16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1998 PERŞEM 14 KULTUR Tarihi romanlar yazan Homero Aridjis, yapıtlannda geleceğin geçmişini anlatıyor 6 2OOO'e gîrerken değîşen bir şey yok' GÜL ERÇETİN Yeni bir 'vahiy kitabı' niteliğindekı "Son Günlerin Efendisi" adlı yapıtı Telos Yayın- lan'ndan çıkan Meksikalı şair-yazar Ho- meroAridjis, TÜYAPKitap Fuan'nınko- nuğu olarak Türkiye'de. Şiirve düzyazı ola- rak îspanyolca 25 kitabı yayımlanan ya- zann yapıtlan lngilızce. Fransızca ve Al- manca başta olmak ûzere on yabancı dil- de ulaşıyor dünya üzerindeki okurlara. Türkıye ıle de bağlan var Aridjis 'in, Yunan asılü babası 1922yılınakadarEfes civarlannda yaşayarak tütün ihracatı yap- mış. Savaş sırasmda Türkiye'den aynldık- tan sonra da ülkemızle ilgili olumlu ve olumsuz pek çok anısını aktarmış çocuk- larına. Homero Arijidis de babasından dınledıklennin ardından, Türkiye'ye bu ilk ziyaretinı 'geçmişin rutau ile bir buluş- ma' olarak nitelendiriyor. Ziyareti sıra- sında bir bölümü Türkiye'nin Ege kıyıla- rında geçecek olan yeni romanı içm araş- tırmalar yapıyor. On bir>aşından beri yaayor Aridjis. Aşk romanlan ve şıirle başladığı yazın serüve- ninı. 1980'lerden berı tarihi romanlarla sürdüriiyor. tlk tarihi romanlannda 15. yüzyılın Ispanyası'nı, Amerika'yı istila eden lspanyollann öykülerini anlatan ya- zann iki de gelecekte geçen romanı var. Aridjis. geleceğin geçmişini anlatıyor bu yapıtlannda. Yazın çalışmalannın yanı sı- ra Uluslararası PEN Yazarlar Derneği ve çe\ reci birörgütolan 1000'lerGrubu'nun başkanı. "Son Günlerin EfendfcT, bıninci yıla yak- laşan yıllann tspanyası'nda geçen olayla- rı konu alıyor. Bir yanda Emevi halifesı- nin egemenlığindeki Müslüman îspan- ya'nın en'güzel vekalabalık kenti Kurtu- ba. öte yanda Ispanya'nın kuzeyınde yak- laşan Mahşer Günü'nün göstergeleri aç- lık. hastalık ve korkunun hüküm sürdüğü, ınsanlann din şehitîeri kültürünü yaşat- tıklan Hıristiyan krallıklar. Bu iki din \e iki kiiltürarasındaki karşıtlıldar, çekişme- ler ikız kardeşler Leon'lu Alfonso ve Kur- tubalı Abdullah'ın doğdukJan anda baş- layan düşmanlıklarıyla biçim buluyor. .Aridjis iki ayn bedende birbirlerine bağım- lı ruhlan, hatta tek ruhu yaşatan kardeş- lerin öyküsünü efsanelerle, dini öyküler- le. mitolojiyle beslenen bir tarih çerçeve- sinden aktanyor. Her iki kültürün toplum- sal ve bireysel yaşantılannın aynntılı bir şekilde ele alındığı yapıtta Müslümanlık ve Hıristiyanlık öğretilerinin insanlar üze- rindeki baskısına da eleştirel bir bakış ge- tirilıyor. Yakın bir süre ıçınde öteki ro- manlan ve şiirleri de Türkçeye çevrilerek yine Telos'tan yayımlanacak olan Aridjis ile tstanbul ziyareti sırasında görüştük: 1000 yıhnın İspanyası çok ilginç - Tarihi romanlarda,yazann kendi kur- gusuyia tarihi verileri buluşturma sureci- ni anlaür mısınız? HOMERO ARİDJİS - Tarihi gerçekler öykünün çerçevesinı oluşturuyor roman- da. Karakterler ıse yazann kurgusuyla bı- çim buluyor bu çerçev e içinde. Yazara dü- şen görev tarihin sunduğu çerçeveye ha- yat kazandırmaktır. Bu süreç içinde en zorlu aşama ıse gerçek karakterler yarat- mak. Romandaki karakterlerin kendi çağ- Orhan Taylan ile 'Zaman Zaman İçinde9 ALİAKAY Orhan Taylan'ın Garanti Sanat Galerisi'nde 4-25 Kasım tarihleri arasında açık kalan sergisi, bir kez daha bızı resim üzerine sorular sor- maya yönlendiriyor. Orhan Taylan sergi kataloğuna yazdığı yazıda. as- lında ressarrun nasıl soru soran biri olduğunu gösteriyor bizlere. Bu an- lamda da arastırmacı gibi davTanan biri olduğunu. ama spesifık bir ko- nuyu ele alan bir ressamın "esin"den çoİc ürermeyle alakalı olduğunu bir kez daha gündeme getiriyor. Birede- biyatçının dediği gibi (Beckett) **De- \ametmeliyi-m,tlevametıneli\i-m'': "Ben" denilen veya ressam denile- nin dili veya bizi nedir 9 Burada fel- • Kadınlann bedenleri zamanın içinde birleşmeye doğru gidiyorlar. Orhan Taylan sanki yitik bir zamanın peşindeymişçesine zamanlan birbiri üstüne bindirirken, figürleri de birbiri içine kanştınyor. sefi bir soruyu yeniden ressamca ele alan Orhan Taylan, "resiın yap- manın manifesto ile alakaiT olrnası geıekip gerekmediğim de sorgulu- yoc *Esin''gelipde ya "tezgâhtaola- nı bozarsa?" Bu soru mekândan çok zamanlar arası bir sonmu taşıyor bizîere Belki de ruvallennde Orhan Ta\lanın göstermek istedıgi de bu. "YaptsaT birzaman, kendi içinde po- zitivizme \er verilebilir mi? Bizim dünyamızın masallan "zamanı za- man içine koyup. kalburu da saman içine koyuyorsa" burada, ressam ya- pıtmı, Batının 19. yüzyıl ürünü olan \e ıcökierini de Aziz Augustinus'ta bulııı "düzçizgtsdzaınansalıkla" na- sıl ılışkılendirecektir? 20. yüzyıl, ınaııfe>tolarla birlikte modern bir "bürnıecelik'' tarihmi sunduğunda bize; re-mimızin bu aşamalan yaka- layp yakalayamayacağı sorgulan- dığında, bizim "başka modernliği- miz" niçin Batı pozitivizminin etki- si altında kalsın? Orhan Taylan da "manifesto''lar derken kanımızca bu sorulan soruyor. Bu anlamda da, resmini tuval üzerine kuruyor. Ressamın konusu kadınlar gibi dursa da; bu, aynca, zamanın mekâ- na göre birincılliğini bize hanrlatma- ya kalkmıyor mu? Resimlere dikkat edildiginde aynılık yansımalarla me- kânsızlastınlıyor: Tuvalin yansıma- sından çıkan ve gerçek tuval üzeri- ne yerleşen çıplak kadın bedeni yas- tığın yansını tuvalde var edilen tu- valde, yansını da tuvalin yüzeyinde bulduğunda; bu mekânlann ortadan kaldınlmak istendiğini ve zaman- sallığın "aynı andalıgı r nı gündeme getirmiyor mu? Bergson'un sorun- lanndan bırisi: Şimdiki zaman ve geçmiş zamanın potansiyelliğinde geleceğin de aynı anda orada bulun- ması: Oradalık. Odalık olanın ora- dalıği. Resim resim içinde... Silinmeye başlayan bir hafizanın içinden geçen ressamın eli, silik ve kanşmış bir zamansallıgın peşinde, tuvali "kurgu mekân" olarak kulla- nırken, ressamın konusunun kadın olduğu kadar zaman olduğunu da belirliyor. El bir üretim aygıtı olarak metaforsuz bir şekilde makinesel bir üretime geçerken, bütünsel figürle- ri de içinden mayınlıyor. Kadınlann bedenleri işlevlerini parçaparça ka- zanıyorlar ve belki de, birbirleri için- den geçerek zamanın içinde birleş- meye doğru gidiyorlar: Proust bu tip bir birleşme için "yüzlerin bir- birine kanştığı aşktan" söz etmek- teydi. Orhan Taylan da sanki yitik bır zamanın peşindeymişçesine zaman- lan birbiri üstüne bindirirken. figür- leri de birbiri içine kanştınyor. Bu "üst üste" gelme halinin gerçeldeş- tirilmesi için ressamın mekân soru- nundan çok zaman sorunsalına dal- ması lazımdı herhalde. Orhan Tay- lan da bu zamansalhğı vurguluyor; parçalanmış, içinden mayınlanmış, içten patlamış bir kadın bedeni. fî- gürü sanki masallardaki atlı prensi- ni beklerken geçmişin perdesinin ardından bu anki tuvale atlamaya çalışıyor; ama beraberinde, şimdiki zamanın içinde, anılardan oluşan fo- toğraflar da var. Onlar geri yolluyor, beUci de en- gelliyor kadın bedeninin tümünün şimdiki zamana gelmesini. Haya- letleri efsunla ko\3Üyor. Hayallerden çıkan figürler resmin içine girerken, kimi zaman ressamlaşıyor ve ressa- mın elinin yerine ikame ediyor; ki- mi zaman ise aynı bedenin bir "çif- ti olarak" modelleşiyor. Öznenin de, zaman içinde. yerini şaşırtan bu gi- rişim telefon veya bilgisayartekno- lojisinin masalsılığını göz ardı ede- miyor: Zaman zaman içinde.. resim resim içinde. Figürler ressamın be- şiğini sallariken... lannı yansıtması gerekir. Pek çok yazar gü- nümûz insanlannı o tarihi çerçevelerin içi- ne taşımaya çalışma hatasını gösteriyor. Bu tarihi roman sürecini yapaylaştıran bir ça- ba elbette. Samimi, gerçek bir roman ya- zabilmek için dönem insanlannm bakış açısınm, davranış biçimlerinin tam olarak yakalanması gerekir. Karakterin kurgu ıçınde üzerinden geçtiği köprü bile döne- min köprüsü olmalı örneğın. -Son Günlerin Efendisi'nde tarihi veri- lerin yanı sıra döneme ait pek çok söylen- ce, mitolojik öykü ve döncmin fspama- sı"na hâkim olan üç dininöğretüerini de ak- tan\orsunuz okura. Yazım sürecinizde hangi ka> naklardan yararlandını/? 1000 >ılının İspanyası çok ilginç bir dö- nem. Bir romana kaynak olacak çok faz- la olay, çelişki, çekişme var. lspanyol- ca'nın biçim bulmaya başladığı bu dö- nemde ülke pek çok açıdan ikiye aynl- mıştı. Çok farklı bir kültürle karşılaşmış- tı fspanya bu dönemde. Hıristiyanlık öğ- retisı cinselliği köreltmek için kiliselerde ağır bir baskı uygularken aynı topraklar- • 21. yüzyıl ve 20. yüzyıl çok farklı yapılara sahip olmalanna karşın pek çok ortak paydayı da banndınyorlar yapılannda. Insanlann yapılan aynı, hâlâ korkulan, tutkulan var. Savaşlar, dini çatışmalar hâlâ sürüyor. Ancak bu kez insanlar kendileri hazırlıyorlar sonlannı. da cinsel kölelik mantığıyla işleyen, hiz- met edecek erkeklerin hadım edildiği za- lim bir sistem olan Harem kurulmuştu. Bütün bu verilere karşın kitabı yazmaya karar verdiğimde tspanya'da bin yılına ait çok az kaynak olduğunu gördüm. Gerek- li tarihi verileri toplayabilmek için çok ça- lışmam gerekti. tspanya, Amerika, Kana- da, Meksika ve Avrupa'nm pek kütüpha- nesine kapaftım kendimi, olaylann geçti- ği yerleri ziyaret ettim. Formûl 'gizenüi gerçekçilik' - Vapıtta her ikidinin öğretilerinede cid- di eleştirüergetiriyorsunuz. Kitapva>ınlan- dıktan sonra herhangi bir baskıyla karşı- laşünız mı? Ispanya'nın yapısı Müslüman ülkeler- den çok farklı. insanlar her şeyden önce gerçekleri öğrenmek istiyor. Bu nedenle de eleştiriye daha çok açıklar. Doğrudan kıliseyı eleştirdiğim kitaplanm da var. On- lar bile tepkiye neden olmadı. Ortaçağda tannnın kullanna oldukça acımasız dav- ranmış olan kilise yönetimı de eleştiriye açık. Herkes benim objektif bir şekilde dönemi anlattığımı kabul ediyor. - Son Günlerin Efendisi Leon'hı Alfon- so yirminci yüzyılda her şeyin >T)la girece- ğiniyeryüzü cen netinin yeniden kurulaca- ğuıı söylüyordu. Bu kehanet pek çok açı- dan gerçekleşmedi. İki >ıl sonra başla>a- cak olan yirmi birinci yüzyılda böyle bir şansı var mı dümanın? Yirminci yüzyıl ve yirmi birinci yüzyıl çok farklı yapılara sahip olmalanna kar- şın pek çok ortak paydayı da banndınyor- lar yapılannda. Insanlann yapılan aynı, hâ- lâ korkulan var. tutkulan var. 1000 yılın- da pek çok yerde açlık hâkımdi. Bugün de çok sayıda insan ölüyor açlıktan. 1000 yı- lırun korlaılu rüyası vebaydı. Bugün ise AIDS var, kanser var. Savaşlar, dini çatış- malar hâlâ sürüyor. Ve insanlar bugün hâ- lâ dünyanın sonunu bekliyorlar. Ancak bu kez kendileri hazırlıyorlar sonlannı. Ha- vayı, karayı, denizı kirletiyorlar, ozon ta- bakasmı deliyorlar. hayvan türlerinin so- na ermesine neden oluyorlar. - Latin Amerika ülkekrinden çıkan ya da tspanyoka >azan yazarlar, dünya ede- biyaönda büyük ilgi görüyor. Siz de ken- dinizi Neruda'vla, Gabnel Garcıa Marqu- ez'le, Octavio Paz'latanınan Latin edebi- yatuun bir parçası olarak mı jjörüyorsu- nuz? Bu edebiyatın elde ettigi başannuı sunnesizce? Yazın hayatıma baktığımda kendimi bu geleneğe çok yakın bir yerde görüyorum. Latin Amerikalı bir kuşak yazarla, şairle yakın ilişkilerim oldu. Yazmaya başladı- ğımda Neruda ilahtı benim için. Latin dün- yasında onun rüzgân esiyordu. Onu tanı- dıktan sonra çizgisinden aynlmam düşü- nülemezdi. Onu Gabriel Garcia Marquez ve Octavio Paz'ın da aralannda bulundu- ğu bir kuşak izledi. Ben kendimi bu çok dinamık edebiyatın üçüncü kuşağının bir üyesı olarak görüyorum. Yeni kuşak. ge- leneği takip ederken elbette kendi patıka- lannı da açıyor. Başannın fomıülü ıse 'gi- zemB gerçekçilik olarak tanımlanabilir. Günlük yasamda da gızemli bır şeyler var- dır. Söz konusu edebiyat da gerçek ya- şamla hayal gücünü ölçülü bir şekilde bır- leştirerek koyuyor üslubunu ortaya. Joyce Lussu. Nâzım Hikmet'in yapıtlarını İtalyancaya kazandırmıştı 'Bir dünya vatandaşıydı'KüHür Servisi - Nâzun Hik- met'in yapıtlannı Fransızcadan İtalyancaya kazandıran 86 ya- şmdakı Joyce Salvadori Lussu, uzun süre teda\ i gördükten son- ra 4 Kasım tarihinde Roma'da yaşama veda etti. ltalyan yazın dünyasınm en güçlü isimlerin- den olan Lussu, yazarlık, çe- virmenlik ve şairliğın yanında Afrika'nın özgürlüğü, feminist hareketler ve çe\Teci politika- lar adma verdiği mücadeleyle de dünya çapında tanınmıştı. ltalyan Senatosu Başkanı Ni- cola Mancino, Lussu'nun ölü- münü, "Demokratik sorumlu- hığa, u> gariık biiincine M 1 yazın yeteneğine bir arada sahip bü- vük birİtahanı >itirdik" sözle- nyle değerlendınrken Meclis Başkanı Luciano VTolante. de- mokratik değerlenn sadık bir savunucusunun aralanndan ay- nldığını belirtti. 1912 Floransa doğumlu olan Joyce Salvadori Lussu aristok- rat bıraıleden geliyordu. Baba- sı GugliermoSah-adorûpozıti- \ ist bir filozoftu. Joyce Lussu, annesinin köklerinden gelen tn- giliz kültürünü 1981 'de yazdı- ğı 'İtalya'dakilngffizier' adlı ki- tabında değerlendirmişti. Anti- faşist ve direnişçiydi, bu yolda kazandığı bir de gümüş kahra- manlık madalyası vardı. Güç- lü bir kişiliğe sahipti: birçok alanda gösterdiği direnişi an- lattığı uzun söyleşi, iki yıl ön- ce genç yazar Silvia Ballest- ra'nın kitabı 'Karşı Bir Ya- şam'da (Una Vita Contro) bir araya getirilmişti. Lussu'nun Lussu, yaşamının sonuna dek anti-faşist, direnişçi, feminist bir dünya vatandaşıydı. aılesi faşistlere daha işin başm- da karşı çıkmıştı. Faşistler ba- şa gelince ilk yerinden ettikle- ri adamlardan biri. Joyce Lus- su'nun babasıydı. Aile, Ital- ya'dan aynlıp Isviçre'ye göç et- miş. Joyce bu şekilde Heidel- berg'de felsefe öğrenimi gör- me olanağı bulmuştu. Daha son- ra Sorbonne ve Lizbon'da yü- rütmüştüöğrenimini. Okulubi- tirince erkek kardeşiyle Ken- ya'ya gidıp açlık. fakirlik, kö- lelik ve kölecilik arasında ya- şamın farklı gerçeklerini keşfet- mişti. Avrupa'ya dönerdönmez de Fransa'da anti-faşist mücade- leye katılmış, bu sırada tanıştı- ğı, kendisinden 22 yaş büyük Emino Lussu ile evlenmişti. Savaş sonrası Roma'da ya- şamaya başlamışlardı. Joyce Lussu da Sosyalist Parti'de et- kin politik roller almıştı. Buarada insanoğlunuyakın- dan tanıma tutkusuyla dünya- nın çeşitli yerlerini gezmiş, okul- larda deneyimlerini gençlere aktarmış. özellikle 1975'teeşi- ni yitirdikten sonra yolculukla- nnı sürdürmüş, iki yıl önce Türkiye'yi de ziyaret etmişti. Üçüncü Dünya'ya özel bir ilgi göstermiş;farklı ülkelerden pek çok toplumcu-gerçekçi ozanı olduğu gibi, Nâzım Hikmet ve HoChi Minh'in yapıtlannı Ital- yanlara ulaştırmıştı. Joyce kararh bir feministti; politik ve sosyal yaşamdaki kavgasını 'Senin Gibi Kadın- lar' 'CaddannKhabfnayan- sıtmıştı. "Yaşama başlamak çok koJay ama bitirmek çok önemlP' diyordu Lussu: "Bir şekfldedoğuyoruzhepimiz. .\ma 'kimsın. ne yapıyorsun' gibi so- rulann vanıunı verebilmek ya- şamın sonunda ulaşöğın o çok önemlir Hughes, ilk ve son kez yamthyorKültür Senisi - 28 Ekim akşamı on sekiz ay- dır mücadele ettiğı kansere yenik düşürek De- vonshire'dakı evinde ölen Ingiliz Saray Şairi (Po- et Laureate) Ted Hughes'un son şiir kitabı 'Do- ğumgünü Mekruplan' (Birthday Letters) Yapı Kredi Yayınlan şiir dizisinden çıktı. Ingiltere'de Faber and Faber tarafından ya- yımlanan ve büyük yanta uyandınp Ingiltere ve Amerika'da best-seller listelerine giren ve For- ward Şiir Ödülü'nü kazanan bu şaşırtıcı şiir ki- tabı, çağımızın en ünlü 'hikâye'lerinden birini an- latıyor: Ted Hughes ile 1963'te intihar eden eşi Amerikalı SyHia Plath arasındaki fırtınalı ve tra- jik ilişki. Syhia Plath, 1963 yılında Ted Hughes'dan aynldıktan bir süre sonra havagazıyla intihar et- miş, bu ölümüyle feministlenn ikonuolurken Hug- hes da yoğun eleştinlerin boy hedefı haline gel- mişti. Hughes uğruna kansını terk ettiği Asia Wevill'den de aynldı; Wevill de tıpkı Plath gibi havagazıyla intiharetti. iki yaşındakı kızıyla bir- likte. Bu olay Hughes'un 'kötü' ününü daha da kötüleştirdiği gibi şair aynca, Plath'ın adına ku- rulan vakfın yöneticiliğini yaparken eskı kansı- nın güncesinin bazı kısımlannı, özellikle de son bırkaç gününde yazdıklannı 'düzeltmek' ve 'or- tadan kakürmak'la suçlandı. Şimdiye kadar Ted Hughes ve Slyvia Plath'ın iliskisi konusunda beUi birmesafeden tartışan çok sayıda yazı ve kitap yazıldı. Hughes ise bu gü- rültünün içinde yıüarca susmayı seçti ve zaman zaman kendisini 'eş katili' olmakla suçlayan fe- ministlere bile cevap vermedı. 'Doğum Günü Mektuplan' ile bu konuda ilk (ve son) kez söz alan şair, kitapta yer alan -ilki Plath'ın intihann- dan birkaç yıl sonra yazılmış- birbirinden çar- pıcı şiirlerde, kansıyla yaşadığı ilişkiyi hiçbir şey gizlemeden, bütün aşamalan ve aynntılanyla ele alıyor. Plath'a yazıhnış birer mektup havasındaki 'Doğum Günü Mektuplan'nda yer alan şiirle- rin samimiyeti ve dürüstlüğü konusunda hemen herkes hemfıkir. Ted Hughes'un yirmi beş yıl- dan uzun bir süre içinde yazmış olduğu "şefkat ve öfke. sevinç \e keyif, sıcakhk ve umutsuzluk dolu(SarahMaguire)" bu şiirleri -ıkisi dışında- doğrudan Sylvia Plath'a hitaben yazılmış ve ağırlıklı olarak Plath'ı hem en büyük şiirlerini yazmaya hem de ölüme sürükleyen psikolojik dra- ruı ele alıyor. Plath'ında Hughes'un da iyi ar- kadaşı olan A. Aharez'in yazdığı gibi Hughes "En iyi yapmnın birazını sona saklamış." VE YELPAZ] ATİLLA BtRKİYE Alî! Cyrano Yiğit, onurlu, dürüst ve şairdir Cyrano de Bergerc Dönemın dekadansı içinde erdemini korumaanı bild kadar, kalemini de kullanmasını bilmiştir. Kalemi de i lıcı kadar keskındir. "Tannnın hikmetiişte", kılıcı kadaruzunduro ünlü bı nu. Ruhunun güzelliğine karşın, bedenini çirkinleştire ama nasıl ruhundaki güzelliğinden vazgeçemeyeceks burnundan da vazgeçmesi olanaksızdır. Cyrano de Bergerac, ilk kez yüzyıl önce oynanmış ı yüzyıldıroynanagelen, aynı adlı oyunun hüzünlü ve bal" sız kahramanıdır. (Değerlerimizi yitirip durdurduğumı şu günlerde, Istanbul Devlet Tiyatrosu taraftndan Tal sim'in ortasında sahnelenmesi bizim için bir şans de{ midir?) Oyun, onyedinci yüzyıl Fransası'nda, Gaskonyalı ş; ir ve silahşör Cyrano'nun "mutsuz" yaşamıdır. Cyrano, kuzini güzeller güzeli Roxane'a âşıktır; ke; kin kılıcı ve keskin dilıyle dünyayı dize getirmiş bu "ki çük devadam", gözyaşlannı tutamaz. Aşk acısıyla yar mak, tarihte yalnızca Cyrano'ya ait değildir hiç kuşkt suz ki, ama onun burnu, onun çirkinliği, aşkını ruhun derinliklerine gömmekle kalmaz, içten içe acı veren b ırine dönüşmüştür. Roxane'a anlat, dediğinde kadim dostu Le Bret, Cyra no'nun yanıtı, gözyaşlanyla tnrfikte gelir: "Nasıl? Yûzûme iyi bak da sonra söyle fikrini! Bu çıkıntı insanda bir ümit, bir temenni Imkânı bırakır mı? Kendimi aldatamam, Biliyonım, an, yalnız girerim bazı akşam, Zamanın ıtır gibi dolduğu bir bahçeye, Ve zavallı bumumla, içime dolsun diye, Koklanm uzun uzun bütün mevsimi, sonra Dalanm parça parça süzülen ışıklara; Kol kola gidenleri hasretle seyrederim; 'An benim de kolumda bin olsaydı!..' derim. Coşanm ve kendimi unuturum. O zaman, İşte tam o dakika, gözüm ilişir bir an, Bahçenin duvanna düşen profHime!" Yaşamın akışı, Cyrano'ya giderek daha da acı çekti rir. Roxane kendısıyie görüşmek ıster. Cyrano'nun mut luluğu bır gecelıktir, ertesi gün Roxane'ın başka birinı âşık olduğunu ögrenir; daha da kötüsü Roxane, Cyra no'dan, gönlünü kaptırdığı Christian ile dost olup onı korumasını ister. Christian da Roxane'a deliler gibi âşıktır. Ancak, çol çok yakışıklı olmasına karşın; bir kadına kuru bir tınıyk "seniseviyorum" demekten öteye gidemeyecek kada mahçup, "sozsaraöan"ndanwşiirdenolabildiğirıceyok sundur. Gözlerinin önünde, kendisini kedere ve^acılara boğar bu aşkın şain olur, Cyrano. Christıan'ın mektuplannı ya zar, hatta karanlıkta onun adına konuşur. Roxane, Chns tian'ın sandığı sozcüklerin, o güzel aıhu dile getiren söz- cüklerin büyüsüne çoktan kapılmıştır. Kapılmıştır, çünkü onlar Cyrano'nun tertemiz duygu- lan, yüreğinden gelen aşk fısıltılandır. Dostu Christian'ır sevgılısi Roxane'ı, şöyle demek daha doğru, gizlice sev- diği kadını savaşta bile mektupsuz bırakmaz. Günde ıkı kez ona yazar ve mermilenn, güllelerin, kı- lıç ve mızraklann arasından ona gönderir Başka hiçbir şey, onu bu kadar yaralayamaz; ölüm- dür onun tekçıkışyolu,olsaDİsa...Ne var ki ölen, Chris- tian olur. Onurun gökyüzüne doğru yükseten abidesidiı Cyrano; on dört yıl söylemez bir manastıra kapanar Roxane'a gizlı aşkını. On dört yıl her cumartesı Roxane'ı ziyaret eder. Ro- xane, Christian'ın yazdığını sandığı son mektubu kalbi- nin üstünde saklar. Cyrano ıse o mektubu ezbere bilir. Ölüm onu on dört yıl sonra bulmuştur; dilinin yüzün- den, başına çok ciddi bir darbe almış; yerinden kalk- maması gerekirken, Roxane'ın ziyaretini aksatmamafc için, ölümün üstüne yürür. ölmek üzeredir Cyrano; bilinci gidip gelir. Bu arada c son mektubu ezbere okur. Roxane o sesi tanır, o söz- cükleri tanır; asıl âşık olduğu hiç kuşkusuz ki Cyrano'dur Artık çok gectir. Roxane ikınci kez âşık olduğu adamı yitirir. Cyrano kollannda son nefesini verir. An! Cyrano hüznün taa kendisi... Jean Marais öldü • Kültür Servisi -1940'lar ve 50'lerin Ünlü Fransız sinema ve tıyatro oyuncusu Jean Marais, Cannes'ın Riviera bölgesindeki bır hastanede pazar günü öldü. 84 yaşındaki aktör göğsündeki rahatsızlık nedeniyle hastaneye kaldınlmıştı. Marais'yi şair ve fihn yapımcısı dostu Jean Cocteau şöhret yapmıştı. 11 Aralık 1913'te Kuzey Fransa'da dünyaya gelen Marais, ilk olarak Cocteau'nun Orfe adlı yapıtında sesıni hiç kullanmadığı bir rol üstlenmişti. Yakışıklılığı kendisiyle ilgili eleştirilerde olumsuz bir rol oynamıştı. Bir eleştirmen 'Yakışıklılığından başka hiçbir cevheri yok' yorumunu yapmıştı onun için. Ancak son gülen Marais oldu. Dcinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan sonra 1960'a kadar Fransız sinemasının en önerrüi aktörü oldu. Önemli filmleri arasında 'Güzel ile Hayvan', 'tki Başlı Kartal', 'Müthiş Ana-Baba', 'Mayerling Faciası', 'Bir Gecenin Aşkı', 'Monte Kristo', 'Elena ve Erkekler' 'Tayfun', 'Beyaz Geceler', 'Fantoma' 'Fantoma Coşuyor, Fantoma'nın Intikamı' yer ahyor. 1963 yılında Cocteau'nun ölümünün ardından yeniden tiyatroya ağırlık verdi sanatçı. Sinemada da son olarak ltalyan yönetmen Bernardo Bertolucci'nin 'Çalınmış Güzellik' adlı filminde rol aldı. TÜYAPTA BUGÜN A SALOMJ 11.00-13.00 "90'lardan Günümüze Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Ortadoğu' konulu panele Mensur Akgün, SVurşin Ateşoğlu Güney, Gencer Özcan katılıyor. 13.00-15.00 Prof. Dr. Türkan Saylan, Prof. Dr. Şerafetün Turan, Turgut Ozakman •Kültürümüzde Cumhuriyet' konulu panelde bir araya gelecek. 15.00-17.00 Prof. Dr. Vlttorio SermonttVDante'nin llahi Komedyası' konulu bir konferans verecek. 17.00-19.00 -Atatürk ve Cumhuriyet' konulu konferansa Yekta Güngör Özden katılacak. 19.00-20.00 arasında Düya Kitap Ödülleri Töreni gerçekleşecek. B SALOMJ 11.00-13.00 'Yahya Kemal .Anısına' gerçekleşecek olan söyleşiye Mustafa Şerif Onaran, Şükran Kurdakul ve Konur Ertop katılacak. 13.0O-14J0 Deniz Alünay Psikoterapi, Iş Dünyası, Eğitün ve Tiyatroda Psikodrama' konulu bir konferans verecek. 14JO-16.00 'Lessing ve Aydınlanma' konulu konferansm konuşmacısı Yüksel PaZarkaya. 16.00-18.00 Zeynep Göğüş'ün yöneteceği 'Kadın ve Siyaset' konulu panele Güldal Okuducu, fmren Aykut, Lale Aytaman, Şirin Tekeli, Nevval Sevindi katılıyor. 18.00-20.00 Benno Bamard, M. Emin Yddınm, Cees Priem ve Emile Brugman. Mehmet Çetin'in yöneteceği panelde "Yakın Dönem Flaman Şiiri'ni tartışacaklar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle