Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1998 PERŞEM
14 KULTUR
Tarihi romanlar yazan Homero Aridjis, yapıtlannda geleceğin geçmişini anlatıyor
6
2OOO'e gîrerken değîşen bir şey yok'
GÜL ERÇETİN
Yeni bir 'vahiy kitabı' niteliğindekı "Son
Günlerin Efendisi" adlı yapıtı Telos Yayın-
lan'ndan çıkan Meksikalı şair-yazar Ho-
meroAridjis, TÜYAPKitap Fuan'nınko-
nuğu olarak Türkiye'de. Şiirve düzyazı ola-
rak îspanyolca 25 kitabı yayımlanan ya-
zann yapıtlan lngilızce. Fransızca ve Al-
manca başta olmak ûzere on yabancı dil-
de ulaşıyor dünya üzerindeki okurlara.
Türkıye ıle de bağlan var Aridjis 'in,
Yunan asılü babası 1922yılınakadarEfes
civarlannda yaşayarak tütün ihracatı yap-
mış. Savaş sırasmda Türkiye'den aynldık-
tan sonra da ülkemızle ilgili olumlu ve
olumsuz pek çok anısını aktarmış çocuk-
larına. Homero Arijidis de babasından
dınledıklennin ardından, Türkiye'ye bu
ilk ziyaretinı 'geçmişin rutau ile bir buluş-
ma' olarak nitelendiriyor. Ziyareti sıra-
sında bir bölümü Türkiye'nin Ege kıyıla-
rında geçecek olan yeni romanı içm araş-
tırmalar yapıyor.
On bir>aşından beri yaayor Aridjis. Aşk
romanlan ve şıirle başladığı yazın serüve-
ninı. 1980'lerden berı tarihi romanlarla
sürdüriiyor. tlk tarihi romanlannda 15.
yüzyılın Ispanyası'nı, Amerika'yı istila
eden lspanyollann öykülerini anlatan ya-
zann iki de gelecekte geçen romanı var.
Aridjis. geleceğin geçmişini anlatıyor bu
yapıtlannda. Yazın çalışmalannın yanı sı-
ra Uluslararası PEN Yazarlar Derneği ve
çe\ reci birörgütolan 1000'lerGrubu'nun
başkanı.
"Son Günlerin EfendfcT, bıninci yıla yak-
laşan yıllann tspanyası'nda geçen olayla-
rı konu alıyor. Bir yanda Emevi halifesı-
nin egemenlığindeki Müslüman îspan-
ya'nın en'güzel vekalabalık kenti Kurtu-
ba. öte yanda Ispanya'nın kuzeyınde yak-
laşan Mahşer Günü'nün göstergeleri aç-
lık. hastalık ve korkunun hüküm sürdüğü,
ınsanlann din şehitîeri kültürünü yaşat-
tıklan Hıristiyan krallıklar. Bu iki din \e
iki kiiltürarasındaki karşıtlıldar, çekişme-
ler ikız kardeşler Leon'lu Alfonso ve Kur-
tubalı Abdullah'ın doğdukJan anda baş-
layan düşmanlıklarıyla biçim buluyor.
.Aridjis iki ayn bedende birbirlerine bağım-
lı ruhlan, hatta tek ruhu yaşatan kardeş-
lerin öyküsünü efsanelerle, dini öyküler-
le. mitolojiyle beslenen bir tarih çerçeve-
sinden aktanyor. Her iki kültürün toplum-
sal ve bireysel yaşantılannın aynntılı bir
şekilde ele alındığı yapıtta Müslümanlık
ve Hıristiyanlık öğretilerinin insanlar üze-
rindeki baskısına da eleştirel bir bakış ge-
tirilıyor. Yakın bir süre ıçınde öteki ro-
manlan ve şiirleri de Türkçeye çevrilerek
yine Telos'tan yayımlanacak olan Aridjis
ile tstanbul ziyareti sırasında görüştük:
1000 yıhnın İspanyası çok ilginç
- Tarihi romanlarda,yazann kendi kur-
gusuyia tarihi verileri buluşturma sureci-
ni anlaür mısınız?
HOMERO ARİDJİS - Tarihi gerçekler
öykünün çerçevesinı oluşturuyor roman-
da. Karakterler ıse yazann kurgusuyla bı-
çim buluyor bu çerçev e içinde. Yazara dü-
şen görev tarihin sunduğu çerçeveye ha-
yat kazandırmaktır. Bu süreç içinde en
zorlu aşama ıse gerçek karakterler yarat-
mak. Romandaki karakterlerin kendi çağ-
Orhan Taylan ile
'Zaman Zaman İçinde9
ALİAKAY
Orhan Taylan'ın Garanti Sanat
Galerisi'nde 4-25 Kasım tarihleri
arasında açık kalan sergisi, bir kez
daha bızı resim üzerine sorular sor-
maya yönlendiriyor. Orhan Taylan
sergi kataloğuna yazdığı yazıda. as-
lında ressarrun nasıl soru soran biri
olduğunu gösteriyor bizlere. Bu an-
lamda da arastırmacı gibi davTanan
biri olduğunu. ama spesifık bir ko-
nuyu ele alan bir ressamın "esin"den
çoİc ürermeyle alakalı olduğunu bir
kez daha gündeme getiriyor. Birede-
biyatçının dediği gibi (Beckett) **De-
\ametmeliyi-m,tlevametıneli\i-m'':
"Ben" denilen veya ressam denile-
nin dili veya bizi nedir
9
Burada fel-
• Kadınlann bedenleri
zamanın içinde
birleşmeye doğru
gidiyorlar. Orhan Taylan
sanki yitik bir zamanın
peşindeymişçesine
zamanlan birbiri üstüne
bindirirken, figürleri de
birbiri içine kanştınyor.
sefi bir soruyu yeniden ressamca
ele alan Orhan Taylan, "resiın yap-
manın manifesto ile alakaiT olrnası
geıekip gerekmediğim de sorgulu-
yoc *Esin''gelipde ya "tezgâhtaola-
nı bozarsa?" Bu soru mekândan çok
zamanlar arası bir sonmu taşıyor
bizîere Belki de ruvallennde Orhan
Ta\lanın göstermek istedıgi de bu.
"YaptsaT birzaman, kendi içinde po-
zitivizme \er verilebilir mi? Bizim
dünyamızın masallan "zamanı za-
man içine koyup. kalburu da saman
içine koyuyorsa" burada, ressam ya-
pıtmı, Batının 19. yüzyıl ürünü olan
\e ıcökierini de Aziz Augustinus'ta
bulııı "düzçizgtsdzaınansalıkla" na-
sıl ılışkılendirecektir? 20. yüzyıl,
ınaııfe>tolarla birlikte modern bir
"bürnıecelik'' tarihmi sunduğunda
bize; re-mimızin bu aşamalan yaka-
layp yakalayamayacağı sorgulan-
dığında, bizim "başka modernliği-
miz" niçin Batı pozitivizminin etki-
si altında kalsın? Orhan Taylan da
"manifesto''lar derken kanımızca
bu sorulan soruyor. Bu anlamda da,
resmini tuval üzerine kuruyor.
Ressamın konusu kadınlar gibi
dursa da; bu, aynca, zamanın mekâ-
na göre birincılliğini bize hanrlatma-
ya kalkmıyor mu? Resimlere dikkat
edildiginde aynılık yansımalarla me-
kânsızlastınlıyor: Tuvalin yansıma-
sından çıkan ve gerçek tuval üzeri-
ne yerleşen çıplak kadın bedeni yas-
tığın yansını tuvalde var edilen tu-
valde, yansını da tuvalin yüzeyinde
bulduğunda; bu mekânlann ortadan
kaldınlmak istendiğini ve zaman-
sallığın "aynı andalıgı
r
nı gündeme
getirmiyor mu? Bergson'un sorun-
lanndan bırisi: Şimdiki zaman ve
geçmiş zamanın potansiyelliğinde
geleceğin de aynı anda orada bulun-
ması: Oradalık. Odalık olanın ora-
dalıği.
Resim resim içinde...
Silinmeye başlayan bir hafizanın
içinden geçen ressamın eli, silik ve
kanşmış bir zamansallıgın peşinde,
tuvali "kurgu mekân" olarak kulla-
nırken, ressamın konusunun kadın
olduğu kadar zaman olduğunu da
belirliyor. El bir üretim aygıtı olarak
metaforsuz bir şekilde makinesel bir
üretime geçerken, bütünsel figürle-
ri de içinden mayınlıyor. Kadınlann
bedenleri işlevlerini parçaparça ka-
zanıyorlar ve belki de, birbirleri için-
den geçerek zamanın içinde birleş-
meye doğru gidiyorlar: Proust bu
tip bir birleşme için "yüzlerin bir-
birine kanştığı aşktan" söz etmek-
teydi. Orhan Taylan da sanki yitik bır
zamanın peşindeymişçesine zaman-
lan birbiri üstüne bindirirken. figür-
leri de birbiri içine kanştınyor. Bu
"üst üste" gelme halinin gerçeldeş-
tirilmesi için ressamın mekân soru-
nundan çok zaman sorunsalına dal-
ması lazımdı herhalde. Orhan Tay-
lan da bu zamansalhğı vurguluyor;
parçalanmış, içinden mayınlanmış,
içten patlamış bir kadın bedeni. fî-
gürü sanki masallardaki atlı prensi-
ni beklerken geçmişin perdesinin
ardından bu anki tuvale atlamaya
çalışıyor; ama beraberinde, şimdiki
zamanın içinde, anılardan oluşan fo-
toğraflar da var.
Onlar geri yolluyor, beUci de en-
gelliyor kadın bedeninin tümünün
şimdiki zamana gelmesini. Haya-
letleri efsunla ko\3Üyor. Hayallerden
çıkan figürler resmin içine girerken,
kimi zaman ressamlaşıyor ve ressa-
mın elinin yerine ikame ediyor; ki-
mi zaman ise aynı bedenin bir "çif-
ti olarak" modelleşiyor. Öznenin de,
zaman içinde. yerini şaşırtan bu gi-
rişim telefon veya bilgisayartekno-
lojisinin masalsılığını göz ardı ede-
miyor: Zaman zaman içinde.. resim
resim içinde. Figürler ressamın be-
şiğini sallariken...
lannı yansıtması gerekir. Pek çok yazar gü-
nümûz insanlannı o tarihi çerçevelerin içi-
ne taşımaya çalışma hatasını gösteriyor. Bu
tarihi roman sürecini yapaylaştıran bir ça-
ba elbette. Samimi, gerçek bir roman ya-
zabilmek için dönem insanlannm bakış
açısınm, davranış biçimlerinin tam olarak
yakalanması gerekir. Karakterin kurgu
ıçınde üzerinden geçtiği köprü bile döne-
min köprüsü olmalı örneğın.
-Son Günlerin Efendisi'nde tarihi veri-
lerin yanı sıra döneme ait pek çok söylen-
ce, mitolojik öykü ve döncmin fspama-
sı"na hâkim olan üç dininöğretüerini de ak-
tan\orsunuz okura. Yazım sürecinizde
hangi ka> naklardan yararlandını/?
1000 >ılının İspanyası çok ilginç bir dö-
nem. Bir romana kaynak olacak çok faz-
la olay, çelişki, çekişme var. lspanyol-
ca'nın biçim bulmaya başladığı bu dö-
nemde ülke pek çok açıdan ikiye aynl-
mıştı. Çok farklı bir kültürle karşılaşmış-
tı fspanya bu dönemde. Hıristiyanlık öğ-
retisı cinselliği köreltmek için kiliselerde
ağır bir baskı uygularken aynı topraklar-
• 21. yüzyıl ve
20. yüzyıl çok
farklı yapılara
sahip olmalanna
karşın pek çok
ortak paydayı da
banndınyorlar
yapılannda.
Insanlann yapılan
aynı, hâlâ
korkulan, tutkulan
var. Savaşlar, dini
çatışmalar hâlâ
sürüyor. Ancak bu
kez insanlar
kendileri
hazırlıyorlar
sonlannı.
da cinsel kölelik mantığıyla işleyen, hiz-
met edecek erkeklerin hadım edildiği za-
lim bir sistem olan Harem kurulmuştu.
Bütün bu verilere karşın kitabı yazmaya
karar verdiğimde tspanya'da bin yılına ait
çok az kaynak olduğunu gördüm. Gerek-
li tarihi verileri toplayabilmek için çok ça-
lışmam gerekti. tspanya, Amerika, Kana-
da, Meksika ve Avrupa'nm pek kütüpha-
nesine kapaftım kendimi, olaylann geçti-
ği yerleri ziyaret ettim.
Formûl 'gizenüi gerçekçilik'
- Vapıtta her ikidinin öğretilerinede cid-
di eleştirüergetiriyorsunuz. Kitapva>ınlan-
dıktan sonra herhangi bir baskıyla karşı-
laşünız mı?
Ispanya'nın yapısı Müslüman ülkeler-
den çok farklı. insanlar her şeyden önce
gerçekleri öğrenmek istiyor. Bu nedenle
de eleştiriye daha çok açıklar. Doğrudan
kıliseyı eleştirdiğim kitaplanm da var. On-
lar bile tepkiye neden olmadı. Ortaçağda
tannnın kullanna oldukça acımasız dav-
ranmış olan kilise yönetimı de eleştiriye
açık. Herkes benim objektif bir şekilde
dönemi anlattığımı kabul ediyor.
- Son Günlerin Efendisi Leon'hı Alfon-
so yirminci yüzyılda her şeyin >T)la girece-
ğiniyeryüzü cen netinin yeniden kurulaca-
ğuıı söylüyordu. Bu kehanet pek çok açı-
dan gerçekleşmedi. İki >ıl sonra başla>a-
cak olan yirmi birinci yüzyılda böyle bir
şansı var mı dümanın?
Yirminci yüzyıl ve yirmi birinci yüzyıl
çok farklı yapılara sahip olmalanna kar-
şın pek çok ortak paydayı da banndınyor-
lar yapılannda. Insanlann yapılan aynı, hâ-
lâ korkulan var. tutkulan var. 1000 yılın-
da pek çok yerde açlık hâkımdi. Bugün de
çok sayıda insan ölüyor açlıktan. 1000 yı-
lırun korlaılu rüyası vebaydı. Bugün ise
AIDS var, kanser var. Savaşlar, dini çatış-
malar hâlâ sürüyor. Ve insanlar bugün hâ-
lâ dünyanın sonunu bekliyorlar. Ancak bu
kez kendileri hazırlıyorlar sonlannı. Ha-
vayı, karayı, denizı kirletiyorlar, ozon ta-
bakasmı deliyorlar. hayvan türlerinin so-
na ermesine neden oluyorlar.
- Latin Amerika ülkekrinden çıkan ya
da tspanyoka >azan yazarlar, dünya ede-
biyaönda büyük ilgi görüyor. Siz de ken-
dinizi Neruda'vla, Gabnel Garcıa Marqu-
ez'le, Octavio Paz'latanınan Latin edebi-
yatuun bir parçası olarak mı jjörüyorsu-
nuz? Bu edebiyatın elde ettigi başannuı
sunnesizce?
Yazın hayatıma baktığımda kendimi bu
geleneğe çok yakın bir yerde görüyorum.
Latin Amerikalı bir kuşak yazarla, şairle
yakın ilişkilerim oldu. Yazmaya başladı-
ğımda Neruda ilahtı benim için. Latin dün-
yasında onun rüzgân esiyordu. Onu tanı-
dıktan sonra çizgisinden aynlmam düşü-
nülemezdi. Onu Gabriel Garcia Marquez
ve Octavio Paz'ın da aralannda bulundu-
ğu bir kuşak izledi. Ben kendimi bu çok
dinamık edebiyatın üçüncü kuşağının bir
üyesı olarak görüyorum. Yeni kuşak. ge-
leneği takip ederken elbette kendi patıka-
lannı da açıyor. Başannın fomıülü ıse 'gi-
zemB gerçekçilik olarak tanımlanabilir.
Günlük yasamda da gızemli bır şeyler var-
dır. Söz konusu edebiyat da gerçek ya-
şamla hayal gücünü ölçülü bir şekilde bır-
leştirerek koyuyor üslubunu ortaya.
Joyce Lussu. Nâzım Hikmet'in yapıtlarını İtalyancaya kazandırmıştı
'Bir dünya vatandaşıydı'KüHür Servisi - Nâzun Hik-
met'in yapıtlannı Fransızcadan
İtalyancaya kazandıran 86 ya-
şmdakı Joyce Salvadori Lussu,
uzun süre teda\ i gördükten son-
ra 4 Kasım tarihinde Roma'da
yaşama veda etti. ltalyan yazın
dünyasınm en güçlü isimlerin-
den olan Lussu, yazarlık, çe-
virmenlik ve şairliğın yanında
Afrika'nın özgürlüğü, feminist
hareketler ve çe\Teci politika-
lar adma verdiği mücadeleyle
de dünya çapında tanınmıştı.
ltalyan Senatosu Başkanı Ni-
cola Mancino, Lussu'nun ölü-
münü, "Demokratik sorumlu-
hığa, u> gariık biiincine M
1
yazın
yeteneğine bir arada sahip bü-
vük birİtahanı >itirdik" sözle-
nyle değerlendınrken Meclis
Başkanı Luciano VTolante. de-
mokratik değerlenn sadık bir
savunucusunun aralanndan ay-
nldığını belirtti.
1912 Floransa doğumlu olan
Joyce Salvadori Lussu aristok-
rat bıraıleden geliyordu. Baba-
sı GugliermoSah-adorûpozıti-
\ ist bir filozoftu. Joyce Lussu,
annesinin köklerinden gelen tn-
giliz kültürünü 1981 'de yazdı-
ğı 'İtalya'dakilngffizier' adlı ki-
tabında değerlendirmişti. Anti-
faşist ve direnişçiydi, bu yolda
kazandığı bir de gümüş kahra-
manlık madalyası vardı. Güç-
lü bir kişiliğe sahipti: birçok
alanda gösterdiği direnişi an-
lattığı uzun söyleşi, iki yıl ön-
ce genç yazar Silvia Ballest-
ra'nın kitabı 'Karşı Bir Ya-
şam'da (Una Vita Contro) bir
araya getirilmişti. Lussu'nun
Lussu, yaşamının sonuna dek anti-faşist, direnişçi, feminist bir dünya vatandaşıydı.
aılesi faşistlere daha işin başm-
da karşı çıkmıştı. Faşistler ba-
şa gelince ilk yerinden ettikle-
ri adamlardan biri. Joyce Lus-
su'nun babasıydı. Aile, Ital-
ya'dan aynlıp Isviçre'ye göç et-
miş. Joyce bu şekilde Heidel-
berg'de felsefe öğrenimi gör-
me olanağı bulmuştu. Daha son-
ra Sorbonne ve Lizbon'da yü-
rütmüştüöğrenimini. Okulubi-
tirince erkek kardeşiyle Ken-
ya'ya gidıp açlık. fakirlik, kö-
lelik ve kölecilik arasında ya-
şamın farklı gerçeklerini keşfet-
mişti.
Avrupa'ya dönerdönmez de
Fransa'da anti-faşist mücade-
leye katılmış, bu sırada tanıştı-
ğı, kendisinden 22 yaş büyük
Emino Lussu ile evlenmişti.
Savaş sonrası Roma'da ya-
şamaya başlamışlardı. Joyce
Lussu da Sosyalist Parti'de et-
kin politik roller almıştı.
Buarada insanoğlunuyakın-
dan tanıma tutkusuyla dünya-
nın çeşitli yerlerini gezmiş, okul-
larda deneyimlerini gençlere
aktarmış. özellikle 1975'teeşi-
ni yitirdikten sonra yolculukla-
nnı sürdürmüş, iki yıl önce
Türkiye'yi de ziyaret etmişti.
Üçüncü Dünya'ya özel bir ilgi
göstermiş;farklı ülkelerden pek
çok toplumcu-gerçekçi ozanı
olduğu gibi, Nâzım Hikmet ve
HoChi Minh'in yapıtlannı Ital-
yanlara ulaştırmıştı.
Joyce kararh bir feministti;
politik ve sosyal yaşamdaki
kavgasını 'Senin Gibi Kadın-
lar' 'CaddannKhabfnayan-
sıtmıştı. "Yaşama başlamak
çok koJay ama bitirmek çok
önemlP' diyordu Lussu: "Bir
şekfldedoğuyoruzhepimiz. .\ma
'kimsın. ne yapıyorsun' gibi so-
rulann vanıunı verebilmek ya-
şamın sonunda ulaşöğın o çok
önemlir
Hughes, ilk ve son kez yamthyorKültür Senisi - 28 Ekim akşamı on sekiz ay-
dır mücadele ettiğı kansere yenik düşürek De-
vonshire'dakı evinde ölen Ingiliz Saray Şairi (Po-
et Laureate) Ted Hughes'un son şiir kitabı 'Do-
ğumgünü Mekruplan' (Birthday Letters) Yapı
Kredi Yayınlan şiir dizisinden çıktı.
Ingiltere'de Faber and Faber tarafından ya-
yımlanan ve büyük yanta uyandınp Ingiltere ve
Amerika'da best-seller listelerine giren ve For-
ward Şiir Ödülü'nü kazanan bu şaşırtıcı şiir ki-
tabı, çağımızın en ünlü 'hikâye'lerinden birini an-
latıyor: Ted Hughes ile 1963'te intihar eden eşi
Amerikalı SyHia Plath arasındaki fırtınalı ve tra-
jik ilişki.
Syhia Plath, 1963 yılında Ted Hughes'dan
aynldıktan bir süre sonra havagazıyla intihar et-
miş, bu ölümüyle feministlenn ikonuolurken Hug-
hes da yoğun eleştinlerin boy hedefı haline gel-
mişti. Hughes uğruna kansını terk ettiği Asia
Wevill'den de aynldı; Wevill de tıpkı Plath gibi
havagazıyla intiharetti. iki yaşındakı kızıyla bir-
likte. Bu olay Hughes'un 'kötü' ününü daha da
kötüleştirdiği gibi şair aynca, Plath'ın adına ku-
rulan vakfın yöneticiliğini yaparken eskı kansı-
nın güncesinin bazı kısımlannı, özellikle de son
bırkaç gününde yazdıklannı 'düzeltmek' ve 'or-
tadan kakürmak'la suçlandı.
Şimdiye kadar Ted Hughes ve Slyvia Plath'ın
iliskisi konusunda beUi birmesafeden tartışan çok
sayıda yazı ve kitap yazıldı. Hughes ise bu gü-
rültünün içinde yıüarca susmayı seçti ve zaman
zaman kendisini 'eş katili' olmakla suçlayan fe-
ministlere bile cevap vermedı. 'Doğum Günü
Mektuplan' ile bu konuda ilk (ve son) kez söz
alan şair, kitapta yer alan -ilki Plath'ın intihann-
dan birkaç yıl sonra yazılmış- birbirinden çar-
pıcı şiirlerde, kansıyla yaşadığı ilişkiyi hiçbir şey
gizlemeden, bütün aşamalan ve aynntılanyla
ele alıyor.
Plath'a yazıhnış birer mektup havasındaki
'Doğum Günü Mektuplan'nda yer alan şiirle-
rin samimiyeti ve dürüstlüğü konusunda hemen
herkes hemfıkir. Ted Hughes'un yirmi beş yıl-
dan uzun bir süre içinde yazmış olduğu "şefkat
ve öfke. sevinç \e keyif, sıcakhk ve umutsuzluk
dolu(SarahMaguire)" bu şiirleri -ıkisi dışında-
doğrudan Sylvia Plath'a hitaben yazılmış ve
ağırlıklı olarak Plath'ı hem en büyük şiirlerini
yazmaya hem de ölüme sürükleyen psikolojik dra-
ruı ele alıyor. Plath'ında Hughes'un da iyi ar-
kadaşı olan A. Aharez'in yazdığı gibi Hughes
"En iyi yapmnın birazını sona saklamış."
VE YELPAZ]
ATİLLA BtRKİYE
Alî! Cyrano
Yiğit, onurlu, dürüst ve şairdir Cyrano de Bergerc
Dönemın dekadansı içinde erdemini korumaanı bild
kadar, kalemini de kullanmasını bilmiştir. Kalemi de i
lıcı kadar keskındir.
"Tannnın hikmetiişte", kılıcı kadaruzunduro ünlü bı
nu. Ruhunun güzelliğine karşın, bedenini çirkinleştire
ama nasıl ruhundaki güzelliğinden vazgeçemeyeceks
burnundan da vazgeçmesi olanaksızdır.
Cyrano de Bergerac, ilk kez yüzyıl önce oynanmış ı
yüzyıldıroynanagelen, aynı adlı oyunun hüzünlü ve bal"
sız kahramanıdır. (Değerlerimizi yitirip durdurduğumı
şu günlerde, Istanbul Devlet Tiyatrosu taraftndan Tal
sim'in ortasında sahnelenmesi bizim için bir şans de{
midir?)
Oyun, onyedinci yüzyıl Fransası'nda, Gaskonyalı ş;
ir ve silahşör Cyrano'nun "mutsuz" yaşamıdır.
Cyrano, kuzini güzeller güzeli Roxane'a âşıktır; ke;
kin kılıcı ve keskin dilıyle dünyayı dize getirmiş bu "ki
çük devadam", gözyaşlannı tutamaz. Aşk acısıyla yar
mak, tarihte yalnızca Cyrano'ya ait değildir hiç kuşkt
suz ki, ama onun burnu, onun çirkinliği, aşkını ruhun
derinliklerine gömmekle kalmaz, içten içe acı veren b
ırine dönüşmüştür.
Roxane'a anlat, dediğinde kadim dostu Le Bret, Cyra
no'nun yanıtı, gözyaşlanyla tnrfikte gelir:
"Nasıl?
Yûzûme iyi bak da sonra söyle fikrini!
Bu çıkıntı insanda bir ümit, bir temenni
Imkânı bırakır mı? Kendimi aldatamam,
Biliyonım, an, yalnız girerim bazı akşam,
Zamanın ıtır gibi dolduğu bir bahçeye,
Ve zavallı bumumla, içime dolsun diye,
Koklanm uzun uzun bütün mevsimi, sonra
Dalanm parça parça süzülen ışıklara;
Kol kola gidenleri hasretle seyrederim;
'An benim de kolumda bin olsaydı!..' derim.
Coşanm ve kendimi unuturum. O zaman,
İşte tam o dakika, gözüm ilişir bir an,
Bahçenin duvanna düşen profHime!"
Yaşamın akışı, Cyrano'ya giderek daha da acı çekti
rir. Roxane kendısıyie görüşmek ıster. Cyrano'nun mut
luluğu bır gecelıktir, ertesi gün Roxane'ın başka birinı
âşık olduğunu ögrenir; daha da kötüsü Roxane, Cyra
no'dan, gönlünü kaptırdığı Christian ile dost olup onı
korumasını ister.
Christian da Roxane'a deliler gibi âşıktır. Ancak, çol
çok yakışıklı olmasına karşın; bir kadına kuru bir tınıyk
"seniseviyorum" demekten öteye gidemeyecek kada
mahçup, "sozsaraöan"ndanwşiirdenolabildiğirıceyok
sundur.
Gözlerinin önünde, kendisini kedere ve^acılara boğar
bu aşkın şain olur, Cyrano. Christıan'ın mektuplannı ya
zar, hatta karanlıkta onun adına konuşur. Roxane, Chns
tian'ın sandığı sozcüklerin, o güzel aıhu dile getiren söz-
cüklerin büyüsüne çoktan kapılmıştır.
Kapılmıştır, çünkü onlar Cyrano'nun tertemiz duygu-
lan, yüreğinden gelen aşk fısıltılandır. Dostu Christian'ır
sevgılısi Roxane'ı, şöyle demek daha doğru, gizlice sev-
diği kadını savaşta bile mektupsuz bırakmaz.
Günde ıkı kez ona yazar ve mermilenn, güllelerin, kı-
lıç ve mızraklann arasından ona gönderir
Başka hiçbir şey, onu bu kadar yaralayamaz; ölüm-
dür onun tekçıkışyolu,olsaDİsa...Ne var ki ölen, Chris-
tian olur. Onurun gökyüzüne doğru yükseten abidesidiı
Cyrano; on dört yıl söylemez bir manastıra kapanar
Roxane'a gizlı aşkını.
On dört yıl her cumartesı Roxane'ı ziyaret eder. Ro-
xane, Christian'ın yazdığını sandığı son mektubu kalbi-
nin üstünde saklar. Cyrano ıse o mektubu ezbere bilir.
Ölüm onu on dört yıl sonra bulmuştur; dilinin yüzün-
den, başına çok ciddi bir darbe almış; yerinden kalk-
maması gerekirken, Roxane'ın ziyaretini aksatmamafc
için, ölümün üstüne yürür.
ölmek üzeredir Cyrano; bilinci gidip gelir. Bu arada c
son mektubu ezbere okur. Roxane o sesi tanır, o söz-
cükleri tanır; asıl âşık olduğu hiç kuşkusuz ki Cyrano'dur
Artık çok gectir. Roxane ikınci kez âşık olduğu adamı
yitirir. Cyrano kollannda son nefesini verir.
An! Cyrano
hüznün taa kendisi...
Jean Marais öldü
• Kültür Servisi -1940'lar ve 50'lerin Ünlü Fransız
sinema ve tıyatro oyuncusu Jean Marais, Cannes'ın
Riviera bölgesindeki bır hastanede pazar günü öldü. 84
yaşındaki aktör göğsündeki rahatsızlık nedeniyle
hastaneye kaldınlmıştı. Marais'yi şair ve fihn yapımcısı
dostu Jean Cocteau şöhret yapmıştı. 11 Aralık 1913'te
Kuzey Fransa'da dünyaya gelen Marais, ilk olarak
Cocteau'nun Orfe adlı yapıtında sesıni hiç
kullanmadığı bir rol üstlenmişti. Yakışıklılığı kendisiyle
ilgili eleştirilerde olumsuz bir rol oynamıştı. Bir
eleştirmen 'Yakışıklılığından başka hiçbir cevheri yok'
yorumunu yapmıştı onun için. Ancak son gülen Marais
oldu. Dcinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan sonra
1960'a kadar Fransız sinemasının en önerrüi aktörü
oldu. Önemli filmleri arasında 'Güzel ile Hayvan', 'tki
Başlı Kartal', 'Müthiş Ana-Baba', 'Mayerling Faciası',
'Bir Gecenin Aşkı', 'Monte Kristo', 'Elena ve
Erkekler' 'Tayfun', 'Beyaz Geceler', 'Fantoma'
'Fantoma Coşuyor, Fantoma'nın Intikamı' yer ahyor.
1963 yılında Cocteau'nun ölümünün ardından yeniden
tiyatroya ağırlık verdi sanatçı. Sinemada da son olarak
ltalyan yönetmen Bernardo Bertolucci'nin 'Çalınmış
Güzellik' adlı filminde rol aldı.
TÜYAPTA BUGÜN
A SALOMJ
11.00-13.00 "90'lardan Günümüze Ulusal Güvenlik ve
Dış Politika Gündeminde Ortadoğu' konulu panele
Mensur Akgün, SVurşin Ateşoğlu Güney, Gencer Özcan
katılıyor.
13.00-15.00 Prof. Dr. Türkan Saylan, Prof. Dr.
Şerafetün Turan, Turgut Ozakman •Kültürümüzde
Cumhuriyet' konulu panelde bir araya gelecek.
15.00-17.00 Prof. Dr. Vlttorio SermonttVDante'nin llahi
Komedyası' konulu bir konferans verecek.
17.00-19.00 -Atatürk ve Cumhuriyet' konulu
konferansa Yekta Güngör Özden katılacak.
19.00-20.00 arasında Düya Kitap Ödülleri Töreni
gerçekleşecek.
B SALOMJ
11.00-13.00 'Yahya Kemal .Anısına' gerçekleşecek olan
söyleşiye Mustafa Şerif Onaran, Şükran Kurdakul ve
Konur Ertop katılacak.
13.0O-14J0 Deniz Alünay Psikoterapi, Iş Dünyası,
Eğitün ve Tiyatroda Psikodrama' konulu bir konferans
verecek.
14JO-16.00 'Lessing ve Aydınlanma' konulu
konferansm konuşmacısı Yüksel PaZarkaya.
16.00-18.00 Zeynep Göğüş'ün yöneteceği 'Kadın ve
Siyaset' konulu panele Güldal Okuducu, fmren Aykut,
Lale Aytaman, Şirin Tekeli, Nevval Sevindi katılıyor.
18.00-20.00 Benno Bamard, M. Emin Yddınm, Cees
Priem ve Emile Brugman. Mehmet Çetin'in yöneteceği
panelde "Yakın Dönem Flaman Şiiri'ni tartışacaklar.