledikten son- ra, bu tezin ulusal devleti bir birim olarak devre dışı bıraktıgı için siyasi demokrasiyi (devlet olmadan de- mokrasi olmaz), vatandaşlann seçme hakkını orta- dan kaldırma eğiliminde olduğunu saptadı. Kutt- ner'e göre bu tez, demokrasi tartışmalarının en önemli bileşeni olan özyönetim sorununu devre dı- şı bırakmaktadır. Kuttner, "saf küreselleşmeci" tezin hep, şirketler arasında/için haksız rekabeti engellemekten, bireşit ilişkiler alanı kurmaya çalışmaktan (bkz. Çok Taraflı Yatırım Anlaşması ya da IMF serbestleştirme politi- kalan). hep şirketlerin haklarından söz açtığına, ama vatandaşlann. emekçilerin haklarını, bunlann büyük şirketler karşısında nasıl korunacağını sorun edinme- diğine dikkati çekti. Kuttner, spekülasyonun ve sermaye hareketleri- nin özgürlüğünün genel çıkara tabi kılınması gerek- tiğini, özgüriüğün özü olarak görülmemesi gerekti- ğini savundu. Yanlış anlaşılmasın, Kuttner solcu. sosyalist bir ekonomist değil. Diyor ki, "Eğerserbest rekabetin optimal olduğuna inanıyorsanız mesel& yok. Ancak kapitalizmin tüm tarihi, bunun aksi ör- neklerie doludur. Ne yazık kipiyasa ekonomileri ma- li paniklere, satın alma gücünde ani çöküşlere, şid- detli depresyonlara yol açariar. Düzenlenmeyen ka- pitalizm, tekelleşmeyi güçlendirir, kamu mallanna yeterince yatırım yapmaz, gelir ve servet eşitsizlik- lerini toplumsal olarak dayanılamaz bir dûzeye çı- kanr." Kuttner kapitalist sistemi daha dayanılır hale» getiren emniyet supaplannın. bu denetimsiz küresel- leşme sırasında ve bunu savunan tez tarafından te- ker teker kaldınlıyor olmasından kaygılanıyor. Kutt- ner dogmatizmin başa bela olduğunu hatırlatmaya çahşıyor... Kuttner'in haklı olup olmadığını görmek için 1980'den sonraTürkiye'nin kırsal ve kentsel ya- pısında yaşanan toplumsal tahribata, siyasal tslamır» yükselmesine yol açansosyo-ekonomikkoşullara ve "muhalefet söylemine" bakmak yeter sanınm. TBMM Cenel Kurulu OHAL 4 ay u:xıtıldı ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - OHAUin Diyarbakır. Hakkâri. Si- irt. Şırnak. Tunceli ve Van illerinde 30 Mart 1998'den itibaren 4 ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi TBMM Genel tCuru- lu'nda kabul edildi. İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu. bölücü te- rörle mücadelede büyük mesafeler alındığını be- lırtti. Genel kurulda konuş- malann tamamlanması- nın ardından oylamaya geçildi. FPmilletvekille- rinin isteği üzenne yapı- lan açık oylamaya 299> milletvekili kaiıldı. O- HAL'in Diyarbakır, Hak- kâri. Siirt. Şırnak. Tun- celi ve Van illennde 4 ay süreyle uzatılrnasına iliş- kin Başbakanli tezkere- si. 91 "e karşı 20? oyla ka- bul edildi. Biroy da ge- çersiz sayıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle