Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 EYIÜL 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
' Aynı kibritle üç
ııımıı yakıııak uğursuzhık getirir'
Seyircinin sinirlerini tel tel germesini iyi bilen,
Italyan korkufilmi ustası Dario Argento 'nun son
fılmi 'Stendhal Sendromu' gösterimde
Kendi de başlı başına bir sanat mü-
zesi olan güzelim Floransa kentindeki
Uffizi galerisini gezen kalabalıktan
genç. güzel bir kadın (yönetmen Dario
Argento'nun 20 yaşındaki oyuncu kı-
zı Asia Argento). BoticelB'den Piero
Della Francesca'ya. Breughel'den
Mant«gna'ya kadar bir yığın ressamın
huşu \ericı tablolanndan yayılan gizli
cazibeye kapılmış ve resimlerden son
derece etkilenmiş olarak sanki uykuda
gezercesine dolanmaktayken birden
bayılıverip yere yığılıyor.
Resim ya da müzik olsun, çekim ala-
nına girilmiş bir sanat eserinin etkisi-
ne fazlasiyla kapılmak, ruh sağlığını
bozacak kadar aşın biçimde etkilen-
mek, kendinden geçercesine özdeşleş-
mek (hatta tablonun içine dahil oluver-
mek) olarak açıklanan ve ilk kez, ge-
çen yüzyılda gezip dolaştığı. Röne-
sans'ın beşiği ttalya'nın benzersiz zen-
ginlikteki sanat ortamından, müzeler-
deki, galerilerdeki o yoğun sanat at-
mosferini sürekli solumaktan yatakla-
ra düşüp hastalanacak kadar etkilenen.
ünlü Fransız romancısı Stendhal'ın
1817'de Roma'da başına gelenlerden
ötürü hekimlerce Stendhal sendromu
olarak adlandınlan bir ruh hastalığına
yakalandığını öğrendiğimiz bu esmer
yavru, kadınlara tecavüz edip öldüren
sapık katil Alfredo'nun (Thomas
Kretschmann) izini süren, Anna Man-
ni adında bir kadın polistir.
Stendhal sendromuna muzdarip
Kendine gelir gibi olduğunda da ge-
çici hafıza kaybına uğradığmı gördü-
ğümüz Anna'ya yardım eden gençse,
kızın Stendhal sendromuna yakalan-
dığını o saat anlayan, peşinde oldugu
tecavüzcü katil Alrredo'dan başkası de-
ğildir! Anna'nın bayılıp yere düşerken
döşemeye çarparak kanayan ağzından
sızan kanın. kanını oynattığı jiletçi sa-
pık Alfredo'nun cinsel
iştahını kabartan kızın
bayılışını. hayali bir de-
rin sulara dalış sahne-
siyle veren yönetmen
Dario Argento'nun.
Anna'yı sualtında. ko-
caman bir balıkla du-
dak dudağa öpüştürme-
si de filmin hoş kaç-
mış fantezilennden ıl-
ki.
Yutulan haplann bo-
ğazı andıran helezoni
bir boşluğa yuvarlanması, Anna'nın
asın etkılenerek bir örtüyle iistünü ka-
pattığı resimdeki manzaranın içıne
VVbod> Allen'ın Kahire'nin Mor Gü-
lü'nü hatırlatırcasına dalıvermesi ya da
agır çekim bir kurşunun yanaktan gi-
np öte yandan çıkıvermesi gibisinden
fantezi sahnelerle sürüp giden 'Stend-
Stendhal Sendromu
La Sindrome di Stendhal / Yönetmen,
senaryo: Dario Argento / jKamera: Giuseppe
Rotunno / Müzik: Ennio Morricone /
Oyuncular: Asia Argerito, Thomas
Kretschman, Luigi Diberti, Marco Leon
ardi, Paolo Bonacelli, Julîen Lambroschini,
Lucia Stara /1996 Italya (Avşar Film)
hal Sendromu'nda. senyal cınayetler
ışleyen, *av' konumundaki kadın man-
yağı Alfredo'nun ruhsal dengesı bo-
zulmuş; sannlar, hayaller içindeki An-
na'ya, jiletle ağzını çiziktirip kanatıp
öperek, boğarcasına, vahşice tecavüz
edişini filan da izliyoruz.
Kafayı yemenin eşigine gelip habi-
re orasını burasını ve
uzun saçlarını kesen.
cinsellikten nerdeyse
tiksinen, ruh doktoru-
na devam ederek psi-
kolojik tedavi gören.
amirleri tarafından
dınlenmesi için aile
e\ ine izne de gönderi-
Ien. ressam annesin-
den kaynaklanan bir it-
kıyle renk renk boya
tüplerini ruvallere bo-
ca ederek resme de
başlayan. boks da yapan. korunma al-
tındakı. Stendhal sendromundan mus-
tarıp kahramanımız Anna'nın kâbus
dolu günlen, sonunda kıza çeşitli ruh-
sal ve fiziksel işkenceler uygulamış
katil. sadıst âşığı Alfredo'nun. pata-
küte hakkından gelmesiyle sona eriyor
görünürde. Ancak tecavüzcü sapık. kı-
lipijcbir patlamış mısır sineması eğlenceliği- 3 1
Devam filmlerinden zerre ka-
dar hazzetmememize rağmen bu
hafta mecburen gidıp seyrettik,
yarasa adamın 4. raund macerala-
nm aktaran "Batman veRobnTi.
Yapımcı firmanın ünlü amble-
minın yarasaya dönüşmesiyle
başlayan filmin ilk yanm saatin-
de eğlenceli anlar geçirdiğımizi
itiraf edelim ama.. onca şamata-
ya, görsel efekt bombardımanına
ve kıpır kıpır action atmosferine
karşm, sonunu zor getirdik doğ-
rusu "Batman 4"ün.
Modern ve gotik
Dünya medyasını işgal edive-
ren, tantanalı tanıtım kampanya-
lanyla pazarlanan bu "süper eğ-
lencefik"te, Gotham City'nın sü-
per kahramanı yarasa adamla ar-
kadaşlan, aslında mecnun gibı
âşık oldugu ve tedavi etmeye ça-
lıştığı kansını yaşatmaya kafayı
takmış. doktoreskisi Mr. Freeze-
Buzdanadam (ArnoJd Schvvarze-
negger) ve çevreci. iyi kalpli bir
botanikçiyken klorofil bagımlısı.
zehirli sarmaşığa dönüşen, bitki-
len dünyaya egemen kılmak için
bütün memelilere savaş açrruş,
mesum kadın Poison Ivy (Uma
Thurman) gibi yenı zorlu düş-
manlara karşı mücadele ediyor-
lar.
Bob Kane'in, fırçasından, Su-
Batman ve Robin
Batman and Robin /
Yönetmen: Joel
Schumacher / Senaryo:
Akiva Goldsman /
Kamera: Stephen
Goldbhatt / Muzık:
Elliot Goldenthal /
Oyuncular: Arnold
Schvvarzenegger, Uma
Thurman, George
Clooney, Alicia
Silverstone, Michael
Gough, Pat Hingle, Elle
MacPherson, Chris
O'Donnell, John
Glover /
1997ABD(WB)
peıman'a karşı seçenek olarak
doğmuş ünlü çızgıroman kahra-
manı Batman'ın serüvenlerini be-
yazperdeye taşıyan Tim Bur-
ton'un ilk iki kasvetli Batman fil-
minin ardından de\Teye giren yö-
netmen Joel Schumacher, 1995 'te
başrolde Val Kilmer'i oynatarak
çektiği "Batman Forever"den 2
yıl sonra, yine iddialı. bir Batman
üstün yapımına soyunmuş, yeni
karakterlerle. Michael Keaton ve
Val Kilmer'den sonra, yarasa ada-
mın Robocop'umsu. abartılı ağır
giysilerini üstüne geçirip maske-
sıni takan George Clooney'le,
genç. aceleci. toy ve abaza yar-
dımcısı "kuş" Robin rolündeki
Chris O'DonneD'dan çok, öykü-
nün kötü kışılenni yine çok abar-
tılrruş kılık ve makyajlar altında
canlandıran Arnoid Schwarze-
negger'le Uma Thurman'ın öne
çıktığı "Batman ve Robin". bey-
lik klışelerden. gösterişli efektler-
den geçılmeyen. hayli yapay kaç-
mış, soğuk hatta buz gibi bir eğ-
lencelik, tipik bir patlamış mısır
sineması örneği. 1989 yapımı,
Tim Burton'un ilk "Batman*' fil-
minde Jack Nicholson'un joker
performansıyla Michael Ke-
aton'u ezip geçmesi ya da "Bat-
man 3"te uçuk kaçık Jim Car-
rey'in Val Kilmer'den rol çalma-
sı gibi. seyrettığimız bu "Batman
4"te de malı götürenler, Bay Buz-
danadam-Arnold Schvvarzeneg-
ger'le. çevresineölümcül parfum-
ler yayan, can alıcı öpücükler sa-
çan Zehirli Sarmaşık-Uma Thur-
man oluyor.
Gündüz işadamt Bruce VVayne,
geceleri Batman olan kahramanı-
mızıneğıtmeni. hızmetkân veda-
nışmanı Alfred'in (Michael Go-
ugh). lngiltere'deki Oxbndge
Üniversıtesi'nden gelerek aileye
katılan yeğeni Barbara-Batgirl
(Alicia "Fırlama KK" Sılversto-
ne) ya da kendi halinde bir sen-
yal katılken. Alaattin'in cini gibi
karşı konulmaz, korkunç bir sila-
hadönüstürülmüş. Poison lvy'nin
emiren. kötü ve gerzek Bane
(Jepp Sv»enson) gibi yeni karak-
terlerse. öyküye yama gibi tuttu-
rulmuş. ığreti. zorlamatipler. So-
nuçta ha>li soğuk, sığ ve yapay
kaçmış, keçiboynuzu tadında.
modern ve gotik bir fantastik ha-
vasındakı bu Batman 4 üstün ya-
pımına yollanarak yarasa adamın
kanatlan altına sığınmak, ancak
çizgı roman ve action fılmi tirya-
kilerinin işi olabilir.
Kuşkusuz Batgirl'ün önplana
çıkanlacağı ~Batman 5" içinse
bir dahaki yılı beklemek gerek.
zın içine girip bütün kişiligine nüfuz et-
miştir aslında...
Son haftalarda peş peşe seyrettiği-
miz korku-fantastik türünün 'The
Frighteners-Scvimli Havaletkr'. 'Scre-
am-ÇığJık'' gibi düzeyli örneklerine ek-
lenebilecek nitelikteki 'Stendhal Send-
romu', eleştirmenlikten yetişıp
1970'lenn başlanndan ıtibaren yaptığı
dehşetengız fılmlerle ünlenmiş ve Ma-
rio Bava'nm tahtına layık görülerek tü-
rün ustalan arasına kanşmış, 1940 Ro-
ma doğumlu halyan yönetmen-sena-
rist Dario Argento'nun, 1996 yapımı
son fılmi.
Hayli özenilmiş korku-fantastik
Sergio Leone'nın 'Bir Zamanlar
Batıda'sının da dahil oldugu çeşitii or-
tak senaryo çalışmalanna katılarak si-
nemaya başlayıp baştan sona kan gölü
ve sadizm gösterisi halindeki ilk fılmi
'L'Uccello dallo Piume di Cristallo-
KristalTüylüKuş'u 1969 da çeken Da-
rio Argento, o tarihten bu yana gıt gi-
de uzmanlaştıgı korku-fantastik türün-
de eser verdi hep. O dönemde eskiçag
tarihine ve Amenkan sinemasına özgü
sayılan vvestern türüne de el atan Ital-
yan sinemasında filizlenıp gelişen
'spaghetti kanlı sinema'nın önde gelen
uygulayıcılanndan biri oldu çıktı. Şım-
diye kadar sinemalarımızda 'Dokuz
Kuyruklu Kedi'(1972), 'Suspi-
ria'(1977), 'Inferno'(1979), 'Teneb-
rae'(1984) gibi gişesi parlak filmlen
gösterilmiş Argento, türün kımi gele-
neksel özelliklerini aşın ve abartılı bi-
çimde kullanmasıyla dikkatı çekmişti.
Görüntü çerçevelemesinden renk
düzenine. ışığından dekor-mekân ta-
sanmına, müziğinden biçimci anlatı-
mına kadar genelde belirgin bir üslup
tutturan Dario Argento sineması, kı-
mileyin kaba saba etkilere ve ucuzluk-
lara başv urmaktan da geri durmayan.
sinirleriyle oynadıgı seyircinin sıkıl-
masuıa hiç fırsat vermeyen. hayli öze-
nilmiş, kan kırmızısı bir korku-fantas-
tik vizyonunu yansıtır genelde. Senar-
yosunu, Graziella Magherini'nin aynı
adlı eserinden uyarladıgı
" " ^ ^ ^ ~ 'Stendhal Sendromu'nda,
buyıl Istanbul festivahnde
ızlediğimiz Peter Del
Monte'nin 'Compagna di
Viaggio-Yol Arkadaşı'nda
görerek hayran kaldıgı-
mız, gencecik. güzel ve
yetenekli kızı Asia Argen-
to'ya başrolü vermiş Dario
Argento.
Aşian altmış dokuzpodsyonundan seçmelerSon Istanbul Film Festiva-
li'nden arta kalarak nihayet
bugün gösterime giren, Hint-
li kadın yönetmen Mira Na-
ir'in "Kama Sutra"sı, 16.
yüzyıl Hindistanf nda geçi-
yor ve biri soylu bir prenses,
öteki de alt sımftan hizmetçi
olan. beraber büyümüş iki kı-
zın hikâyesini aiüatıyor.
Prenses Tara (yönetmenin
gözde oyuncusu Sarita Cho-
udhury) varlık içinde, bir eli
yağda bir eli balda, el bebek-
gül bebek büyürken, parya
muamelesi gören güzel hiz-
metçisi Maya (İndira Var-
ma), hep prensesin artıklany-
la yerinmek ve sürekli çalış-
mak zorundadır. Ne var ki
serpilip gelıştikçe, göz alıcı
güzelliğiyle prensesi geride
bırakan Maya. sarayın öteki
kadınlanyla birlikte gördük-
leri Hindıstan'ın geleneksel
aşk felsefesi Kama Sutra eği-
timinde ve zarafeti, dişiliğini.
vücudunu gerektiği biçimde
kullanmayı ögrenmede de
prensesi geçiyor fersah fer-
sah. Erkekleri baştan çıkar-
maya yönelik dans derslerin-
Kama Sutra- Bir Aşk Hikâyesi
Yönetmen: Mira Nair / Senaryo: M. Nair,
Helena Kriel / Kamera: Declan Quinn /
Müzik: Mychael Danna / Oyuncular:
Naveen Andrevvs, indira Varma, Sarita
Choudhury, Ramon Tikaram /1996
Hindistan (Avşar Film).
de de smıfının binncisi Ma-
ya'ya zalimce davranıyor kıs-
kanç Tara.
Derken prenses Tara'yla
evlenecek olan, yoluna çiçek-
ler saçılan, tütsüler yakılan
Raca Singh ("İngfliz Has-
ta"nın bomba imhacısı, Juli-
etteBinoche'un kalbıni çalan.
korkusuz Sih'i ve İngilte-
re'nin el üsründe tutulan Hint
asılh oyunculanndan Naveen
Andrevvs), görür görmez çar-
pıldıgıdilber, fettan Maya'yı
düğün gecesinde yatağına
alıyor, gözü prenses Tara'yı
görmez oluyor ve Maya ana
kraliçe tarafından saraydan
kapı dışan ediliyor ertesi gün
tabii. Sarayın yakışıklı hey-
keltıraşı da, Maya'nın güzel-
liğine karşı koyamıyor, Ma-
ya"dan erotik tapınak heykel-
leri için modelı olmasını ısti-
yor ve en önemli eseri Lotus
Kadın heykelinde. Maya'run
baştan çıkancı vücudunu te-
mel alıyor. Tabiı zevk sefa
düşkünü. afyonkeş Raca. Lo-
tus Kadın heykelini görür
görmez yeniden Maya'nın
aşkryla yanıp tutuşmaya baş-
lıyor, kansı Tara'yı yine kıs-
kançlık krizlerine sokarak...
Vs. vs...
On yıl kadar önce Can-
nes'da altın Kamera ödülünü
kazanan "SeJam Bombay
rl
la
çıkış yapan Hintli yönetmen
Mıra Nair. Amerika'dajaptı-
ğı "Mississippi Masala"
(1992) ve "Perez Ailesi"
(1995) filmlerinden sonra.
ülkesine, ulusal kültürüne dö-
nüyor "Kama Sutra'yla". tn-
giliz, Amerikan sermayesi ile
Hindistan'da çektiöi dördün-
cü fılmi "Kama Sutra: A Ta-
le of Love - Kama Sutra: Bir
Aşk Öyküsü"nün. Mıra Na-
ir'in kanyerinde önemli bir
yer işgal edeceğıni hiç san-
mıyoruz. Düzgünce anlatıl-
mış, gişeye yönelik. erotik bir
aşk masalından başka bir şey
değil bu film.
Egzotizm ve erotizmin at-
başı gittigi, başanlı görüntü-
lere sahip, sanki Batılı seyir-
ci için kotanlmış izlenimi ve-
ren. şıkbirmasal niteliğınde-
ki bu göz alıcı filmden gen-
ye kalan, yönetmenin yenı
keşfi. bir içim su İndira Var-
ma'nın güzelligi oluyor. Yine
de Dogu'ya özgü, efsanevi
aşk tekniği ve pozisyonlannı
merak eden seyirci için ilginç
bir film olabilir, yönetmen
Mira Nair'in "Kama Sut-
ra"sı. Ne de olsa adıyla bir
şeyler çagnştınyor...
Bir dehşet fantezisi
Yine bildik korku-gen-
lim numaralarını çekerek
doludizgin korku-dehşet
sinemasının soğuk kulvar-
lanna dalan, barok ve kimi
zaman grotesk zevkini ya-
kın plan üstümüze bolca
boca ederek türün antolo-
jilerinde yer alacak cins-
ten sahneler çeken. heye-
can-gerilim anlan yarat-
masını bildiğini önıekle-
yen Dario Argento, bütü-
nünde çok önemli sayıl-
masa da biçımsel ustalıgı
belirgin. ürpertici. keskin
bir dehşet fantezisi kotar-
mış.
Bilgisayarkaynaklı özel
efektlerden de yararlana-
rak iki boyutlu çekimlerle
etkileyici, canlı halüsinas-
yon sahneleri gerçekleşti-
ren yönetmen-senarist Ar-
gento'nun iyi teknisyenli-
gini gözler önüne seren v e
'Argento kırmızısr tonla-
nnda seyreden bu son
'spaghetti korku-gerilim"
denemesi, fantastigin tadı-
nı duyuran ve kuşkusuz tü-
rün iflah olmaz meraklıla-
nnce es geçilemeyecek bir
'heyecan ririldemesi' öv-
güsünü hak ediyor. (Not:
Thriller anlamına kullan-
dığımız tiriideme sözcü-
günün patenti. romancı
Sadık Yemni'ye aittir.)
Sanat eserinin, şiddet ile
güçlü duyguların kanşımı
sonucunda, acıyla, hazla,
sancıyla meydana geldiği,
bu nedenle 'hitap ettiği'
kişide şizofrenik bozuk-
luklara yol açabileceğı
noktasından hareket eden
Argento'nun 'Stendhal
Sendromu', görsel bakım-
dan üslup sahibi, usta bir
yönetmenin elinden çık-
mış, meraklısmın kaçır-
mayacağı bir karanlık, ür-
künç fantezi sayılabilirso-
nuçta.
Işık-gölgelerin oynaştı-
ğı başanlı görüntülerini,
yıllann usta kameramanı
Giuseppe Rotunno'nun
imzaladığı. dozu tartışma-
ya açık; karmaşık, ancak
yine de sıra dışı bu Dano
Argento usulü gerilim, sa-
dizm, erotizm kokteyline
meraklısmın ilgisiz kal-
ması zor. Asia Argento'ya
da dikkat.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Cevabı Esen Rüzgârda
Dün akşam, mahalle sakınlerinin toplantısınday-
dım. Dış Kediler Meclisi gibi önemli bir konuyu tar-
tışmak için bir araya gelmiştik, ama söz döndü do-
laştı memlekette olup bitenlere uzandı. Sorular so-
ruları kovaladı. Cevaplan bulunamayan sorular ka-
falan iyice karıştırdı. Neler mi konuşuldu? Tabıi ki,
sekiz yıllık kesintisiz eğitim günün en gözde tema-
sıydı. "Eğitim sorunu çözüme kavuşacak mı, beş
yıl sekiz yıla çıkınca" diye sordu biri. "Eğitim değıl,
öğrenim demek gerekir bir defa, Çetin Altan'/ oku-
madın mı?" diye müdahale erti yanındaki. "Öğre-
nimin süresi kadar içenği de önemli değil mi? Içe-
rikte ciddi bir değişiklik olacağına ilişkin bir işaret
ğörünüyor mu ortalarda? Köy Enstitüleri, Halkev-
leri benzeri gin'şimlerden söz açan mı var? 'Müfre-
dat' programlarını hazırtayan Talim Terbiye Heye-
ti'nin oluşumunda köklü bir değişiklik oldu da biz
mi bilmiyoruz yoksa? Ders kitaplanndaki şovenist
unsurfarın yerini, insan sevgisi ve barış özleminin
alacağını kim söyleyebilir?"
"Ama " diye söze karıştı en uysal arkadaşlanmız-
dan biri, "en azından çağdaş teknolojinin okullara
girmesi sağlanabilse, kafalarda öriımcekler bir öl-
çüde temizlenebilir belki.." "O bilgisayarlara han-
gi disketlehn takılacağına bağlı değil mı bu ?Ençok
Kuran öğretimine yararsa hiç şaşmayın... Imam-
hatıplerin orta kısımlannı kapatıp, tüm ılköğretime
hafta sonu Kuran kurslan koymanın, televizyonun
bir kanalını Diyanet Işlen'nin hizmetine vermenın
neresi reform Allah aşkına? Bir kanalı tümüyle sa-
nata, kültüre ayırmak diye bir niyetleri yok ama...
Tam tersine TRT'nin bir kanahnın özelleştiritmesi
gündeme gelince, ilk akla gelen TRT2 oluyor."
• • •
Ikinci soru, ikinci Cumhuriyetçı egıhmleri ile ünlü
bir arkadaşımızdan geldi: "Refah'ın kapatılmasına
ne diyorsunuz peki?"
"Yasaklansa ne farkeder" dedı eskilerden, daha
dogrusu eski kulağı kesıklerden biri. "Ülkeyikaran-
lıklara mahkûm etmeye kararlı güçlerin beslendıği
kaynaklar. o güçleri var eden koşullar ortada dur-
dukça? Toplumda zinde güçlerin çoğalmasının tek
yolu kültüre, sanata duyarlı birpolitıkadan geçmez
mi? Yeni ilköğretim programında 'Milli Tarih', 'Mil-
li Coğrafya' (tarihin, coğrafyanın millisi nasıl oluyor-
sa), 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
1
, 'Çevre-Sağlık-Tra-
fik-Okuma' dersleriyer alıyor da, 'Resim-iş' veMu-
zik derslerinin ötesinde, gençlere genel sanat bil-
gisi, sanat tarihi bilinci aşılamayı; edebiyatı, tıyat-
royu, sinemayı tanıtmayı, sevdirmeyi hedefleyen bir
"sanat" dersı kimselerin aklına gelmiyor. Sanatse-
ver Sayın Ecevit'in bile. Gericiliğın panzehırı Diya-
net değil, kü/tür ve sanattır. Diyanet Işlerı kanalı ile
halkı aydınlatmaktan söz edenlere küçük bir ör-
nek: Fransa'daki Türk ışçılerinın toplandığı türlü
çeşitlipolitık görüşe mensup derneklerarasında en
etkın olanları 'Mıllı Görüş'çu/erie devletin hımaye-
sindekı Diyanet dernekleri, biliyorsunuz. Bu der-
neklerarasındaki farkı birarkadaşım anlattı geçen-
lerde. Diyanet demeklerine gıden kadın yokmuş,
ama Refahçılar haftada bir gün demeğin anahtar-
lannı kadınlara teslim ediyormuşen azından... Re-
fah'ı yasaklayıp Diyanet çizgısini hâkim kılınca ne
değışecek sanıyorsunuz?"
"Yasaklasak da mı saklasak, yasaklamasak da mı
saklasak"tan ibaret olan bu soru da cevapsız kal-
dı böylece.
• • •
Üçüncü soru, son günlenn "rating"\ en fazla ko-
nularından birine ilışkındi: "Oyunuzu Atatürk'e ve-
rin" kampanyasına katılmak bir vatan borcu mu-
dur?
"Time dergisinin oylamasında Atatürk'ü bırinci
yaparak ülkemizin insan hakları ıhlallenndeki dün-
ya birinciliğini unutturabileceksek ne âlâ..." dedı
"münafık" kedinin teki.
Sonra derin bir nefes aldı, "Böyle kolay Atatürk-
çülüğe can kurban. Tıpkı özel kanalların Atatürk-
çülükle uzaktan yakından ilgisi olmayan seviyesiz
birtakım filmleri gösterirken, ekranın köşesıne dal-
galanan birbayrak ve Atatürk portresi koymalan ka-
dar kolay. " "Ne dersiniz" diye sordu genç kediler-
den biri, "Atatürk'ü şampiyon yaparsak, bizi birin-
ci lige alırlar mı?"
Tabii ki bu soru da cevapsız kaldı.
Cevabı esen rüzgârda, herhalde. Haftaya...
Besteci Erdoğan Berker Öldii
Kültür Servisi- "Beni
Hatırla", "Bir
İlkbahar Sabahı".
"YunusGıbi"ve
"Şark.lardan Fal
Tuttum" gıbı ünlü
eserlere imza atan
Türk sanat müziğının
ünlü bestecisı
Erdoğan Berker dün
sabah Istanbul'da
yaşamını vitırdı.
Sanat müziği ile
üniversite yıllannda ilgilenmeye başlayan Berker,
yükseköğrenimini İTU'de tamamladı. Erdoğan
Berker. ilk yapıtı olan "Anlat Bana'"yı 1959 yılında
Almanya'da iken besteledi. Sanatçı daha sonra
198O'lı yıllarda bestelediği ve çok sesli olarak
adlandınlan eserlerle ün kazandı. Beste sayısı 110'u
bulan Berker. "Şakayık"," Gel Yine Ceylan
Gözlüm", "Akşam Güneşi", "'Yağmurlarla Ben",
"Geçip Gitme Yanımdan", "Şarkılar Yazdım Sana".
"Aşk Bu değil mi". "Sevgisiz Yaşayamam". "Bir
Dinlesen Kalbimi", "Tesellim Olsun", "Sevgı
Bağlan", "Yudum Yudum Sevdayım" ve "Seneler
Ne Olur Üstüme Gelmeyin" gibi dillerden
düşmeyen bestelerin de sahibi. "Anneciğim". "23
Nisan", "Biz Atatürk Çocuklan" ve "Doğum
Günün Kutlu Olsun" gibı gibi çok seslı çocuk
şarkılanna da imza atan sanatçının, bu yıl TRT
repertuvanna giren son şarkısı. "Bir şarkı söyle
bana içinde ne aynlık ne hasret bulunsun" gıbı
sözlerle başlıyor. Berker. avnca TRT yapımı ve
uluslararası ödül kazanan "Türkıye" belgeselınin de
müziğini hazırlamıştı. Evli ve iki çocuğu bulunan
Berker. 15 aydır tedav i görüyordu. 65 yaşında lıayata
gözlerini yuman Berker'in cenazesı. bugün Levent
Camii'nde kılınacak öğlc namazından sonra
Aşıyan'daki aile mezarlığına defnedilecek
BUGUN
• TARİH VAKFI DARPHANE ETKİNLİKLERİ
kapsamında saat 17.00'de "Radical Noise"
dinlenebilir.
• NORTHERJN BALE TİYATROSU'nun
'Romeo ve Juliet' adlı balesi Harbıye Açık Hava
Tıyatrosu'nda saat 21.00'de izlenebilir.