23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 EYIÜL 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ' Aynı kibritle üç ııımıı yakıııak uğursuzhık getirir' Seyircinin sinirlerini tel tel germesini iyi bilen, Italyan korkufilmi ustası Dario Argento 'nun son fılmi 'Stendhal Sendromu' gösterimde Kendi de başlı başına bir sanat mü- zesi olan güzelim Floransa kentindeki Uffizi galerisini gezen kalabalıktan genç. güzel bir kadın (yönetmen Dario Argento'nun 20 yaşındaki oyuncu kı- zı Asia Argento). BoticelB'den Piero Della Francesca'ya. Breughel'den Mant«gna'ya kadar bir yığın ressamın huşu \ericı tablolanndan yayılan gizli cazibeye kapılmış ve resimlerden son derece etkilenmiş olarak sanki uykuda gezercesine dolanmaktayken birden bayılıverip yere yığılıyor. Resim ya da müzik olsun, çekim ala- nına girilmiş bir sanat eserinin etkisi- ne fazlasiyla kapılmak, ruh sağlığını bozacak kadar aşın biçimde etkilen- mek, kendinden geçercesine özdeşleş- mek (hatta tablonun içine dahil oluver- mek) olarak açıklanan ve ilk kez, ge- çen yüzyılda gezip dolaştığı. Röne- sans'ın beşiği ttalya'nın benzersiz zen- ginlikteki sanat ortamından, müzeler- deki, galerilerdeki o yoğun sanat at- mosferini sürekli solumaktan yatakla- ra düşüp hastalanacak kadar etkilenen. ünlü Fransız romancısı Stendhal'ın 1817'de Roma'da başına gelenlerden ötürü hekimlerce Stendhal sendromu olarak adlandınlan bir ruh hastalığına yakalandığını öğrendiğimiz bu esmer yavru, kadınlara tecavüz edip öldüren sapık katil Alfredo'nun (Thomas Kretschmann) izini süren, Anna Man- ni adında bir kadın polistir. Stendhal sendromuna muzdarip Kendine gelir gibi olduğunda da ge- çici hafıza kaybına uğradığmı gördü- ğümüz Anna'ya yardım eden gençse, kızın Stendhal sendromuna yakalan- dığını o saat anlayan, peşinde oldugu tecavüzcü katil Alrredo'dan başkası de- ğildir! Anna'nın bayılıp yere düşerken döşemeye çarparak kanayan ağzından sızan kanın. kanını oynattığı jiletçi sa- pık Alfredo'nun cinsel iştahını kabartan kızın bayılışını. hayali bir de- rin sulara dalış sahne- siyle veren yönetmen Dario Argento'nun. Anna'yı sualtında. ko- caman bir balıkla du- dak dudağa öpüştürme- si de filmin hoş kaç- mış fantezilennden ıl- ki. Yutulan haplann bo- ğazı andıran helezoni bir boşluğa yuvarlanması, Anna'nın asın etkılenerek bir örtüyle iistünü ka- pattığı resimdeki manzaranın içıne VVbod> Allen'ın Kahire'nin Mor Gü- lü'nü hatırlatırcasına dalıvermesi ya da agır çekim bir kurşunun yanaktan gi- np öte yandan çıkıvermesi gibisinden fantezi sahnelerle sürüp giden 'Stend- Stendhal Sendromu La Sindrome di Stendhal / Yönetmen, senaryo: Dario Argento / jKamera: Giuseppe Rotunno / Müzik: Ennio Morricone / Oyuncular: Asia Argerito, Thomas Kretschman, Luigi Diberti, Marco Leon ardi, Paolo Bonacelli, Julîen Lambroschini, Lucia Stara /1996 Italya (Avşar Film) hal Sendromu'nda. senyal cınayetler ışleyen, *av' konumundaki kadın man- yağı Alfredo'nun ruhsal dengesı bo- zulmuş; sannlar, hayaller içindeki An- na'ya, jiletle ağzını çiziktirip kanatıp öperek, boğarcasına, vahşice tecavüz edişini filan da izliyoruz. Kafayı yemenin eşigine gelip habi- re orasını burasını ve uzun saçlarını kesen. cinsellikten nerdeyse tiksinen, ruh doktoru- na devam ederek psi- kolojik tedavi gören. amirleri tarafından dınlenmesi için aile e\ ine izne de gönderi- Ien. ressam annesin- den kaynaklanan bir it- kıyle renk renk boya tüplerini ruvallere bo- ca ederek resme de başlayan. boks da yapan. korunma al- tındakı. Stendhal sendromundan mus- tarıp kahramanımız Anna'nın kâbus dolu günlen, sonunda kıza çeşitli ruh- sal ve fiziksel işkenceler uygulamış katil. sadıst âşığı Alfredo'nun. pata- küte hakkından gelmesiyle sona eriyor görünürde. Ancak tecavüzcü sapık. kı- lipijcbir patlamış mısır sineması eğlenceliği- 3 1 Devam filmlerinden zerre ka- dar hazzetmememize rağmen bu hafta mecburen gidıp seyrettik, yarasa adamın 4. raund macerala- nm aktaran "Batman veRobnTi. Yapımcı firmanın ünlü amble- minın yarasaya dönüşmesiyle başlayan filmin ilk yanm saatin- de eğlenceli anlar geçirdiğımizi itiraf edelim ama.. onca şamata- ya, görsel efekt bombardımanına ve kıpır kıpır action atmosferine karşm, sonunu zor getirdik doğ- rusu "Batman 4"ün. Modern ve gotik Dünya medyasını işgal edive- ren, tantanalı tanıtım kampanya- lanyla pazarlanan bu "süper eğ- lencefik"te, Gotham City'nın sü- per kahramanı yarasa adamla ar- kadaşlan, aslında mecnun gibı âşık oldugu ve tedavi etmeye ça- lıştığı kansını yaşatmaya kafayı takmış. doktoreskisi Mr. Freeze- Buzdanadam (ArnoJd Schvvarze- negger) ve çevreci. iyi kalpli bir botanikçiyken klorofil bagımlısı. zehirli sarmaşığa dönüşen, bitki- len dünyaya egemen kılmak için bütün memelilere savaş açrruş, mesum kadın Poison Ivy (Uma Thurman) gibi yenı zorlu düş- manlara karşı mücadele ediyor- lar. Bob Kane'in, fırçasından, Su- Batman ve Robin Batman and Robin / Yönetmen: Joel Schumacher / Senaryo: Akiva Goldsman / Kamera: Stephen Goldbhatt / Muzık: Elliot Goldenthal / Oyuncular: Arnold Schvvarzenegger, Uma Thurman, George Clooney, Alicia Silverstone, Michael Gough, Pat Hingle, Elle MacPherson, Chris O'Donnell, John Glover / 1997ABD(WB) peıman'a karşı seçenek olarak doğmuş ünlü çızgıroman kahra- manı Batman'ın serüvenlerini be- yazperdeye taşıyan Tim Bur- ton'un ilk iki kasvetli Batman fil- minin ardından de\Teye giren yö- netmen Joel Schumacher, 1995 'te başrolde Val Kilmer'i oynatarak çektiği "Batman Forever"den 2 yıl sonra, yine iddialı. bir Batman üstün yapımına soyunmuş, yeni karakterlerle. Michael Keaton ve Val Kilmer'den sonra, yarasa ada- mın Robocop'umsu. abartılı ağır giysilerini üstüne geçirip maske- sıni takan George Clooney'le, genç. aceleci. toy ve abaza yar- dımcısı "kuş" Robin rolündeki Chris O'DonneD'dan çok, öykü- nün kötü kışılenni yine çok abar- tılrruş kılık ve makyajlar altında canlandıran Arnoid Schwarze- negger'le Uma Thurman'ın öne çıktığı "Batman ve Robin". bey- lik klışelerden. gösterişli efektler- den geçılmeyen. hayli yapay kaç- mış, soğuk hatta buz gibi bir eğ- lencelik, tipik bir patlamış mısır sineması örneği. 1989 yapımı, Tim Burton'un ilk "Batman*' fil- minde Jack Nicholson'un joker performansıyla Michael Ke- aton'u ezip geçmesi ya da "Bat- man 3"te uçuk kaçık Jim Car- rey'in Val Kilmer'den rol çalma- sı gibi. seyrettığimız bu "Batman 4"te de malı götürenler, Bay Buz- danadam-Arnold Schvvarzeneg- ger'le. çevresineölümcül parfum- ler yayan, can alıcı öpücükler sa- çan Zehirli Sarmaşık-Uma Thur- man oluyor. Gündüz işadamt Bruce VVayne, geceleri Batman olan kahramanı- mızıneğıtmeni. hızmetkân veda- nışmanı Alfred'in (Michael Go- ugh). lngiltere'deki Oxbndge Üniversıtesi'nden gelerek aileye katılan yeğeni Barbara-Batgirl (Alicia "Fırlama KK" Sılversto- ne) ya da kendi halinde bir sen- yal katılken. Alaattin'in cini gibi karşı konulmaz, korkunç bir sila- hadönüstürülmüş. Poison lvy'nin emiren. kötü ve gerzek Bane (Jepp Sv»enson) gibi yeni karak- terlerse. öyküye yama gibi tuttu- rulmuş. ığreti. zorlamatipler. So- nuçta ha>li soğuk, sığ ve yapay kaçmış, keçiboynuzu tadında. modern ve gotik bir fantastik ha- vasındakı bu Batman 4 üstün ya- pımına yollanarak yarasa adamın kanatlan altına sığınmak, ancak çizgı roman ve action fılmi tirya- kilerinin işi olabilir. Kuşkusuz Batgirl'ün önplana çıkanlacağı ~Batman 5" içinse bir dahaki yılı beklemek gerek. zın içine girip bütün kişiligine nüfuz et- miştir aslında... Son haftalarda peş peşe seyrettiği- miz korku-fantastik türünün 'The Frighteners-Scvimli Havaletkr'. 'Scre- am-ÇığJık'' gibi düzeyli örneklerine ek- lenebilecek nitelikteki 'Stendhal Send- romu', eleştirmenlikten yetişıp 1970'lenn başlanndan ıtibaren yaptığı dehşetengız fılmlerle ünlenmiş ve Ma- rio Bava'nm tahtına layık görülerek tü- rün ustalan arasına kanşmış, 1940 Ro- ma doğumlu halyan yönetmen-sena- rist Dario Argento'nun, 1996 yapımı son fılmi. Hayli özenilmiş korku-fantastik Sergio Leone'nın 'Bir Zamanlar Batıda'sının da dahil oldugu çeşitii or- tak senaryo çalışmalanna katılarak si- nemaya başlayıp baştan sona kan gölü ve sadizm gösterisi halindeki ilk fılmi 'L'Uccello dallo Piume di Cristallo- KristalTüylüKuş'u 1969 da çeken Da- rio Argento, o tarihten bu yana gıt gi- de uzmanlaştıgı korku-fantastik türün- de eser verdi hep. O dönemde eskiçag tarihine ve Amenkan sinemasına özgü sayılan vvestern türüne de el atan Ital- yan sinemasında filizlenıp gelişen 'spaghetti kanlı sinema'nın önde gelen uygulayıcılanndan biri oldu çıktı. Şım- diye kadar sinemalarımızda 'Dokuz Kuyruklu Kedi'(1972), 'Suspi- ria'(1977), 'Inferno'(1979), 'Teneb- rae'(1984) gibi gişesi parlak filmlen gösterilmiş Argento, türün kımi gele- neksel özelliklerini aşın ve abartılı bi- çimde kullanmasıyla dikkatı çekmişti. Görüntü çerçevelemesinden renk düzenine. ışığından dekor-mekân ta- sanmına, müziğinden biçimci anlatı- mına kadar genelde belirgin bir üslup tutturan Dario Argento sineması, kı- mileyin kaba saba etkilere ve ucuzluk- lara başv urmaktan da geri durmayan. sinirleriyle oynadıgı seyircinin sıkıl- masuıa hiç fırsat vermeyen. hayli öze- nilmiş, kan kırmızısı bir korku-fantas- tik vizyonunu yansıtır genelde. Senar- yosunu, Graziella Magherini'nin aynı adlı eserinden uyarladıgı " " ^ ^ ^ ~ 'Stendhal Sendromu'nda, buyıl Istanbul festivahnde ızlediğimiz Peter Del Monte'nin 'Compagna di Viaggio-Yol Arkadaşı'nda görerek hayran kaldıgı- mız, gencecik. güzel ve yetenekli kızı Asia Argen- to'ya başrolü vermiş Dario Argento. Aşian altmış dokuzpodsyonundan seçmelerSon Istanbul Film Festiva- li'nden arta kalarak nihayet bugün gösterime giren, Hint- li kadın yönetmen Mira Na- ir'in "Kama Sutra"sı, 16. yüzyıl Hindistanf nda geçi- yor ve biri soylu bir prenses, öteki de alt sımftan hizmetçi olan. beraber büyümüş iki kı- zın hikâyesini aiüatıyor. Prenses Tara (yönetmenin gözde oyuncusu Sarita Cho- udhury) varlık içinde, bir eli yağda bir eli balda, el bebek- gül bebek büyürken, parya muamelesi gören güzel hiz- metçisi Maya (İndira Var- ma), hep prensesin artıklany- la yerinmek ve sürekli çalış- mak zorundadır. Ne var ki serpilip gelıştikçe, göz alıcı güzelliğiyle prensesi geride bırakan Maya. sarayın öteki kadınlanyla birlikte gördük- leri Hindıstan'ın geleneksel aşk felsefesi Kama Sutra eği- timinde ve zarafeti, dişiliğini. vücudunu gerektiği biçimde kullanmayı ögrenmede de prensesi geçiyor fersah fer- sah. Erkekleri baştan çıkar- maya yönelik dans derslerin- Kama Sutra- Bir Aşk Hikâyesi Yönetmen: Mira Nair / Senaryo: M. Nair, Helena Kriel / Kamera: Declan Quinn / Müzik: Mychael Danna / Oyuncular: Naveen Andrevvs, indira Varma, Sarita Choudhury, Ramon Tikaram /1996 Hindistan (Avşar Film). de de smıfının binncisi Ma- ya'ya zalimce davranıyor kıs- kanç Tara. Derken prenses Tara'yla evlenecek olan, yoluna çiçek- ler saçılan, tütsüler yakılan Raca Singh ("İngfliz Has- ta"nın bomba imhacısı, Juli- etteBinoche'un kalbıni çalan. korkusuz Sih'i ve İngilte- re'nin el üsründe tutulan Hint asılh oyunculanndan Naveen Andrevvs), görür görmez çar- pıldıgıdilber, fettan Maya'yı düğün gecesinde yatağına alıyor, gözü prenses Tara'yı görmez oluyor ve Maya ana kraliçe tarafından saraydan kapı dışan ediliyor ertesi gün tabii. Sarayın yakışıklı hey- keltıraşı da, Maya'nın güzel- liğine karşı koyamıyor, Ma- ya"dan erotik tapınak heykel- leri için modelı olmasını ısti- yor ve en önemli eseri Lotus Kadın heykelinde. Maya'run baştan çıkancı vücudunu te- mel alıyor. Tabiı zevk sefa düşkünü. afyonkeş Raca. Lo- tus Kadın heykelini görür görmez yeniden Maya'nın aşkryla yanıp tutuşmaya baş- lıyor, kansı Tara'yı yine kıs- kançlık krizlerine sokarak... Vs. vs... On yıl kadar önce Can- nes'da altın Kamera ödülünü kazanan "SeJam Bombay rl la çıkış yapan Hintli yönetmen Mıra Nair. Amerika'dajaptı- ğı "Mississippi Masala" (1992) ve "Perez Ailesi" (1995) filmlerinden sonra. ülkesine, ulusal kültürüne dö- nüyor "Kama Sutra'yla". tn- giliz, Amerikan sermayesi ile Hindistan'da çektiöi dördün- cü fılmi "Kama Sutra: A Ta- le of Love - Kama Sutra: Bir Aşk Öyküsü"nün. Mıra Na- ir'in kanyerinde önemli bir yer işgal edeceğıni hiç san- mıyoruz. Düzgünce anlatıl- mış, gişeye yönelik. erotik bir aşk masalından başka bir şey değil bu film. Egzotizm ve erotizmin at- başı gittigi, başanlı görüntü- lere sahip, sanki Batılı seyir- ci için kotanlmış izlenimi ve- ren. şıkbirmasal niteliğınde- ki bu göz alıcı filmden gen- ye kalan, yönetmenin yenı keşfi. bir içim su İndira Var- ma'nın güzelligi oluyor. Yine de Dogu'ya özgü, efsanevi aşk tekniği ve pozisyonlannı merak eden seyirci için ilginç bir film olabilir, yönetmen Mira Nair'in "Kama Sut- ra"sı. Ne de olsa adıyla bir şeyler çagnştınyor... Bir dehşet fantezisi Yine bildik korku-gen- lim numaralarını çekerek doludizgin korku-dehşet sinemasının soğuk kulvar- lanna dalan, barok ve kimi zaman grotesk zevkini ya- kın plan üstümüze bolca boca ederek türün antolo- jilerinde yer alacak cins- ten sahneler çeken. heye- can-gerilim anlan yarat- masını bildiğini önıekle- yen Dario Argento, bütü- nünde çok önemli sayıl- masa da biçımsel ustalıgı belirgin. ürpertici. keskin bir dehşet fantezisi kotar- mış. Bilgisayarkaynaklı özel efektlerden de yararlana- rak iki boyutlu çekimlerle etkileyici, canlı halüsinas- yon sahneleri gerçekleşti- ren yönetmen-senarist Ar- gento'nun iyi teknisyenli- gini gözler önüne seren v e 'Argento kırmızısr tonla- nnda seyreden bu son 'spaghetti korku-gerilim" denemesi, fantastigin tadı- nı duyuran ve kuşkusuz tü- rün iflah olmaz meraklıla- nnce es geçilemeyecek bir 'heyecan ririldemesi' öv- güsünü hak ediyor. (Not: Thriller anlamına kullan- dığımız tiriideme sözcü- günün patenti. romancı Sadık Yemni'ye aittir.) Sanat eserinin, şiddet ile güçlü duyguların kanşımı sonucunda, acıyla, hazla, sancıyla meydana geldiği, bu nedenle 'hitap ettiği' kişide şizofrenik bozuk- luklara yol açabileceğı noktasından hareket eden Argento'nun 'Stendhal Sendromu', görsel bakım- dan üslup sahibi, usta bir yönetmenin elinden çık- mış, meraklısmın kaçır- mayacağı bir karanlık, ür- künç fantezi sayılabilirso- nuçta. Işık-gölgelerin oynaştı- ğı başanlı görüntülerini, yıllann usta kameramanı Giuseppe Rotunno'nun imzaladığı. dozu tartışma- ya açık; karmaşık, ancak yine de sıra dışı bu Dano Argento usulü gerilim, sa- dizm, erotizm kokteyline meraklısmın ilgisiz kal- ması zor. Asia Argento'ya da dikkat. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Cevabı Esen Rüzgârda Dün akşam, mahalle sakınlerinin toplantısınday- dım. Dış Kediler Meclisi gibi önemli bir konuyu tar- tışmak için bir araya gelmiştik, ama söz döndü do- laştı memlekette olup bitenlere uzandı. Sorular so- ruları kovaladı. Cevaplan bulunamayan sorular ka- falan iyice karıştırdı. Neler mi konuşuldu? Tabıi ki, sekiz yıllık kesintisiz eğitim günün en gözde tema- sıydı. "Eğitim sorunu çözüme kavuşacak mı, beş yıl sekiz yıla çıkınca" diye sordu biri. "Eğitim değıl, öğrenim demek gerekir bir defa, Çetin Altan'/ oku- madın mı?" diye müdahale erti yanındaki. "Öğre- nimin süresi kadar içenği de önemli değil mi? Içe- rikte ciddi bir değişiklik olacağına ilişkin bir işaret ğörünüyor mu ortalarda? Köy Enstitüleri, Halkev- leri benzeri gin'şimlerden söz açan mı var? 'Müfre- dat' programlarını hazırtayan Talim Terbiye Heye- ti'nin oluşumunda köklü bir değişiklik oldu da biz mi bilmiyoruz yoksa? Ders kitaplanndaki şovenist unsurfarın yerini, insan sevgisi ve barış özleminin alacağını kim söyleyebilir?" "Ama " diye söze karıştı en uysal arkadaşlanmız- dan biri, "en azından çağdaş teknolojinin okullara girmesi sağlanabilse, kafalarda öriımcekler bir öl- çüde temizlenebilir belki.." "O bilgisayarlara han- gi disketlehn takılacağına bağlı değil mı bu ?Ençok Kuran öğretimine yararsa hiç şaşmayın... Imam- hatıplerin orta kısımlannı kapatıp, tüm ılköğretime hafta sonu Kuran kurslan koymanın, televizyonun bir kanalını Diyanet Işlen'nin hizmetine vermenın neresi reform Allah aşkına? Bir kanalı tümüyle sa- nata, kültüre ayırmak diye bir niyetleri yok ama... Tam tersine TRT'nin bir kanahnın özelleştiritmesi gündeme gelince, ilk akla gelen TRT2 oluyor." • • • Ikinci soru, ikinci Cumhuriyetçı egıhmleri ile ünlü bir arkadaşımızdan geldi: "Refah'ın kapatılmasına ne diyorsunuz peki?" "Yasaklansa ne farkeder" dedı eskilerden, daha dogrusu eski kulağı kesıklerden biri. "Ülkeyikaran- lıklara mahkûm etmeye kararlı güçlerin beslendıği kaynaklar. o güçleri var eden koşullar ortada dur- dukça? Toplumda zinde güçlerin çoğalmasının tek yolu kültüre, sanata duyarlı birpolitıkadan geçmez mi? Yeni ilköğretim programında 'Milli Tarih', 'Mil- li Coğrafya' (tarihin, coğrafyanın millisi nasıl oluyor- sa), 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 1 , 'Çevre-Sağlık-Tra- fik-Okuma' dersleriyer alıyor da, 'Resim-iş' veMu- zik derslerinin ötesinde, gençlere genel sanat bil- gisi, sanat tarihi bilinci aşılamayı; edebiyatı, tıyat- royu, sinemayı tanıtmayı, sevdirmeyi hedefleyen bir "sanat" dersı kimselerin aklına gelmiyor. Sanatse- ver Sayın Ecevit'in bile. Gericiliğın panzehırı Diya- net değil, kü/tür ve sanattır. Diyanet Işlerı kanalı ile halkı aydınlatmaktan söz edenlere küçük bir ör- nek: Fransa'daki Türk ışçılerinın toplandığı türlü çeşitlipolitık görüşe mensup derneklerarasında en etkın olanları 'Mıllı Görüş'çu/erie devletin hımaye- sindekı Diyanet dernekleri, biliyorsunuz. Bu der- neklerarasındaki farkı birarkadaşım anlattı geçen- lerde. Diyanet demeklerine gıden kadın yokmuş, ama Refahçılar haftada bir gün demeğin anahtar- lannı kadınlara teslim ediyormuşen azından... Re- fah'ı yasaklayıp Diyanet çizgısini hâkim kılınca ne değışecek sanıyorsunuz?" "Yasaklasak da mı saklasak, yasaklamasak da mı saklasak"tan ibaret olan bu soru da cevapsız kal- dı böylece. • • • Üçüncü soru, son günlenn "rating"\ en fazla ko- nularından birine ilışkındi: "Oyunuzu Atatürk'e ve- rin" kampanyasına katılmak bir vatan borcu mu- dur? "Time dergisinin oylamasında Atatürk'ü bırinci yaparak ülkemizin insan hakları ıhlallenndeki dün- ya birinciliğini unutturabileceksek ne âlâ..." dedı "münafık" kedinin teki. Sonra derin bir nefes aldı, "Böyle kolay Atatürk- çülüğe can kurban. Tıpkı özel kanalların Atatürk- çülükle uzaktan yakından ilgisi olmayan seviyesiz birtakım filmleri gösterirken, ekranın köşesıne dal- galanan birbayrak ve Atatürk portresi koymalan ka- dar kolay. " "Ne dersiniz" diye sordu genç kediler- den biri, "Atatürk'ü şampiyon yaparsak, bizi birin- ci lige alırlar mı?" Tabii ki bu soru da cevapsız kaldı. Cevabı esen rüzgârda, herhalde. Haftaya... Besteci Erdoğan Berker Öldii Kültür Servisi- "Beni Hatırla", "Bir İlkbahar Sabahı". "YunusGıbi"ve "Şark.lardan Fal Tuttum" gıbı ünlü eserlere imza atan Türk sanat müziğının ünlü bestecisı Erdoğan Berker dün sabah Istanbul'da yaşamını vitırdı. Sanat müziği ile üniversite yıllannda ilgilenmeye başlayan Berker, yükseköğrenimini İTU'de tamamladı. Erdoğan Berker. ilk yapıtı olan "Anlat Bana'"yı 1959 yılında Almanya'da iken besteledi. Sanatçı daha sonra 198O'lı yıllarda bestelediği ve çok sesli olarak adlandınlan eserlerle ün kazandı. Beste sayısı 110'u bulan Berker. "Şakayık"," Gel Yine Ceylan Gözlüm", "Akşam Güneşi", "'Yağmurlarla Ben", "Geçip Gitme Yanımdan", "Şarkılar Yazdım Sana". "Aşk Bu değil mi". "Sevgisiz Yaşayamam". "Bir Dinlesen Kalbimi", "Tesellim Olsun", "Sevgı Bağlan", "Yudum Yudum Sevdayım" ve "Seneler Ne Olur Üstüme Gelmeyin" gibi dillerden düşmeyen bestelerin de sahibi. "Anneciğim". "23 Nisan", "Biz Atatürk Çocuklan" ve "Doğum Günün Kutlu Olsun" gibı gibi çok seslı çocuk şarkılanna da imza atan sanatçının, bu yıl TRT repertuvanna giren son şarkısı. "Bir şarkı söyle bana içinde ne aynlık ne hasret bulunsun" gıbı sözlerle başlıyor. Berker. avnca TRT yapımı ve uluslararası ödül kazanan "Türkıye" belgeselınin de müziğini hazırlamıştı. Evli ve iki çocuğu bulunan Berker. 15 aydır tedav i görüyordu. 65 yaşında lıayata gözlerini yuman Berker'in cenazesı. bugün Levent Camii'nde kılınacak öğlc namazından sonra Aşıyan'daki aile mezarlığına defnedilecek BUGUN • TARİH VAKFI DARPHANE ETKİNLİKLERİ kapsamında saat 17.00'de "Radical Noise" dinlenebilir. • NORTHERJN BALE TİYATROSU'nun 'Romeo ve Juliet' adlı balesi Harbıye Açık Hava Tıyatrosu'nda saat 21.00'de izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle