23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 KASIM 1998 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Brian de Palma'nın son filmi, bekleneni veremeyen bir polisiye gerilim çeşitlemesi Fırsatçı., rüşvetçi, kahraman polisGeneide hikâyelerini soluk kesici baş- langıç bölümleriyle anlatmasını seven yö<netmen Brian de Palma'nın, yine bin- lerce seyircinin izlediği bir boks ma- çıyla başlayıp suikasta uğrayan bir Ba- kajnın öldüriilmesiyle sonuçlanan, 20 daükahk, steadicam-öznel kamera tek- nigiyleçekilmiş, başanh, gerilimli, 'sı- kı* birgirişyaptığı son filmi "SnakeEyes - Vılan Gözter" film noir tarzı, klasik bir katıl kim entrikası üstüne kurulmuş, hız- lı, hareketlibirtempoylaçekilmiş,yük- seK bütçeli, iddialı, polisiye bir esrar-ge- nlim-heyecan çeşitlemesi. Bir kiiçük adam Rick Santoro Başrolde de Nicolas Cage var. Yanm yiizyıl öncesinin kara fılmlerindeki par- desülü, sigaralı o bildik dedektiflerden çok farklı, casinolar- kumarhaneler di- y a n Atlantic City'yi mesken turmuş, renkli Havvaiyen gömleklerle parlak ku- maştan, mat takım elbiseler içinde yav- şak, yılışık, rûşvete açık, kumarcı, kü- çük üçkâğıtçı, kirli polis kahramanımız Rick Santoro'yu oynuyor. Ünlü yönet- men amcasının adını reddedip son on yı- la sığdırdığı "Raising Arizona", "Mo- onstruck", "Wild at Heart" vb. gibi Fılmleriyle seçkinleşen, "The Rock", "Con Air", "Face/Off" vb. gibi tanta- nah büyük srüdyo aksiyonlannda oy- namaktan da çekinmeyen. 2 yıl önce "Leaving Las Vegas"la Oscar ödülünü de alan Nicolas Cage'in fazla zorlanma- dan semparik kıldığı Rick, çok sevdiği Atlantic City'yle özdeşleşmiş, firsatçı, yozlaşmış bir polis. Hayartan istediğini alamamış, cep telefonuyla habire hem kansjnı hem de metresini idare eden, gö- zü dısarda, aşk trafıği arapsaçı, kadın düş- künü. çenesi kuvvetli, şamatacı bir kir- li dedektif. Televizyona bir kez çıkarsa ilerde belki Atlantic City'ye belediye başkanı bile seçilebileceğinin hayaline kapılmış bir küçük adam. Bir boks ma- çında râstladığı eski arkadaşı Kevin Dunne (Gary Sinise) Rick'in rezil haya- tını başına kakar. Oysa Kevin artık do- nanma mensubu, yüksek riitbeli birsu- baydır ve maçı seyretmekte olan savun- ma bakanının da korumasıdır. Rick'in üstüne para yatırdığı şikeci boksör (Stan Shavv) danışıklı bir dövü- SnakeEyes/ Yönetmen: Brian de Palma / Senaryo: David Koepp / Kamera; Stephen H. Burum / Müzik: Ryuichi Sakamoto / Oyuncular: Nicolas Cage, Gary Sinise, John Heard, Carla Gugino, Stan Shavv, Kevin Dunn, Luis Guzman /1998 ABD (UIP) şün sürdügü ringte yeri öperken san pe- ruklu, siyah gözlüklü, esrarengiz bir genç kadının henüz konuşup yanmdan aynldığı bakanı hedef alan bir suikast patlak verir havada uçuşan kurşun ses- leriyle. Bir anda salon kanşır. ortalık birbirine girer ve hiç de üstüne vazife olmadığı halde ortaya atılır Rick, Baka- nı öldüren teröristi anında vuran, aslın- da çift taraflı oynayan arkadaşı Kevin'e yardım etmek için nerdeyse çırpınır, so- ruşturmayı üstlenir. Bir bulmacanın parçalannı bir araya getirircesine suikastın esrannı çözme- ye sıvanan Rick'in sonunda ulaştıgı es- rarengiz sanşın, gerçeğe erişmesini sağ- layacaktır. Bu sahte sanşın, fiize üreti- minin devam ettirileceğini önceden ran- devulaştığı Bakana bildiren, kendi ha- lindeki, sayı işlemcisi bir genç kadın olan Julia Costello'dur (Caria Gugino). Ve gerçek, Bakanın bizzat koruması ta- rafindan politik bir komploya kurban edildigidir. Savunma Bakanlığınca mas- raftan kısmak için üretiminden vazge- çilen Airguard füzelerine karşı olan Ba- kana düzenlenen suikast, aslında fuze- lerden yana çıkan bulunan birtakım 'do- nanmacı şahinler'in eseridir. Donanma subayı Kevin, bir milyon dolar rüşvet önerdiği eski dosru Rick'i kullanmaya kalkışmıştır, ancak sonunda feci bir da- yak da yiyen bizim rezil polis Rick, kah- raman olacaktır "YılanGözter"in kolay- ca tahmin edilen finalinde. Aksiyon var ama ruh yok Son çeyrek yüzyılda "Carrie", "Ob- sessfon"larla adını duyurup "Dressedto KiIT, "Bkmout"gibi şiddet vekandan geçilmeyen gerilim serüvenleriyle Hitch amcanın koltuğunayakıştınlmış. çağdaş gangster hikâyeleri anlatan "The Unto- uchabtes - Dokunulmazlar, "Scarface - Yarah Yüz" gibi önemli fılmleriyle çağ- daş Amerikan sinemasının gitgide us- talaşan yönetmenleri arasında yeralmış Brian de Palma. Vietnam filmleri fur- yasında özel bir yere sahip "Casualties of\\ar"dan sonra yaptığı "BonfireofVa- nities" ve "RaiangCaiıTle 1990'lara ba- şansız girmişti. Önceleri eleşrirmenler- ceburun kjvnlmış, sadistlik, kışkırtıcı- lık, kadın düşmanlığıyla etiketlenmiş, sonra da gerilim- korku ustası ilan edil- miş De Palma, en iyi bildiği türe döne- rek çektiği "Carlito's Wa>"le çıtayı yi- ne yükseltti 1994'te. Gösterişli "Missi- on: Impossible-GöreviınizTehlike"den beri sessiz kalan De Palma'nın merak- la beklenen son filmi "YUanGözter" yö- netmenin artık yerinde saydığını ve ken- dini tekrarladığını ortaya koyuyor. Her türlü yolsuzluğun kök saldığı ku- marhaneler kenti Atlantic Ciry'de, ço- ğunlukla spor salonu, otel, kumarhane gibi kapalı mekânlarda geçen, sürekli şa- şırtmacalar veren bir tempoya sahip " Yı- lan Gözler"de, bir 'thriller-suspense' ustasma özgü becerileriyle, kara film kalıplannı kaynaştınp yineliyor De Pal- ma. Politik komplolann döndüğü bir suikastı ve sonrasını ele alan bu iddialı ve tartışmalı filmin yer yer çalımlı bir ustalık gösterisine dönüştüğü söylene- bilir. Küçük aynntılann hakkını veren, yakın plan agırhkiı, özenli anlarımından müziğine, başanlı mekân kullanımından De Palma'nın demirbaş kameramanı Stephan H. Burum'un görüntülerine ka- dar fılmin görsel ve teknik düzeyine di- yecek yok. Ama giderek konumlannı değiştiren karakterlerin yeterince işlenmedigi açık. Karmaşık yapısını geriye dönüşlere bel bağlayarak kurmuş ve uzatılmış "Yılan Gözter" bekleneni veremeyen bir De Palma filmi. Sürekli aksiyon ve tempo var ama ruh yok. Katil kim soruştur- masının yansından ıtibaren uzatılıp ya- yılarak yavanlaştırdığı "Yılan Gözfcr" yönetmenin kendini tekrara düştüğü, sonuna doğru irtifa kaybeden bir üslup denemesi. Her ne kadar yerinde saysa da yine de De Palma'nın elinden çıkrna bir gerilim sonuçta. îlahe Mary ve• ^ ""31 1'E? *" takıntılı köleleri Bugün lstanbul sinemalannda gösterime giren 'There's Somet- hing About Mar>--Ah Mary Vah Mary', yepyeni bir Peter-Bobby Farrelly kardeşler komedisi. ABD'de gişelerde, son aylann bel- ki de en abuk sabuk ve flaş gül- dürüsü muamelesi gören 'Ah Mary Vah Mary', günlük sorunlanndan sıynlmak, kendi dünyasından uzaklaşmak isteyen seyirciye, ka- kara-kikiriden geçilmeyen bir bu- çuk saatlik bir kaçış olanağı sunu- yor. Bilindigi gıbı, 4 yıl önce Jim Carrey'le Jeff Daniels'ı bir araya getirdikleri, o kaba, dangıl dungul ve bayağı güldürünün eli bayrak- lı, önde gideni diyebileceğimiz, gerçekten bölüm bölüm mekanik bir kahkaha sağanağı halinde sey- reden 'Dumb and Dumber-Salak- la Avanak' adlı ilk fılmleriyle bek- lenmedik başan ve umulmadık para kazanmıştı, komedi üstüne ış tutan, Peter ve Bobby Farrelly adlanndaki Amerikalı iki kardeş yapımcı-yönetmen. Uçuk, dayanılmaz komedi 'Dumb and Dumber'ın şaşırtı- cı gişe başansına acemi şansı di- ye dudak bükenler, uyanık Far- relly kardeşlerin bizim görmediği- miz 'Kingpin'in ardından yaptık- lan üçüncü filmleri 'Ah Mary Vab Mary'nin, öncelikle ABD'de gör- düğü bunca ilgiyi nasıl yorumla- yıp neye yoracaklar bakalım? Amerikan komedisinin, kaba saba, delidolu. kabına sığmayan, I^enç Holl> r wood yıldızı Cameron Diaz. geneide hep belden aşağı ve tuva- let kültür(süzlüğ)ü üstüne çalışır- ken adilikten de geri durmayan, yeni anarşistleri Farrelly kardeşle- rin yine birlikte yazıp yönettikle- ri 'Ah Mary Vah Mary'nin en bü- yük kozu, Mary rolünde perdede her göründüğünde nerdeyse yedi- den yetmişe bütün erkek seyirci- nin gözünde, gönlünde güller aç- tıran, çevresine çekiciiik, güzel- lik, şirinlik dalgalan yayan, kuş- kusuz son dönemin en cazip, genç Hollywood yıldızı Cameron Diaz tabii ki. Daha okuldan mezun olmadan, tıpkı ışığa üşüşen pervaneler gibi, ayağınm paspası olmaya hazır bir erkek hayranlar ordusunca kuşa- tılmış olarak ve adeta cennetten çıkma bir huri gibi ortalarda salı- nan Cameron- Mary, babayiğit, sporcu manitası Brett'in maço- luklanndan sıkılınca tutar, lisenin en sarsak, sünepe, gerzek ve herza- man 'kaybeden', nesli tükenmiş delikanhsı Ted Stroehmann'ı(Ben StiBer) okuldaki mezuniyet gece- sine davet eder. Ne var ki Mary ta- raftndan seçilmek bahtına ermiş ta- lihsizgenç, sosis-yumurta benzet- mesi eşliğinde, feci bir kaza sonu- cu cinsel organını fermuara (!) sı- kıştınnca, mezuniyet balosunda Mary'ye kavaiyelik etmek şansı- nı elinden kaçırır. Mezun olduk- tan sonra ailesiyle Florida-Mi- ami'ye taşınan Mary'yi hiç görme- yen ama asla unutmayan, kara sev- dalı yazar müsveddesi Ted, yakın arkadaşı Dom'un ıs- ranyla, ortopedi cer- rahı çıkmış Mary'yi Miami'de arayıp bu- iarak takip edecek bir özel dedektif tu- tar. Ancak ayaküstü binbiryalan kıvıran, aslında ahlaksız bir üçkâğıtçı sayılacak, gelgeç gönüllü, zı- pırdedektifPatHe- aly(MattDaion)de, yaşça olgunlaşmış, dahada güzelleşmiş ve hâlâ evlenmemiş, zekâ özürlü kardeşi- ne bakan Mary'ye körkütükâşıkolun- ca, kızm çevresin- deki yoğun aşk tra- fiği daha da karma- şık bir hal alacaktır. Aşık Ted'in, onun tuttuğudedektifbo- zuntusunun, onu de- dektif tutmaya ite- leyen, görünürde düzgün, evli barklı ama aslında sorun- There's Something About Mary / Yönetmen, senaryo: Peter ve Bobby Farrelly / Kamera: Mark Irvvin / Müzik: Jonathan Richman / Oyuncular: Cameron Diaz, Matt Dillon, Ben Stiller, Lee Evans, Chris Elliott, LinShaye/1998 ABD (Özen Film) I I lu cinsel hayatı çiçek bozuğu gibi yüzüne vurmuş, gizlice Mary'ye tutulmuş. cılk yaralar çıkaran. sa- pık arkadaşının, pizzacı firlamanrn, kas yığını Brett'in, vb.'nın yoğun aşk kıskactndaki (ancak erkekle- ri firlatıp atarak çokluk vibratö- rüyle yetinen), ilahe Mary'nin oda- ğı oldugu bu film, son yıllann en zırva, sınır tanımaz ve uçuk kaçık ama dayanılmaz komedilerinden biri özetle... Aşm Amerikan güldürü tara Komedinin her çeşidini, her tü- rünü içeren bol kepçe tarafuıdan abuk sabuk bir güldürü yaklaşı- mıyla tezgahlanmış 'Ah Mary Vah Mary', birece'den farksız, çiçek gi- bi mükemmel bir kadına âşık olan her cins ve boydan. takıntılı birta- kım böcek-erkekleri anlatmasın- dan çok, kaba saba. iğrenç. zevk- siz ve aşın Amerikan güldürü tar- zıyla öne çıkıyor. Yapımcı-yönet- men Farrelly kardeşlerin "SaJakJa Avanak' çizgisini hemen hemen aynı bayağılıkta sürdürüp, birbi- rinden pis-adi esprilerle berbat-re- zil durumlan peşpeşe ekleyerek, sürekli kıkırdanıp gülümsemeler yayılan bir eğlenceler diyanna biletini kestikleri seyirciye, alışıl- mış deyişle hoşça vakit geçirtiyor 'AhMary Vah Mary'. Baştaki fer- muar rezaleti görüntüleri, eşcin- sellerin bannağı olan otoyoldaki park sekansı, fınaldeki grup terapisi ya da sıkı sıkıya sanlıp sar- malanarak paket edilmiş minik köpeğin ölüp ölüp dirildiği bölüm gibi, kesinlikle sıntmaksızın iz- lenemeyecek cinsten kimi abartılı, aşın gülünçlü sahnelerde banndıran bu fıun, biz pek önemsemesek de yapımcı-yönetmen Farrelly kar- deşlerin kuşkusuz yine turnayı gözünden vurduklan, gişesi saglam, zevksiz ama taşkın \e eğlendirici bir komedi. Cameron Diaz hay- ranlan ve dur durak tanımaksızın gülmek isteyenler için kaçırılmaz bir firsat, bugün afişlere çıkan 'Ah Mary Vah Mary'. Kim kedi, Mmfare? Tım Roth "Deceher/Liar Yalancrda. Bu hafta şansımız kardeş yönetmenlerden açıl- dı. Birkaç haftadır göstenme girdi- giriyor derken sonunda, Beyoğlu'nda ancak yer bulabildiği Aka- demi lstanbul sinemasında 'YalancT adıyla yaka- layıp seyrettiğimiz 'Iiar' ya da 'Deceher', Sundan- ce Festivali'nde keşfedilmiş. Amerikan Bağımsız Sineması 'ndan geien. okullu yazar-yönermen ikiz kardeşlerin. Jonas ve Josh(ua) Pate'in ilk ortak fılmlen. Sinema tarihınin başında yer alan Fran- sızAuguste-LouisLumiere'lerden çağdaşımız Ital- yan Vlttorio -Paok) Taviani'lere, birkaç haftadır merakhsının keyifle izlediği son filmleri •Büyük Lebowski'nın hâlâ gösterildiği. Amerikalı JoefEt- ban Coen'lere ve 2-3 mevsim öncesinde ilginç ka- rafilmçeşitlemesi 'Bound'la dikkati çekmiş Andy- Larry Wacho»vski'lere kadar süregelen kardeş yö- netmenler listesine, şimdi de yine ABD'den Jo- nas-Josh Pate ikizleri ekleniyor 'Yalancı'yla. 1970'li yıllann sonunda, Londra'da güzel sanat- lara takılan, Sex Pistols hayranı gencecik bir punk iken 1982'de yönetmen AlanClarktarafından keş- fedilerek hayatı değişen ve onun 'Made in Brita- in' adlı TV filminde bir Skinhead'i canlandırarak oyunculuk uğraşına bulaşan Tım Roth, ertesi yıl rol aldığı. Stephen Frears'ın 'The Hit'iyle sivril- dikten sonra 'Rezervuar Köpekleri'ne kadar bata çıka sürdürdü kariyerini, kendine özgü 'bad guy' kompozisyonlanyla. Film boyuncakanlar içuıde gö- ründüğü 'Rezervuar'daki Bay Turuncu ve ikinci Ta- rantinovakası 'UcuzRoman'daki 'Balkabağı'yo- rumlanyla 1990'larda zirveye yerleşen, Harvej1 Deceiver-Liar / Yönetmen, senaryo: Jonas - Joshua Pate / Kamera: Bill Butler / Müzik: Harry Gregsson- VVilliams / Oyuncular: Tim Roth, Chris Penn, Michael Rooker, Renee Zellvveger, Ellen Burstyn, Rosanna Arquette, Michael Parks/1998 ABD Kehel'la eskilerden Alec Guinnessı kendine usta bellemiş, 'Rob Roy'la 1995'te yardımcı erkek Os- car'ını da kazanmış Tim Roth, geneide oynamayı se\ diği hırsız, alçak, adi, hain, hatta tecavüzcü ka- rakterlere bir esaslısını daha katıyor 'Yalana'da. Cesedinin ikiye bölünüp üstüyle altının ayn yer- lere atldığı bir fahişeyi ('Jerry Maguire'la parla- yan Teksaslı Renee ZeUweger) öldürmekle suçla- narak 2 polis tarafindan sorgulanan, Princeton me- zunu James Walter VVayland (Tim Roth), hem iyi yeriştirilmiş, zengin, zeki, işsiz güçsüz bir miras- yedi züppe; hem de saralı, hinoğlu hin, anasının gö- zü bir alkoliktir. Geneide su içercesine yalan söy- leyen cinayet zanlısı VVayland, rutin gereği yalan makinesi testine tabi tutulur. Tam 'ideal bir şûphe- li şahıs* konumuna cuk oturan hali tavnna karşın aklı cin gibi çalışan Wayland, hap ya dabenzeri çe- şitli önlemlere, hilelere başvTirarak yalan makine- sini bile aldatıp çuvallattıktan sonra çoktan zaaf- lannı, kaygılannı, korkulannı keşfettiği 2 sorgucu polisi zehirzemberek diliyle kıstınp ehne geçirir, sorgulamayı tersine çevirerek. Van Gogh gibi ab- sent içip sarasını azdınr. Sorguculardan Braxton (ChrisPenn). kumarbor- cuna batmış, algılama gücü snurh, gerzek ve gev- şek bir polistir. Daha deneyimli ve akıllı görünen öteki polisin, çoluk çocuk sahibi, evli, ama aile ha- yatı gergin Kennesavv'unsa (Michael Rooker) tat- min edemediği kansı (Rosanna Arquette) yüzün- den içinde firtınalar kopmaktadır. Doğru olup ol- madığını anlayamadığunız VVayland'in anlattikla- n çevresinde gelişen fılmde belli belirsizlik had saf- hada sürüp gider... Vaktiyle 'OyunE\i' ya da 'CMa- ğan Şöphefiter' gibi kara film- psikolojik gerilim kanşımı, kimı sıkı filmleri görüp tadı damağında kalmış seyircinin merakını kışkırtacak. modembir başka 'yeni kara film' niteliğindeki 'Yalana', bir röportaj-belgesel drama sürükleyiciliğinde geli- şen, iyi oynanmış, oysa sorulann havada kaldjğı, aşın kafa kanştıncı, kurmaca bir 'kedi-fare oyunu'. Yönetmen Patekardeşlerinnedense fazksryla muğ- lak kıldığı, büyük srüdyolarca dağıtılan bir bağım- sız film havasındaki, çok lafa dayanan bu polisiye denemesi, duvarlararasında geçen, kasvetli birpsi- kolojik 'kapalı oturum' serüveni olarak ilgiyle tü- ketiliyormeraklısınca. Ama sürüp giden karmaşık belli belirsizlik, sonuçta 'Yaiana'nın etkisini olduk- ça azaltıyor. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Geçmiş Olsun Siyaset sahnesinde bir perde daha kapandı. Herkese geçmiş olsun. Bilirsiniz, tiyatroda âdettendir, oyundan sonra "Geç- miş olsun" demek. Dilerseniz, oncdikle sağa cevirelim başımızı, sağ ce- naha bir geçmiş olsun diyelim. Birbirlerini "aklayacaklan" daha nice hükümetler dileyelim. Sonra, sol cenaha dönelim. Eşi benzeri bulunmayan demokratik sol partimizin liderine geçmiş olsun dileklerimizi iletelim. Bu partinin neresinin "demokratik" neresinin "sol" olduğunu pek kurcalamayalım. Bir zamanlar kültür alanında özerkliği savunan Sa- yin Ecevifin partisinin Kültür Bakanlığı'nda göster- diği performansı da sorgulamayalım. Sivil toplum örgütlerine uzak, müteahhıtlere yakın durmayı alışkanlık haline getren Sayın Bakan'ada "Geç- miş olsun" diyelim. Ne de olsa, biz hancıyız, o yolcu... Kültür Bakanlığı uzak bir anı olarak kalacak onun için, zamanla unutulacak çektiği sıkıntılan... Keşke bizler de unutabilsek... Bu arada sevgili Tarkan'ı da unutmayalım. Kültür Bakanı ve Başbakan'a güvendiği için ona da "Geçmiş olsun!" Kültür Bakanı, Tarkan'ı "Kültür Elçisi" yapmayı ba- şaramadı ama, giderayak Fransa'daki kültür müşa- virinı geri çekme karannı imzalamayı ihmal etmedi. Za- ten Âhmet San dememiş miydi, "Ben Mesut'a söy- lerim, onu iki dakikada geri çektiririm." Tabii, bu arada Kültür Bakanlığı'nın cefakâr me- muriannı ve Bakanlığın ilgisini bekleyen bağımsız sa- natçılan unutmayalım. Orneğin, geçenlerde türlü olanaksızlık içinde Bur- şa'da Uluslararası Karagöz Festivali'ni gerçekleştiren Ünver Oral'ı... "1990 yılında Bakanlar Kurulu karanyla Kültür Ba- kanlığı içinde Devlet Geleneksel Türk Tıyatrosu top- luluğu kurulması karahaştınldı. Ve bugün, Kültür Ba- kanlığı'nda odası var, kapısında tabelası var, içinde mühürü de var, ama 8 yıl geçti, daha çalışmaya baş- lamadı bile. Bu arada 2-3 sanatçımız vefat etti. Ka- lanlaryaşlandı!" diyor Sayın Oral. Ona da geçmiş olsun. Nasıl olsa, yeni bir hükümet kurulur, yeni bir bakan gelir, o da "vitrin"den başka bir şeyte ilgilenmez. Geçmiş dsun dileklerimizi ileteceğimiz bir "sanat- çımız" daha var: Bülent Ersoy. Sayın Bakan, Gele- neksel Türk Tıyatrosu için bir şey yapamamış ama, Ersoy'un işini halledivermiş. Bülent Ersoy, artk "devlet memuru" olacakmış. Fazla kafa yormayın, neredenicapettibuişdiye... Dü- şünsenize devlet memuru olarak vergi yükünden kur- tuluverecek. Konserlerini de bedava verir artık! Sayın Bakan uygun gördüğüne göre, demek ki ih- tiyaçlar karşılıklı. Yani, Ersoy'un devlete ihtiyacı oldu- ğu kadar, devletin de Ersoy'a ihtiyacı varrraş... Neyse, hepimize geçmiş olsun! YENİ BASLAYANLAR Son Sözleşme 1986'da Stockholm'de kansıyla birlikte sinema çıkışı evine dönerken sokakta sırtından vunılan lsveç Başbaka- nı Olof Pahne'nin öldürülmesi, yakın tarihin hâlâ çözül- memiş en trajik ve esrarlı suikastlanndan bindir. Olof Pal- me cinayetinin arkasında kimin ya da kimlerin olduğuna dair bazı teoriler ortaya atılmış ama hiçbir zaman ne bir katil, ne bir cinayet silahı bulunamamıştır. Bu hafta gösterime giren "Sista Kontraktet-Son Sözleş- me" Olof Palme Cinayeti'nin ardındaki gizem perdesinı kaldırmaya soyunan bir lsveç filmi. John W. Grow adlı, büyük olasılıkla takma isimli bir yazann "The Utömate Contracf adlı eserinden uyarla- nan "Son Sözteşme"yi sürükleyici bir politik gerilim fil- mine dönüştüren lsveç sinemasının deneyimli yönetme- ni KjeJI SundyaD, tartışmasız lsveç yakın tarihinin en dra- matik ve trajik olayı sayılan bu politik cinayetı yeniden tartışmaya açıyor. PaJme'nin uluslararası silah tekellerin- ce mi, Isvecli faşistlerce mi, lsveç gizli servisince mi yok- sa KGB, PKK ya da CIA taranndan mı öldürüldüğünü araştıran bir polisin yasaklanan anılanna dayanan "Son Sözleşme'' gerçeğe ışık tutan, şoke edici bir politik geri- lim. Bizim Abdi Ipekçi cinayetini çağnştıran Palme Ci- nayeti, üstünden geçen 12 yüa karşın sıcaklığını koruyor ve tsveç'in JFK olayı olarak nitelendiriliyor. Antz-Karıncalar Disney'denaynlanJef&eyKatzenbergleDavTdGefîin'in ve StevenSpidberg'in ortaklığında kurulan Dreamworks'un ilk animasyon filmi "Antz-Kanncalar", bugüne kadarya- pdmış bütün çizgi fılmlerden farklı ve çocuklardan çok yetişkinlere hitap eden bir animasyon. Küçük kahraman işçi kannca Z'nin serüvenlerini anlatan "Antz", beklen- tileri umursamayıp çizgi filme ilişkin yerleşmiş kimi ön- yargılan değiştirmeye soyunuyor. Benzerkonuyu işleyen Disney yapımı "A Bug's Ufe"la kıyaslanan "Antz", daha önce gösterime girerek yüksek bir gişe hasılatına erişti. "Antz", ötedenberi insanoğlu- nun hiç saygı göstermediği, gezegenimizin en küçük ya- ratıklannın kahramanı oldugu bir antropomorfik (insan- biçimci) komedi çizgi filmi. İşçi kannca Z'ye sesini ve- ren VVfoody AUen olunca bol bol gülmek de kaçımlmaz. (Antz' in kalabalık animatör kadrosunda, boğaziçı mezu- nu Erdem Taylan adlı bir Türk animasyoncusu da var.) Her şey çok Güzel Olacak Çok sevdiği kansı Ayla'yı (Ceyda Düvenci) hayattaki istikrarsızhğı yüzündenkaybetmek üzere olan Altan(Cem Yıbnaz), hayata herkoşulda güleryüzle ve iyimserlilde ba- kan, gamsız biridir. Yakında açacağı barla işlerini yeni- den yoluna sokacağını böylece kansının kalbini de yeni- den kazanacağını zannetmektedir AJtan. Bu arada bir ge- ce vakti, gereksiz yere kanştığı birkavgada, üç yıldır gör- mediği, bir ecza deposunda çalışan eski, içine kapanık arkadaşı Nuri'ye (Mazhar Alanson) rastlayacaktır. Işte o andan itibaren ikisi de, birtakım tehlıkeli maceralann içi- ne doğru sürüklenerek çekileceklerdir... Müzilderini Nuri rolündeki Mazhar Alanson'un yaptı- ğı "Her şey Çok Güzel Olacak", "Eşkıya"nın yapımcisı Omer Vargı'nın ilk yönetmenlık denemesi. BUGUN • BORUSAN KÜLTÜR MERKEZİ ve îtalyan Kültür Merkezi işbirliğiyle düzenlenen Rocco Paria'nin (klarinet) konseri saat 19.00'da ttalyan Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda izlenebilir. (292 06 55) M IDSO'nun şef Vladimir Altschuler yönetiminde, Haydn'ın 'Mi bemol majör Trompet Konçertosu' ve Çaykovski'nın 'Orkestra Suiti No3' başlıklı eserlerini seslendireceği konser saat 19.00'da AKM'de izlenebilir. (251 56 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle