Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 1997 SALI
10 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Hızh aşkmluzhaıılatnıuSinema eleştirmeni arkadaşlarrmız Baz
Luhrmann'ın 1996 yapımı '"Romeo ve
Juliet'ıni çoğunlukla pek tutmadılar.
"MTV Shakespeare" nitelemesini getir-
diler yapıma. Doğru. Çılgın bir kurgula-
mayla gözûnüze gözünüze giren grotesk
göriintülerin "ses" ve "mürik" eşlığinde
beyninizi zonklattığı, Shakespeare'in di-
zelerinin yan yanya budanmasıyla oluş-
turulmuş bir sinema deneyimi içindesi-
nız. Bu nedenle. tüm çağlann en büyük
aşk öyküsünü sunma bağlamında seyirci-
nın beklentilennden de uzak bir yapım
Luhrmann'ın "RomeoveJuliefi.
Ancak, yazıldığından bu yana onlarca
müzik, dans \e sinema yapıtının esin kay-
nağı olmuş, sahnede yüzlerce kez anlatım
bulmuş olan bu ünlü oyunun iç devinimi-
nin böylesine titızlikJe gözetıldıği bir baş-
ka çalışma gostermek de zor.
"Romeo \e Juliet", Shakespeare'in. o-
lay örgüsünü ve kışıleri oluştururken ba-
kışımlılığı (simetriyi) en titizlikle gözet-
tiğı) apıtı. En başta. tam ortada ve en son-
da. toplumsal düzeyde "nefret" ve "şid-
defi gösteren üç kalabahk sokak sahne-
si \ ar. Bu sahneler aynı zamanda ıki ünlü
düşman ailenın (Capuletlerle Montagu-
elerin) arasındakı nedeni unutulmuş düş-
manlığın toplumu altüst etmesine karşı
çıkan Prens'in (filmdezencı polis şefinin)
göründüğü özgül sahneler. Bu sahneler
dışmda Prens"ın (polıs şefinin) oyunda
rolü yok.
Luhrmann, kapıtalist egemenliğın
damgasını taşıyan, (adı Verona olsa da)
Amenkan külrürüyle Katolik kültüriinün
gTotesk görüntülenyle bezediğı uçsuz bu-
caksız bir çağdaş metropolde, korkunç
yaz sıcağında geçirdiğı olayı, ağız dala-
şından sılah çekmeye (gözü benden iyi
görenler için: Silahlar "Sword" -kılıç-
marka) varan ve benzinliğin patlamasıy-
la noktalanan hızlı. dehşet verci bir so-
kak kavgasıyla başlatıyor. Bu sahne, her
ikı taraftan da birer kurbanın verileceği
"merkez" sahneye doğru vola çıkışımızın
ilk habercısı. Son sahnede ıse yine kala-
bahk. gürültülü. dehşetı soluk soluğa ya-
şayan sokaktayız. Romeo ve Juliet'ın sed-
yelere yerleştınlmış, üstü örtülü ölü be-
denleri ambulansa yüklenıyor..
"Nefret" ve "şiddef'e dayalı bu üç
"toplumsal" sahnenın arasına yerleştiril-
miş olan dört temel sahnede ıse Romeo ve
Juliet. katıksız bir saflıkla ve içtenlikle.
>az Luhrmann'ın 1996 yapımı 'Romeo ve Juliet'i 'MTV Shakespeare' olarak
nitelendirildi. Çılgın bir kurgulamayla grotesk görüntülerin ses ve müzik eşliğinde
beynimizi zonklattığı doğru. Ancak, bu ünlü oyunun iç deviniminin böylesine titizlikle
gözetildiği bir başka çalışma bulmak da zor.
"aşk" ve "sevecenlik"le beslenen "birey-
sel" serüvenlerini yaşıyor. Ailelerinin ile-
tişim kurma çabasına girmedıği, çevrele-
rinden taşan, gürültülü bir zengınlik ve
güç göstensı ıçınde, sessizce yalmzlıkla-
nnı yaşayan, iki kendi halinde çocuk. Le-
onardo DiCaprio ve Claire Danes'in se-
vimlı. bir o kadar da kınlgan görüntüleri
ve sunduklan yalm, özentisiz oyunculuk
sonucunda fılmin başından sonuna dek
bağlanıyorsunuz yıldızlann birbirine çat-
tığı bu ikı gencin engellenemez yazgısı-
na.
Romeo ve Juliet'in, korkunç bir "nef-
ret" ortamı içinde doğan "sevgT serüve-
ni, Luhrmann'ca abartılmış, çılgın göriin-
tülü bir "parti" sahnesiyle başlıyor Baba
Capulet'ın, damadı olarak seçtiği "yıluı
bekârT yakışıklı Paris'le Juliet'in tanış-
masını da sağlayacak "maskeli balo"nun
gürültülü görkemi içinde -oraya başka bir
kızı görmek için gelen- Romeo ile Juliet,
sanki kalabalık içinde yaşadıklan sessiz-
likJeriyle baş başa kalmak istercesine sı-
ğındıklan bir odadaki akvaryumun iki ya-
nından, suyun içinden bırbırlerini göril-
yorlar. Dingınliğin doruğunda başlayıp,
daha sonra gürültülü partinm bir başka
aşamasında "ilk öpücük"le perçinlenen
yazgı...
"Parti sak>nu"nda yer alan "ük öpü-
cük" sahnesi, oyunun ve fılmin sondan bir
önceki sahnesindeki, bu kez abartıh dü-
zeyde görkemli "harç'"larla bezenmış,
oyunun başındaki parti salonu kadar bü-
yük ve ışıltılı, ama sessiz "mezaroda"da-
ki
u
son öpücûk"le örtüşüyor.
İlk ve son öpücüklerin arasında ise ikı
ünlü "balkon sahnesi'' var. tlki, parti son-
rasında Capuletlerin bahçesine sızan Ro-
meo'nun Juliet'le sevgi ahşverişine girdi-
ği bir havuz sahnesine dönüştürülmüş.
(Luhrmann "su" görüntüleriyle bezemiş
iki sevgilinin aşkını.) Havuz içinde sar-
maş dolaş, fısıltıyla "terennüm ediyor-
lar" sevgilerini. Hemen evienecekler. Da-
dı ve rahıp dışında kimse bilmeyecek sır-
lannı. Gecenin karanlığından bir ses ya da
bir görüntü belirince hemen soluğunu tu-
tup dibe dalıyor Romeo. Tehlikeyı savuş-
turunca sessizce gülüşüyorlar.
Ikinci balkon sahnesi ise gizli evlilik-
lerini gerçekleştirdikleri ertesi günün ge-
cesınde yaşadıklan ilk birlikteliğın nok-
talandığı aşamada yaşanıyor. Yazgılan bir
gün içinde yön değiştirmiştir bile. Çünkü
ıki balkon sahnesi arasında oyunun "mer-
kez sahnesi" yer almıştır.
"Merkez sahne"de çok şey olup bit-
mıştir. Onca nefretin kol gezdiği bir top-
lumda "şiddefin ve "cinajefın engelle-
nemeyeceğinı gösterir bu sahne. Monta-
gue kimliğinin "nefrefin yenne "sev-
gj"yı koyma çabası Romeo'yu "trajik
kaliraman" yapmıştır. Çünkü aşkm sar-
hoşluğu içinde. Montaguelerle Capuletle-
ri uzlaştırmak gibi boyundan büyük bir işe
kalkışmış, sonuç olarak da can dostu
(Prens'in ' Polis Şefi'nin akrabası) zenci
Mercutio'nun ve Juliet'in kuzenı Ty-
balt'ın ölümüne neden olmuştur. (Shakes-
peare'in "kutsal adaiet" anİayışına göre
yaptığının bedelini ödemek zorundadır.)
Ya onu bekleyen Juliet? Romeo, Juli-
et'in odasındaki gerdek gecesine bu ko-
şullarda gitmiştir. Tıpkı ilk balkon (ha-
vuz) sahnesindeki gibi, hiçbir abartıh gö-
rüntüye yüz verilmeksizin, yumuşak bir
erotizmle sunulan bu dingin sahnenin ar-
dından havuza atlayarak Juliet'ten uzak-
laşır. Birbırlerini canlı olarak bir daha hiç
görmeyecekler...
Baz Luhrmann'm, senaryoyu Craig Pe-
arce'la oluştururken öngördüğû sinema
dili, karşıtlıklarla koşutluklann bakışım-
lı bir dizge içinde, kusursuz bir zamanla-
mayla kurgulandığı Shakespeare'ce iç de-
vinimin yüzeyde yansıyan devinime dö-
nüştürülmesi yolunda anlamlı bir işlev ta-
şrmaktadır. Böylece "söz" düzeyinde ya-
pılan kırpmalar görüntüyle onanlmakta
ve yapıtın -dizelerde yansıyan- kimi im-
gesel zenginlikleri budanmış olsa da oyu-
nun iç devinimi Shakespeare'in öngördü-
ğü oranlamalar bağlamında metne büyük
bir bağlılıkla aktanlmıştır sinema yapıtı-
na. Luhrmann. parça parça algılamaktan
nedense daha çok keyif duyduğumuz bu
ünlü şiirsel oyunu "bütünsel'' bir yakla-
şımla algılamış, beyaz perdede yansıyan
çılgın görüntülere karşın, sinemacı düşgü-
cünü bu bütünsel yaklaşımla sınırlayarak,
düşünüldüğünden çok daha Shakespe-
are'ce bir sinema olayı yaratmıştır.
Luhrmann'ın. Shakespeare'in oyunda
sergilediği koşutluklardan ödün verdiği
tek nokta, oyundaki kurbanlardan biri
olan, Prens'in tıpkı (Montague yanlısı)
MeTcutio gibi akrabası olan (Capuletyan-
lısı) Paris'in, fılmde "beyaz" olması do-
layısıyla zencı polis şefinin akrabası ola-
maması, dolayısıyla da ölmemesidir.
Böylece. iki aile arasındaki düşmanlığın,
toplum düzenini simgeleyen Prens (polis
şefı) ailesinden bile kurban verilmesine
neden olduğu iletisi belirsizleştirilmekte
ve "söz" yoluyla geçiştirilmektedir.
Luhrmannn'ın "Romeo ve JuBefini
keyifle izledim. Salondan çıkarken ar-
kamdaki bir seyircı.
w
Şu anda yeniden
bfletalıp bir kez dahaizJeyebilirim" diyor-
du. Daha da keyiflendrm.
CSO sezonu 3 ekimde açıyor
Anadolu'ya
'müzik dersi'
• Yoğun bir tume etkinliği içine giren
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, klasik
müziği tanıtmak ve sevdirmek amacıyla pilot bölge
olarak seçtiği Konya, Kayseri ve Afyon'da üç ayda
bir konserler verecek.
ANKARA(AA)- Cum-
hurbaşkanlığı Senfoni Or-
kestrası (CSO), Anado-
lu'nun üç büviik iline sürek-
li turne başlatıyor. CSO. kla-
sik müzığı tanıtmak v e se\ -
dırmek amacıyla pilot bölge
olarak seçtiği Konya. Kay-
sen \e Afyon"da üç ayda bir
konser vermevi tasarlı>or.
CSO Müdürü Mehmet Er-
ten. 1997-98 sanat sezonu-
nun en önemli etkinliklerı
arasında Konya. Kayseri ve
Afyon "da vereceklen kon-
CSO'nun açılış konseri-
nin solisti Fazü Sav.
serlerin bulunduğunu bildir-
di. Klasik müziği tanıtmak
ve sevdirmek amacıyla bu
üç ili pilot bölge olarak seç-
tıklerinı anlatan Erten, bu il-
lerde üç ayda bir dönüşüm-
lü konserler vereceklerini
belirtti. Erten, ilk planda
enstrümanın. sanatın. mıizi-
ğin ne olduğu konusunda
bilgilenn de verildiği. sanat-
çı Murat Göksu'nun hazır-
ladığı "ÖylesinebirDinleti"
adlı yapıtı sergilemevi dü-
şündüklerinı belırterek.
"Niırmalı çalgı nedir, enstrü-
nıan nedir? Bunlann hepsi
bu yapıtta var. Bu, reform ni-
teliği taşıyan bir yapıt" de-
dı.
CSD Müdürü Erten. çağ-
daş sanatların tanıtılması ve
sevdınlmesi çabalannın sür-
düğü bugünlerde. Kültür
Bakanı İstemihanlalay'ı da
"kendileri için bir şans" ola-
rak değerlendırdi. Kültür
Bakanı'nın, milletvekili ol-
duğu dönemlerde de kuynı-
ğa girerek konser biletı alan
bir kişi olduğunu belirten
Erten. Talay'ın bütün kültür
etkinliklerine olumlu yakla-
şımının iyi değerlendırilme-
sı gerektığini söyledi.
Sezon açılışı 3 ekimde
CSO'nun yenı sezon ça-
lışmalan hakkmda da bilgi
veren Mehmet Erten. bu se-
zonda da konserleri salon dı-
şınataşımaanlayışını sürdü-
receklerini söyledi. Erten.
Hıpodrom ve ODTÜ Stad-
yumu'nda konserler vere-
ceklerini bildirdi. Mehmet
Erten. CSO'nun açılış kon-
serlerinin 3-4 ekimde ger-
çekleştirileceğini kaydetti.
Erten'in verdiği bilgiye gö-
re. şef Gürer Aykal yöneti-
mindeki konserde. Türki-
ye'nin "dahi çocuğu" Fazü
Say, Gershvvin'ın "Mavi
Rapsodisi"ni seslendirecek.
Konserde aynca Çaykovs-
ki'nin "FmdıkkıranBalesi'',
Liszt'ın "Macar Rapsodisi"
ile Suppe'nin "Hafif Süvari
Üvertürü"nden bazı bölüm-
ler yorumlanacak.
CSO Müdürü Erten. or-
kestrayı 7 ekimde de Erzu-
rum'daki Atatürk Ünıversi-
tesi'ne götüreceklerini söy-
ledi. Erten, buradaki konser-
de CSO'nun açılış konserin-
deki yapıtlann yanı sıra Mo-
zart'ın "Keman Konçerto-
su" ile Brahms'ın "Macar
Danst"nın sunulacağını be-
lırttı. Konserlerde halkın be-
ğenısine daha > akın yapıtla-
rı seçmeyı tasarladıklannı
belirten Erten, yıllar önce
çalınan yapıtlan da günde-
me getireceklenni ıfadeetti.
Erten. Ankaralı sanatsever-
lerin çok duyarlı olduklannı
ve programlan çok yakından
izlediklerini de sözlerine ek-
ledi.
70 yaşına basan ünlü Alman yazar Günter Grass, gelecekten umutsuz
' Arük her şey ütopya'Kültür Servisi -Çalışma odası-
nın cammdan kavak ağaçlanyla
çevrili bir nehir, meyve bahçele-
ri ve küçük bir göletle süslenmiş
güney Lübeck manzarasını izler-
ken önünde duran kâğıda bir bu-
ket çiçek resmi çiziyor Günter
Grass ve şöyle diyor: "tşte bu
motif, geçkin yaşın bir işareti''.
Bugün 70 yaşında Grass; ama
geçen yıllar ne üretkenliğini
azaltmış ne de düşüncelerini yu-
muşatmış ünlü Alman yazann.
Grass'm yenı kitabı "Fundsac-
hen fiir Nichtieser", kendi yaptı-
ğı resimlerden ve fırçayla yazıl-
mış şiirlerinden oluşuyor. Eşi
Ute'a ithaf edilmış birkaç aşk şi-
irinin yanı sıra Grass'ın dizeleri,
düzyazılannı da dayandırdığı
alaycı altyapıyı yansıtıyorlar.
Grass'ın yeni kitabının sayfa-
lanndan birinde görülen el araba-
sı desenini tamamlayan şiir, ani-
den uğrayan ya da gelip de git-
mek bilmeyen eski dostlara kar-
şı herkesin evinde böyle küçük
bir araba bulundurmasını öğüt-
lüyor.
Bugüne dek yayımladığı en bi-
reysel çalışma olarak değerlen-
dirilebilecek bu kitaptaki illüst-
rasyonlar, Grass'm gizli kalmış
bir yönünün de altmı çiziyor.
Savaş yıllan
Bugünkü adı Gdansk olan
Danzing'de doğan Grass, savaş
sırasında Amerikalılar tarafindan
tutsak edilip zorla Batı Alman-
ya'ya götürüldü ve ilk kez bura-
da sanata yöneldi. Çeşitli maden
ocaklannda işçi olarak çahştık-
tan sonra Düseldorf Sanat Aka-
demisi'ne girdi.
Grass, 1953 yılında Berlin Sa-
nat Akademisi'ne giderek "sojııt
sanata inanmasına karşın benim
figüratif çizgim* saygı duyardı"
dediği heykeltıraş Karl Hartung
ile birlikte çalışmaya başladı. Re-
simden ve edebiyattan hiçbir za-
man vazgeçemeyen Grass'ın
1956'da yayımlanan ilk şiir kita-
bında da kendine ait bazı illüst-
rasyonlar bulunuyordu.
Faridı bir şeyler yapmak
"Genelde yazariar, üzerinde
çahşüklan kitabı bitirdikleri za-
man büyük bir zihinsel boşluğa
uğrar ve ne yapacaklannı bile-
mezler. Bu durumda birçoğunun
düştüğü hata da hemen yeni bir
Idtap yazmaya başlamakür. İşte
benibu boşlukla karşı karşıya gel-
eni nesilleri bekleyen gelecek, bugün henüz
çok belirsiz görünüyor. Benim kuşağım ise içinde
taşıdığı tüm yıkıma ve çok fazla başanlı
olamamasına karşın, en azından yeni bir şeyler
yapmanın büyüsünü yaşadı.
mekten kurtaran, kitabunı bitir-
dikten sonra tamamen farkh bir
işie uğraşmam; >ani resim yap-
mam." Grass'ın çalışma odasın-
daki iki masadan birinde, roman-
lannı yazdığı daktilosu duruyor.
"İlk kopyayı elle yazanırT diyor
Grass, "Başı kuştüv lü kalemimin
kâğıt üzerinde çıkardığı sesi du> -
mak hoşuma gjder". Diğer masa-
da ise resim yapıyor sanatçı.
70. doğum yılında Grass'ın su-
luboya resim, grafik ve heykelle-
rinden oluşan bir sergi şu an Aac-
hen's Ludvvig Forum'da göste-
rimde.
Doğum gününden söz edildi-
ğinde kaşlan çatılıyor Grass'ın;
yaşlanmaya pek gönüllü olmadı-
ğı açık. Dudaklannın arasına sı-
kıştırdığı pıposunun üzerinden
görünen kınşmış yüzüne bakıl-
dığında, yazınına can veren o in-
ce mizah anlayışmdan herhangı
bir ize rastlanmıyor.
"Genel olarak Almanlann iro-
niye pek duyarlı olmadıklanna
inanıyonım," diyor Grass, "_ a-
ma yine de benim o ürkütücü öy-
küler anlatan kitaplanmı okur-
ken bile gühneyi ögrendiler.".
Yeniden yaşamak
Söz konusu "ürkütücü" öykü-
lenn geçtıği mekân ise hep G-
dansk. yanı Grass'ın doğum ye-
ri. Savaştan sonra Almanya'nın
kaybettiği ve hiç aklından çıkara-
madığı bu yeri yazarak yeniden
yaşamak istediğini itiraf ediyor
Grass.
Onun öykülerinde klasik an-
lamda bir kahramana rastlamak
çok güç. Savaşı içinde taşıyan,
savaşın yıkımına uğramış, dışlan-
mış ve kaybeden insanlan anlatı-
yor kitaplannda. "Bir yazar ola-
rak edebiyatın her zaman toplum
ve politikay la ilgili olduğunun far-
kmdayım" diyen Grass, "Sanat-
çı, herhangi bir politik gönderme
yapmama konusunda karar ver-
se de var olan sosyal gerçekliği
yansıtbğı için mutlaka belirli bir
siyasi ldmliği ele verir" diyor.
Savaşın izleri silinmiyor
Ünlü başyapıtı "Die Blecht-
rommel''de (Teneke Trampet)
burjuva zihnıyeti ve ulusal sosya-
lizmin analizini yapıyor Grass;
"Ein weites Feld"de ise Doğu ve
Batı Almanyalann birleşmesinin
ardında yatan ideolojik çatışma-
lan, adaletsizlikleri ve başansız-
lığı tartışmaya açıyor.
Yapıtlannda yer alan en önem-
li temalardan biri Alman savaş
suçlulan. "1989'dahepimizsa\^ş
sonrası dönemin bittiğini ve arük
Almanya'nıntam bağımsızbir ül-
ke gibi yaşayabileceğini düşün-
müştük" diyor, "ama geride ka-
lan acının izlerinden kurtulama-
dık. Irkçılık, hâlâ gündemde."
Doğuyla batının birleşmesi sıra-
sında hükümetin takındığı tavn
ağır bir dille eleştiriyor Grass. 16
milyon Doğu Alman insanının
haklannın hiçe sayıldığını ve ulu-
sal sosyalizmden sonra yeni bir
dikta altına alındıklannı iddia
ediyor.
Batı Almanya ise koloni zihni-
yetiyle her yeri işgal etmiş olma-
nın zafer sarhoşluğu içinde. "Du-
var yıkıldı" diyor Grass. "ama
şimdiinsanlardüşünsel anlamın-
da daha fazla bölünmüş durum-
dalar." Olkesinin demokrasi ko-
nusunda yetersiz kaldığmı dü-
şünse de Alman federalizm mo-
delini başanlı buluyor Grass. Ka-
fasındaki bunca çok şeyle ise 70.
doğum gününde yazann ne ka-
dar mutlu olabileceğini tahmin
etmek güç değil.
Grass. yoğunlaşan melankoli-
yi biraz olsun bastırmak için ça-
lışma odasında her zaman bulun-
durduğu Portekız yapımı "grap-
pa"sından bir yudum alıyor ve
şunlan söylüyor:
"Yeni nesUleri bekleyen gele-
cek, bugün henüz çok belirsiz gö-
rünüyor. Benim kuşağım ise için-
de taşıdığı tüm yıkıma ve çok faz-
la başanlı olamamasına karşın,
en azından yeni bir şeyleryapma-
nın büyüsünü yaşadı. Bugünkü
ekonomik, sosyal ve ekolojik pa-
norama hakkında bilgi sahibi
olan herhangi biri ise yeni nesilte-
rin bir geleceği bile olamayacağı-
nı rahathkla görebUir. Artık her
şey bir ütopya.".
YAH ODASI
SELİM İLERİ
0 Tarih Romanları...
Onlara 'TarihiRoman'm\ denirdi, yoksa 'Millîve
TarihîRoman'm\, çapaklı, puslu hatırlıyorum şim-
di. Tarihi onlarla sevdim...
Tarih dersini sevmezdim. Çocukluğumun acık-
lı-gülünç macerasıydı tarih dersi.
Okul kitaplanmız çamur gibi bir kâğıda basılmış-
tı. Tarihî kişilerin portreleri, kötü baskıdan dolayı,
öğrencilerin gülmesine yol açardı. Bıyıklı Hürrem
Sultan gözümün önünden gitmez.
Tarih denince, ille birtakım rakamlann ezber-
lenmesi gerekiyordu:
Bilmem ne savaşı hangi yıldaydı...
Bilmem kimin doğum ve ölüm tarihleri neydi...
Falanca imparatorluğun duraklama dönemi
hangi yıllar arasındaydı...
Bu ürkünç rakamları ezberlemek zorunluğu, öy-
le sanıyorum ki pek çok kişiyi tarihin güzelliklerin-
den, kazandıracağı deneyimden soğutmuş, uzak
tutmuştur.
Tarihimizle sık sık övünürüz, ama tarihten 'ders
almayı' bir türiü beceremeyiz.
Benim tarih tutkum, dedim ya, tarihî romanlar-
la başlamıştır. Kırk yıl öncesinin Türkiye Yayıne-
vi'ni anmaltyım. Biraz 'faşizan' çizgideydi, ama yi-
ne de tarih sevgisi aşılamıştı, o tarihî romanlany-
la.
Abdullah Ziya Kozanoğlu'nunkiler geliyor ak-
lıma: Kızıltuğ, Kozanoğlu, Savcı Bey, Patronalılar,
Malkoçoğlu... Savcı Bey'i çok sevmiş, defalarca
okumuştum; hayli açık saçık romandı.
Kitaplar hangi yıllarda yazılmış, basılmış diye
Necatigil'in sözlüğüne baktım demin. Şaşırdım:
Savcı Bey benden on sekiz yaş büyük, 1931'de
yayımlanmış.
Kızıltuğ Cumhuriyet'imizle yaşıt. 1960'larda
okuduğum bu romanlann daha genç olduğunu
sanırdım. Daha doğrusu yaşlannı araştırmak ak-
lıma gelmemişti.
Sürükleyici romanlardı. Bununla birlikte derın
izleri kalmamış. Derin izi kalanlar M. Turhan Tan'ın
yazdıklarıdır; özellikle Cinci Hoca ve Safiye Sul-
tan. Cinci Hoca'nın bir de ikincı adı vardı: Osman-
iı Rasputin'i.
M. Turhan Tan hem tarihe daha bağlıydı, hem
de edebî söylemden büsbütün uzak değildi. Sa-
fiye Sultan'ın Venedik'i, doğup büyüdüğü yerieri
özleye özleye, çıldırıya kapılarak ölüşünü anlat-
mıştı; etkisinden yıllarca kurtulamamışımdır.
Yazık ki bu soy tarihî romanlar da, tıpkı aşk ve
karasevda romanlan gibi, git git yazılmaz oldu
edebiyatımızda. Biraz fantezi, biraz gerçeklik,
adamakıllı sürükleyicilik, zengin dekor; işte ilginç
bir atmosfer yaratılıyor ve okurun tarihe merak
sarmasına fırsat veriliyordu...
Milliyet Yayınları böylesi bir girişimle karşımız-
da şimdi: Sennur Sezer, Türk Safo'su Mihri Ha-
tun'u, Adnan Özyalçıner IV. Murat ve Mirgün
Bahçeleıfni kaleme getirmişler. Renkli resimlerie
bezenmiş, tertemiz baskılı sıcak kitaplar.
Bir okuma tutkunu olan sevgili Sennur Sezer, ilk
gençlik günlerimin o tarihî romanlannı da mutla-
ka okumuştur diye düşünüyorum. Adnan Özyai^
çıner, yanlış hatırlamıyorsam, halk hikâyelerimizi
bugün için yeniden yazmak isterdi. Bu birikimler
bu romanlarda da yansıyor, bu romanlara da yan-
sıyor.
Mihri Hatun için 'Safo' çağrışımı bana biraz
abartık geldi. Ama ne önemi var; Sennur Sezer,
kimsenin bilmediği bir kadın şairi yaşama kavuş-
tururken, bir dönemi, imparatorluğun taşra kent-
lerini, oradaki yaşayışı incelıkle yansıtıyor. Tatil bo-
yunca okudum.
IV. Murat ve Mirgün Bahçeleri'ni kitap elime ge-
çer geçmez okumaya başlamıştım. Burada IV.
Murat trajik kişiliğiyle beliriyor. Şiddet ve yalnız-
lık. "Güce ve güzelliğe" bir arada âşık olmak. Ni-
hayet Emirgüneoğlu'yla yaşanmış, handiyse ka-
yıtlara geçmiş eşcinsel ilişki...
IV. Murat başka romanlara da esin kaynağı ol-
muştur: Reşat Ekrem Koçu'nun Kösem Sultan'\
yabana atılamayacak bir eserdir. Suzan Sözen'in
Siyah Zambak'\ yazıldığı zaman açısından eniko-
nu cesur bir romandır. Keşke hepsi yeniden ya-
yımlansa...
Sennur Sezer'le Adnan Özyalçıner'in bu türden
çalışmalannın devamını dilerim. Edebiyatımızda
unutulmuş bir alanı yeşertiyoriar.
Takvimde îz Bırakan:
"Yaz ortasından güz sonuna kadar Amasya ve
yöresi meyve kokardı: Dut, armut, üzüm, elma,
ayva. Amasya'nın yakut renkli kirazı toplanırken
ihvişnelerolgunlaşırdı. Vişnelerkurutmalık, reçel-
lik, şurupluk aynlırken, dutlar ballanırdı." Sennur
Sezer, Türk Safo'su Mihri Hatun, 1997.
İdil Kültür Merkezi'nde bu hafta
I Kültür Servisi - tdil Kültür Merkezi'nde 1 ağustos
günü başlavan toplu sinema gösterimi sürüyor.
Etkinlik kapsamında 12 ağustosta Jim Sheridan'ın
yönettiği ve başrollerini Daniel Da\ Levvis, Emma
Thompson, John Lynch'ın paylaştıklan "Babam İçin"/
13-14-15 ağustosta yönetmenliğıni Kevin Costner'ın
yaptığı ve Kevin Costner. Morgan Freeman, Christian '
Slater'ın oynadığı "Robin Hood" adlı film, 16-17-18
ağustosta Reis Çelik'in yönetmenliğini yaptığı ve
başlıca rollen Berhan Şimşek. Tank Tarcan, Sermin
Karaali ve Tuncel Kurtiz'in paylaştıklan "Işıklar
Sönmesin" adlı filmler izlenebılecek. ,
Sagalassos çeşme ve
kütüphanesi onardıyor
• ANTAL\A (AA) - Burdur'un Ağlasun ilçesındeki
Sagalassos antik kentinde ortaya çıkanlan çeşme ile v
-
kütüphane kalıntılannın restorasyon çalışmalan
sürüyor. Kazı heyeti başkanı. Belçikalı Prof. Dr. Marc
Waelkens, antik kentteki çeşme ile kütüphane
kalıntısının bir proje dahilinde korumaya alındığını ve -
restorasyon çalışmalannın sürdüğünü belirtti.
Sagalassos'ta 7 yıl önce başlatılan restorasyon
çerçevesinde. Roma döneminden kalma yapıyı onanp,-J
fnzlerdeki yazıtlar ve tabandaki mozaiklerin
korunduğunu belirten Prof. Dr. VV'aelkens, antik kentte,-*
tüm kahntıyı içine alacak ve bir müze ortamı
yaratacak koruma binası yapıldığını kaydetti.
BUGUN
• RUMELİHİSARI'nda Arif Sağ - BeUas Akkale
konseri saat 21.00'de dinlenebilır.
• BEYOĞLU SİNEMASI'nda yönetmenliğıni M. •
Caro ve J. P. Jeunefnun üstlendiği "Kayıp Çocuklar •
Kenti" isimli film izlenebılır. ı.
• ELEŞTİRİ KİTABE\ İ ve KÜLTÜR
MERKEZİ'nde saat 14.00'te yazariar ve şairler :
toplantısı izlenebilir.