25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 KASIM 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Ahmet Karcıhlar'm birbirine geçmiş iki öyküsü 'Yağmur Hüznü' Can Yayınlan'ndan çıktı 'Yazm: 29 harfin çeşitlemelerFNÜRDAIN CÎHANŞÜMUL Genç yazar Ahmet Karcdılar Can Yayınlan'ndan çıkan ilk kitabı Vağmur Hüznü'yle okuyuculann karşısında. 1965 yılında Denizli'de dünyaya gelen Ahmet Karcılılar, Denizli'de başladığı eğitimini Ankara Üni- versitesi Eğirim Bilimleri Fakültesi'nde sürdürdü. Henüz lise yıflannda yerel gazetelerin kültür-sa- nat sayfalannda öyküleri çıkan Karcılılar'ın öykü- leri halen Hayalet Gemi 'de yayımlanıyor. Yağmur Hüznü, birbirine geçmiş iki öyküden olu- şuyor. Bir yangında anne ve babasını kaybeden küçük bir çocuğun, bağnaz bir kasabada oturan tey- zesinin yanına sığırtmasıyla başlayan romanda, dinle, haa-hocalarla ugraşarak yaşadığı kasabanm kadınlannın sorunlannı üfürükle, büyüyle çözme- ye çalışan dul teyze ve annesinden gizli, erkekler- İe ilişki kuran kızının yaşamı okuyucuya sunulu- yor. Bu iki kadının kişiliği ve yaşam tarzı, teyze- sinin evinde gördükleri küçük çocuğun üzerinde büyük etkiler yaratrr ve geleceğini yönlendirir. Yıl- lar sonra kendini bir katil olarak bulan bu adamla ilgilenen psikiyatrist, adamın işlediği suçun de- rinlerine inmeye, nedenlerini bulmaya çalışır. Bir- birine paralel iki öyküden oluşan kitapta hastadan doktora geçen düşünsel hastalık yavaş yavaş oku- ra da bulaşır. Karcılılar, kıtabın asıl öyküsünü oluşturan de- neğin doktora anlattıklan bölümünü, 1985 yılın- da yazmış. Işıklan, mekânlan. karakterleri hazır bir senaryo biçimınde yazdığı Ük Aşkın Amlan adlı esas öyküyü sinemaya uyarlamayı düşünen Kar- cılılar'a sinemayla ılgili dostlan, bu senaryonun iş yapmayacağını söylemiş. Yazdıgı senaryoyu bir rafa kaldırmış. 1993-1994 yıllannda edebıyata olan ilgisi artınca romanlaştırmaya karar vermiş. Sinemanın bütün faktörlerine müdahale etmenin güç olduğuna inanıyor: "Oysa edebivat bövle de- ğü,her harfe veharflerin biıiiktetiğinden oluşan an- bmiara hükmetmekeiinizde. Buyüzden sinema dıry- gum çok çabuk öldii. Edebiy atla daha fazla ilgilen- meye başİadım." Önce yalnızca, deneğin doktora anlattıklan bö- lümünü romanlaştırmış: "Yanşmalardan olumlu bir sonuç almadım. Kitabı birkaç yayınevine de gönderdim. Bunlardan Can Kozanoğlu bana gön- derdiği bir açıklamada, kirabın sanayiy e dönük ol- madığını ve bu hatalamia vayirrüanamayacagını söy- lüvordu. Oysa kitap şimdi o hatalarla yay ımlandı." tlk öyküsü otobiyografik özellikler taşıyor ve sa- mimi bir ıtiraf niteliğinde. "Romandaki denek. azına, 29 harfin çeşitlemeleri olarak bakıyorum. Her harfe ve harflerin birlikteliğinden oluşan anlamlara hükmetmek eiinizde. Sonuçta elde edilebilecek sözcükler sınırlıdır. Ancak tüm bunlar yan yana geldiğinde elde edebileceğiniz anlamlann sonsuzluğunun farkına vanyorsunuz. Okurun yorumlar üretmesini istiyorum. doktor vehastalık... Hepsi benim aslında. Ya da he- pimiziz. Sonuçtayaşadığınuz toplumda, içinde bu- lunduğumuz nevrotik çağda hepimizin psikivat- ristlere ihtiyacı var diye düşünüyonım." Amaç farkh okur kitJeierine seslenmek Kitabımn okura ulaşması için daha önce yazdı- gı öykülerle tlk Aşkın Anılan adlı ilk öyküyü bir- leştirmeye karar vermiş: "Keşke, kitabın ük ver- siyonu da yayımlansavdı da yeni kitabın oluşum sü- recini görme imkânı oisaydi. Bir doktorla deneğin konuşması fîkri bövle ortaya çıkü. Bir akıl hasta- sıyla doktorun seanslannı ö> küleştirmej i düşünü- tu. Sonra, neden doktor-hasta konuşması olmasın dedim. Hastadan doktora bulaşan bu düşünsel variık bövle ortaya çıktı ve birinci öykünün etrafi- nısardı." Olttirun tek bir öykü peşinde koşmasmı istemi- yor: "Insanlar kitabı okurken eglensin, kendi hi- kâyelerini üretsin istiyorum. Bu yüzden birbirin- den farkb örnekler var kitapta." Öykünün geçtiği dönem ise, farkJı okur kitlele- rine seslenmek amacıyla belirsiz: "Kitabın oku- ru 18 ya da 60 yaşında olabilir. Dönemsel olarak paylaşabilecekleri bir çevreyi, mekânı vermem ge- rekiyordu. Öykünün zarnanını vermekten özellik- ie kaçındım. Anadolu "nun herhangi bir kenfinde, bir köyde, kasabada. hatta büyük şehiıierin varoş- laruıda bu olaylann geçmiş oİması mümkün. Öy- künün, Cumhuriy etin bütün zamanlannı içerme- süıe dikkat ettim. İlk öyküyü çevreteyen öykülere dikkat eftiğintzde Cumhuriyetin, rejimin sorunla- nnı da gözönüne serdiğini görürsünüz." Öykülerinde kesin yargılarda buJunmaktan ka- çınarak yaşanılan sorunlan gözler önüne serme- yi tercih ediyor: "Okuyucu ipuçlannı birteştirerek bir sonuca vanyor. Okuma sürecinde de farkh bir ortam ve düşünsel yapı gelişecektir. Borges'in bir söylemi var: 'Aslında öyküler dört tanedir; biz. bize kalan zaman içinde bunlan çevirip çevirip okur- lara sunmakla mükellefîz.' Yazma bu anlamda ba- layorum ben. 29 harfin çeşitknıeieri olarak düşü- nüyorum. Sonuçta elde edilebilecek sözcükler sı- rurlıdır. Ancak t&m bunlar yan yana geldiğinde el- de edebileceğiniz anlamlann sonsuzluğunun far- kına vanyorsunuz." Umberto Eco'nun, "Kitap, roman, yorumlar üreten bir nıakinedir" sözünü anımsatan genç yazar, "Okurun yorumlar üretme- sini istiyorum. O yorumu ben üretirsem okura bir şey kalmaz" diyor. 'Okur kendi öykiUerini üretmeli' ttk Aşkın Anılan 'nın Yağmur Hüznü'ne dönüş- mesinde ise kitabın girişinde yer alan Kahireli Ce- mal'in 'Yağmur Hüznü'adlı şiirinin dizileri etki- li olmuş: Sen bütün cehennemJeri biliyordun/içiii- dekileri ve diğerlerini/ Deliresi karanhldar yaşadm/ gözierin ardına dek açık/Gidilmez uzaklara ghtin çelikten aüannia/görülmez uzaklan gördünAe yı- lak taptnakiarda tann düşlerini Kitabın bölüm başlannda yer alan ve hem bö- lümle hem de bir bütün olarak birbiriyle üişkili alın- tılann bazılan Ahmet Karcılılar'a ait. Bazı alıntı- iann yazarlan dogru, kitaplan yanlış, di|erlerinin ise yazarlan yanlış kitaplan doğru. Nedeni ise okuyuculann öykünün içindeki asıl alıntılara uia- şabilmesi: "Kendi içinde farklı yazarlara, resim- lere, kitaplara göndermeler var. Bunlan yakalaya- bilen okurlann da çokeğleneceğini düşünüyorum.'' Maflarme'nin bir hayalini anımsatıyor: "Mal- larme, fasiküllerden, say falardan oiuşan bir kitap yaratma peşindeydi. Bir klasör kitap düşünün; okur, fasiküllerin yerini degişrirdiğinde farkh öy- küler elde edecek. Mallarmc. bu düşünü hiç ger- çekleştiremedi. Kitapta Mallarme'den bir ahntı var. Alıntı yapdğun yazarlar beni buraya getiren yazarlardır." Okurun, kitabın içine kanşarak kendi öyküsü- nü üretmesini istiyor: "Okurun dogrudan yazar kadar üretfci bir şekilde \ar olması, kitabın hiç dü- şünmediği yorumlan üretebilmesi taraftanyım. Gerçeklerlebirebir örtüşen kitaplar benimleörtüş- müyor." 8 yıldır üzerinde düşündüğü projeleri olan Kar- cılılar. bilim-kurgu ve polisiye izlekleri olan bir roman peşinde. "Geriye yalnızca oturup yazmak kakiı. Doğnı bir çözüm üretebiieceğim bir şifre ge- rekivor. Bu arada yeni öyküler üretmeye çahşıvo- rum. Bunlann hepsi bir romanda yer alabilir ya da ayn ayn olabilir. Ne zaman olgunlaşıp dahndan düşeceğini bilmiyonım." PiyanistMeral Güneyman bu akşam AKM'deki konserinde klasik ve caz müzilderini buluşturacak büyük aşkım klasik müzik 9 GÜL ERÇETtN Yapı Kredi Sanat Festivali bu akşam yaşamını uzun yıllardır Amerika'da sürdüren piyanist Meral Güneyman'ı buluşturu- yormüzıkseverlerle. Piyanoeği- timine 4 yaşında lstanbul Kon- servatuvan' nda Rana Erksan ile başladı. Ferdi Statzer ıle devam etti Güneyman. Salzburg Mo- zarteum Akademisi'nde Fried- rich VVuhrer ile icra çahşmalan yaptı. 1972'de Amerika'ya gi- derek Jilliard Yüksekokulu'na Josef RaiefTin öğrencisi olarak kabul edildi. Berklee Koleji'nde de burslu öğrenci olarak kısa bir süre caz çalıştı. AJBD Ulusal Us- ta Öğretmenlik unvanı sahibi olan sanatçı saat 20.30'da nilik aranm. Buna da tolerans gerekir. Tolerans, ilgi ve destek- ten dogar. Amerika'da iyi birsa- natçının sanatı ile her zaman hak ettiği yere geldiğini görüyorum. Bu açılardan Amerika beni her zaman olumlu yönde etkiledi. Canteros'un öğrettikleri - Uzun süre Ne« Ybrk'ta bir- Öktecakhğınız Arjantinli piyanist Arminde Canteros'un müzik ka- ri> eriniz üzerinde nasü bir etki- sioldu? Arminde Cantcros dünyanm en iyi öğretmenlennden biriy- di. Kendisi VVaJterGieseldng'in öğrencisiydi. Bana piyanoya sa- hip çıkmasını öğretti. Piyano- dan çirkin ses çıkarmak Cante- ros ile çahştıktan sonra imkân- • Öğretmenlik oldukça ilginç. Öğrettiğiniz kadar da öğreniyorsunuz. Sanat yaşamım talebelerime ilham veriyor, onlann heyecanı da bana. Sadece zamanım çok az. Hele konser »ncesi her şey bir 'kreşendo'ya yükseliyor. Fakat genç kuşaklan coşturabilmek insanı yeniliyor. Yaptığım her iki uğraşımı da kutsal görüyorum. KM'de gerçekleşecek konse- ıde klasik ve caz müziklerini ıluşturacak. - Yaşamınızı uzun yıllardır nerika'da sürdürüyorsunuz. ı ülkenin müzik ortamı sanat şamınızı nasıl etkiledi? 70'li senelerde Türkiye'den nldım. Şahsi ve ruhi geliş- •m Amerika'da oldu. Bu zaman yunca çalışmaktan başka bir ' bilmedim. Genç bir talebe rak kendimi çok yönlü, müt- hızlı ve yogun bir ortamda dum. Bu ortam bana çok haz di, içine çekti adeta beni. Be- lerleten en önemli unsur bu u. Her zaman sanatımda ye- sızlaşırdı. Bu yüzden 15-20 Ju- illiard talebesi, profesörlerimiz- den kaçak kendisiyle çalışuk. Piyanoya ses koymak değil de pi- yanodan ses almak, yanm pedal efektleri, Mozart ve Fransız mü- zigi çalmanın cambazlıklan üze- rinde usta idi. Teknik problem- lerin tümüne fizyolojik yöntem- ler bulurdu. Bunlar birkaç gün değil, bir anda imkânsız gibi gö- rünen düğümleri çözerdi. Bu- nun yanı sıra sahip olduğu müt- hiş kulağı sayesinde doğaçlama ve özellikle tango ustasıydı, her- halde bu da benim kişiliğimle uygunluk sağladı. Aynca her yönden dünyanın en güzel in- sanlanndan biri ve yakın arka- daşım idi. - Eğitmenlikte uyguladığınız metodar hakkında bilgi \erir mi- siniz? Eğitmenlik ve aktif müzik yaşamınız birbirini nasal etkffîyor? 18 aylık bir çocuğu müziğe başlatabilirim. Danslar, cimnas- tik, vurgulu sazlar, şarkılar ve tiyatro kullanarak. Bu iş üzeri- ne ihtisas yaptım ve 10 sene yo- gun çalıştım. Suzuki metpdunu uygulamasmı seviyorum. Bir- çok elementini, repertuvannı ve filozofisini geleneksel eğitimle bağdaştınyorum. Ingiltere te- melli Royal Schools of Music Curricula'sini kullanıyor, hem klasik hem caz doğaçlama öğre- tebiliyorum. Kendi eğitimimde aldığım özelliklerin talebelerimde yan- sılannı tabii ki görüyorum. Öğ- retmenlik oldukça ilginç. Öğ- rettiğiniz kadar da öğreniyorsu- nuz. Sanat yaşamım talebeleri- me ilham veriyor, onlann heye- canı da bana. Sadece zamanım çok az. Hele konser öncesi her şey bir 'kreşendo'ya yükseliyor. Fakat genç kuşaklan coşturabil- mek insanı yeniliyor. Yaptığun her iki uğraşımı da kutsal görü- yorum. Caz ve doğaçlama - Konseriniz için nasıl bir re- pertuvar hazııiaduuz? Bu konserimde sadece sevdi- ğim eserleri çalmak dışmda prog- ramımı tematik açıdan da an- lamlandırmak istedim. Çaldı- ğım klasik eserlerde Gershvvin belli bir romantizm taşıyor. Ay- nca bir kronolojik çizgi içinde baştan sona çaldığun program, 19. yüz>'il Avrupası'ndan 20. yüzyıl Amerikası'na geçerken, programımdaki caz eserleri tek- nik açıdan bir hayli zor. Burada bir nevi sokak müzisyenleri olan dâhilerin eserlerinde o günün klasik konser piyanistleri ile ken- dilerini ölçebilme çabası içinde olduklannı ve bunu başardıkla- nnı görebiliriz. - Kısa dönem planlannız hak- kında bilgi verir misiniz? Gerçekten kısa dönem için plan yapıyorum, uzun dönem için plan yapmak çok saçma olu- yor. Konserlerime ağırlık ver- meyi planlıyorum, geniş bir re- perfuvar haârlığı içindeyim, caz doğaçlama ve kompozisyonuna eğilmek istiyorum. - Eklemek istedikleriniz? En büyük aşkım klasik mü- zik. Hayatımın en önemli odak noktası ise çocuklanm. Aileme olan sevgim sanatımı pekiştiriyor. Uei. emer Müller'in oyunu 'Misyon'da sahne üstü kişiliğini bir kez daha kendi işliğinde ve de kendi organizmasında yaratmış.tır Ayla Algan. Ayla Algan'ın misyonu ÜSTÜNAJKMEN En çok "sorgıüayan" ve "sorgulatan" yazar ve yönetmen olarak HeinerMüBertiyatrosu de- nihnce ne gelir aklınıza? Elbette, önce duygu- lanma degil, düşünme. Özdeşleşme değil, bi- Hnç. Sonra da duygu değil, akıl. Ve sahnede "uzaklaşörma" ya da "yabancıiaştınna" etki- si yapan oyuncular. ülkemizde yanılmıyorsam ilk kez Müller'in yazdığı bir oyun sahneieniyor. lstanbul Şehir TiyatroJan'nın, "3VBsj«n''başhğıaltıiKİareper- tuvanna aldığı bu oyunu ise, Berliner Enseb- le'nin genç yönetmeni ve Müller'in yardımcı- lanndan Paul Ptamber sahneye taşırmş. Müller'in yazdığı oyunda seyirci bir anlam- da Fransızdevrimi ve sonuçlanyla yüzleşiyor. 1789 Fransız Devrimi'nin ardından kurulan Cumhuriyet Meclisi tarafindan Jamaikaya kö- leci İngiliz düzenine karşı başkaldın eylemle- rini örgütlemek üzere üç lcişi görevlendirilir. Bunlardan bın Jamaika'daki köleci bir ailenin oğlu (Debuission), diğeri bir Fransız köylüsü (Galloudec),ötekiyse Fransız Cumhuriyeti sı- rasında vatandaşlık haklarmı elde eden eski bir köîedir (Sasportas). 1804'te Napolyon Fran- sa'da meclisi dağıtır ve kralhğını iian ediverir. Görevlerinin sona erdiğini öğrenen soylu, köy- lü ve köle içindebulunduklan durum konusun- da bir karara varabilmek için iç yargılama yo- lunuseçerler. Kendileriyle. birbirleriyle, inanç- lanyla çatışırlar. Köieci ailenin oğlu eski ya- şamının rahathğını pek sık anımsaroaya baş- lar, çok sık çelişkili davranmaya zorlanır, hat- ta bir ara mutsuz yaşamanın gerçek mutluluk olduğu savını bile öne sürer. Ve de soylunun ihaneti beklenen sondur. Zaten yaşamsal ger- çekler yüzünden ütopyalara ihanet etmek ka- çınılmaz değil midir? Müller'in söylemek istediklerine aracıhk yapan Plamber, mutluluk ile kıvanç kavram- lan arasındaki çizgiyi pek güzel aynşnrmış. Kı- vancı, isteği küçük bir zaman dilimi içindeki doyurulmasıyla ölçerken; mutlulugu. bir insa- nın yaşamına değer veren bir duygu olarak ta- nımlıyor. Mutiuluk oyun içinde yüce bir ere- ğe doğru geîişiyor, bir tamamlanışı simgeliyor. Plamber için mutsuzluk, usun kanşması, bö- lünmesi, toparîanamaması: düşüncelerin, yüz- söylemlennın maskelenmesi, "yapamanıaktan'' ka>Tialdanan güçsüziüktür. Oyunu izlerken ya- şamın en önemli zoriuğu acaba yaşamın biçi- minin ne oJdufu mu ya da yaşamın biçiminin olup olmadığı mı diye kendi kendinizi sorgu- layıp duruyorsunuz. Tiyatro yapıtuun daima izleyicilerin birle- şik tepkisini istediği bilinen bir gerçektir. f>"i de. bilinçli ruhsal süreçten birieşik bir tepki el- de etmek kolay rru? Müller. izlediğimiz "JVOs- yon r> da da düşünceden doğan heyecanı değil, heyecandan doğan düşünceyi yeğliyor. Heye- can tepkjsini hep önde tutuyor. Ûeyiciye dü- şünme nedeni vermeden,tüm olupbitenlerin zo- runluymuşçasına görünmesini sağlayacak bi- çimi, öyle pek de zorlamadan ortaya getiriyor. Ütopyaile gerçek yaşam arasındaki çatışma- dan ortaya çıkan, (bir anlamda) "sorgulanM* içinde Plamber, kimi zaman çok ağırlaşan tem- posuna karşın Müller'in dilinden konuşuyor. Dekor ve giysiler çok amaçh. Efekt zaman za- man anlaşılmazlığa neden olacak ve " ö f çek- tirecek denfi "forte". Oyuncu olarak başta Na- ci7asdögen.BensuOrhun<iz,EzgimKılınçKış- lah olmak üzere tüm kadro başanlı. Ama bir de Ayla Algan var oynayan. Hani Plamber'in "o bir prünadonna" dediği AylaAlgan. Oyun- dakı kışiiığini işleyeceği tezgâhı, oynayacağı kişilik belli olur olmaz yüreğinde kurduğu ve de bıkmadan usanmadan bu kişiliği işlediği nasıl da anlaşılıyor! Ayla Algan, sahne üstü kişiliğini bu oyun- da bir kez daha kendi işliğinde ve de kendi or- ganizmasından yaratmıştır. Paul Plamber'in yönetimi, Müller'in yapıhyla tanışmak iste- yen tiyatro sevenler için elbette büyük "şans". Ama Ayla Algan ileçalışmak da Plamber için öyle pek azunsanmayacak bir deneyim olsa gerek. YENİ YAYINLAR. Dağlarca dizisinden ilk üç kitap rca YAZM-\K VADA YASAVIAK l Türk şiirinin en verimli şairle- rinden biri olan Fazıl Hüsnû Dağ- larca'nın bugüne dek yayımlan- mış bütün şiirleri ve henüz ya- yunlanmamış olanlan, Milliyet Yayınlan tarafindan bir dizi halin- de okura sunulacak. Bu dizinin ilk üç kitabı şunlar: Türk dilinin en tanınmış şiir kitaplanndan biri olan 'Çocuk ve AUah', sembo- lizm eğilimleri taşıyan şiirlerden oluşan 'Baü AosT ve şairin ilk kez yayımlanan şiirlerinden oluşan 'O'1923'. 'Çocuk ve AUah' tek bir kitap. Ancak öteki iki kitap birden fazla kitaptan oluşuyor. 'Bao Acısı', (Batı Acı- sı. .Akdenız, Aç Yazı), 'O'1923' (O' 1923/Milliyet Sa- nat Dergisi 'nde deyayımlanmakta olan yeni şiirler, Ta- pınağa Asılmış Gövdeler/ çoğu hiç yayımlanmamış şi- irler, Gezi/Mevlana'da Olmak, Gobistan). Dağlarca'nın çocuk şiirlerini içeren Dağlarca Çocuk dizisi de yayı- ma hazırlaruyor. Jorge Semprun'dan 'Yazmak ya da Yaşamak' Toplama kamplannın dehşeti- ni yaşayan, daha sonra General Franco'ya karşı Ispanyol yeraltı komünist direniş örgütünü örgüt- leyen, 1988 de Ispanya Kültür Ba- kanlığı nı üstlenen Jorge Semp- run'u, 194O'h yıllaıda Fransa'dan Almanya'ya yaptığı 'Büyük Yol- culuk' adlı romanından, yazdığı senaryolardan tanıyor okurlar. Can Yayınlan'ndan Ismet Bir- kan'ın çevirisiyle sunulan bir anılar kitabı olan 'Yaz- mak ya da Yaşamak'ta ise belleğin ufkunda ölüm var. Kokuşarak aynşmakta olan bedenler, utançla ve umut- suzlukla kararan bakışlar, bacalan sürekli tüten ölü yak- ma finnlan, çıplakhğın ötesine geçmiş cesetlerin oluş- turduğu küçük tepeler... 2. Dünya Savaşı sırasmda In- giliz Buckmaster direniş örgütlerinden birinin üyesiy- ken tutsak düşüp Buchenvvald Toplama Kampı'na gön- derilen Semprun, daha sonra kamptaki tspanyol ko- münistlerinin yöneticilerinden biri olur. 11 Nisan 1945'te General Patton'ın birlilderi tarafindan özgür- lüğüne kavuşturulur. Bir karabasanlar rapsodisi gibi akıp giden bu roman; Semprun'un, yaşamı yeniden ka- bullenebilmek için nasıl biron beş yıl geçirdiğini göz- ler önüne seriyor. Kampa gönderildiğinde genç bir şa- ir olan Semprun, toplama kamplannı tanımayanlann bilemeyeceği bir şeyı keşfediyor: Kendi ölümünü ya- şamak. 'Rosenbergler Biz Sîzin Oğullarınızız' Anne ve babalannın ölümün- den sonra soyadlannı değiştir- mek zorunda kalan ve dostlan Meeropollann soyadmı alan, Et- bel ve Julius Rosenberg'in oğul- Ian Michael ve Robert Meero- pol, onlann açık ve dürüst port- resini yahsrtmada yardımcı ola- cakmektuplan 'Rosenbergler Biz Sizin Oğullanmzız' adlı kitapta toplamış. Milliyet Yayınlan'ndan Şemsa Yegin'ın çe- virisiyle yayımlanan kitapta, tarihin bu en çok konu- şulan casusluk davasının başlangıcuıdan, kan-kocanın idam edilmelerine kadarki gelişmeler, Ethel ve Julius Rosenberg'in kendi hücrelerinden yazdıklan mektup- larla çarpıcı bir biçimde anlatılıyor. Aynca halkın yar- gılamasını sağlamak, olaylan bütünüyle vermek ama- cıyla iki çocuğun kendi anılanyla birleştirdiği kitap, "SuçsuzokJuğumuzu ve viedanlarmnza ihanetedeme- diğunizi hiçbir zaman unutmayın" diyen Rosenberg- ler'in davasının bilinmeyen yönünü yansıtıyor. Auster'den iki senaryo: Duman/Surat Mosmor Paul Auster'in ülkemizde de bir süre önce gösterilen 'Smoke' ve 'Blue in the Face' adlı filmle- rinin senaryolan, 'Duman/Surat Mosmor' ismiyle Fatih Özgü- ven'in çevirisiyle Can Yayınla- n'ndanyayımlandı. Heriki senar- yoyu da sinemaya aktaran yönet- men Wayne VVang'm seyircilere birer Noel hediyesi olarak nite- lendirdiği 'Duman'; beklenmedik bir anda yollan ke- sişen üç kişinin ortak bir insanlık paydasını nasıl bul- duklannı araştınyor. Günümüz Brooklyn'ini arka pla- nına alan 'Duman'ın devamı 'Surat Mosmor' ise tü- müyle doğaçlama tasarlanan bir fîlmin senaryosu. Cinsiyetler Siyaseti Sytviane .Agacinski Dost Kitabe- vi'nden çıkan 'Cinsryetler Siyase- ti' adlı kitabında erkek modeller- den kopmayı öne süren bir karma- lık modeli sunuyor ve uzun bir sü- re feminizmi de belirleyen kadın- hk utancından sıynlmayı öneriyor. Agacinski, kaduilann özgürlüİde- riyle, 'biyolojik kaderieri' arasm- da bir çelişkı olmadığını. tersine. anneliğin, öteki'ne ilişkin büyük bir sorumluluk deneyi- mi olduğunu belirtiyor. Siyasette kadınlann ve erkekle- rin meclislerde eşit sayıda temsillerini öngören tam denk- lik düşüncesi de bu kitabın ana eksenini oluşturuyor. Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği 'EIH yddıröğrenmeye,otuzbeş ytf- (hr daögrendiklerini aktarmayaça- iışan' Turgut Ozakman, birikim- lerini radyo, tiyatro, sinema ve te- levizyon yazarlığını ana çizgileriy- le kapsayan bir kitapta toplamış: 'Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği'. Bilgi Yayınevi'nin yayımladığı ki- tapta, geçerli ve yaygın kurallar ile teknik-estetik sorunlan ve başlıca OYUN VE SENARYO YAZMA 7EKNİĞİ televizyon sinema çözümleri sekizbaşhk altında veren Turgut Özakman, yal- nız öğrencilerin ve dramaturglann değil, oyun ve senar- yo yazmak isteyen herkesin yararlanabileceği özgün bir çalışma sunuyor. Kitapta, birçok ömekledesteklenmiş ola- rak, konu bulmakla ilgili bütün yöntemJer, karakter ya- ratmanın yollan, drama sanatınm başlıca teknik ve este- tik sorunlan ve •çözümleri pratik bir anlatunla açıklam- yor. Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, bütün dramatik ya- zarlık dallannı (tiyatro ve radyo oyunu ile televizyon ve film senaryosunu) kapsayan, ortak ve farkh temel özel- ükleri ve teknikleri bir arada anlatan ilk çalışma.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle