15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 KASIM 1998 ÇARŞAME 14 KULTUR Cemil Kavukçu, daha'önce yayımlanan öykülerini Temmuz Suçlu başhğı altında derledi Bireyin evrensel öyküsii...FECİRALrTEKtV "Günümüz değer yargılannın, toplumdaki mfit- hiş çüriime ve yozlaşmanın dışuıda kalmayı bece- rebilmis insanlar, çirkinJeşen kentler, bu kentkrin kalabaiığında yaşanan yalnızlıklar, iletişimsizlik, za- man ve mekân içerisinde insan... Tüm bunlar be- nim öykü evrenimi oluşturuyor" diyor Cemil Ka- vukçu. Öyküleri yaşamın içinden geliyor, odagrna insanı yerleştiriyor. Kavukçu, kûçük gözlemlerden yola çıkarak oluş- turuyor öykülerini, aynnrı zenginliğiyle besliyor, kendine ait bir dil ve üslupla aktanyor. Fethi Na- ci'nin 'Tam bir anlan ustası' olarak değerlendirdi- ği Kavukçu, insanın bireyselIeşrikçee\Tenselleşen öyküsünü anlahyor okurlanna. Kavukçu'nun, da- ha önce yayımlanan Temmuz Suçlu ve Patika adh yapıtlannı Temmuz Suçhı başhğı altında bir araya getiren yeni öykü kıtabı kısa bir süre önce Can Ya- yınlan'ndançıktı. 'Oykti yaşamın içinde bir an, bir kesit' - Temmuz Suçlu'da yer alacak öyküierüıizin se- çimini nasıl yapünız? Temmuz Suçlu, 1987 yılında yayımlanan Patika ve 1990'da yayımlanan Temmuz Suçlu adh kıtap- lanmın birleşmesiyle oluştu. Yeni kitabı hazırlar- ken küçük yazım hatalannı dÜ2elttiğim oldu, an- cak öykülerde herhangi bir degişiklik yapmadım. Neden bu iki kitabı bir araya getirdiğime gelince, benim öykücülüğum 1980 sonrasında başhyor ve o dönem yazdığım öykülerde dönemsel koşullann etkileri yoğun biçimde hissediliyor. 1980'in ardın- dan Türkiye'de daha önce benzeri görülmemiş bir toplumsal altüst oluş yaşandı. Bu yıllarda yazan, özellikle de ilk yapıtlannı veren öykücüler ayn bir kuşak oluşturacak bütünlüğü gösteremeseler de ba- zı tematik benzerlikleri paylaştılar. Çocukluğa dö- nüş, anılara ve kendine saklanış, içsel hesaplaşma- lar, toplumla hesaplaşmalar gibi... Örneğin Patika'da korku izleği var, sinmişlik var, küçük burjuvalann yılgınlıgı var. Patika'dan üç yıl sonra yayımlanan Temmuz Suçlu'da ıse bu korku- nun yavaş yavaş dağılmaya başladığı, kimi öykü- lerde, artık beni uzak noktalara götürecek olan öy- kü dünyasının yolunun açıldığını görüyorum. Do- layısıyla yeni kitapta. bir dönemi yansıtan Pati- ka'yı ve beni bu dönemden başka noktalara götü- ren sürecin ürünü olan Temmuz Suçlu'yu bir ara- ya getirmek istedim. - Öykiicülüğünüzün bir vanş noktası olmadığuu söylediniz hep_ Bu noktada değişen bir şey var mı? Öykünün yaşantıya daha uygun bir edebıyat tü- rü olduğuna inanıyorum. İnsan yaşamı da önceden kurgulanmamış, sonu belli olmayan bir şey, gele- cek hep açık ve bilinmez. fşte ben öyküde de kur- gunun pek önemli olmadıgmı düşünüyorum ve kur- gu yapmıyorum. Öykü bir an, yaşamın içinden bir dilim, bir ke- sit, Öykünün de sonu açık, romandaki gioi bîr rnî- mari yapı bütünlüğü göstermiyor. Roman bir yer- ALslında yazann bütün hesaplaşması kendisiyledir. Sonuçta benim dünyayı algılayışım ya da içinde bulunduğum dönemin bende bıraktığı izler karamsar olmamı gerektiriyor ve ben karamsar bir ınsanım. ALnlattığım insanlar da bana benzeyen ya da kendimden yola çıkarak canlandırdığım tipler. Tabii bu tiplerin toplumda karşılıklan var. Kendimi onlann yerine koyarak, onlann gözüyle anlatmaya çalışıyorum Öykülerimi. den başlıyor, gelişiyor ve bitıyor. Oysa öyküde, ya- şayan bir kesitın içine bırdenbire giriyorsunuz. Do- layısıyla benim de bundan sonra yapacağım, yaşa- mın içerisindeki izlerden ve etkilerden yeni öykü- lere varmak. 10 yıl önce beni çok etkileyen aynn- tılardan bugün aynı ölçüde etkilenmediğimı ya da artık farkJı şeylerin bende izler bıraktığını, sonuç olarak da öykülerimin bundan böyle farklı bir ye- re gıdeceğini seziyorum, ancak bu gidişin yönünü şimdiden kestırmek güç. - Bugün'noktasmdanflk dönon> p apıtlanncabak- nğınızda saptadığınız degişinıler, farkulıklar var mı? lnsanm kendini değerlendirebilmesi güç aslında, ancak Temmuz Suçlu ve Patika'yı yeniden gözden geçirirken zaman içerisinde dılde biraz daha yol ka- tettiğimi aniadım. Gıttıkçe bir üslup oluşmaya baş- Iadığını, dile daha fazla hâkim olabildiğımi gördüm. - Oykülerinizi yazarken görüntülerden yola çıkı- yorsunuz. Peki,göriinfüyü aldıktan sonra öykünün oluşum süreci nasıl gelişiyor? Eğer bir öyküyü kafamda bitirirsem, o öyküyü yazmama zaten gerek kalmaz. Öykü yazmak bir se- rüvendir, bir yolculuktur benim için. Yazmayabaş- lanm, nereye varacağını da bilmem, işte keyifli olan budur. Bir kesitin ardmdan bir diğeri gelir, onütoria ekleVirh, J yaza böza, yâzdıklanmı okuyup tekrar yazarak bir ana ulaşınm ki, 'Tamam, işte bu oldu' derim... Bende öykü böyle çıkıyor işte. -Geneide kaybeden, acı çeken, sıkınülar içerisin- deki insanlan anlaüyorsunuz öykülerinizde. Ken- dinizi sorguladığuuzda, sbd bu insanlara yakın his- settiren nedenlere ilişkin herhangi bir ipucu vaka- layabiliyor musunuz? Ashnda yazann bütün hesaplaşması kendisiyle- dir. Sonuçta benim dünyayı algılayışım ya da için- de bulunduğum dönemin bende bıraktığı izler ka- ramsar olmamı gerektiriyor ve ben karamsar bir in- sanım. Anlattığım insanlarda bana benzeyen ya da kendimden yola çıkarak canlandırdığım tipler. Ta- bii bu tiplerin toplumda karşılıklan var. Ben, ken- dimi oniann yerine koyarak. onlann gözüyle baka- rak anlatmaya çalışıyorum öykülerimi, ama bu da bana çok uzak bir göz değil. 'Okura bir pencere aralıyorum' - Öykülerinizde insanıyargılanıaktan kaçınıyor- sunuz. Ancak yapıtlannızın, bireyin kendisi veya- şamı üzerinedüşünmesi doğrultusunda bir yol gös- terme içerdiğini söyleyebilir miyiz? Yol gösterme demek pek doğru olmaz. Ben bu- nu bir pencere açmak, bir pencere aralamak biçi- minde değerlendirmeyi yegliyorum. - Bu yıl ilk romanmız 'Döaüş'ü yayımladınız. İki ayn deneyün olarak öykü ve roman yazmayı karşı- lastmr mısınız? Romanımı uzun bir zaman dilimi içerisinde yaz- dım. Dönüş'ü, bugünküne hiç benzemeyen ilk bi- çimiyle 1987 yılında tamamlamıştım. Ardından, bir yandan öykülerimi yazarken bir yandan da roman üzerindeki çahşmalanmı sürdürdüm. Dönüş'ün, malzemesi gereği öyküye pek uymayacağını, an- latacaklannı roman olarak daha iyi anlatacağını düşünüyordum. Ancak öykü yazmanın tadını ro- man yazarken alamadım, çünkü öykü, a>Tiı okun- duğu gibı bir anda gelen, kendini yazdıran ve gi- den bir coşku. Romanda ise plan yapıyor, bir çatı, bir iskelet kuruyor, daha sonra duvarlan örmeye baş- lıyorsunuz. Tercihimin öyküden yana olduğunu söyleyebilirim. - Bfaebiraz da yeniçauşmalannızdan söz eder mi- siniz? Yine öykü üzerinde çalışıyorum. Bir dosyam var. Minik minik alınmış notlar, öykücükJer, öykü baş- langıçlan biçimindeki küçük taslaklan bu dosya- da topluyorum. Bir anda gelen etkiler, izlenimler, çağnşımlar bir cütnle. bir paragraf ya da bir sayfa- ya dönüşebiliyor. Bir çırpıda yazıp bırirdiğim öy- kü yok. Zaman zaman dosyamı kanştırarak birinin beni çağırmasıru bekliyorum. Yakalarsam devam ediyorum, yoksa bırakıyorum. Ula oturup yazaca- ğım diye bir şartım, böyle bir disiplinim yok. Sü- ren öykü çalışmalanmın yanı sıra bir de yeni pro- je var. TRT televizyonu 13 bölümlük bir dizi ha- zırlıyor. 40 dakika sürecek her bölüm bir öykü üze- rine kurulacak. Öyküleri filme çekilecek 13 yazar- dan biri de benim. Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak adh kitabımdaki Nolya isirrili öyfcünûn ç'efâmleri başladı. 39. ULUSLARARASI SELANİK FÎLM FESTtVALİ 'AJün Iskender'i Japon filmi 'Fıshes in August' (Ağustosta Balıklar) filmi kazandı. 'Kurz und Schmerzlos' (Çabuk ve Acısız) filminin Türk oyuncusu Mehmet Kurtuluş da en iyi erkek ovuncu ödülünü aİdL Altın İskender ödülü 'Ağustosta Balıklar'ın ASLISELÇUK SELANİK-39. Uluslararası Selanik Film Festivali'nin büyük ödülleri, Al- ün Iskender'i YokhiroTakahashi'nin yö- nettiği Japon filmi 'Fishes in August' (Ağustosta Balıklar), jün özel ödülü Gümüş Iskender'i ıse PetrZelenka'nın yönettiği Çek fihni 'Buttoners' (Düğ- meciler) ile Jamsbed L'smanov ve Byo- ungHumMin'ınyönettiklen Kore-Ta- cikistan ortak yapımı 'The FK^ıt Bee' (An Sineği)paylaştılar... En iyi yönetmen ödü- lünü 'From the Edge of the City' (Kentin Biti- minde) adh Yunan filmi- nin yönetmeni Constan- rineGiannaris, en iyi se- naryo ödülünü ise 'Düğ- meciler' filminin aynı za- manda senaristi de olan yönetmen Petr Zelenka aldı. En iyi erkek oyuncu ödülünü Fatih Alan'ın 'Kurz und Schmerzlos' (Çabuk ve Acısız) fil- mindeki rolüyle Türk oyuncu Mehmet Kurtu- luşkazandı. Kadın oyun- cu ödülünü ise, 'Dieuse- ul me voit' (Beni Sadece Tann Görüyor)'daki ro- lüyle Fransız Jeanne Ba- Ubaraldı. En iyi sanatsal katkı ödüiü Knangmo Lee'nin yönettiği Kore filmi 'Spring in My Home- town' (Kentimde Ilkba- har'a verildi. Iranlı yönetmen Samira Makhmalbaf'm 'La Pomme' (Elma) filmi ise özel mansiyon aldı... Uluslararası film eleştirmenJerinden oluşan FIPRESCIjürisinin karan ulus- lararası jürininkiyle aynıydı. Onlar da Japon filmi 'Ağustosta Balıklar'ı ödül- lendirdiler. FIPRESCI jürisi aynca, Darren Aronofeky'nin yönettiği ;r (Pi) adh ABD filmi ve Srdjan Dragojevic'in yönettiği Sırp filmi 'VVounds' (Hasar- lar)'a özel mansiyon verdi. Hücre İnsanı adh oyun Afıfe Jale Sahnesi 'nde tnsanhğa mizahlı biruyarı NURDAN CİHANŞCMUL "Uluslararası tşkenceRehabiBtas>on Merkezi Morkshop Salonu'na hoş ge(- diniz_ \alnı/ca işkence gören gönüDü- lerin katıiımn. la gerçekleştirUen çahş- ma tüm iigîduvanlara hattaişkence yok drvenlere deaçık_ Peki,hücrenedir? Ya da hiç keyfî olarak hücreye kapanır mı insan? Hücre İnsanı! Homo Z*lokus! Homo CeUae! İşte üısanlığın son ore- si" Yümaz Ona>'ın yazıp yönettiği ve 'insanlığın son evresi üzerinemizahlı bir uyan ntteUğini' taşıyan "Hücre İnsanı" adlı oyun, TOBAV tstanbul Tiyatro Top- luluğu tarafından Ortaköy'deki Afife Jale Sahnesi'nde izleyicilerin beğenisi- ne sunuluyor. Oyunda Metin Beven, Bengi Öz, Ha- san Hüseyin, Serpil Çopur, Ümit Kuzu ve Enver Akan rol alıyor. Oyunun de- kor ve kosfüm tasanmı Gûlhan Kırço- va'ya, ışık tasanmı YakupÇarnk'a ait. Oyunun prodüksiyon sorumlusu ise es- ki TOBAV Istanbui Şubesi Başkanı Or- han Kurtukhı. MüzikJerini >urettin Öz- şuce'nin yaptığı oyunda Evrim Özşuce de müzisyen olarak görev alıyor. Oyun, geçen yıl TOBAV tarafından 'Sanata Evet' kampanyası çerçevesinde açılan Afıfe Jale Sahnesi'nde 28 ve 29 Kasım tarihlerinde izlenebilir. Oyunun biletle- ri AKM gişelerinden temin edilebilir. Hücre insanı, günümüz insanının dış dünyadan ve dünyanın gerçeklerinden koparak yalnızca kendi iç dünyasına kapanmasına eleşrirel birbakış açısıyla yaklaşıyor. Oyunda aynca, bireyin kendi kendini kapattığı hücreden, televizyon izleme alışkanlıgına, etrafta olup bitene duyarsız kalmasına dek pek çok konu gündeme getiriliyor. Oyunun yazan ve yönetmeni Yılmaz Onay, Hücre insanı 'nı sahneleme fik- rinin ilk olarak Metin Beyen'den geldi- ğıni ve yakJaşık bir yıldır da oyun üze- rinde çahştıkJannı söylüyor: "Elimizde tam bir oyun metni olmadığından oyu- nu sahneleyebilmek için üzerinde çahş- ma \apmamiz gerektyordu. Metin Be- yen'le birüktegeçensonbaharoyun üze- rinde çahşmaya başladık ve bugüne gel- dik-Biraz farklı bir kurgu buldukveça- hşmalanmızı o kurgu üzerinden ger- çekleştirdik.'' Tek kişilikgibı görünen bu oyunu bir ekip çalışması haline getirdik- lerini belirtiyor Onay: "Zaten her u)- gulayKi farkh birkurgu getirecektir o>u- na. Ağırhk yine başrol oyuncusunda." Afıfe Jale Sahnesi'nin kazandınlma- sının önemine değinen Yılmaz Onay, "Bu sahnenin ahematif tiyatroya kucak (Fotoğraf: UĞUR DEMtR) ^ünümüz insanının dış dünyadan ve dünyanın gerçeklerinden koparak yalnızca kendi iç dünyasına kapanmasına eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan oyun, izleyicilerin kendini sorgulamasını istiyor. açma eğilimi vardı ve o>ıınun bu ama- cahizmetedeceğineinannonını'' diyor. Değişik dısiplinlerden gelen oyun- culann ise oyuna farklı bir renk getir- diğine inanıyor: "Anlayış büüğinden dolayı bu oyuna kanidüar. Bu anla>iş birüği ve ekip anlayışı biçim anla\ ışına da yansıyor. Aynca bu çahşmaya kanl- makistevipde bizim hayırdediğüniz bir ojuncu oimadı. Böyle birekibin bir ara- ya geunesinden oldukça memnunum." İzlevicilere de siyah bant Oyunun etkileyici noktalanndan bı- ri de oyıınculann oyoın sırasında gözle- rine taktıklan bantlar. Bu bantlarla gü- nümüz insanının çevresini gözlemle- mediği gibi etrafinda olanlardan haber- dar olmadığı vurgulanıyor ve böylelik- Ie de insanlann kendi kendini sorgula- ması sağlanıyor. Aynca oyun sırasında izleyiçilere bi- rer siyah bant verilecek. Üzerinde oyun programının da yazılı olduğu bu siyah bantlar, oyun sonunda hoş bir anı ola- rak kalacak izleyicilerde. Onay. "Oyun- culann kullandığı bu bandı bakahm iz- leyiciler takabilecek mi? Ya da takma- ya ilgi gösterecek izleyid olacak mı? Tak- masalar bileoyımdan bir anı olarak sak- larlar" dıye anlatıyor. Bu oyunda özellikle dünya mesele- sini vurgulamak istediklerini belirtiyor Onay: "Dünya bunu hak ediyor. Bütün dünyanın oturup da Türkiye'yi eleştir- mesini hak etmiyoruz. Tabii ki kendi kendimizi etestireceğiz. Kendimizi dü- zelrmek için de çaba göstermemiz Ia- zım. Insanhk, hümanizma adına dünyay- Ia da mücadcley i göğüslememiz gerek. Lluslararası sanat arenasındayanşma- yı düşündüğümüz anda sanatsal mü- cadeleyi göz ardı edemeyiz." Onay, Hücre İnsanı'nın dünya seyir- cisiyle de buluşmasını istiyor ve o in- sanlarla tartışacak çok şeyleri olduğu- na inanıyor. Modern olanın çağıyla hesaplaşması gerektigini ve çağıyla he- saplaşmanın gelecekte oldugunu söylüyor. Biçim meselesinin önemli oldugu- nu, ancak her şeyin salt biçünden iba- ret olmadığını vurguluyor Önay: "Satt biçündenibaretkaçış ashndasanatcmın söykyecek sözünün kalmaması ve söy- lemekten kaçınması demek. İnsan hem yBşamaklan zevkabnab hem deyaşama- yı ıe\ k alınacak hale getirmeü. Sanaün gücünü bu yönde kullanmalı." "Aruk dünya ne de^şorilebilir ne de bir şeyler yapılabUir" diîşüncesine karşı çıkarak şunlan söylüyor: "İnsanlaryavaşyavaş ve karşı koymadan hücre insanı haline getiriliyor. Bir kabuHenme söz konusu." Yılmaz Onay, bu oyun için olusturu- lan TOBAV Istanbul Tiyatro Toplulu- ğu'nun bir 'ensemble' haline gelmesi- ni istiyor: "l manm kısa zamanda bu ohışumu gerçekkştirebüiriz. Seyircinin flgisini bekliyoruz." DEFNE GOLGES] TURGAY FİŞEKÇİ Çevirmenlik Ahmet Cemal'in geçen perşembe yayımlanaı "çevirmen olarak kendi portre" denemesini içir burkularak okudum. Ülkemizde bir meslek olara yazın çevirmenliğinin neredeyse olanaksızlığının açı bir anlatımıyd/. 1940'larda Tercüme Bürosu'nu kurarak tarihinin e kapsamlı çeviri hareketini gerçekleştiren devletimi bu deneyden sonra bu alanla bir daha hiç ilgilenme di. O günlerden bu yana, küçük anamallaria kurulaı yayınevleri ile onlara çeviri yaparak hayatını kazana bilmeye çalışan çevirmenler. "serbest pazar" deni len ve emeğiyle çalışanlar için hiç de pazarlık pay içermeyen bir düzen içinde yok pahasına sömürül düler. Yaptıklan güzel işlerin ortaya çıkmasının heyeca- nı sonucu çevirmenler, emeklerini, çoğu zaman kar- şılığı aranmayan armağanlar olarak sundular yayır dünyasına. Pek çok yazın adamımız gençlik dönemlerinde çeviri uğraşının içinde olmuşlardır. Çevirmenlik, ya- zarlığın bütünleyici bir parçası gibi görülmüştür. Ki- mi yazar, dil denemeleri için, kimi dogrudan işlevsel nedenlerle çeviri yapm/şlardır. Ama yine de çoğu için çeviri, yıllar ilerledikçe uzaklaşılan bir alan olmuştur. Bütün yaşamını yalnızca yazın çevirmeni olarak ge- çirenleri düşündüğümde Attila Tokatiı geliyor aklı- ma ilk. Dışardan bir gözün kolay anlayamayacağı bir hayat. Evde, daktilo başında romanlar çevirip, son- ra yayınevterinden alacağı üç beş kuruşla hayatnı sür- dürmeye çalışmak. Sonunda bu çileli hayata uygun trajik bir ölüm. Günümüzün küttürdevletleri, biryandan kendi kül- türlerinin dünyada yaygınlaşması, ötede başka kül- rürlerin ürünlerinin de kendi ülkelerinde tanınması için uzun erimli kültür politikalan oluşturup bunlan uy- gulamaya koyuyorlar. Çeviri etkinlik/eri bu politikalar içinde önemli biryer tutuyor. Kendi dillerinden başka dillere çevrilecek te- mel yapıtlarla, şiir, felsefe, toplumbilim gibi kolay çe- virmen ve yayıncı bulamayacak ürünlerin çeviri gi- derlerini, kimi zaman da basım giderlerini üstleniyor- lar. Başka ülkelerde, bizim yazın ürünlerimizi kendi dillerine çevirecek yeterii çevirmen yok. Bu yüzden seçkin yazın ürünlerimizin büyük bölümü dünyaca tanınmıyor. Bu kısır döngünün aşılabilmesi için sü- rekli ve kalıcı çabalara gereksinim var. Başka ülke- lerin üniversitelerinde Türk Dili ve Edebiyatı bölüm- lerinin açılabilmesi için çabalamak, buralan öğretim elemanlarıyla desteklemek, çeşitli merkezlerde Türk kültür derneklerinin açılmasını sağlamak vb... Bütün bunlar ciddi ve kalıcı kültür politikalanyla ola- naklı. PEN Yazartar Derneği, yıllardır bütün dünyadaki Türkçe çevirmenlerinin bir araya getirileceği birTürk- çe Çevirmenleri Kongresi'nin ıstanbul'da toplanabil- mesi için çalışıyor. Böyle bir kongre, var olan, ama dağınık Türkçe dostlannın bir araya getirilmesi, ye- ni hedeflere yönlendinlebilmesi gibi kültür hayatmız için son derece önemli sonuçlara yol açabilir. Ama j-«ge<ingc)rün kj, böylesinç'önemli birgirişim'tçfrı&te devlet bürokrasisinde duyarlı bir yaklaşım gözlene- miyor. Edebiyat fakültelerinin dil ve edebiyat öğrenimi veren bölümlerine giren öğrenciler bile, bu bölüm- lerde, tecimsel işletmelerde kolay iş bulabilmek için okur duruma gelmişterse, kültür ve yazın yaşamını- zı hangi kadrolarla ayakta tutabilirsiniz? Kurucusunun "Türkiye Cumhuriyeti'nin temelikûl- tûrdür" dediği devletimizin temelleri yıllar içindeki dalgalanmalarla bir yerlerde örtülüp gizlendi. Bu te- meli ortaya çıkanp işleyecek kazı çaJışmalanna baş- lamanın zamanıdır. 11. Tekel Resim Yamşması düzenteniyor • Kültür Senisi - Tekel Genel Müdürlüğü, kültür ve sanat hizmetleri kapsamında yurt çapında düzenlediği resim yanşmalannın 11 .'sini düzenliyor. Yanşmaya, daha önce Tekel'de düzenlenen yanşmalarda ödüJ kazanan sanatçılarla Tekel çahşanlan ve seçici kurul üyeleri dışında tüm profesyonel ve amatör sanatçılar katılabilecek. Yanşma şartnamesine göre her sanatçı daha önce sergilenmemiş iki eseriyle yanşmaya kabul edilecek ve eserlerde kısa kenar 70 santimetreden küçük, uzun kenar da 120 santimetreden büyük olamayacak. Tuval üzerine yağlıboya, akrilik veya benzeri teknik ile yapılmış eserlerin katılabileceği yanşmada konu sınırlaması getirilmiyor. Seçici kurulunu Tekel Yönetim Kurulu Üyesi Niyazi Adalı, Eleştirmen Dr. Kıymet Giray, sanat yazan Abdülkadir Günyaz, Ressam Prof. Ergin Inan, Ressam Doğan Paksoy ve Ressam Ekber Yeşilyurt'un oluşturduğu yanşmada dereceye giren eser sahiplerine para ödülü verilecek ve ödül alan ya da sergilenmeye değer görülen eserler çeşitli illerde sergilenecek. Yanşmaya katılmak isteyenlerin, eserlerini 29 Ocak'a kadar Tekel Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla llişkiler Müdürlüğü Unkapanı /Istanbul adresine teslim etmeleri gerekiyor. (0212-532 33 13) K Ü L T Ü R 0 Ç İ Z t K K A M I L %\ M A Yfi 5M T S A R A C I \— 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle