18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 1998 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Umur Turagay, yaşamımızın bir parçasına dönüşen şiddeti artık fark edemediğimizi belirtiyor 'Karışık Pizza' üçüncü sayfa fibnî ESRA ALtÇAVUŞOĞLU Türk sinemaii genç yönetmen- lerin başanlannı konuşadursun, bu isimlerden birinin daha filmi göstenme girdi bile. Umur Tura- gay'ın yönettiği 'Kanşık Pizza' alışık olmadığımız tempolu sah- neleri ile aksiyon fılmine ilgi du- yan izleyiciyi sinemaya çekeceğe benziyor. Umur Turagay, uzun metrajh ilk fılmi olan Kanşık Pizza'nın yapımcısı ile başrol oyunculann- dan Cem Ozer arasındaki malum tartışmanın basına yansımasıyla pek ilgilenmiyor. Tartışmanın Cem Ozer tarafindan herkesin önûnde yapılmasını çok gereksiz buluyor ve yapımcının da fılmin para getirmesi için bu tür yollara başyurabileceğini söylüyor "Ka- Htesiz ve gereksiz bir tarüşma bu. Kim takarCem Özer'in ne düşün- düğünû? Her iki tarafin da birbi- rine yapüğı haksıziıklar olabilir a- ma bunu seviyesiz buluyorum. Ya- pımcı elbette fdmin para getirme- si için kullanaeaktır bu sahneleri. Bunun tersini düşünmek a> kın ge- Byor. Ben yapmazdım ama yadır- gamıyorum. Biz sanat yapmıyo- ruz Id mesleğinıizi icra ediyoruz. Sinemanın sanata ne kadar ait ol- duğunu tarbşınm, sinema ber şey- den önce bir sanayi." Abarü oimah • Reklam filmi ve videoklip der- ken uzun metrajh çekme düşünce- si nasıl oiuştu? UMURTURAGAY-Birdenbi- re oldu. Muhakkak uzun metrajlı bir fılm çekmeliyim diye bir dü- şüncem yoktu bugüne dek. Fiimin yapımcısı Faruk Aksoy. geçen yıl gelip filmin senaryosunu anlaffi- ğında hoşuma gitti, önûmüzde de boşluk vardı ve fılmi çektik. Uzun metrajlı reklam filmi çekmekten pek farkı yok. Bazı hikâyeler uzun, bazı hikâyeler ise kısa olu- • "Filmin senaryosunun Amerikan filmi erine benzetilmesini dangalaklık olarak niteliyorum. Türkiye'de mafyadan bahsedilemeyecekse ve bu tip konuda film çekildiğinde böyle şeyler yazılacaksa veya Amerikan sinemasına atıf olarak gösterilecekse fazla söyleyecek bir şey yok. Türkiye uzun zamandır çeteyle, mafyayla boğuşuyor. Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz." Umur Turagay 'm ilk uzun metrajh filmi 'Karışık Pizza'da başroUeri Meltem CumbtıL, Cem Özer ve Olgun Şimşek paylaşıyoriar. yor. - Kanşık Pizza'da özellikle şid- det sahneleri önde. Türk sevirdsi- nin aksiyon fılmlerine büyük ilgi gösterdiği düşünülürse, şiddetin seyird çekmek için özellikle kulla- nıküğını sövlenebilir nıi ? Hayır, böyle bir kaygımız ol- madı. Şiddet zaten hayatımızın bir parçası halıne geldı. Öyle kı şid- deti artık fark edemez hale gel- dık. Nefes almak, yemek yemek ne kadar doğal geliyorsa, günlük hayatımızdaki şiddet de o kadar doğal. Filmde sürekli tabancaları konuşturmuyoruz. Burada sadece biraz daha abartılmış üslup var. Abartının sınemada ya da sanatın herhangi bir dalında olması ge- rektiğinı düşünüyorum. Insanlara her gün yaşadıklan hayatın tıpkı- sını vermenin anlamı yok. lzleyi- ci sinemaya gittığınde, yaşadıkla- nndan farklı şeylerle karşılaşmak Iran 'ın Salman Rüşdi hakkında çıkardığı ölümfetvasının üzerinden dokuz yıl geçti Birakın insanlar konuşsun'Kültûr Servisi - tngiltere Başbakanı Tony Blair ile yazar Salman Rüşdi ara- sında bir sûredir beklenen görüşme, Iran'ın Rûşdi hakkında çıkardığı ölûm fetvasının dokuzuncu yıldönümünde gerçekleşti. Blair, Salman Rüşdi ilegiz- li bir mekânda buluştu. Ingiliz hükümet yetkililerinin verdiği bilgiye göre Tony Blair, "Şeytan Ayetteri" kıtabında Islam dınine hakaret ettıgı gerekçesiyle lran Devlet Başkanı Ayetullah Humeyni'nin hakkında ölüm fetvası çıkardığı Hint asıllı Ingiliz yazar Salman Rüşdi'yı des- teklediğini açıkladı. Tony Blair'in bujesti, lşçi Partisi'nin geçen yıl mayıs ayında iktidara gelme- sinden beri bu buluşmayı bekleyen san- sür karşıu örgütleri sevindirdi. Blair de. Rüşdi de Scotland Yard'ın aynı birimi- ne mensup olan özel koruma bölümün- ce korunuyor. Düşünceleri dile getirme özgürlüğü- nün "söylenmemesi gerekenleri" de kap- saması gerektığıne ınanan Salman Rüş- di, "Duymaktan hiç hoşlanmavacağuuz bir şeyin söyienmesi noktasında başlar ashnda özgürlük. Bazı şeyteri halının al- tma süpürmek yerine her şeyin açıkca söytenebikliği bir toplum düzeni bence çok daha önemli" dedi. Ölüm fetvasının ardından Rüşdi 'nm yaşamı bir kâbusa dönüştü; sürekli sak- lanarak yaşadığı kent ve ülkeleri değiş- tirmek zorunda kalıyordu. Şimdilerde ise halkın arasına yerüden girerek kitap imzalamaya, partilere ve ödül törenleri- ne katılmaya başladı. Rüşdi, alışverişe, sinemaya ya da yemek yemeye gittiğın- de yan masasında, onu korumakla gö- revli birilerinin oturduğunu söylüyor. ancak bu süre içinde hiç kılık değiştır- memiş. Bir defasinda peruk taktığını. ancak arabadan indiğinde insanlann kendisini tanıdığını ve dalga geçtikleri- ni anlatıyor: "Kendimi aptal gibi hisset- tim. Peruğu çıkardım ve bir daha da tak- madım." Fetva'nm açıldanmasıyla birlikte tn- giltere, Iskoçya ve Galler'in büyük bo- lümünde yaşadığını belirten Rüşdi, ev- lerin belirli acenteler tarafindan doğal Salman Rüşdi, şimdi esldye nranla daha az ev değiştiriyor, yaşamı daha yerleşik. olarak kıralandığını söylüyor Yürümek istediğinde birkaç mil öteye gitmek zo- runda kalan Rüşdi. bırçok insanla tanış- mış ve insanlann kendısıne yakın dav- randıklannı söylüyor. Dokuz yıl süresince hem kent mer- kezlennde hem de kırsal alanlarda ya- şamış yazar. "Şehirde karşüastığmız tek proMetn evlerin birbirine vakın olnıasL Kırsal alandaysa insanlar çok konuşuyor ve yaşadıklan yerde olup biten her şe>i biliyorlar. İnsanlann inanacaklan öykü- ler uydurmak zorundasınız," Şimdıyse eskiye oranla daha az e\ değiştiriyor ve yaşamı daha yerleşik. 1989 yılında fetvanın açıklanmasın- dan birkaç ay sonra Amerikalı yazar eşi Marianne NVîggins onu terk etti. Salman Rüşdi şimdi, yaymcı EHzabeth VVest'le evli. Bundan yedi yıl öncetanışmışlar ve geçen yıl New York"ta evlenmışler. Rüş- dı'nın en küçük oğlu Milan sekiz aylık. Yaşamının bu yönünün çok güzel oldu- ğunu söyleyen Rüşdi. u Ben bir sirkte oyuncuyum. Ancak onlan sirkten ve spot ısıklanndan uzak tutmak istiv-orum." Fetvanın ilk günlerinde 'kıını temiz- leme' Rüşdi'nın dış dünyayla ıletişimi- nı sağlayan anahtar sözcüktü. Bu Rüş- di'ninziyaretçilerinı.ailesıyleilışkileri- nı kontrol etmek ve istenmeyen kişiler- den kurtulmak için bir yoldu. Önceden a\arlanan randevulara gelecek kişilerin başkası tarafindan takıp edilip edilme- diği izlenirdı. Peki.şuandadaböyle bir korumaya ihtıyacı varmı? Rüşdi gerek- lı olmadığını düşünüyor: "Hükümet tranlı ajanlann fervayı uygulayacakla- nndan korkruğu için bir koruma sağla- dığını sö\ lüyor. Güvenlik senisleri tran- luann köpeklerini geri çektiğine inanmı- yor. Son uyan bundan birkaç hafta ön- ce gekfi." 1991 yılında bombalanarak öldürü- leceğini bildiren bir haberin geldiğini belirten Rüşdi. "Ne oldu bilmhorum, ama hâlâ buradayım. Yapacaklanna inanmasak bile böyle bir şeyin olabilece- ği ihtimalini göz önünde rutmalrvTz" di- yor. Rüşdı korumalanyla ılişkisi iyi ol- sa da ilk yıllarda zorluklar çektığini söy- lüyor. Sıradan Müslümanlann bir şey yapmayacağını, bütün işi politikacılann ayarladığmı belirten Rüşdi'yi destekle- yen Müslümanlarda var. Suudi Arabis- tanlı bir gazeteci kendisini tebrik etmiş v e onun gerçekten özgür bir insan oldu- ğtınu söylemiş. Salman Rüşdi, kendisine ölüm ceza- sı verenlerin kitabı hiç okumadıklan dü- şüncesinde."Kitaptaki her şey öykü. in- sanlar başka dünyadan gelip başka bir dûnyaya gidiyor. Her şey radikal bir sor- gulama sürecine giriyor. Khabın kendi- si radikal metamorfoza dönüşüyor" di- yor. FeUanın açıklanmasından sonra yaz- dıği 'Harun ve Deniz Öyküleri' isimli ki- tabında çocuklar ve yetişkinlerle ilgili öyküler anlatarak ölüm cezasına tepki- sini dile getiriyor. 'Gece yansı Çocuk- lan', 'Şeyian Ayetleri' ya da 'Moor's Last Sigh' güç ve insanlığı ele alıyor. Ana te- maysa: 'Bırakın insanlar konuşsun.' Ha- run ve Denız Öyküleri ile ilgili şunlan söylüyor: "Hayali cümleler. Aylar^ıDar sonra bile doğrulayaımyorsunuz. Oykü- cü susturuluyor, çünkü şeytanın gücü Deniz Öyküleri'ni zehirledL Bu güçler sesi susturmayı istiyor, çünkü öykülerin etkisini ve gü/elligini anlamryor ya da anlayamrvor. Anlaöanın oğlu Harun her zaman zehiıienerek öykülerin kaynağt- nı kurtarmaya çalışryor. Bu da 'denızle- nn tanrısı' babasının sihirii öyküler an- latma göcünü artbrryor ve Harun un kaybolan kasabasına yeni bir yaşam ge- tiriyor." Şu sıralar yeni kitabını bitirmek üze- re olduğunu belirten Rüşdi şöyle anla- tıyor: "Kitapta depremde ölen şarkıcı bir kadının yaşamı anlanlryor. Kısaca aşk, rtnrk'n roll ve depremkr hakkında bir kitap. Kitabı eylülde bitirecegimi sa- nıyorum." "Geceyansı Çocuklan" isim- li kıtabının ise BBC tarafindan Sri Lan- ka'da filme çekileceğini, ancak fılm çe- kimleri başlamadan bir süre önce bu- nun iptal edildiğini belirtiyor Rüşdi. istiyor. - Filmin üç başrol oyuncusu da popüler isimier. Oyunculann se- çiminde gişe kaygısıyı rol oyoadı mı? Filmdeki oyunculan ben seç- medim, yapımcı seçti. Elbette ben de o isimlerin kalitesine güven- dim ve sonuçta da oyunculardan memnun kaldım. Meltem Cum- bul bence role tam olarak oturu- yor. Cumbul'un role oturmadığı şeklindeki söylentilerin kaynağı, onun farklı biçimde tanınması. Rolün alnndan çok iyi kalktı ba- na göre. Ama bu çok şahsi bir dü- şünce tabii. Aynı insanlarız - Kanşık Pizza, Tarantino film- lerine benzerliği dolayısıyla ekşti- rialdi- Bu tür eleştiriler fılm göstenme girmeden önce ortaya atıldı, Pulp Fiction'dan esinlenilmiş gibi... Böyle düşünen insanlan anlaya- mıyorum. Önce fılmi görsünler. Filmin senaryosunun Amenkan fılmlerine benzetilmesini danga- laklık olarak niteliyorum. Türki- ye'de mafyadan bahsedilemeye- cekse ve bu tip konuda film çekil- diğinde böyle şeyler yazılacaksa veya Amerikan sinemasına atıf olarak gösterilecekse fazla söyle- yecek bir şey yok. Türkiye uzun zamandır çeteyle, mafyayla boğu- şuyor. Öyle bir toplumda yaşıyo- ruz ki "Amerikan sinemas tipin- de" ne dernek çok merak ediyo- rum. Hepimiz aynı dünyada > aşı- yoruz. Bugün Türkiye, Chicago, Londra veya New York'tan farklı değil ki... Aynı müzikleri dinliyo- ruz, aynı giysileri giyiyoruz, kısa- ca aynı insanlanz. - Klasik Türk filmlerine ve 80'den sonra çekilen karamsar ve 'entel' fflmlere bakış açınız nedir? Bakış açım yok. Bir ınsana gi- dip "Sen neden böyle bir şey yap- nn" demek çok zor bir iş. Çünkü herkesin kendine ait bir dünyası var. İyi ki de öyle. Ben gidip bir sinemacıya, neden böyle karam- sar bir fılm yaptın, deme hakkını kendimde bulmuyorum. Bu onun kendi sorunu. Kendi ilgisini çe- ken konu buysa yapar, neden yap- masın. - Türksinemasında tür yelpaze- sinin genişlememesini, örnegin korku \ç gençlik rılmlerinin çelö- lememesini neye bağlıyorsunuz? Türkiye çok çabuk değişen bir ülke. Bundan dört beş yıl önce doğru dürüst fılm yapılamıyordu. Bugün daha çok film yapılıyor. Fakat yıne de çok az. Yılda 400'den fazla film çekilen bir ül- kede olsak, zaten çok fazla konu- nun işlendiğini görürdük. Ama her şeyin başındayız henüz. Türk sineması kendisini toparlayıp so- luk almaya başlarsa, nicelik anla- mında da daha fazla bir üretim içi- ne girerse konular da gittikçe ge- nişleyecek. Bir kadının öyküsü - tkincifilminizyineaksiyon fil- mi miolacak? öyle bir şartlanmaya girmek is- temiyorum. Ben sadece bu tarz çalışıyorum demek çok zor. Ayn- ca köy filmi çekmememin nede- ni o dünyayı bilmiyor olmam. Bil- diğim şeyden bahsediyorum. Şeh- ri ve burada yaşayan insanlan iyi tanıyorum. tkinci fılmim de tabii ki bu eksen doğrultusunda olacak. - Son on yılda Türk seyircisinin izlediği filmlerin büvük bölümü aksiyon sinemastnın örnekleri. On yıl önce Yeşflçam'da yine aynı se- naryoyu çekebilir miydiniz? Tabii çekebılirdim. Ufak tefek değişiklikler olabilirdi, ama yıne de buna yakın bir film çıkardı. Si- nema teknikleri çok fazla değiş- medi çünkü. - Kanşık Pizza'yı bir kadın fil- mi olarak degeriendirebüir mhiz? Keşke. Erkek yönermen olarak bir kadın filmini becerebildim mi bilmiyorum. Filmdeki kadın rolü benim için çok önemli. Her ne ka- dar erkek olarak baksam da kadın rolünü kayırmayı denedim. Film- deki bazı öğeler kadına yakın. Film kadmlann değil, bir kadının hikâyesi. Kanşık Pizza'nın gaze- telerin üçüncü sayfa filmi oldu- ğunu iddia ediyorum. Devlet Sanatçısı şef Hikmet Şimşek, yetkililere ulaşamayınca çaresizliğini kitap yaptı Bir konservatııvar müdürünün 'gerçek yüzü'nü yazdı AÎVKARA (Cumhuriyet Bürosu)- Dev- let sanatçısı Hikmet Şimşek. 50 yıldır gö- rev yaptığı Hacettepe Oniversitesi Anka- ra Devlet Konservatuvan'ndan aynlması- na neden olan Müdur Aö Doğan'ın baskı- sını kitaplaştırdı. Ameliyarı için çıktığı yolculuk öncesinde yazdığı kitapta, Do- ğan'ın kurumda usulsüz işlemler yaptığı- nı iddia eden Şimşek, "Ameliyaöan son- ra ermeydanında tekrar kozlan bölüşmek üzere" mesajını gönderdi. Devlet sanatçısı Profesör Hikmet Şim- şek, kıtabının adını "Hikmet Şimşek-AB Doğan Ola>ı ve Bir Müdürün Bu Olaym Arkasından Yansıyan GerçekYüzü" koy- du. 35 sayfadan oluşan kitabm giriş bölü- münden önceki önsözünde Şimşek. "Be- nim naçiz kişiligimde 40 yüı aşkın onuıiu hizmeti olan bir öğretim üjesine eşi az gö- rülür çirkinlikte büyük birtıaksızlık yapıl- nuştır. Ünhersite rektörlüğüne jazdığun \aalara ve suç duyurusuna yanıt alama- dun" dedi. Beyin operas>onu nedenıyle "varhkla yokluk arasındaki dönemeçte" olduğunu \-urgulayan Şimşek, yeru birola- nak doğmaması yüzünden kamuoyuna gerçekleri anlatmak istediğini kaydetti. Kitapta, Doğan'la tanışmasına ve çalışma sürecine de değinen Şimşek, Doğan "ın kons.ervatuvar müdürü olduktan sonra an- laşmalan yapılan tüm proje ve konserleri askıya aldığına dikkat çekti. Şimşek, Raks finnasının doldurmayı ücretsiz kabul etmesine rağmen kompakt dısk yapunmın engellendiğmi yazdı. Is- tifasının nasıl gerçekleştirildiğini aynntı- lı anlatan Şimşek, "Kurallan hicesayarak diktatörce da\ranışlarda şu >t>la gitmiştir: İstifaıun > ürürlüğe girmesi için önce okul, sonra da ünhersite yönetim kurulunun onayı gerekirken bunlan yapmamıştır. ts- tife resmen yürürlüğe girmediği halde er- tesi gün orkestra dersine bir öğretim üye- sini göndererek 'Hikmet Şimşek ıstifa et- ti. ders yapılmayacak" demiştir" dedi. Doğan'ın, konservatuvann kuruluş yıl- dönümü törenini gerekçesiz ertelediğini, ardından da bu iptallerin tüm konserlere kadar uzandığını, provalann yer ve saati- nin belli olmaması nedeniyle yabancı sa- natçılann düştükleri zorkoşullan sıralayan Şimşek, "Acaba .Ali Doğan bu davranışla- nyta'Devlet benim' mi demek istiyor" so- rusunu yöneltti. Doğan'la ilgili yaptığı, ancak karşılık alamadığı suç duyurulan- na da yer veren Şimşek, kendisine yöne- lik suçlamalara şu yanıtı verdi: "Ben Hikmet Şimşek Ankara Devlet Konservaruvan'nda öğrencüiğımden beri yükümlü olmadığım işleri dahi yerine ge- tirmiş bir kişiyim. Kız kardeşimi saat 15.00te mezara verip saat 16.00'da derse gelme, bir ameliyaan 3. günü pıwa yapıp 5. günü konsere çtkmayı göze alan kişi mi görevini ihmal edecektiıf DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇÎ Cumhuriyet Çocuğu Geçen hafta yitirdiğimiz Melahat Togar (1909- 1998), genç cumhuriyetimizin aydın öğretmenler ye- tiştirmek için yurtdışına ögrenime gönderdiği ilk ku- şaklardandı. öğretmenliğiyle yetinmemiş, az sayıda, ama önemli Alman klasiklerini de dilimize kazandırmış bir çevirmendi. 1987'de Hölderlin'den çevirdiği Hyperion'un ye- ni basımının yapılacağı sırada tanıştık. Sık sık Yeni- köy tepelerindeki, önünde büyük bir bahçesi olan al- çakgönüllü evine çağınrdı. Bu çağnlann pek azına uyatMİsem de kısa sürede birbirini iyi tanıyan iki ya- kın olmuştuk. Çoğu yaşlı insan gibi geçmişinden söz etmekten hoşlanırdı. fşte anımsadıklanm: Güçlükler içinde geçen bir çocukluktan sonra Ça- pa öğretmen Okulu'na yatıh girdiğinde, hayatındaki ilk önemli değişiklik gerçekleşmişti, ardından yurtdı- şında öğrenim sınavlannı kazanmasıyla da ikincisi. O güne dek herkes Fransa'ya gönderiliyordu okuma- ya. O da Fransa'ya gideceğini beklerken Almanya'ya gideceği bildirilmişti. Uzun tren yolculuğunda kendisi gibi Almanya'ya ögrenime gönderilen Sabahattjn Ali ile tanışması, bu yolculuğu da hayatının dönüm noktalarından biri ya- par. Aro ay sonra tüberkütoz olunca yurda geri gönde- rilirse de sağaltımdan sonra yeniden Almanya'ya dö- nüp dört yillık okulunu bitirir. Yurda döndüğünde lise öğretmenliğine başlar. Bir yandan da Sabahattin Ali'nin özendirmesiyle çeviri- ye yönelir. İlk çalışması 1943'te Milli Eğitim Bakarriı- ğı KJasikleri arasında basılan Hyperion ya da Yuna- nistan'da Bir Yalnız'dır. Yunanistan'ın özgüriüğü için savaşan, ancak düş kınklığına uğrayan kahramanın şiir dolu öyküsünün anlatldığı kitap, Hölderlin gibi bü- yük bir klasik şairi Türk okuruna tanrtmanın yanı sıra Melahat Togar'a da çevirmenliğinin daha ilk adımın- da başan kazandınr. Öğretmenliği süresince derslerinin bir bölümünü edebiyata ayırarak öğrencilerine edebiyat sevgisi aşı- lar. Emeklilik yıllanyla birlikte kendini tümüyle çeviriye verir. Goethe'nin. Rilke'nin. Heine'nin Seçme Mek- tuplan'r», Novalis'in Geceye Kas/de/er'ini, Doğu Al- man Öyküleri Antolojisi'n\ yayımlar. Rilke çevirisi için ilerlemiş yaşına karşın üç ay Almanya'daki Avrupa Çevirmenler Evi'ne giderek burada çalışır. • • * Melahat Togar, doksan yıla yaklasan ömründe az ya da çok, başanlı ya da başansız yaptığı çevirilerle ülkesinin, insanının aydınlanabilmesine kendince bir katkıda bulunabildi. Kendisini okutan yoksul devie- tine ve halkına da borcunu böylelikle ödemiş oldu. Dönüp önümüze bakarsak, son yıllarda devietimi- zin yurtdışına eğitime gönderdiği gençler ne yapıyor dersiniz? Öğrenim gördükleri alanlarda bir başanlannı duyan varmı? 'B Yantepı Emek Yazıları' • Kültfir Servisl - Yazarlann, gazetecilerin el • *• yazılanndaave imzalı kitapianndan oluşan 'El -_ Yazılan Emek Yazılan' başhklı sergi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi'nde açıldı. Gazeteci Iskender Özsoy'un Basın Müzesi'ne bağışladığı el yazılan arasında, çeşitli yazarlann başyazılan, köşe yazılan, notlan, gazetecilerin sayfa planlan. önemli haberlerin başlık tasanlan yer alıyor. Sergide aynca çeşitli yazar ve şairlerin okuyuculanna imzaladığı ancak kıymetleri bilinmediği için kaldınmlara düştüğü ya da düşürüldüğü sanılan imzalı kitaplar da yer alacak. Sergi, 13 Mart'a dek görülebilir. Osman Dinç'in heykel sergisi • Kültür Servisi - Ayşe ve Ercümend Kalmık Vakfi, 'Tek YapıüTek Dizi' sergilerinin ikincisini Paris'te yaşayan Osman Dinç'in heykellerine ayırdı. Istanbul'da bugüne dek iki kişisel sergi açan sanatçının 'BirGezegen Öyküsü' başhklı sergisi 14 Mart tarihine dek AEKV'de görülebilir. Sergide yer alan bazı yapıtlar, sanatçının Arahk-1997'de Siyah- Beyaz Galerisi'nde açtığı sergiden geliyor. Çalışmalannı 1975'ten beri Paris'te sürdüren ve Bourges Ulusal Gûzel Sanatlar Okulu'nda eğitmenlık yapan Dinç. sanat eğitimini Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resım Bölümü'nde ve Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde tamaınladı. Yapıtlannda sık sık demirle camı birlikte kullanan sanatçı, 'farklı, birbirine zıt malzemelerin ortak noktalannı birleştirmeye" çalışıyor. (245 02 70) Türkiye Yazarlar Sendikası'ndan pazartesi söyleşiteri • Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası, her on beş günde bir 'Pazartesi Söyleşileri' başlığı altında. bu yıl içinde kitabı çıkan iki üyesini konuk ediyor. Barbaros Bulvan Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası Genel Merkez Salonu'nda 2 Mart Pazartesi günü saat 15.00'te başlayacak olan etkinliğin ilk konuklan, şair Arife Kalender ile Bedrettin Aykın. Nevra Bucak ve Tansu Bele'nin sunacaklan etkinlik kapsarmnda 16 Mart'ta da Tekin Gönenç ve Güvenç Elman konuk olacak. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle