16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 KASIM 1998 PAZAFtTESl OLAYLAR VE GORUŞLER Türk Solu Birleşemez ENGİNÜNSAL//«*«*ÇK Y erel seçimlerin genel seçimlerle birlikte 1999 yıh Nisan ayın- da yapılacağı Meclis karanna bağlandıktan sonra sağdakı partile- rin ülkeyi yönetmekteki yetersizlikle- rini göz önüne alanlar sosyal demok- ratların birleşerek iktidar olmasını, gönüllerinde bir umut çiçeği olarak büyütmek istemektedırler. Çete, maf- ya, siyasilerle ilişkilen ve pisliklerin sergilendiği şu günlerde tartışmalara önemli bir sanayicimiz de katılarak sağ siyasal partilerin bir süre dinlen- mesini ve ülkeyi sosyal demokratla- nn yönetmesını önermiş ve "Ecevit cumhurbaşkanı. Baykal başbakan ol- sun" demiştir. Bu umutlar ve beklentiler DSP ve CHP'nin birleşerek seçimlere tek par- ti olarak katılması varsayımına daya- nıyor. Gönül böyle istiyor ama siya- setin gerçekleri bunun asla gerçekleş- meyeceğini ortaya koyuyor. Bugün Meclis'te temsil edilen ve Meclis dı- şında kalmış olan sol partilerin neden birleşemeyeceğinı, bu yazının dar çer- çevesi içinde irdelemeye çalışalım. Meclis'te temsil edilen iki sosyal demokrat parti ideolojilerini libera- lizmin sosyalleştirilmesi, kapitaliz- min olumsuz etkilerinin törpülenme- si ve refahın bu yoldan toplum katman- lanna yayılması üzerine kurmuşlar- dır. Meclis dışında kalan öbür sol par- tilerin büyük bir çoğunluğu kapitaliz- mi bir veri olarak almayan ve ekono- mide köklü degişiklikler isteyen par- tilerdir. Meclis içindeki ve dışındaki partilerin bu ideolojik aynşım nede- niyle birleşmesi olanaksızdır. DSP ve CHP'nin neden bırleşeme- yeceğini anlamak için bıraz gerilere git- mek ve bugüne değin gün ışığına çık- mamış kimi anılan anımsamak gere- kecektir. 12 Eylül yöneticilerinin parti lider- lerini Hamzakoy'da zorunlu konuk olarak tutmasından sonra ülkede kit- leleri politikadan soğutmak (de-poli- tizasyon) süreci başlatıldı. Liderler, Hamzakoy'dan salıverildikten sonra kendi konutlannda umarsız bir yal- nızlığı yaşar oldular. Insanlar parti başkanlannı ziyaretten çekinir olmuş- lardı. Işte o günlerde, karlı bir Ankara sa- bahında eski CHP grup başkanvekil- lerinden Hayrettin Uysal ile birlikte Oran'a çıkıp Sayın Ecevit'i ziyaret et- tik. Yalnızhğın kozasında Ecevit kır- gın, kızgın ama kararh bir konumday- dı. Rahşan Hanım'ın sunduğu çaylan içerken sözü ben aldım. "Sayın Ece- vit" dedim, "1967 yıhnda rahmetü, lçel milletvekili Celal Kargılı aracıb- ğıyla partiye üye olmam için beni Uİus'taki genel merkeze siz çağırdı- nız. Üyelik formunu kendi elinizle dol- durdunuz,odadabulunanOrhan Bır- git ve Ali thsan Göğüş'e imzalatıp Ulus gazetesine benim üyeliğimi haber olaraksiz yazıp basılması için gönder- diniz. tstanbul il kongresi yapılırken Ali Sohtorik'ten ve daha sonra göreve ge- tirilen Necdet Uğur'dan benim yöne- tim kurulunda bulunmam konusun- da siz istekte bulundunuz. Bütün bun- lara karşın çevrenizi saran, benim ve arkadaşianmın partinin emekçilere ve sivil toplum örgütlerine açılmasına şiddetie karşıçıkanlar. birlikte çakşma- mızı engelledi. Bugün siz de. ben de sa- de birer vatandaşız. Geçmişte yaşadı- ğımız olumsuziuklara karşın eğer de- mokrasi için bir kavga verecekseniz, ölünceye kadar sizinle birlikte olaca- ğunw dedim. Sayın Ecevit çok duygulandı ve "Geçmişte Idşilerde yapbğım yanlışla- rı bundan böyle vapmayacağım'" de- di. Bu tümce ile CHP içinde kendisi- ne karşı amansız bir mücadele ver- miş eski dostlannı anıyordu. Sonraki günlerde birlikteliğimiz de- vam etti. Bir dergi çıkarmasına katkı- da bulunduk. Örgütlenmek istiyordu. tstanbul'dan kendisine 5.CMK) kişilik bir liste götürdük. Tutuklandığı gün- lerde, kimse duruşmalanna gelmezken tstanbul'dan otobüslerle dostlan An- kara'ya taşıdık, duruşmalarda yalnız olmadığım anlatmaya çahştık. Dergi- si için para istedi. Istanbul'dan paratop- layıp kendisine gönderdik. Halkçı Partı'nin kuruluş çalışma- lan başlamıştı. Bunun önünü kesmek için kendisine CHP'lilerin önüne düş- mesi ve bir partide tüm geçmişi bir- leştirmesi gerektiğini; askeri darbe- lerden sonra solun iktidara gelişinin kaçınılmaz olduğunu, dünyada bunun örneklerinin çok bulunduğunu anlat- maya çahştım. Bana verdiği yanıt çok önemli ve bugüne ışık tutacak nitelik- te idi: "Askeri yönetim CHP'yi kapatüğı zanıan ben bir bildiri yayımladım ve bu kapatmaya şiddetle karşı çıktım. Bunu kendim için deği) başkanlığuu onurla yaptığım, kuruluşunu Ata- türk'ün yaprığı parti için yapmak zo- rundaydım. Bu nedenle ruruklandım. Partinin kapatılması ve benim turuk- lanmam karşısında bir tek CHP'li di- reniş sergflemedL Eğero gün eski CHP millervekilleri, senatörieri, il, ilçe baş- kanlan yerel yönetim üyeleri hep bir- likte ulusal bir tepki gösterip cuntanm generallerine karşı kararlı bir tutum sergileseydiler generaller CHP'yi ye- niden açmak zorunda kalniar ve ana- yasayı değiştirmekgücünü kendilerin- de bulamazlardı. Belki tüm bu arka- daşlarla beni üç-beş gün kışlalarda gö- zaltında tutarlardı ama demokrasi kurtulurdu. Hiçbir CHP'li bunu yap- mayi ve denemeyi düşünmedi." Bu olay Saym Ecevıt'ın belleğine bir çivi gibi çakılmıştı. Sayın Ecevit siya- sal savaşımının en zor dönemecinde kendisini yapayalnızbırakan CHP'li- leri o gün bağışlamamıştı ve bundan sonra da bağışlamayacaktı. Edindiğim izlenim şu olmuşru: Sa- yın Ecevit, CHP'nin özgörevini (mis- yonunu) tamamladığına, eski hizip- ler ve eski hastahklarla aynı oluşumu yaşamanın kimseye yarar getirmedi- ğine inanıyordu. Işte bu nedenle Sayın Ecevit, CHP ilebirlikteliği, yaşadığı sürece asla is- temeyecek ve CHP'lilerin kendisine karşı sergilediği bu ihanetı, bu yalnız bırakma eylemini asla bağışlamayacak- tı. Bu nedenle hiç kimse CHP ile DSP'nin birleşerek seçimlere ağırlı- ğını koyacağını düşlemesin. Her iki parti de siyasetteki çabalanna, iki ay- rı kulvarda devam etmek zorundadır. Bu bölünme. CHP ve DSP liderleri ya- şadığı sürece, demokrasimizin ayıbı olarak varlığını sürdürecektir. Bu bölünmüşlüğün doğal sonucu olarak sosyal demokratlar, gözle gö- rülebilir bir gelecekte asla iktidar ola- mayacaklar ve sağdaki partilerin ye- dek lastiği (stepne) olarak siyasi ya- şamlannı sürdüreceklerdir. Bölünmüşlük gerçeği, kararsız seç- menin sağa kaymasına da neden ola- bilir. Türkiye salt bu nedenle, daha uzun yıllar, siyasetin kirlenmesine, hukuk devleti ilkelerinin erimesine ta- nıklık ederek yaşamak zorunda kala- caktır. Hoşgörüyü yaşama geçiremeyen- ler, kendilerini yenileyerek halkın önü- ne yeni kimliklerle çıkmayı becereme- yenler, halkın bozuk düzenin çarkla- n arasında ezilip gitmesinin başlıca so- rumlulan olarak ileride iyiliklerle anıl- mayacaklardır. ARADABİR SEYFETTİN ÖZYER Altmoluk ADD Başkam Devrim İlkelerine Sarılarak Çok partilı yaşam bir karşıdevrim sürecidir. Men- deresler'in ülkeyi bağımlı duruma getinmesi ve la- ikliği yerle bir etmelerinin bedeli çok ağır oldu. Gericiliğin kök salmadığı cumhuriyet kurumu yok. Bugün 55. hükümetin yıkılması sırf kendi kaba- hati değildir. Arkasında 50 yıllık pislik var. Bundan sonra gelecek bilmem kaçtncı hükümetlerin de ben- zer nedenlerle yıkılacağını söylemek, kehanet sa- yılmamalı. Bu ağır koşullan gören Türk halkı Uğur Mumcu'nun cenaze töreninde ayağa kalkmıştır. Bu, mutlu bir uyanıştır. 75. Yıl kutlamaları halkın devrimci cumhuriyete olan bağlılığını göstermiş- tir. Mehmet Ağar'ın başını çektiği kadrolann pa- sifıze edildiğı anlaşHıyor. Artık devlet kadrolan ge- rekeni yapıyor. Emniyet Genel Müdürü Necati Bi- lican'ı hükümet görevden alıp Türkeş'e bağlılı- ğını belirten ülkücü Kemal Yazıcıoğlu'nu getire- cekti. Genelkurmay Başkanı, tarihımizde görülme- miş bir ilgiyle Bilican'ı ziyaret etti ve Bilican yerin- de kaldı. Ordumuz da polisimiz de halktan destek alıp mo- ral buldukça bölücülerin, çetelerin üstüne gidişi hızlandırdı. Türkiye'nin iktidar sorunu cumhuriyetimizi ku- ran 6 ok izlenceli (programlı) devrimci bir hükü- mettir. Artık sağ partilere emanet edilecek bir Tür- kiye yoktur. O kanıdayım ki, CHP ve DSP tarihsel görevleriyle karşı karşıyalar. Ya 6 okta birleşerek iktidar olacaklar ya da halkımız sağa iktidan ver- meyecektir. Türkiye, sorunlanndan ancak kuruluş- ta oluşan devrim ilkelerine sanlarak kurtulabilir. Ata- türk "Tam bağımsızlık" diyordu. Laiklik, devle- tin tüm inançlara eşit mesafede durmasıdır. Dev- rimcilik, halkçılık, milliyetçilik, kurtuluş ilkeleridir. Son olarak şunu belirtelim: Türkiye terörden çok çekti. Insanlarımızın yaşa- dığı acıları bazı siyasal partiler rant haline getirdi- ler. Tüm ülkeyi mateme boğan cenazeler karşısın- da bir parti hep bayrağını salladı. Türkiye'yi buraya getiren ırkçı milliyetçilik ve ir- ticadır. Ülkücü mafyanın yaptıklan ortada. Ordu- muz ırkçılığı ve irticayı bir numaralı sorun olarak 28 Şubat kararlanna yazdırdı. Irkçı bayrak salla- yanlar Apo'nun Italya'dan alınması için gösterile- cek ince diplomasiyi meydanlarda berbat etti. Apo'nun Türkiye'ye verilmesi için herkese dü- şen bir görev vardır: Uygar ölçüler içinde protes- to ve yasal savaşım. Uygarca, sabırla... Osmanlı'da îlk Boykot ve İtalya M. LÜTFİ BÜYÜKYILDIRIM (Orman Yüksek Mühendisi) 29 Ekim 1923 - 30 Kasım 1978 Aramızdan aynlalı 20 yıl oldu. Yaşam ilkelerin, düşüncelerin ve yapıtlannla bugün de bize güç veriyorsun. Seni her geçen gün daha çok anyor giderek artan sevgi ve özlemimizle anıyoruz. Eşi: KÂMÎLE BÜYÜKYILDIRIM Oğuüan: GALİP BAYAZTT, GÖKHAJN BÜYÜKYILDIRIM Kızı: SUHAN HATİPOĞLL ACI KAYBIMZ Derneğimiz üyeleri; HALUK BÜLENT DOĞAN ve DERVİŞ GENÇKURT'U 28 Kasım 1998 Cumartesı günü geçirdikleri trafık kazasında kaybettik. Trafik terörünü bir kez daha nefretle kınarken, üyelerimize, yakınlan ve tüm fotoğraf çe\Telerine başsağhğı dileriz. AFSAD ANKABA FOTOĞR\F SAJNATÇILARI DERNEĞÎ MEHMET EMÎN ELMACI Dokuz Eylül Üni. Atatürk llkeleri ve Devrim Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi • talya'nın Abduuah I Öcalan'ın Türki- ye'ye iade edilme- sine karşı çıkışı ve bölücü örgüt yanh- sı bir tutum izleme- si sonrası, Türkiye'de Ital- ya'ya karşı başlatılan gös- teriler, bana 1908 yıhnda Avusturya'nın Bosna-Her- sek'i ilhak etmesinden sonra başlayan gösterile- ri ve boykotu anımsattı. 1908 yıhnda bu ilhak nedeniyle Avusturya'ya karşı başlatılan boykot ola- yı, Osmanlı devletinde ya- bancı sermayeye ilk karşı çıkış olarak algılanmah- dır. Nitekim bu tarihten sonra Ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin de katkıla- nyla bir 'Milli tktisat' po- litikası oluşturularak eko- nomideki yabancılann et- kisi kınlmaya başlandı. Italya'nın bugünkü tu- tumunun ortaya çıkmasın- dan hemen sonra Italyan elçiliklerine çelenk koy- ma, protesto yürüyüşleri, Italyan mallanna ve şir- ketlerine boykot, 90 yıl önceki Avusturya'ya kar- şı uygulananlar arasında- ki benzerliğe dikkat çek- mek istiyorum. 1908'yılmda Bosna- Hersek'in ilhak edilme- sinden sonraki ilk günler- de de gazetelerin haberi duyurmasıyla bırlikte halk, havanın yağmurlu olması- na aldırmadan protesto gösterilerinde bulunmuş, ancak olaylar sertleşme eğilimi göstermeye baş- lamıştı. Avusturya mağazalan- nın camlan kınlmış, ma- ğaza ilanlan yırtılmış, ma- ğazalara girenler zorla en- gellenmiş, çıkanlar ise ta- kip edilerek uyanlmıştı. Bu konuda 1908 yıhnın gazeteleri ile bugünün ga- zeteleri arasındaki farkı görmek üzücüdür aslın- da. O dönemde neredey- se tüm basının halkı gale- yana gelmemesi, sertlik yapılmaması, tersi durum- da bunu bize karşı koz ola- rak kullanabilirler biçi- mindeki uyancı yayınlan- na karşın, günümüzdeki basının, (bırakın uyancı, soğukkanh yayınlar yap- masını) kışkırtıcı yayın- lan, basınımızın geldiği içler acısı durumu da gös- termektedir. Biliyorum, şehit yakınlanrun yüreği çokyanık. Gösteriler, PKK yandaşlanna karşı yapıl- mış olsa bile gösterilerde uygar çizginin aşılmama- sma özen göstermek ge- rek. 1908'dekiolaydan son- ra birhafta içinde yapılan gösteriler, zamanla, siya- sete dönüşüp, yeni ilan edilmiş olan II. Meşruti- yet'e yönelik, dinci bir ta- vır almaya başlayınca, bu gösteriler, Avusturya mal- lanna boykot yapılması gündeme getirilerek yu- muşatılmaya çalışıldı. 1908 yıhnda, Avustur- ya'nın tstanbul elçiliğinin Osmanlı devleti nezdin- deki şikâyetlerine karşı- lık da Osmanlı devleti, protestolara kanşamaya- cağını, halkın özgür oldu- ğunu ve ancak şiddet olay- lannda müdahale edebi- leceğini belirtiyordu. Osmanlı'nın dört bir ya- nında Avusturya mağaza- lanna, feslere, bastonla- ra, vapurlara, sigorta şir- ketlerine uygulanan boy- kot, başlangıçta Avustur- ya tarafindan hafîfe alın- mıştı. Çünkü Osmanlı dev- leti, Avusturya'nın dışsa- tım (ihracat) sıralamasın- da dördüncüydü. Ama halkın devamlı gösteri düzenleyerek Avusturya'ya karşı boy- kot uygulamaya ant içme- si -ki bunların arasında Musevi ve Ermeni Os- manlı vatandaşlan da var- dı- Avusturya'yı düşün- dürmeye başladı. Buna bir de boykotu dü- zene sokmaya çalışan ve tüccarlardan oluşan Boy- kotaj Cemiyeti'nin oluştu- rulması da eklenmişti. Ay- nca boykot nedeniyle Os- manlı tüccarlannın zarar görmeleri de en aza indir- genmişti. Böylece Avusturya'nın zararlan giderek artmaya başladı. Daha da giderek Avusturya'daki bazı fabri- kalar, örneğin fes fabrika- lan kapanma aşamasına bile gelmişti. Avusturya şirketleri kendi hükümet- lerine baskı yaparak za- rarlannı ortaya koymuş- lar ve Osmanlı devleti ile anlaşması için bir baskı oluşturmuşlardı. Bunun sonucunda, ege- men olduğu Osmanlı pa- zannı yitirmek istemeyen Avusturya, Osmanlı hü- kümeti ile görüşmelere başlar. Osmanlı Devleti, 1876'dan beri fiilen Avus- turya'nın elinde olan Bos- na-Hersek'i zaten gözden çıkarmıştı ve başlangıcın- dan beri boykotu sadece maddi bir ödün (taviz) al- ma aracı olarak görmüş- tü. Sonunda da yapılan ant- laşma ile 2.5 milyon Os- manlı Lirası karşılığı, Bos- na-Hersek, Avusturya'ya bırakılmıştı. Yani Avus- turyalı tüccarlann baskı- sı sonuç vermişti. 1908'deki ilk örnek olan Avusturya boykotunda, Osmanlı tüccarlan boykot öncesi parasını ödediği Avusturya mallanna boy- kot uygulanmaması konu- sunda direnmişler, piya- sadan Avusturya mallan çekildiği için yerli mal üre- ticileri durumdan yararla- narak mallannın fiyatlan- nı arttırmışlar ve mallan satabilmek için üzerlerin- deki Avusturya etiketleri- ni kaldınp yerine Ingiliz ve Fransız etiketlerini yapış- tırma yoluna da gitmişler- di. tki ülkede karşılıklı ola- rak oluşan bu baskı, so- nuçta, iki devletin anlaş- malannı sağlamıştı. Bu tarihsel olayı gün- celle iç içe anlatmak ge- reğini duydum. Günümüz- de yurdun dört tarafinda ttalyan mallannın alınma- yacağı şeklindeki karar- lann çıkması, şirketlerin İtalya ile işlemlerini iptal etmesi, mağaza sahipleri- nin Italyan mallannı so- kak ortasında yakarak pro- testolara katılması ve ga- zetelerin 1908 yıhnda ol- duğu gibi birer boykot kö- şesi oluşturarak gün gün yapılan boykot alanlannı sıralaması, hiç kuşkusuz Italya'ya durumun ciddi- yetini göstermiştir. (Işin ilginç bir yanı da 1908'de Avusturya mallanna İtal- ya'da da boykot uygulan- masıydı. italya, Osmanlı pazannda Avusturya'dan boşalacak yeri kapmak ve Balkanlarda Avusturya ile çıkar çatışmasından dola- yı Osmanlıyı desteklemiş- ti.) 19. yüzyılın sonlann- dan itibaren ortaya çıkan 'Şarkmeselesi', günümüz- de de 'Sevr sendromu'na dönüşmüş ve güçlü bir Türkiye'nin varlığının ge- tirdiği sıkıntı nedeniyle de hâlâ yürürlüktedir. italya'nın Apo sorunu- nu bir Avrupa sorunu du- rumuna getirerek ödünler isteme planı karşısında ya- pılacak en önemli iş, hü- kümetin, Abdullah Öca- lan'ın Suriye'den çıkartı- hşı sürecinden beri sür- dürdüğü kararlı tutumu- nu devam ettirmesi olma- hdır. Aynca 20. yüzyıl başın- daki propaganda yoksunu Osmanlı devletinden geniş medya olanaklanna sahip Türkiye Cumhuriyeti'ne gelecek olursak, basın yo- luyla Avrupa'ya PKK'nin gerçek yüzü gösterilerek bu yolda Avrupa kamu- oyu bilinçlendirilmeli ve son çözge (çare) olarak da NATO içindeki kurumlar harekete geçirilerek İtalya, baskı altına alınmalıdır. CUMHURİYET9 TEN OKURLARA ORHANERtNÇ Ahlaksal Çöküşü Durdurmalıyız Bay Yılmaz ile Bayan Çiller'in, malvariığı soruş- turma komisyonlarında karşılıklı aklanması, kamu- oyunda "ahlaksal çöküş" olarak nrtelendirildi. Her iki lider için verilmiş olan soruşturma öner- gelerinde çok ağır suçlamalar yer almış, iddialar bununla da kalmayarak kamuoyu önünde daha kapsamlı ve aşağılayıcı tanımlarla dile getirilmişti. Ne zaman ki 55'inci hükümetin gensoru ile dü- şürülme olasılığının kesinleşmekte olduğu görüldü, sağ partiler bir araya geliverdi. Sonuç, REFAHYOL hükümetinin kurulma pazar- lıklannda izlediklerimizin benzeriydi. Bu kez ANAP'lt- lar DYP liderini, DYP'liler de başbakan ve ANAP li- derini sütten çıkmış ak kaşık ömeği, Yüce Divan'dan kurtardılar. Meclis soruşturmalannın Türkiye Cumhuriyeti ta- rihinde 71 yıllık bir geçmişi var. TBMM, Başbakan Ismet Paşa tarafindan verilen ilk Meclis soruştur- ması önergesini, 4 Aralık 1927'de gündemine aldı. Kamuoyunda "Havuz-Yavuz Meselesi" olarak anı- lan yolsuzluk iddialanna ilişkin önerge kabul edildi ve Yüce Divan'da sonuçlandırıldı. Anayasamız, başbakan ve bakanlarla milletvekil- lerinin yargılanmalannı, polrtik değerlendirmelere açık biçimde uygulanan dokunulmazlık kuralına bağlıyor. Bu nedenle, ileri sürülen önemli ve belgeli suçla- malarda bile yargının devreye girmesinin önü baş- tan kesilmiş oluyor. Yalnızca milletvekillerinin dokunulmazlık zııtıı yar- gıyı devre dışı bırakmıyor. Memurlann yargılanma- sı hakkında yasa da Osmanlı döneminden kalmış olmasına karşın memurlann da polrtik nedenlerle ak- lanmasını sağlayan hükümler taşıyor. Türkiye, ahlaksal çöküşten bir an önce kurtulmak istiyorsa, kamuoyunu da tedirgin eden özel çıkar- lara yönelik politik kararlarla yargının görevini yap- maktan alıkonulması gibi bir hukuk dışılığa son ver- melidir. Anayasa değiştirilerek dokunulmazlık uygula- ması daraltılmalı, memurlann yargılanması yasası da kaldınlmalıdır. Anayasada; kuvvetler aynlığı ilkesine göre yasa- ma, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden üstün olmadığı, başlangıç bölümünde vurgulanmaktadır. 8'inci madde ise yürütme yetkisi ve görevinin "cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafindan anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılaca- ğını ve yerine getirileceğini" belirtmektedir. Buna karşın 104'üncü madde, yürütmenin en üs- tündeki kişi olan cumhurbaşkanlanna yargı ile ilgi- li yetkiler tanımaktadır. Bunun başında da Anaya- sa Mahkemesi üyelerinin seçimi gelmektedir. Belirii suçlan işlemesi halinde cumhurbaşkanla- nnın da Yüce Divan olarak yargılanacağı Anayasa Mahkemesi'nin üyelerini belirleme yetkısini, politi- kadan soyutlandığı varsayılan devlet başkanlanna bırakmanın çelişkisi de bu arada gündeme getiril- meli ve tartışılmalıdır. • Terör örgütü PKK'nin lideri Öcalan'ın Roma'ya gidişiyle başlayan süreçteki gelişmeleri Cumhur Canbazoğlu yansrtmayı sürdürüyor. • DYP Genel Başkanı Tansu Çiller hakkında suç duyurusuna konu olan, ancak siyasi kararla Yüce Divan'dan kurtanlan soruşturma sonuçlan ile komis- yon tutanaklannı Ayse Sayın yazdı. • Türkiye BilimlerAkademısi'nin "Türkiye'de Buna- lım ve Demokratik Çıkış Yollan" adlı sempozyu- munda sunulan ilginç bildiri ve raporian Ebru Tok- tar haberleştirdi. • Türkiye'nin tanmsal ürün pazariannı birer birer yitirdiğini, hükümetlerin bu konuda sessiz kaldığı- nı Merih Ak gündeme getirdi. • TEKEL'in özelleştirilmesinin ve marka haklannın devrinin yasal olarak mümkün olmadığını içeren haberi Celal Yılmaz yazdı. • ANAP ve DYP liderlerinin malvariıklanyla ilgili TBMM soruşturma komisyonlannda aklanmalannı "ahlaki çöküş" olarak değeriendiren toplumsal tep- kileri, Istanbul Haber Servisi deriedi. • Istanbul'daki gürültü kirliliğinin tehlike sınınna ulaştığını, yerel yönetimlerin olanaksızlıklan nede- niyle kentin gürültü haritasının çıkanlmadığını Sa- adet Uslu haberleştirdi. • Türk Boğazlan'nın deniz trafiğine yılda 120 mil- yon ton ek yük getirecek olan Hazar petrollerinin tek- nik olarak Boğazlar'dan taşınmasının mümkün ol- madığını ve Bakû-Ceyhan boru hattıyla Boğazlar'ın güvenliği konusunun kesinlikle ayn değeriendirilme- si gerektiğini Cem Ulutaş yazdı. • BOTAŞ Bursa Işletme Müdüriüğü'nde ortaya çı- kanlan kaçak gaz kullanımı ile ilgili soruşturmanın, Susurluk ve Malki cinayeti kapsamında irdelenme- si konusundaki gelişmeleri Levent Gencelli ha- berleştirdi. • Önümüzdeki pazartesiye kadargönlünüzce bir haf- ta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. ANKARA ASLİYE İKİNCİTİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NDAN DosyaNo: 1995/396/KararNo: 1998280 Davacı T. Halk Bankası AŞ vekilı tarafindan davalılar Gü- nay Ithalat İhracat Inşaat Ticaret Sanayi Lmt. Şirketi ve Os- man Günay aleyhine açdan davada ve yargüaması sonunda; Mahkememizce verileo 18.06.1997 tarih 1995/396 esas 1997 280 karar sayılı karar Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nın 10.02.1998 tarih, 19977014esas 1998 694 karar sayılı ilamı ile bozularak gelmekle, Davalılardan Osman Günay'a daha önce tebligatlar ilanen tebliğ edilmiş olmakla, Yargıtay boz- ma ılammında adı geçene bozma ılamı yerine geçerli olmak ûzere ilanen teblığ olunur. Basın: 59504 BEYKOZ1 ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo. 1996,472 KararNo-1997/385 Davacı Istanbul Bûyükş,ehir Beledıye Başkanlığı tarafindan da- valı Nezire Nedret Sargın aleyhine açılan tapu lcaydının ıptali ve tescü davasının yapılan yargılaması sonunda. Davaya konu Bey- koz ılçesi Gûmüşsuyu Mahallesi 641 ada 10 nolu parselın davalı Nazıre Nedret Saygın adına olan tapu kaydının ıptali ile Istanbul Büyûkşehir Belediyesi adına tapuya tescıline karar verihnış ol- makla, davalıya ilanen tebliğı, ılan tarihınden itibaren 7 gün ıçın- de teblığ olunmuş sayılacağı. bu tanhten itibaren 15 gün içinde temyiz olunabileceği, temyiz edilmedıği takdırde karann kesınle- seceği hususu ilanen teblığ olunur 19.11.1998 Basın: 59495
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle