Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16EYLÜL1997SAU
12 KULTUR
PORTAL DİKMEN GURUN
Dünyayı temsil eden 100 nesne• Ünlü îngiliz yönetmeni
Peter Greenavvay, 1992'de
Viyana'da Hofburg Sarayı'nda
"Dünyayı Temsil Eden 100
Nesne" sergisini açtı. 60.000
kişinin izlediği sergi, bu yıl
Greenavvay ve besteci Jean
Baptiste Barriere'in elinde
tiyatral bir boyut kazanarak
Salzburg'da Zeitfluss
Festivali'nde (Salzburg
Festivali kapsamında) Prop-
Opera olarak sunuldu.
1977'de Cape Kennedy'den uzayın de-
rinliklerine gönderilen Voyager'ın içınde
117 nesne vardı. Takma dişlerden kambur
bir balinanm ses kayıtlanna, modern mi-
mari maketlerden farklı bitki örneklerine,
hay\r
an resimlerine kadar uzanan bir çe-
şitlilik içeren bu 117 nesne. dünya üzerin-
dekı yaşama ışık tutacaklardı. Görünen a-
maç buydu. Esas amaç. böyle bir varsa-
yımdan hareketle insan zekasının üstün-
lüğünü sergılemektı. Cnlü Îngiliz film yö-
netmeni ftterGreenaway dikkat çekici bir
girişim olarak değerlendirdiği bu olayı ay-
nı zamanda sorgulamaktan da geri kalmı-
yordu. "Uzaya gönderilmek üzere seçilen
nesneler Amerikalı bir fizikçi tarafindan
saptandı. A\ nca. ola\ 1970'lerde, bu ûlke
hırçın ve saldırgan bir edayla diğrr iilkele-
ri gözlerken gerçekleşti. Sonuçta. bizler-
den bu listeye katkıda bulunmamtz isten-
medi. Bizlere sorulmadan, bizlere danışıl-
madan bizim dünyanuz nasıl temsil edüe-
bilir? İşte bu nedenle ben de tamamen öz-
nei bir liste hazırladım. Ozellikk 2. binyı-
lın sonuna geldiğimiz şu günlerde sağhkh
saptamalar yapmamız gerekir. Bcnim ha-
zniadığım bu kişisd liste de ince alayalığı
içinde son derecede ciddi bir çalışma ürü-
nü. Bu listeyi" Dünyayı Temsil Eden 100
Nesne" olarak taıumlıyorum.''
Peter Greenaway, 1992'de Viyana'da
Hofburg Sarayı'nda "Dünvayı Temsil E-
den 100 Nesne" sergisini açtı. 60.000 ki-
şinin izlediği sergi. bu yıl Greenaway ve
besteci Jean Baptiste Barriere'in elinde
tıyatral bir boyut kazanarak Salzburg'da
Zeitfluss Festivali'nde (Salzburg Festiva-
li kapsamında) Prop-Opera olarak sunul-
du. fzleyici tepkisinin ve eleştirilerin pek
parlak olmadığını söylemeden geçeme-
yeceğim. Salzburg'daki cılız alkışlar ve
genelde sert eleştiriler bakalım başta Mü-
nih, Palermo, Paris olmak üzere gösteri-
nin yer alacağı diğer kentlerde bir değişim
gösterecek mi? Peter Greenavvay'in sun-
duğu kuturıun ambalajı kolayca açılmıyor
ve olay ilk bakışta dramatik bir örgü içer-
mediği için de izleyenleri zorluyor. Kutu-
yu hemen açmak isteyenler sıkılarak geri
sayıma başlıyorlar. Diğerleri ise listedeki
nesneler arastndaki bağlantılardan, bu
nesneler arasuıdaki "sınırlar ve sınırlann
geçilmesi" olgusundan yola çıkarak Gre-
enaway'in dünyasına girmeye çalışıyor-
lar...
"Zatfluss" her yıl belli bir tema altın-
da alternatif yapıtlann sergılendiği bir et-
kinlik. Program kataloğunda verilen bıl-
giye göre; 1993 'te "Karşıkoymanııı Este-
0$" başlığuıı taşıyan tema, bir üçlemenin
ilk ayağını oluşturuyordu. 1995'te Zeitf-
luss "SmırlarveSınırlann GeçümesT üze-
rinde yoğunlaşrruştı. Çok geniş kapsamlı
bu tema sanatta sınırlann geçilmesinden
baskı yöntemlerine dek uzanıyor ve ya-
şam adına direniş üzerinde yoğunlaşıyor-
du. Bu yıl Zeitfluss'un teması üçlemenin
üçüncü ayağını oluşturuyor, "Final" ya
da "Son". Son'un sorgulanışı. Son nedir?
Son var mıdır? Ya da Son'a ulaşmadan
sonuca varmak ne demektir?
Greenavvay. fılmlerinde olduğu gibi,
burada da mesafeli, acımasız, rahatsız edi-
cı ve düşündürücü. Anlatmak istediğini
sesler, resimler, müzik, projeksiyon, ışık,
aksiyon, dil ve nesneler aracılıği ile akta-
nyor. İnsan unsuruna nesneler düzeyinde
yer verirken bu nesnelerden oluşturduğu
tiyatral enstalasyonu farklı bir boyutta ser-
giliyor. Sahnede ovuncu olarak sadece
Şeytan'ı canlandıran birkadrn yeralırken
Adem ile Havva, Merkür, Anne ve Çıplak
Bebek, Tann, Uyuyan Kadın nesneleTbü-
tünü içinde görülüyor. Nesneleri tanımla-
yan sesi "Thrope" olarak adlandınyor.
Greenaway "MJsanthrope"den (insandan
kaçan) yola çıkarak. Katalogcu olarak da
küçük bir çocuğun şarkılan yankılanıyor
kulaklarda... Katalog ve ekranlara yansı-
yan dolmakalem, insanın ve tabiatm ger-
çekleştirdiklerine tanıklık edecek bu lis-
teyi sabitleştiriyor. 1992'de açmış olduğu
sergide bu 100 nesneye izeyiciyi götürür-
ken, 1997'deaynı lOOnesneyı izleyiciye
getirdiğini belirtiyor sanatçı. Kendince
önemli anlamlar taşıyan nesneleri bir nes-
neler operası olarak nitelendiriyor ve onun
ıçin de bu çalışmasını Prop-Opera olarak
tanımlıyor. Yaşamı e\Tenin yaratılışından
sona-kıyamete kadar uzanan bir süreç
içinde Thrope'un sesinden anlatırken sah-
nenin üç yanına ve önüne (şeffaO konmuş
büyük perdeler üzerine yansıtılan görün-
tüler (Greenaway'in çizimleri) minimalist
müzik ve efektlerle anlatımı güçlendiri-
yor. Bu süreçte önceleri cam bir fanus
içinde duran Adem ile Havva'nın -ikisi
de çıplak- isteklerinin giderek açgözlülü-
ğe dönüşmesı izleniyor.
Peter Greenaway'in "Dünyayı Temsil
Eden 100 Nesne"sini burada tek tek say-
mak olanaksız. Sanatçı bu nesneleri bir-
den yüze kadar sıralarken oluşturduğu bö-
lümler içine aldığı her öğeyi bir yandan
kendi içinde tanımlarken öte yandan bun-
lar arasında ustaca bir alaycılıkla ilginç
paralellikler kurmuş. Dikkat edildiğinde
aynı kışkutıcı ılişkinin bölümler arasında
da var olduğu gözlemleniyor. Greena-
vvay'in lıstesi belki kimi zaman kuru ge-
lebiliyor, belki 50 dakikalık sürede insa-
nı geri sayıma zorlayabiliyor, ama hiç kuş-
kusuz bilinçli, tartışmalı, düşündürücü ve
de yer yer ürkütücü bir liste. tki üç kısa ör-
nek vermek gerekirse; "güiş" olarak ta-
nımlanan ilk gruptaki nesneler şöyle sıra-
lanıyor. Güneş, Adem ile Havva, Yılan,
Öpücük, Çift Kışilik Yatak, Katalog. "Öf-
kenio Anşı" bölümü altında Gazeteler,
Notalar, Kutsal Kıtaplar, Demir Kapı,
Anahtarlar. Duvar, Hapishane, Darağacı,
Kurukafa bir bütün oluşturmuş ve son
grubu "Öhımde FınaTi ise Morg Bıçağı,
Tabut, Cenaze Arabası, Kum, Gölgeler,
Kar, Buz ile noktalamış sanatçı. 100. nes-
ne, Buz; donmuş Kuzey, donmuş Güney,
soğuk, durağanlık, sessizlik ve güneşin
yok oluşunu simgelerken dünyanın sonu-
nu belirliyor ve Greenavvay bu sonu hub-
ris'in sonucu olarak yorumlayarak göste-
risini noktalıyor.
Biz buradan bir liste hazırlasak uzaya
gönderilmek üzere, acaba hangi nesnele-
re yer verirdik; hele şu günlerde? Onur,
Şebeke. Cinayet, Kamyon, Köstebek, Do-
kunulmazhk, Kurpiye, Masal.. benim ak-
lıma gelenlerden birkaçı...
YAPI KREDİ SANAT FESTİVALİ'97
6
Ehslanan' aleder bir arada
'i *
•• 1. . '
" . ^
•*ai-R3tfl2«
«• • - •
«a*
Halil Altındere, kanşık malzeme, 19%
Bienal'deki
Türksanatçûar
Kültûr Servisi - 45 ülke-
den 86 sanatçıyı bir araya
getiren 5. L luslararası Is-
tanbul Bicnaü'nde. ulusla-
rarası çağdaş sanat orta-
mmda adını duyurmuş
Türk sanatçılann yanı sıra
son yıllarda Türkiye'de
gerçekleştırilen etkmlikler-
de yapıtlannı sergıleyen
genç sanatçılar da yer alı-
yor.
Bu yıl *Yaşam, Gûzeflik,
Çeviriler / Aktannüar ve
Diğer Güçlükler Cstüne"
başlığıyla. İspanyol sanat
lanhçısi ve küratör Rosa
Martinez'in sanat yönet-
menliğinde gerçekleştiri-
len 5. Uluslararası tstanbul
Bierali'nde yapıtlanru gör-
me olanağım bulacağımız
sekiz Türk sanatçısının ara-
sında. biri Italya'da, diğeri
Amerika'da sürdürdükleri
sanat çalışmalanyla ulusla-
rarası çağdaş sanat orta-
mında ısimlerini duyuran i-
ki kadın sanatçı. Şükran
Moral ve Şükran Aziz \zr.
Kendı bedenı aracılığıyla
kadına. msana daıröyküler
anlatan Şükran Moral. ya-
şamını Roma'da sürdürü-
yor ve Italya'da. Türkiye'de
olduğundan daha çok tanı-
nıyor. Dil, kültür, kimlik gi-
bi kavramlan irdeleyen
Şükran Aziz ise, son yıllar-
da Amenka'da ve Türki-
ye'de açtığı sergilerle gün-
deme gelen bir sanatçı.
Bugüne dek Türkiye'de
bir. Almanya'da iki sergi
içan ve yine Almanya'da
veşitlı Ödüller kazanan
Türkan Erdem. 5. Ulusla-
rarası İstanbul Bıenali'nin
yer alacağı farklı mekân-
larda birkaç yapıtı sergile-
nen tek Türk sanatçı. Ken-
tin dokusunu soluyarak bu
dokuya kendi renkli hayal-
leriyle yarut veren Erdem,
İstanbul içın yaratacağı
enstalasyonlarla gündelik
mekânlan başkalaştıracak
ve sanatın, müzelenn dışın-
da, gündelik yaşamımız
içinde de vanlabıleceğini
göstermeye çalışacak.
"Karanhk Sular" adlı
fılmiyle çeşıtli ödüller ka-
zanan fîlrn yönetmeni Kut-
luğAtaman. 5. Uluslarara-
sı İstanbul Bienali'nde
Türkiye'nin ilk opera sa-
natçısı Semiha Berksm'un
yaşamöyküsünü konu alan
ilginç video çalışmasıyla
yer alıyor. Semiha Berksoy,
bir kadının bedeninde bü-
tünlenen ilginç bir geçmişi,
yoğun bir tarihi anlatacak.
Aynca Semiha Berksoy'un
kendi tablolan Aya Irini'de
sanatseverlerle buluşacak.
5. Uluslararası İstanbul
Bienali'nde Türkiye'yi
temsil eden diğer sanatçı-
lar, son yıllarda Türkiye'de
gerçekleştırilen çeşitli ser-
gilerde yapıtlannı görme
olanağıru bulduğumuz
gençler. Türkiye'de kadının
sosyal rollerini ironik bir
bakış acısıyla ele alan Eb-
ru Ozseçen.Türkiye'de
kimlik sorunsalını irdele-
yen Halil Alündere, kendi-
sıni işlerinin öznesi ve nes-
nesi olarak kullanan Bülent
Şangar ve New York'ta ya-
şayan ve Bienal'e fütüristik
bir yaklaşımla gerçekleştir-
diğı video çalışmasıyla ka-
tılacak olan Vahap Av-
şar'ın Bienal ka\Tamlany-
la örtüşen yapıtlan. Bi-
enal'in gerçekleştinleceği
çeşitli mekânlarda sergi-
lenecek.
NURDAN CİHANŞÜMÜL
Yapı Kredi Sanat Festivali kap-
samında bugün saat 21.00'de Har-
biye Açıkhava Tiyatrosu'nda Sü-
leyınan Erguner ve Kyriakos Ka-
laycidis Ensemble yer alıyor. İki
bölümden oluşan konserin ilk bö-
lümünde Kalaycidis, Erguner, Afcv
Erguner ve Sophia Neoboritis yer
alıyor. Konserin ikinci bölümünde
ise nefes, sema ve semah gösteri-
leri yer alacak. Bu geniş kapsamlı
konserin bir diğer özelliği de ney,
bağlama ve perdesiz gitar gibi bir-
birinden ayn gibi görünen üç mü-
zik aletini bir araya getirmesi.
Bu üç müzik aleti, teknik ve fel-
sefe yönüyle birbirine çok yakın,
sistem olarak aynı, Erguner'e gö-
re. Türk sanat müziği, Türk halk
müziği gibi aynmlara karşı çıkj-
yor ve bunu ortadan kaldırmaya
çahşıyor: "Neyve bağlama aynısis-
temi ve aynı perdeleri kullamyorsa
neden bir araja gelmesin? Bu a>-
nmlar belki de resmi olarak >apıl-
dL Yani kurumlann başmda bulu-
nan konuyla Ugisiz insanlann yü-
zünden böyle bir aynm oluştu. M ü-
ziğe karşı ta\ırlı bir hareket oldu-
ğu nu düşünüy orum, insanlar yeni-
likçiük hareketleri adı altında eski-
yi unutturmaya çalışıyoıiar. Bunla-
nn hepsi bizim küitürümüz. Kon-
serde Erkan Oğur da perdesiz gita-
nyia yer aüyor. Oğur, gitann per-
delerini boşaltıp açarak açık bir
klavyeelde erti. Bununla da çok ra-
hat Şark medeniyeti eserlerini ça-
labilecek durumda. Biz ney. bağla-
ma, gitar gibi birbirinden dışlan-
mış aletleri bir araya getirdik-"'
Nefes-Sema-Semah
Konserde, Mevlevi. Bektaşi mü-
zığinin yanı sıra sema ve semah
gösterileri de yer alıyor. Bu göste-
rileri ise Okmeydam Hacı Bektaş
Derneği ve Erguner Mevlevi He-
yeti'nin semazenleri gerçekleştire-
cek. "Sema gösterileri, Bektaşi ve
Mevlana müziği kol kola olarak bir
sentez oluşturacak."
Konserde iki ayn büyük konu
var: Kalaycidis Grubu ve Mevlevi
müziği. Yapmak istedikleri rembe-
tiko değil. Amaçlannı şöyle açık-
lıyor Erguner: "Türkler ve Yiınan-
lann eskiye dayanan birçok ortak
kültür ve tarih ilişkisi var. Bizim te-
mel amacunız, hem Yunanistan'da
hem de Türkiye'de müziğin geç-
mişten bugüne nasıl değiştiğini, na-
sıl geliştiğini göstermek. Türk Yu-
nan ilişkilerini geliştirmek için ge-
nelde pop müziği alanında ortak
çauşmalar yapılıyor. Biz popun dı-
şında da ortak yönlerimiz olduğu-
nu ve bu konularda da çalışmalar
y~apılabilectgini göstermek istedik."
İstanbul'da SahaflarÇarşısı'nda
tanışan Kyriakos Kalaycidis ve Sü-
leyman Erguner ilk kez bir yıl ön-
Oüleyman Erguner Topluluğu ve Kyriakos Kalaycidis Ensemble bu akşam saat 21 .OO'de
Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda. Nefes, sema ve semah gösterilerinin de yer alacağı
konserin bir diğer özelliği de ney, bağlama ve perdesiz gitar gibi birbirinden ayn gibi
görünen üç müzik aletini bir araya getirmesi. "Sema gösterileri, Bektaşi ve Mevlana müziği
kol kola olarak bir sentez oluşturacak." Amaç, hem Yunanistan'da hem de Türkiye'de
müziğin geçmişten bugüne nasıl değiştiğini, nasıl geliştiğini göstermek.
ce Atina'da birlikte konser vermiş-
ler. Çahşmalan sürecek, belki de
dini müzik ağırlıklı bir repertuvar
oluşturacaklar.
Türkiye'de "ney"in usta virtü-
özleri arasında olan Neyzen Uhi
Erguner'in oğlu olan Süleyman
Erguner, müziği ve ney icrasını ba-
basmdan öğrendi. Türkiye'de ve
dünyada ilk kez "Ney Metodu" ya-
zıp yayımlayan sanatçı, bu projey-
le amaçladığını şöyle anlatıyor:
"'Ney'in aslında asıriar öncesine
dayanan bir gecmişi var. İslanıi-
yet'in kurulmasından sonra ise İs-
lam kültür sentezi altında ortaya
lannı ortaya koyarak Türk müziği-
ni tanıtmayı hedefliyor. Türkiye'de
ise 1990 yılında Kudsi Erguner'le
birlikte verdikleri konserden son-
ra 'ney'in geliştiğini belirtiyor.
Yurtiçi ve yurtdışi konserleri-
nin dışında birçok topluluk kuran
Erguner. "Önce konu ortaya çıkar.
sonra topluluk kurulur" görüşün-
de. Amacı; eskıyi bugünün anlayı-
şına göre yorumlamak.
Bu konserin Anadolu'da da yi-
nelenme olasılığı var. Erguner,
ekim ayında da Askeri Müze'de bir
konser verecek. İki gün sürecek
olan bu konserlerin ardından "Mü-
smdan öğretmek. Müziğin kitap-
lardan okuyarak öğrenilemeyece-
ğini savunan ve "Nota müzikten
sonra geür" diyen sanatçınm oku-
lunun temel hedefi müziği öğret-
mek ve her öğrenciye yetenekleri-
ne uygun dersler vermek.
Son günlerde Akdeniz Musiki-
si Karakterleri Araştırması 'nın CD
çalışmalannı sürdürüyor. Akde-
nız'de ortak bir müzik kültür tari-
hi olduğunu belirten Kalaycidis,
"tki farklı Akdeniz ülkesinden iki
sanatçı bir araya geldiklerinde bel-
ki farklı diller konuştuklan için ra-
hat anlaşamazlar, ancak müzik yo-
Kalaycidis ve SüleyTnan Erguner, ilk kez bir yıl önce Atina'da birlikte konser verdiler. (UĞUR DEMİR)
çıktı. Anadolu'da Osmanlı döne-
minde din, dil, ırk ayrımı gözet-
meksizin kurulan Mevlevi tarika-
nnda ney, bugünkü yerini akh. Tür-
kiye'de ise İkinci Meşnıtiyet'le bir-
likte başlayan bir alaturka anlayışı
var.' Bu müzik bize ait değil, o hal-
de terk edelim' anlayışı yaygınlaş-
ü. Ney, halkm arasında yaşayan, an-
cak ihmal edilmiş bir müzik aleti.
Belki de halk arasında zor bir mü-
zik aleti olarak bilindiği için çok
fazla yaygınlaşmadı. Ben 'ney'in
aslında o kadar da zor bir müzik
aleti olmadığını göstermek için bu
kitabı yazdım."
Erguner, 80'li yıllarda "Mevlevi
Müziği'' başlığı altında vermeye
başladığı konserlerinde Türk saz-
zik Kapitülasy onlan-Alaturka mü-
zik" konulu bir söyleşi gerçekleş-
tirecek.
Fener Rum Patrikhanesi başmu-
gannisi Elefterios Georgiadis ile
Bizans kilise müziği çalışan ve ut
çalmayı eski kayıtlan dinleyerek
öğrenen Kyriakos Kalaycidis için,
enstrümanın müziği ve tekniği
önemli. Georgiadis'ten aldığı ders-
lerden çok yararlanan Kalaycidis,
bunun dışında Ross Daly ve Ihsan
Ozgen'den de çok şey öğrenmiş.
"Bizans Kilise Müziği" diploma-
sı alan sanatçı, 1993 yılında Sop-
hia Neohoritou ile birlikte "En
Chordes Müzik Okulu"nu açtı.
Amaçlan Yunan ve Akdeniz mü-
ziğini hem kuram hem de tarih açı-
luyia ortak bir dil oluştururlar" di-
yor. Akdeniz ülkelerinin ortak ta-
rihinde, özellikle Yunanistan ve
Türkiye arasındaki yoğun ilişkiye
dikkat çekiyor.
Akdeniz müziği ile ilgili iki CD
çalışması olan sanatçı önümüzde-
ki dönemlerde bir solo ut çalışma-
sı gerçekJeştirmeyi tasarlıyor. Ka-
laycidis'in aynı zamanda Bizans
kilise müziği ve Mevlevi müziği
arasındaki ilişkiyi anlatan bir de
tez çalışması var.
Bu akşamki konser için çok he-
yecanlı.. Çünkü kendisi için büyük
anlamlar taşıyor: "Buşehirmüzik-
k dolu. Her yerde müziği hissede-
biliyorsunuz. Bu konserle ortak
bir şeyleri yakalamaya çahşacağız."
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Geçmiş Romanlar,
Kent, Çevre
Şimdi düşünüyorum da gördüğüm, yaşadığım Is-
tanbul'u artık geçmiş romanlardan okuyabiliyorum.
O istanbul'un tuhaf bir dekorzenginliği vardı. Kent
elbette bunca kalabalık değildi. Dekora gelince, bir
semtten bir semte, tam bir dönemeci döner dönmez,
dekor bütünüyle değişirdi.
Çocukluğumun geçtiği Kadıköyü'nde Çamlıca'ya,
Kısıklı'ya giderdik. Çamlıca'yı edebıyatımızda Âra-
ba Sevdası romanı anlatır. Bu, tabii, benim bilmedi-
ğim, göremediğim Çamlıca'dır. Henüzyeni açılmış-
tır bahçesi. Istanbullular yüzyılın başında bu bahçe-
den çok hoşlanırlar.
Yaşadığım Çamlıca, 'mesire' olma özelliğini artık
yitirmeye koyulmuştu. Bizimkiler, büyüklerim, 'asıl'
çocukluklanndaki Çamlıca'nın güzelliğini anlatırlar-
dı.
Abdülhak Şinasi de Çamlıca'daki Eniştemiz'de
anlatır. Her yeni okunuşunda bizi yeni inceliklerle
donatan romanın "Eski Çamlıca" bölümü, bir vapur
yolculuğuyla başlar, semtin karşımıza çıkışıyla orta-
lanır:
"Nihayet, asıl Çamlıca demek olan Kısıklı Cadde-
si, solda, Büyük Çamlıca sağda, Kısıklı meydanın-
da, Küçük Çamlıca yollan başlar ve etrafı yine şa-
irane isimler sarardı.
"Karşımızda uzun Alemdağı Caddesi, sağ taraf-
ta Suphi Paşa'nın kır menekşesi kokulan ve bülbül
sesleriyle meşhur büyük korusu, daha ileride, Liba-
de, konjnun arkasından geçen Bulguhu Caddesi
üstünde, soltarafta, Hanımseddi denilen biryer var-
dı ki, hakikat, o köşklerde bulunan hanımlar, akşam-
lan buraya geliher, serili ehramlar üstünde oturur-
lardı. Daha sonra Bulgurlu ve Söğütlü çayın gelirdi
ki orada Hüseyin Cahit Bey'in hikâye ettiği köy dü-
ğünleri olurdu."
Bizimkiler, büyüklerim asıl Çamlıca'yı kendileri ya-
şadıklannı söyleyedursunlar; Abdülhak Şinasi daha
kendi çocukluğunda Çamlıca'nın sönmeye koyuldu-
ğunu dinlemiştir.
Çünkü o geçmiş zamanın hanımlan şöyle demek-
tedirier: "Çamlıca'nın asılcivcivlizamanı Sultan Az-
iz devrindeydi! Çamlıca'yı asıl o zaman görmeliy-
din!"
Ben rüzgâr sesleri, rüzgâr uğultuları hatırlanm;
hem de yazın en sıcak gününde bile. Bazan da, ge-
celeri gidilmişse, Çamlıca tepesinden gördüğümüz
o ışıklar içindeki kent...
İstanbul bugün çok daha ışıklı. Çamlıca'dan ge-
celeri çok daha akan ışık selleri içinde görünüyor-
dur. Yalnız o ışıklann şiiri hayli silinmiş olmalı ki, ro-
manlar şimdi Çamlıca'dan pek söz açmıyor, şarkı-
larda...
Son görkemine tanıklık ettiğim Çamlıca'da çam ve
fıstıkağacı korulan hâlâ vardı. Bu korularda gezini-
lirken bir yücelik duygusu duyulurdu. Gökyüzü bir
görünür, bir kaybolur.
Köşklere gelince, belleri büküktü.
Kısıkh'ınn Millet Parkı bana pek uçsuz bucaksız
gelirdi. Bir kapısından girip bütün parkı dolaşır, son-
ra diğer bir kapısından çıkardık. Babamla bu yürü-
yüşlerim bana çok uzun gelirdi. Mtllet Parkı şimdi yo-
ğun trafiğin ortasında ihtiyarlayıp ufalmış gibi görü-
nüyor.
Millet Parkı'nın şimdi bu mevsimde, sonbahar
yaklaşırken, bambaşka güzelliği olurdu. Yapraklar
henüz büsbütün kızannaz, sararmaz, kuruyup dö-
külüp çrtır çıtır kahverengiye dönüşmez, henüz yağ-
murtar yiyip sırılsıklam olmaz; ama bütün bunlann
hepsinin olacağı, ^.epsine yaklaşıldığı, sonbahann
ergeç bastıracağı, yaprakdökümlerinin yaşanacağı,
sararmış yapraklann rüzgârlarla savrulacağı hisso-
lunurdu...
Çamlıca'nın köşkleri dedim ya, geçmiş romanla-
nmızdabir'/cöş/c/erederj/yaf/'sözkonusuydu. Buro-
manlan o zamanlar okudukça, roman yazarken ille
köşklerden söz açılması gerektiğine inanırdım.
Güzide Sabri'nin Hicran Gecesi şöyle başlar
"Fazıl Şukrü Bey'in Erenköyü'ndeki köşkü bu ge-
ce elektrik ışıklan ile nur dalgalan içinde görünüyor,
neşe, kahkaha, müzik âleminin en coşkun bir dev-
resinde bulunuyordu."
Acaba bunlar olur muydu? Yoksa hepsi geçmiş ro-
manlara mı özgüydü?
Bahçenin yollan herhalde maltataşı döşelidir. Gü-
zide Sabri tamlann ve havuzlann.. evet 'havuzlann'
çevresinde "renk renk tuvaletleriyle gözleri kamaş-
tıran kadınlar, siyah elbiseleriyle birer manken gibi
dolaşan erkekler" görmüş. Bunlar hepsi "efsanevi
âlemlerin canlı birlevhasım" gösteriyoriarmış.
Ben bunlan görmedim, göremedim.
Köşkün "alt salonlannda" çiftler "güzel bir tango-
nun usulile" yürüyorlarmış.
Bakın, Fazıl Şükru Bey'in köşkündeki düğün sa-
baha karşı brtiyor. "Yeher, çiğnenmiş, dağılmış, ezil-
miş çiçekler, konfetilerle" doluymuş. "Her çehrede
uykusuzluğun yorgunluğu" varmış. Romanlar öyle
yazıyor...
Takvimde İz Bırakan:
"Boğaziçi'nin, Erenköy'ün, Kalamış'ın yalnız adı
kaldı. Kendileri, geçmişin günden güne yok olan
sisleri içinde..." Oktay Akbal, Şarkılarına Kadar
Mahzun, Çağdaş Yayınlan, 1997.
Memet Rıaftan Her Yer Tiyatrodur'
• Kültür Servisi - Memet Fuat'ın tiyatro üzerine
yazılannı bir araya toplayan 'Her Yer Tiyatrodur', Yapı
Kredi Yayınlan'ndan çıktı. Edebiyat alanındaki yol
göstericiliği ve usta eleştinleri ile tanınan Fuat, bu
kitabında, tiyatroyu temel alarak amatör tiyatrolardan
özel topluluİdara dek birçok farklı alanda
belirlemelere,değerlendirmelere yönelıyor. 1962-1971
yıllan arasında çeşitli dergı ve gazetelerde yayımlanan
bu tiyatro yazılannda sezon değerlendırmelerinden
oyunlar üzerine yazılmış izlenımlere, çeşitli
topluluklann sunulmasından, tıyatronun, yazann
işlevine kadar birçok farklı konu bir araya geliyor. 'Her
Yer Tiyatrodur', yalnızca profesyonel tiyatrocular için
değil, aynı zamanda bütün tiyatroseverler için de
kılavuz niteliğinde bir yapıt olarak değerlendiriliyor.
YAPI KREDİ SANAT FESTİVALİ' 97
BUGUN
• Thomas Duis'in piyano resitali saat 18.30'da
Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda izlenebilir.
• Süleyman Erguner Topluluğu ve Kyriakos
Kalaycidis Ensemble saat 21.OO'de Harbiye
Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir.
YARIN
• 'VVblfgang Manz'ın piyano resitali saat 18.30'da
Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yer alıyor.
• Keb'Mo'nun blues konseri saat 21.OO'de Harbiye
Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekleşecek.