Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 KASIM 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Ahmet Karcıhlar'm birbirine geçmiş iki öyküsü 'Yağmur Hüznü' Can Yayınlan'ndan çıktı
'Yazm: 29 harfin çeşitlemelerFNÜRDAIN CÎHANŞÜMUL
Genç yazar Ahmet Karcdılar Can Yayınlan'ndan
çıkan ilk kitabı Vağmur Hüznü'yle okuyuculann
karşısında.
1965 yılında Denizli'de dünyaya gelen Ahmet
Karcılılar, Denizli'de başladığı eğitimini Ankara Üni-
versitesi Eğirim Bilimleri Fakültesi'nde sürdürdü.
Henüz lise yıflannda yerel gazetelerin kültür-sa-
nat sayfalannda öyküleri çıkan Karcılılar'ın öykü-
leri halen Hayalet Gemi 'de yayımlanıyor.
Yağmur Hüznü, birbirine geçmiş iki öyküden olu-
şuyor. Bir yangında anne ve babasını kaybeden
küçük bir çocuğun, bağnaz bir kasabada oturan tey-
zesinin yanına sığırtmasıyla başlayan romanda,
dinle, haa-hocalarla ugraşarak yaşadığı kasabanm
kadınlannın sorunlannı üfürükle, büyüyle çözme-
ye çalışan dul teyze ve annesinden gizli, erkekler-
İe ilişki kuran kızının yaşamı okuyucuya sunulu-
yor. Bu iki kadının kişiliği ve yaşam tarzı, teyze-
sinin evinde gördükleri küçük çocuğun üzerinde
büyük etkiler yaratrr ve geleceğini yönlendirir. Yıl-
lar sonra kendini bir katil olarak bulan bu adamla
ilgilenen psikiyatrist, adamın işlediği suçun de-
rinlerine inmeye, nedenlerini bulmaya çalışır. Bir-
birine paralel iki öyküden oluşan kitapta hastadan
doktora geçen düşünsel hastalık yavaş yavaş oku-
ra da bulaşır.
Karcılılar, kıtabın asıl öyküsünü oluşturan de-
neğin doktora anlattıklan bölümünü, 1985 yılın-
da yazmış. Işıklan, mekânlan. karakterleri hazır bir
senaryo biçimınde yazdığı Ük Aşkın Amlan adlı
esas öyküyü sinemaya uyarlamayı düşünen Kar-
cılılar'a sinemayla ılgili dostlan, bu senaryonun iş
yapmayacağını söylemiş. Yazdıgı senaryoyu bir
rafa kaldırmış. 1993-1994 yıllannda edebıyata
olan ilgisi artınca romanlaştırmaya karar vermiş.
Sinemanın bütün faktörlerine müdahale etmenin
güç olduğuna inanıyor: "Oysa edebivat bövle de-
ğü,her harfe veharflerin biıiiktetiğinden oluşan an-
bmiara hükmetmekeiinizde. Buyüzden sinema dıry-
gum çok çabuk öldii. Edebiy atla daha fazla ilgilen-
meye başİadım."
Önce yalnızca, deneğin doktora anlattıklan bö-
lümünü romanlaştırmış: "Yanşmalardan olumlu
bir sonuç almadım. Kitabı birkaç yayınevine de
gönderdim. Bunlardan Can Kozanoğlu bana gön-
derdiği bir açıklamada, kirabın sanayiy e dönük ol-
madığını ve bu hatalamia vayirrüanamayacagını söy-
lüvordu. Oysa kitap şimdi o hatalarla yay ımlandı."
tlk öyküsü otobiyografik özellikler taşıyor ve sa-
mimi bir ıtiraf niteliğinde. "Romandaki denek.
azına, 29 harfin
çeşitlemeleri olarak
bakıyorum.
Her harfe ve
harflerin
birlikteliğinden
oluşan anlamlara
hükmetmek eiinizde.
Sonuçta elde
edilebilecek
sözcükler sınırlıdır.
Ancak tüm bunlar
yan yana geldiğinde
elde edebileceğiniz
anlamlann
sonsuzluğunun
farkına
vanyorsunuz.
Okurun yorumlar
üretmesini
istiyorum.
doktor vehastalık... Hepsi benim aslında. Ya da he-
pimiziz. Sonuçtayaşadığınuz toplumda, içinde bu-
lunduğumuz nevrotik çağda hepimizin psikivat-
ristlere ihtiyacı var diye düşünüyonım."
Amaç farkh okur kitJeierine seslenmek
Kitabımn okura ulaşması için daha önce yazdı-
gı öykülerle tlk Aşkın Anılan adlı ilk öyküyü bir-
leştirmeye karar vermiş: "Keşke, kitabın ük ver-
siyonu da yayımlansavdı da yeni kitabın oluşum sü-
recini görme imkânı oisaydi. Bir doktorla deneğin
konuşması fîkri bövle ortaya çıkü. Bir akıl hasta-
sıyla doktorun seanslannı ö> küleştirmej i düşünü-
tu. Sonra, neden doktor-hasta konuşması olmasın
dedim. Hastadan doktora bulaşan bu düşünsel
variık bövle ortaya çıktı ve birinci öykünün etrafi-
nısardı."
Olttirun tek bir öykü peşinde koşmasmı istemi-
yor: "Insanlar kitabı okurken eglensin, kendi hi-
kâyelerini üretsin istiyorum. Bu yüzden birbirin-
den farkb örnekler var kitapta."
Öykünün geçtiği dönem ise, farkJı okur kitlele-
rine seslenmek amacıyla belirsiz: "Kitabın oku-
ru 18 ya da 60 yaşında olabilir. Dönemsel olarak
paylaşabilecekleri bir çevreyi, mekânı vermem ge-
rekiyordu. Öykünün zarnanını vermekten özellik-
ie kaçındım. Anadolu "nun herhangi bir kenfinde,
bir köyde, kasabada. hatta büyük şehiıierin varoş-
laruıda bu olaylann geçmiş oİması mümkün. Öy-
künün, Cumhuriy etin bütün zamanlannı içerme-
süıe dikkat ettim. İlk öyküyü çevreteyen öykülere
dikkat eftiğintzde Cumhuriyetin, rejimin sorunla-
nnı da gözönüne serdiğini görürsünüz."
Öykülerinde kesin yargılarda buJunmaktan ka-
çınarak yaşanılan sorunlan gözler önüne serme-
yi tercih ediyor: "Okuyucu ipuçlannı birteştirerek
bir sonuca vanyor. Okuma sürecinde de farkh bir
ortam ve düşünsel yapı gelişecektir. Borges'in bir
söylemi var: 'Aslında öyküler dört tanedir; biz.
bize kalan zaman içinde bunlan çevirip çevirip okur-
lara sunmakla mükellefîz.' Yazma bu anlamda ba-
layorum ben. 29 harfin çeşitknıeieri olarak düşü-
nüyorum. Sonuçta elde edilebilecek sözcükler sı-
rurlıdır. Ancak t&m bunlar yan yana geldiğinde el-
de edebileceğiniz anlamlann sonsuzluğunun far-
kına vanyorsunuz." Umberto Eco'nun, "Kitap,
roman, yorumlar üreten bir nıakinedir" sözünü
anımsatan genç yazar, "Okurun yorumlar üretme-
sini istiyorum. O yorumu ben üretirsem okura bir
şey kalmaz" diyor.
'Okur kendi öykiUerini üretmeli'
ttk Aşkın Anılan 'nın Yağmur Hüznü'ne dönüş-
mesinde ise kitabın girişinde yer alan Kahireli Ce-
mal'in 'Yağmur Hüznü'adlı şiirinin dizileri etki-
li olmuş: Sen bütün cehennemJeri biliyordun/içiii-
dekileri ve diğerlerini/ Deliresi karanhldar yaşadm/
gözierin ardına dek açık/Gidilmez uzaklara ghtin
çelikten aüannia/görülmez uzaklan gördünAe yı-
lak taptnakiarda tann düşlerini
Kitabın bölüm başlannda yer alan ve hem bö-
lümle hem de bir bütün olarak birbiriyle üişkili alın-
tılann bazılan Ahmet Karcılılar'a ait. Bazı alıntı-
iann yazarlan dogru, kitaplan yanlış, di|erlerinin
ise yazarlan yanlış kitaplan doğru. Nedeni ise
okuyuculann öykünün içindeki asıl alıntılara uia-
şabilmesi: "Kendi içinde farklı yazarlara, resim-
lere, kitaplara göndermeler var. Bunlan yakalaya-
bilen okurlann da çokeğleneceğini düşünüyorum.''
Maflarme'nin bir hayalini anımsatıyor: "Mal-
larme, fasiküllerden, say falardan oiuşan bir kitap
yaratma peşindeydi. Bir klasör kitap düşünün;
okur, fasiküllerin yerini degişrirdiğinde farkh öy-
küler elde edecek. Mallarmc. bu düşünü hiç ger-
çekleştiremedi. Kitapta Mallarme'den bir ahntı
var. Alıntı yapdğun yazarlar beni buraya getiren
yazarlardır."
Okurun, kitabın içine kanşarak kendi öyküsü-
nü üretmesini istiyor: "Okurun dogrudan yazar
kadar üretfci bir şekilde \ar olması, kitabın hiç dü-
şünmediği yorumlan üretebilmesi taraftanyım.
Gerçeklerlebirebir örtüşen kitaplar benimleörtüş-
müyor."
8 yıldır üzerinde düşündüğü projeleri olan Kar-
cılılar. bilim-kurgu ve polisiye izlekleri olan bir
roman peşinde. "Geriye yalnızca oturup yazmak
kakiı. Doğnı bir çözüm üretebiieceğim bir şifre ge-
rekivor. Bu arada yeni öyküler üretmeye çahşıvo-
rum. Bunlann hepsi bir romanda yer alabilir ya
da ayn ayn olabilir. Ne zaman olgunlaşıp dahndan
düşeceğini bilmiyonım."
PiyanistMeral Güneyman bu akşam AKM'deki konserinde klasik ve caz müzilderini buluşturacak
büyük aşkım klasik müzik
9
GÜL ERÇETtN
Yapı Kredi Sanat Festivali bu
akşam yaşamını uzun yıllardır
Amerika'da sürdüren piyanist
Meral Güneyman'ı buluşturu-
yormüzıkseverlerle. Piyanoeği-
timine 4 yaşında lstanbul Kon-
servatuvan' nda Rana Erksan ile
başladı. Ferdi Statzer ıle devam
etti Güneyman. Salzburg Mo-
zarteum Akademisi'nde Fried-
rich VVuhrer ile icra çahşmalan
yaptı. 1972'de Amerika'ya gi-
derek Jilliard Yüksekokulu'na
Josef RaiefTin öğrencisi olarak
kabul edildi. Berklee Koleji'nde
de burslu öğrenci olarak kısa bir
süre caz çalıştı. AJBD Ulusal Us-
ta Öğretmenlik unvanı sahibi
olan sanatçı saat 20.30'da
nilik aranm. Buna da tolerans
gerekir. Tolerans, ilgi ve destek-
ten dogar. Amerika'da iyi birsa-
natçının sanatı ile her zaman hak
ettiği yere geldiğini görüyorum.
Bu açılardan Amerika beni her
zaman olumlu yönde etkiledi.
Canteros'un öğrettikleri
- Uzun süre Ne« Ybrk'ta bir-
Öktecakhğınız Arjantinli piyanist
Arminde Canteros'un müzik ka-
ri> eriniz üzerinde nasü bir etki-
sioldu?
Arminde Cantcros dünyanm
en iyi öğretmenlennden biriy-
di. Kendisi VVaJterGieseldng'in
öğrencisiydi. Bana piyanoya sa-
hip çıkmasını öğretti. Piyano-
dan çirkin ses çıkarmak Cante-
ros ile çahştıktan sonra imkân-
• Öğretmenlik oldukça ilginç. Öğrettiğiniz
kadar da öğreniyorsunuz. Sanat yaşamım
talebelerime ilham veriyor, onlann heyecanı da
bana. Sadece zamanım çok az. Hele konser
»ncesi her şey bir 'kreşendo'ya yükseliyor. Fakat
genç kuşaklan coşturabilmek insanı yeniliyor.
Yaptığım her iki uğraşımı da kutsal görüyorum.
KM'de gerçekleşecek konse-
ıde klasik ve caz müziklerini
ıluşturacak.
- Yaşamınızı uzun yıllardır
nerika'da sürdürüyorsunuz.
ı ülkenin müzik ortamı sanat
şamınızı nasıl etkiledi?
70'li senelerde Türkiye'den
nldım. Şahsi ve ruhi geliş-
•m Amerika'da oldu. Bu zaman
yunca çalışmaktan başka bir
' bilmedim. Genç bir talebe
rak kendimi çok yönlü, müt-
hızlı ve yogun bir ortamda
dum. Bu ortam bana çok haz
di, içine çekti adeta beni. Be-
lerleten en önemli unsur bu
u. Her zaman sanatımda ye-
sızlaşırdı. Bu yüzden 15-20 Ju-
illiard talebesi, profesörlerimiz-
den kaçak kendisiyle çalışuk.
Piyanoya ses koymak değil de pi-
yanodan ses almak, yanm pedal
efektleri, Mozart ve Fransız mü-
zigi çalmanın cambazlıklan üze-
rinde usta idi. Teknik problem-
lerin tümüne fizyolojik yöntem-
ler bulurdu. Bunlar birkaç gün
değil, bir anda imkânsız gibi gö-
rünen düğümleri çözerdi. Bu-
nun yanı sıra sahip olduğu müt-
hiş kulağı sayesinde doğaçlama
ve özellikle tango ustasıydı, her-
halde bu da benim kişiliğimle
uygunluk sağladı. Aynca her
yönden dünyanın en güzel in-
sanlanndan biri ve yakın arka-
daşım idi.
- Eğitmenlikte uyguladığınız
metodar hakkında bilgi \erir mi-
siniz? Eğitmenlik ve aktif müzik
yaşamınız birbirini nasal etkffîyor?
18 aylık bir çocuğu müziğe
başlatabilirim. Danslar, cimnas-
tik, vurgulu sazlar, şarkılar ve
tiyatro kullanarak. Bu iş üzeri-
ne ihtisas yaptım ve 10 sene yo-
gun çalıştım. Suzuki metpdunu
uygulamasmı seviyorum. Bir-
çok elementini, repertuvannı ve
filozofisini geleneksel eğitimle
bağdaştınyorum. Ingiltere te-
melli Royal Schools of Music
Curricula'sini kullanıyor, hem
klasik hem caz doğaçlama öğre-
tebiliyorum.
Kendi eğitimimde aldığım
özelliklerin talebelerimde yan-
sılannı tabii ki görüyorum. Öğ-
retmenlik oldukça ilginç. Öğ-
rettiğiniz kadar da öğreniyorsu-
nuz. Sanat yaşamım talebeleri-
me ilham veriyor, onlann heye-
canı da bana. Sadece zamanım
çok az. Hele konser öncesi her
şey bir 'kreşendo'ya yükseliyor.
Fakat genç kuşaklan coşturabil-
mek insanı yeniliyor. Yaptığun
her iki uğraşımı da kutsal görü-
yorum.
Caz ve doğaçlama
- Konseriniz için nasıl bir re-
pertuvar hazııiaduuz?
Bu konserimde sadece sevdi-
ğim eserleri çalmak dışmda prog-
ramımı tematik açıdan da an-
lamlandırmak istedim. Çaldı-
ğım klasik eserlerde Gershvvin
belli bir romantizm taşıyor. Ay-
nca bir kronolojik çizgi içinde
baştan sona çaldığun program,
19. yüz>'il Avrupası'ndan 20.
yüzyıl Amerikası'na geçerken,
programımdaki caz eserleri tek-
nik açıdan bir hayli zor. Burada
bir nevi sokak müzisyenleri olan
dâhilerin eserlerinde o günün
klasik konser piyanistleri ile ken-
dilerini ölçebilme çabası içinde
olduklannı ve bunu başardıkla-
nnı görebiliriz.
- Kısa dönem planlannız hak-
kında bilgi verir misiniz?
Gerçekten kısa dönem için
plan yapıyorum, uzun dönem
için plan yapmak çok saçma olu-
yor. Konserlerime ağırlık ver-
meyi planlıyorum, geniş bir re-
perfuvar haârlığı içindeyim, caz
doğaçlama ve kompozisyonuna
eğilmek istiyorum.
- Eklemek istedikleriniz?
En büyük aşkım klasik mü-
zik. Hayatımın en önemli odak
noktası ise çocuklanm. Aileme
olan sevgim sanatımı pekiştiriyor.
Uei. emer
Müller'in
oyunu
'Misyon'da
sahne üstü
kişiliğini
bir kez daha
kendi işliğinde
ve de kendi
organizmasında
yaratmış.tır
Ayla Algan.
Ayla Algan'ın misyonu
ÜSTÜNAJKMEN
En çok "sorgıüayan" ve "sorgulatan" yazar
ve yönetmen olarak HeinerMüBertiyatrosu de-
nihnce ne gelir aklınıza? Elbette, önce duygu-
lanma degil, düşünme. Özdeşleşme değil, bi-
Hnç. Sonra da duygu değil, akıl. Ve sahnede
"uzaklaşörma" ya da "yabancıiaştınna" etki-
si yapan oyuncular.
ülkemizde yanılmıyorsam ilk kez Müller'in
yazdığı bir oyun sahneieniyor. lstanbul Şehir
TiyatroJan'nın, "3VBsj«n''başhğıaltıiKİareper-
tuvanna aldığı bu oyunu ise, Berliner Enseb-
le'nin genç yönetmeni ve Müller'in yardımcı-
lanndan Paul Ptamber sahneye taşırmş.
Müller'in yazdığı oyunda seyirci bir anlam-
da Fransızdevrimi ve sonuçlanyla yüzleşiyor.
1789 Fransız Devrimi'nin ardından kurulan
Cumhuriyet Meclisi tarafindan Jamaikaya kö-
leci İngiliz düzenine karşı başkaldın eylemle-
rini örgütlemek üzere üç lcişi görevlendirilir.
Bunlardan bın Jamaika'daki köleci bir ailenin
oğlu (Debuission), diğeri bir Fransız köylüsü
(Galloudec),ötekiyse Fransız Cumhuriyeti sı-
rasında vatandaşlık haklarmı elde eden eski
bir köîedir (Sasportas). 1804'te Napolyon Fran-
sa'da meclisi dağıtır ve kralhğını iian ediverir.
Görevlerinin sona erdiğini öğrenen soylu, köy-
lü ve köle içindebulunduklan durum konusun-
da bir karara varabilmek için iç yargılama yo-
lunuseçerler. Kendileriyle. birbirleriyle, inanç-
lanyla çatışırlar. Köieci ailenin oğlu eski ya-
şamının rahathğını pek sık anımsaroaya baş-
lar, çok sık çelişkili davranmaya zorlanır, hat-
ta bir ara mutsuz yaşamanın gerçek mutluluk
olduğu savını bile öne sürer. Ve de soylunun
ihaneti beklenen sondur. Zaten yaşamsal ger-
çekler yüzünden ütopyalara ihanet etmek ka-
çınılmaz değil midir?
Müller'in söylemek istediklerine aracıhk
yapan Plamber, mutluluk ile kıvanç kavram-
lan arasındaki çizgiyi pek güzel aynşnrmış. Kı-
vancı, isteği küçük bir zaman dilimi içindeki
doyurulmasıyla ölçerken; mutlulugu. bir insa-
nın yaşamına değer veren bir duygu olarak ta-
nımlıyor. Mutiuluk oyun içinde yüce bir ere-
ğe doğru geîişiyor, bir tamamlanışı simgeliyor.
Plamber için mutsuzluk, usun kanşması, bö-
lünmesi, toparîanamaması: düşüncelerin, yüz-
söylemlennın maskelenmesi, "yapamanıaktan''
ka>Tialdanan güçsüziüktür. Oyunu izlerken ya-
şamın en önemli zoriuğu acaba yaşamın biçi-
minin ne oJdufu mu ya da yaşamın biçiminin
olup olmadığı mı diye kendi kendinizi sorgu-
layıp duruyorsunuz.
Tiyatro yapıtuun daima izleyicilerin birle-
şik tepkisini istediği bilinen bir gerçektir. f>"i
de. bilinçli ruhsal süreçten birieşik bir tepki el-
de etmek kolay rru? Müller. izlediğimiz "JVOs-
yon
r>
da da düşünceden doğan heyecanı değil,
heyecandan doğan düşünceyi yeğliyor. Heye-
can tepkjsini hep önde tutuyor. Ûeyiciye dü-
şünme nedeni vermeden,tüm olupbitenlerin zo-
runluymuşçasına görünmesini sağlayacak bi-
çimi, öyle pek de zorlamadan ortaya getiriyor.
Ütopyaile gerçek yaşam arasındaki çatışma-
dan ortaya çıkan, (bir anlamda) "sorgulanM*
içinde Plamber, kimi zaman çok ağırlaşan tem-
posuna karşın Müller'in dilinden konuşuyor.
Dekor ve giysiler çok amaçh. Efekt zaman za-
man anlaşılmazlığa neden olacak ve " ö f çek-
tirecek denfi "forte". Oyuncu olarak başta Na-
ci7asdögen.BensuOrhun<iz,EzgimKılınçKış-
lah olmak üzere tüm kadro başanlı. Ama bir
de Ayla Algan var oynayan. Hani Plamber'in
"o bir prünadonna" dediği AylaAlgan. Oyun-
dakı kışiiığini işleyeceği tezgâhı, oynayacağı
kişilik belli olur olmaz yüreğinde kurduğu ve
de bıkmadan usanmadan bu kişiliği işlediği
nasıl da anlaşılıyor!
Ayla Algan, sahne üstü kişiliğini bu oyun-
da bir kez daha kendi işliğinde ve de kendi or-
ganizmasından yaratmıştır. Paul Plamber'in
yönetimi, Müller'in yapıhyla tanışmak iste-
yen tiyatro sevenler için elbette büyük "şans".
Ama Ayla Algan ileçalışmak da Plamber için
öyle pek azunsanmayacak bir deneyim olsa
gerek.
YENİ YAYINLAR.
Dağlarca dizisinden
ilk üç kitap
rca
YAZM-\K
VADA
YASAVIAK
l
Türk şiirinin en verimli şairle-
rinden biri olan Fazıl Hüsnû Dağ-
larca'nın bugüne dek yayımlan-
mış bütün şiirleri ve henüz ya-
yunlanmamış olanlan, Milliyet
Yayınlan tarafindan bir dizi halin-
de okura sunulacak. Bu dizinin ilk
üç kitabı şunlar: Türk dilinin en
tanınmış şiir kitaplanndan biri
olan 'Çocuk ve AUah', sembo-
lizm eğilimleri taşıyan şiirlerden oluşan 'Baü AosT ve
şairin ilk kez yayımlanan şiirlerinden oluşan 'O'1923'.
'Çocuk ve AUah' tek bir kitap. Ancak öteki iki kitap
birden fazla kitaptan oluşuyor. 'Bao Acısı', (Batı Acı-
sı. .Akdenız, Aç Yazı), 'O'1923' (O' 1923/Milliyet Sa-
nat Dergisi 'nde deyayımlanmakta olan yeni şiirler, Ta-
pınağa Asılmış Gövdeler/ çoğu hiç yayımlanmamış şi-
irler, Gezi/Mevlana'da Olmak, Gobistan). Dağlarca'nın
çocuk şiirlerini içeren Dağlarca Çocuk dizisi de yayı-
ma hazırlaruyor.
Jorge Semprun'dan 'Yazmak
ya da Yaşamak'
Toplama kamplannın dehşeti-
ni yaşayan, daha sonra General
Franco'ya karşı Ispanyol yeraltı
komünist direniş örgütünü örgüt-
leyen, 1988 de Ispanya Kültür Ba-
kanlığı nı üstlenen Jorge Semp-
run'u, 194O'h yıllaıda Fransa'dan
Almanya'ya yaptığı 'Büyük Yol-
culuk' adlı romanından, yazdığı
senaryolardan tanıyor okurlar.
Can Yayınlan'ndan Ismet Bir-
kan'ın çevirisiyle sunulan bir anılar kitabı olan 'Yaz-
mak ya da Yaşamak'ta ise belleğin ufkunda ölüm var.
Kokuşarak aynşmakta olan bedenler, utançla ve umut-
suzlukla kararan bakışlar, bacalan sürekli tüten ölü yak-
ma finnlan, çıplakhğın ötesine geçmiş cesetlerin oluş-
turduğu küçük tepeler... 2. Dünya Savaşı sırasmda In-
giliz Buckmaster direniş örgütlerinden birinin üyesiy-
ken tutsak düşüp Buchenvvald Toplama Kampı'na gön-
derilen Semprun, daha sonra kamptaki tspanyol ko-
münistlerinin yöneticilerinden biri olur. 11 Nisan
1945'te General Patton'ın birlilderi tarafindan özgür-
lüğüne kavuşturulur. Bir karabasanlar rapsodisi gibi
akıp giden bu roman; Semprun'un, yaşamı yeniden ka-
bullenebilmek için nasıl biron beş yıl geçirdiğini göz-
ler önüne seriyor. Kampa gönderildiğinde genç bir şa-
ir olan Semprun, toplama kamplannı tanımayanlann
bilemeyeceği bir şeyı keşfediyor: Kendi ölümünü ya-
şamak.
'Rosenbergler Biz Sîzin
Oğullarınızız'
Anne ve babalannın ölümün-
den sonra soyadlannı değiştir-
mek zorunda kalan ve dostlan
Meeropollann soyadmı alan, Et-
bel ve Julius Rosenberg'in oğul-
Ian Michael ve Robert Meero-
pol, onlann açık ve dürüst port-
resini yahsrtmada yardımcı ola-
cakmektuplan 'Rosenbergler Biz
Sizin Oğullanmzız' adlı kitapta
toplamış. Milliyet Yayınlan'ndan Şemsa Yegin'ın çe-
virisiyle yayımlanan kitapta, tarihin bu en çok konu-
şulan casusluk davasının başlangıcuıdan, kan-kocanın
idam edilmelerine kadarki gelişmeler, Ethel ve Julius
Rosenberg'in kendi hücrelerinden yazdıklan mektup-
larla çarpıcı bir biçimde anlatılıyor. Aynca halkın yar-
gılamasını sağlamak, olaylan bütünüyle vermek ama-
cıyla iki çocuğun kendi anılanyla birleştirdiği kitap,
"SuçsuzokJuğumuzu ve viedanlarmnza ihanetedeme-
diğunizi hiçbir zaman unutmayın" diyen Rosenberg-
ler'in davasının bilinmeyen yönünü yansıtıyor.
Auster'den iki senaryo:
Duman/Surat Mosmor
Paul Auster'in ülkemizde de
bir süre önce gösterilen 'Smoke'
ve 'Blue in the Face' adlı filmle-
rinin senaryolan, 'Duman/Surat
Mosmor' ismiyle Fatih Özgü-
ven'in çevirisiyle Can Yayınla-
n'ndanyayımlandı. Heriki senar-
yoyu da sinemaya aktaran yönet-
men Wayne VVang'm seyircilere
birer Noel hediyesi olarak nite-
lendirdiği 'Duman'; beklenmedik bir anda yollan ke-
sişen üç kişinin ortak bir insanlık paydasını nasıl bul-
duklannı araştınyor. Günümüz Brooklyn'ini arka pla-
nına alan 'Duman'ın devamı 'Surat Mosmor' ise tü-
müyle doğaçlama tasarlanan bir fîlmin senaryosu.
Cinsiyetler Siyaseti
Sytviane .Agacinski Dost Kitabe-
vi'nden çıkan 'Cinsryetler Siyase-
ti' adlı kitabında erkek modeller-
den kopmayı öne süren bir karma-
lık modeli sunuyor ve uzun bir sü-
re feminizmi de belirleyen kadın-
hk utancından sıynlmayı öneriyor.
Agacinski, kaduilann özgürlüİde-
riyle, 'biyolojik kaderieri' arasm-
da bir çelişkı olmadığını. tersine.
anneliğin, öteki'ne ilişkin büyük bir sorumluluk deneyi-
mi olduğunu belirtiyor. Siyasette kadınlann ve erkekle-
rin meclislerde eşit sayıda temsillerini öngören tam denk-
lik düşüncesi de bu kitabın ana eksenini oluşturuyor.
Oyun ve Senaryo Yazma
Tekniği
'EIH yddıröğrenmeye,otuzbeş ytf-
(hr daögrendiklerini aktarmayaça-
iışan' Turgut Ozakman, birikim-
lerini radyo, tiyatro, sinema ve te-
levizyon yazarlığını ana çizgileriy-
le kapsayan bir kitapta toplamış:
'Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği'.
Bilgi Yayınevi'nin yayımladığı ki-
tapta, geçerli ve yaygın kurallar ile
teknik-estetik sorunlan ve başlıca
OYUN VE SENARYO
YAZMA 7EKNİĞİ
televizyon
sinema
çözümleri sekizbaşhk altında veren Turgut Özakman, yal-
nız öğrencilerin ve dramaturglann değil, oyun ve senar-
yo yazmak isteyen herkesin yararlanabileceği özgün bir
çalışma sunuyor. Kitapta, birçok ömekledesteklenmiş ola-
rak, konu bulmakla ilgili bütün yöntemJer, karakter ya-
ratmanın yollan, drama sanatınm başlıca teknik ve este-
tik sorunlan ve •çözümleri pratik bir anlatunla açıklam-
yor. Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, bütün dramatik ya-
zarlık dallannı (tiyatro ve radyo oyunu ile televizyon ve
film senaryosunu) kapsayan, ortak ve farkh temel özel-
ükleri ve teknikleri bir arada anlatan ilk çalışma.