19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 2 ABALIK 1998 ÇARŞAMI 10 DIŞ HABERLER HfilMîl^üı Köktendinci îslami hareketlerin iktidar savaşımını inceledi 'Hedef: Dimya Mıuıı Devlefi'Derleyen AYÇAATAY/ AŞKEVELÇt Almanya'da yayımlanan Der Spiegel dergisi, tslamın dünyayı ele geçinneye çalıştığı korkusunu taşıyan Batılılara, Islamiyeti ve köktendinci lslam ile ge- leneksel lslam arasındaki farklan tanı- tan bir dosya hazırladı. ABD'nin önde gelen üniversitelerin- den Harvard'ın Uluslararası llişkiler Bölümü öğretim üyesi, Suriye asıllı si- yaset bilimci Besim Tibi tarafından ka- İeme alınan "tslam yeni bir diinya gücfi mü" başhklı makalede, Osmanlı devle- ti son tslam imparatorluğu olarak nite- lendinldi. Tibi'nin makalesinde, lslam uygarlı- ğınm, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Batı ile karşı karşıya gel- mesinden itibaren Müslüman dünyasm- da yaşanan gelişmeler ele alındı. Islamiyetin Batı modernizmi karşı- sında kendisini yeniden tanımlama sü- recine girdiği belirtilen makalede, Isla- miyetin günümüzde yaşadığı temel so- runun "Banhlaşma ama nereye kadar" olduğu belirtiliyor. 'Lluslaşma velaikiik'in Batı 'dan ithal edilen kavramlar olarak Islamiyetteki 'ümmet' anlayışının yerini aldığı belir- tilen makalede, lslam âleminin bugün 55 ulus devlete bölündüğü ve Uluslara- rası lslam Konferansı Örgütü'nün şem- siyesi aitında örgütlü olan bu ulus dev- letlerin bir dünya gücü oluşturmak gi- bi bir hedef gütmediklerin'ın altı çizili- yor. Bugün köktendinci hareketlerin, 'Ba- tı teknotojisine evet,kültüriine hayır' te- zinı işlediklen belirtilen yazıda, uygar- Iığın bir bütün olduğu, bölünemeyece- ği tezi işleniyor. Besim Tibi, bunun ötesinde, kökten- dinciliğin kendisinin de çağdaş bir kav- ram olduğunu ileri sürüyor. Tibi'ye göre köktendinci hareketler, küreselleşme içerisindeki çağdaş dün- yanın yansımaİan. Köktendinci hare- ketlerin 'ümmrtegeridönûj' ütopyası da bu olgunun bir göstergesi. Batı uygarliğmın, bölünmez bir bütün olduğunu, bilim ve teknolojinin aitında yatan laik kültûrel degerlerin yadstnama- yacağını belirtiyor. Çağdaş bir kavram olarak tammladı- ğı köktendincilik ise ulusçuluk ve laik- lik kavramlanyla bölünmüş lslam üm- metini yeniden toparlamayı hedefleyen bir hareket. Tibi 'nin uygarlığın bölüne- meyecefi tezine karşı, Mısırlı yazar Ne- dp Mahfuz ise farklı bir yorum içerisin- de. Amaçlanna giden yolda, fîziksel ve psikolojik terör uygulamaktan çekin- meyen köktendinci örgütleri, mafya ola- rak nitelendiren Mahfuz, dünya kültür- lerinin karşılıklı etkileşim olduğu tezi- ni ileri sürüyor. Mahfuz'a göre, kültür heryerde ve her zaman almak ve vermek demek. Dünyayı kendi eksenlerinden algıla- Din alet ediliyor Der Spiegel dergisi, hazıriadığı tslam dosyasında Baü tarafiiidan endişeyle karşılanan köktendinci tslami hareketieri ele ahyor. Dergiye göre, "Köktendinci Müsiümanlar Iran, Sudan ve Afganistan'da 120 mihondan fazla insanı yönetiyorlar. Cezayir, Mısır ve Türkrye'deki 150 milyon insanı da egemenKkleri atana yolunda yürüjwtar. AHah yohında savaştddanna inanan bu fanatikler, bir Islami dünya imparatorluğu olusturabffiriermi?" Köktendindlere ateş pösküren Nobd Edebiyat ödülii sahibi Necip Mahfuz ise dergide yer alan yorum ya/Kanda, bu hareketlerin isJamın içeriğini tahrip ederek dini amaçlanna alet ettiklerini belirtiyor. ma eğilimi taşıyan Batılılara gerçekçi bir lslam portresini sunmayı hedefleyen ya- zıda, farklı birörtünme biçimi olarak çar- şafin içerdiği sembolik anlam da tartı- şılıyor. Der Spiegel, aslında bir tek soruya yanıtanyor: "Köktendinci Islamm dün- yadald diğer u\ gariıklara sa\ urduklan bu tehditi ciddhe almaya deger mi?" Çarşaf dinsel simge Sosyolog Göie'ye göre hiç bir semboi Islamın farkhhğuu çarşaf kadar güçfö ortaya koyamıyor. Çarşaf, Batı için modern çağ öncesinden kalma bir semboi. 20'li ve 30'lu yıllarda modernleşme akımlannı izleyen birçok Müslüman kadın, çarşafını ve başörtüsünü çıkardığı halde günümüzde yine kapanmak zorunluluğu ile karşı karşıya. lslam içi tartışmalarda çarşaf ya da başörtüsü, yaşanan kültür çatışması içinde politik/dinsel bir tepki olarak kabul ediliyor. Der SpiegePin görüşlerine yer verdiği Sosyolog NUüfer Göie'ye göre 'hiçbir semboi, tslanun farkiıhğını çarşaf ya da başörtüsü kadar güçlü bir şekilde ortaj a koyamıyor ve çarşaf, Batı medeniyetiyle İslam medenryeti arasındaki aşılmaz sıntn vurguluyor.' Oysa kadının çekiciliğini gizlemek için kullanılan örtü, ne geleneksel bir zorunluluk ne de Kuran'ın uyulması kesinlikle gereken biremri. Antik Doğu'da örtünme, daha çok yüksek statüde kadınlara yakıştınlan bir turum. Farklı bir amacı olan çarşaf ya da başörtünün, günümüz fran'ında kadınlara daha fazla sosyal hareketlilik sağlayan bir araca dönüşmesi son derece çarpık birgelişme. Iran'da kıyafet yasalanna uymayan kadınlara uygulanan 74 kırbaç ya da 2 ay hapis cezası ve aynı suça Afganistan'da verilen ölüm cezalan, bu çarpıklığın uzantılan. Tfirban İslami yaşamı simgeliypr Der Spiegel'în lslam Dosyası'nda yaptığı yoruma göre, laik Türkiye'de ise genç kadmlar, başörtülerini laik düzeni ve devletin kurucusu M.K. Atatürk'ün kıyafet devrimini protesto etmek için takıyorlar. Onlar için bu örtü, tercih etrikleri fslami yaşamı sergiliyor. Nilüfer Göie'ye göre, bu rutumlanyla köktendincilere alet edildiklerinin çoğu zaman farkında bile değiller. Yazar Ece Temelkuran ise Türk kadınlannm bu tutumunu kolektif (toplu) intihar olarak niteliyor. Radikal Islamcı hareketler Batı'nm teknolojisini alıp kültürünü reddetmek istiyorlar Yarı modernleşme rüyasıDer Spiegel 'deyayımlanan lslam dosyasında. 'son lslam imparator- luğu' olarak tanımlanan Osmanlı- lar'ın çöküş dönemlerine girdikle- ri, 18. yüzyılda, dünyanın yeni sü- per gücü olan Batı'nın sırnru keş- fetmek için Paris'e temsilci gönder- dikleri anlatılıyor. Paris'e geden ilk Osmanlı Büyü- kelçilisi Batı'mn sırnnı keşfeder: "Bflim ve modern teknotoji". Bu sırra Osmanlı devlet ahalisin- den gelen ilk tepki, "bflim vetekno- lojiye evet, kültüre hayır" biçimin- dedir. Der Spiegel'deki tslam dosyası- nı hazırlayan siyaset bilimci Besim Tibi, Osmanlı tmparatorluğu'nun parçalanmasıiTin ana nedenini, 'Ba- n'nın lslam dünyasmın ber alanına girmesi' olarak niteliyor. Ümmetten miflete Tibi'ye göre Müslümanlann "mft- let" olgusunu benimsemeleri, îs- lam'ın evrensel "ûnunet" anlayı- şıyla örtüşmez. 19. yüzyıhn ilk ya- nsında Avrupa'ya açıldıklan dö- nemde Osmanlılar, Kuran dili olan Arapçada mıllet sözcügünün eşan- lamlısını, bu kavrarrun fslama uzak- lığı nedeniyle.bulamazlar ve millet kavramı için 'ümmet' sözcügünü kullanmayı secerler. Ancak ıkj sözcüğün anlamlan çok farklıdır ve bırbirleri yerine kulla- nılmalanran yaratüği olumsuz sonuç- lar görmezden gelinemez. Çünkü tslam tarihinin çekirdek halkJanru oluşturan Araplar, Acem- lerveTürkler,aynı ümmete mensup olmakla birlikte a>n dillere, etnik kö- kene ve kültüre sahiptirler. Sömürge imparatorluklannın cö- zülmesi ve Avrupa'nm ulus devlet anlayışının bemmsenmesi sonucun- da, Batı'run (knetimindeki birçok bölgede bugün bagımsız Müslüman devletler kuıumus durumdadır. Dünya üzennde günümüzde nü- fusunun çoğunluğu Müslüman olan 55 ülke var. 'lslam Kbnftransı Orgütü' ile bir- birlenne sınırlıbir jekilde bağlı olan bu ülkeler. köktendincilerin aksine, birdünya gûcûolmapeşinde değil- ler. Yönetim prensibi olarak dinin polirikayla örtüşmesini talep eden köktendinci gruplann tavn, nüfus- lannın çoğunluğu Müslüman olan bu modern devletlerinkinden çok farklı. Son zamanlarda yaşanan mülte- ci akını da göz önüne alınırsa, Av- rupa'da toplam 13.5 milyon Müslü- man yaşıyor. Köktendinci oluşu- munlar tohumlarını Avrupa'ya da atmış durumda. En önemli kökten- dinci hareketlerin Londra'da ve di- ğer Avrupa başkentlerinde bürolan bulunuyor. Batı tarafından fundamentalizm (köktendincilik) olarak adlandınlan bu akımlar kendilerini İsJami Uya- ntsçılar olarak adlandınyor. Dar-ül Islam'ı dünya üzerinde egemenkılmayı amaçlayankökten- dincilik akımı 70'li yıllarda başla- dı. 1967'deki 6 gün savaşlan ardın- dan, Araplann Israil karşısuıda al- dıklan yenilgi, küçük düşmelerine ve sarsılmalanna neden oldu. Isra- ilgibi küçük birdevletin yengisinin nedenini anlayamıyorlardı. Bu so- runun yanıtı, 70'li yıllarda, könten- dinci tslamın ıdeoloğu kabul edilen Yusuf El-Karadavıden geldi. Mısırlı şeyh, gelinen noktayı, 3 ciltlik bir kitapta, "nlus devktiere bötünmenin ve potitika>ıdjndenayır- manınbirsooucu" olarak göstenyor, lslam ülkelerini "acflen ûmmetkav- rammadönmevpvıeonunbirtiğinden doğacakgüce stğmmaya" çagınyor- du. Karadavi, ümmet anlayışına dö- nüşün, dünyanın güç dengelerini de- ğiştireceğinden emindi. Batı ise köktendinciliğin yükse- lişini, Şah'ın devrilişi ve Humeyni devrimi gibi yanlış ölçütlere bağlı- yor ve sorunun tran Şiasından de- ğil, Arap Sünniliği içinden doğdu- ğunu göremiyordu. tran devriminin başansı, zaten var olan politik Isla- ma, iktidara gelmek aracılığıyla ce- saret vermiş olmasıydı. Köktendinciler, Müslüman gele- nekçilerin aksine, bilim ve teknolo- jinin karşısında değiller, hatta bu yönde teşvik edici birtutumlan var. ıslam dünyasında hiç kimse, faks- tan Internet'e yeni iletişim teknolo- jilerini Islamcılar kadar yoğun kul- lanmıyor. Ancak bu araçlan düşün- sel olarak Batı'nın modernizmin- den ayırma eğilimindeler. Buna ts- lamın yan modernleşme rüyası da denebilir. Teknolojik olarak moderne buka- dar açık kitleler, dinsel anlamda son derece tutucular ve Kuran'ın top- lumsal ve bireysel yaşamı tüm ge- rekleriyle belirlediğine inanıyorlar. tslam Batılılaşma ile çakışmadığı halde, kimliklerini kaybetme kaygı- sı içinde geçmişe sanhyorlar. Teknokjiye evet ama. Batı mddernizminin sömürgeci- lik eğihmi, içinden doğurduğu Hît- lerve Stain gibi isimler, Müslüman dünyasını büyük birhayal kınklığı- na itmiş durumda. Teknoloji ve biüm onaylanırken aynı zamanda laiklik, demokrasi ve insan haklan reddediliyor. Gelecek için şanslannın ne olduğu tahmini yapılacaksa, şu önemli farka dikkat çekmek gerekiyor: Isiam kökten- dincileri geleneksel Müslümanlar- la aynı kefeye koyulamaz çünkü Is- lamcılar bir AJlah Devleti isterken ikinci grup sadece dine biraz ba- ğimlı bir politika istiyor. Petrol monarşisi Suudi Arabis- tan, geleneksel tslam vepolitikanın saldırgan ormayan kombinasyonu- na ömek olusturabilır. Geleneksel ls- lam, Müslürnan bir evren istemek- tedir ki bu tslami bir dünya gücü ütopyasıyla aynı şey demek değil- dir. İkinci büyük fark ise lslam ve te- rör arasındadır. Batı'nın kavramak durumunda olduğu, her köktendin- cinin bir terörist olmadığıdır. Dün- yada şiddete başvurmadan, politik yollarla iktidaragelmeye çalışan Is- lami hareketler de bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz 21. yüzyılda, Ba- tı'dan sürekli kopmakta olan lslam uygarlığının daha da büyük bir an- lamı olacaktır. Ancak tslam birçok nedenden ötürü, köktendinciler Mı- sır, Cezaytr gibi ülkelerde iktidara da gelseler, birdünya gücünedönü- şemeyecek. Çünkü Islam'ın geleceği, ümmet ve onu yönetebilecek tek bir imam anlayışında değil, politik/kültürel çoğulculukta ve dinin politikadan aynhnasında yatıyor. C l A d e s t e k l i S u u d i m i l y a r d e r B i n L a c f i n 'ABD egemenliğineson' Bin Ladin'in kendisine bağlı 20.000 askeri var. Kenya ve Tanzanya'daki Amerikan büyükelçiliklerine karşt geçen agustosta girişilen bombalı saldın sonrasında admı dnyuran Suudi Arabistan asıllı milyarder Usante bin Ladin, Sovyet işgali sırasmda Afganistan'da mücahitlerin yamnda savaştı. Kendisine bağlı 20 bin kişilik bir gücü olduğu belirtilen Bin Ladin'iT o dönemde, komünizm düşmanlığmdan dolayı, Amerikan gizli haberalma teşkilatı CIA'nın destekJediği belirtiliyor. Kör İmam olarak da bilinen Şeyh Ömer Abdülrahman'm liderliğıni yapüğı Mısırlı tslami Çemaat örgütüne de, maddi yardım yaptığı belirlenen Bin Ladin'in yeni amacı ABD'nin dünya üzerindeki hegemonyasını yıkmak. Bin Ladin, geçen yılm mart aymda CNN muhabiri Peter Arnett'in kendisiyle yapögı söyleşide şu ifadeleri kullanmıştı: "Afganistan savaşında biz Müslümanlann edindiği en önemli deneyim, bir süper gücü dcvircbilect'ğimLd öğrenmif olmanuzdı. AOab'uı savaşçılan olan mücahitter, Sovyetler Birtiği'ni yıkılma noktasına getirdiler. Başta Amerikahtar ohnak üzere tüm Batıldara sesteniyoruz; Müslümanlann kutsal toprakJannı (Suudi Arabistan) terk edin. Vbksa siviJ vatandaslannızın yaşsuo guvenliğini garanti edemeyiz." Yazar Necip Mahfuz. 'İktidar duşkunu mafya' Der Spiegel dergisinin tslam dosyasında görüşlerini ifade eden Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Mısırlı yazar Necip Mahfuz, "AIlalTın düzenini dünya üzerinde egemen kıbna" amacıyla kitleler üzerinde fîziksel ve ruhsal terör uygulayan örgütleri, "Islamın admı kötüye çıkaran iktidar düşkünü mafya" olarak nitelendiriyor. Mahfuz, açık toplum ve demokratik özgürlerin düşmam olarak nitelediği bu örgütlerin îslamı tahrip ettiklerini belirtiyor. Bu örgütlerin, kültûrel alanda bir Batı işgalınden söz ettikJerini kaydeden Mahfuz, "kültûrel işgal" kavramının saçmalık olduğunu söylüyor. Mahfuz'a göre 'Kültür, her zaman ve her yerde almayı ve vermeyi içerir. Gerçek lslam da dünyaya açıknğı öngorür'. Mısırlı edebiyatçı Mahfuz, 'hiç khnsenin İslanun terör ve geri kaJmışlığı öne çıkardıgını sö\ lemeye hakkı olmaması gerektiğini' vurguluyor. BIÇAK SIRTI EROL 31ANİSALI Mutluluk Görece Bir Kavramdır, Ancak... Bir Çinli, bilmem kaç yıl önce, bir bisiklet sahit ise çok mutluydu, çünkü çoğunluğun bisikleti yok tu. Bugün en küçüğünden de olsa bir otomobil sa hibi olmak, onun hayalini süsleyen bir "mutlulul sınındır." Ortalama bir Japon için ev, otomobil, iy bir evlilik, yılda birturistik dünya gezisi şimdilik ye- terlidir. Vasat bir Kanadalı ve Isveçli için bunlanr üzerine bazı şeylerin eklenmesi gerekir. Özel ho- bilerin gerektirdiği tüketim kalıpları söz konusu- dur. Aynı Kanadalı ve Isveçli için 25 yıl öncesinin ölçüleri farklıydı. Birey için "öznel" anlamda baktığımızda, iktisa- di olarak mutluluk, tamamen "görece" bir algıla- madır. Yakın çevre, uzak çevre (toplum) ve dünya karşısındaki 'karşılaştırmalı konumu" onun mut- luluk ölçülerini belirler. Ingiltere son 25 yılda Avru- pa'da, altıncılıktan on birinciliğe düştüğü için insan- lar kendilerini mırtsuz hissetmeye başladılar. Oy- sa reel anlamda gelirleri artmıştı. 1950'li yıllarda bir Batı Avrupalı için otomobil sa- hibi olmak bir ayncalıktı. Bugün ise otomobil sa- hibi olmak, çorap giymek kadar doğal karşılanır ol- du. Iktisadi olarak, bireyin mutlak durumu değil, "gö- rece'durumu, dartanım içinde, onun mutluluğu- nu belirler. Birey, yakın ve toplumsal çevre ortalamasının altinda ise "mutsuzdur." Günümüzde iletişimin ve reklamın dünyanın her köşesine ulaşır olması, dev adımlarla gelişmesi, bi- reyi koşullandırmaktadır. Birey bir yandan, üst tü- ketim kalıplannı görmekte, ona ulaşma özlemi içt- ne ginmektedir, diğer yandan da karşılaştırmalan- nı artık daha uzak, gelişmiş ve yüksek tüketim top- lumlan ile yapmaktadır. Az gelişmiş toplumlar bu anlamda, dar çevrenin dışına çıkmakta, tam anla- mıyla "kümselleşmektedirier." İletişim olanakJan ön- lerine, gıdadan giyime, konuttan otomobile, hiç duyup görmedikleri hobilerden karmaşık elektro- nik aygıtlara kadar özendirircesine her şeyi getir- mektedir. Şu ya da bu toplumda birey, önüne sunulan bu çeşitliliği, olanaklan ölçüsünde, belirli bir noktada yakalayabilir. Artık "karşılaştırmasını" yalnız yakın çevre ile değil, uzak çevre ife de yaptığı için göre- ce, daha da geriye, alt noktalara ındiğinin "bilin- cindedir." Bu da birey üzerinde olumsuz etki ya- par. Gelişen iletişim, birey üzerinde "sürekli bir olumsuz baskı ortamı" yaratır. Bugün insan ilişkilerinde bu "maddeci altyapı" ilginin odak noktası durumuna gelmiştir. Büyük çoğunluk, bunlan düşünür, konuşur, yazar hale dü- şürülmüştür. Kişiliklerin tüketim kalıplan ile marka- larla özdeşleştiği bir ortam yaratılmıştır. Türk basınının 30 yıl öncesi ile bugününü karşı- laştırdığımız zaman haber ve diğer yazılann bu an- lamda çok değiştiğini, tüketime yöneltici bir işlev üslendiğini açık bir biçimde görebiliriz. Gazete açı- sından ise bu "gelir" an/amına gelmektedir. Onlar da "sistem "in parçası olmuşlardır. Iktisatta, alt gelir gruplannın, üsttekilerin tüketim kalıplannı izlemek istemelerigenel kuraldır. Bu ge- nel kural, dünya çapında iletişimin olağanüstü ge- lişmesi ile insanlar üzerinde "mutsuzluk yaratan" bir sonuç doğurmuştur. Kişi başına gelir düzeyi düşük, gelir dağıhmı bozuk olan toplumlarda du- rum çok daha kötüdür. Geniş kitieler kendilerini "mut- suzluğa mahkûm edilmiş " gibi görmeye başlamış- lardır. Çünkü 24 saat önlerine sunulan tüketim ka- lıplan, hiçbirzaman ulaşamayacaklannı bildikleri bir noktadadır. Bir yandan mtrtluluğun maddi ölçüleri öne çıka- nlarak, öte yandan tüketim araçlan önlerine sunu- larak, insanlar tam birkıskac/n içinesokuldular. En azından, dünyanın çok büyük bir kesimi için. Bu kıskaç ve baskılar hem bireysel bazda hem top- lumsal bazda, insanlan daha mutsuz kılan bir so- nuç yaratıyor. Küreselleşme, insanlann daha keskin bir biçim- de üst tüketim kalıpları özlemi içine girmelerine yol açtı. Adeta tek amaç, mutluluğa ulaşmanın tek yolu, bir üst (ya da en üst) tüketim kalıbına geç- mek biçiminde algılanmaya başlandı. İnsanlar bu yönde koşullandınldı. İnsanlann yaşam felsefesinin bu sığ alana sıkış- tınlması, bireysel ve toplumsal olarak, insanlığın ge- lişme sürecini de bozdu, olumsuz etkiledi. Yaşam felsefesinin açısı daraltıldı. Dünya genelinde yeraltı ekonomisi büyüdü, maf- ya faaliyetleri genişledi, terör arttı. Tüketimdeki kü- reselleşme, her şeyi tüketime göre endeksleyen an- layış, yenibir canavar yarattı. Eğer mutluluk üst tüketim düzenini yakalamak- sa, insanlar da bunu, rter ne pahasına olursa ol- sun gerçekleştinne anlayışına itildi. Ve mutlu olmak adına mutsuz oldular. Çünkü toplumsal çürüme ve bozulmalar arttı. KARŞIYAKA 5. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'DEN Sayı: 1998/907 Davacı Emel Sağlam tarafindan davalı Yüksel Sağlam aleyhine açılan boşanma davası sebebiyle, Davacı, davalı Yüksel Sağlam ile 1995 tarihinde evlen- miş olduklannı, bu evlilikJerinden bir müşterek çocuklan bulundugunu, davalı ile aralannda şiddetli geçimsizlik bu- lunduğunu, devamlı ve çekilmez bir hal almış müşterek bir hayatı sürdürmenin imkânsız bulunduğunu ve davalı ile bir süredir ayn yaşadıklannı beyanla boşanmalanna karar verilmesini talep etmiştir. Adı geçen davalı Yüksel Sağlam 'a Zübeydehanım Cad. No: 14 Daire: 4 Derya Apt. Karşıyaka adresıne dava dilekçesinin gazete ılanı ile teb- liğine karar verilmiştir. Adı geçen davalmın 8.12.1998 günü saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması, ken- disini bir vekille temsil etmesi, aksi takdirde duruşmanın yokluğunda da yapılacağı HUMK'nin 509 ve 510. mad- deleri yerine kaim olmak üzere iJanen tebliğ olunur. 23.11.1998 Basın: 60836 ADANA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'DEN Sayı: 1998/371 Davacı Çiğdem Erbeyi vekili avukat Mehmet Bülbül tarafından davalı Musa Erbeyi aleyhine açılan boşanma davasında: Davalı Musa Erbeyi adresinde bulunmamış, gerekli emniyet arastırması yaptınlmış, yine adresi tespit edilemediginden bu kerre davahnın davetiyesinin ilanen yapılmasına karar verilmiş olduğundan karar gereğince Musa Erbeyi'nin duruşma günü olan 14.12.1998 günü sa- at 09.00'da mahkemede hazır bulunması veya bir vekil göndermesi, gelmedigi veya vekil de göndermediği tak- dirde duruşmalann gıyabında yapılacağından ve karar ve- rileceğinden ışbu ilan davalı Musa Erbeyi'ne davetiye ye- rine kaım olmak üzere iJanen teblig olunur. 25.11.1998 Basın: 60783
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle