03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 AĞUSTOS 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KİTAP TIRTILI SELİM İLERİ Yazarlaruı anlatbğı Ahmet HaşimBehçet Necatigfl, sözlüğünde, Ahmet Haşim'i değerlendiren yirmiyi aşkın ki- tap olduğuniı belirtir. Bu rakam bugün daha da artmış olabilir. Öte yandan şiir dışındaki Ahmet Ha- şim'i de dile getiren eserlerin sayısı az- dır. Denebilirki Ahmet Haşım'e ilişkin anılar, yıllar arasmda yitip gitmiş gibi- dir. Anılar ortasındaki Ahmet Haşim"i, ilk, Abdülhak Şinasi Hisar'ın Ahmet Haşim / Şiiri ve Havat adlı kitabmdan okumuştum. Gerçi, Yakup Kadri'nin Gençlik ve Edebiyat Haöralan'ndan bir bölüm Hayat mecmuasında tefrika edil- mişti, burada "MerdJven" şairi de yer alıyordu ama, bu tefrika yıllar önce ya- yınlanmış, bende pek bir iz bırakma- mıştı. Ahmet Haşim /Şiiri ve Hayatı 1963 'te, Gençlik ve Edebiyat Hatıralan ise 1969'da kitap olarak yayınlanmışlardır. Altmışh yıllarda Abdülhak Şinasi büsbütûn unutulmamıştı; eserine tutkun kişiler henüz yaşıyordu. Bu kişilerin ço- ğu Haşim'in şiirine de tutkundular. Hi- sar'ın kitabı onlan etkilemiş olmalı. Kitap, değişik zamanlarda yazılmış yazılann 'artistik' bir sıralamayla yan yana gelişinden oluşmuştur. Abdülhak Şinasi bazan bir anı yazan, bazan bir ro- mancı, çoğu kez de bir şair tavnyla ka- leme getirmiştir Haşim yazılannı. Galatasaray'daki Ahmet Haşim, daha ilk sayfada, ilk paragrafta bir hayal ül- kesinden çıkagelir: "Ahmet Haşim, nadir olarak. bazı Bağdat haüralannı da > âd ettiğj olurdu. Orada küçücük arkadaşlanyla Efganu, sert çehreli. lalalann yanlaruıda, koşa koşa o rengarenk çinili camilerin havuz- lu odalannda, hasıriar üstünde, talebe- ler, muallimler ve giivercinJerin kanşük- lan ders odalannda en önce hüsn-i hat, sonra Kur'an cüzleri okuriarmış." Okul arkadaşı Ahmet Haşim, Abdül- hak Şinasi için yalnız ilk gençlikte o ka- dar şiddetli duyumsanabilecek 'edebiyat tutkusu'nun gerçek bir sırdaşı, paydaşı- dır. Aslında atmosfer de sanat heyecan- lanna denk bir akış gösterir Bazan açık pencereden, ötekilerdeki bir başka okulun dersliklerinde çalınan bir çalgının sesi işitilir. Bazan bir şirket vapuru "uzun uzun gönlünü boşaltır gi- bi''bağmr... Okıüda başlayan dostiuk Okulda başlayan dostiuk, hiç degil- "se Abdülhak Şinasi açısından, bir ömür- boyu sürecektir. Haşim'in kırgınlıklan- na. küskünlüklerine değinen, ama pek aldırmayan Geçmiş Zamanyazan, arka- daşını son dönemde de ziyaret eder, ölümden sonra andığım eserini bütün- • lemeye koyulur, belki de yıllar boyunca akup Kadri'nin 'tamdığı' şair, şiiri dışında, asıl yaşamıyla bir 'sokak adamı'dır. Benzeş saptayım, Abdülhak Şinasi'de de göze çarpar ama, "Şair'in Mahallesi'ne ve Kahvehane Arkadaşlanna Bağlılığı" bölümü "Merdiven" şairinin trajik yaşayışını çözümlemeyi dener. akup Kadri, sokak adamının, nasıl olup da onca ince şiiri kaleme getirdiğini sorarken; Abdülhak Şinasi, doyumsuz yaşayışın, "küfürbaz, şakacı, gürültücü, kahkahacı, heccav"" görünen kişiliğin anca ince şiirde huzura kavuşabildiğine işaret eder. bu esere bir iki satır ekler, bir cümleyi değiştirir, geriye Haşim için bir kitap bı- rakmaya çalışır. Ahmet Haşim < Şiiri ve Hayatı'nı, Geçmiş Zaman yazannm öteki kitabıy- la, Yahya KemaTe Veda'yla bir arada okumak ayn tatlar verecektir. Hem Ah- met Haşim'in, hem Yahya Kemal'in şı- irine bağlı Abdülhak Şinasi. uzaktan uzağa ve gizliden gizliye, "Akşam,yine akşam, yine aksam" diyen şaire daha yaktn gibidir. Yahya Kemal kitabı da yaklaşık aynı yöntemle kotanlmiştır Değişik zaman- larda yazılmış, dergiler- de, gazetelerde yaymlan- mış yazılara son şeklin verilişi, özel bir çabayla bu yazılann sıralanışı. Ne var ki bu yazılarda Ab- dülhak Şinasi. kendisi belirmez, bir roman kişi- si niteliğiyle bu yazılarda görünmez. Haşim kitabında Geç- miş Zaman yazan kendi öyküsünü de söyler, yar- gılannda, saptayımlann- da, anımsayışında. Ör- nekse, ölüm döşeğindeki Haşim'i ziyaretten dönüş sahnesi: Vapurla karşıya gelen Abdülhak Şinasi, lstan- bul'u, Saraybumu'nun manzarasını Haşim'den şiir ve dizelerle bir an duyumsar, sonra "dostumun ve şa- irimin" yüzünde gördüğü "ölümün manzarasıyta" yıkılıp kalır: "Gözlerim karanyordu ve o akşam gunıba karşı vapurda dönerken garip bir eza hissiyle sandım ki Ahmet Ha- şim'in bendeki hatıralarının ve hafızam- daki nazarianmn artık içimde öldüğü- nü duyuyordum \e içiınde ölen bu şey- ler bir adem rüzgânna tutulmuş gibi sanki beni terk ederek, sanki benlimden havalanarak, uçarak, taşarak ve boşaia- rak güya rengarenk zerreler gibi bu mu- hite, bu sulara, bu gunıba, bu manzara- ya, bu havaya ve boşluğa gömülüyor. ka- nşıyor, dağılıyor ve ben onlan kaybedi- yorum." Yakup Kadri'nin tamdığı şair Yakup Kadri Karaosmanoğlu imzalı Ahmet Haşim monografisi işte tam bu noktada, ölüm haberiyle başlar. Daha önce de yazdım: Ahmet Haşim Yakup Kadri Karaosmanoğlu Abdülhak Şinasi Hisar monografisini yıllar boyu sahaflarda aranıpdurdum.bulamadım. 1934'teya- yımlanmış bu eserin fotokopisine, ni- hayet bir iki ay önce kavuştum. Kitabın basındaki ve sonundaki bilgi- lendirmeler yüreğımi burktu: "Bu küçük kitaptan toplanacak para ile şaire bir mezar taşı yaptınlacaktır. "Onun için esasen mahdut miktarda basılan bu kitaba (100) kuruş gibi yük- sek bir fiyat konulmuştur." "Bu kitabın hasıiatıyla Ahmet Ha- şim'e bir mezar yaptınlması düşünül- müştü. Fakat sonradan haber ahndığı- na göre zavaUı şaire hemşiresi tarann- dan mütevaa bir mezar yaptırümıştır. "Onun için bu kitabın sanşından top- lanacak para, büyflk sanatkânn en ve- rimli saatlerinin geçtiği Güzel Sanatlar Akadeım ası bahçesine mermer ve tunç- tan bir plak konması masrafına karşüık rutulaeaktır." Yakup Kadri'nin tamdığı' şair. şiin dışında. asıl yaşamıy- la bir 'sokak ada- mı'dır. Benzeş sapta- >ım, Abdülhak Şina- M 'de de göze çarpar a- ma. "Şair'in Mahalle- si'ne ve Kahvehane Arkadaşlanna Bağhb- ğı" bölümü "Merdi- ven** şairinin trajik ya- şayışını çözümlemeyi dener. Yakup Kadri. sokak adamının, nasıl olup da onca ince şiin kaleme getirdiğini so- rarken; Abdülhak Şi- nasi, doyumsuz yaşa- yışın, "küfürbaz, şa- kacı, gürültücü, kah- kahacı, heccav" görü- nen kişiliğin anca ince şiirde huzura kavuşabildiğine işaret ed- er. Bununla birlikte Ahmet Haşim mo- nografisi çudiğiportre açısından eniko- nu ilginç bir çalışma. Yakup Kadri'nin saptadığı Haşim'i. "O Belde* şiiriyle iç ıçe düşünmek hayli güç: "Bence, tabiatta, hayatta ne kadar şi- ir unsuru varsa, Haşim'de de o kadarşa- iriik vardı. Fakat, bu unsur, hayat ve ta- biatta öbür unsurlardan ne kadar daha çok değilse, Haşim'de de şaitiik vasfı öbür vasıflanndan o kadar çok değUdi." Hayata bağlı Ahmet Haşim Yakup Kadri, arkadaşı Ahmet Ha- şim'i anlatırken hayata bağlılık, dört el- le sanlış motıfı üzerinde duruyor. Zaten Gençlik ve Edebiyat Hatıralan'ndaki Ahmet Haşim de aynı düzlemde belır- miştir. "OBeWe"yikınkbirkalplesöylemiş olan kişi, gerçekte, iyi yemeği. güzel ka- dını, rahat kundurayı ve meraklı dedıko- dulan da pek sevmektedir. Şairin kendisi acımasız bir alaycıdır. Yakup Kadn'ye göre olumsuz eleştiri- ler. 'eleştiri' boyutunu aşarak alaya, kü- çültüşe yol alır. Gelgelelim Ahmet Ha- şim kendisine de alabildiğine acımasız- dır: "O. kendisini her dakika bunun (bir zekânın panltılan) a>dınlığında görö- yordu. Bütün kusurlan, bütün acaipük- leri, bütün ayıplan ve mezhetleriyle gö- rüyordu. Bu zekâ, müzjç ve çiğ bir pro- jektör tşığı gibi onu bir dakika rahat bı- rakmıyor; içerken,yerken, severken, gü- ler ve ağlarken, hatta belki. uyurken bi- k bir an için sönmesini bilmhordu." Hayata bağlı adam, bu kez. "çınlçıp- lak bir adamı" andınyor. Haşim'in şiir- lerindeki ıçlilik de işte böylesı bir kar- şıtlıktan esinlenebiliyor... "Melati anlamayan nesle aşina" ola- mayan Ahmet Haşim. Yakup Kadri 'ye bir gün şöyle diyecektir: "Bilmezsiniz, manzara denüenşey, banane kadar azap veri>or. Cözümde açılmts bir yara gibi, bir yara gJbL_" Öyleyken güzellıği kâğıt üstünde ya- ratma çabası, herhalde bir karabasandı. Yakup Kadn. Ahmet HaşırrTin sev- mediğı. "iğrendiği'' kişilen de saptamış; "türediler" diyor ve ekliyor: "Zavallı Haşim, bir bankamn kendi- sine yol verilen bir memunı iken, onlar, müdiriumumiliklere kondular. Zavallı Haşim, ortamekteplerde ders vereyim diye sürüm sürüm sürünürken. onlar profesör kürsülerini işgal ettiterve o miit- hiş hastalığını teda\i ettinnek için kısa bir Avnıpa se>ahati imkânını dilenirken, ciğeri beş para etmez, sırf adale > e etten mürekkep inkılap soygunculan Lond- ra'nın, Paris'in, Berlin'in en muhteşem otellerinde, en konforlu daireleri kirah- yorlar veen lüks su şehirierinde rakıdan, şampamadan >ıpranmış böbreklerini en son, en pahalı kür usulleriyle tamire ça- lışı>oriardı." Bütün bu koşullara rağmen şaınn ha- yata bağlı kalabilmesi, sadece iyice bir yemekten. uzaktan sevdiği bir kadından, hele hele rahat bir kunduradan mutluluk duyabilmesi ne efsanevi bir çaba!.. 10-2" eylûl tarihleri arasında gerçekleşecekotan sergide yer alan Nü, 1940 sonlan. Ercüment Kcdmık'ın 'Çıplalûarh sergilenecek Kiltür Servisi - Ayşe ve Ercüment Kalmık Vaki 1997-98 sezonu sergi etkinliklerine Er- cümentKalmık'ın 'Çıplaklar' sergisi ile baş- lıyoı 10-27 eylül tarihleri arasında AEKV meıiezinde izlenebilecek olan sergide sanat- çınıı kızı Huha Kahnık'ın koleksiyonunda buluıan desen. suluboya ve guvaş cahşma- larmn yanı sıra, küçük boyutlu yağlıboyala- nd^yeralıyor. Saıat yaşamının başından beri figüre ilgi duyaı Ercüment Kalmık, daha çok 1950'ler- de ssrçekleştirmeye başla- dığı figüratıf-soyutlamala- n v< 1960'lann ortalannda yapığı linol baskılanyla ta- nıru.'or. Sanatçının lise yû- lanıda yaptığı kankatür ni- telilh portreleri, 1940'lar- da grçekçiyağlıboyaport- rele izliyor. Ayşe Kal- mıl'ın müzeye bağışladığı de&n defteri de sanatçının bu ttkusunubüyükustahk- la gliştirdiğini kanıtlıyor. tcüment Kalmık taslak niteiğindeki kimi figür de- ner.elerini daha sonra su- lufeya, gu\aş ve yağlıbo- ^ - ^ ^ • ^ — ya\ı dönüştürmüş. Defterden sanatçının bir pou doğallığı elde edene kadar, küçük deği- şıkıkler yaparak heT yönden çizdiği anlaşı- SıyT. Şubat 1997'de Ercüment Kalmık Müze- si 'in ziyarete açılmasının ardından gerçek- lesşrdigi çeşitli etkinliklerle Istanbul Sanat arunına kaülan AEKV, bu yıl da Genç Sa- y ve Ercüment Kalmık Vakfı yeni sezona, sanatçının kızının koleksiyonunda yer alan yapıtlarla, Ercüment Kalmık'ın 'Çıplaklar' sergisiyle başhyor. natçı ve Tek Yapıt/Tek Dizi sergilerini sürdü- rüyor. Bu etkinlik kapsamında Füsun Çağla- yan (2-18 Ekim), Gûlfem Kessler (5-22 Ka- sım), PınarHaşİakoğhı(21 Ocak-14 Şubat), Güla\ Semercioğlu (18mart-4 Nisan) birer sergi açacaklar. Gençleri bugüne kadar yakından tanıma olanağı bulamadıklan sanatçılarla bir araya getirmeyi hedefleyen "Tek Yapıt/Tek Diri" sergisinde bu yıl yurtdışında etkinlik göste- ren, aynı kuşaktan dört sanatçıya da yer ve- mmmm^^mm_^_ rilecek. Bu etkinlik kapsa- mında ise 17 Aralık-10 O- cak tarihleri arasında sera- mik sanatçısı Alev Ebüzzi- yaSiesb>', 18 Şubat-7 Mart arasında heykel sanatçısı Osman Dmç, 22 Nisan-9 Mayıs arasında ressam Erol Akyavaş, 21 Mayıs-6 Haziran arasında da kav- ramsal boyutlarda ışler ger- çekleştiren BflgeFriedlaen- der'in yapıtlan sergilene- cekler. AEKV gençlerin bilgi- lenmesine katkıda bulun- "™^^~"^"™" mak amacıyla düzenledik- leri sanatçı söyleşilerini bu yıl da sürdürüyor. îlerikı tarihlerde bir kitapta toplanması amaç- lanan bu söyleşilerde sanatçının özellikle vur- gulamak istediği konu, teknik malzeme, kav- ram ele alınırken sanatçı sergisi ile ilgili açık- lamalaryapıyor. Vakfin 1997-98 yılı etkinlik- leri yaklaşık dokuz aylık bir süreye yayılır- ken her sergi üç hafta sürecek. Alkışlarla uğurlanan Füreya Koral, Büyükada'da toprağa verildi 'Çağımızın zarafetini yansıttı' Kültür Servisi - Türki- ye'nın ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral'ın cenazesi, dün Dolmabah- çe Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Dolmabahçe'den bir tek- neyle Büyükada'daki aıle mezarlığına götürülerek toprağa venldi. Koral'ın cenazesine çok sayıda ün- lü isim katıldı. Füreya Koral'ın çok sevdiği ve saygı duyduğu bir ınsan olduğunu belir- ten Erdal İnönü. sanatçı- nın Cumhuriyet'in yetiş- tirdiği her insan gibi hem ülkesine hem de sanatına bağlılığının alkışlanması gerektiğini \-urguladi. tnö- nü aynca," Füreya Hanım Türk sanatının >etiştirdiği büyük bir sanatçr)dı. Yeri- nin kolay kolay doldurula- bileceğini düşünmüyo- rum" dedi. Yaşar Kemal ise, Füre- ya Koral'm sanat tarihimı- zin en önemli isimlerinden biri olduğunu söylerken. sanatına bağlılığının kar- şılığını alarak önemli bir yere geldiğini de vurgula- dı. "Ulkemiz böyie bir sa- natçı yetiştirdiği için ö\ün- meliydi ki, biz övünüyo- ruz. Gelecek kuşaklar da onun değerini bilmeü. Türkiye çokgarip bir ülke- dir ama Füreya Hanım'a gereken ilginin verildiğini düşünüyorum." Cenazeye katılan Şakir Eczacıbası ise, Füreya Ha- nım'ın insan ve sanatçı ki- şiliğine değinerek, İstan- bul'un önemli bir kışiliğı- ni kaybettiğini ve yapıtla- nyla sonsuza dek aramız- da yaşayacağını belirtti. Mengü ErteL Füreya Koral'ın sanatçılann ön- deri olduğunu söylerken. onun sevgi dolu, usta bir seramıkçi ve büyük bir Atatürkçü olduğunu da ifade etti. "Füreya Ha- nım'uı sanatının ve kişiliği- Koralın cenazesi tekneyleBüyükada'yagötürüldü.(Fotoğraflar: HATİCE TUNCER) nin gercktiği gibi değerlen- dirildiğini ve saygı duyul- duğunu düşünüyorum. Kendi mesleğindeki insan- lar tarafından kıskançhk- la değil sevgh le kabul edil- dl" 'Bir mesafe taşıydr Füreya Hanım'ın haya- tm bütün cephelerinde bu- lunabilmiş bir sanatçı ol- ması ve bütün bunlan ya- şamına sindirmiş olması bakımından tarihi bir kişi- lik olduğuna değinen Hü- samettin Koçan, Türki- ye'de kadın sanatçı olabil- menin ve bunu sürdürebil- menın önemini belirtti ve "Füreya Koral, yapüklan \e yaşadıklanyla bizim sa- naümızın önemli bir me- safe taşıydı. Onun yapıtla- rında her zaman çağımı- zın zarafetini gördüm" de- di. Türk kültüründen bes- lenmeden soluk alamaya- cağımız bir ortamda yaşa- dığımızı söyleyen Ufuk Uras, Füreya Koral'ın bu- nu çok iyi gerçekleştirdi- ğinı söyledi. Haldun Dormen, Ko- ral'ın ölümünden duydu- ğu üzüntüyü belirtirken, Türkiye'nin önemli bir sa- F.rdal İnönü ve Yaşar Kemal. Füreya Koral'm yerinin kolay kolay doldurulamayacağım belirttiler. natçısını kaybettiğini de sözlerine ekledi. Ferruh Dogan da "Hem kişih'ği hem de sananyla ödün vermeden seramik sanatmı ya>gınlaştırmış ve sevdirmiş bir insan. Yetiş- tirdiği öğrencileriyle de iyi bir ögretmendir'' diyerek anlattı Füreya Koral'ı. MücapOfluoğhı ise 40 yıllık dostluklan içinde Koral'ı çok canlı vekeyif- li bir insan olarak hatırla- dığını söylerken, Koral'da bir insanda aranan bütün özelliklerin bulunduğunu ve sanatıylabu güzellikle- ri birleştirerek güç erişilir bir yere geldiğini de ifade etti. Bedri Baykam ise, Ko- ral'ın Türk sanahnda say- gın bir yeri olduğunu ve çağdaş Türk kadınının sa- nat dünyasındaki yerini al- masmda önemli katkılan olduğunu belirtti ve "Sa- nat dünyası Füreya Koral'ı hep hatırlayacak" dedi. Altemur Kıhç da hep if- tihar ettiği ve çok sevdiği Füreya K oral' ın, yetişme- sınde çok büyük rolü, emeği olduğu için ona minnettar olduğunu belirt- ti. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Türkiye Gerçekliği ve Türk Sanatı Heıtıangi bir ortamda sanata genelde nelerin iti- ci güç olduğu, sanatın genelde ıçinden geldiği topluma değin nasıl bir resmi yansıttığı iyice irde- lenmeden tek tek sanatların konumlan üzerinde durmak, doğru değeryargılannagötüremez. Çün- kü belli bir ortamda belli bir zamanda sanatın ge- neline o ortamın ve zamanın gerçekliğıni yansrt- mak diye bir kaygı egemen değilse, sanatın tek tek dallannın yetersizliğinın nedenlerini genel pa- noramadan kopuk birtutumla araştırmaya kalkış- mak, ancak boşuna bir çaba olur. Şimdi sorularımızı soralım: Bugünkü Türkiye'de, sanatın geneline nasıl bir anlayış ve kaygı ege- mendir? Bugünkü Türk sanatının genelde yansıt- tığı bugün, gerçekten yaşanmakta olan bir bugün müdür, yoksa sanatın bugünü ile yaşanan bugün arasında gerçeklik bağlamında çok düşündürü- cü kopukluklar mı vardır? Bugünün Türk sanaü içinden geldığı toplum ve onun koşulları ile yete- rince diyalog kurabilmekte mıdır? Türk sanatında evrensellikten ne anlaşılmaktadır? Turk toplumu- nun dokusundan -yaşadıklarından ve yaşamak- ta olduklarından- yola çıkılarak, sanatın soyutla- ma düzleminde bunları evrensel kılmak mı? Yok- sa yanlış bir evrensellik anlayışı doğrultusunda, toplumla bağları olabildiğince kopartan bir soyut- lamayı sanat saymak. böylece de hemen hiçbir gerçek içenğe atıfta bulunmayan bir biçimler dün- yasında hapis kalmakta direnmek mi? Aynı doğrultuda daha da çoğaltılabilecek olan bu türden sorular, sanat uğraşının özünden kay- naklanan sorulardır ve bugünün Batı sanat düşün- cesi, estetik anlayışı bu sorulan yüzyıllardır sora- geldiği için Batı sanatı ve estetıği olabilmiştir. Bize gelince, bu türden sorular, genelde sana- tın en tartışılmayan sorularıdır. Çok geniş ölçüde bir felsefe geleneğimizin bulunmamasından da kaynaklanan bu genel durumun yansımaları, tek tek sanat dallarında doğal olarak çok açık biçim- de belirginleşmektedir. Bu türden sorular günümüzde tartışılmaya bile değer bulunmadığı içindir ki Türkiye'nin gerçek bir sanatçı için konu zenginliği bağlamında paha bı- çilmez bir hazine olan yakın geçmişıne ve bugü- nüne Türk sanatında artık neredeyse hiç rastlan- mamaktadır. Bu kuralın dışında kalan birkaç sa- natçı hiç kuşkusuz her zaman olmuştur ve bugün de vardır. Ancak bu birkaç kişi doğal olarak Türk sanatının gerçeklik karşısındaki genel tutumunu belirleyememektedir. Savaş beraberinde getirdığı tüm bireysel ve top- lumsal yıkımlarıyla birlikte, başlangıcından günü- müze kadar dünya edebiyatının ve sanatının en sürekli temalanndan biri olagelmıştir. Bunun ör- neklerini görmek için çok gerilere gitmemize de gerek yoktur; yalnızca iki dünya savaşının edebı- yata, tiyatroya, müziğe, bütün güzel sanatlara yansımaları, bugün kendi başına bir dünya oluş- turmaktadır. Günümüz Turk sanatı ıçın ise savaş bıle esin kaynağı olamamaktadır. Cumhuriyetin ilkdönem- lerinde milli mücadele yılları, her alanda çok sa- yıda esere kaynaklık edebilmiştir. Ama unutulma- malıdır ki o yıllar, aynı zamanda Köy Enstitüle- ri'nin, Halkevleri'nin, Tercüme Bürosu'nun vb. yıl- landır; başka deyişle o dönem, eğitim ve düşün- ce alanlarındaki müthiş bir şahlanışın da dönemi- dir. O dönemı izleyen tavsama dönemi ise damga- sını hiç gecikmeden sanata ve edebiyata da vur- muştur. Türkiye, bugün de Güneydoğu'da yıllar- dır süren farklı bir savaşım içındedır. Ama Türk sa- natçısı, kimi kategorik yargılamalann ötesinde, genelde bu savaşın tümüyle dışındadır. Gencecik yaşlannda ölümle yüz yüze gelen ınsanlar; daha yaşamayı ve yaşatmayı öğrenmeye vakit bula- mamışken, ölmek ve öldürmek zorunluluğuyla karşılaşan insanlan insanlannı daha sevgilerine hiç doyamadan o savaşta yitirenler; onca ölümün ardından gelecek bir barışın nasıl bir kültürel ze- mine kök salabileceğini tartışmak; onca ölüm kar- şısında, insanlığın başlangıcından günümüze de- ğin hep sorageldiği, insan olarak kalmak istiyor- sa sormak zorunda olduğu o müthiş soruyu, in- sandan insana soruyu, neden? sorusunu sormak -bütün bunlar, bugün- yineliyorum: genelde!-Türk sanatının yanından bile geçmediğı sorunlardır. Ve bu durum, çok doğaldır. Nedenine gelince, kaynağı neolursaolsun aa'yı işlemek, tuvale, taşa çamura, notalara veya say- falara dökebilmek, salt içini dökmekten çok öte, bir düşünme ey/em/'nin işidir. Yaşamın trajikliğini yakalayıp sanatını diline çevirebılmek, ancak sü- rekli bilgiyle beslenmiş bir bilincin başarabilece- ği bir şeydir. Bugün Türkiye'de, ilkokuldan başla- yarak insanların hangi ders kitaplarıyla hangı bo- yutlarda(!) eğitildiklerini şöyle bir gözden geçir- mek, böyle eğitilen insanların sonradan genelde ancak düşünceyoksulu olarak ortayaçıkabilece- ğini anlamaya fazlasıyla yeterlidir. Düşünce ve bilgi yoksulluğunun egemen oldu- ğu ortamlarda ise insanlann, konu sanat oldu- ğunda düşünmelerini, düşünebilmelerini bekle- mek, her şeyden önce mantığa aykındır! Alman oyuncu Camllla Splra öldü • Kültür Servisi - Sanat yaşamı boyunca 50 civannda filmde oynayan ve "The Devil's General" isimli filmde de Curd Juergens ile başrolü paylaşan Alman aktris Camilla Spira. 91 yaşında öldü. Geçen pazartesi günü yaşamını yitiren Spira. ilk olarak 1930 yılında rol aldığı "Weisses Roessl" isimli operet ile adını duyurmuştu. Yahudi asıllı aktris 1938 yılında Almanya'dan aynlarak önce Hollanda'ya, oradan da Amerika'ya gitti. İki yıl sonra savaş bıttiğinde Almanya'ya geri dönen Spira, . Batı Almanya'daki Schiller tiyatrosuna katıldı ve sanat yaşamına burada devam etti. Spira'nın kendisi gibi oyuncu olan kızkardeşı Steffie. aynı zamanda Komünist Paıti'nin de bir üyesiydi. tki kızkardeş 1989 yılında "The Two Sisters" adlı televizyon dizisinde birlikte rol almışlardı. BUGUN • İFSAK'ta saat 19.30'da Vedat Konyalı'nın "Kapadokya'da K^" başlıklı saydam göstensi izlenebilir. • RLMELİ HİSARIKONSERLERİ kapsam- 210.00'deSertabErener dinlenebilir. • tDtL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 15.0 Spielberg'in yönettığı "E.T" isimli film göst
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle