Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 1998 CUMARTESİ
HABERLER
Emekliliğini değerlendiren Yekta Güngör Özden, hiçbir partiden çağn almadığını söylüyor
'Siyaseti diişünmüyorıım'MİYASE İLKMJR
Emeklı olalı hepı topu 10 gün oldu.
Ama hâlâ ilgi odağı. Anayasa Mahke-
mesi üyeliğine seçildiği günden beri
gerek konuşmalan, gerekse siyasi li-
derlerle girdiği polemikler gündemden
hiç düşmedi. Başkanlık görevine seçil-
diğinde sevinenler kadar kara bağla-
yanlar da oldu. Daha önceki Anayasa
Mahkemesi Başkanı'nın adını sadece
yargı mensuplan ve siyasiler bilirdi.
Yekta Güngör Özden adını Anado-
lu'nun en ıssız köşesindeki çocuk bile
biliyor. O, kimine göre din düşmanı. ki-
mine göre çok konuşan asker kafalı bir
Kemalist. kimine göre ise laik ve de-
mokratik cumhuriyeti savunan inançlı
bir Atatürkçü.
Siyasetçilere sorarsanız "siyasetyap-
maya meraklT bir yargı mensubudur
Yekta Güngör Özden. Daha görev sü-
resi dolmadan gıyabında solu birleştir-
me misyonu biçildi kendisine. Emekli
olur olmaz politikaya atılacağı yönün-
de açıklama beklendi. Ama buna pek
niyetli görünmüyor. En azmdan şimdi-
lik. Erbakan dışında hiçbir siyasi lider
tarafından kendisine geçmişteki görev-
lerinden dolayı ne bir teşekkür eden,
ne yeni yaşamında başanlar dileyen ne
de partisine "buyur" eden ohnuş. Siya-
sete girmek için çağn beklediğinden
değil, basit bir nezaket kuralının diğer
siyasi liderler tarafından atlanmış ya da
bilinçli bir şekilde yerine getirilmemiş
olmasına içerlemiş. Buna bir de um-
madığı bazı teievizyon kanallan ile ga-
zetelerde kendisiyle ilgilı yer alan na-
hoş yorumlar da eklenınce "yalnız bı-
raktfdım" duygusuna kapılmış gibi gö-
ründü bize. Oysa söyleşi boyunca da-
kikada üç telefon, iki kapı zili çalıp dur-
du. Faks cihazı ise full-time çalıştı. Ara-
yanlardan kimisi geçmiş hizmetlerin-
den dolayı teşekkür ediyor, kimisi bir
toplantıya ya da yemeğe davet ediyor,
kimisi politikaya ne zaman gireceğini
soruyor, kimisi de bir gün önce kaza ge-
çirip kolunu ve kaburga kemiğini kıran
kızına geçmiş olsun dileklerini iletiyor-
du. Bunca ilgiye rağmen "yalnızhkduy-
gusu" nasıl açıklanabilir? "Gönül um-
duğu yerden küsermiş" sözü belki bi-
raz yardımcı olur açıklamaya Arayanı
soranı çok.. ama umulan yerlerden he-
nüz ses yok.
Talihsiz bir günde randevulaşmışız.
Söyleşi yapılalacağı günün bir gün ön-
cesinde kızı kaza geçırmiş. hastanede
yatıyordu. "tsterseniz erteteyelim" de-
memize katşfrı nezaketınden "Ne mü-
nasebet, ta Istanbul'dan buralara ka-
dar geldiniz. Sizi bir daha yormayaüm"
dıyerek önerimızı reddettı. Hiçbirsoru-
da yüzünü ekşitmedi. "bunu geçelim"
demedı. Sorulanmıza verdiği yanıtla-
nn virgülüne dokunmadan aktanyoruz.
'Yaptıklarım doğruydu'
- Emekliliğiniz de başkanlıgınız ka-
dar tartışıldı. Genellikle emekli olan ki-
şi için hüzünlü bir \eda töreni düzenle-
nir ve sonra unutulur. Ama siz emekli
olalı bir haftayı geçmesine karşın hâlâ
ilgi odağısınız. Emekli oluşunuz niçin
bu kadar ilgi topladı acaba?
Özden: - Emekliye aynlırken kendim
bir hüzün duymadım. Tersine sevin-
dim. Çünkü çok yoruldum. çok yıpran-
dım, çok yanlış anlaşıldım ve çok yal-
nız bırakıldım. Bütün bunlardan kurtul-
duğum için rahat aynldım. Beni seven-
ler üzüntülerini yansıttılar, onlan da te-
selli ettim. Ama öyle algıladım ki, ulu-
sumun büyük çoğunluğu kendisi için
çalışanlan. sevdiklenni yalnız bırak-
mıyor. Benim bir yanıldığım nokta bu
olmuş demek ki, onlann çok iyi uğur-
lamalan oldu. Gazeteciler bir, sanatçı-
lar iki, eğitimcıler üç ve son olarak da
mahkemem tören niteliğinde toplantı-
larla beni yeni yaşamıma uğurladılar.
Tabii yeni yaşamımda bunlar bana güç
verdı, yaptıkJanmın yanlış ve boşuna
olmadığinı gösterdi.
- Deminki siteminiz kime ya da kim-
lerekarşıydı? 'Yalnızbırakıldım' dedi-
niz. Hangi konuda, kimler tarafından
yalnız bıraküdınız? Bunu biraz açar mı-
sınız?
Özden: - Bizim ülkemizde insan hak-
lannı ve demokrasiyi tam algılayama-
yan bir sürü insan var. Demokrasiyi ku-
ralsızlık, insan haklannı da her istedi-
ğini yapmabilme hakkı sanan bir ay-
F
ekta Güngör Özden, bugünkü koşullarda siyasete girmeyi
düşünmediğini, aynca iki sol partinin bazı milletvekilleri ve
tabanı dışında bu yönde bir çağn da almadığını açıkladı.
Nezaket kurallarını hatırlayan tek liderin Erbakan olduğunu
hatirlatan Özden, diğerlerinin tutumunu "Son zamanlarda benim siyasete girerek
sol partilerin liderliğine oynayacağım senaryolan konuşuluyor ya, bundan
endişelenenler var" şeklinde değerlendirdi.
mazlık söz konusu. Ben yargıç olarak
görevimin gereklerini büyük bir özen
ve duyarlılıkla yerine getirmeye çahş-
tım. Onun dışma çıkmadım. Ozel ya-
şamımda olsun, çalışma yaşamımda ol-
sun hiyerarşik nitelikle bağdaşmayan
birdurumun içensine girmedim. Bütün
yaptıkJanmı sadece yargıç olarak değil,
bir yurttaş sorumluluğunun gereği ola-
rak. Türkiye'yi Türkiye yapan ilkeleri,
Atatürk ilkelerini, laikliği, yargı bagım-
sızlığını, demokrasiyi, insan haklannı
savununca ve bunlara yönelik saldın-
lan eleştirince 'st-
yaset yapıyor' suç-
lamasına maruz
kaldım. En yakın
arkadaşlanmdan,
düşünceme yakın
sandığım yazarlar
tarafından bile çok
konuşmakla suç-
landım. Peki benim
konuşmalanmın
hiçbirisinde önü-
müze gelme olası-
lığı olan konular
olmadığına, her şe-
yi söyleme özgür-
lüğü bulunduğuna
göre, daha iyi bir
anayasa için ko-
nuşmamın ne zara-
n var? Efendim
konsere gidiyor-
muşum, sergilere
gidiyormuşum di-
ye kınadılar. Yok
ressamlar bana tab-
lo hediye ediyor-
muş. Bir de şöyle
bir durum var; bir
toplantıya gidiyo-
leri'nin avukatıyım, ODTÜ Talebe Bir-
liği'nin avukatıyım, CHP'nin a\iıkatı-
yım, İnönü ve Ecevit'in avukatıyım, U-
lus gazetesinin ve aynı zamanda OD-
TÜ'nün avukatıyım. Üniversite tahrip
edilmiş, yakılmış, yıkılmış. Solcu
gençler yaptı diye üniversitenin hakkı
aranmayacak mı? Solcu gençlere karşı
olsam talebe birliğinin avukatı olmam.
Birkaç tane çizgi dışına çıkan, teröre
kayan genç olmuşsa ve ben onlann tah-
ribatına karşı kamunun mahnı savun-
muşsam, daha doğrusu görevimi yap-
rum, orada bulu-
nanlar benim ko-
nuşmalanmın beş-
te birini yanlış. söz-
cükler seçerek ve-
riyorlar. Gerici basın, benim söyledi-
ğim güzel olmasa bile dogru sözleri
çarpıtıp veriyor, düzeltme gönderiyo-
rum. Onlar yayımlamıyor.. ama benim
düşünceme yakın olan gazeteler de ya-
yımlamıyor. Veya onlar eleştirirken bi-
zimkiler de eleştiriyor. Bazan da onlar
eleştirirken bıze yakın gazeteler 'Sü-
kut ikrardan gelir' dercesine hiç ses çı-
karmıyor. Bu gibi durumlarda hep yal-
nız bırakıldım.
- Ama bugün etrufınızda sizi seven
büyük bir kitle varsa, herhakle sizin se-
sinizi, basının geniş kitletere ulaşürma-
sı sayesinde olmadı mı?
Özden:-Öyle değil. Halk bunu bili-
yor. Salonlarda beni dinleyen yüzler,
binler anladılar ama, basın anlamadı.
Emekli olduktan sonra bile gerici olma-
yan bazı basın or-
ganlannda bile
geçmişime yönelik
uydurma olaylar,
çirkin ve düzmece
hikâyeler anlatılı-
yor. Gerici basının
saldınlan yetmi-
yormuş gibi bir de
diğerleri hedef ola-
rak beni seçti.
Yekta Güngör Özden adını Anadolu'nun en ıssız köşesindeki çocuk bile biliyor. O,
kimine göre din düşmanı, kimine göre çok konuşan asker kafalı bir Kemalist, ki-
mine göre ise laik ve demokratik cumhuriyetisavunan inançk bir Atatürkçü.
mışsam nedeh sola ve-sblcu 'gençlere
karşı olayım? Üniversiteyi yakıp yıkan-
lann avukatı olunca iyi avukat, onlara
karşı kamunun malını savununca kötü
avukat mı olunuyor? Aynca avukat, kö-
tü kadının da avukatı olabilir, hırsızın
da katilin de. Avukat hırsızlığı savun-
maz, hırsızı savunur. A\
r
ukat katilliği
savunmaz katili saviinur. Buniarda kül-
tür de yok. Ondan sonra yazının deya-
mında "Efendim Yekta Güngör Öz-
den 'in hakkında daha çok şe\ söylene-
cek" diyor. Benim dokunulmazlığım
yoktu ki... Yani ben başkanım diye sus-
tular mı? Hiç sinirim bozulmaz benim..
dayanıkhyımdır. Ne biliyorlarsa yaz-
sınlar.
- Yazıldı da zaten. Sizin 12 Eylül dar-
becilerini destekleyen mektuplar gön-
dım. Mektubumda Evren'e "Saym" di-
ye hitap etmem onu övmem anlamına
mı gelir? Içeriğine baksmlar. Bugün ba-
smda, politikada, sanat alanmda bir sü-
rü kahramanlar orta yerde dolaşıyor.
Onlar benim yazdığımın onda birini
yazmışlarmı? Benim yönelttiğım eleş-
tirilerin yirmide birini o dönemde ye-
rine getirmişler mi? Askerleri övsem.
destek çıksam beni atmaya kalkışmaz-
lardı. Beni 12 Eylül'de atmaya kalktı-
lar.
- Kim atmaya kalkü 12 Eylül'de sizi?
Özden: - Asker-
ler. Bakın ben ken-
di imzamla 32 tane
yazı yazdım. Bu
yazılanmı dosya
yapıyorlar, Büient
Ecevit'in imzasız
olarak yazdıklannı
da ben yazdım sa-
nıp ekJiyorlar ve
"Bu adamı atın"
deyip Milli Güven-
lik Konseyi'ne ge-
tirdiler.
- Sizin atdmanızı
talep eden özellikle
bir isim var mı?
Özden: - Var ta-
bii.. Necdet Ünığ.
Genel Sekreter ola-
rak dosya hazırla-
yıp vermiş. Ama
hiçbir şey yapama-
dılar. Tanıklanm
var. O zamanın
Anayasa Mahke-
mesi Başkanı Ah-
met Hamdi Boyacı-
oğlu bu olayın en
yakın tanığıdır. So-
run da anlatsın.
Şimdi bakın; bir
başkası da MGK'yi
tebrik ettiğimj ya-
zıp durdu. Etme-
zden, Türkiye'de insan haklan ve
demokrasiyi tam anlayamayan bir
sürü insan olduğunu belirterek
"Demokrasiyi kuralsızlık, insan
haklannı da her istediğini yapabilme hakkı sanan
bir aymazlık söz konusu" dedi.
o
'Haksız suçlamalar'
-Evet son günlerdegeçmişinize yöne-
lik bazı iddialar gündeme geldi. Bunlar-
dan bir tanesi de ODTÜ'de öğrencilerin
karşısında üniversitenin a\ukatlığını
üstlenmeniz gibi. Bu olayın doğruluk
derecesi nedir?
Özden: - Bunu yazan gazeteci çok
çirkin ifadeler kullanıyor. Kendi kafa-
sında bir imaj var onun ve bana yakla-
şacak düzeyde insan değil bunlar. Ko-
nuşamıyorlarbenimle, görüşemiyorlar.
Ikinci cumhuriyetçilik ve entellik adı-
na bunlan yapıyorlar. Söylediği dö-
nemde ben Sosyal Demokrasi Dernek-
derdiğiniz yolunda da iddalar çıkmıştı
daha önce basında.. hatırlarsanız—
Özden: - Yok.. bu da yalan. Hem de
şerefsizce yalanlar. Yalanın kuyruklu-
su vardır da işte bu kuyruklusunun da
daniskası. Birkere Anayasa Mahkeme-
si Başkanı ve Başkanvekili orduya gü-
nübirlik mektup yazdılar. Kınadılar.
"Size ancak demokrasiye geçiş sözünü-
zü yerine getirmeniz için yardımcı olu-
ruz" dediler. Belgelerini birazdan size
göstereceğim. Ben 32 tane.. hazırlanan
Anayasa aleyhine makale yazdım. Kim
sesini çıkardı o günlerde soranm. İki ta-
ne Evren'e hitaben eleştiri mektubu
yazdım. Onlan da kitabımda yayımla-
dim tebrik. Tersint.; MGJ4 üyeleri hü-
kümet de olmadığından Meclis'te Ana-
ya Mahkemesi üyelerinin önünde de-
mokrasiye geçiş andı içtiler. Eee.. na-
sıl ve ne zaman tebrik etmişiz karde-
şim!.. Yazsınlar. Şerefli, namuslu adam
yalan söylemez. Yer ve tanık göstersin-
ler o zaman. Ben o dönemde Milliyet'te
"Adalet Partisi'nin zorla el konulan bt-
nasında oturmayız" diye yazdım.
"Dünyanın hiçbir yerinde sanıklar yar-
gıçlan seçemez" dedim.. Köşk'te kav-
ga çıktı. Niye bunlan unuttular vermi-
yorlar şimdi.
Özal'la çok kapıytık'
- Anılannıza biraz dönmek istiyo-
rum. Sizinle en çok uğraşan ya da sizi
uğraştıran siyasi li-
der kim oldu?
Özden: - Turgut
Özal. O da sonra-
dan yakınlanna
"Geç tanıdım. iyi
adammış" demiş.
Yalansa onlann
boynuna. Ben kim-
senin övgüsüne ve
yergisine aldır-
mam.
- Özal'la en çok hangi konularda ka-
pışmıştınız?
Özden: - En çok yabancılara mülk
satışı konusunda kapıştık. O zaman ben
üyeydim. Satışı iptal edince Özal,
Çin'de demeç verdi ve "Anayasa Man-
kemesi'nin iptal karan yanlış. Böyle bir
uygulama Çin'de bile olmuyor" dedi.
Ben de Çin'ın anayasasının başka, Tür-
kiye'nın anayasasının başka olduğu
söyledim. Ondan sonra da "Yekta
Bey'in aklı ennrjor" dedi. Ben de "Ki-
min aklının neye erdiği beUi oluyor" de-
dim. Kararname ile Anayasa Mahke-
mesi'ne gelme durumu olan, anayasa
dili ile söylersek, aday durumda olan
yüksek mahkeme başkan ve üyelerine
Anayasa Mahkemesi üyelerinden faz-
la para verdi. Anayasa Mahkemesi'nin
anayasal dengesi bozuldu. Kararname-
yi o zaman tersine çevirdik. Bir dör-
düncü olay, Özal "Biz yasa yapıyoruz,
sonra o yasa Anayasa Mahkemesi'nde
kazaya uğru^r" dedi. Ben de dedim ki,
"Yasalar Anayasa Mahkemesi'nde ka-
zaya uğramıyor- tersine,Anayasa Mah-
kemesi devletin kazaya uğramasım ön-
lüyor." En sonuncusu da.. süresi üç yıl
eksik olan bir yardımcı doçenti.. son-
radan profesör olmuş birini Anayasa
Mahkemesi'ne atadı. Onu mahkemeye
sokmadık, ondan ka\ ga çıktı. Beni Yü-
ce Divan'a göndermeye çalıştı olmadı.
Daha özel konuşmalanmız var ki, on-
lar da ayn.
- Bu özel konuşmalarda kamuyu ilgi-
lendiren önemli bölümler var mı?
Özden: - Elbette var. Bıze geldi. Gü-
neydoğu'da ve Irak'ta Kürt Federasyo-
nu'nun kurulması yönünde tartışmala-
nmız oldu.
O. Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt
Federasyonu'nun Türkiye için zararlı
olmayacağını bize söyledi. Ben de o
zaman atıldım ve "Irak'taki Kürtler
akıllı da bizdekiler akılstz mı? Tüıid-
ye'vi nereye götürmek istediğinizin far-
kında mısımz" dedim. Sonra arkadas-
lar da müdahale ettiler. Lozan, Sevr
karşjlaştırmalan gündeme geldi.
- Ozal'ın başka enteresan talepleri ol-
du mu sizden?
Özden: - Valla.. rahmetli aklına gel-
diği gibi konuşuyordu işte.
çiller. özal'a benziyor'
- Özal'dan sonra Çiller'le çok ugras-
tmız. Ikisi de biraz birbirine benziyor
galiba. Siz de aynı fildrde misiniz?
Özden: - Çok doğru. Bir gün bir si-
yasetçi dostum bana farklı cinsiyette
olmasına karşın aynı elbisenin giydiri-
lebileceğini söylemişti. Gerçekten de
ikisi aynı kişilikte. Birisi erkeği, öteki
dişisi.
- Erbakan Hoca her ne kadar sizi kut-
ladıysa da cmckli>c aynlmaıuzdan do-
layı çok sev inçlidir.. öyle değil mi?
Özden: -Ama burada hakkını da ver-
mek lazım. Siyasi liderler içinde neza-
ket kurallanna uyan tek lider de o ol-
du. Önemli olan nezaket. Erbakan'dan
başka hiçbir siyasi partilerinin deneti-
mini yapan bir kururhun eskibaşkanı-
na.^Hayırlıolsun'' dileğınde bulunma-
dı. Onun bu nezaketi göstermesi ente-
resan.
- Diğer parti Kderierinden,özellikle i-
ki sol partinin liderinden bu yönde bir
mesaj ya da teşekkür almadınız mı?
Özden: - Hayır. Miyase Hanım, Tür-
kiye'de konuşulacak çok şey var. Niye
böyle davranıyorlar biliyor musunuz?
Son zamanlarda benim CHP'ye geçip
liderliğe oynayacağım, DSP'ye geçip
liderliğe oynayacağım, ya da iki parti-
yi birleştirme misyonunu üstleneceğim
yolunda endişeler \ e öneriler var. Bu i-
ki partinin kimi yöneticilerinde bu tür
endişeler var; bu arada da yurttaşlardan
ve iki partinin bazı milletvekillerinden
öneriler var. Şimdi bunlar benim gibi
birinin kendileri için tehlikeli olduğu-
nu sanan yüz vermediğim insanlar ta-
rafından sömürülüyor. Bu yönde dedi-
kodular ve senaryolar gıyabımda yazı-
lıp çiziliyor.
- Ancak bu iki partiden bazı milletve-
killeri böyle bir senaryo üzerinde çalışı-
yoriar ve bunu bazı kesimlere de açıkh-
yoriar. Bu pek de bir basın dedikodusu
sayümaz.
Özden: - Bunu ben 1 yıldır duyuyo-
rum. Bana 7-8 milletvekili geldi ve
öneride bulundu. Bundan 3-4 ay önce
de eskı senatörler ve milletvekilleri gel-
di. Dediler ki, "Bizim Anadolu'da da-
yanaklanmız güçlü. Siz parti yönetimi-
ne bakmayınız. Asıl güç biziz. Her tür-
lü gücümüz var, yeter ki Halk Partisi'ni
asıl çizgisine getirelim. Parti\i; kimi Ale-
vicilik, kimi Kürtçülük, kimi de aşın
solculukla çizgisinden çıkardılar. Bu he-
pimizi üzüyor.. ne olur bu görevi kabul
edin." Ben kendilerine politikayı dü-
şünmediğimi söyledim. Politikacılann
dışında yurttaşlardan çok sayıda tele-
fon. faks ve mektup aldım.
SÜRECEK
SIFIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR
Mustafa Kalemli, hakkındaki yol-
suzluk iddialan büyüdükçe, dert yanı-
yor. "Aile şerefiyle" oynandığından
söz ediyor. Eski Meclis Başkanı Ka-
lemli'nin hakkındaki iddialar gerçek-
ten yenilir yutulur gibi değil. Bu iddi-
alaria bir kimsenin yüz yüze gelmesi
zor bir durum.
Kalemli'nin ANAP'lı arkadaşlan bile
onun açıklamalannı ikna edici bulma-
dıklannı söylüyorlar. O zaman biz yurt-
taşlar ona niye inanalım? Ben, ortaya
çıkanlardan çok daha büyük bir vur-
gun olduğu inancı içindeyim. Şimdiye
kadar yaşadığımız buna benzer olay-
lar, her seferinde bizim düşündüğü-
müzden daha büyük vurgunların ol-
duğunu ortaya koymadı mı? Bizimki
sadece bir kanaat. Gazetelerde ya-
zanlar, TV ekranlarına yansıyanlar ise
gerçek. Şimdi, hep birtikte yargının na-
sıl işleyeceğini göreceğiz?
Kalemli, "aile şerefi"nden söz edi-
yor. Haklıdır. Bir insanın yolsuzlukla
suçlanması ve bu konuda ortalığa bel-
gelerin saçılması, sevimlı ve istenilir
Kalemli'nin 'Aile Şerefi'
bir şey değil. Ama ya bizim onuru-
muz? Alışılmış ifadesiyle "Yüce Mec-
lisimizin yüce Başkanı" milyonlarca
dolarlık bir ihale yolsuzluğuyla suçla-
nıyor. Türk milletinin şerefi ne olacak
şimdi?
Doğrusunu söylemek gerekirse, et-
rafı pisliğin sarması, yolsuzluklann ay-
yuka çıkması, Türk milletinin acayibi-
ne gitmiyor. Onlar bu haberleri garip
karşılamıyorlar. Çünkü Meclis'e gü-
venmiyoriar, siyasilere güvenmiyorlar.
Sokaktaki vatandaş, Türkiye'nin ge-
leceğine ilişkin tam bir inançstzlık için-
de.
•••
Genelkurmay'ın düzenlediği gezide,
sivillerle askerler arasındaki ilişkileri
değerlendirme olanağı bulduk. Asker-
lerin, açıktan dile getirmeseler de si-
villere karşı bir üstünlük ruh hali için-
de oldukları belli. Zaten onlann söy-
lemesine gerek yok; sağolsun bizim
gazeteci arkadaşlar, bu farklılığa vur-
gu yapmaya özel bir gayret gösterdi-
ler.
Kalemli olayı, sivillere olan bu kü-
çümseyici davranışı daha da arttıncı
nitelikte. Kalemli yaptıklannın hesabı-
nı mutlaka vermeli. Türk yargılama sis-
temi içinde bu hedef ne kadar gerçek-
leştirilebilir, kestiremiyorum. Yine de
gerçeklerin ortaya çıkması ve adaletin
gerçekleşmesi için hepimiz elimizden
geleni yapmalıyız.
Ancak buradan yola çıkarak bütün
sivil yaşamı, bütün siyasi kesimi suç-
layarak meseleyi çözebileceğimizi
sanmıyorum. Askerierie gezi sırasında
da yaptığımız bir tartışmayı burada
tekrar etmeyi faydalı görüyorum. Tür-
kiye'de sistem iflas etmiştir. Bu ülkeyi
yönetenlerin, 50 yıllık siyasi tercihleri,
işlerin bu noktaya gelmesine neden
oldu. Demokrasiyi, solu, açık yürekli
muhalefet eden her gücü ezmeyi bir
hedef olarak önüne koyan bir anlayış,
sonunda hırsızlann, vurgunculann, ka-
tillerin kol gezdiği bir düzen yarattı.
Bu durumdan Türkiye'de yönetim
üzerinde ağırlığı bulunan bütün güçler
sorumlu. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül
1980 askeri darbeleri, bu çürümenin
en etkili köşetaşları oldu. Her iki aske-
ri darbe de solculan ve demokratlan
hedef aldı. Demokrasiyi gelıştirebile-
cek yasalan kaldınp yerine otoriter eği-
limleri güçlendiren yasalan ekledi.
Sağcılar terfi ederken, solcular ve de-
mokratlar devletin bütün kademele-
rinden temizlendi. Şovenizm ve şeri-
atçılık makbul sayıldı.
Unutmayın ki liselerde zorunlu din
derslerini, imam-hatiplerin üniversite-
lere alınmasını 12 Eylül'cü askerler
gerçekleştirdiler. Sol, baş düşman ola-
rak o dönemlerde hedefe kondu. Tür-
kiye hâlâ bu anlayışlann ürünü yasa-
laıia ve anayasa ile yönetiliyor. Herke-
sin bu işten sorumluluğu var. Henüz
kimse de bu sorumluluğu kavramış
değil. Biz hâlâ sivrisineklerle uğraşı-
yoruz.
Bataklığı kurutmak zorundayız. Yol-
suzluklann bazılannı tesadüfen öğre-
niyoruz. Bu arada eminiz ki her gün ye-
ni yolsuzluklar oluyor. Böyle giderse
olmaya devam edecek. Türkiye'yi yö-
netenler ise bu çürümüş düzenin asıl
temelini ortadan kaldıracak bir bilince
sahip değiller.
Türkiye, demokratik ve şeffaf bir ül-
ke olmanın koşullarını yerine getirme-
dikçe, her şey daha da bozularak de-
vam edecek. Demokratik, insan hak-
lanna saygılı, banşçı bir anlayış yöne-
tenlere hâkim olmadıkça, yasalar ve
anayasa bu anlayışa göre düzenlen-
medikçe, devleti yönetenler solu düş-
man olarak görmekten vazgeçmedik-
çe daha çok "şerefimizle oynanır, çok
yolsuzluk hikâyeleri dinleriz.
CUMARTESt
YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Batı'yı Eleştiride
Ortak Yaklaşımlar...
Türkiye'nin Avrupa Birliği kapısından bir kere
daha ve bu kez oldukça kesin bir dille geri çevril-
mesi basınımızda çeşitli tepkilere yol açtı. Çeşitli
diyorum, fakat biraz yakından bakıldığında bu tep-
kilerin ortak bir noktada buluştuğu görülebiliyor.
Bu ortak nokta, dozu bir hayli yüksek bir milliyet-
çiliktir. Milliyetçiliğin yanı sıra, Batı'nın genelleyici
bir tutumla ele alınması ve "insan haklan" konu-
sunda ikiyüzlülükle suçlanması, yine bütün bu de-
ğerlendirmelerin bir başka ortak noktası olarak
göze çarpıyor. Bana ilginç gelen, bu ortak nokta-
larda, farklı, hatta karşıt siyasal görüşlere sahip sa-
yılabilecek kişi ya da kurumlann birleşmiş görün-
mesidir. Tüm basın organlannda (ve elbette TV'ler-
de) bu konuda ileri sürülen gönjşlerin tümünü ir-
delemek çok ilginç bir araştırma olabilirdi. Ben bu
yazıda, haftalık "Kurtu/L/ş"dergisindeki birdeğer-
lendirmeye, vegazetemiz "Cumhunyef'teyayım-
lanan birkaç yazıya, değinmek istiyorum.
Yayıncılarının bana düzenli olarak gönderme in-
celiğinde bulundukları haftalık "Kurtuluş" dergisi-
nin 27.12.97 tarihli sayısındaki "Batıcı Sol" baş-
lıklı değerlendirmenin giriş paragrafında şöyle de-
niyor. "Avmpalı olmak, Avnıpalı gibi düşünmek ve
yaşamak Osmanlı Imparatoriuğu 'nun son dönem-
lerindeki yenilikçi akımlardan bu yana süregelen
bir özentidir. Avrupa'nın gelişmiş kapitalist ülke-
lerinde burjuva demokrasisinin nimetlerinden ya-
rarlanılması ve buna uygun yaşam standardı, kû-
çük burjuvalar ülkesi olan Türkiye'de kimileri için
bir 'özenti' kaynağı iken, kimileri için de 'demok-
rasi' yolunda vazgeçilmez bir hedef haline geimiş-
tir."
Yukardaki paragrafın özellikle ilk cümlesi kula-
ğa çok alışıldık geliyor. Batılılaşmanın böyle bir
değeriendirilişi, sağcı çevrelerin Batılılaşma yan-
daşlanna yönelttikleri eleştirinin tıpa tıp aynısıdır.
Bu değeriendirmeyi doğru sayarsak, Tanzimat,
Meşrutiyet ve onların doğal uzantısı olan Cumhu-
riyet hareketlerini birer "özenti" saymamız gere-
kir. Bana ilginç görünen, radikal solun bir yayın or-
ganındaki değerlendirmeyle, aşın sağın öteden
beri savunduğu görüşlerin böyle bir noktada (Ba-
tı eleştirisinde) birleşmiş olmasıdır.
Aynı yazının bir başka yerinde, bugünkü hükü-
metin AB 'ye alınmak için ulusal onunj ayaklar al-
üna alarak icazet dilendiği" söyleniyor. Radikal sol
bir yayın organında, yine bu yazıdaki sözcüklerle,
"Türkiye oligarşisi"n\n temsilcisi sayılması gereken
bugünkü hükümete dolayh olarak da olsa "ulusal
onuru ayaklar altına" almama yükümlülüğünün
verilmesini bir başka şaşırtıcı yaklaşım olarak gö-
rüyorum. Aynca, bu tür yayın organlannda belki
(inceledikleri konular bakımından) pek de sık gün-
deme gelmeyen "ulusal onur" kavramının Batı'y'a
jjlişkiler irdelenirken birdşn ön plana çfkışjnı ilginç
buluyorum.
n
" ' •^'»«* .
26 AraJık 1997 tarihli "Cumhuriyet"in ikinci sagt-
fasında yayımlanan bir yazı, Sayın Prof. Dr. Orhan
Şahinler'in "Onurlu Başansızlık" başlıklı yazısı ba-
na birçok bakımdan tartışmaya çok açık görünü-
yor: "Yaşlı kıtanın refah devletlerinin beyleri; yok-
sul, ama ihtiraslı, atak, becerikli, gelecek benim-
dir diyen genç Türkiye'ye karşı, tan'hten gelen,
kültür farkından kaynaklanan kuşkucu, zaman za-
man tahammülsüz katı tavnnı sürdürecektir." Bu
cümlenin ilk sözcükleriyle tanımlanan bir Avrupa
genellemesi, Mehmet Akif Ersoy'un "tekdişikal-
mış canavar"\n\ anımsatıyor. Sayın Şahinler, "in-
san haklan'nüan söz ettiği bölümlerde Bati'ya kar-
şı daha da öfkeli ve genelleyici: "Bu arada görû-
nüşü kurtarmak, reddi haklı kılmak amacıyla etki-
li kullandıklarına inandıklan 'insan haklan'nı Avru-
pa Parlamentosu 'nun siyasal aktöheri ne zaman,
nerede, hangi amaçla devreye sokacaklannı kuş-
kusuz iyi biliyohar. Seçkin uluslann (!) çıkahan (ve
ırk) söz konusu olduğunda nasıl amansız olduk-
lannın yakın tanığı tarih ise 'insan hakları' göste-
rilerini tebessümle karşılıyor olmalı. Ne olduysa,
nasıl olduysa son elliyıldır Batı'ya özgü 'sömürü'
, 'insan haklanyla' paralelleştirilip onun gölgesin-
de gizlenerek siyasal baskı amacına dönüşmüş."
"Kurtuluş"taki yazı, Türkiye'deki siyasal siste-
me yönelik eleştiriyle Şahinler'in yazısından aynl-
makla birlikte, Avrupa Birliği'ni sadece emperya-
list bir biriik olarak görmek ve bu birliğin "insan
haklan" yaklaşımını ikiyüzlü bulmakla söz konusu
yazıyla ortak noktada buluşuyor.
Sayın Şahinler'in yazısındaki bir paragrafı sade-
ce yanlış değil, irkiltici bulduğumu belirtmek zo-
rundayım: "Batı'nın saygı uyandıran büyükdüşü-
nürleri, etik, geleneksel köklü değerleri, üstünya-
ratıcılann, sanatçılann variığı unutulamaz. Ancak
söz konusu bu niteliklerin tarihin büyük fırtınala-
nnın önlenmesinde, çıkar dalaşında birer fantezi
aksesuvariar olmaktan öte etkili olmadıklan da
unutulamaz."
Yukardaki paragrafın ikinci cümlesi, Fransızdev-
rimini esinleyen büyük düşünürieri, sosyalistdev-
rimlerin kaynağındaki büyük düşünce akımlannı,
Nazizme ve faşizme karşı savaşta kurbanlar ve-
ren bir başka Batı'yı bir çırpıda yok saymaktadır.
Tıpkı "Kurtuluş "taki yazıda, Türkiye'de yaklaşık i-
ki yüzyıldır sürmekte olan toplumsal dönüşümler-
le bu dönüşümlerin kaynağındaki Batılı düşünce
akımlarının ve ülkemizdeki izleyicilerinin bir çırpı-
da "özenti" sözcüğüne indirgenişi gibi.
Bu yazımda, yine gazetemiz "Cumhuriyet"Xe
yayımlanan birkaç yazıdaki Batı ve Hıristiyanlık
konulu tezleıieçokdeğerli birdostum veağabe-
yim, Prof. Dr. Burhan Cahrt Ünal'ın bir süre ön-
ce bu köşeye gönderdiği mektuba değinmek isti-
yordum. Yerim kalmadığı için bunu önümüzdeki
haftaya bırakıyorum.
DinozoR
Antiemperyalist
Antifaşist
Antiseksist
Delikanlı dergi
ÇIKTI...ÇIKTI