Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12KASIM1998PERŞEMI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Petrolde înce Hesaplar ve Yanlışlar...
Prof. Dr. I. REŞAT OZKAN
B
ir tartışmanın sağlıklı
olarak sürdürülebilmesi
ve sonuçlandınlması için
en öncelikli koşul. o tar-
tışma boyunca tutarlı bir
çizginin izlenmesidir. Bu
gereklilik, tartışmada yer alan ilgili ta-
raflar arasında. daha sağlam dayanakla-
n olan, gerçekçi ve somut gerekçeler-
den yola çıkanlar açısından önemlidir.
Tartışma içınde yer alan her kişi ya da
kesimin o tartışmanın, gerçek anlamda,
bir tarafı olması da öteki koşuldur. Ge-
rekçelere gelince: Onlan, kendi içlerin-
de ve öncelık sırasına göre: kurallar ve
ilkeler. üstünlükler \e öncelikler olarak
tanımlayabilinz. Tartışmanın ait olduğu
zeminlerden başka yerlere taşınması ya
da eksenlerinden saptınlması ise, sağ-
lam dayanaklan. somut ve gerçekçi çı-
kış noktalan olmayan tezleri ileri süren-
lerin seçeneği olarak, yalnızca onJann
işine yarar.
Hazarbolgesmde üretilmesi planlanan
petrolün dünya pazarlanna ulaştınlması
sorunu ile Istanbûl Boğazı, Marmara De-
nizi ve Çanakkale Boğazı'ndan oluşan ve
kısaca "Tiirk Boğazlar BöTgesi" (TBB)
olarak adlandınlan yörede can, mal, do-
ğal doku, tarihsel ve kültürel miras ve
zenginliklenn korunması konusu, çeşitli
süreçlerin birbirleriyle ilişkilendirilme gi-
rişımlen. zemınlerinden uzakiaştınlma
ve eksenlerinden saptınlma çabalan için-
de, yazık ki tam bir karmaşaya dönüşmüş
bulunmaktadır. Türkiye'nin bütün bu olu-
şum ıçindekı durumu oldukça ilginçtir.
Sözünü etmeye çalıştığırruz türden hiçbir
kuraldışı amacı. gınşimı, çabası ve bun-
lara ilişkin hiçbir gereksınimı bulunma-
masına karşın, çogunlukla kendi yanlış-
lanndan ötürü. bu tartışmalardan en olum-
MIZ etkilenen birülke durumuna gelmek-
tedır ve bunun hiçbir hakhlığı da yoktur.
Hazar bölgesi petrollerinin dünya pa-
zarlanna hangi yoldan ulaştınlacağına
ılişkın olarak uzunca bir süreden beri sür-
diirülen tartışmalar. son zamanlarda gide-
Emekli Denizcilik Müsteşan
rek yoğunlaşmış ve güncellik kazanmış-
tır. Azerbaycan Uluslararası İşletme Kon-
sorsiyumu'nun (AIOC) içinde yer aian
şirketler. Türkiye'nin projesi olan "Bakû-
Ceyhan" petrol boruhattı seçeneğıni pa-
halı bularak devre dışı bırakmak istemek-
tedirler. Bu durum hiç de yeni bir geliş-
me değildir. Aslında başından beri iste-
dikleri petrolü Boğazlar'dan tankerlerle ta-
şıtmaktır. Şubat I997'de Washington Po-
litika Enstitüsü'nde yapılan bir toplantı-
nın ertesinde konuşan, AlOC'nin o zaman-
ki başkanı T.Adams ıle boru hatlan gru-
bunun başkanı G. Rich, ortaklaşa olarak
"Konsorsiyum,şimdikidurumdatüm pet-
rolü Karadeniz'e çıkaracak bir yolu tcr-
cih etmektedir, çünkü .bu çözüm daha
ucuzdur"' demişlerdir. Haziran 1998 ta-
rihinde Yalta'da yapılan Karadeniz Eko-
nomik Işbirliği doruk (zirve) toplantısı
sırasında ise Başkan AHyev, "Bakû-Cey-
han" konusunda Türkiye'nin önerdiği bir
belgeyi imzalamaktan çekinmiş ve anlam
olarak, şunlan söylemiştır "Şirketierpet-
rohin Boğazlar'dan geçmesini istryorlar.
Onlan ikna etmeden belge imzalamam
olanakh değü." Aliyev petrol şirketlen-
nin tutumlan konusundaki bu düşüncesi-
ni, Cumhunyetimızin 75. yıl kutlamala-
nna konukolarak kaulmak için geldigi An-
kara'da da yeniden dile getirmiştir. Hazar
petrollerinin üretilmesi ve dünyaya akta-
nlması sorunu AlOC'nin işıdir. Üretimi
ekonomik açıdan yapılabilir olarak gör-
düklerinde bunu gerçekleştirirler. Hangı
boru hattının belirleneceği de bu kurulu-
şu ve ortaklannı ilgilendinr. Bir başka de-
yişle, bu Türkiye'nin sorunu değildir. Tür-
kiye'nin devlet olarak taraf olduğu bir ko-
nu hiç değildir. Ancak Türkiye'nin de pet-
rolün kendi topraklan üzennden boru hat-
lan ile Akdeniz'e akıtılmasını öngören
bir "Bakû-Ceyhan" projesi vardır. Koşul-
lannı, kendi yaranna gördüğü sürece bu
projenin gerçekleşririlmesini. elbette is-
ter ve bunu izler. Ancak bu istek ve ha-
zırlanma sürecinde Türkiye boru hatlan
sorununun tarafi değildir. Ne zaman ki,
şirketler Türkiye'den bu seçeneği için bir
istemde bulunurlar, oturulur. pazarlığı ya-
pılır ve Türkiye. işte o zaman. konuya ta-
raf olur, daha önce değil. Bunun için ön-
ceden hazırlıkJı olmak gerekir ve o da ya-
pılmıştır. Kaldı ki. şirketler de bu karan
ekonominin \ e tıcaretın doğal koşullan al-
tmda ve özellikle, Türkiye dışındaki ba-
zı güç merkezlerinin siyasal bekJentilen
doğrulrusunda \erecekierdir. Bu nedenle
projenin yaşama geçirilmesi için ısrarla
bastıran bir politikayı ızlemenin, bu aşa-
mada, Türkıye'nin çıkarlan ile örtüştüğü-
nü savunabilmek gerçekçi değıldir. Çün-
kü böyle bir görüntünün ortaya çıkması
Türkiye*den ek ödünler istenmesine yol
açacakîır ve açmakta olduğu da, dile ge-
tirilmeye başlanan teşvıkler ve başka pa-
rasal istemlerden anlaşılmaktadır. Hele
hele, TBB'deki güvenlik sorunu bu konu-
nun bir gerekçesi olarak ele alınır, ya da
en azından. her ikisi aynı tartışmanın öğe-
leri olursa. o zaman. Türkiye'den istene-
cek ödünler, kuşkusuz artacaktır.
Özetle şunu söyleyebiliriz: TBB, gü-
venliköncelikli bir konuolarak,ekonomik
içerikli ve amaçlı bir konu olan boru hat-
lan sorununun bir seçeneği olmadığı gibi,
boru hadan da Boğazlar yoluyla taşıma-
nın bir seçeneği değildir. Aynı türden ol-
ma\an uasurlar birbirleri Oe kıyaslanamaz-
lar. Bakû-Ce> han pahalı bir proje olabi-
lir. Bu anJaşılabilir bir savdır. Ama bunun
"Bakû-Süpsa"ya, bir başka deyişte, pet-
rolün TBB yohıylataşınması seçeneğinegö-
re daha pahalı olduğunu sö> teyebilmenin
olanagıyoktur. Haksız\ej ersiz bir savdır,
temelsizdir. dayanaktan yoksundur, ger-
çekçi değildir ve bu nedenle de tartışıla-
maz. Türkiye, Boğazlar'ın bir seçenek
olarak görüldüğü hiçbirtartışma içinde ol-
mamalıdır.
