16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 1998 CU 14 KULTUR Dünyanm en çok okunan yazarlanndan Paulo Coelho, TÜYAP için İstanbul'daydı 'Kachrı yönümü keşfettim9 GÜL ERÇETİN 'Bir şeyi gerçekten istediğin zaman is- teğini gerçekleştirmeni sağlamak için tüm evren sana elbirliği ile yardımcı olur' di- yordu PauloCoelho yazgısını ızleyen En- dülüslü çoban Santiago'nun masalsı öy- kûsünü aniattığı Simyacı adlı yapitında. Ki- şisel menkıbesini arayan çobanm öyküsü bir bağlamda Coelho'nun yaşamını da özetliyordu. Ailesi hukukçu olmasını bek- lerken hippi olmuştu o. Çılgın yaşamın ar- dından, rock müzısyenleri için şarkı söz- leri yazdığı müzik şırketini terk etti ve 56 günlük hac yolculuğuna çıktı. Daha son- ra düşlerını daha da genışletti Coelho ve gençlifinden beri yapmak istediği işe, ya- zarlığa soyundu. Bütün yapıtlannda çık- tıgı hac yolculuğundan esinlendı. 'Kalbt- nizin sesini dinJeyin' dedi okurlara. Dünyanın en çok okunan Latin Ameri- kalı yazarlanndan bin olmadan önce pek çok sorunla da karşılaştı. Şu anda 47 ül- kede yayımlanan Sımyacı, başlangıçta ikinci baskısını bile yapamamıştı Brezıl- ya'da örneğın. ama düşlerini daraltmadı ve kalbinin sesini dinlemenın karşılığını al- dı. Türkıyelı okurlaraı karşısma da önce Can Yayınlan'ndan çıkan Simyacı iJe çıktı. Ki- tabın büyük ilgi görmeM üzenne yayıne- vi Coelho'nun 'Piedra Irmagının Kıyısın- da Oturdum, AğJadım' ve flyas Peygam- ber'ın yaşamını anlattığı son kitabı 'Be- şinci Dağ'ı ulaştırdı okurlara. Düşlerini birer bırer gerçekleştikçe yeni düşler pe- şinde koşan yazarla ikinci Istanbul ziya- retı sırasında görüştük: 'Once hamiie kalıvorum' 1 - Simyacı'\ı 15 gün gibi kısa bir sfirede vazdığınızı söylüyorsunuz. kitaplannıa yazma sürecinizi anlatır mısınız? Masanın başına oturdukîan sonra çok kısa bir sürede tamamlıyorum kitaplan- mı. Ancak o ana kadarki yaratım süreci çok uzun zaman alıyor. Kitaplanmın oluşu- munu çok feminen buluyorum. Tıpkı bir kadının hamılelik sürecıne benzıyor. Ön- ce hamiie kaiıyorum. Her kıtap için yak- laşık iki yıllık bir süreç bu. Bu zaman içın- de kendi yaşantımı sürdürüyorum. Nele- ri yakaladığımı. nelen topladığımı bilmı- yorum. Tıpkı bir anne gıbı. Anneler de 'ço- cuğumun bugün kolu oluştu. bugün ikin- ci bacağı da tamaınlandı" demezler ama zamanı geldiğınde bebek bir bütün halın- de çıkar ortaya. Ben de zibTum' f h&ınrifr*- duğunda oturuyorum masa> a. Yazma sü- recı ıse çoğu kez bana soruian bir soruyu yanıtlamaya ya da kendi kendime tartış- tıgım birkonuyu kaleme almaya benziyor. -Kitaplan 47 ülkede satan best seller bir yazar olmak stzi nasıl etkiüvor? Gerçekten yazarlığa başlamadan önce kesınlıkle tahmın edemeyecegım rakam- lara ulaştı kitaplanmın satışlan. Ancak yazar yine de işinı > aparken yaln ızdır. Bir şarkıcı gibı bınlerce ızleyıcinizle doğnı- dan iletışım kuramaz. Bu nedenle yazma- ya başladığımda benı okuyan mılyonlar- ca insan gelmıyor aklıma. Kendimi düşün- mek zorunda> ım. Kendi sorulanma yanıt anyorum yazarken. Makinenın başından /„nsanlann artık biraz devrimci olması gerek diye düşünüyorum. 'Mantığı bir yana bırakın, biraz çılgınca bir şeyler yapın' diyorum. Her şey mantıkla yıkanıyor dünyamızda. Mantığm dilini değil işaretleri takip etmeliyiz sanınm. Riedra Irmağınm Kıyısında Oturdum Ağladım adlı yapıtımda Paulo Coelho'nun kadın yönünü keşfettim. Bir kadın gözüyle yazdığım, kadmlann nasıl sevdiğini irdelediğim bu yapıt, yaşadığım en önemli aşk tecrübelerinden biriydi. kalktığımda ıse örneğin bir restorana ye- meğe gıttiğımde belkı müştenlenn yarı- -«iflAuıAaJası benı okumuş oluyor ama be- nim kim olduğumu bilen ınsanlann sayı- sı az. Yine de pek çok ırktan, pek çok din- den ınsanın adımı öğrendıkten sonra be- ni tanıması çok heyecan \enci. -Yapıtlannızda Budizm, Hıristhanhk ve Müslünıanlık öğretilerini birleştiren,ken- dinize özgü bir felsefe sunuyorsunuz oku- ra. Bu birlestirici feisefenin temelindeki düşünce nedir? Dın her şeyden önce kültürel bir gös- tergedir, farklı külfürler farklı göstergele- n ızlerler. Ama Tann aynıdır. Yaşamım- da çok farklı yollar izledim. Hıristiyanlık eğitimi almama karşm hippiliği bile de- nedim. Bütün bu tecrübelerim bana hoş- görünün önemini öğretti. Herkes Tannya ya da ruhsal olgunluğa enşmek için fark- lı bir yol izliyor. Bu yollan bir çelişki öğe- si yapmak yerine, dünyayı daha yaşanır, daha keyiflı bir yer haline getırmek gerek sanınm. Her yolculukla yeni bir Coelho -Latin Amcrika edebiyan,Nerudave Oc- tavio Paz gibi çok önemli isimler yeuştir- miş köklü birgeieneğe sahip. Cabriol Gar- cia Marquez'den sonra en çokokunan La- tin Amerikalı yazar olarak kendinizi buge- leneğin bir parçası olarak görüyor musu- nuz? Açıkçası bunu ben de çok düşünüyorum ama yanıt bulamıyorum. Zaten yazar ola- rak benim böyle birtanıda bulunmam çok tehlikeli olur sanınm. Öncelikle sınırlamış olurum kendimi. Üstelik Amenka'yı da an- latmıyorum ben. Yapıtlanmın çoğu Do- ğu'da geçiyor. Bu nedenle kendime her- hangi bir akımın, herhangi bir okulun ya da herhangi bir geleneğın etiketıni yapış- tırmak ıstemiyorum. Ancak yapıtlanm eğergelecek kusaklara kalırsa, gerekli sı- nıflandırmayı onlar yapacaktır. Şimdilik bana düşen }azabileceğimin en iyısını yazmak. - Kişisel yazgınıza egemen olma sanan- nın anahtarlaruıı sunduğunuzyapıtlannız- da yolculuklar önemliroloymıyor. Gerçek yaşamda volculuklann nıhani oljjunlaş- ma süredmizdekj önemi nedir? Yolculuğa çıkmak insanı değışıme zor- luyor. Bambaşka bir gerçeklıkle karşıla- şıyorsunuz her şeyden önce. Yabancı bir mekânda, hele de bulunduğunuz mekân- da konuşulan dili bilmıyorsanız, 'giiven- dz'hissedersiniz kendinizi. Bugüvensız- lik de dışandan gelen her türlü uyarıcıya açık olmanıza neden olur. Değişirsiniz so- nuç olarak. Her çıktığım yolculuk. gördü- ğüm her ülke yeni bir Paulo Coelho ile ta- nışmama yardımcı oldu. Yeni bir şeylere uyum sağlamak, yeni bir şeyler keşfet- mek ruhani olgunlaşma sürecımiz için çok önemJi bir tecriibe. - Peki bütün yapıtlannızda. Tann sev- gisinin dünyadald karşılığı olarak sunulan aşkm bu süreçteki yeri ne? Benim için dünyadaki en önemli şey aşk. lnsanlar genellikle hayatın dışında soyut bir şey olarak görüyorlar aşkı. Oy- sa ben yapıtlanmla hayatın içine taşıma- ya çalışıyorum. Tann insanın içine sevme ihtiyacını yerleştinniş. Gerçekten de bir ihtiyaçtır aşk. Öte yandan çok zorlu bir sü- reçtir. Aşkm bu zorlu patikalan da kişinin kendi kendisini tanıması için çok önemli biranahtar. Aşk konusu açılmışken değin- mek istediğim önemli bir şey de Piedra Ir- mağının Kıyısında Oturdum Agladım ad- lı yapıtmdaki tecrübem. Paulo Coelho'nun kadın yönünü keşfettim bu yapıtta. Bir kadının gözüyle yazdığım, kadınlann na- sıl sevdiğini irdelediğim bu yapıt, yaşadı- ğım en önemli aşk tecrübelerinden biriy- di. Biraz fazla 'normafleştik' - YapırJannLan film haklan Hollywo- od'a saülmış durumda. Simyacı da Tür- kiye'de tiyatro sahnesine uyarlandı. Geç- mişinizdeki tiyatro yönetmenliği deneyi- minla de göz önüne aldığtmızda herhan- gi bir yapıOnınn tiyatro ya da film \ersi- \onunu yönetmeyi düşünûyor musunuz? Hollyuood'dan en azından senaryolan yazmam için teklif geliyor, ama onu bile kabul etmiyorum. Sonuç olarak ben bir ya- zanm ve kitaplar benim çocuklanm. Ken- di serüvenlennı ızlemeleri için onlan ser- best bırakıyorum. Hele Hollywood çılgın bir dünya. Benim için en iyi şey bu dün- yanın dışında kalıp kitaplanmı yazmaya devam etmek sanınm. - Dünyanın en çok okunan yazarlann- dan biri olarak edebiyaün >önlendirici et- kisi üzerine neler düşünüyorsunuz? Edebıyat insanlara yalnız olmadıklan- nı gösteren bir ortamdır. Insanlan değiş- tırmek ister, ama bir kıtabın okurlan ta- mamen değiştirmesi imkânsızdır. Sadece okura biraz daha dayanma gücü venr ya da yol gösterir. Ben kitaplanmda insanla- ra yüreklerinin sesini dinlemelerini öğüt- lüyorum. Insanlann artık biraz devrimci olması gerek diye düşünüyorum. 'Mann- ğı bir >ana bırakın biraz çılgınca bir şey- ler yapın' diyorum. Her şey mantıkla yı- kanıyor dünyamızda. Mantığm dilini de- ğil işaretlen takip etmeliyiz sanınm. - Brezilya'da yayımlanan son romanınız hakkında btlgi verir misiniz? Bir akıl hastanesinde geçen bu yapıt, de- lilık kavramını irdeliyor. Akıl hastanesin- de geçen kıtapta normallik ve anormalli- ğin sınırlarını tartışıyorum. Biraz fazla 'normalleştik' gibı geliyor bana. Bu da dünyayı çok sıkıcı kılıyor. Geçen günler- de ilk olarak Brezilya'da yayımlanan ki- tap 40 dıle çevnlecek. • 1980"den beri İstanbulumuzun gören gözlerini okşayan o güzelim heykel. Halk Sigorta yetkililerinin sağduyusu olmasa gitti gidecek. İlhan Koman ve Akdeniz Heykeli SEYHUNTOPUZ Cumhuriyet dışındaki gazeteleri pek iz- leyemediğim için haberi dolaylı olarak öğ- rendim. Dhan Koman'ın Zincirlikuyu'da- ki Akdeniz adını verdiği heykelinin ye- rinden sökülüp nakledilmesi tartışı- lır olmuş. tnanamayıp. bu eserin yasal sahıbı olanHalkSı- gorta'yı ara- dım. Doğruladı- lar. Hatta iş o kadar ileri gitmiş ki, şu anda Kültür Bakanlığı görevı- ni yürütmekte olan Sayın İs- temihanTala>,kendiIenni şah- sen arayıp nakil işını destekle- djğinı bile bildirmiş. I980"den beri İstanbulumuzun gören gözle- rini okşayan o güzelim heykel, Halk Sigorta yetkililerinin sağduyusu ol- masa gitti gidecek. Hem de ne gü- zel bir gerekçeyle. Adı Akdeniz ya, Sayın Çetin Altan bu eser orada "sı- kısıp kalmasm" şöyle ferah ferah Akdeniz'ı seyredebileceği bir baş- ka yere, Köyceğiz sahillerinde biryere nakledılsin de- yivermiş. Bu fikir Sayın ZiUfü Lrvaneü ve diğer bazı ünlülerce de benimsenüıce Sayın Bakan da geri kala- cak degil ya. Tuhaftır, 30 yıllık aktif sanat hayatımda. ne Sayın Altan'la ne de Sayın Livaneli'yle, görsel sa- natlarla ılgili bir tek etkinlikte bile karşılaşmak fırsa- tını elde edemedim. Bu kültür adamlanmız. Maillol 'un yine Akdeniz adını taşıyan heykelinin Paris'in ortasın- daki bir parkta (ve de bir kopyasının New York Mo- dern Sanatlar Müzesi bahçesinde) bulunmasını nasıi değerlendınrlerbilemem. llertutaryanı olmayan böy- le bir yaklaşımı ciddıye almazdım. Ancak kültür-sa- nat dünyamızın böylesine etkili kişi ve kurumlan söz konusu olunca "Öneri önerkfir, isteyen benimser iste- meyen benimsemez1 " diye geçıştirmek de mümkün ol- muyor. Türkiye"de birçok şeyin bir türlü süreklilik kazan- mamasından, kurumlaşamamaktan her gün şikâyetçi oluyoruz. Güzelim tarihi binalar yıkılıyor; meydanla- nn. sokaklann isimleri değiştiriliyor, kaldınmlann ha- li ortada. Birgöçebeliktirsürüyor. On milvonluk lstan- bul'da açık alan hejkellerinin sayısı, hele ayn bir ka- tegori içine konulması gereken anıtlar bir yana bırakı- lırsa. acınacak kadar azdır. Yapılanlann bir bölümü de birkaç yıl içinde yerlerinden sökülmüş, yok edılmiş- rir. Şahsen de tanıma firsatını bulduğum Ilhan Koman. heykel tarihimızin en önemli isımlerinden biri. Ko- man, akademıden (şımdiki MSÜ) ve lstanbuj'dan ay- nldıktan sonra lsveç'e yerleşti ve orada ürettı. Ünlü Le- onardo heykeli dahil. açık alanlar için yaptığı bazı iş- leri bugün Isveç'i süslemekte. Resım Heykel Müzesi'nde erken dönem heykellen ve ölümünden sonra, Nev Ga- leri'nin girişimi ile çoğaltılan ve özel koleksıyonlarda olan birkaç küçük boyutlu işi dışında, ülkemizde İlhan Koman'ın yalnızca iki dış mekân heykeli (diğeri Di- \an Otelı girişinde) var. Ikisi de özenle korunuyorlar. Ilhan Koman gibi bir büyük sanatçıyı ve işlerini, ya- şadığı süre içinde sahiplenememiş olmanın ayıbı ile ya- şamak zorundayken daha fazlasına izin vermemelıyiz. Akdeniz Heykeli. artık yalnızca yasal sahipleri olan Halk Sigorta'nın değil hepimizin sorumluluğûndadır. Unut- mayalım ki. sanatçı 1978 yılında bu amaçla Istanbul'a gelmış. heykelin konulacağı yeri görerek onaylamış, heykelini bugünkü yerini düşünerek tasarlamış ve ger- çekleştirmiştir. Mutlak birzorunluluk olmadıkça onun yerinin değiştirilmesi düşünülemez. Gerçekteyapılması gereken. Ilhan Koman'ın bazı hey- kellerinin varislerinden ve yasal sahiplerinden izin alı- narak çoğaltılması ve kopyalannın sanat tanhçileri, eleştirmenJer ve sanatçılann Koman ıçın uygun görüp benimseyebileceklen yerlere konulmasıdır. Sayın Kül- tür Bakanı, görev ve sorumluluk alanına giren bu konuda öncülük ermelidır. FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR. Ephraim Kishon'un yaşamöyküsü: 'Gülecek Bir Şey Göremiyorum' Yazar ve film yönetmeni Ephraim Kishon, Mıl- liyet Yayınlan'ndan Hale Kuntay ın çev insiyle ya- yımlanan "Gülecek Bir Şey Göremiyorum"' baş- lıklı kitapta, Israilli televizyoncu Jaron London'a yaşamını anlatıyor. Kishon'un ailesi özgeçmışini yazması konusunda ısrar ediyor, o ıse "Bensegeç- mişteyaşadıklanmm aynn- rılannı açıkJamaktan kaçı- mvDrdum. Vaşananlaro ka- dar üzücü, o kadar akıl. sır ermezdi ki, iyisi mi benim- leöbürdünyaya göçüp unu- tulup gitsin"görüşünde Çünkü •'önemli olan yaza- nn ne yazdığT onun içm. "Ne ailemin şefkati, ne öğ- retmenlerin, hiçbir şey, ga- malı haçın egemenliği al- tmda geçen yıllan bana unutturabildi! Bugün dö- niip ^riye bakDğımda, sanki her şej başka bir ge- zegende yaşanmış gibi geliyor" diyen ünlü yazar, yaşamöyküsüne Budapeşteli Ferenc HofTmann'ın nasıl İsrailli yazar Ephraim Kishon olduğunu an- latmasıyla başlıyor. 'Mallarme: Şairler Prensi' 100. ölüm yıldönümünde Fransız şairi Stephan Maflarme, Fransa'da olduğu kadar tüm dünyada et- kinlikler ve yayınlarla anılıyor Erdoğan Alkan, ya- şadığı yüzyılda 'şairler prensi' olarak adlandınlan Mallarme'nin yaşamı ve sanatını incelediği, Broy Yayınevi'nden çıkan 'Mallarme: Şairler Prensi' adlı kitabında şiirlerinı de sunuyor. Verlaine. Mal- larme'nin başlıca çabasının güzellik olduğuna, açıklığa ikinci derecede önem verdiğine değine- rek "Dizeleri ezgili ve enderdi Ince duygulan şiir- leştirmek için gerektiğinde her şeyle alay ediyordu" biçiminde değerlendinyor ünlü şairi. Gürses'ten milliyetçi hareketler UYETC! HAREKETl£R VE U^ÜŞtARAPASl SISTEM Dr. Emin Gürs«s "Ayn- hkçıTerörün Anatomisi" ad- lı kitabmdan sonra ikinci ki- tabında milliyetçi hareket- leri inceliyor. "MiDiyetçiHa- rekeder ve Uluslararası Sis- tem"adlı kitapta 20. yüzyı- lın son çeyreğinde gücünü arttıran aynlıkçı azmlık mil- liyetçi hareketlerinin top- lumsal ve uluslararası bo- yutlan irdeleniyor. Bu ça- lışmada gelişmiş. gelişmekte olan ve eski sosya- list ülkelerdeki örnekJerelealınarak bırkarşılaş- tırma yapılıyor. Dr. Gürses. Türkiye'de Kürt, İn- giltere'de Kuzey Irlanda, lspanya'da Bask, Kana- da'da Quebec ve bazı sosyalist ülkelerdeki milli- yetçi gelişmelerielealıpmilliyetçiliğinkaçınılmaz olmadığını, Lazlar örneğinde göstererek anlaş- a mazlığın çözümü için değişik alternatifleri tartı- şıyor. Gerry Adams'ın 'Falls Anılan' Sinn Fein'in Başkanı Gerry Adams, Falls bölge- sinde geçen anılannda. çocukluğunun, Irlanda'da sa- vaşan taraflann tarihi arka planlannın, sokak şarkı- cılannm ve oyunlannın hem katılımcısı hem gözle- yenı ve hem de hâlâ yaşama- yı başarabilmiş yaşlı kuşağın tanıkhklarının aktancısı ol- muş bu kitabında. Belge Ya- yınlan'ndan Fazıl Ahmet Ta- mer'in Türkçesiyle yayımla- nan "FallsAnılan"nda Adams bizleri; işçiler, çocuklar, ka- dınlar. erkekler ve gençleriy- ie Belfast'm sokaklanna, te- pelenne, ev. fabrika, pub ve kı- liselerine konuk ediyor. YAZI ODASI SELtVl İLERİ Gözleri Sürmeli Bedia Hanım'ın Kahvesi Fellini'nın Amarcord filmi gibi. Öyle 'hatırlıyoruı Galiba Nino Rota'nın müziği eşlik ediyor. Galiba a bahar.yapraklaruçuşuyor. Ve Bedia Hanım bir tavuskuşu olmuş, yelpa; kuyruk açıyof- Gözleri sürmeli. O dingin, ennçli Istanbul'da, Istanbul'un bahçe Kadıköyü'rîde, Kadıköyü'nün caddesinden bazan s atlerce taşrt geçmeyen Bahariye'sinde bir ev. Pencereden bakıyorum: Gözleri Sürmeli Bedia H nım'm -evet, adı tıpatıp böyleydi- bize geldiğini gör yorum. "Gözleri Sûrmeli Bedia Hanım geliyor!" Çocuk sesımi işitebiliyor muyum? Hertıalde böy söylemiş olmalıyım. O ses bugün yankımıyor. Ne v ki evdeki telaş gözümün önünde: "Gözleri SürmeliBedia Hanım geliyor..." diye yin< ler yinelemez. evdekiler mutfağa koşuyor, cezve ç kartılıyor, kahve konuyor, zira Gözleri Sürmeli Bed Hanım'ın kahvesi öyle şipşak pişirilemez. Ağır, pek ağırateşte, kanştınla karıştınla, dakikala ca kotanlacak bu kahve, köpürtülecek, ilk köpük fir cana boşaltılacak, yine köpürtülecek, Bedia Hanım' köpükten ibaret bir kahve sunulacak. Ne yaparsamz yapın, Bedia Hanım'a yaranama! dınız. Once kahvesınin geciktigine sinirlenir: "Ayolkahveyi Yemen'den mi getiriyorsunuz?" Bu sözü yan serzenişli yan şakacı söyler. Koyu sür meli gözlerinde kıvılcımlar tutuşur söner. Sonra kah ve gelince, köpüğün kurbağa gözü gibi patlamış bi gözüne bakakalır, sürmeli gözlerini kısar "Kem göz var! Görmüyormusunuz?! Fincandan ba na baktyoti" Bizimkiler kalkıp bakarlar. Bakmazlarsa Bedia Ha nım sinirlenecek. Hep birden ahlı vahlı, yaa'lı sesleı çıkartılır. Gözleri Sürmeli Bedia Hanım çıngıraklı bir kah- kaha savurur ve köpüğü, köpüktekj kurbağa gözüni bir höpürtüde yutuverir... Ah o aylak, sorumsuz günler! Insanlann, özellikle ha- nımlann birbirierine sabah kahvesine gidecek gelecek vakitieri varmış. Bedia Hanım kahvesi hemen yetiştirilirse telaşa, kuşkuya kapılır: "Nasıl pişirdiniz bu kahveyi? Pek çabuk, tez elden geldi." Tadar: "Buz gibi! Taneleri dilimin ucuna biriktü" Benim kahveyle ilintili anılanmın başlangıcıydı ve Be- dia Hanım, Amarcord'un o Bahanyeli tavuskuşusu, be- ğenmezliği, öfkesi, sevinci, şakası, gülümseyişiyleçı- kıp gelirdi. O sabahlar gelir... insanlann hep ayn kahveleri vardı: "Kahveyi nasıl içersinız?" "Az şekerii rica edeceğim." "Şekerii." "Sade." "Orta şekerii." "Kahvesi az olsun." "Şekeri kaşığın ucuyla koyuverin..." Böylece herkese ayrı cezyede pişirmek gerekir. Cezveler de boy boydur. Üç kişi şekerii içecekse, şiş- manca, irice cezve kullanılır. Yok, kimsenin damak ta- tlı birblrfninkine denk düşmüyorsa, sıska, tek kişilik cez- ve ateşe sürülecek. Ama Gözleri Sürmeli Bedia Hanım'ınki ille herke- sinkinden farklı. Dahası, Amarcord Bedia Hanım ken- di kendisinin yadsıyıcısıdır; her gelışinde başka türiü içer kahvesini, bugün orta, yann sade, öbür gün kah- vesi oturaklı, bol... Nerdesiniz siz şimdi Bedia Hanım? Kırk yıl, kırk beş yıl sizi görmeyeli. Daha ne kadar yaşayacaksam ya- şayayım sızi dünya gözüyle görmeme olanak yok. Oysa kahve içişleriniz bende yaşıyor. Bu dünyaya sanki kahve içişlerinizle hatırlanmak için gelmiştiniz. Biliyor musunuz şımdi alaturka kahvenin modası geç- ti. Cezveler su kaynatıyor, sonra bir kaşık "neskafe", eriyip gidiyor. Zahmetsiz, kolay. O yüzden midir ne- dir, tavuskuşlan yelpaze kuyruklannı açmıyor... Takvimde İz Bırakan: "Sonra hiçbir şey olmamış gibi, o akşam ne yapa- cağımızı konuştuk." Cesare Pavese, Yalnız Kadınlar Arasında, Çev.: Rekin Teksoy, Can Yayınlan 1998. Dünya Kitap Dengisi ödülleri • Kültür Seryisi - Dünya Kitap Dergisı'nin düzenlediği Dünya Kitap Ödülleri' dün TÜYAP Kitap Fuan'nda verildı. Ödüller için 1998 yılı içinde Ayın Kitabı olarak seçılen 9 kitap arasından seçim yapıldı. Nezıhe Araz, Konur Ertop, Doğan Hızlan. Çetin Özek, Tank Dursun K. Metin Sözen, Faruk Şüyün, Hilmi Yavuz ve Dünya temsizlcilerinden oluşan seçici kurul, Fethi Naci'nin Oğlak Yayınlan'ndan çıkan 60 Türk Romanı adlı yapıtını oy çokluğu ile yılın kitabı seçti. Yılın Yayınevi ise 1998 yılı içinde bir ön jüri tarafmdan her ay önerilen aday yayınevleri arasından yine aynı jün tarafmdan oy çokluğu ile Can Yaymİan olarak belırlendi. Dünya Kitap 6. Şiir Ödülü'nü ise Yelda Karataş kazandı. Hulki Aktunç, Turgay Fişekçi, Melisa Gürpınar, Şülcran Kurdaku! ve Faruk Şüyün'den oluşan seçici kurul, yıl içinde her ay fınale kaiıp Dünya Kitap'ta yapıtlan yayımlanan 20 şairin yapıtlanm değerlendirdi. Dünya Yayıncılık'ın her yıl verdiği şükran plaketlerinin bu yılkı sahipleri ise şöyle: Kendine Ayna Tutan Yönetıci adlı kitabıyla Rüştü Bozkurt ve Dünya Yayın tarafmdan dağıtımı yapılan kitaplar arasında en çok satışı olan kitaplan basan Ana Yaymcılık adına Nazar Büyüm. K U L T l ' R l Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle