25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 1998 CUMARTESİ HABERLER Emekliliğini değerlendiren Yekta Güngör Özden, hiçbir partiden çağn almadığını söylüyor 'Siyaseti diişünmüyorıım'MİYASE İLKMJR Emeklı olalı hepı topu 10 gün oldu. Ama hâlâ ilgi odağı. Anayasa Mahke- mesi üyeliğine seçildiği günden beri gerek konuşmalan, gerekse siyasi li- derlerle girdiği polemikler gündemden hiç düşmedi. Başkanlık görevine seçil- diğinde sevinenler kadar kara bağla- yanlar da oldu. Daha önceki Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın adını sadece yargı mensuplan ve siyasiler bilirdi. Yekta Güngör Özden adını Anado- lu'nun en ıssız köşesindeki çocuk bile biliyor. O, kimine göre din düşmanı. ki- mine göre çok konuşan asker kafalı bir Kemalist. kimine göre ise laik ve de- mokratik cumhuriyeti savunan inançlı bir Atatürkçü. Siyasetçilere sorarsanız "siyasetyap- maya meraklT bir yargı mensubudur Yekta Güngör Özden. Daha görev sü- resi dolmadan gıyabında solu birleştir- me misyonu biçildi kendisine. Emekli olur olmaz politikaya atılacağı yönün- de açıklama beklendi. Ama buna pek niyetli görünmüyor. En azmdan şimdi- lik. Erbakan dışında hiçbir siyasi lider tarafından kendisine geçmişteki görev- lerinden dolayı ne bir teşekkür eden, ne yeni yaşamında başanlar dileyen ne de partisine "buyur" eden ohnuş. Siya- sete girmek için çağn beklediğinden değil, basit bir nezaket kuralının diğer siyasi liderler tarafından atlanmış ya da bilinçli bir şekilde yerine getirilmemiş olmasına içerlemiş. Buna bir de um- madığı bazı teievizyon kanallan ile ga- zetelerde kendisiyle ilgilı yer alan na- hoş yorumlar da eklenınce "yalnız bı- raktfdım" duygusuna kapılmış gibi gö- ründü bize. Oysa söyleşi boyunca da- kikada üç telefon, iki kapı zili çalıp dur- du. Faks cihazı ise full-time çalıştı. Ara- yanlardan kimisi geçmiş hizmetlerin- den dolayı teşekkür ediyor, kimisi bir toplantıya ya da yemeğe davet ediyor, kimisi politikaya ne zaman gireceğini soruyor, kimisi de bir gün önce kaza ge- çirip kolunu ve kaburga kemiğini kıran kızına geçmiş olsun dileklerini iletiyor- du. Bunca ilgiye rağmen "yalnızhkduy- gusu" nasıl açıklanabilir? "Gönül um- duğu yerden küsermiş" sözü belki bi- raz yardımcı olur açıklamaya Arayanı soranı çok.. ama umulan yerlerden he- nüz ses yok. Talihsiz bir günde randevulaşmışız. Söyleşi yapılalacağı günün bir gün ön- cesinde kızı kaza geçırmiş. hastanede yatıyordu. "tsterseniz erteteyelim" de- memize katşfrı nezaketınden "Ne mü- nasebet, ta Istanbul'dan buralara ka- dar geldiniz. Sizi bir daha yormayaüm" dıyerek önerimızı reddettı. Hiçbirsoru- da yüzünü ekşitmedi. "bunu geçelim" demedı. Sorulanmıza verdiği yanıtla- nn virgülüne dokunmadan aktanyoruz. 'Yaptıklarım doğruydu' - Emekliliğiniz de başkanlıgınız ka- dar tartışıldı. Genellikle emekli olan ki- şi için hüzünlü bir \eda töreni düzenle- nir ve sonra unutulur. Ama siz emekli olalı bir haftayı geçmesine karşın hâlâ ilgi odağısınız. Emekli oluşunuz niçin bu kadar ilgi topladı acaba? Özden: - Emekliye aynlırken kendim bir hüzün duymadım. Tersine sevin- dim. Çünkü çok yoruldum. çok yıpran- dım, çok yanlış anlaşıldım ve çok yal- nız bırakıldım. Bütün bunlardan kurtul- duğum için rahat aynldım. Beni seven- ler üzüntülerini yansıttılar, onlan da te- selli ettim. Ama öyle algıladım ki, ulu- sumun büyük çoğunluğu kendisi için çalışanlan. sevdiklenni yalnız bırak- mıyor. Benim bir yanıldığım nokta bu olmuş demek ki, onlann çok iyi uğur- lamalan oldu. Gazeteciler bir, sanatçı- lar iki, eğitimcıler üç ve son olarak da mahkemem tören niteliğinde toplantı- larla beni yeni yaşamıma uğurladılar. Tabii yeni yaşamımda bunlar bana güç verdı, yaptıkJanmın yanlış ve boşuna olmadığinı gösterdi. - Deminki siteminiz kime ya da kim- lerekarşıydı? 'Yalnızbırakıldım' dedi- niz. Hangi konuda, kimler tarafından yalnız bıraküdınız? Bunu biraz açar mı- sınız? Özden: - Bizim ülkemizde insan hak- lannı ve demokrasiyi tam algılayama- yan bir sürü insan var. Demokrasiyi ku- ralsızlık, insan haklannı da her istedi- ğini yapmabilme hakkı sanan bir ay- F ekta Güngör Özden, bugünkü koşullarda siyasete girmeyi düşünmediğini, aynca iki sol partinin bazı milletvekilleri ve tabanı dışında bu yönde bir çağn da almadığını açıkladı. Nezaket kurallarını hatırlayan tek liderin Erbakan olduğunu hatirlatan Özden, diğerlerinin tutumunu "Son zamanlarda benim siyasete girerek sol partilerin liderliğine oynayacağım senaryolan konuşuluyor ya, bundan endişelenenler var" şeklinde değerlendirdi. mazlık söz konusu. Ben yargıç olarak görevimin gereklerini büyük bir özen ve duyarlılıkla yerine getirmeye çahş- tım. Onun dışma çıkmadım. Ozel ya- şamımda olsun, çalışma yaşamımda ol- sun hiyerarşik nitelikle bağdaşmayan birdurumun içensine girmedim. Bütün yaptıkJanmı sadece yargıç olarak değil, bir yurttaş sorumluluğunun gereği ola- rak. Türkiye'yi Türkiye yapan ilkeleri, Atatürk ilkelerini, laikliği, yargı bagım- sızlığını, demokrasiyi, insan haklannı savununca ve bunlara yönelik saldın- lan eleştirince 'st- yaset yapıyor' suç- lamasına maruz kaldım. En yakın arkadaşlanmdan, düşünceme yakın sandığım yazarlar tarafından bile çok konuşmakla suç- landım. Peki benim konuşmalanmın hiçbirisinde önü- müze gelme olası- lığı olan konular olmadığına, her şe- yi söyleme özgür- lüğü bulunduğuna göre, daha iyi bir anayasa için ko- nuşmamın ne zara- n var? Efendim konsere gidiyor- muşum, sergilere gidiyormuşum di- ye kınadılar. Yok ressamlar bana tab- lo hediye ediyor- muş. Bir de şöyle bir durum var; bir toplantıya gidiyo- leri'nin avukatıyım, ODTÜ Talebe Bir- liği'nin avukatıyım, CHP'nin a\iıkatı- yım, İnönü ve Ecevit'in avukatıyım, U- lus gazetesinin ve aynı zamanda OD- TÜ'nün avukatıyım. Üniversite tahrip edilmiş, yakılmış, yıkılmış. Solcu gençler yaptı diye üniversitenin hakkı aranmayacak mı? Solcu gençlere karşı olsam talebe birliğinin avukatı olmam. Birkaç tane çizgi dışına çıkan, teröre kayan genç olmuşsa ve ben onlann tah- ribatına karşı kamunun mahnı savun- muşsam, daha doğrusu görevimi yap- rum, orada bulu- nanlar benim ko- nuşmalanmın beş- te birini yanlış. söz- cükler seçerek ve- riyorlar. Gerici basın, benim söyledi- ğim güzel olmasa bile dogru sözleri çarpıtıp veriyor, düzeltme gönderiyo- rum. Onlar yayımlamıyor.. ama benim düşünceme yakın olan gazeteler de ya- yımlamıyor. Veya onlar eleştirirken bi- zimkiler de eleştiriyor. Bazan da onlar eleştirirken bıze yakın gazeteler 'Sü- kut ikrardan gelir' dercesine hiç ses çı- karmıyor. Bu gibi durumlarda hep yal- nız bırakıldım. - Ama bugün etrufınızda sizi seven büyük bir kitle varsa, herhakle sizin se- sinizi, basının geniş kitletere ulaşürma- sı sayesinde olmadı mı? Özden:-Öyle değil. Halk bunu bili- yor. Salonlarda beni dinleyen yüzler, binler anladılar ama, basın anlamadı. Emekli olduktan sonra bile gerici olma- yan bazı basın or- ganlannda bile geçmişime yönelik uydurma olaylar, çirkin ve düzmece hikâyeler anlatılı- yor. Gerici basının saldınlan yetmi- yormuş gibi bir de diğerleri hedef ola- rak beni seçti. Yekta Güngör Özden adını Anadolu'nun en ıssız köşesindeki çocuk bile biliyor. O, kimine göre din düşmanı, kimine göre çok konuşan asker kafalı bir Kemalist, ki- mine göre ise laik ve demokratik cumhuriyetisavunan inançk bir Atatürkçü. mışsam nedeh sola ve-sblcu 'gençlere karşı olayım? Üniversiteyi yakıp yıkan- lann avukatı olunca iyi avukat, onlara karşı kamunun malını savununca kötü avukat mı olunuyor? Aynca avukat, kö- tü kadının da avukatı olabilir, hırsızın da katilin de. Avukat hırsızlığı savun- maz, hırsızı savunur. A\ r ukat katilliği savunmaz katili saviinur. Buniarda kül- tür de yok. Ondan sonra yazının deya- mında "Efendim Yekta Güngör Öz- den 'in hakkında daha çok şe\ söylene- cek" diyor. Benim dokunulmazlığım yoktu ki... Yani ben başkanım diye sus- tular mı? Hiç sinirim bozulmaz benim.. dayanıkhyımdır. Ne biliyorlarsa yaz- sınlar. - Yazıldı da zaten. Sizin 12 Eylül dar- becilerini destekleyen mektuplar gön- dım. Mektubumda Evren'e "Saym" di- ye hitap etmem onu övmem anlamına mı gelir? Içeriğine baksmlar. Bugün ba- smda, politikada, sanat alanmda bir sü- rü kahramanlar orta yerde dolaşıyor. Onlar benim yazdığımın onda birini yazmışlarmı? Benim yönelttiğım eleş- tirilerin yirmide birini o dönemde ye- rine getirmişler mi? Askerleri övsem. destek çıksam beni atmaya kalkışmaz- lardı. Beni 12 Eylül'de atmaya kalktı- lar. - Kim atmaya kalkü 12 Eylül'de sizi? Özden: - Asker- ler. Bakın ben ken- di imzamla 32 tane yazı yazdım. Bu yazılanmı dosya yapıyorlar, Büient Ecevit'in imzasız olarak yazdıklannı da ben yazdım sa- nıp ekJiyorlar ve "Bu adamı atın" deyip Milli Güven- lik Konseyi'ne ge- tirdiler. - Sizin atdmanızı talep eden özellikle bir isim var mı? Özden: - Var ta- bii.. Necdet Ünığ. Genel Sekreter ola- rak dosya hazırla- yıp vermiş. Ama hiçbir şey yapama- dılar. Tanıklanm var. O zamanın Anayasa Mahke- mesi Başkanı Ah- met Hamdi Boyacı- oğlu bu olayın en yakın tanığıdır. So- run da anlatsın. Şimdi bakın; bir başkası da MGK'yi tebrik ettiğimj ya- zıp durdu. Etme- zden, Türkiye'de insan haklan ve demokrasiyi tam anlayamayan bir sürü insan olduğunu belirterek "Demokrasiyi kuralsızlık, insan haklannı da her istediğini yapabilme hakkı sanan bir aymazlık söz konusu" dedi. o 'Haksız suçlamalar' -Evet son günlerdegeçmişinize yöne- lik bazı iddialar gündeme geldi. Bunlar- dan bir tanesi de ODTÜ'de öğrencilerin karşısında üniversitenin a\ukatlığını üstlenmeniz gibi. Bu olayın doğruluk derecesi nedir? Özden: - Bunu yazan gazeteci çok çirkin ifadeler kullanıyor. Kendi kafa- sında bir imaj var onun ve bana yakla- şacak düzeyde insan değil bunlar. Ko- nuşamıyorlarbenimle, görüşemiyorlar. Ikinci cumhuriyetçilik ve entellik adı- na bunlan yapıyorlar. Söylediği dö- nemde ben Sosyal Demokrasi Dernek- derdiğiniz yolunda da iddalar çıkmıştı daha önce basında.. hatırlarsanız— Özden: - Yok.. bu da yalan. Hem de şerefsizce yalanlar. Yalanın kuyruklu- su vardır da işte bu kuyruklusunun da daniskası. Birkere Anayasa Mahkeme- si Başkanı ve Başkanvekili orduya gü- nübirlik mektup yazdılar. Kınadılar. "Size ancak demokrasiye geçiş sözünü- zü yerine getirmeniz için yardımcı olu- ruz" dediler. Belgelerini birazdan size göstereceğim. Ben 32 tane.. hazırlanan Anayasa aleyhine makale yazdım. Kim sesini çıkardı o günlerde soranm. İki ta- ne Evren'e hitaben eleştiri mektubu yazdım. Onlan da kitabımda yayımla- dim tebrik. Tersint.; MGJ4 üyeleri hü- kümet de olmadığından Meclis'te Ana- ya Mahkemesi üyelerinin önünde de- mokrasiye geçiş andı içtiler. Eee.. na- sıl ve ne zaman tebrik etmişiz karde- şim!.. Yazsınlar. Şerefli, namuslu adam yalan söylemez. Yer ve tanık göstersin- ler o zaman. Ben o dönemde Milliyet'te "Adalet Partisi'nin zorla el konulan bt- nasında oturmayız" diye yazdım. "Dünyanın hiçbir yerinde sanıklar yar- gıçlan seçemez" dedim.. Köşk'te kav- ga çıktı. Niye bunlan unuttular vermi- yorlar şimdi. Özal'la çok kapıytık' - Anılannıza biraz dönmek istiyo- rum. Sizinle en çok uğraşan ya da sizi uğraştıran siyasi li- der kim oldu? Özden: - Turgut Özal. O da sonra- dan yakınlanna "Geç tanıdım. iyi adammış" demiş. Yalansa onlann boynuna. Ben kim- senin övgüsüne ve yergisine aldır- mam. - Özal'la en çok hangi konularda ka- pışmıştınız? Özden: - En çok yabancılara mülk satışı konusunda kapıştık. O zaman ben üyeydim. Satışı iptal edince Özal, Çin'de demeç verdi ve "Anayasa Man- kemesi'nin iptal karan yanlış. Böyle bir uygulama Çin'de bile olmuyor" dedi. Ben de Çin'ın anayasasının başka, Tür- kiye'nın anayasasının başka olduğu söyledim. Ondan sonra da "Yekta Bey'in aklı ennrjor" dedi. Ben de "Ki- min aklının neye erdiği beUi oluyor" de- dim. Kararname ile Anayasa Mahke- mesi'ne gelme durumu olan, anayasa dili ile söylersek, aday durumda olan yüksek mahkeme başkan ve üyelerine Anayasa Mahkemesi üyelerinden faz- la para verdi. Anayasa Mahkemesi'nin anayasal dengesi bozuldu. Kararname- yi o zaman tersine çevirdik. Bir dör- düncü olay, Özal "Biz yasa yapıyoruz, sonra o yasa Anayasa Mahkemesi'nde kazaya uğru^r" dedi. Ben de dedim ki, "Yasalar Anayasa Mahkemesi'nde ka- zaya uğramıyor- tersine,Anayasa Mah- kemesi devletin kazaya uğramasım ön- lüyor." En sonuncusu da.. süresi üç yıl eksik olan bir yardımcı doçenti.. son- radan profesör olmuş birini Anayasa Mahkemesi'ne atadı. Onu mahkemeye sokmadık, ondan ka\ ga çıktı. Beni Yü- ce Divan'a göndermeye çalıştı olmadı. Daha özel konuşmalanmız var ki, on- lar da ayn. - Bu özel konuşmalarda kamuyu ilgi- lendiren önemli bölümler var mı? Özden: - Elbette var. Bıze geldi. Gü- neydoğu'da ve Irak'ta Kürt Federasyo- nu'nun kurulması yönünde tartışmala- nmız oldu. O. Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt Federasyonu'nun Türkiye için zararlı olmayacağını bize söyledi. Ben de o zaman atıldım ve "Irak'taki Kürtler akıllı da bizdekiler akılstz mı? Tüıid- ye'vi nereye götürmek istediğinizin far- kında mısımz" dedim. Sonra arkadas- lar da müdahale ettiler. Lozan, Sevr karşjlaştırmalan gündeme geldi. - Ozal'ın başka enteresan talepleri ol- du mu sizden? Özden: - Valla.. rahmetli aklına gel- diği gibi konuşuyordu işte. çiller. özal'a benziyor' - Özal'dan sonra Çiller'le çok ugras- tmız. Ikisi de biraz birbirine benziyor galiba. Siz de aynı fildrde misiniz? Özden: - Çok doğru. Bir gün bir si- yasetçi dostum bana farklı cinsiyette olmasına karşın aynı elbisenin giydiri- lebileceğini söylemişti. Gerçekten de ikisi aynı kişilikte. Birisi erkeği, öteki dişisi. - Erbakan Hoca her ne kadar sizi kut- ladıysa da cmckli>c aynlmaıuzdan do- layı çok sev inçlidir.. öyle değil mi? Özden: -Ama burada hakkını da ver- mek lazım. Siyasi liderler içinde neza- ket kurallanna uyan tek lider de o ol- du. Önemli olan nezaket. Erbakan'dan başka hiçbir siyasi partilerinin deneti- mini yapan bir kururhun eskibaşkanı- na.^Hayırlıolsun'' dileğınde bulunma- dı. Onun bu nezaketi göstermesi ente- resan. - Diğer parti Kderierinden,özellikle i- ki sol partinin liderinden bu yönde bir mesaj ya da teşekkür almadınız mı? Özden: - Hayır. Miyase Hanım, Tür- kiye'de konuşulacak çok şey var. Niye böyle davranıyorlar biliyor musunuz? Son zamanlarda benim CHP'ye geçip liderliğe oynayacağım, DSP'ye geçip liderliğe oynayacağım, ya da iki parti- yi birleştirme misyonunu üstleneceğim yolunda endişeler \ e öneriler var. Bu i- ki partinin kimi yöneticilerinde bu tür endişeler var; bu arada da yurttaşlardan ve iki partinin bazı milletvekillerinden öneriler var. Şimdi bunlar benim gibi birinin kendileri için tehlikeli olduğu- nu sanan yüz vermediğim insanlar ta- rafından sömürülüyor. Bu yönde dedi- kodular ve senaryolar gıyabımda yazı- lıp çiziliyor. - Ancak bu iki partiden bazı milletve- killeri böyle bir senaryo üzerinde çalışı- yoriar ve bunu bazı kesimlere de açıkh- yoriar. Bu pek de bir basın dedikodusu sayümaz. Özden: - Bunu ben 1 yıldır duyuyo- rum. Bana 7-8 milletvekili geldi ve öneride bulundu. Bundan 3-4 ay önce de eskı senatörler ve milletvekilleri gel- di. Dediler ki, "Bizim Anadolu'da da- yanaklanmız güçlü. Siz parti yönetimi- ne bakmayınız. Asıl güç biziz. Her tür- lü gücümüz var, yeter ki Halk Partisi'ni asıl çizgisine getirelim. Parti\i; kimi Ale- vicilik, kimi Kürtçülük, kimi de aşın solculukla çizgisinden çıkardılar. Bu he- pimizi üzüyor.. ne olur bu görevi kabul edin." Ben kendilerine politikayı dü- şünmediğimi söyledim. Politikacılann dışında yurttaşlardan çok sayıda tele- fon. faks ve mektup aldım. SÜRECEK SIFIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Mustafa Kalemli, hakkındaki yol- suzluk iddialan büyüdükçe, dert yanı- yor. "Aile şerefiyle" oynandığından söz ediyor. Eski Meclis Başkanı Ka- lemli'nin hakkındaki iddialar gerçek- ten yenilir yutulur gibi değil. Bu iddi- alaria bir kimsenin yüz yüze gelmesi zor bir durum. Kalemli'nin ANAP'lı arkadaşlan bile onun açıklamalannı ikna edici bulma- dıklannı söylüyorlar. O zaman biz yurt- taşlar ona niye inanalım? Ben, ortaya çıkanlardan çok daha büyük bir vur- gun olduğu inancı içindeyim. Şimdiye kadar yaşadığımız buna benzer olay- lar, her seferinde bizim düşündüğü- müzden daha büyük vurgunların ol- duğunu ortaya koymadı mı? Bizimki sadece bir kanaat. Gazetelerde ya- zanlar, TV ekranlarına yansıyanlar ise gerçek. Şimdi, hep birtikte yargının na- sıl işleyeceğini göreceğiz? Kalemli, "aile şerefi"nden söz edi- yor. Haklıdır. Bir insanın yolsuzlukla suçlanması ve bu konuda ortalığa bel- gelerin saçılması, sevimlı ve istenilir Kalemli'nin 'Aile Şerefi' bir şey değil. Ama ya bizim onuru- muz? Alışılmış ifadesiyle "Yüce Mec- lisimizin yüce Başkanı" milyonlarca dolarlık bir ihale yolsuzluğuyla suçla- nıyor. Türk milletinin şerefi ne olacak şimdi? Doğrusunu söylemek gerekirse, et- rafı pisliğin sarması, yolsuzluklann ay- yuka çıkması, Türk milletinin acayibi- ne gitmiyor. Onlar bu haberleri garip karşılamıyorlar. Çünkü Meclis'e gü- venmiyoriar, siyasilere güvenmiyorlar. Sokaktaki vatandaş, Türkiye'nin ge- leceğine ilişkin tam bir inançstzlık için- de. ••• Genelkurmay'ın düzenlediği gezide, sivillerle askerler arasındaki ilişkileri değerlendirme olanağı bulduk. Asker- lerin, açıktan dile getirmeseler de si- villere karşı bir üstünlük ruh hali için- de oldukları belli. Zaten onlann söy- lemesine gerek yok; sağolsun bizim gazeteci arkadaşlar, bu farklılığa vur- gu yapmaya özel bir gayret gösterdi- ler. Kalemli olayı, sivillere olan bu kü- çümseyici davranışı daha da arttıncı nitelikte. Kalemli yaptıklannın hesabı- nı mutlaka vermeli. Türk yargılama sis- temi içinde bu hedef ne kadar gerçek- leştirilebilir, kestiremiyorum. Yine de gerçeklerin ortaya çıkması ve adaletin gerçekleşmesi için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız. Ancak buradan yola çıkarak bütün sivil yaşamı, bütün siyasi kesimi suç- layarak meseleyi çözebileceğimizi sanmıyorum. Askerierie gezi sırasında da yaptığımız bir tartışmayı burada tekrar etmeyi faydalı görüyorum. Tür- kiye'de sistem iflas etmiştir. Bu ülkeyi yönetenlerin, 50 yıllık siyasi tercihleri, işlerin bu noktaya gelmesine neden oldu. Demokrasiyi, solu, açık yürekli muhalefet eden her gücü ezmeyi bir hedef olarak önüne koyan bir anlayış, sonunda hırsızlann, vurgunculann, ka- tillerin kol gezdiği bir düzen yarattı. Bu durumdan Türkiye'de yönetim üzerinde ağırlığı bulunan bütün güçler sorumlu. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri, bu çürümenin en etkili köşetaşları oldu. Her iki aske- ri darbe de solculan ve demokratlan hedef aldı. Demokrasiyi gelıştirebile- cek yasalan kaldınp yerine otoriter eği- limleri güçlendiren yasalan ekledi. Sağcılar terfi ederken, solcular ve de- mokratlar devletin bütün kademele- rinden temizlendi. Şovenizm ve şeri- atçılık makbul sayıldı. Unutmayın ki liselerde zorunlu din derslerini, imam-hatiplerin üniversite- lere alınmasını 12 Eylül'cü askerler gerçekleştirdiler. Sol, baş düşman ola- rak o dönemlerde hedefe kondu. Tür- kiye hâlâ bu anlayışlann ürünü yasa- laıia ve anayasa ile yönetiliyor. Herke- sin bu işten sorumluluğu var. Henüz kimse de bu sorumluluğu kavramış değil. Biz hâlâ sivrisineklerle uğraşı- yoruz. Bataklığı kurutmak zorundayız. Yol- suzluklann bazılannı tesadüfen öğre- niyoruz. Bu arada eminiz ki her gün ye- ni yolsuzluklar oluyor. Böyle giderse olmaya devam edecek. Türkiye'yi yö- netenler ise bu çürümüş düzenin asıl temelini ortadan kaldıracak bir bilince sahip değiller. Türkiye, demokratik ve şeffaf bir ül- ke olmanın koşullarını yerine getirme- dikçe, her şey daha da bozularak de- vam edecek. Demokratik, insan hak- lanna saygılı, banşçı bir anlayış yöne- tenlere hâkim olmadıkça, yasalar ve anayasa bu anlayışa göre düzenlen- medikçe, devleti yönetenler solu düş- man olarak görmekten vazgeçmedik- çe daha çok "şerefimizle oynanır, çok yolsuzluk hikâyeleri dinleriz. CUMARTESt YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Batı'yı Eleştiride Ortak Yaklaşımlar... Türkiye'nin Avrupa Birliği kapısından bir kere daha ve bu kez oldukça kesin bir dille geri çevril- mesi basınımızda çeşitli tepkilere yol açtı. Çeşitli diyorum, fakat biraz yakından bakıldığında bu tep- kilerin ortak bir noktada buluştuğu görülebiliyor. Bu ortak nokta, dozu bir hayli yüksek bir milliyet- çiliktir. Milliyetçiliğin yanı sıra, Batı'nın genelleyici bir tutumla ele alınması ve "insan haklan" konu- sunda ikiyüzlülükle suçlanması, yine bütün bu de- ğerlendirmelerin bir başka ortak noktası olarak göze çarpıyor. Bana ilginç gelen, bu ortak nokta- larda, farklı, hatta karşıt siyasal görüşlere sahip sa- yılabilecek kişi ya da kurumlann birleşmiş görün- mesidir. Tüm basın organlannda (ve elbette TV'ler- de) bu konuda ileri sürülen gönjşlerin tümünü ir- delemek çok ilginç bir araştırma olabilirdi. Ben bu yazıda, haftalık "Kurtu/L/ş"dergisindeki birdeğer- lendirmeye, vegazetemiz "Cumhunyef'teyayım- lanan birkaç yazıya, değinmek istiyorum. Yayıncılarının bana düzenli olarak gönderme in- celiğinde bulundukları haftalık "Kurtuluş" dergisi- nin 27.12.97 tarihli sayısındaki "Batıcı Sol" baş- lıklı değerlendirmenin giriş paragrafında şöyle de- niyor. "Avmpalı olmak, Avnıpalı gibi düşünmek ve yaşamak Osmanlı Imparatoriuğu 'nun son dönem- lerindeki yenilikçi akımlardan bu yana süregelen bir özentidir. Avrupa'nın gelişmiş kapitalist ülke- lerinde burjuva demokrasisinin nimetlerinden ya- rarlanılması ve buna uygun yaşam standardı, kû- çük burjuvalar ülkesi olan Türkiye'de kimileri için bir 'özenti' kaynağı iken, kimileri için de 'demok- rasi' yolunda vazgeçilmez bir hedef haline geimiş- tir." Yukardaki paragrafın özellikle ilk cümlesi kula- ğa çok alışıldık geliyor. Batılılaşmanın böyle bir değeriendirilişi, sağcı çevrelerin Batılılaşma yan- daşlanna yönelttikleri eleştirinin tıpa tıp aynısıdır. Bu değeriendirmeyi doğru sayarsak, Tanzimat, Meşrutiyet ve onların doğal uzantısı olan Cumhu- riyet hareketlerini birer "özenti" saymamız gere- kir. Bana ilginç görünen, radikal solun bir yayın or- ganındaki değerlendirmeyle, aşın sağın öteden beri savunduğu görüşlerin böyle bir noktada (Ba- tı eleştirisinde) birleşmiş olmasıdır. Aynı yazının bir başka yerinde, bugünkü hükü- metin AB 'ye alınmak için ulusal onunj ayaklar al- üna alarak icazet dilendiği" söyleniyor. Radikal sol bir yayın organında, yine bu yazıdaki sözcüklerle, "Türkiye oligarşisi"n\n temsilcisi sayılması gereken bugünkü hükümete dolayh olarak da olsa "ulusal onuru ayaklar altına" almama yükümlülüğünün verilmesini bir başka şaşırtıcı yaklaşım olarak gö- rüyorum. Aynca, bu tür yayın organlannda belki (inceledikleri konular bakımından) pek de sık gün- deme gelmeyen "ulusal onur" kavramının Batı'y'a jjlişkiler irdelenirken birdşn ön plana çfkışjnı ilginç buluyorum. n " ' •^'»«* . 26 AraJık 1997 tarihli "Cumhuriyet"in ikinci sagt- fasında yayımlanan bir yazı, Sayın Prof. Dr. Orhan Şahinler'in "Onurlu Başansızlık" başlıklı yazısı ba- na birçok bakımdan tartışmaya çok açık görünü- yor: "Yaşlı kıtanın refah devletlerinin beyleri; yok- sul, ama ihtiraslı, atak, becerikli, gelecek benim- dir diyen genç Türkiye'ye karşı, tan'hten gelen, kültür farkından kaynaklanan kuşkucu, zaman za- man tahammülsüz katı tavnnı sürdürecektir." Bu cümlenin ilk sözcükleriyle tanımlanan bir Avrupa genellemesi, Mehmet Akif Ersoy'un "tekdişikal- mış canavar"\n\ anımsatıyor. Sayın Şahinler, "in- san haklan'nüan söz ettiği bölümlerde Bati'ya kar- şı daha da öfkeli ve genelleyici: "Bu arada görû- nüşü kurtarmak, reddi haklı kılmak amacıyla etki- li kullandıklarına inandıklan 'insan haklan'nı Avru- pa Parlamentosu 'nun siyasal aktöheri ne zaman, nerede, hangi amaçla devreye sokacaklannı kuş- kusuz iyi biliyohar. Seçkin uluslann (!) çıkahan (ve ırk) söz konusu olduğunda nasıl amansız olduk- lannın yakın tanığı tarih ise 'insan hakları' göste- rilerini tebessümle karşılıyor olmalı. Ne olduysa, nasıl olduysa son elliyıldır Batı'ya özgü 'sömürü' , 'insan haklanyla' paralelleştirilip onun gölgesin- de gizlenerek siyasal baskı amacına dönüşmüş." "Kurtuluş"taki yazı, Türkiye'deki siyasal siste- me yönelik eleştiriyle Şahinler'in yazısından aynl- makla birlikte, Avrupa Birliği'ni sadece emperya- list bir biriik olarak görmek ve bu birliğin "insan haklan" yaklaşımını ikiyüzlü bulmakla söz konusu yazıyla ortak noktada buluşuyor. Sayın Şahinler'in yazısındaki bir paragrafı sade- ce yanlış değil, irkiltici bulduğumu belirtmek zo- rundayım: "Batı'nın saygı uyandıran büyükdüşü- nürleri, etik, geleneksel köklü değerleri, üstünya- ratıcılann, sanatçılann variığı unutulamaz. Ancak söz konusu bu niteliklerin tarihin büyük fırtınala- nnın önlenmesinde, çıkar dalaşında birer fantezi aksesuvariar olmaktan öte etkili olmadıklan da unutulamaz." Yukardaki paragrafın ikinci cümlesi, Fransızdev- rimini esinleyen büyük düşünürieri, sosyalistdev- rimlerin kaynağındaki büyük düşünce akımlannı, Nazizme ve faşizme karşı savaşta kurbanlar ve- ren bir başka Batı'yı bir çırpıda yok saymaktadır. Tıpkı "Kurtuluş "taki yazıda, Türkiye'de yaklaşık i- ki yüzyıldır sürmekte olan toplumsal dönüşümler- le bu dönüşümlerin kaynağındaki Batılı düşünce akımlarının ve ülkemizdeki izleyicilerinin bir çırpı- da "özenti" sözcüğüne indirgenişi gibi. Bu yazımda, yine gazetemiz "Cumhuriyet"Xe yayımlanan birkaç yazıdaki Batı ve Hıristiyanlık konulu tezleıieçokdeğerli birdostum veağabe- yim, Prof. Dr. Burhan Cahrt Ünal'ın bir süre ön- ce bu köşeye gönderdiği mektuba değinmek isti- yordum. Yerim kalmadığı için bunu önümüzdeki haftaya bırakıyorum. DinozoR Antiemperyalist Antifaşist Antiseksist Delikanlı dergi ÇIKTI...ÇIKTI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle