Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
"EKÜL, Mimar Sinan ve Yıldız üniversiteleri, Birgi'yi kültür ve eğitim kenti yaptılar
Birgî artık
4
öğretmeye' de başladı
Tarih ve doğa kenti
Selvi, nar ve Birgi'nin
efsanevi yapılan...
• Tarihsel kimliğini yıllardır kendi çabasıyla korumaya çalışan Birgi, Cumhuriyetin 75.
yılından itibaren sürekli bir "yaz akademisi" olmanın kalıcı adımlannı attı. MSÜ yaz
okullanm "kendi arazisindeki" ilk kampıyla başlatırken ÇEKÜL, "çevre ve kültür evini"
kuruyor. YTÜ ise mimari proje çalışmalannı Birgi'de yoğunlaştınyor.
Doç. Dc CLKÜ ALTTNOLUK
' EgeBölgesi'ndeBozdaglar'ın
ilk yükseltisinde yerini almış
olan Birgi, 1308'de Aydınoglu
Beyliği'nin başkenti olmuş,
1580'lerde ise nüfiısu en yük-
sek düzeye ulaşmıştır.
Sdvf
Birgi'de bazı evlerin duvarla-
-tmın çatıya yakın bölümlerine
kiremit ve beyaz çakmaktaşla-
n kullanılarak kimi tek kimı de
tçift selvi motifi işlenmiştir.
î Hayat ağacı anlamına da ge-
¥ten selvi kûllanımı eski çağlar-
dan beri yaygindır. Fakat Birgi'de
selvi kullanımının bir başka sim-
gesel anlamı daha vardır. Kor-
san denizciligiyle ünlü Aydı-
noglu Beyliği'nin f1308-1426)
arması selvidir. Bölgedeki hâ-
kimiyetleri boyunca Osmanlı
ile sürekli çatışma içinde.olan
beylik ve donanması, Osmanlı
egemenliğine girdiğinde. bütün
selvi sembollerinin bir bir yok
edilrnesi ıçin feraıan çıkartıl-
mıştır.
Birgi girişindeki anıtsal sel-
vi ağacı, evlerin duvarlannda-
ki selvi desenleri, mezartaşlann-
daki-sanki hepsi de başka usta-
nın elinden çıkmış ya da her ta-
şm sahibi için ayn ayn tasar-
lanmış ve uygulanmış gibi- sel-
viler, günümüze ulaşan örnek-
lerdir. Dervişağa Medresesi'nin
artık tek kalan kapi kanadında.
-belki de Birgi'deki en son ör-
nek- selvi biçimli bir de dikey
menteşe bulunmaktadır.
Nar...
Bereket sembolü olarak ka-
Jjj^editen.rçar da Birgi'de sık
olarak kullanılmıştır.
Çakıraga Konağı'nın tavan
bezemelerinde, Sandıkoglu Ko-
nagı merdiven tırabzanında. yi-
ne neredeyse hepsi de sanki baş-
ka başka ellerden çıkmış gibi,
kapılan açıp kapamaya yarayan
kapı mekanizmalannda -man-
dırazlannda-, anahtar deliğini
çevreleyen demir çerçevelerde,
Kerimağa evinin çıkarmasını
taşıyan dış payandalann her bi-
ri heykele dönüştürûlmüş alt uç-
lannda, nar çiçegi ve nar, sap-
tayabildiğimiz örneklerdir.
Kûpuçuranlar Kulesi
Birgi çayı yakınındaki ilk yük-
sek noktada; taş ve yer yer tuğ-
la kullanılarak on ikigen plan-
da yapılmış, alt böiümü daha
geniş, çatıya yakın bölümünde
ise havalandırma menfezleri
olan bir kuledir.
Kûpuçuranlar Kulesi ve çev-
resi 1922 öncesinde bir Rum'a
ait meyhane olarak kullanılmış.
Sonraki yıllar uzun sûre depo
olan çam ağaçlannm altmdaki
bu bina, günümüzde boştur. Söy-
lenceye göre bu ortaçag kulesin-
den küp uçurulur; bu küpler ya-
kındaki Bayezitler Köyü'ne ka-
dar gidermiş.
ÇukurYağhane
Diger ismi Kırk Kızlar Hama-
rru cür. Dere yatağında yapılmış
olan ve zaman içinde harap ha-
le gelen bu binanın ön avlusu,
onjinal haliyle halen duran taş
bahçe duvanyla çevrilidir. Bi-
nanın içerisinde yağ imalatha-
nesi olarak kullanıldığı zaman-
dan kalan yuvarlak, masif, ezi-
ci büyûk taşlarve bunlara ait te-
mellerle büyükçe bir yag kûpü
bulunmaktadır.
Efsaneye gore bir gün düğûn
eglencesi sırasında genç kızlar
yıkanırlarken Bozdaglar'dan bü-
yük bir sel gelir. Dere yatagın-
daki bu hamam hızla sulann al-
tında kalır. Kızlar kaybolur.
Halk, sayılannın ne kadar ol-
dugu bilinemeyen kızlann anı-
sı için hamama "Kırk Kıziar
HajnamT ismini verir.
Kûpuçuranlar Kulesi, Çukur
Yaghane. ÇEKÜL'ün yaptır-
makta oldugu "İtetişim Merke-
n" binasınm hemen yanındaki
nar agacı, nar, selvi,..., bunlar-
dan bınsı bile yapılacak çalış-
malarda eksik olursa, Birgi için
en büyük yanlışlık yapılmış olur
kanısındayız.
Ülke degerlerine karşı sorum-
luluk duyan ve bunu artık ku-
rumsal işlevleriyle de bütünleş-
tirmeye karar veren üniversiteler
ve kimi sivil toplum örgütleri,
yaz aylannda sadece tatil yap-
mak yerine "dinlence ve egrtimi
birtiktesürdürmeye'' başladılar.
Bütün zamanlannı "Türkiye'nin
geleceğine'' adamakla eşanlamh
olan bu özverili çabanın ögre-
nim ve ögretim mekânlan ola-
rak da yıllardır bilimin ve sana-
tın ilgisine ve "bimayesine" su-
samış olan kentlerimizi ve yöre-
lerimizi kucakJayarak belirliyor-
lar.
Temelinde yurt ve insan sev-
gisi olan bu alçakgönüllü ama
"yüksekbflmçK" çalışmalann ge-
çen yaz en yoğun olarak yaşan-
dıgı yörelerimizden biri de Bir-
gi oldu.
Mimar Sinan Üniversitesj'nce
(MSÜ) ağustos ayında düzenle-
nen ve degişik okullardan da ka-
tılımla çok sayıda ögrenci ve ög-
retim üyesinin Birgi'yle ve Bir-
gililerle birlikte tarihi ve dogayı
"uygarhkdersfiği'' yaptıklan^az
okulu coşkusu, YAhzTeknikLni-
versitesi'nin (YTÜ) yine Birgi'yi
ele alan mimarlık eğitimi proje-
lerinin "yöreseleaıt'' ziyaretleriy-
le devam etti.
Buduygulu yürüyüş ekim ayın-
da gerçekleşen ve ÇEKÜL ile
MSU'nün ortaklaşa düzenledik-
leri "BirgiGünleri '98" etkinlik-
leriyle de buluşunca, bütün Tür-
kiye mafya ve çete tartışmalan
içinde bunalırken, Birgililer ise
"ayduüanmanın" ve "ulusal so-
rurnluluklann" gerektirdiği en
dogru gündemi yaşamlanna kat-
tılar. Gelecegin güvencesi ola-
rak yağmanın kirlettigi siyasete
tutsak olmak yerine. "geçmişten
gelen uygariık kimHklerincsahip
çıkmak ve sürdürmek" karannı
aldılar...
Kahcı bir dayanışma
Birgi Beledıye Başkanı Meb-
met Hıfia Aslankaraoğlu, ÇE-
KÜL'ün 11-15 Ekim 1998 tarih-
lerinde düzenledigi Birgi Gün-
leri'ndeki konuşmasında sözü-
nü şöyle tamamlamıştı: "Çevre-
nin ve kültürel mirasın konın-
masmda birinct derecede sorum-
luluk yerel yönetimlerde ve hem-
şerilerdedir. Bu nedenle artık ge-
dkümeden bu sonımluluğu te-
tneialanbirvapıianınavagidilme-
İL."
Bu sözlerin ardından. MSÜ
RektörYardımcısı Prof. Dr. Ismet
Vfldan Aipteldn de şunlan vur-
gulamıştı: "Eğfömkurunılanda
kent yöneticileriyle birlikte arük
sorumluluk almalı. Bu, hem eği-
timin zenginleşmesi hem de ülke-
sine duyariı gençlerin çoğalması-
mn kaynağı olacakrjr."
Ülkesiyle "bünjnJeşen" böyle-
si bir eğitimin ne anlama gelece-
ğini de ÇEKÜL Başkanı Prof.
Dr. Metin Sözen şöyle özetliyor-
du: "Arök Türkiye'nin günde-
minin çevre ve kültür önceiikli
olacağı kaçımlmazdır. Kamu-ve-
rel- özel-shil birlikteliğin yarata-
cağı güçk 21. yiizyılı karşılamak,
gerçek bir kimlik ara>ışıdır..."
Nitekim. son yıllarda bu duyar-
iı birlikteliğin Muğla, tzmit ve
Amasya'daki güzel örneklerine
veren eski bir bina, bundan böy-
le uygarlık yaşamını "ÇEKÜL-
Birgi Araşürma ve Uygulama
Merkea" olarak sürdürecek. Vak-
tiyle "haikevlerinin" yarattıgı
coşkuyu bu kez "çevre-kültür
evi" kimligiyle Birgi'de yeniden
yasatacak...
Mimarlık ve şehircilik öğren-
cilerinin kentle kucaklaşması ise
belediyenin Taşpazan Mahafle-
si'ndeki 38 dönümlük bir okul
arazisini 49 yıllıgına MSÜ'ye
tahsis etmesiyle artık kalıcı bir
egitim sürecine dönüşüyor. Ge-
çen yıl yine Birgi'de yapılan bir
panelde, MSÜ Rektörü Prof. Ta-
mer Başoğfu, bu sürecin hem üni-
lunun ilk kültür ürünleri arasın-
da...
'Gerçek laboratuvar
5
MSÜ yaz okulunu yöneten Mi-
marlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Cengiz Eruzun, 17 ögrenci ve 4
ögretim üyesiyle sürdürüien bu
ilk çalışmanın önceiikli amacını
şöyle özetliyor: "Mimarlıkvesa-
nat egitiminde gerekli olan atöl-
ye çalışmalannı gerçek laboraru-
var olan tarihi kent mekânlann-
da veçevrelerindesürdürmek(~)
öğrencikrin yaztatiDerini bu kül-
tür ortamında verimli ve anlam-
hkümak-."
Aynı amacın kazanımlannı Yıl-
Birgi'de Sandıkoglu Konağı'nın başodası... Mimarlık eğitimi için eşsiz bir öğretmen.
imza artıktan sonra şirndi de tz-
mir'de aynı yürüvüşü sürdüren
Vali KemaJ Nehrozoglu da Birgi
Günleri '98'ın "kamutemsifcisi"
olarak devlete düşen "çağdaş so-
rumluluğu" tek cümleyle özetli-
yordu: "Sivflörgüaeriebiriikte ol-
mak, onlara katkı saglamak. he-
pimizin ortak görevi olmalıdır."
'Çevre-kültür evV
ÇEKÜL ve MSÜ, işte bu ça-
lışmalannı sadece 1998'in yaz
aylanyla sırurlı tutmamak, Bir-
gi yi süreldi bir "kültür,egitim ve
koruma kenti" kılmak için de
kalıcı adımlar atmış durumdalar.
Yöresel mimarinin alçakgönül-
lü ama "gurur" dolu özgünlü-
günü taşıyan, 1928'deki yazı dev-
riminde de kentin "okuma oda-
a" olarak aydınlanmaya hizmet
versite hem de yöre halkı açısın-
dan taşıdıgı önemi şöyle özetle-
mişti. •'Yazokuhiçahşmalanııuz
başlmıp sürekli olarak her yıl de-
vam ettikçe. mimarhğı, şehirdtt-
ği ve kültürii Birgi'nin tarihsel
birikimlcrinden öğreneceğüniz
gibi. öğrendiklerimizi de yine Bir-
gi'ye kazandırmış, olacağız..."
(4.12.1997)
Nitekim şimdi kentin parkını
ve içinden geçen Birgi Çayı'nın
kenarlannı süsleyen "heykefler",
MSÜ'nün geçen agustos (1998)
aymdaki ilk yaz okuluna katılan
ögrencilerin burada ürettikleri
armaganlar. Aynca 8 eski ev, 15
dükkândan oluşan arasta, 4 ha-
mam, 1 kule, 1 demir magaza, fi-
nn, çeşme, 25 mezar taşı ve ka-
le burçlanyla diğer kalıntılann
da "röloveferi" yine aynı yaz oku-
dız Teknik Ünrvenitesi ögrenci-
lerine de taşımak için kollan sı-
vayan ve 3. sınıf ilk yanyıl proje
konusunu lstanbul'un yanı_sıra
Birgi'dende seçen Doç. Dr. Ülkü
Alnnoluk da diyor ki: "Öğrenci-
leriIkkezAnadolu'daldBeytikler
Dönemi'ne ait bir cami gördükr.
Çakıraga Konağı'yla tanıştılar,
bir nar ağacının eski bir binanın
yarunda ona nasıl yakıştığuu fark
ettiler. >erel değerleri yaratan ve
yaşatan halkla sövlestiler ve kül-
türümuzleügili derinlemesineduy-
gular.düşünceler> üklenerek,vağ-
maalığa karşı daha bir bilinçli şe-
küde tstanbul'a döndüler-
n
Şimdi YTÜ'nün Mimarlık Fa-
kültesi öğrencileri de işte bu bi-
rikim ve izlenimleriyle kış bo-
yunca kaleme, kâğıda ve cetvele
sanlacaklar.
\ 7. Istanbul Kitap Fuarı 'nda 'Çağdaş Türk Edebiyatında Eleştiri' üzerine tartışıldı
'Eleşûıinin olmadığıyerdeiyiyapityoktur'Kültür Servisi - TÜYAP 17. lstanbul
itap Fuan kapsamında 'Çağdaş Türk
debiyannda Eleştiri' konulu birpanel dü-
•nlendi. Türkiye Yazarlar Sendikası ta-
fından düzenlenen panele Doğan HH-
n, Tahsin Yücel ve Muzaffer Uyguner
»nuşmacı olarak katıldılar.
Panelde açılış konuşmasını Hızlan yap-
Hızlan, konuşmasında eleştirinin, cum-
ıriyet rejiminin bir parçası ve cumhu-
/etle gelişen bir edebiyat türü olduğu-
ıvurguladı: "Cumhurrvetdöneminden
nra verilen eserlerin bir değeriendiril-
esi yapılmalıydı. işte eleştirinin işlevi
ırada başladû"
Hızlan, Türkiye'de edebiyat eleştirisi-
i Nurullah Ataç'la başladıgının söyle-
bilecegini, ancak daha öncelere gidip
ebiyat tarihçilerinin özellikle de Türk
ceddü Edebiyatı Tarihi adlı yapıtın sa-
3i Ismail Habib Sevük'ün de bu sınıf-
ıdırmaya dahil edilebileceğini belirt-
"Ataç eleştirrvi Bab felsefesi ve kültür
Iayq^cumhurivetideoiojisiy1eyonun-
h. Ancak ben eteştirtafa içtoesadeceeteş-
i yazarianru degil, edebiyat tarihçileri-
»ç araştjrmaalan da koymak istrvorum.
^msd birsınıflandırma yaparsak, Tah-
Yücel'i de eleştirmenler arasına ala-
ı\abiliriz, ama ben kısıtlama taraftan
JUJm." Hızlan Türk edebiyatında eleş-
deyince akla gelen isimlerin arasın-
Ataç'ın yanında Cevdet Kudret, Fa-
Onger,\edatGünvol,Asun Bezira,Sa-
lıattin Eyuboglu, Fetfai Naci, Memet
at ve Konur Ertop'un da sayılabilece-
i belirtti.
lızlan'dan sonra söz alan Tahsin Yü-
de salt eleştiri olarak nitelenebilecek
:biyat türünün yanı sıra başlangıçta
rbiyat tarihçilerinin de denemecilerin
îleştiri sınıfina alınabileceğini vurgu-
ı: "Birçok yapıtiarda eleştiri öğeleri
uruz. Orneğin edebiyat tarihi ister is-
& 17. lstanbul
Kîtap Fuarı
D
Panele konuşmacı olarak Doğan Hudan, Tahsin Yücel ve Muzafler Uyguner kaüldılar.
r
oğan
Hi2İan,
eleştirinin
içine edebiyat
tarihçilerini ve
araştırmacılannı
da koydu.
Tahsin Yücel,
yeni edebiyat
kuşağının
Ataç'a
çok şey borçlu
olduğunu
vurguladı.
temez eleştiriyi icerir, çünkü akunlann
ve yazarlann yaşamlaruun yanı wa ya-
pırlanndan ve edebiyat olguJanndan da
sözeder. Denemeler >e Baü'da daha yay-
gın olan >a^amö> küleri için de aynı şey-
leri söyleyebüiriz. Burada da bir vuzar, bir
diğer yazan aniaorken yapıtlanna eğttir.
Edebrv at eleştirisi içeren bir başka tür de
edebi\atçıdır. Y'azann rüm vapıdan ya
da bir tek yapıö ele ahnırken aynnota çö-
zümkmesi yapıtar."
Yücel. eleştirinin "Bir okumadeneyi-
mininyansnbnas" ya da "Birsö>1em üze-
rine oluşturulmuş iidncil söylem" olarak
tanımlanabilecegini belirtti. Türkiye'de ya-
zarlar ve bilim adamlannın, eleştiri ve eleş-
tirmenler konusunda olumsuz yargılan-
nın oldugundan söz eden Yücel, bu yar-
gılara Oscar VVOde'ın bir sözüyle yanıt
verdi: "En önemli tür eleştiridir. Eleştiri
ve eJestirmenin olmadigı ortamda m ya-
pıt da yoktur" Yücel, VVilde'ın eleştiri-
yi, bir karşılaşma, degerlendirme, man-
tık yürütme olarak algıladıgını da sözle-
rine ekledi.
'Eleştirinin kurucusu Ataç'
Yücel, eleştirmenlerin, yeteneksiz kim-
seler olduklanndan ve başka bir şey ya-
zamadıklanndan eleştiriye yöneldikleri
fikrine de ozan ya da romancı olup, eleş-
tirmen kimlikleriyle de bilinen Oktay Ri-
fat,Meiih Cevdet Anday,Vktor Hugo," Ho-
nere de Balzac gibi isimleri örnek göste-
rerek karşı çıktı.
Yücel de Ataç'ı, Türkiye'de edebiyat
eleştirisinin başlangıcı ve doruk noktası
olarak degerlendirdi: "Ataç, eleştirinin
kurucusudur. Hem çoksayıda eleştiriyap-
nuş hem de eleştiri kavranu, eleştiri ne-
dir, nesnd eleştiri nedir, öznel eleştiri ne-
dir, Baü'da rvi eleştiriyi kim yapar gibi so-
rular üzerinde durmuştur. Ataç'ın bir
özelliği de Türk yazan ve okuru tarafin-
dan çok iyi tanınmasıdır. BeUi konular
üzerine düzenli olarak dönmüştür. Bir
şeyi'sevmedim' dcdiğizaman,neden sev-
mediği anlaşılır. Aynca Ataç genel yazın
sorunlanna da sık sık egUmiştir. Yeni ede-
biyat kuşağı Ataç'a çok şe> borçludur.
Benzerine az rastlanır bir ileştiri etkinli-
ği gösteren Ataç, rüm bir edebiyat kuşa-
ğını yetiştirmiş, eleştiriyi canlı tutmuş-
tur."
Kitap Fuan'nın bu yılki onur konuğu
Fethi Naci'nin de bir eleştirmen olarak
ortaya çıktığını, ancak ilk zamanlarda
Ataç'la sürtüşmeleri olsa da giderek
Ataç'a yaklaştıgını belirten Yücel, Naci
için şunlan söyledi: "Naci, eleştirinin
yönfeme dayandınlmasını ve nesnelofına-
9 gerektiğini savunur,Ataç'ı öznei olmak-
la suçlardı. Naci, eleştirinin nesnel bir ba-
kış gerektirdiğini, çünkü toplumsal bir
işleviolduğunu söylüyordu. Ancak günü-
müz eleştirisinin en önemli temsilcUerin-
den olan Naci de Ataç'ın özellikierini bu-
luruzartık. HattaNaci bazenAtaç'tan da
öznel olabilmektedir."
10 tûrlfik edebhat eleştirisi
Türkiye'de, Avrupa düzeyinde olmasa
da bir edebiyat eleştirisinin olduğunu be-
lirten Yücel, Avnıpa'da eleştiriye verilen
önemin, yazına verilen degerle, gazete-
lerin işlevleriyle, geniş okur kitlesiyle ve
yazarm da eleştirmenlere verdigi önem-
le dogru orantıh olduğunu sözlerine ek-
ledi. Yücel, gelmiş geçmiş tüm edebiyat
eleştirmenlerimize saygılannı sunarak
sözü MuzaffeT Uyguner'e bıraktı.
Konuşmasına, kendini bir eleştirmen
degil, kitap tanıtmanı olarak kabul etti-
gini belirterek başlayan Uyguner. eleşti-
rinin, "Hem eksikliginden şikâyet edilen
hem de varfağma tahammül edilemeyen."
bir şey olduğunu dile getirdi. Uyguner,
eleştiriyi, "Biryapıtyada kişiyleUgüiin-
celeme, yorumlama ve yargılama", eleş-
tirmeni de "bu yargryı Idşisel görüşü ya
da beürti ölçülere göre ortaya koyan Idşi"
olarak tanımladı.
Uyguner, öznel ya da nesnel aynmmın
ötesinde. MahirÜnlü'nünyaptıgı lOtür-
lük edebiyat eleştirisi sınıflandırmasını
özetledi: "Kuram ve kurallara baglı eleş-
tiri, olgusal eleştiri,gerçekçive bttunseleleş-
tiri, toplumsal eleştiri, sosyalist eleştiri,
tinbflimsel eleştiri, icsel eleştiri. Ldenimci
eleştiri, varoluşçu eleştiri, \apısal eleştiri"
Eleştirmenlerin degerlendirmelerinin
çok farklı olabilecegini belirten Uyguner,
kitap tanıtırken kendi yöntemini uygula-
dıgını sözlerine ekledi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Kavram Boşlukları
Kavramlarfa düşünmekten yana özürlü toplumlar-
da ne yaşanıyorsa, onu yaşamaktayız. Başka deyiş-,
le, toplumumuzda kavramlar ya bilinçli ya bilinçsiz
alaya alınırcasına kullanılmakta ya da üzerinde hiç
düşünülmemekte.
Once Levent Kırca olayı.
Yılların sanatçısı Levent K/rca "açl/kgrevi" kavra-
mıyla alay etti. Belki amaçlamadı bunu, ama tutumu
sonuçta "açlık grevi" gibi ciddi bir kavrama alayın,
hafrfliğin gölgesinin düşmesine neden oldu. önce
"şartlı" açlık grevi ilan etti; "Halkım istemezse yap-
mam" dedi. Ardından erteledi, sonra da vazgeçti.
Oysa açlık grevi, tıpkı intihar gibi, çok, ama çok
ciddi bir kavramdır Sayın Levent Kırca! öyle ki, ağ-
za ya altnır ya da alınmaz. Ama bir kez alındı mı, tıp-
kı bizde olduğu gibi, tıpkı örneğin bir zamanlar Ku-
zey Irianda'da olduğu gibi sonuna kadar gidilir
Mizah, insanlann uğruna öldükleri kavramların ka-
pısında durmalıdır. Şimdi Sayın Levent Kırca'ya, eğer
bir sanatçı olarak tutariıysa yapacak tek bir şey kal-
mıştır: En kısa zamanda kendi sahnesinde kendi aç-
lık grevi kavramını hicvetmek!
Sayın Levent Kırca, "açWr grevi" kavramını hafıfe
almadığını göstermek için bunu yapmakzorundadır!
Şimdi gelelim sanat kavramına.
Once şunu belirteyim ki, Savaş Ay'ın programını
artık yine çok yararlı buluyorum. "Artık yine" diyo-
rum, çünkü bir ara içime kuşku düşmüştü. "Bunca
gelişigüzel, bunca cahilce konuşmalar da yararlı mı-
dır" diye. Şimdi ise Sayın Savaş Ay'ın haklı olduğu-
nu düşünüyorum. Durumlann saklanmasının hiçbir
anlamı yok. Nasılsak, kendimizi öyle izleyebilmeliyiz.
Çünkü ileride bir şeylerin değişebilmesinin yolu, bu-
gün ne ölçüde gerçeklerden yola çıkabildigimiz so-
rusuna verilecek yanıtla doğru orantıh.
Savaş Ay'ın özellikle son programlan, hem bir kı-
sım halkıyla, hem de "sanatçılarının" büyük bölü-
müyle toplumumuzun nerede olduğunu çok iyi gös-
terdi. Ama bu yer ya da buraya varılmış olması, ke-
sinlikle saşırtıcı değil. Kafalan aydınlatmaya kapalı eği-
tim sıstemleriyle, aymazhğı aydınlık sayan kimi ay-
dınlanyla ve başta demokrasi olmak üzere, en temel
kavramlara neredeyse her gün ters düşen politika-
cılarıyla bu toplumun bundan başka bir yere varabil-
mesi zaten düşünülemezdi.
Yurtdışında peş peşe ödüller kazanan "Hamam"
filmi için haberprogramlarında Hamamcılar Deme-
ği Başkanı'nı konuk etmeyi habercilik sanan zihniyet
ile "A Takımı" programında sanatçıya "nasıl durma-
sı gerektiğini" dikte etmeye kalkışanlar arasında hiç-
bir fark yoktur.
öğretmenlerden düşünen değil, fakat "dersmi ez-
berieyen" uslu öğrenciler yetiştirmelerini istemeyi
eğitim sananlann zihniyeti ile sanatçıdan topluma
"öğretmenlik" etmesini isteyenlerin düşünceleri ara-
sında da hiçbir fark bulunmamaktadır.
Sanatçıya "nasıl olması, ne yapması" gerektiğini
anlatmaya kalkışanlar bana hep hüzün vermiştir.
Sizler, yani "sanafç////(öârefmen/eri"gerçekten bir
şey yaraftığınız oldu mu hiç?
Yaratma sürecinin sancılanyla^ rpüthiş bir yalnızlı-
ğı yaşadığınız hiç öldıT mu?
Ya da hiç biraz olsun anlamaya çalıştmız mı bun-
lan?
örneğin Van Gogh gibi bir çift eski postaldan tu-
vale kocaman bir yalnızlığı, terk edilmişlıği yansıta-
bilmenin ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü?
Ya da bir türkü, bir bestede kullanılmış dıye, yapı-
lanı estetikölçülerleyargılayacakyerde, hemen "hır-
s/zWr"diyeadlandınverenler, müzikte "çeşitleme" ya
da varyasyon" diye bir olgunun varlığından, klasik Ba-
tı müziğinin tarihinde kaç sanatçının başka besteci-
lerin eserieri üzerine ne görkemli yapıtlar kurduğun-
dan haberiniz var mı?
Haberiniz yok diye suçlamıyorum. Ama koskoca
bir bin yıl geride kalırken siz de kendi kafalannızın di-
kine hemen "hayır" diyecek yerde, ne olur biraz me-
rak edin, biraz araştınn!
Ve bir de, şu "halkı" her yerde "temsil etme" me-
rakından artık vazgeçin! Çünkü emin olun ki o halk,
sizler gibi kendini bilgili sanan düşünme özürlülerin-
den kurtulduğunda kendi yolunu daha iyi bulacaktır!
Cemal Süneya Şiir Ödülleri'ne
başvııputar sürüyor
• Kültür Servisi - Aydınlık dergisı tarafından
düzenlenen 9. Cemal Süreya Şiir Ödülleri'ne
başvurular devam ediyor. Yayımlanmamış
yapıt ve yayımlanmış kitap dallannda yanşmaya
İcatılacak dosyalann 15 Aralık'adek 'Aydınlık
Dergisi, Istiklal Caddesi, Deva Çıkmazı 7'6
Beyoglu' lstanbul' adresine gönderilmesi gerekiyor.
Seçici kurul, Eray Canberk, Cevat Çapan, Tank
Dursun K., Enver Ercan ve Tugrul
Tanyol'dan oluşuyor. Ödül sonuçlan 9 Ocak'ta
açıklanacak.
Cumhuriyet I
^ . kitap kulübü I
»GUNU"
TUYAP 17. İSTANBUI KİTAP FUARrNDA
1 •Ç//T7 Pcrscrvbe
Stand No:85-86 (Alt kat) Tüyap Sergi Salonu Tepebaşı-lstanbul