Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 OCAK 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
50. yılda ödüllendirilen bale sanatçılan, ilk kez takdir edilmenin gururunu yaşadılar
Sade, kısa, öz ve içten bir tören
ŞEBNEM SELIŞIK AKSAN
Ankara Balesi, Türkiye'de balenin 50.
yıbnı çok içten bir törenle kutladı. Bu tür
kutlamalar -hele baleyle ilgili olduğu za-
man- benim yüreğimi ağzıma getirir.
Çûnkü törenler, ritüeller koreografi sa-
natının başlangicmı teşkil eder. Bu de-
virde baleciler olarak bir kutlamayı or-
ganize edemiyorsak koreografi sanatını
da henüz beceremiyoruz demektir gibi
bir korku ve utanç duygulan içinde iz-
lerim bu kutlamalan. Bu sefer oldukça
sakin. güvenli ve duygulanmı sahvere-
rek izledim balemizin 50. yıl törenini.
Gönülden ve özveriyle düzenlenmiş bir
programdı. Sade, kısa ve öz. Temsil
programının çoğunluğu çağdaş Türk ko-
reograflann yapıtlanndan oluşuyordu.
50. yılında baleyi günûmüze bağlamak
daiyi bir seçımdi.
Elli yaşına geiebılmiş olmak, elli yıl-
lıkbir birikimi özümsemiş olabilmek ol-
gunluğu ve zarafeti bu tören sırasında
ödül alan ilk balecilerin yüzlerinden
okunuyordu. Emeklerinin karşıhğında
bır takdir, bir teşekkür belli ki insanlara
değerini hatırlatma oluyor. Genç kuşak-
lara bir gösterge, aynı zamanda saygı ve
şükranlannı sunabilme olanağı tanıyor.
Kimsenin bir gün ödül alacağını düşü-
nerek çalıştığmı sanrrayorum, ancak bu
sanatçılar ilk kez ödüllendınldiler ve o
kadar hazırlıksız bır biçimde gururlan-
dınldılarki gerçektenbirolgunluğaeriş-
tiklerini, benliklerinin genişlediğini,
kendilerini korumak için girdikleri ka-
buklardan artık çıkabileceklerini izle-
dim.
Temsil programında Uğur Seyrek'in
"Bolero'*su çarpıcıydı. Salon birdenbi-
re enerjiyle doldu. ltiraf etmeliyim ki sa-
bah operada dansçılann derslerini izler-
ken epey bir hayal kınklığı yaşamıştım.
Fizikler güzel. belli ki teknikleri şimdi-
rlli yaşına gelebilmiş olmak, böyle
bir birikimi özümsemiş olabilmek
olgunluğu ve zarafeti tören sırasında
ödül alan ilk balecilerin yüzlerinden
okunuyordu. İlk kez ödüllendirilen bu
sanatçıların artık girdikleri
kabuklardan çıkabileceklerini izledim.
ye kadar yetişmiş dansçılann çok üstürt-
de ve sağlam ama, gel gelelim kimse
dans etmiyor. pozdan poza geçen bir ta-
kım nefessiz, ruhsuz hareketler... Buna
sebep müzik mi, verilen hareketler mi,
dansçılann isteksizliğimi diye düşünür-
ken tahammül edemedim, çıktım. An-
cak gecenin sûrprizi aynı dansçılardı!
Uğur Seyrek'in atletik, sert, keskin ha-
reketleri dansçılan canlı kılmıştı. Ame-
rika'nın piyasaya sûrdügü gerilim film-
lerini anımsatan bir bale olmuş. Vur, kır
ve sürprizlerle dolu, içeriği olmayan, an-
cak insanı oldukça uyanık tutan hare-
ketli ve dinamik bir parça. Gûnûmûzün
popüler yaşamına uygun bir algılama di-
ye düşündüm.
Modern Dans Topluluğu rock yapıt-
lann parçalanndan oluşan bir pot purri
hazırlamıştı. Parçalar yerine modern,
teknik ağırhklı bir tüm eser görmeyi ter-
cih ederdim. Örneğin Beyhan Mur-
phy'nin parçasınin gelişimini merak et-
tim. Bu toplulukta dansçılann klasik for-
masyonlan moderne yaklaşımlannı ör-
tûlüyor ve neticede klasik ve modem i-
ki topluluk arasında bedensel ve zihin-
sel. yeterince farklı bir anlayış ortaya çı-
kamıyor.
Merih Çimencüer'ın "Fmrt'a AğK"
BASSO, konserlerine yann başlıyorKültür Senisi - Bilkent Mü-
zik ve Sahne Sanatlan Fakülte-
si bünyesinde sekiz yûz kişilik
salonda gerçekleştirdiği konser-
lerle izleyenlere unutulmaz da-
kikalar yaşatan Bilkent Senfoni
Orkestrası (BASSO), Akade-
mik Konserler Dizisi'ni Kış/Ba-
har *98 serisi ile sûrdürüyor.
Müzik ve Sahne Sanatlan Fa-
kültesi Dekanı Ersin Onay
BASSO'nun 1993 Eylül-1994
Mart döneminde bir repertuvar
orkestrası olarak tasarlandığını
ve o tarihlerdeki repertuvannın
da bir iki konser programıyla sı-
nırlı olduğunu söylüyor ve
BASSO'nun bugün 52 büyük
senfoni, uvertür, senfonik şiir,
suit, kapriçyo, senfonik çeşitle-
meler, konçerto gibi 185 senfo-
nik yapıt, 7 korolu başyapıt ve
dört opeTadan oluşan bir reper-
tuvara sahip olduğunu belirti-
yor. Onay, BASSO'nun aynı za-
manda özgün temalardaki kon-
ser-kayıt dizileriyle sanat yaşa-
mına aktifkatılımda bulunmak,
ıleri müzik beğenısini yaygın-
laştırmak, fakülte eğitimine
akademik kadrolaşmada kay-
nak sağlamak, diğer ülkelerle
sanatsal iletişime katkıda bulun-
mak gibi misyonlan üstlendiği-
ni vurguluyor.
Ülkemizin ilk özel akademik
ve uluslararası orkestrası olma
özelliğini taşıyan BASSO, bu-
güne dek verdiği başanlı kon-
serlerin yanı sıra uluslararası
festivallere katıldı ve festivaller
düzenledi. Repertuvannı dönü-
şümlü olarak seslendiren BAS-
SO, dördü yabancı olmak üzere
altı yapıtın dünya prömiyerini
gerçekleştirdi ve birçok yapıtı
Türkiye'de ilk kez seslendirdi.
• Bilkent Senfoni Orkestrası'nın Kış/Bahar '98 konserlerindeki şef ve
solistleri arasında Georg Fritsch, Mark Varshavsky, Gülsin Onay, Jean
Fournet, îdil Biret, Naci Özgüç, Alain Paris, Mikhail Voskresenski, Laurent
Korcia, Cem Mansur, Suna Kan, Alfred Michourine, Server Garniyev, Gürer
Aykal ve György Sandor yer alıyor.
BASSO'nun Kış / Bahar "98
serisi salı günü gerçekleştirece-
ği konserle başlıyor. Georg
Fritsch'in yöneteceği konserin
solisti ise viyolonist MarkVars-
havsky. Konserde C. De-
bnssy'nin prelude a l'apres mi-
di d'un faune, C. Saint Seans'ın
La min. Viyolosel Konçertosu,
F. Mendeissohn'un 3. Senfonisi
seslendınlecek.
Serinin ikinci konseri ise 20
Ocak'ta yine şef Georg
Fritsch'in yönetiminde gerçek-
leşecek.Piyanist Gülsin Onay'ın
solist olarak katılacağı konserin
progTamında Rachmaninorun
Re min. Piyano Konçertosu ve
J. Sibeuus'un 2 no'lu Senfonisi
yer alıyor.
BASSO şubat aymın ilk kon-
serini ise 10 Şubat'ta gerçekleş-
tiriyor. Şef Jean Foumet'nin yö-
neteceği ve piyanist İdil Biret'in
solist olarak katılacağı konser-
de Pierne'nin Ramuntcho Uver-
türü, Ravel'in Sol maj. Piyano
Konçertosu ve E. Chausson'un
Si b. maj. Senfonisi seslendiri-
lecek.
17 Şubat'ta gerçekleştirilecek
olan konseri şef Naci Ozgüçyö-
netiyor ve konserin solisti piya-
nist tdil Biret. Konser progra-
mında Beethoven'in Conolan
Uvertürü, Piyano, Orkestra ve
Koro için Fantezi ve 7. Senfoni
adlı yapıtlan yer alıyor.
Mart ayı konserleri ise şef
Alain Paris ve piyanist Mikhail
Voskresenski'nin solist olarak
katılımıyla 3 Mart'ta başlaya-
cak. Konserde H. BerBoz'un
Benvenuto Cellini Uvertürü,
Chopin'in Fa. min. Piyano Kon-
çertosu, Roussel'in 3. Senfoni-
si, Ravel'in La Valse yapıtlan
seslendirilecelc
r
Alain Paris'nin yöneteceği ve
Laurent Korcia"nm solist ola-
rak katılacağı konser ise 10
Mart'ta gerçekJeşecek. Konser-
de E. Lalo'nun Le Roi d'Ys
Uvertürü ve lspanyol Senfonisi,
Messiaen'in Les Ofrendes Oub-
lıe adlı esen, C. Debussy'nin La
Mer (Deniz). Üç Senfonik Tas-
lak isimli yapıtlan seslendirile-
cek.
17 Mart'ta Cem Mansur'un
yöneteceği konsere keman sa-
natçısı Suna Kan solist olarak
katılıyor. Konserde M.
Bruch'un Sol min. Keman Kon-
çertosu ve Mahler'in 5. Senfo-
nisi seslendirilecek.
Mart ayı özel konseri ise 24
Mart'ta gerçekleştirilecek. Alf-
red Michourine'in yöneteceği
konsere solist olarak ServerGa-
niyev katılıyor. Konser progra-
mında Şostakoviç'in Keman
Konçertosu ve Çaykovsld'nin 6.
Senfonisi yer alıyor.
Kış / Bahar Konserleri '98 se-
risinin son konseri ise 28 Ni-
san'da gerçekleştirilecek. Gürer
Aykal'ın yöneteceği ve piyanist
György Sandor'un solist olarak
katılacağı konserde Bach'ın
Toccata ve Fuge, Bartok'un 3.
Piyano Konçertosu. Enescu'nun
1. Romen Rapsodisı, Strauss'un
Güllü Şövalye Suiti, Bernste-
in'in Batı Yakasının Hikâyesi
isimli yapıtlan seslendirilecek.
adlı parçası da bana çok yapay gelen bir
duygusallık ve koreografık düzen içeri-
yordu. Türkiye'nin popüler televizyon
kültürünü yansıtan bir parça. Benim
zevklerime uygun olmayabilir ama bel-
li bir kesimin gerçeklerini yansıtıyor.
Herkes neyse o. Öncelik dürüst ve açık,
kendin olabilmektir. Taklitten gerçekle-
re doğru önemli bir geçiş dönemine gi-
rildiği kanısındayım.
'Vanmızı yoğumuzu vermelryiz'
Artık balemizin büyük anne ve büyük
babalan vardır. Ayla Ûnalbir çay sohbe-
ti sırasında "Yattığım yerde düşünüyor-
dum, artık vanmızı yoğumuzu hesap et-
meden verebilmeBjiz" diyordu. GüJen
Tekebaş Kültür Bakanlığı'nın verdiği
öğle yemeğinde bir anısını dile getirme-
si istendiğinde, Yeşilköy Okulu Ankara
Konservatuvan'na taşınırken, öğretme-
ni JoyNewton'ın onu trende yanında ya-
nrarak ve oyuncaklanyla oynatarak ge-
tirdiğini ve böylece ailesinden aynlığı-
nı unutturduğunu hatırlıyordu. Güloya
Aruoba Dame Ninette de Valois'nın ona
yıllar önce hediye ettiği bir tuvaleti tö-
ren sırasında giymişti. Ankara balesinin
yıllarca baş dansçılığını ve yönetmenli-
ğini yapan Hüsnü SunaL, Joy Newton'ın
1950 yılında gerçekleştirdiği Keloğlan
Balesi'ndeki rolüyle ilk baş dansçılığı
kendinin yapnğını bir Keloğlan sevim-
liliğinde dile getiriyordu. Bazılan heye-
candan konuşamıyordu ama hepsi bir
araya gelmenin. sevmenin, sevilmenin,
yaşanmışlığın doyumunu hissediyordu.
Yüksd Çapanoğhı ve Tadde Defiİctaş o-
tel lobisınde Engin Akaoğlu'nun ve eşi
Madde Hanım'la Engin'in ne kadar ya-
kışıklı ve güvenilir bir kavalye olduğu
konusunda anılannı dile getiriyorlardı.
Engin ise konuşulanlara gülümseyerek
geçiyor kanepe de torunuyla oynamaya
devam ediyordu.
Sevgi ve aşk, duyabileceği-
— miz en yûce duygudur şüphesiz.
Hoşgörü bu topraklarda yetiş-
miş Mevlâna'nın insanhğa ver-
diği en değerlı derstir. "Arükbu
değerkre bakabiüriz,önümüzde
yepyeni ufuklar açüryor" diye
düşündüm. Korkmadan, mûda-
faaya geçmeye gerek görmeden
birbirimizi dinleyebilir, izleye-
biliriz. "Bo sefer senin dediğini
deneyefim" diyebiliriz. Kaybe-
decek bir şeyimiz olmadığmı,
çünkü benliğin aşılabildiğini
görebilmeliyiz. Ben de ödül
alan meslektaşlanm kadar gu-
rurlandım. Buelli yıllıkbirikim-
de herkesin az çok payı vardır..
sadece senin ve benim emekle-
rimiz değil, adını anmakla biti-
remeyeceğimiz daha niceleri-
nin, acı tatlı anılanmızı yaşadı-
ğımız, kapanmış, yok olmuş
stüdyolann, artık ses veremeyen
piyanolann da hakkj vardır.
Kumpanya 'dan 'Vınlamanın Binbir Yolu'
Kûltür Senisi - Kumpanya, iki yılı
aşkın süredir üzerinde çalışmakta oldu-
ğu 'Vınlamanın Binbir Yolu' isimli oyu-
nu 16 Ocak'tan ıtibaren sahnelemeye
başlıyor. Oyun cuma ve cumartesi gün-
leri saat 20.00'de Kumpanya Sahne-
si'nde izlenebilir. Kerem Kurdoğhı'nun
yazdığı ve yönettiği oyunda Metin Ak-
şahin, Bflge Arat, Ahmet Beyazrt, Övül
Avkıran, Deniz Erbaş, Serap Erincin,
Nadi Güler, Burhan Okmen, Suna Su-
ner, Duygu Seda Tomru. Müslüman
Uzun, Neslihan Yurtsever rol ahyorlar.
Müziklerini Mehmet Nemrutiu'nun,
dekortasanmını Kerem Kıırdoğlu'nun,
kostüm tasanmını NazErayda'nın yap-
tığı oyunda Deniz Erbaş, Hatice Y\ırt-
duru da asistanlık görevini üstlenmiş.
56 uçuşan sahne aracılığıyla anlatı-
lan, ilk bakışta birbiriyle alakasız gibi
görünen, ama aslında aynı temel mese-
leyi farklı şekillerde ele alan, aynı kong-
rede birlikte yola çıkan, dört akıl dışı
öykünün anlatıldığı oyunda, dışan çık-
maya çalışan iki kişi, bir orospular
kongresi, aslında çok meşhur iki böcek
olan Profesör'le Asistan'ın tarih ve fel-
sefı hesaplaşması, kendilerine verilmiş
bir projeyi uygulamaya çalışan iki mon-
• Kumpanya, yeni oyunuyla
şu anın toplumsal
koşullanyla kısıtlanmış
hayal gücümüzü tekrar
harekete geçirmek için, bu
kez kendi ütopyasını
yaratmaya karar vermiş.
tajcı ve tüm bu öykülerin arasında do-
laşan bir kitap satıcısı, bir işadamı ve bir
anne-oğul'un öyküsü anlatılıyor.
Oyunun yönetmeni Kerem Kurdoğ-
lu bu projeye bir önceki oyunu 'Hari-
tadan Naklen Yaym'm son sahnesinde
gelinen noktayla başladığını söylüyor.
Haritadan Naklen Yayın'da toplumsal
bilincin daha yaşanır bir dünya yarata-
bileceğine artık inanılmadığı, bireyin
toplum ve tarih içindeki yön duygusu-
nu yıtırdiğı, sermayenin sermayedar-
dan bağımsızlaşıp kendi kârlılığını
maksimize eden mekanizmalar kurarak
uygarhğı biçimlendiren tek önemli güç
haline geldiği bir dönemin, eğlenceli a-
ma kötümser bir çözümlemesi sunul-
muştu. Oyun hiçbir zaman gerçekleşti-
rilemeyecek ya da bulunamayacak ol-
sa bile daha insanca alternatifler hayal
ederek bun'arı gerçekleştirmeye çalış-
manın insan onuruna uygun tek varo-
luş biçimi olduğu noktasma gelineTek
soyut bir ütopya sahnesiyle de sona er-
mişti.
"Gerçekten başkatûrlü bir dünyaya-
ratmak mümkün müydü?" sorusuyla
hesaplaşmanın önemli bir sorumluluk
olduğu fıkrinden yola çıkan Kumpan-
ya Tiyarrosu'nda şu anın toplumsal ko-
şullanyla kısıtlanmış hayal gücümüzü
tekrar harekete geçirmek için şimdiye
kadar yazılmış tüm ütopya metinlerini
hatırlatan bir oyun yapılmasına karar
verilmiş. Ancak tüm kadroyla birlikte
gerçekleştirilen okuma çalışmalan ve
tartışmalar sonucunda farklı bir nokta-
ya gelen ve yaratılmış en önemli ütop-
yalann çoğunda insanı özgürleştirici bir
umut yerine, yaşamı karabasana dönüş-
türen totaliter bir tasanmm hâkimiyeti-
ni bulan Kumpanya Tiyatrosu, bu defa
kendi ütopyasını yaratmaya karar ver-
miş. Oyunda ütopya metinlerinin genel
bir özelliği sayılabilecek olan "herkes
için mükemmel bir toplum tasansı sun-
ma" iddiası, gerek düşünsel, gerekse
estetik düzlemde kmlmaya çalışilmış. Oyunu Kerem Kurdoğlu yazdı ve yönetti.
Balenin başlangıa
6 Ocak 1948 tarihinde resmi
açılışını yapan Yeşilköy Bale
Okulu birçok yazar tarafmdan-
kendim de dahil olmak üzere-
Türkiye'de bale sanatının baş-
langıç tarihi olarak kabul edilir.
Yeşilköy'de devlet desteğiyle
faaliyete başlayan bu okul; Dev-
let Balesi'ni, Türkiye'de köklü
bir biçimde bale sanatını ve ge-
leneğini kurma amacıyla açıl-
rruştır. Balemizin ve aynı za-
manda Ingiliz Kraliyet Bale-
si'nin kurucusu Dame Ninette
de Valois,Türkiye'ye bu neden-
le ve bir otorite olarak davet
edilmiştir. Söz konusu sanat da-
lı en az 8 yıllık akademik bir
eğitimi ön gördüğü için öncelik-
le okul açılması işine ağırlık ve-
rilmiştir. Atatfirk'ün evrensel
boyutlarda kendini kanıtlama-
sım arzuladığı Türkiye sanat
dallanna attığı ilk adımlanm,
Carl Ebert, Paul Hindemith gi-
bi dünya çapında otoritelerin
öncülüğünde ve önce akademik
eğitimin yapılabileceği konser-
vatuvarlann kurulmasıyla at-
mıştrr.
Türkiye'de balenin bu tarih-
ten önce de bir başlangicı var-
dır. Her oluşumun bir başlangı-
cı olduğu gibi. lstanbul'a 1921
yılında bir Rus göçmeni olarak
gelen Krassa Arzumanova
uzun yıllar özel okulunda ders-
ler vermiş, temsiller düzenlemiş
ve Yeşilköy'de açılan okula ka-
biliyetli bazı öğrencilerini de
kazandırmıştır. Atatürk'ün ken-
disini Ankara'ya çağırarak bu
konuda fikrini aldığı, Dame Ni-
nette de Valois'nın da kendisiy-
le görüştüğünü biliyoruz. Esa-
sen konservatuvann Ankara'da
kurulmasına karşın, bale oku-
lun un Istanbul'da kurulmasının
nedenini, bir dünya kenti olan
Istanbul ve halkının evrensel
kültüre daha açık olması ve
Krassa Arzumanova'nın uzun
bir süredir bale dersleri vererek
hazırlayıcı bir birim oluşturmuş
olmasına bağlanm.
Anıtkabir'den, ödül törenine
ve temsil programından resep-
siyona kadar uzanan Ankara
programı gerçekten sımsıcak ve
aksaksız geçti. lstanbul'a içim
sevgi ve ümit dolu döndüm..
emeği geçenleri kutlanm. Daha
nice elli yıllara...
BU AgAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Ölümönün 25. Yılında
Sabahatün
Eyuboğlu'nu Anarken...
Sabahattin Eyuboğlu'nu 13 Ocak 1973'te yi-
tirdik. Geçen 25 yıl, düşün ve sanat yaşamımız-
daki Eyuboğlu gerçeğine unutulmanın gölgeleri
düşmedi.
Bu çeyrek yüzyıl boyunca tanık olduğumuz ile-
ri geri çatışmalannda kitaplanmız da tutuklandı,
ateşe de verildi belki, ama örtülü faşizm almak is-
tediğini alamadı bizden.
Koparamadıklannın başında özgür insan olma
bilincimiz.
Tanıdığım Sabahattin Eyuboğlu bu bilincin sim-
gelerinden biri oldu yaşamı boyunca.
Kaynağını bilgeliğinden alan denemelerine ba-
kalım:
Özgür insanlara özgü düşünme genişliğini gö-
receğiz.
Dilimize kazandırdığı yaprtlara bakalım:
Shakespeare'leri, Montaigne'leri, Rousse-
au'ları, Babeuf'leri göreceğiz.
Ana damar aydınlanma öncüleri, onca yüzyıl ön-
ce yaşayan çağdaşlarımız.
Toplumsal/siyasal eleştiri yazılarına bakalım:
Paıiamento çoğunluğuna kurban edilmeyen de-
mokrasi özlemini göreceğiz.
Sabahattin Eyuboğlu Fransa'da öğreniminiî ta-
mamlayıp yurda döndüğünde (1932) Istanbul Üni-
versitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebi-
yatı Bölümü'ne atanmıştı. İlk yazılannı Ağaç ve
Kültür Haftası dergilerinde yayımladı. Sonra Hil-
mi Zrya Ülken, Nurullah Ataç, Muzaffer Şerif
Başoğlu ile birlikte "İnsan"dergisinin yönetimine
katıldığını görüyoruz.
Kalıplaşmış değer yargılanna karşı olabilirleri
aramak...
Eyuboğlu'nun "İnsan"daki yazılarında yapmak
istediğini böyle özetleyebiliriz.
Bu evresinde "Namık Kemal ve Manzum Nesir"
başlıklı yazısında ilk kez "manzum nesir" kavra-
mını tartışarak şiire aykın gördüğü yapı öğeleri
üzerinde duran O'dur.
Eyuboğlu'nun 1945'ten sonraki çalışmalarını
Çağdaş Türk Edebiyatı'nda şöyle değerlendirmiş-
tim:
"7948 de Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Ri-
fat, Abidin Dino ile birlikte 'Yaprak' dergisi hare-
ketine katılan Eyuboğlu, bu dergide çıkan 'Üç
Yol' adlı yazısında edebiyatımızda hiçbir geri kuv-
vetin durduramayacağı ileriemeler olduğunu ya-
zarak 'dünyayı tanıma, kendimizi tanıma, kendi
dilimizle yazma' yollanndan geri dönülemeyece-
ğini vurgular. Çünkü ümmet ve imparatorluk ça-
ğı ile bütün ilgilerini kesen bir toplum çağdaş uy-
gariık ölçütleri kazanmıştır. Eskinin çağdışı kunım-
lan karşısında nesnel kalmak da dünyayı tanıma
zonjnluluğu da bu uygahık ölçütüne bağlı doğal
bir gereksinmedir.
Bu nedenle dünyayı tanıma çabamızı sınıhan-
dırmak isteyenler eski ayncalıklara, biçim değiş-
tirerek sahip olmak isteyenlerdir. Ülkemızi tanıma
bilincini de kötüye alanlar, damgalamak isteyen-
ler vardır. Onlara karşın 'İnsan ancak bildiği bir
hali degiştirebilir' ilkesine inanarak, 'Köylü çoğun-
luğumuzun perişanlığını görmek zorundayız. Ken-
di dilimizle yazmak da ulus olarak gelişmemizin
ana koşullarındandır. Ancak çoğunluğun diliyle
kendini anlatan bilgi hareketlidir. Ancak çoğunlu-
ğa ulaşan edebiyat yaratıcıdır'
Sabahattin Eyuboğlu, 1950'lerden sonraki ya-
zılannda eski Ânadolu uygariığını tüm geçmişiyle
benimseme zorunluluğu üstünde durarak 'Halkı-
mızın tarihi Anadolu'nun tarihidir' diye yazar. Hi-
titlerin, Frigyalılann, LJkyalılann, Karyalılann yarat-
tıklan uygariıklann kendilehnden sonra gelenler
üzerindeki etkilehni göstererek bugün de yaşayan
değerleh araştınr. Ortaya kor.
Bu konuda yazının işlevini tamamlama amacıy-
la 'Hitit Güneşi' gibi fılmleryapar.'Anadolucu' ola-
rak tanınan Prof. Mükrimin Halil Yinanç, Prof.
Remzi Oğuz Ank gibi tarih ve arkeoloji uzman-
lannın, Anadolu'ya yerieşen Türklerin kısa süre
içinde Hitit ve Frig kökenli yehi halkla birleştikleri
yolundaki görüşlehni paylaşır. Yeni bulgularla ge-
liştirmeye çalışır.
Sabahattin Eyuboğlu, Yunus Emre, Ömer
Hayyam, Pir Suttan Abdal, La Fontairte, Char-
les Baudelaire, Halikarnas Balıkçısı, Sait Faik,
Orhan Veli gibi sanatçılar üzerindeki yazılannın
yanı sıra dil, edebiyat ve özellikle şiiri konu alan
incelemeler de yazdı. Bu yazılardan 'Şiirin Yapısı'
başlıklı dizinin divan, halk ve Fransız şiirierinden
verdiği örneklehe anlam, bildirge, öz, biçim, dil,
us gücü, imge, yapıya özgü nitelikler, bütünleş-
me vb. sorunlara ilişkin görüşleriyle, çalışmalan
arasında önemli biryeri vardır."
27 Mayıs'tan sonra 147'lerden biri olarak kür-
süsünden aynlmak zorunda bırakılışının yarattığı
duyarlılıkla koltuğumda dergilerden derlediğim ya-
zıları, evine gittiğim zaman tanıdığım Eyuboğlu,
Babeuf'ün "Devrim Yazılan"kitabındandolayı yar-
gılandığı mahkemede yargıç karşısında da aynı
kişiliktir. Bu kişilik, 12 Mart cezaevlerinde kendisi-
ni mavi yolculuklara çıktığı "Hüm'yet" teknesinde
Anadolu insanının türkülerini söylerkenki kadar
özgür duyabilmişse, bulunduğu yerdeki değerle-
rin sağlamlığından ötürü duymuştur.
Meıtıaba Eyuboğlu, merhaba!
Aziz Nesin Emek OdüHeri
İKühürServisi-l-lOMayıs 1998 tarihleri arasında
onuncusu gerçekleştirilecek olan Ankara Uluslararası
Film Festivali'nin 'Aziz Nesin Emek Ödülleri' belli
oldu. Ödüllere, sinema ve tiyatroya uzun yıllar emek
vermiş olan sanatçı Nejdet Mahfi Ayral ile, Türk
sinemasının çok önemli yapıtlanmn arşivlenerek
korunmasında. sinema tarihçileri ve sanatçılanna
destek sağlamada birinci derecede rol oynayan
Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-Televizyon
Merkezi layık görüldü. Aziz Nesin Emek Ödülleri
seçimini, Dünya Kitle Iletişimi Araşhrma Vakfı
Yönetim Kurulu ve Festival Yürütme Kunılu üyeleri
birlikte gerçekleştiriyorlar. Ödüller, 1 Mayıs tarihinde
yapılacak olan açılış töreninde sahiplerine sunulacak
10. Ankara Uluslararası Film Festivali'nin
düzenleyici kuruluşlan arasında bu yıl ilk kez TC
Başbakanlık Tanıtma Fonu da yer alıyor. Festival
aynca Avnıpa Topluluğu'nun çeşitli birimlerinden de
ilk kez bu yıl destek alacak. Bu destek nedeniyle
festival sırasında çeşitli toplantılar ve etkinlikler
düzenlenecek.