Önce bu madde gündemden çıkanlır,
tartışma ondan sonra yapılır. Neden mi öy-
le olması lazım? Söyleyelim. Çünkü, pet-
rol şirketleri şu savı kullanıp kendi çıkar-
lannı bize dayatmaya ve kabul ettirmeye
çalışıyorlar: "Boğazlar konusundaki du-
yarklığııuzı anlıyonız ama siz de bizim
'Bakû-Ceyhan'a' E\ et' demeklealüna gi-
receğimiz parasal yükümlülüğü anlayın.
Madem ki. Boğazlar'ı korumaya çahşıyo-
ruz, siz de bunun bedelini ödemeüsiniz."
Evet böyle diyorlar ve bız bu iki konuyu,
birbirinden kesin çizgilerle ayırmadıkça
ve bu temel üzerine kurulmuş bir senar-
yo içinde "Bakû-Ceyhan" diye feryatlar
atmaya devam ettiğimiz sürece demeyi
de sürdürecek ve korkanm. Bakû-Ceyhan
için Türkiye'ye kabank bir fatura yükle-
yeceklerdir. Bu tartışma yanlıştır. Boğaz-
lar'ın güvenliği sorunu ait olmadığı birze-
mine taşınmaya ve kendi güvenlik özel-
likli ekseninden saptınlmaya çalışılmak-
tadır. Türkiye de taraf obnaması gereken
bir boru hattı tartışmasma, boynundaki
"BoğazlannGüvenfiğP' sorunu ile taraf ol-
maktadır. Öteyandan petrol şirketleri de,
çeşitli aracılar yoluyla. "Boğazlann Gü-
venKği'' konusuna, hiçbir hak ve yetkile-
ri olmaksızın da taraf olabilmektedirler.
Bu durum, bazı ülkelerin TBB'ye iliş-
kin siyasal amaçlan ve "Tünave" konu-
lu paranoyalan -Yunanistan gibi- türün-
delti nedenlerinden ötürü de iştahlan ka-
bartabilmektedir. Uluslararası Denizcilik
Örgütü'nde (IMO) I994'ten beri Türki-
ye'ye karşı oynanmaya çalışılan oyunlar
yoluyla, Türkiye'nin TBB'de almakta ka-
rarlı olduğu güvenlik önlemlerini sulan-
dırma girişimleri ve kurulmaya çalışılan
tezgâh bunun en canh göstergesidir. Ama
yadsımanın bir anlamı yok, bizim de çok
ciddi yanlışlanmızın olduğunu kabul et-
mek zorundayız. TBB'deki seyir güven-
liği konusunda almış olduğumuz önlem-
lerin, kendi yanlışımız sonucunda, hiç ge-
rek yokken I994'te IMO'da uluslararası
bir tartışmaya açılmastna biz çanak tut-
tuk, onlar da, kuşkusuz, bu firsatı kaçır-
madılar. Sonralan, bir "erken petrol" ya-
lanının peşinde zafer naralan atarak, bir
başkasına ait olan ve bizden destekleme-
miz istenen bir "Bakû-Süpsa" projesinin
"ricaa"sı olarak, o aynı
a
başkalan"nın
kapısını çaldık. Böyle yaparak, bir yan-
dan Bakû-Ceyhan projemize haksız ve
gereksiz bir rakip yarattık, öte yandan da
TBB'deki güvenliğe ilişkin içten girişim-
lerimızin haksız bir şekilde eleştirilmesi-
ne olanak sağlayan bir zeminin oluşma-
sına yardım ettik Şimdilerde de. "TBB'de
GüvenKk" ve "Bonı Hadan" konularını
kesin ve hiçbir tartışmaya yer vermeye-
cek şekilde birbirinden ayırmamakla ve
Boğazlar'ın da bir seçenek olarak içinde
bulunduğu birtartışmaya tarafolmakla ay-
nı türden yanlışlanmızı sürdürmeye de-
vam ediyoruz. Bu tutarsızlıktır. Başlangıç-
ta yapmaya çalıştığırruz tartışmaya göre,
bu işten en çok zarar gören tarafin da biz
olması bir sürpriz olmamalıdır.
Sonuç
Geçen günlerde cumhurbaşkanlan ta-
rafindan imzalanan bildirge, yalnızca, Ba-
kû-Ceyhan konusunda bir siyasal karar-
lılığın vurgulanması bakımından olumlu
ve önemli bir gelişmedir. Ama bildirge,
tartışmaya çalıştığımız olumsuzluklardan
ve kaygılardan hiçbirisini giderecek birya-
pıda ve içerikte değil. Bir de öyle bir ha-
vaya girildi ki, bu işten yalnızca biz ya-
rar göreceğiz ve her şey bizim için yapı-
lıyor.
Ama konunun aslı budeğil. Bakû-Cey-
han, bildirgeye imza koyan herkesin en az
bizim kadar yarannadır. Öyle olmasaydı
ABD Enerji Bakanı bunun için Anka-
ra'ya kadar gelip, Hazar bölgesinin ken-
dileri için anlattığı önemi, bu denli açık
olarak, Rusya'ya bir kez daha duyurma-
nın gereğini duyumsar mıydı? Bildirge-
ye taruk olarak -Hoş, bunun de biçimini
pek kavrayabilmiş değiliz!- imza atar
mıydı? Bir zamanlar Bakû-Süpsa'yı des-
tekleyenler, bunun Bakû, Novorossisk
karşısında bir seçenek olduğunu söylüyor-
lardı. Biz de onlara şunu sormuştuk: "Siz
ABD'nin, petrolün ve bir anlamda bölge-
nin siyasaldenetimini Rusya'ya bırakaca-
ğına inamyor musunuz?" "Ya da siz, bu
koşullarda, boru hatlan tran'ın denetimi-
ne terk mi edilir sanıyorsunuz?" Zaman
her şeyi nasıl da ortaya çıkanyor, öyle de-
ğil mi? Yeter ki, doğrular söylensin ve
gerçekler, esen rüzgâflann hatınna ve iç
politika uğruna çarpıtılmaya ve örtülme-
ye çalışılmasın. Bugüne kadar sıkJılda
yapılageldiği gibi.
EVET - HAYIR
OKTAY AKBAL
Yazmak Yaşamak
Yazıyla okurlara seslenmenin güçlüğü... Der-
ken düşündüm, sen, tam yirmi bir yıl "Cumhuri-
yef'te bınlerce yazı yazmadın mı? Daha önce
"Vatan"da, "öanş"ta,yakıngünlere kadar da "Mil-
lıyef'te...
Ama. her masa başına oturuşumda, kalemi her
ele alışımda bir korku belirir, bir kuşku!.. Nasıl ya-
zıiır bir yazı? Nerde başlanır, nerde bitirilir? Hem,
benim yazacaklarımı, belirteceğim düşünceleri
başkaları da benim kadar bilmez mi?
Bir arkadaşım vardı, konuşmayı severdi, her
konuda düşünceler belirtirdi. Bense, ne zaman bir
topluluk önüne çıksam ne diyeceğimi bilemezdim,
susakalırdım. O arkadaş ise şöyle derdi soruldu-
ğunda: "Ben konuşurken karşımdakilehn hiçbir
şey bilmediklerini, her şeyi benden öğrenecek-
lerini düşünürüm." O zaman konuş konuşabildi-
ğince, yaz yazabildiğince!..
Türkiye Cumhuriyeti 75. yaşında... Baktım, ben-
den altı ay küçük! Demek altı aylık bir bebekmi-
şım 29 Ekim 1923 günü!.. Cumhuriyetin ilk kuşa-
ğı! Gözümü açtım yeni harfleri gördüm, Atatürk'ü
tanıdım. Cumhuriyet ilkelerini benimsedim. Biron
beş yıl Atatürk Cumhuriyeti'nde yaşadım. Ülke-
min, dünyanın en güçlü, en etkili, en saygın dev-
leti olduğunu bilerek büyüdüm. Yayımlanan ilk
yazılanm Atatürk içindi. Onun yokluğunu bu ya-
şıma kadar derinden duydum. Bugün, tüm ulu-
sun ağzında "Çıktık açık alınla" marşı...
1933'te ilkokulda bu marşı ben öğrettim arka-
daşlanma... Bir gün gelecek Atatürk devrimine
sırt çeviren, yozlaştıran anlayışların kökünden yı-
kilacağına inanarak, 2000'li yıllara yeni bir güçle,
inanla girileceği umudunu besleyerek...
Her zaman söylerim, yazarlık bir profesyonellik
işi değildir. Yazı esnaflığı hiç değildir. Okurlara te-
peden bakmak değildir. Dostça söyleşmektir. Dü-
şünce, duygu ortaklığıdır. Kimse çıkıp da o bin-
lerce köşeyazısında içtenlikten uzak bir tek satı-
nmı gösteremez. Nerde yazarsam yazayım okur-
larımı hep dost bilmişimdir. Birlikte düşünmeyi, bir-
hkteduygulanmayı, birşeyleri paylaşmayı istemi-
şımdir. Masa başında kendini hiç de yaşlı duymaz
bir yazar... Kaç yılı geride bıraksa da... Yazarlar,
genç adamlardır. Şairler, edebiyatçılar, sanatçıla-
rın yaşı yoktur. Ölseler de!.. Yaşlanmak diye bir şey
bilmez onlar!..
Bir avuntu diyeceksiniz belki. Ne var ki geçen
yüzyıllardan kalan kültürmirası bunu kanıtlıyor. Sa-
bahattin Ali, Sait Faik, Orhan Veli, Nâzım Hik-
met gerçekten öldü mü? Oysa, yaşadıklarını sa-
nan, koşan, konuşan, bağırıp çağıran niceleri var
kı yaşayan ölüden farksızlar... Çocukluğumdan
bu yana edebiyattır yaşamın anlamı benim için...
"Yaşasın Edebiyat" dememiş miydi Sait Faik! Ne
yapayım, benim gerçek yaşamım da edebiyat, şi-
ir, öykü... Varlığımıza anlam veren, güzellik katan
değerler...
Okurlanma kendimi anlatmaya mı başladım? Ge-
reği var mıydı? Ne zaman koptum ki sevgili dost-
lanmdan? Uzakta da olsam, yakında da olsam hep
onlarta beraberdim. Gazete, dergi sütunlannda, top-
lantılarda, yollarda, kahvelerde...
işte bir amatöryazarın, hep amatör kalacak bir
yazarın yedi yıl sonra "Cumhuriyet" okurlarına
seslenişi!..
Yeniden birlikte olmanın sevincini duyarak...
TEŞEKKÜR
7.11.1998 günü kaybettiğimiz evladımız
M. YAHYA TORÇUK'un
ölümünde acımızı paylaşan dost, akraba ve
komşulara teşekkür ederiz.
TORÇUK AİLESİ
Yüzyıllık Eğitim Çmanydı
MUSTAFA GAZALCI Egit-Der Ge.Bşk. CHP PM Üyesi
B
üyük eğitimcı Ismail HakkıTon-
guç'un yakın çalışma arkadaşı,
zamanın ilköğrerim şube rnüdü-
rü (1939-1946), Kurtuluş Savaşı
Gazisi FeritC^uz.Bayır'ı. 5 Ka-
sım 1998 günü Foça'da yıtirdik.
Ferit Oğuz Bayır, 1899'da Sımav'da doğmuş.
Doksan dokuz yıl süren kirrri zaman acılı kimı
zaman coşkulu, ama her zaman anlamlı bir ya-
şam... Dile kolay, Balkan Savaşı'ru, Birincı Dün-
ya Savaşı'ru, Kurtuluş Savaşı'nı, kuruluşu, dev-
rimleri, karşı devrimlen bir yüzyıl yaşamış.
Öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği, eğitmen
kursu yöneticılıği. şube müdürlüğü. 1950'den
sonra sürgün olarak gittiği Bolu Kütüphane me-
murluğu, yeniden öğretmenlik... 43 yıllık bir
hizmetten sonraemekilik. Eşi HüsniyeHanım'la
birlikte Foça'ya yerleşme.
1933 yılında KültürBakanlıgı'nındüzenledi-
ği "Seyyar Terbive Sergisi"nde tanıdığı tsmail
Hakkı Tonguç onun için şöyle diyor:
"...Ömrü boyunca gece>i gündüze katarak. il-
köğretünle, öğretmen yetistirme işinin gelişme-
sine hizmet eden, bu uğurda her türtü özveriyi
göze alan, daima müspet düşünen ve ileri fikir-
lere bağlı bir arkadaş..." (1)
Ferit Oğuz Bayır, 1996 yılında Foça'da denız
kıyısında bulunan üç villasını Köy Enstitüleri ve
Çağdaş Eğitim Vakfı'na bağışlamıştı. Villalann
teslimi, vakıf ile Foça Belediyesi'nin ortaklaşa
düzenlediği bir törenle oldu.
Törenin yapıldığı 22 Haziran 1996 tarihinde,
Ankara'dan bir grup arkadaş sabah erkenden
Foça'daydık. Önce. Ferit Oğuz Bayır'ı evinde zi-
yaret ettik. Bayıt, o günler doksan yedi yaşında
olmasına karşın dinç görünüyordu. Göğsünde Is-
tiklal Madalyası'yla ayakta karşıladı bizi. Elini
öpmek isteyenlere direnerek öptürmedi. Eşi Hüs-
niye de yanındaydı. Sağlık nedeniyle o sandal-
yede oturuyordu. Hüsniye Hanım, Ferit Oğuz'dan
birkaç yaş küçük olmasına karşın daha yıpran-
mışgibiydi. Eşini "seksenydhkarkadaşım" di-
ye tanıttı.
Izmir Eğit-Der Şube Başkanımız anlattı. Fe-
rit Oğuz Bayır'ı tzmir şubesine söyleşi için ça-
ğırrruşlar. Yanıt olarak "Özür dilerim gelemem.
Eşim Hüsniye biraz yaşh. Ben ona bakıyorum"
demiş, sonra da gülmüş; "sanki ben gencim!"
Mehmet Başaran'ın "Aydınlanma Yolunda"
adlı F.O. Bayır'ı her yönüyle çok güzel anlatan
kitabını yeni okumuştum. O kitaptan, dergiler-
deki röportajlardan Bayır'ı ve eşini tanıyordum.
Güç günlerinde hep birbirlerine dayanak olmuş-
lar. Dile kolay 80 yıllık birliktelik.
Ev ziyaretinden sonra belediye başkanı bir
sandalla Foça'nın kıyılannı gezmemizi sağladı.
Karşıdan Fransız tatil köyünü, korumaya alınan
fok balıklannı, kayalıklan, adalan, yanmadala-
n, doğal dalgakıranlan gördük. Ferit Oğuz Ba-
yır'ın bu güzel yeri Kurtuluş Savaşı sonrasında
öğretmenlik yaparken "ak okul, yemyeşil köy"
diye sevmesi ve emeklilikte burada yerleşmesin-
de ne kadar haklıymış dedik.
Aynı gün saat 15.00'te Belediye Sosyal Tesis-
leri'nde, bizim de konuşmacı olduğumuz "Eği-
tinun Bugünü, Yannı" konulu bir toplantı yapıJ-
du Toplantı oldukça kalabalıktı. Özellikle çev-
re illerde bulunan Köy Enstirülü öğretmenler
oradaydı. Amaçlan toplantılan izlemek kadar Fe-
rit Oğuz Bayır'ı son bir kez daha görmek, ona
saygılannı sunmaktı.
Toplantıdan sonra hep birlikte villalann bu-
lunduğu yere gittik. Ferit Oğuz ve eşi Hüsniye
Bayır üç villayı "Kö>lerin canlanması ve kalkın-
dınlması amacıyla açılan enstitülerinin kurulnut-
sında ve başansında etkili, \1. Kemal Atatürk,
İsmet tnönü, Saffet Ankan, tsmail Hakkı Ton-
guç ve Hasan Ali Yücel'in anılannı yaşatraak ve
Köy Enstitüleri'nin amaçlandoğrultusunda kul-
lanılmak üzere Köy Enstitükri ve Çağdas Eği-
tim Vakfi'na bağışlanmışür."
Bu sözler levhalara yazılarak villalann duva-
rtnaasıldı. Belediye Başkanı'nınkısabiraçışko-
nuşmasından sonra, Tonguç'un oğlu Dr. Engin
Tonguç, Yücel'in torunu Güzel Yüksel, Inö-
nü'nün torununun damadı Sinan Öziem, hem
kısa konuşmalar yaptılar hem de levhalan du-
varlara çaktılar. Olkeye hizmet etmiş bu kişiler-
le ilgili Talip Apaydın, Niyazi Ahunya, thsan
Güvenç, Av. Ahmet Yeşilyurt, öğretmen
Meral Pazar, Mustafa Şanh kısa konuşma-
lar yaptılar. Son konuşmada F.O. Bayır "Ba-
yır köyünden çıküm. Edirne Öğretmen
Okulu'nu bitirdiğimde, kinü arkadaşlanm-
la büükteöğretmenliğideğil, cepheyegitme-
yi istedik. Gittik" dedi.
Inançlı ve kararlı bir kişinin sesiydi bu.
Yüzyılılk bir çınar gibi duruyordu. Bu yaş-
ta topluma bir şeyler veriyor, örnek davra-
ruşlarda bulunuyordu.
Bu güzel olayı Cumhuriyet dışuıda ga-
zeteler yazmadı, TRT 1 'inbirkaç gün son-
ra kısa yayını dışında TV'ler vermedi. Ne
olursa olsun o güzellikler yaşandı. Demok-
ratik, devrimci Köy Enstitüleri eğitiminden
geçmiş, ak saçlı yurtseverler Foça'da bir ara-
ya geldi. F.Ö. Bayır, toplumda yaşanan
olumsuzluklara inat üç villasını bağışladı.
Köy Enstitüleri Vakfi "Köy Enstitüleri-
nin kurulmasında ve başansında olduğu
gibi vakiimızın kuruluş aşamasuıda ve ge-
lismesinde de özverih' kattalanndan dola>ı"
yazılı birşilt verdi.Yüzyıllık eğitim emek-
çisi Ferit Oğuz Bayır aramızdan göçtü.
Ama onun okuttuğu öğrencileri, müfettiş-
lik yaptığı yıllarda rehberlik yaphğı öğret-
menler, Edirne-Karaağaç, Iznür- Kızılçul-
lu, Manisa-Horozköy'de yetiştirdiği eğit-
menler. şube müdürlüğü zamanındaki ar-
kadaşlan eğer sağsa saygıyla sevgiyle an-
dığıru biliyoruz.
Devlet içinde çetelerin yuvalandığı, vur-
gunlann, soygunlann kol gezdiği, rüşvet ola-
rak dairelerin, villalann almdığı, verildigi
günümüzde Ferit Oğuz Bayır gibi insanlar
giderek azalıyor.
Tek avuntu; son günlerde bu kötü gidişi
aydınlann, herkesimden heryaştan birçok
yurttaşın anlayarak kurtulmaya çalışması.
Bu insanlann 1923 ruhunuyeniden canlan-
dırmak istemesi.
Çetelerden. annmış laik, demokratik,
sosyal, hukuk devletinin yerleşmesi ve çağ-
daş, üretici bir eğitimin gerçekleşmesi için
çaba harcaması. tnanıyoruz ki bu çabalar
bir gün olumlu sonuçlanacak. İşte o zaman
Ferit Oğuz Bayır'lann ve bütün aydınlan-
macılann uğraşlan boşa gitmemiş olacak.
PENCERE
Kurtuluş Nasıl Olacak'
En geçen yöntem, satış tezgâhını iktidarda kt
rup yan genektir.
Ne satılacak?
Her şey..
Devlet arsaları...
Kamu malları...
Fabrikalan-
Arsalan..
Bankalar.-
Ormanlan-
Omuzdaş işadamlanna başka kıyaklar da çekı
lebilir; iktidar kodamanı der ki:
- Sen o gazeteyi al, ben gerekli parayı sana fı
lanca kamu bankasından sağlanm.
Yalnız gazete mi?
TVdeal!..
Devletin parasıyla özel televizyonu, gazetey
bankayı şavulladın mı işin iş...
Tezgâhı kım bozabilir?..
Kimin haddine?..
Özelleştirme kıyağını bozmak isteyenin başın.
mafya babasmı sararsın.
-Aloooo-
- Efendim- v
' " '
- Ulan sen misin ?.. '" ' y..'
-Evet...
- Ihaleden çekilmezsen bağırsaklannı deşer
böbreklerini söker, köpeklere yediririm.
Babanın özelleştirmeye katkısı büyük...
O çağdaş görüşlü bir kişi...
Dinozor değil.
Medya nedir?..
Gazete...
TV...
Radyo...
Banka...
Soru:
- Canım, banka medyadan olurmu hiç?..
- Olur!..
- Nasıl?..
- İktidar kamu bankasını medya patronuna tez-
gâhladı mı banka ile gazete ve TVbirleşir. Üç tür-
lü medya vardır: Görsel medya, sesli medya, bas-
kılı medya, bankasal medya!.. Hepsi bir araya
toplandı mı, özelleştirme olur, mafyalaşma olur,
çeteleşme olur, devletin içinde devlet olur, derin
devlet olur, rezaletolur, kepazelik olur, olur, olur...
•
Peki, bu rezillikten kurtulmak için ne yapmalı?..
Kurtuluyoruz...
Çeteler birbirine girdi, mafya birbirine dolandı;
ortalıkta kasetler uçuşuyor; itiraflar, açıklamalar, bir-
biri ardına patlıyor; politikacıların ayakları kirli ör-
gütlere dolanıyor; kendi kendisini vuranlann si-
lahları yaylım ateşlerine başladılar; polis işin üs-
tüne gidiyor...
Mafya ile çetenin birlikte yaptıkları lağım barajı
yıkıldı; ortalıkta kokudan geçilmiyor.
•
Bugün gözler önüne serilgnter 'SoğukSavaş'ddt
neminde, 'Yükselen değerler' sürecinçtş^ftöf^
dönmecilik vizyon'uyla parasal iktidarlannıkurmuş;
hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, mafyacılık ve çetecilF
ği kurumlaştırmış olanların marifetleridir. Bu süre-
cin politikacıları, liderleriyle birlikte yıkılacaklar,
döküntüleri ve kalıntılanyla süpürüleceklerdir.
Temiz toplum' bir başka türtü nasıl kurulabilir?..
Cumhuriyef
k i t a p I a r ı
İlhan Selçuk
ENEL HAKK'IN HAKKI
391 sayfa,1.hamur,
Alcvi - Bektaşi toplumunun kör kuyulardan yükselen
çığbğına "PEKCERE"sini ardına dek açan İlhan
Sclçuk'un son yapıtı. Bu kitapta rcsmi ideolojiyk zynı
paralelde debelcnen aydın duyarsızlığına vıiz vcriimh'or.
Halk dalka\\ıkluğu da yok. Bu kıtap, konuya yakından
tutulan bir ışüdak. _,
BLTÜN KİTAPÇILARDA
-il.
p ? r ! $a
§ Pazarlama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41
krtap kulubû (34334)Cağa!oğlu-lstanbul Tel' (212)514 01 96
ÜNLÜ TARİHÇİ
12Kasım1998
Perşembe,
saat: 14.
0 0
- 16.
00
arasında
TÜYAP KİTAP
FUARI'nda
okurlarıyla
I I '
buluşuyor.
(1) Mehmet Başaran, Aydmlanma Yolun-
da... Eğitim Emekçisi Ferit Oğuz Bayır, 8
ZEYTINByRNU 1. ASLİYE HUKUK
HAKİMLİĞİ'NDEN
199^ 731 esas 1998 808 karar
Davah Abuzer De
de - Cema] Gürsel Mah. Kanal üstü No- 23 Ma-
latya adresuıde ıken halen ıkametgahı meı;hul Davacı Halıme Dede
tarafından, aleyhmıee açılan boşanma davasmın yapılan yargılaması
sonunda tüm aramalara ragmen adresı meçhul olan davalıya ılanen
teblıgat yapılmasına karar venlmıştır Karar geregınce davacı Halime
Dede ve davah Abıaer Dedenın 1997 731 esas 998 808 karar sayı-
lı 15.10 1998 tanhlı ılam geregınce taraflann boşanmalanna,
345.000 - TL harç ıle
ı 755 QOO - TL mahkeme gıdennin davalıdan
tahsılıne karar venlmıştır Adresi meçhul olan davalıya mahkeme ka-
rann/n ılan yolu ıletebhğı ıle teblığ tanhınden ıtıbaren 15. gûn için-
de kesınleşeceğı ılan olunur 4 11 1998 .Basın 54717